Ana Sayfa Blog Sayfa 321

Akbelen Ormanı için istinaf başvurusu yapıldı: İşlem hukuka aykırı

Muğla 1’inci İdare Mahkemesinin Muğla‘nın Milas ilçesindeki İkizköy mevkiinde yer alan Akbelen Ormanı’nın maden işletmeciliğine tahsisinin iptali ve maden işletme ruhsatı ve izninin iptali davalarını reddetmesi üzerine Karadam ve Karacahisar Mahalleleri Doğayı ve Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma  (KARDOK) Derneği tarafından istinaf başvurusu yapıldı.

KARDOK avukatı Arif Ali Cangı tarafından İzmir Bölge Adliye Mahkemesine gönderilen dilekçede, madenin bölgeye vereceği telafisi mümkün olmayan zararlardan bahsedildi.

Milas’ta bulunan linyit madeni ruhsat alanları sınırlarında 21 mahalle bulunduğu aktarılan dilekçede, madenin daha önce Sekköy, Hüsamlar ve İkizköy Işıkdere mahallelerini tamamen yok ettiği, Yeniköy, Karacaağaç, Çakıralan gibi diğer köylerde de maden sahası açmak için tarım arazilerinin kamulaştırıldığı kaydedildi.

Yörede yaşayan yurttaşların, kamulaştırma ve mülksüzleştirmenin yanı sıra bölgedeki maden işletmeleri ve termik santraller nedeniyle sağlıklarından olduğu belirtilen dilekçede, bu termik santrallerle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından 2005 yılında ihlal kararı verildiği aktarıldı.

Mezopotamya Ajansı‘nın aktardığına göre, dava için verilen ikinci bilirkişi raporuna değinilen dilekçede, açık ocak kömür madencilik faaliyeti sırasında ocak alanının genişleyeceği, alanın ormansızlaşacağı, ocak alanı ile izne konu orman alanı arasındaki tarım alanlarının zarar göreceğinin belirtildiği dilekçede, “Madencilik faaliyetleri nedeniyle önemli düzeyde toz emisyonunun oluşacağı, yaban hayatının sürekliliği açısından ekolojik koridor olarak muhafaza edilmesi zaruriyeti ve rehabilitasyon çalışmaları ile mevcut orman yapısının tekrar geri getirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir” denildi.

‣ Akbelen Ormanında maden izni iptal davaları ‘kamu yararı’ olduğu gerekçesiyle reddedildi

‘İşlem hukuka aykırı’

Av. Cangı, Muğla 1’inci İdare Mahkemesi’nin davayı reddetmekteki gerekçeli kararlarını saydığı dilekçede şunları kaydetti:

“Sayın Mahkemenin bu gerekçeleri idare hukukun ve çevre hukukunun temel ilkeleri ile uyuşmamaktadır. Dava konusu; hiç bir Çevresel Etki Değerlendirmesi yapılmadan Akbelen Orman ekosistemini yok eden/edecek bir işlemdir. Dava konusu işlem; Anayasanın 56. Maddesi, Çevre Yasası ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere aykırı şekilde ÇED’den muaf tutularak 780.630,53 m2 alanlı Akbelen ormanını ortadan kaldıracak maden işletmesine izin verilmiştir. Öncelikle bu nedenle işlem hukuka aykırıdır.”

Fotoğraf: @ikizkoydireniyo / X
‣ Akbelen davaları görüldü: Hakim, kitlesel katılan İkizköylüler karşısında kararı açıklamadı

’38’i endemik 421 farklı bitkinin ev sahibi’

Av. Arif Ali Cangı, mahkemenin karara varırken bilimsellikten ve objektiflikten uzak 1 Kasım 2022 tarihli son bilirkişi raporunu baz aldığını belirterek şunları ekledi:

“Raporun tamamında katılan şirketin sunduğu bilgi ve belgeler ile uzman görüşleri esas alınmıştır. Bilirkişi Raporu çelişkilerle doludur ve hidrojeolojik anlayıştan uzak hazırlanmıştır. Jeolojik açıdan ise uygunluk görüşünün neye göre verildiği açıklanmamıştır. Bulunduğu konum itibariyle Bencik Dağı’nın bir uzantısı olarak kabul edebileceğimiz alanlarda yayılım gösteren Akbelen Ormanı işte bu 38’i endemik 421 farklı bitkinin yanan alanlarda yeniden hayat bulmasında hayvanların ve rüzgârın da etkisiyle kolaylaştırıcı rol oynayacaktır. Bölgedeki en sağlıklı ve en nitelikli tohum rezervine sahip olması dolayısıyla gen ormanı adıyla koruma altına alınan bölge de hemen Akbelen ormanının kuzeydoğu komşusudur ve bu sağlıklı orman varlığı, yanan alanlarda eskisinden de nitelikli bir orman varlığı oluşmasının baş aktörü olacaktır.”

‣ Akbelen Ormanı’nda ekokırım: Jandarma barikatının ötesinde binlerce ağaç katledildi

‘Süreç gerektiği şekilde işletilmedi’

Bilirkişi raporları arasındaki çelişkili durumlarda yaşanan ve lehlerine olan emsal kararların yer aldığı dilekçede, yapılan keşfin usul ve yasaya açıkça aykırı olduğu vurgulandı.

Dava konusunun Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Kanununa aykırı bir işlem olduğu belirtilen dilekçede, “Projenin Anayasa Madde 169/3’e aykırı olup olmadığını inceleyecek mekanizmalar işletilmemiştir. Başvuru tarihinde hukuken geçerliliği bulunmayan ÇED Yönetmeliği kapsamı dışındadır belgesine dayanılarak dava konusu idari işlem tesis edilmiştir. Kurulacak tesisin göstereceği faaliyetlerin yaşam, doğa, ekolojik denge, ekosistem, canlılar üzerindeki olası etkilerini derinlemesine incelemeye yönelik herhangi bir çalışma yapmadan, bu konuda bir rapor tanzimine dahi ihtiyaç duymadan izin verilmesi, madenin ve enerjinin çevreye uyumlu bir şekilde üretildiğine yönelik bir amacın gözetilmediği anlamına gelmektedir” ifadeleri yer aldı.

