Ana Sayfa Blog Sayfa 662

AB’den sınırda karbon vergisi için ilk tarih: 1 Ekim 2023

Avrupa Birliği (AB) Konseyi, üye ülkeler ile Avrupa Parlamentosu (AP) müzakerecileri arasında Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) konusunda yapılan görüşmelerde koşullu uzlaşı sağlandığını açıkladı.

Buna göre, AB Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kapsamında AB ürünleri için ödenen karbon fiyatı ile ithal mallar için ödenen karbon fiyatını eşitlemek üzere bir mekanizma kurulacak. Bu mekanizmayla, AB’ye ithalat yapan şirketlere, üretim yaptıkları ülkede ödenen karbon fiyatı ile AB’deki karbon fiyatı arasındaki farkı ödemek için CBAM sertifikaları satın alma zorunluluğu getirilecek.

AB müzakerecileri, son 10 saatlik müzakere turunun ardından AB’ye giren yoğun karbonlu ürünlere fiyat koyma konusunda anlaşmaya vardı.
Fotoğraf: Mohammed Chahim

Yeni uygulama, AB üyesi olmayan ülkeleri iklim hedeflerini yükseltmelerini teşvik edecek. Sadece, AB ile aynı iklim hedefine sahip ülkeler, CBAM sertifikaları almadan AB’ye ihracat yapabilecek.

Yeni kurallar, üretimin AB’den daha yumuşak iklim ve çevre politikalarına sahip ülkelere kaymasını engelleyecek. Bu konudaki ilk yasa olacak CBAM, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kurallarına tam uyumlu olacak şekilde tasarlanacak.

CBAM, 1 Ekim 2023’ten itibaren geçerli olacak.

Bu çerçevede, ithalatçının yükümlülüklerini raporlamasını içeren sınırlı bir geçiş dönemi uygulanacak. Geçiş sürecinin bitiş tarihi gelecek müzakerelerde netleştirilecek. CBAM, demir, çelik, çimento, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojenle birlikte, vida ve cıvata gibi benzer demir veya çelik ürünlerini kapsayacak. AB’nin emisyon ticareti sistemi kapsamında sera gazı salımına yönelik ücretsiz limit alan bu sektörlerdeki şirketlerin izinleri de aşamalı biçiminde kaldırılacak.

Fotoğraf: AA

CBAM düzenlemesi, ilgili diğer konular çözüme kavuşturulduktan sonra resmi olarak kabul edilecek. Düzenlemenin yürürlüğe girmesi için AB ülkeleri ve AP tarafından resmen onaylanması gerekiyor.

AB, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ile karbon fiyatlandırma sistemine sahip olmayan ülkelerden gerçekleştirilen yüksek karbon ayak izine sahip malların ithalatını izlemeyi ve azaltmayı amaçlıyor.

Türkiye’nin durumu

Türkiye’de sera gazı emisyonlarının izlenmesi, raporlanması, doğrulanmasına yönelik olarak hali hazırda işleyen bir sistem bulunuyor. Hazırlanan mevzuat ilk olarak 10 yıl önce yürürlüğe girdi. Bu bakımdan Türkiye Sınırda Karbon Vergisi Düzenlemesi‘nin ilk uygulama fazı olan raporlama aşamasına uyum sağlamak nispeten kolay olabilir. Ancak 2026’da başlayacak emisyonları denkleştirme aşamasına kadar ilgili  sektörlerde karbon fiyatlandırılmazsa düzenlemeye konu ürünlerin ihracatında bu ürünlerin üretiminde açığa çıkan emisyon tutarında denkleştirme izninin AB ETS piyasasından satın alınması gerekecek. Bu durumda ilgili sektörlerin dönüşümünde kullanılabilecek yüklü bir kaynak AB’ye akmış olacak.

ETS’nin amacına ulaşmasını, yani emisyonlarda amaçlanan ölçüde azaltıma hizmet edecek motivasyonu yaratmasını sağlayacak temel unsur ise fiyat istikrarı. AB’nin ETS’nin uygulandığı ilk yıllarda yüksek miktarda emisyon izninin tesislere bedelsiz olarak dağıtması sonucunda piyasada oluşan fiyatların çok düşük kalmış; bu nedenle de sistem başarısız kalmıştı. Firmalar emisyonlarını azaltmak üzere yatırım yaparak yüksek maliyetlere katlanmak yerine ton başına 5 Euro civarında bedeller ödemeyi tercih etti. 2014’ten itibaren yapılan düzenlemelerle piyasaya sunulan izinler azaltıldı ve sistem istenen amaca hizmet eder oldu. Türkiye’nin de bu süreçten ders alarak  emisyon izinlerinin çoğunluğunu açık artırma yöntemiyle dağıtılması, taban fiyat uygulaması yapılması gerekiyor.

AFP, Reuters

Yeşil Gazete‘ye konuşan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) İklim ve Enerji Programı Müdürü  Tanyeli Sabuncu, düzenlemenin yaptırımları ve Türkiye’nin bundan kaçınması için yapılması gerekenleri şöyle anlatmıştı: 

“Taslak düzenlemeye göre AB’ye ithal edilecek ürünlere konu emisyonlar için denkleştirme sertifikası zamanında sunulmadığı taktirde ton başına 100 Euro tutarında ilave ceza ödenmesi söz konusu olabilecek. Bu ceza yükümlü kuruluşları denkleştirme sertifikası ibraz etme yükümlülüğünden kurtarmıyor. Günümüzde AB ETS piyasasında emisyon izni fiyatlarının ton başına 100 Euro’ya yaklaştığını göz önüne aldığımızda düzenlemeye uyulmadığı taktirde ton başına 200 Euro’ya yaklaşacak bir maliyetten söz ediyoruz.”

 

 

Her beş kadından biri çocuk yaşta evlendirildi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) son raporuna göre; İstanbul’da ev kadınlarının yalnızca yüzde 32’si İstanbul doğumlu ve her beş ev kadınından biri 18 yaşından önce evlendi.

İPA’nın raporuna göre; genç kadınlarda erken evlilik oranı belirgin şekilde düşerken eğitim düzeyi artıyor. İstanbul’da araştırmaya katılan ve evli olan ev kadınlarının yüzde 64’ü en az 11 yıldır evli.

Rapora göre, evli kadınlar genellikle çekirdek aile hâlinde yaşadıkları için çocuk bakım yükü ile baş etmede hane içerisinde daha yalnız.