Fotoğraf: Dilan Ela Pamuk
‣ Akbelen Ormanı’ndaki kesim nedeniyle Vali görevi kötüye kullanmaktan şikayet edildi

‘Maden sahası iptal edilmeli’

Akbelen Ormanı’na maden açılmasının telafisi mümkün olmayan zararlara yol açacağı belirtilen dilekçede Cangı, şu ifadeleri kullandı:

“Yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan nedenler ve re’sen gözetilecek nedenlerle; Akbelen Ormanının ağaçlarının kesilmiş olması, maden ocağı açılması hazırlıklarının denetimsiz şekilde hızla yürütülmesi karşısında, geciken her gün giderimi olanaksız ekolojik yıkıma yol açacağından, açıkça hukuka aykırı işlemin, savunma alınmadan, derhal yürütmesinin durdurulmasına, istinaf yargılaması sonunda idare hukukunun ve çevre hukukunun tüm ilke ve kurallarının yok sayılarak verilen davanın reddine dair Muğla 1. İdare Mahkemesi’nin 12.10.2023 tarihli kararının kaldırılmasına, Akbelen orman sahası için Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret Anonim Şirketi adına maden açık işletme (orman) izni verilmesine ilişkin 28/11/2020 tarih ve 1644218 sayılı Tarım ve Orman Bakanlığı işleminin iptaline karar verilmesini talep ediyoruz.”

Akbelen için geç değil, ağaç kesilse de orman yaşıyor

’11 yılda 406 bin 172 hektar orman alanı fiilen orman ekosistemi özelliğini kaybetti’

Türkiye Ormancılar Derneği (TOD) Cumhuriyetin 100’üncü yılı nedeniyle ilgili kurum, kuruluş, kişiler ve medyanın katıldığı “Yangından Beteri de Var: Ormanların Ormancılık Dışı Kullanımlara Tahsisi” başlıklı bir panel düzenledi.

İstanbul‘daki ​​Sarıyer Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen panel TOD Marmara Şubesi Başkanı Sezal Kaya, TOD Genel Başkanı Hüsrev Özkara ve Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç’in konuşmalarıyla başladı.

TOD Genel Başkanı Hüsrev Özkara’nın moderatörlüğünde gerçekleşen panele İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı, Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Erdoğan Atmış, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Elektrik Mühendisleri Odası’ndan Teoman Alptürk, TEMA Vakfı’ndan Eylem Tuncaelli katıldı.

Panelin ardından TOD Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay’ın moderatörlüğünde bir forum gerçekleştirildi.

Brezilya, Lula, Amazon Fonu, Amazonlar
Fotoğraf: Amanda Perobelli / Reuters
‣ Dünya ormansızlaşmaya son verme taahhüdünün çok uzağında

Orman ekosistemine dönüşemeyecek alanlar orman istatistiklerine dahil ediliyor

Panelde 2023 yılına kadar 811 bin hektar orman alanının ormancılık dışı amaçlar için tahsis edildiği belirtildi.

Yerine havalimanı, yol, üniversite kampüsü, mezarlık, cezaevi, otel, golf sahası, maden sahası, hidroelektrik santrali, termik santral vb. tesisler yapılan orman ekosistemlerinin bir daha orman ekosistemine dönüştürülmesi çok zor olduğu halde, bu alanlar kâğıt üzerinde hâlâ orman istatistiklerine dahil ediliyor.

Konuşmacıların sunduğu verilere göre, 2012-2022 yılları arasında toplam 406 bin 172 hektar orman alanı fiilen orman ekosistemi olma özelliğini kaybetti.

Her yıl yangınlardan zarar gören orman alanlarının yaklaşık dört katı ormancılık dışı amaçlar için verilen izinler nedeniyle kaybediliyor.

Uzmanlar kamu yararına yapıldığı ve ekonomik kalkınmaya hizmet ettiği söylenen ancak ormansızlaşmaya yol açan bu durumun kamuoyunun gündeminde yeterince yer almadığına dikkati çekiyor.

Amazon, Lula, Bolsonaro
Fotoğraf: Bruno Kelly / Reuters
‣ Finans kuruluşları hala iklim krizini besliyor: Ormansızlaşmadan sorumlu sektörlere yatırım yüzde 60 arttı

Madencilik orman ekosisteminin üçte birini etkiliyor

2012 ile 2022 yılları arasında yapılan bu tahsisler arasında madencilik ve enerji ön sırada geliyor. Orman tahsisi bakımından enerji tesisleri içinde en yüksek pay ise enerji iletim hatlarına ait.

TEMA Vakfı maden ruhsatı vermekle görevli olan Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün 2020 yılına kadar vermiş olduğu maden ruhsatlarını il ve arazi kullanım şekilleri düzeyinde 24 il üzerinde yaptığı incelemede, bu illerin toplam yüzölçümünün yüzde 63’ü için maden ruhsatı verildiği ortaya çıktı.

İnceleme yapılan iller içinde ruhsatların en yoğun olduğu il olan Kütahya’da, il yüzölçümünün yüzde 92’si için maden ruhsatı verilmiş. WWF Viyana’nın yeni raporunda, dünyada ormansızlaşmanın en büyük dördüncü nedeninin madencilik olduğu vurgulanıyor.

Madenciliğin ormansızlaşmadaki rolü, madencilikle ilgili altyapı, yerleşim yerleri, tarım ve hayvancılık, yerleşim, su ve toprak kirliliği ve yasadışı ağaç kesimi gibi dolaylı etkiler dikkate alındığında oldukça artıyor. Madencilik orman kaybı ve ormanların yok olması nedeniyle dünyadaki orman ekosistemlerinin üçte birini şimdiden tehdit ediyor.

Ormanlar rehabilite edilmiyor

Orman alanlarının ormancılık dışı amaçlara tahsisinin aynı zamanda parçalanma yoluyla orman ekosistemlerinin zarar görmesine sebep oluyor.

İzin süresi dolduktan sonra ormanların rehabilite edildiği açıklansa da gerçek anlamda rehabilite edilen orman alanı miktarı oldukça sınırlı.

‣ İstanbul için iklim krizi ve ormansızlaşma depremden daha büyük tehlike

ÇED olumlu kararı alan projeler ekosistemi yok edecek

2014 ile 2022 yılları arasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu‘ kararı almış olan 1311 projenin incelenmesi sonucu ortaya çıkan bulgulara göre; enerji projelerinin yüzde 72,7’sinin, madencilik projelerinin ise yüzde 64,6’sında orman alanı tahsisinin söz konusu olduğu tespit edildi.

Bu projelerin gerçekleşmesi halinde proje alanlarının üçte biri ormanların içinde kalacak ve bu orman ekosistemleri yok olacak.