İstanbul’daki ev kadınlarının sosyo-ekonomik durumlarının mercek altına alındığı rapor, iki binin üzerinde ev kadınıyla yüz yüze gerçekleştirilen araştırmayla ortaya koyuldu.

Kadınların yüzde 55’i kıt kanaat geçinebiliyor

İstanbul’daki ev kadınlarının sosyo-demografik özellikleri, gündelik yaşamları, beklentileri ve siyasete bakışları dört ana başlık altında ele alınan raporda, kadınlara, “Geçtiğimiz ay geçinebildiniz mi?” sorusu sorulduğunda, kadınların yüzde 55’inin “Kıt kanaat” geçinebildiğini, yüzde 13’ünün “pek geçinemediğini”, 23’ününse en temel bazı ödemeleri bile yapamadığını belirttiği görülüyor.

Annelik ve evlilik her üç kadından birini iş hayatından uzaklaştırdı

Çalışma hayatlarıyla ilgili konularda, her iki ev kadınından birinin daha önce hiç ücretli çalışma deneyimi olmadığı ortaya çıktı. Rapora göre ev kadınlarının yüzde 35’inin ücretli çalışma deneyimi olsa da yüzde 30’u doğumdan sonra, yüzde 27’si ise evlilikten sonra işi bırakmış.

Raporda ayrıca genç kadınların ekonomik bağımlılığının 60 yaş üzeri ev kadınlarına kıyasla belirgin bir şekilde yüksek olduğu göze çarpıyor. 18-29 yaş arasındaki ev kadınlarının yüzde 36’sı her türlü ihtiyacı için harçlık alırken, 60 yaş ve üzeri kadınlarda bu oran yüzde 16’ya düşüyor. Bu noktada raporda, eşi vefat etmiş kadınların yararlanabildiği “dul maaşı”, vefat eden eşlerden kalan emekli maaşları ve yaşlılık aylığı gibi düzenli gelir sayılabilecek sosyal hakların 60 yaş üstü kadınların ekonomik bağımlılığını görece azalttığı anlaşılıyor.

Kadınların yüzde 73’ünün kendi sigortası yok

Rapora göre; boşanmış kadınlar sosyal güvence bakımından evli kadınlara ve eşi vefat etmiş kadınlara kıyasla daha kırılgan.

Boşanmış kadınlarda sigortalı olmayanların oranı yüzde 22’ken, evli kadınlarda bu oran yüzde 19’a, eşi vefat etmiş kadınlardaysa yüzde 13’e düşüyor.

Sosyal güvenceye sahip kadınların yüzde 73’ünün eşi üzerinden, yüzde 11’ininse işinden dolayı sigortalı olması ise oldukça çarpıcı.

Ev kadınlarının sosyal güvenceye erişimi büyük oranda eşlerinin işgücü piyasasındaki statüsüne bağlı.

Evli kadınların yüzde 77’si, eşi vefat etmiş kadınların ise yüzde 61’i eşi üzerinden sigortalı.

İşinden dolayı sigortalanma yüzde 25 oranla en fazla boşanmış kadınlarda görülüyor.

Ev içi sorumluluk kadınlarda

Ev kadınlarının bakım yükü ve diğer ev işleriyle ilgili yapılan araştırmaya göre, ev kadınları yaşadıkları hanelerde orantısız bir şekilde ev içi sorumluluk üstleniyor.

Çocuklara bakma oranı kadınlarda yüzde 71’ken eşlerinin çocuk baktığını söyleyen kadınların oranı yüzde 13’te kalıyor.

Sosyoekonomik düzeyi görece düşük hanelerde çocuklara sadece kadınların bakma oranı yüzde 90’ken, hane refahı arttıkça bu oranın düştüğü görülüyor.

Çocukların dersleri ile ilgilenmek de yine kadınların işi!

Rapora göre; kadınların ödevlerle ilgilenme oranı erkeklerin tam 5,5 katı. Kadınların yüzde 61’i ev işlerini sadece kendi yaparken, eşinin de ev işi yaptığını belirtenlerin oranı yüzde 19.

Kadınların yalnızca yüzde 35’i ev işlerinde kendilerine “yardım eden” biri/birileri olduğunu belirtiyor. Her koşulda, ev işlerinin esas yüklenicisi evdeki eş/anne statüsündeki ev kadınları ve diğerlerinin ancak “yardım eden” konumunda olduğu görülüyor.

IPA’nın raporuna göre; hanede bakıma muhtaç biri olduğunda, ev kadınları yüzde 66 oranla bu kişinin bakımını tek başlarına üstleniyorlar. Boşanmış kadınların ise hasta ve yaşlı bakımını daha fazla üstlendiği görülüyor. Bu durumun boşandıktan sonra kadınların geri dönmek zorunda kaldığı aile evlerinde yaşlı ebeveynlerin bulunmasından kaynaklandığı söylenebilir.

Kadınların yüzde 34’ü tatil yapmıyor

Araştırmaya göre, kadınların yarısından fazlası (yüzde 54) henüz yaşadıkları yere göre İstanbul’un diğer yakasını görmemiş.

Kadınların yüzde 34’ü tatil yapmadıklarını, yüzde 48’i ise tatilini memleketinde geçirdiğini belirtmiş.

Kadınların sadece yüzde 16’sı tatil beldelerine gidebiliyor.

Ev kadınlarının en az yöneldiği sosyalleşme pratikleri konser, sinema, tiyatro ve eğlence mekânlarına gitmek.

Rapora göre; görüşülen kadınların yalnızca yüzde 6’sı eğlence mekânlarına giderken, konsere gidenlerin oranı yüzde 5’te, sinemaya gidenlerinki yüzde 12’de kaldı.

Kadınların sosyalleştiği ortam: Çocukların oyun parkı…

Üniversite mezunu ev kadınlarının yüzde 55’i arkadaşlarıyla dışarıda/kafede buluştuğunu ifade ederken, bu oran lise mezunlarında yüzde 41’e, lise düzeyinin altında eğitime sahip kadınlarda yüzde 18’e düşüyor.

Sinema, tiyatro, konser ve eğlence mekanlarına gitmek de üniversite mezunu ev kadınlarının daha fazla benimsediği sosyalleşme pratikleri olarak öne çıkıyor.