Tekirdağ’da katledilen Ayşenur Akkurt için adalet çağrıları yükseldi

Haber: Serap Cömertoğlu İşcan

*

Tekirdağ’da birlikte yaşadığı kişi tarafından katledilen Ayşenur Akkurt için adelet sesi yükseldi. Akkurt’un ailesi tarafından kadın cinayetleri konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlenen yürüyüşe, birçok sivil toplum kuruluşu, Tekirdağ Barosu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Tekirdağ Milletvekilleri İlhami Özcan Aygun ve Nurten Yontar da katıldı.

Şarköy ilçesinde birlikte yaşadığı kişi tarafından katledilen Ayşenur Akkurt’un cinayetine ilişkin davanın duruşması 27 Ekim’de görülecek.

Duruşma öncesi merkez ilçe Süleymanpaşa’da kadın cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla yürüyüş düzenlendi.

“Ayşenur’a adalet”, “Başka Ayşenurlar ölmesin”, “Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine son”, “Haklı ölüm yoktur”, “Bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok” pankartlarıyla Tekira AVM önünden başlayan yürüyüş, Üç Kemaller Parkı’nda son buldu.

Yürüyüşün ardından katledilen Ayşenur Akkurt’un kız kardeşi Büşra Akkurt, bir konuşma yaptı. Adalet mücadelesinde birlik olma çağrısında bulunan kardeş Akkurt, “Sessizliği kırıp kadınların güvende olduğu bir dünya yaratmak için bir araya gelelim. Ablam adına kalplerimizdeki acıyı dindirmek ve umudu yeşertmek için buradayız” dedi.

‘Sorun bireysel değil toplumsal’

Tekirdağ Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Damla Nur Ercan ise konuşmasında kadına yönelik erkek şiddetinin sadece bireysel bir sorun ya da bir kadın sorunu olmanın ötesinde herkesi ilgilendiren toplumsal bir sorun olduğuna dikkat çekti.

Bu sorunu çözülmesi için ise herkese düşen sorumluluklar bulunduğunu aktaran Ercan, şunları kaydetti:

“Biz Tekirdağ Barosu olarak Ayşenur Akkurt’un ve tüm kadınların yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz. Bu trajediyi unutmamalıyız ve bir daha tekrarlanmasını önlemek, tekrarlanmamasını sağlamak için birlikte hareket etmek zorundayız. Bugün burada kadının yaşam hakkına el sürülmemesi için hep birlikte yan yana duruyoruz. 27 Ekim 2023 tarihinde Tekirdağ 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi‘nde görülecek olan ilk celsede Ayşenur Akkurt’un anısına adaletin yerine getirilmesi ve toplumumuzun daha güvenli, daha adil bir yer olması için Tekirdağ Barosu olarak hazır bulunacağımızı kamuoyuna bildiriyor, gerçek adalet sağlanıncaya dek var gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz.”

‘Kadınlar kendini güvende hissetmiyor’

CHP Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar, 10 kadından dördünün erkek şiddetine maruz kaldığına dikkat çekerek şiddetin temel nedeninin erkeklerin toplumun her alanında görülen egemenliklerinde ve kadın ile erkek arasındaki eşitsizliklerde yattığını dile getirdi.

Yontar, erkeklerin kadınlara şiddet uygulamasının nedeninin, güç göstermek, öfke boşaltmak, kadınları kontrol etmek ya da cezalandırmak psikolojisinden geldiğini belirterek “Fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik, dijital şiddet biçimlerinin tamamı bu amaca yönelik olup, şiddete maruz kalmak, kadın korku, çaresizlik ve güvensizlik içinde yaşamasına neden olmaktadır” dedi.

Söz konusu baskıların istatistiklere de yansıdığına dikkati çeken Yontar, “Yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kadınların yüzde 31’i kendini güvende hissetmemektedir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) verilerine göre Türkiye’de kadına şiddet oranı yüzde 38’dir. Yani neredeyse 10 kadından 4’ü hayatında erkek şiddetine maruz kalmaktadır. Boşanmış veya ayrı yaşayan kadınlarda bu oran yüzde 75’lere çıkmaktadır” diye belirtti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) verilerini ele alan Nurten Yontar, 14 Mayıs 2023 yılında yapılan seçimlerde 600 milletvekili içerisinde kadın milletvekili sayısının 119, erkek milletvekili sayısının ise 481 olduğunu vurguladı ve “Meclise giren kadın milletvekili oranı 2023 yılında yüzde 19,83 olmuştur. Yani dört erkek milletvekiline karşın bir kadın milletvekili düşmektedir” diye ekledi.

Konuşmasında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine yer veren Vekil Yontar, şunları kaydetti:

“Eylül ayında 32 kadın cinayeti işlenmiş, 18 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Öldürülen 32 kadından 12’si boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesiyle, biri ekonomik bahane ile, üç kadın ise asıl hedef olan kadınların yanında olmaları bahanesiyle öldürülmüştür. 16 kadının ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilememiştir. 16 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin toplumdan saklanmak istenmesinin bir sonucudur.”

‘Başka Ayşenurları kaybetmeyelim’

CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun ise Ayşenur Akkurt’un çocuklarının ellerinde tuttukları “Ben annemi çok özledim” pankartını göstererek, şunları aktardı:

“Çok fazla söze gerek yok. En önemli, en anlamlı söz burada yazıyor. ‘Ben annemi çok özledim.’ Çocuklarımız annesiz kalmasın diye mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Kadına kalkan eller kırılsın. Kadınlarla olan birlikteliğimiz, onlara olan desteğimiz sonuna kadar sürecek ve inşallah adaletin tecellisini hep beraber göreceğiz. Mekanı cennet olsun. Nur içinde yatsın. Başka Ayşenurları kaybetmeyelim diyorum. Hepinize katılımınızdan dolayı şükranlarımı sunuyorum Allah rahmet eylesin. Tüm aileye sabırlar diliyorum.”

Fransız futbol takımları üç saatten kısa yolculuklar için trenle seyahat edecek

Fransa Futbol Federasyonu (FFF) futbol takımlarının, bundan böyle karbon emisyonlarını azaltmak amacıyla üç saatin altındaki tüm maçlara uçak yerine trenle seyahat edeceğini duyurdu.

Uygulama tüm ulusal takımlar için geçerli olacak ancak federasyon Kylian Mbappé gibi küresel yıldızlar için toplu taşıma lojistiği üzerine kafa yorduklarını belirtti. Bir çözüm bulunana kadar “erkekler üst düzey takımları” için kararın  uygulanması biraz daha uzun sürecek .

FFF Başkanı Philippe Diallo, geçen perşembe günü, teknik direktör Didier Deschamps ile birlikte Fransa A takımının mart ayında Lyon‘da yapılacak maçlar için trenle seyahat etme olasılığını araştırdıklarını söyledi: “Böylece Fransa takımımızın iyi bir örnek oluşturmasını ve ekolojik geçiş politikasını vurgulamasını istiyoruz.”

Sporcuların yakın mesafelerde trenle yolculuk yapması politikası, hali hazırda Thierry Henry‘nin çalıştırdığı kadın takımı ve 21 yaş altı oyuncular için yürürlükte.

Fransa’da bu yılın başlarında, herkes için kısa mesafeli iç hat uçuşları yasaklanmıştı. Yeni çevre yasasına göre, yolculuk trenle 2.5 saatten kısa sürede olması halinde, Fransızlar iç hat uçuşlarını yapamıyordu.

Fransa, emisyonlarını azaltmak için kısa rotalarda uçuşları yasakladı

Ancak bu kural özel uçaklar için geçerli değil.

Kapsama sporcuların da alınmasıyla ilgili “Güvenlik ve diğer yolcuların konforuyla ilgili sorular var. Fransız ekibini yarın Lyon istasyonuna koyarsak, kalabalık olması ve trenlerin zamanında kalkmaması mümkün” diyen Diallo, “Bu yüzden mart ayından bahsettim; SNCF yöneticileri, Fransız ekibi, FFF ve kamu yetkilileriyle birlikte tüm yönleri incelemek için kendimize zaman verdik” diye konuştu.

‣ Belçika’dan özel jet ve kısa mesafeli uçuşlara ek vergi
‣ Özel jetlerin iklime etkisi zannedilenden çok daha dramatik
‣ Araştırma: Milyonerler 2050’ye kadar dünyanın karbon bütçesinin üçte ikisini tüketecek
‣ ‘Çevre dostu’ uçuşlar emisyon artışının önüne geçemiyor

Birleşik Krallık’ta Sürdürülebilir Seyahat Sözleşmesi

“Sürdürülebilir ulaşım” çabaları, Avrupa’da Manş Tüneli boyunca yaygınlaşıyor. Birleşik Krallık‘ta da Futbol Taraftarları Derneği (FSA) ve bazı İngiliz Futbol Ligi (EFL) kulüpleri yakın zamanda Sürdürülebilir Seyahat Sözleşmesi‘ne taraf oldu.

Bristol City, Forest Green Rovers, Millwall ve Swindon Town gibi kulüpler, takımları otobüs veya trenle seyahat etmeye teşvik eden girişime kaydoldu.

‣ Birleşik Krallık, Avrupa’da özel uçaklardan kaynaklanan hava kirliliğinde ilk sırada
‣ Google havayollarının karbon emisyonunu düşük göstermekle suçlanıyor

Bu yılın başlarında BBC‘nin yaptığı bir araştırmada, Premier Lig takımlarının iki ay boyunca 100 maça gidiş-dönüş yaptığı 81 bireysel kısa mesafeli yurt içi uçuşu belgelemişti. Bunların bazıları 27 dakika kadar kısaydı.

Tüzüğün ortak yaratıcısı olan bir futbol yardım kuruluşu olan Pledgeball’un CEO’su Katie Cross şunları söyledi: “Futbol kulüplerinin kısa mesafeli uçuşlara bel bağlaması, daha geniş sürdürülebilirlik stratejileri açısından bir dikendir. “Bu sözleşme, kulüplerin operasyonlarına daha sürdürülebilir seyahat uygulamalarını dahil etmelerine yardımcı olmayı ve taraftarlara ve kamuoyuna iklim eyleminin söylenenleri yerine getirmek anlamına geldiğini örnek olarak göstermeyi amaçlıyor.”

İsrail-Hamas savaşında 18’inci gün: Kurbanların yaklaşık yüzde 70’i çocuk, kadın ve yaşlılar

Filistinli militan grup Hamas’ın silahlı kanadı El Kassam Tugayları ile İsrail arasındaki çatışmalar 18’inci gününde devam ederken, savaşın bedelini siviller ödemeye devam ediyor.

Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre son 24 saatte İsrail’in Gazze’ye düzenlediği hava saldırıları nedeniyle 704 kişi öldü. 7 Ekim’den bu yana Gazze’deki toplam ölü sayısı 5 bin 791’e ulaşırken en az 16 bin 297 kişi yaralandı. İşgal altındaki Batı Şeria’da toplam 95 kişi öldü ve yaralı sayısı bin 828’e ulaştı. Çatışmaların başlangıcından bu yana İsrail’de bin 405 kişi ölürken 5 bin 431 kişi yaralandı.

İsrail’in gece sürdürdüğü hava saldırılarında Gazze Şeridi genelinde en az 140 kişi hayatını kaybetti. Ayrıca İsrail, Gazze’nin kuzeyindeki El Şati mülteci kampını bombaladı. Pek çok kişi hala enkaz altında mahsur olduğu için ölü ve yaralı sayısı henüz bilinmiyor.

Han Yunus‘taki bombardımanda 80 kişi yaralanırken, hava saldırıları Han Yunus’taki bir yakıt istasyonunda meydana gelen patlamada da en az 14 kişinin ölümüne neden oldu.

İsrail’in Gazze’deki Tel el-Hava‘ya düzenlediği hava saldırısında ölen Filistinli gazeteci Roshdi Sarraj, İsrail-Gazze savaşında öldürülen 23’üncü gazeteci oldu.

Fotoğraf: Hatem Ali / AP
‣ İsrail-Hamas savaşında toplam ölü sayısı 6 bini aştı: Çoğu sivil, yaklaşık üçte biri çocuk
‣ İsrail bombardımanı sürdürürken Gazze’de insani kriz derinleşiyor: İnsani felaketin eşiğindeyiz

‘Rehineler, kara harekatına engel değil’

İsrail ordu sözcüsü Daniel Hagari, İsrail’in son bir gün içinde aralarında camilerin de bulunduğu 400’den fazla hedefi vurduğunu söyledi. Hagari, İsrail’in Hamas’ın “operasyonel karargâhına” saldırdığını ve grubun en az üç komutan yardımcısını öldürdüğünü iddia etti.

Hamas, Tel Aviv‘deki bir hastanede tutulan iki yaşlı İsrailli rehineyi serbest bıraktı. İsrail Enerji Bakanı, Gazze’de tutulan rehinelerin İsrail’i kara harekâtı başlatmaktan alıkoymayacağını söyledi.