Ev kadınlarının sıklıkla yaptığı faaliyetlerin başında yüzde 51 oranla “parka gitmek” geliyor. Ancak bu park, kadınların genellikle çocuklarla birlikte gittiği oyun parkı.

Arkadaşlarla ev gezmesi yüzde 42, akraba ziyaretleri yüzde 41, AVM’ler yüzde 40, piknikler yüzde 38 oranla tercih ediyor. Arkadaşlarıyla dışarıda / kafede oturduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 27’de kalıyor.

Vatandaşlar iki haftadır su sırasında: Şırnak’ta kömür hafriyatları su kaynaklarına döküldü

Şırnak’ta 26 Kasım’dan bu yana sular yok. Şehrin mahallelerine gün içinde belirli saatlerde sırayla su verilirken, AKP’li Şırnak Belediye Başkanı Mehmet Yarka sorunun madenlerin kömür hafriyatlarını içme su kaynaklarına dökmesi olduğunu itiraf etti, vatandaşa da suyu tasarruflu kullanma çağrısı yaptı.

Evrensel’den Berhat Deniz‘in aktardığına göre; Şırnak il merkezine 15 günden fazla süredir içme suyu verilmiyor. Kasım’da yağan şiddetli yağmur nedeniyle içme suları kirlendi, o günden bu yana kent merkezinde su yok. Belediyenin sosyal medya hesaplarından gün gün hangi mahalleye su verileceği duyuruluyor. Günde maksimum iki saat. Bu nedenle insanlar günün çeşitli saatlerinde ellerinde su bidonları sokaklarda yürüyor ya da sırada bekliyor.

‘Sorunun kaynağı kömür ocakları’

Şehrin su ihtiyacı Mijin ve Toptepe köyünden gelen iki kaynaktan karşılandığını söyleyen Şırnak’ın AKP’li Belediye Başkanı Mehmet Yarka’ya göre yaşanan su sorununun kaynağı da kente sağlıklı su vermekle mükellef olan belediye değil.

Yarka, “Kömür ocakları çalışması yoktu. Tabii huzur ve güven ortamı ile beraber burada kömür işleten hemşehrilerimiz maalesef orada düzensiz bir çalışma ile su aldığımız dere kenarına hafriyat ve pisliklerini döktü, yağan yağmurlarla da derenin içerisine pislikler geldi” diyerek maden şirketlerinin Toptepe’deki kaynağı kirlettiğini itiraf etti.

‘Suyumuza dokunmasınlar’

Peki belediye neden su kaynaklarının kirlenmesine göz yumdu? Bu sorunun yanıtı açıklamada yok, bunun yerine Yarka maden şirketlerine şöyle sesleniyor:

“Suyu kirleten şahsiyetlere söylüyorum, lütfen elinizi çekin. Her şey para kazanmak değildir. Bizim kimsenin parasında gözümüz yoktur. Arkadaşlarımız iş insanıdır. Çalışkan olacak, üretken olacak, devletine vergisini ödeyecek, iş istihdamı yaratacak ama suyumuza dokunmasınlar.”

Yarka vatandaşlara da suyu tasarruflu kullanmaları çağrısında bulunuyor aynı videoda.

Nergis sorunun sadece bu yıl yaşanmadığına hatırlatarak başlıyor sözlerine:

“Biz hemen hemen her sene aynı şeyi yaşarız kışın sularımız çamurlu akar belediye yıllardır bir çözüm bulamadı buna.”

‘Bizim tasarruf edeceğimiz bir suyumuz yok’

Ancak kesintinin hiçbir yıl bu kadar uzun sürmediğini söyleyen Nergis belediye başkanının ‘Suyu tasarruflu kullanın’ sözlerine atıf yaparak şöyle diyor:

“Bizim tasarruf edeceğimiz bir suyumuz yok ki. Şimdi iki günde bir sadece bir saat su geliyor. Onun da seviyesi çok düşük olduğu için damlarda olan depolarımıza su gitmiyor. Gelen su ile ne yemek yapabiliriz ne de bulaşık yıkayabiliriz. 15 gündür resmen hayat durmuş.”

Tankerlerle, itfaiye araçları ile su verilerek sorunun çözülmeyeceğini söyleyen Nergis, bir an evvel köklü bir çözüm beklediklerini söyleyerek noktalıyor sözlerini.

‘Bu zamanda su sorunu olması kadar saçma bir şey yok’

Bahar, “Kendi ihtiyaçlarımızı gideremiyoruz. Çocuklarımızın ihtiyaçları var. Temizlik sorunu oluyor. Su temel ihtiyaçtır” diyerek bir çırpıda sıralıyor sorunları. Kente aralıklarla verilen suyun da yetmediğini söylüyor:

“Aralıklarla su veriliyor. Ama depolarımız üst katta olduğu için dolmuyor. İki üç günde bir geliyor. Pet şişelere dolduruyoruz ama yetmiyor. Bu zamanda su sorunu olması kadar saçma bir şey yok. En kısa sürede bu mağduriyete çözüm bulunması gerekiyor.”

Evinde üç maden işçisi olduğunu söyleyen Zilan ise şöyle anlatıyor yaşadıklarını:

“Belediyeden tankerlerle su istiyoruz. O da bazı yerlere gidiyor. Hepimiz perişan olduk. Şırnak’ta bu sorun var. Özellikle bizim mahallemizde daha fazla. Bir saat su gönderiyorlar ama yetmiyor. Dün gecenin bir vakti bir saatliğine gelmiş ama haberimiz bile yok. Kömür işçilerimiz var akşam geliyorlar ama yıkanamıyorlar. Azıcık suyla ellerini yüzlerini yıkıyorlar.”

Mahkeme, pankart açtığı için para cezası verilen aktivisti haklı buldu

MUĞLA- Marmaris Kızılbük’te tüm tepkilere ve yargı kararlarına rağmen inşaatı sürdüren SİNPAŞ GYO’ya karşı uzun bir süredir mücadele veren Marmaris Kent Konseyi ve Ekoloji Birliği’nden Halime Şaman’a pankart astığı için verilen para cezası yasaya aykırı bulundu.

Marmaris Kaymakamlığı tarafından “Yeşil, mavi savunulup duru ve dokunma cennet kalsın” yazılı pankartı asan Şaman’a 581 TL ceza kesmişti. Marmaris Sulh Ceza Mahkemesi kararı iptal ederek Marmaris Kaymakamlığı’ndan tahsil edilerek Şaman’a verilmesini istedi.