Lübnan-İsrail sınırında İsrail askerleri ile Hizbullah savaşçıları arasında yaşanan çatışmalar nedeniyle Birleşmiş Milletler (BM) Göçmenlik Bürosu verilerine göre 8 Ekim’den bu yana Lübnan’da yaklaşık 19 bin kişi ülke içinde yerinden edildi.

Fotoğraf: Violeta Santos Moura / Reuters
‣ İsrail Gazze’deki El Baptist Hastanesi’ni vurdu: En az 500 ölü
‣ Dünyadan barış çağrıları yükselirken İsrail tankları Gazze sınırına yaklaşıyor

Netanyahu uzun süreli bir savaş planlıyor: Hamas yok edilmeli

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bir kez daha Hamas’ı yok etme sözü verdi. Netanyahu, Gazze’ye kara harekatının yaklaştığı uyarısında bulunarak ağır bir şehir çatışması ihtimalini gündeme getirdi.

Sivil kayıplardan Hamas’ın sorumlu olduğunu söyleyen Netanyahu “bunu önlemek için her türlü çabayı göstereceğiz” diye konuştu. İsrailli lider “Bu uzun bir savaş olabilir” diye de ekledi.

Netanyahu “Hamas yok edilmeli” dedi ve bunu savaşı sona erdirmenin bir koşulu olarak nitelendirdi.

Fotoğraf: Mahmud Hams / AFP
‣ İsrail-Filistin savaşı: Mescid-i Aksa karıştı, HRW’den savaş suçu uyarısı
‣ İsrail-Hamas savaşında can kaybı 1500’e yükseldi: İsrail intikam için sivilleri öldürüyor

HRW: İsrail Filistinlilere karşı savaş suçu işliyor

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), İsrail’i kuşatma altındaki bölgeye yakıt sevkiyatına izin vermemesi, su akışını yeniden sağlamayı reddederek “Gazze’deki sivillerin acılarını kasten derinleştirmesi” gerekçesiyle İsrail’i eleştirdi.

Raporunda, “Filistinli savaşçıların İsrailli sivillere karşı tarifsiz savaş suçları işlemiş olması, İsrailli yetkililerin Filistinli sivillere karşı savaş suçu işlemesini haklı çıkarmaz” diyen örgüt, İsrail’in “Hamas’ın saldırısı nedeniyle Gazze’deki tüm sivilleri” cezalandırdığını belirtti.

Büyük uluslararası baskı ve diplomatik çabaların ardından İsrailli yetkililer “topyekûn kuşatmayı” hafifletti ve onlarca insani yardım kamyonunun Gazze’ye girmesine izin verdi. Ancak hastane jeneratörleri, su ve kanalizasyon pompalama ve yardım dağıtımı için gerekli olan yakıt Gazze’ye alınmadı.

Fotoğraf: Mohammed Salem / Reuters
‣ İsrail: Hamas rehineleri bırakana dek Gazze’ye gıda, su, ilaç, elektrik, yakıt yok
‣ İsrail-Hamas savaşında yüzlerce sivil, en az sekiz gazeteci öldürüldü

Gazze’de sağlık sistemi ‘tamamen çöktü’

Gazze’nin faaliyete devam eden son tıbbi tesislerinden biri olan Endonezya Hastanesi gece saatlerinde karanlığa gömüldü. Bu sabah (24 Ekim) elektrik yeniden sağlanmış olsa da yakıt tedarikinin ne kadar süreceği belli değil.

Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref El Kudra Gazze’de düzenlediği basın toplantısında Gazze Şeridi’ndeki sağlık sisteminin “İsrail savaşı nedeniyle tamamen çöktüğünü” söyledi.

Kudra, 7 Ekim’den bu yana İsrail hava saldırılarında 65 sağlık görevlisinin öldürüldüğünü ve 25 ambulansın imha edildiğini belirtti ve “12 hastane ve 32 sağlık merkezi hizmet dışı bırakıldı. Önümüzdeki saatlerde yakıt yetersizliği nedeniyle çok daha fazlasının faaliyetlerini durduracağından endişeliyiz” diye ekledi.

El Kudra, 870’i çocuk olmak üzere yaklaşık bin 550 kişinin enkaz altında kaldığının bildirerek şunları kaydetti:

Çocuklar, kadınlar ve yaşlılar kurbanların yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyor. İsrail işgali geçtiğimiz saatlerde Filistinli ailelere karşı 305 çocuk, 173 kadın ve 78 yaşlının ölümüne neden olan katliamlar gerçekleştirdi.”

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Gazze’deki sağlık tesislerinin yaklaşık üçte ikisinin, İsrail’in hava saldırılarındaki ölümcül artış nedeniyle faaliyetlerini durdurduğunu açıkladı.

Gazze’deki 35 hastaneden 12’sinin de aralarında bulunduğu 72 sağlık tesisinden 46’sının faaliyetlerinin durduğu belirtildi.

Filistinli sağlık yetkilileri, hava saldırılarından kaynaklanan hasarın ve İsrail ablukası nedeniyle jeneratörleri çalıştıracak elektrik ve yakıt eksikliğinin son derece kalabalık birçok hastaneyi kapanmaya zorladığını ifade etti.

Fotoğraf: Mahmoud al-Masri / Reuters
‣ İsrail-Hamas savaşı: 13 gündür Gazze’de her 15 dakikada bir çocuk öldürüldü
‣ İngiliz basınında ‘İsrail rüzgarı’: Guardian karikatüristini kovdu, BBC Arapça servisindeki altı gazeteciye soruşturma açtı

BM: İhtiyaç duyulan yardım Gazze’ye ulaşmıyor

BM, cumartesi gününden bu yana yardım malzemesi taşıyan sadece 54 kamyonun Gazze’ye geçtiğini açıkladı.

Birleşmiş Milletler Filistinli mültecilere yardım kuruluşu UNRWA‘nın iletişim şefi Tamara Alrifai bunu okyanusta bir damla olarak nitelendirdi.

Ayrıca jeneratörler için acilen ihtiyaç duyulan yakıt da sevkiyatlara dahil edilmedi. Alrifai buna rağmen, insanların yemek pişirmek için ihtiyaç duydukları su ve gaza erişimleri olmadığı için pişirilemeyen pirinç ve mercimek teslim edildiğini söyledi.