‘Emsal niteliğinde’

Kararın ardından Marmaris Kent Konseyi tarafından yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi:

“Verilen bu karar, barışçıl eylemler için ceza uygulanamayacağına hükmeden emsal niteliğinde kesin karardır. Umarız Kaymakamlık makamı, son iş kazalarıyla yasalara aykırı biçimde çalıştığı tartışmasız kanıtlanan Sinpaş/Kızılbük’le birlikte ağaç dikme etkinliği gerçekleştirip yeşil boyama yapacağına, mahkeme kararlarını yerine getirmek üzere gerekli adımları atar””

Bugüne kadar neler oldu?

Marmaris’in İçmeler Mahallesi Kızılbük mevkiinde Emin Hattat tarafından 30 yıl önce inşaatı başlatılan otel, 2009’da Sinpaş Holding’e satıldı.

1988 yılında Hattat Ailesi tarafından Hema-Que Otel Yatırım A.Ş. adıyla, 150 dönümü ormandan tahsisli toplam 310 dönümlük denize sıfır araziye beş yıldızlı otel yapılması için inşaat başladı. Fakat 550 oda, 1100 yatak kapasiteli otel bitirilemedi.

Emin Hattat, 2006’da iflas edince de inşaat tamamen durdu.

Sinpaş Holding, 2010 yılı başında iki koyu içine alan otel inşaatının bulunduğu bu araziye bin 400 lüks konut yapmak için o dönem belde olan İçmeler’de belediyenin fen işleri müdürlüğüne başvurdu.

Belediye konut yapımına izin vermedi ancak Muğla Valiliği , 27 Temmuz’dan 8 Ağustos’a kadar devam eden büyük orman yangınlarından beş gün sonra, devam eden Kızılbük Wellness Resort inşaatı için 13 Ağustos 2021’de ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verdi.

Kararın iptali için Eylül ayında Marmaris Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyelerince, Muğla 3’üncü İdare Mahkemesi’nde dava açıldı.

Açılan dava kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda, Valiliğin kararının yasalara aykırı olduğu; projenin kıyıya, denize, bölgedeki endemik türlere ve ekolojik bütünlüğe zarar verdiği tespit edilmişti.

Marmaris Kızılbük koyunda bilirkişi keşfi: Yaşanan tahribatı gözlerimizle gördük

Konsey’in Ekolojik Mücadele Komitesi, Sinpaş inşaatı ile ilgili davada Marmaris Belediyesi’nin mahkemeye gönderdiği yazılı beyan sebebiyle Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay, İmardan sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı Burak Demirtaş ve İmar Müdürü için “görevi kötüye kullanma” nedeniyle suç duyurusunda bulunmuş, Belediye’ye , Kızılbük Thermal Wellness Resort Otel/Devre mülk projesi için düzenlediği İmar Durum Belgesi ile 56 adet yapı ruhsatının iptali talepli dava açmıştı.

 Çevre aktivistlerinden Sinpaş’a izin veren Marmaris Belediyesi hakkında suç duyurusu

Sinpaş’ın ‘ÇED gerekli değildir’ kararına açılan davayı kamuoyuna anlatan çevre aktivisti Marmaris Kent Konseyi nedeniyle Halime Şaman’a açtığı 300 bin liralık haksız rekabet davasının ikinci duruşması nedeniyle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü‘nü adliyede kutlayan Şaman, “Umuyoruz ki halkı hakları konusunda bilinçlendirmenin karşılığı tazminat olmayacak” açıklamasını yapmıştı.

 Sinpaş’ın çevre aktivistine açtığı 300 bin liralık davada ikinci duruşma
Kızılbük’te dinamitler patlıyor: Marmaris’ten imdat çığlığı!
Kızılbük’e giden HDP’li Çepni: Burada devlet eliyle suç işleniyor, ‘Sinpaş devlettir’ deyin o zaman

 

Zilan’da sular çekildi, insan kemikleri kıyıya vurdu

Van’ın Erciş ilçesi Zilan Çayı üzerinde inşa edilen Koçköprü Barajı’nda su seviyesi düşünce insan kemiklerinin kıyıya vurdu.

Ajans 65’in aktardığına göre, Van Çevre, Tarihi Eserleri Koruma Araştırma ve Geliştirme Derneği (ÇEV-DER) Başkanı Ali Kalçık, barajların, bölgede yaşanan katliamlardan geriye kalan delillerin yok edilmesi amacıyla inşa edildiğini ifade ederek, “Görünen manzara yıllardır söylemeye çalıştığımızı kanıtlıyor” dedi.

İl merkezine 120 ilçeye ise on kilometre uzaklıkta bulunan baraj, Zilan’ın akarsularından besleniyor. Koçköprü Barajı 1978-1992 eski Ağaçören köyü üzerinde inşa edildi. Barajın hemen üst tarafında bulunan ve 2020 yılında faaliyete geçen hidroelektrik santralinin (HES) suları tutmasıyla birlikte barajda su seviyesi azaldı.

‘Kürt tarihinin üzeri kapatılmaya çalışılıyor’

Ortaya çıkan insan kemiklerinin Temmuz 1930 tarihinde bölgede yaşanan katliamla alakalı olabileceğine dikkat çeken Kalçık, bu katliamın üzerinin kapatılması için bölgede barajların inşa edildiğine dikkat çekti:

“Zilan deyince iki konu önem kazanıyor. Birinci konu Temmuz 1930 da 15 bin Kürt katledildi. 44 köy boşaltılarak bir insansızlaştırma yaşandı. O günden beri orada bulunan Kürt tarihi ve Kürt kemiklerinin üzeri kapatılmaya çalışıldı. Bunun yanında bir o kadar da önemli olan Van Gölü‘nü besleyen su kaynağımızdır.  Bu su kaynağında ise en fazla canlının üremesini sağlayan üreme alanıdır.”

Zilan katliamı ile ilgili kapsamlı araştırmalar yapan gazeteci İdris Yılmaz da, “Zilan’da her taşın altından bir çığlık var. Temmuz 1930 yılında burada 44 köy ateşe verilmiş bu köy sakinleri belirli alanlara toplanılarak ateşli silahlarla katledilmişti. Dönemin yarı resmi gazeteleri bölgede 15 bin insanın katledildiğini manşetlerine taşırken, farklı kaynaklar ise sayıyı çok daha yüksek olarak verdi” dedi.

‘İnsan kemikleri incelensin’

Yılmaz ayrıca yetkililere şu çağrıda bulundu: “Burada duyarlı sivil toplum kuruluşları ve devlet yetkililerine çağrımdır. Açığa çıkan bu insan kemikleri incelensin ve neticesi kamuoyu ile paylaşılsın. Buna benzer çok sayıda toplu mezar var Zilan’da, bu mezarların da açılıp insanlık onuruna yakışır şekilde defnedilsin. Bir daha bu coğrafyada bu acı olayların yaşanmaması adına bir anıt yapılsın.”

HES mücadelesi devam ediyor

Zilan Vadisi üzerinde kurulmak istenen HES’e karşı 2014 yılından beri yurttaşların ve çevre örgütlerinin mücadelesi sürüyor.

[Yeşil Gazete Doğu’da-5] Zilan’ın gösterdikleri: Hukuk, doğaya hep geç kalıyor
Zilan’da ikinci perde: Yeni bilirkişi raporu HES’i durdurabilecek mi?
Zilan’daki bilirkişi keşfinden ‘ÇED Gerekli’ kararı çıktı: Tamamen ilkellik, vahşet

Van Valiliği Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından 30.03.2012 tarih ve 1318 sayılı yazısı ile 30.03.2012 tarih ve 14 No’lu “ÇED gerekli değildir” kararıyla, 2014 yılında inşaatı başlatılan Zilan HES projesi, köylülerin ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin itirazı üzerine durdurulmuştu.

Kararın ardından HES’in yapılacağı arazilere yönelik Bakanlar Kurulu kararı ile acil kamulaştırma kararı çıkarılarak yeni bir süreç başlatıldı.

Durumu yargıya taşıyan köylüler, geçim kaynaklarının tarım ve hayvancılık olduğunu belirterek, HES’in yapılması durumunda bölgede oluşacak ekolojik tahribat nedeniyle geçimlerini sağlayamayacak duruma geleceklerini ve bu nedenle göç edeceklerini söylemelerine rağmen bir sonuç alabilmiş değil. COVID-19 salgını sürecinde Zilan Vadisi üzerindeki çalışmalara tekrar hız verildi.

ÇEV-DER Başkanı Ali Kalçık’a göre, üzerine hidroelektrik santral  kurulmak istenen vadide 4 bin 300 bitki ile sayısız endemik tür bulunuyor.

 

Zeytinlikleri tehdit eden kanun teklifine karşı tek ses: Zeytinime dokunma

Elektirik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, 33 milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulmasının ardından çevre aktivistleri zeytinlik sahalarında madencilik faaliyetlerinin önünü açacak teklife karşı tepki gösterdi.

İkizköy Çevre Komitesi tarafından Akbelen‘de yapılan açıklamada “Zeytin için adalet” pankartı açılarak “İktidar 20 yılda 10 kez delmeye çalıştığı zeytin kanununu bu kez 10 Aralık Cumartesi gece yarısı meclise sunduğu bir hülle kanunla delmeye çalışıyor” denildi ve eklendi:

“Beşli çeteden Limak, Akbelen Ormanı’na; Cengiz Holding, Kazdağları’na giremedi. Beşli çeteye hizmet eden şirket vekilleri tarafından yıldırım hızıyla hazırlanan kanun tasarısı, yine yıldırım hızıyla 14 Aralık Çarşamba günü saat 10.00’da enerji komisyonunda görüşülecek.”

Komite komisyon toplantısına katılmak için ‘Sanayi Ticaret Enerji Tabii Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’na’ başvuru yapacaklarını, 14 Aralık’ta tüm hak savunucularına TBMM önünde buluşma çağrısında bulundu. Açıklamada şu sözlere yer verildi:

“83 senedir kanunun koruduğu zeytinlikler, yıllardır madenciliğe açılmaya çalışılsa da biz çiftçiler, köylüler, asıl söz sahibi olan halk olarak buna izin vermeyeceğiz! 20 yılda 10 kez değil, binlerce kez Zeytin Kanunu’nu delmeye de çalışsanız, bu millet zeytinlerine kıydırtmayacak! Yurdumuzun en büyük kamu yararı zeytinlerdir! Yıllardır süregelen, bizlerden önce var olan ve bizden sonra da yaşayacak olan zeytinlikler hiçbir madene tahsis edilemez, taşınamaz, yerinden kaldırılamaz!”

Kanun Teklifi’nden aylar önce, 1 Mart 2022’de, Akbelen Ormanı’nda ikinci bilirkişinin yapılacağı gün, zeytinlik sahalarını madencilik faaliyetlerine açan bir Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

‘Bizi savunmak yerine sermayeye vekillik yapıyorlar’

Akbelen Ormanı için tutulan nöbet 500 günü aşkın gündür sürdürülürken komite dün sunulan teklif sonrasında bu yönetmeliğe işaret etti:

“[…] yönetmelik değişikliği yetmedi, ‘yönetmelik kanundan üstün değildir’ dedikten sonra bu kez de yeni kanun teklifiyle zeytinliklerimize saldırıyorlar. Tarımla uğraşan, insanlık için üreten biz İkizköylüler her şeyin üstünde olan canımız kadar değerli zeytinlerimize dokundurtmayacağız. Zeytini, ormanı, toprağı, yaşamı savunmaya, korumaya devam edeceğiz!

Bizlerin vekili olarak meclise gidenler; bizleri temsil etmek, bizlerin hakkını hukuku savunmak, halk için çalışmak yerine sermayeye vekillik yapıyorlar. Sermaye için yasalar yapıp halkın yaşam alanlarının, ormanların, doğal ve kültürel varlıkların talanı için yasalar yapıyorlar.”

TEMA Vakfı: Zeytin ağaçları yine tehdit altında

TEMA Vakfı tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada ise teklifin zeytinliklere yönelik bir tehdit olduğu vurgusu hakim.

Teklifin 14 Aralık’ta görüşüleceğine işaret eden Vakıfça yapılan açıklamada şu sözlere yer veriliyor:

“Binlerce yıldır zeytiniyle, yağıyla bize bakan kadim zeytin ağaçlarını koruma sırası şimdi bizde. Zaman çok dar… Milletvekillerinize acilen ulaşın! Zeytin ağaçlarını korumak üzere harekete geçmelerini talep edin.”