Fotoğraf: Mohammed Salem / Reuters
‣ İsrail, 50 yılın en ağır saldırısıyla karşı karşıya: Hamas’ın saldırılarında 700 kişi öldü
‣ İsrail Filistin’in Hamas güçlerine karşı ‘savaş’ ilan etti: Ölü sayısı 256’ya yükseldi

İşgal altındaki Batı Şeria’da gerginlik artıyor

İşgal altındaki Batı Şeria’da tutuklanan Hamas’ın üst düzey liderlerinden Omar Daraghmeh gözaltında öldü. Hamas ve İslami Cihad bunun bir suikast olduğunu iddia ederken, Tubas ve Ramallah‘ta Daraghmeh için protesto gösterileri düzenleniyor.

İşgal altındaki Batı Şeria’da gece baskınları ve tutuklamalar devam ederken, Hamas’ın bir diğer üst düzey lideri Adnan Hamarşeh, Cenin yakınlarındaki evinden bir İsrail aracına bindirilerek götürüldü.

İsrail ordusu baskınlarda bir İsrail askerinin yaralandığını açıkladı.

‣ İsrail toplumundan barış çağrıları yükseliyor: Filistin’deki işgale son verin!

IEA 2030’a dek farklı bir küresel enerji sistemi öngörüyor: Küresel enerji geçişi durdurulamaz

Uluslararası Enerji Ajansının yeni Dünya Enerji Görünümü 2023 (WEO-2023) raporuna göre, bugün yaşanan büyük değişimler, bu on yılın sonunda oldukça farklı bir küresel enerji sistemine yol açacak.

Güneş, rüzgar, elektrikli araçlar ve ısı pompaları gibi temiz enerji teknolojilerinin olağanüstü yükselişi, fabrikalar ve araçlardan ev aletleri ve ısıtma sistemlerine kadar her şeye nasıl güç sağlandığını yeniden şekillendiriyor.

Enerji analizi ve projeksiyonları konusunda en yetkili küresel kaynak olan Dünya Enerji Görünümü’nün son raporu, 2030 yılında temiz teknolojilerin bugüne kıyasla çok daha büyük bir rol oynayacağı bir enerji sistemini tanımlıyor.

Buna göre, dünya genelinde yollarda neredeyse 10 kat daha fazla elektrikli araç olacak; güneş enerjisi şu anda ABD‘nin tüm elektrik sisteminden daha fazla elektrik üretecek; yenilenebilir enerji kaynaklarının küresel elektrik kaynakları arasındaki payı bugün yüzde 30 civarındayken yüzde 50’ye yaklaşacak; ısı pompaları ve diğer elektrikli ısıtma sistemleri küresel olarak fosil yakıtlı kazanları geride bırakacak; ve yeni açık deniz rüzgar projelerine, yeni kömür ve gaz yakıtlı enerji santrallerinden üç kat daha fazla yatırım yapılacak.

Tüm bu artışlar sadece dünya genelindeki hükümetlerin mevcut politika düzenlemelerine dayanıyor. Eğer ülkeler ulusal enerji ve iklim taahhütlerini zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirirlerse, temiz enerji alanındaki ilerleme daha da hızlanacak. Bununla birlikte, küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlama hedefini canlı tutmak için daha da güçlü önlemlere ihtiyaç duyulacak.

Temiz enerji teknolojilerinin arkasındaki artan ivme ve dünya genelindeki yapısal ekonomik değişimlerin birleşimi, fosil yakıtlar üzerinde önemli etkilere sahip; kömür, petrol ve gaza yönelik küresel talepteki zirvelerin tümü bu on yılda görülebilir. Bu durum, bugünkü politikalara dayanan bir WEO senaryosunda ilk kez gözlemleniyor. Buna göre, fosil yakıtların küresel enerji arzındaki on yıllardır yüzde 80 civarında seyreden payı 2030’a kadar yüzde 73’e gerileyecek ve küresel enerji kaynaklı karbondioksit (CO2) emisyonları 2025’e kadar zirve yapacak.

Fotoğraf: Piroschka van de Wouw / Reuters

‘Enerji geçişi ne kadar erken olursa o kadar iyi’

IEA İcra Direktörü Fatih Birol, “Temiz enerjiye geçiş dünya çapında gerçekleşiyor ve bu durdurulamaz. Bu bir ‘eğer’ sorusu değil, sadece ‘ne kadar yakında’ sorusu – ve ne kadar erken olursa hepimiz için o kadar iyi” diyor.

Birol şunları ekliyor:

“Hükümetlerin, şirketlerin ve yatırımcıların temiz enerji geçişlerini engellemek yerine arkalarında durmaları gerekiyor. Yeni endüstriyel fırsatlar ve istihdam, daha fazla enerji güvenliği, daha temiz hava, evrensel enerji erişimi ve herkes için daha güvenli bir iklim gibi muazzam faydalar söz konusu. Günümüzde geleneksel enerji piyasalarında süregelen gerginlik ve dalgalanmalar dikkate alındığında, petrol ve gazın dünyanın enerji ve iklim geleceği için güvenli ya da emniyetli seçenekleri temsil ettiği iddiaları her zamankinden daha zayıf görünüyor.”

‣ Yenilenebilir enerji, üç yıl içinde dünyanın en büyük elektrik kaynağı olacak
‣ Yenilenebilir enerji sektöründeki istihdam, toplam enerji istihdamının yarısını geçti

Emisyon artışı 1,5°C hedefini imkansıza yakın kılacak

Mevcut durumda fosil yakıtlara olan talep, Paris Anlaşmasının ortalama küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlama hedefine ulaşılamayacak kadar yüksek kalmaya devam edecek. Bu durum, rekor sıcakların yaşandığı bir yılın ardından iklim etkilerinin daha da kötüleşmesinin yanı sıra, daha az aşırı hava olaylarının yaşandığı daha serin bir dünya için inşa edilen enerji sisteminin güvenliğini de tehlikeye atma riski taşıyor.

Emisyon eğrisini 1,5°C ile tutarlı bir yola sokmak hâlâ mümkün olsa da çok zor. Ancak eylemsizliğin maliyeti çok büyük olabilir: Günümüz politikalarına dayanan etkileyici temiz enerji büyümesine rağmen, küresel emisyonlar bu yüzyılda küresel ortalama sıcaklıkları yaklaşık 2,4°C artıracak kadar yüksek kalacak, bu da Paris Anlaşması’nda belirlenen temel eşiğin oldukça üzerinde.

‣ Küresel enerji krizi dünyayı yenilenebilir enerjiye yönlendiriyor
‣ Dünya, fosil yakıt çağının ‘sonunun başlangıcına’ resmen girdi

COP28 için küresel strateji önerisi

Dünya Enerji Görünümü 2023 raporu, 2030 yılına kadar dünyayı rayına oturtmak için, başarılı bir Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi (COP28) iklim değişikliği konferansı için de temel oluşturabilecek beş ana sac ayağından oluşan küresel bir strateji öneriyor.