Kuzey Ormanları Savunması: Savunmaktan yılmayacağız

Kuzey Ormanları Savunması tarafından teklife karşı yapılan paylaşımda ise savunmaya ilişkin vurgular söz konusu. Açıklamada iktidara şu sözlerle seslenildi:

“AKP, zeytinlikleri maden faaliyetine açan düzenlemeyi yeni torba kanun teklifiyle bir kez daha getirdi. Siz göz dikmekten yılmadınız biz de savunmaktan yılmayacağız.”

Salda Gölü Koruma Derneği: Göz dikmekten yılmadınız

Salda Gölü Koruma Derneğince yapılan açıklamada “AKP, zeytinlikleri maden faaliyetine açan düzenlemeyi yeni torba kanun teklifiyle bir kez daha getirdi. Siz göz dikmekten yılmadınız biz de savunmaktan yılmayacağız” denildi.

Doğa Derneği: Zeytinlikler tehlikede

Doğa  Derneği‘nce yapılan açıklamada ise “Zeytinlikler yine tehlikede!” denildi ve eklendi:

“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, zeytinlik alanların madenciliğe açılmasını sağlayan kanun tasarısını TBMM’ye sundu. Bu kanun teklifi derhal geri çekilmelidir.”

‘Zeytin ağaçları maden ocakları için talan edilmeyecek kadar değerlidir’

ÇEKÜL Vakfı’nca yapılan açıklamada ise “Zeytine yine el uzatıldı” ifadeleri kullanıldı.

“Bu teklife göre, koruma altındaki zeytin mirasımızın bugünü ve geleceği yeniden tehdit ediliyor.

Yaşam kültürümüzün önemi bir parçası olan zeytin ağaçlarını yok edecek bu politikalardan bir an önce vazgeçilmelidir. Zeytin ağaçlarıyla birlikte geleceğimizi de yok edecek madencilik uygulamalarına karşıyız. Zeytin ağaçları, maden ocakları için talan edilemeyecek kadar değerlidir.”

‘Zeytinime Dokunma!’

Temiz Hava Hakkı tarafından sosyal medyada yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi:

“Zeytinlik alanları madenciliğe açmayın! Tarihiyle, mitolojisiyle, besin ve şifasıyla zeytin ağaçları bu toprakların sahibi. Çarşamba günü komisyonda görüşülecek zeytin alanlarını madenciliğe açan yasa teklifi meclis gündemine girmesin.”

Türkiye’de zeytinliklere karşı atılan adımlar büyük bir kamuoyu tepkisiyle karşılaşıyor. Son Yönetmelik’te de yine kamuoyundan geniş çapta tepkiler gelmiş, Yönetmeliğin iptal ve yürütmesinin durdurulması için onlarca dava açılmıştı. Bu davalarda hem onlarca ekoloji mücadelesinde yer alan sivil toplum kuruluşları hem barolar hem meslek odaları hem de bireysel olarak vatandaşlar yer alıyordu.

Nihayetinde davalar sonuç verdi ve Danıştay kararıyla yönetmeliğin uygulanması engellenmiş oldu.

Dün sunulan kanun teklifi de yine kamuoyunu ayağa kaldırdı ve sosyal medya üzerinden #ZeytinimeDokunma etiketleriyle binlerce tweet paylaşıldı. Komisyon toplantısında da yine ekoloji aktivistleri TBMM kapısında bir araya gelmek üzere çağrılarda bulundu.

 

 

 

 

 

Alman iklim aktivistlerinden ‘düşük hız limiti ve sübvansiyonlar’ için yol kesme eylemi

Almanya’da iklim aktivizmi yapan Letzte Generation (Son Nesil) grubunun altı üyesi, Mainz‘in Binger Caddesi‘nde trafiği kesti. Aktivistlerin dördü ellerini asfalta yapıştırdı. Grup, daha düşük hız limiti ve sübvansiyonlu toplu taşıma biletleri talep eden bir pankart açtı.

Bir kum ve süper yapıştırıcı karışımı kullanan aktivistler, elini yoldan çekemeyince belediye ekipleri darbeli matkapla müdahale etmek zorunda kaldı. Eylemci, yaklaşık 1,5 saat sonra asfalt parçasıyla birlikte kurtarıldı.

Aktivistler eylemleriyle ilgili “Sıfırın altındaki sıcaklıklarda ve kar yağışında sokaklara çıkıp kendimizi sürücülerin öfkesine maruz bırakıyoruz. Daha güzel bir iş de hayal edebiliriz ama bu bizim hayatta kalmamızla ilgili.

Her zamanki gibi ölümcül işlere direnmek zorunda kalıyoruz, çünkü hemen harekete geçmezsek medeniyetimiz tehlikede. Bu geçim kaynaklarımızı korumakla ilgili ve şimdi harekete geçme zamanı.” dedi.

Cadde, çalışmalar sonrası sabah 11’den sonra yeniden trafiğe açıldı.

Son Nesil aktivist grubu, aralarında müze ve sergilerdeki sanat eserleri ve tarihi eserlere yönelik eylemleriyle bilinen Birleşik Krallık‘taki Just Stop Oil ve İtalya’daki Ultima Genezazione‘nin de bulunduğu ve Avustralya, İsveç, Kanada, Fransa, Yeni Zelanda, İsviçre, ABD, Norveçli aktivist grupların da katıldığı uluslararası iklim ağının bir üyesi.

Görsel: letztegeneration.de

Her grup kendi eylem biçimlerini ve hedeflerini kendi belirliyor. Almanya’da sık görülen yol kapatma eylemleri ise özellikle öfkeli sürücülerin müdahalelerine yol açıyor.