Streteji, küresel yenilenebilir kapasitenin üç katına çıkarılması; enerji verimliliği iyileştirme oranının iki katına çıkarılması; fosil yakıt operasyonlarından kaynaklanan metan emisyonlarının yüzde 75 oranında azaltılması; yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde temiz enerji yatırımlarının üç katına çıkarılması için yenilikçi, büyük ölçekli finansman mekanizmaları; ve karbonu tutulmayan kömür yakıtlı enerji santrallerinin yeni onaylarının sona erdirilmesi de dahil olmak üzere fosil yakıtların kullanımında düzenli bir düşüşün sağlanmasına yönelik tedbirleri içeriyor.

Dr. Birol, “Her ülkenin kendi yolunu bulması gerekiyor, ancak temiz enerji geçişlerini hızlandırmak için uluslararası işbirliği çok önemli” diyor. “Özellikle emisyonların azalma hızı, büyük ölçüde dünyanın hızla büyüyen ekonomilerinin artan enerji talebini karşılamak için sürdürülebilir çözümleri finanse etme becerimize bağlı olacaktır. Tüm bunlar, işbirliği ve yardımlaşmadan geri adım atmanın değil, bunları iki katına çıkarmanın hayati önemine işaret ediyor.”

Fotoğraf: Eli Hartman / AP

Orta Doğu’daki gerilim küresel ekonomideki belirsizlikleri artırıyor

Orta Doğu‘da artan jeopolitik gerilimlerin dikkatleri bir kez daha enerji güvenliği endişelerine odakladığı ve birçok ülkenin geçen yıl patlak veren küresel enerji krizinin etkileriyle hala mücadele ettiği bir dönemde, Dünya Enerji Görünümü 2023 enerji güvenliği sorunlarının değişen yelpazesini inceliyor.

Orta Doğu’daki gergin durum, IEA’nın kurulmasına yol açan petrol şokundan 50 yıl sonra ortaya çıkıyor ve inatçı enflasyon ve yüksek borçlanma maliyetlerinin etkilerini hisseden huzursuz bir küresel ekonomi için daha fazla belirsizlik yaratıyor.

‣ Rüzgar ve güneş 2022’de küresel elektriğin yüzde 12’sine ulaşarak rekor kırdı
‣ Guterres: Küresel ısınma çağı bitti, küresel kaynama çağına girdik

Rusya’nın uluslararası ticaretteki gaz payı yarıya düşecek

Dünya Enerji Görünümü 2023, küresel enerji piyasalarının küresel enerji krizinden özellikle ağır etkilenen bir alanının birkaç yıl içinde baskıların hafiflediğini göreceğinin altını çiziyor. Rusya‘nın Avrupa‘ya arzı kesmesinin ardından gaz piyasalarına güvenlik ve fiyat artışlarına ilişkin korkular hâkim oldu ve piyasa dengeleri istikrarsız kaldı. Ancak 2025’ten itibaren devreye girecek yeni sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) projelerindeki benzeri görülmemiş artış, 2030’a kadar yılda 250 milyar metreküpten fazla yeni kapasite ekleyecek ve bu da bugünkü toplam küresel LNG arzının yaklaşık yüzde 45’ine denk gelecek.

Kapasitedeki güçlü artış, fiyatları ve gaz arzı endişelerini hafifletecek, ancak bu aynı zamanda gaz piyasalarının 2010’lardaki “altın çağından” bu yana küresel gaz talebi büyümesinin önemli ölçüde yavaşladığı göz önüne alındığında bir arz bolluğu yaratma riski de taşıyor. Sonuç olarak Rusya müşteri tabanını genişletmek için çok sınırlı bir fırsata sahip olacak. Rusya’nın 2021’de yüzde 30 olan uluslararası ticarete konu gaz payı, 2030’da bunun yarısına düşecek.

‣ AB Konseyi, 2035’ten itibaren benzinli ve dizel araçların yasaklanmasını onayladı
‣ IEA Başkanı Birol: Dünya ilk gerçek küresel enerji krizinde

Çin’de kömürlü elektrik üretimi yüzde 20 azalabilir

Dünya Enerji Görünümü 2023, önümüzdeki yıllarda enerji piyasaları için önemli bir değişkeni ayrıntılı olarak ele alıyor. Küresel enerji trendleri üzerinde büyük bir etkiye sahip olan Çin, ekonomisi yavaşladıkça ve yapısal değişikliklere uğradıkça büyük bir değişim geçiriyor. Rapora göre, Çin’in toplam enerji talebi bu on yılın ortalarında zirveye ulaşacak ve temiz enerjide devam eden dinamik büyüme ülkenin fosil yakıt talebini ve emisyonlarını azaltacak.

Bu yılki rapor ayrıca bu on yıl içinde güneş enerjisinin daha güçlü büyüme potansiyelini de araştırıyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, mevcut politikalar ekseninde 2030 yılına kadar yeni enerji üretim kapasitesinin yüzde 80’ine katkıda bulunacak ve güneş enerjisi tek başına bu genişlemenin yarısından fazlasını oluşturacak. Ancak analizlere göre, bu senaryo güneş enerjisi potansiyelinin sadece bir kısmını dikkate alıyor.

On yılın sonunda, dünyanın yılda 1,200 Gigawatt‘tan (GW) fazla güneş paneli üretim kapasitesine sahip olacağı, ancak 2030’da sadece 500 GW‘lık bir üretim gerçekleştireceği öngörülüyor. Eğer dünya on yılın sonuna kadar 800 GW‘lık yeni güneş enerjisi kapasitesine ulaşırsa, bugünkü politika ayarlarına dayalı bir senaryoya kıyasla 2030 yılında Çin’de kömür yakıtlı elektrik üretiminde yüzde 20’lik bir azalmaya yol açacak. Latin Amerika, Afrika, Güneydoğu Asya ve Orta Doğu‘da kömür ve gazdan elektrik üretimi dörtte bir oranında azalacak.

Yeni otoyolu protesto eden Fransız aktivistlere zırhlı araçlarla müdahale

Fransa‘da çevre aktivistleri, ülkenin güneyinde inşa edilmek istenen A69 otoyolunu protesto etti. Aktivistler, inşaatın çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde yıkıcı etkileri olacağını söylüyor.

A69 güzergahı Castres ve Toulouse kasabalarını birbirine bağlayacak.

İnşaatın çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde yıkıcı etkileri olacağını söyleyen aktivistler aylardır projeye itiraz ediyor.