 Fosil yakıt üretimini artırma kararı alan Birleşik Krallık hükümetine işgalli protesto
‣ Birleşik Krallık’ta iklim eylemi: Genç aktivistler kendilerini ünlü tablolara yapıştırdı
‣ İklim aktivistlerinin elleri bu kez ‘Son Akşam Yemeği’ tablosunda
‣ İklim aktivistlerinden Van Gogh’un tablosuna çorbalı protesto
‣ İklim aktivistleri Londra merkezindeki araba galerisini turuncuya boyadı
‣ Almanya’da iklim aktivistleri Monet tablosuna patates püresi fırlattı
‣ Yemekli eylemlerde sıra Kral Charles’ta: Balmumu heykelinin yüzüne pasta yapıştırıldı
‣ Aktivistler, fosil yakıt lobicilerinin merkezi olan binaya boya püskürttü
‣ İklim aktivisti, ‘münasip eylem yöntemlerinin’ tartışıldığı programda kendini masaya yapıştırdı
‣ İklim aktivistlerinin protestolarının yeni hedefi ‘İnci Küpeli Kız’ oldu
‣ İklim aktivistlerinden Hamburg Filarmoni Orkestrası’nın konseri sırasında eylem
‣ La Scala sezonu iklim aktivistleri ve Ukraynalıların protestolarıyla açtı
İklim aktivistleri Almanya’da kendilerini uçak pistine yapıştırdı

Türkiye’nin tek kadın pazarında, kadınlar direniyor: Müzakere yok, pazarımızı geri istiyoruz!

Haber: Avjin AKTOP

*

DİYARBAKIR- 2013 yılında Diyarbakır‘ın Bağlar semtinde kurulan kadın semt pazarına tezgah kurmak için iki seneden fazladır uğraşan erkek pazarcılara Bağlar Belediyesi’nden izin çıktı.

Kadın pazarcılar, mağdur edilmiş, gelir durumu düşük ve bu zamana kadar hiç çalışmamış kadınların istihdamı için 2013’te açılan Jiyan (Kürtçede Yaşam) pazarında, erkek pazarcıların uzun zamandır talep ettiği yerin verilmesiyle haksız rekabete uğradıklarını söylüyor. 

Bağlar Belediyesi’nin kararına göre, kadın pazarından 3 km uzağa tezgah açmak isteyen erkek pazarcılar, artık Zana Düğün Salonu çevresinde perşembe günleri satış yapabilecek. Protestolar üzerine Bağlar Belediyesi’nin kayyım başkanı Hüseyin Beyoğlu kadın pazarcılardan kendisine güvenmelerini istedi; ancak daha önce de benzer sıkıntıları yaşayan kadın pazarcılar mağdur olmak istemediklerini, pazarlarını geri istediklerini ve herhangi bir müzakereye girmeyecekleri yanıtını verdi. 

‘Pahalı diyenler, cinsiyet normlarını dikkate almıyor’

Kadın pazarında satılan ürünler, hem erkek pazarcılar hem de bazı vatandaşlar tarafından zaman zaman “pahalı” diye eleştiriliyor. Ancak erkek pazarcıların hiç bir sorun ile karşılaşmadan yıllarca bu işi yaşadıkları için, en ucuz malzemeyi, araçları ile tarladan alıp getiriyor olması, kadın pazarcılara bir ürün ulaşama kadar üç-dört kez el değiştirdiği hesaba katılmıyor. Erkek pazarcıların sattığı ürünlere göre, yüksek maliyetten doğan biraz daha yüksek fiyatlara rağmen, bir çok Diyarbakırlı Jiyan pazarını diğer semt pazarlarına tercih ettiğini, çünkü kadınların daha kaliteli malzeme getirdiğini ve ürünleri seçmelerine izin verdiğini söylüyor. 

‘Sadece kadınız diye engelleniyoruz’

11 yıldır pazarcılık yapan Rojbin Polat, üç çocuğunu kadın pazarı sayesinde okuttuğunu ve evine baktığını söylüyor. Polat, kadın pazarcıların sadece kadın oldukları için birçok yönden engellenmeye çalıştıklarını ifade ediyor: 

2012’de başladım pazarcılığa. Öncesinde evde el işleri yaparak evi geçindirmeye ve çocuklarımı okutmaya çalışıyordum. En başta Jiyan’da başladık. Yerimiz sabitti ve o kadar fazla kar elde edemiyorduk. Sonrasında belediyenin de izniyle farklı yerlerde pazar kurmaya başladık. Gelirim arttı, çocuklarımı büyüttüm, şimdi hepsi üniversitede. Fakat maalesef her gün engellemelere maruz kalıyoruz. Mesela mallarımızı pikaplarımız yok diye tarladan gidip alamıyoruz, halden alıyoruz. Haldekiler de sırf kadınız diye bize daha pahalıya satıyorlar. Her sene kış geldi mi erkek pazarcılar Bağlar’daki pazarda bizden daha fazla kazanmalarına rağmen bizim kazancımıza da göz dikiyor fakat Bağcılar bizi zor kaldırıyor zaten.

Kadın pazarının kadınlar için önemini ise acı bir örnek vererek anlatıyor: 

Jiyan’dayken bir kadın pazarcı arkadaşımız vardı, kendisi eşinden şiddet görüyordu. Onun için çalışmak, erkek şiddetinden hem fiziksel olarak hem de maddi olarak kurtulmak ve altı çocuğuna bakmak demekti. Fakat bir gün eşi onu silahla vurdu, şimdi yatalak.

‘Yanımıza başka kadınlar gelsin istiyoruz’

45 senedir pazarcılık yapan, sekiz çocuk annesi Şefike Ulaş‘ın eşi çalışmıyor, evi kendisi geçindiriyor. Kadın pazarı kurulmadan önce erkek pazarında, Şeytan Pazarı‘nda ve Balıkçılar’da çalışan Ulaş, Bağcılar’ın hep kadınlara ait olduğunu, fakat şimdi bir avuç kadın pazarcı kaldığından yakınıyor: “Neden kadın pazarcıları almıyorsunuz yanımıza? Biz müzakerede kadın pazarcıları istiyoruz, elimiz ekmek tutsun, evimizi geçindirelim istiyoruz.” 

Kadın pazarcıların direnişi devam ediyor. Erkeklerin tezgah açmasını müzakere etmeyeceklerini söyleyen kadınlar, diğer kadınların desteğini bekliyor. 

 

Sinpaş’a hukuk işlemiyor: Yaşanacak bir Marmaris kalmayacak

Marmaris Kent Konseyi ve Ekolojik Mücadele Komitesi, mahkeme kararına rağmen İçmeler‘de, Sinpaş/Kızılbük firmasına ait inşaat projesinde çevre tahribatına devam edildiğini açıkladı.

Milli park alanında İmar Kanunu’na aykırı olarak gerçekleştirilen inşaat projesi,  Marmaris Belediyesi’nden aldığı 56 ve 17 yeni ruhsat ve Muğla Valiliği’nden aldığı Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) kararı ile çalışmalara başlamıştı.

Sinpaş GYO’nun ÇED sürecine rağmen Marmaris Kızılbük’te satışı sürüyor

Ruhsat yok, talan var

Bu kapsamda Marmaris Kent Konseyi ve Ekolojik Mücadele Komitesi, konuya yönelik açıklamalarda bulundu. Açıklamada, “Sinpaş/Kızılbük firmasına ait inşaat projesi, dinamit kullanmak dâhil proje dosyasında yazdıklarına aykırı davranmaktan çekinmemiştir. Ayrıca ruhsatı dahi yokken inşaata başlamış, inşaat yasağı ve yangın dinlemeden kanunlara aykırı olarak inşaata devam etmiştir. Açtığımız Çevresel Etki Değerlendirmesi kararının iptali davası lehimize sonuçlanmış fakat mahkeme kararına ve belediyenin inşaatı mühürledim beyanına rağmen bugüne kadar inşaat devam etmektedir.” denildi.

Sinpaş vatandaşın pikniğine de engel oldu

Savcılığa defalarca suç duyurusunda bulunuldu

Marmaris Cumhuriyet Savcılığına onlarca suç duyurusunda bulunduklarını belirten komite, Marmaris Belediyesi’nin yanlarında yer almadığını, en başından beri şirket çıkarlarını koruduklarını söyledi:

“Sadece belediye değil, Valilik, Kaymakamlık ve Milli Parklar,  Sinpaş/Kızılbük firmasının kanunlara aykırı tutum ve davranışları ile yıkım ve tahribatı engellemek adına kanunlar gereği üstlerine düşen görevleri yerine getirmemiştir.”

‘Peşkeş çekiliyor’

Sinpaş/Kızılbük inşaatına göz yumanlar sebebiyle Albatros Marina, kanunsuz olarak Marmaris limanına hançer gibi beton iskele yapabildiğini belirten komite üyeleri, “Yine bu yandaşlık ve göz yummalar sebebiyle Hisarönü, tüm koruma kanunlarına aykırı olarak betonla yok ediliyor. Karacasöğüt limanı,  Muğla Turizm Çevre Vakfı’na peşkeş çekilmek isteniyor. Bu çevre saldırıları daha sonra gelecek olanların öncüleri. Bilinmelidir ki eğer bunlara göz yummaya devam edersek ormanları yok olan Marmaris’imizin yarın denizi de kirlenecek ve rağbet gören bir turistik kent olmaktan çıkacak elimizde yaşanacak bir Marmaris kalmayacak” dedi.

Sinpaş’ın inşaatında bileği kırılan işçi yalnız bırakıldı: Sinpaş’ın mızrağı çuvala sığmıyor

Bir ay içinde verilen karar kesinleşecek

Danıştay 6. Dairesi‘nin bir ay içinde Sinpaş için vereceği kararın kesinleşeceğini önemle belirten Marmaris Kent Konseyi ve Ekolojik Mücadele Komitesi, “Danıştay 6. Dairesi karara çıktı. Bu demektir ki bir ay içinde Sinpaş için verilen karar kesinleşecek ve belediyenin ısrarla iptal etmediği tüm ruhsatlar iptal olacak. Bu nedenle bir kez daha tekrarlıyoruz. Yaşanabilir bir Marmaris için hemşehrilerimizi, sivil toplum kuruluşlarını ve odaları Marmaris’e ve verilen mücadeleye sahip çıkmaya davet ediyoruz” sözlerini paylaştı.

 

Muğla orman yangınları, karakulakların yaşam alanlarının yüzde 40’ını yok etti

Muğla‘da son yıllarda ardı ardına meydana gelen büyük orman yangınları, nesli tükenme tehdidi ile karşı karşıya olan karakulağın popülasyonunu tehlike altına soktu.

Türkiye‘de sadece güneybatı Anadolu’da sıkışmış ve yaklaşık 3 bin bireylik popülasyona sahip önemli bir yabani kedi türü olan karakulak koruma altında. Asya ve Kuzey Afrika‘da da sayısı azaldığı için nesli tehlike altındaki türler arasında kabul ediliyor.

Anadolu Ajansı‘na konuşan Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Dr. Öğretim Görevlisi ve yaban hayatı uzmanı Yasin İlemin, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü‘nce Nesli Tehlikedeki Türler Projesi’nin yürütüldüğünü; proje kapsamında kendisinin de Doğa Araştırmaları Derneği iş birliği ile karakulakların korunması için çalışmalar yaptığını anlattı.

Hayvanlardan ziyade ‘evleri’ korunmalı

İlemin, yaklaşık 15 kilogram ağırlığında olan, genellikle keklik ve tavşan gibi türlerle beslenen karakulakların Aydın, Denizli, Muğla, Antalya ve Burdur‘da yayılış gösterdiğini aktardı.

Bu bölgelerdeki orman yangınlarının vahşi kedilerin yaşam alanlarını daralttığına dikkat çeken İlemin, “İki yıldır yaşanan büyük orman yangınları, karakulağın yaşadığı kızılçam ve özellikle de maki habitatlarına büyük zarar verdi. Beslendiği, barındığı ve ürediği bu alanların yokluğu, karakulağın popülasyonunu maalesef tehlike altına soktu” dedi.

İlemin, yangınlar sonrasında bu alanların yeniden rehabilite edilmesinin karakulağın popülasyonunun tehlike altında olmaması için hayati öneme sahip olduğunu söyledi.

Marmaris’te karakulak habitatlarının neredeyse yüzde 40’ının kaybedildiğini belirten İlemin, açıklamasına şöyle devam etti: “Karakulakları korumaktan ziyade, onların evleri olan bu alanların korunması çok önemli. Özellikle yangın bölgelerindeki ağaçlandırma çalışmalarının ekosistem temelli yapılması da önemli. Bu sayede alana karakulak ve diğer fauna türlerinin yerleşmesi tetiklenmiş olacak.

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün özellikle Antalya ve Muğla’da yaptığı çalışmalar var. Bu çalışmalarla fotokapanla kayıt altına alınan görüntüleri kaydedilen karakulaklar var. Bizim üniversite olarak Muğla’da kaydettiğimiz erkek, yavru, dişi karakulak kayıtlarımız mevcut.”