Fransız polisinden sert müdahale

Euronews‘in aktardığına göre, Fransız jandarmaları, geçen pazar günü, otoyun inşaatını engellemek için geçici kamp kuran eylemciler nedeniyle güney Tarn bölgesine gönderildi. Aktivistleri dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullanan polis ve jandarma, barikatları yıkmak iin de zırhlı araçlarla müdahale etti.

Yakın zamanda Fransa Çevre Bakanlığı‘nın önünde çıktığı bir ağacın üzerinde haftalarca açlık grevi yapan Thomas Brail’in de aralarında bulunduğu aktivistlerden en az yedisi tutuklandı.

Brail’in 40 günlük açlık grevinin hedefine ulaşmasının ardından otoyoldaki çalışmalar bir hafta süreyle durdurulmuş; 16 Ekim’de tekrar inşaata başlanması üzerine gösteriler de yeniden alevlenmişti.

Pazar günkü müdahale, otoyol inşaatını protesto etmek amacıyla cumartesi günü düzenlenen kitlesel gösterinin ardından geldi. Organizatörler mitinge yaklaşık 10.000 kişinin katıldığını iddia ederken, hükümet bu sayıyı 4.900 olarak tahmin ediyor.

Resmi raporlar, gösteri sırasında iki polisin “hafif yaralandığını” ve düzinelerce “bıçak, demir çubuk ve kazmaya el konulduğunu” bildirdi.

Yol için yaklaşık 200 ağaç kesilecek

53 kilometre uzunluğundaki A69 otoyolunun yapımına karşı protestolar bu yılın başında başlamıştı. Yetkililer, Toulouse ile Castres arasındaki yeni rotanın yolculuk süresini 35 dakikaya kadar kısaltacağını ve bölge ekonomisine destek sağlayacağını söylüyor.

Ancak çevreciler, bilim insanları ve çiftçiler, masraflı projeyi kirliliğe katkıda bulunacağını, tarım arazilerini azaltacağını ve biyolojik çeşitliliği tehdit edeceğini söyleyerek eleştiriyor.

‘Ulusal taahhütlerimizle çelişiyor’

Aktivistler Eylül ayında yazdıkları açık mektupta, “Bu proje, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik ulusal taahhütlerimizle ve ‘yapaylaştırma’ ve biyolojik çeşitlilik kaybı konusundaki net sıfır hedeflerimizle çelişiyor” diye yazdı.

Hükümet, yolun karbon ayak izini ve inşaat sırasında ormansızlaşmayı dengelemek için ağaç dikeceğini söyleyerek yanıt verdi.

Dünya ormansızlaşmaya son verme taahhüdünün çok uzağında

Yeni bir rapora göre, Dünya 2030 yılına kadar ormansızlaşmayı sona erdirme taahhüdünü yerine getirmekte oldukça yavaş hareket ediyor.

Dünyadaki ormanlık alanların büyük çoğunluğunu temsil eden 140’tan fazla ülke, Glasgow‘daki 2021 Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde, on yıl içinde orman kaybını ve orman bozulmasını durdurma ve tersine çevirme sözü vermişti.

2022 yılında dünya genelinde ormansızlaşma 2021 yılına kıyasla yüzde 4 artarken, yaklaşık 66.000 kilometrekare ormanlık alan yok edildi. Bu da dünyanın 2030 yılına kadar ormansızlaşmayı sona erdirme hedefinden yüzde 21 uzakta olduğu anlamına geliyor.

[COP26] 100’den fazla ülke ormansızlaşmayı durdurmayı taahhüt etti
Brezilya Amazonları’nda ormansızlaşma nisan ayında da rekor kırdı
COP15: Ormansızlaşma ve çölleşmeye karşı; ‘Kara. Hayat. Miras: Kıtlıktan refaha’
Finans kuruluşları hala iklim krizini besliyor: Ormansızlaşmadan sorumlu sektörlere yatırım yüzde 60 arttı

‘Dünya ormanları krizde’

Rapor, 2030 yılına kadar ormansızlaşmanın ortadan kaldırılmasına yönelik taahhütlere yönelik ilerlemeyi değerlendiren sivil toplum ve araştırma kuruluşlarından oluşan bir koalisyon tarafından hazırlandı.

Bu taahhütler arasında on yıl içinde orman kaybını ve orman bozulmasını durdurmayı ve tersine çevirmeyi hedefleyen Glasgow Taahhüdü ve 2014 New York Orman Deklarasyonu da yer alıyor.

Tomrukçuluk, hayvan otlatma ve yol yapımı orman tahribatına yol açıyor

Reuters’ın aktardığı araştırmanın bulgularına göre, yoğun karbon içeriğe ve zengin biyoçeşitliliğe sahip tropik ormanları koruma hedefine rağmen 2022 yılında 4,1 milyon hektarlık alan kaybedildi.

‣ Brezilya’da 2. Lula dönemi: Amazon’da ormansızlaşmaya son verilecek
Dünyanın en büyük karbon yutağı olan Kongo Havzası’nda ormansızlaşma bir yılda yüzde beş arttı

Raporda yer alan araştırmacılar, her yıl ormanları korumaya yönelik projelere aktarılan yıllık 2.2 milyar dolarlık kamu fonunun ihtiyaç duyulan yatırımın çok altında olduğunu belirtirken çevre grubu Climate Focus‘un kıdemli danışmanı Erin Matson “Dünya ormanları krizde. İlerleme kaydetme fırsatı elimizden kayıp gidiyor” diyor.

Araştırmaya göre tahrip olmuş orman alanları küresel ormansızlaşma alanlarında çok daha büyük olabilir. Climate Focus’a göre orman tahribatına yol açan etmenler arasında tomrukçuluk faaliyetleri, hayvan otlatma ve yol yapımı yer alıyor.

Brezilya, Endonezya ve Malezya ilk sıralarda

Climate Focus danışmanlık şirketinin başyazarı ve yönetici ortağı Franziska Haupt, yaklaşık 50 ülkenin orman kaybını sona erdirme yolunda ilerlediğini, Brezilya, Endonezya ve Malezya‘nın ormansızlaşmada ciddi azalmalar gösterdiğini söyleyerek bu ülkelerin diğer ülkeler için örnek oluşturması gerektiğinin altını çiziyor.

WWF Brezilya temsilcisi, dünyadaki ormansızlaşmanın yaklaşık yüzde 30’undan sorumlu olan Brezilya’nın, ormansızlaşmayla mücadele konusunda bir öncekinden çok daha kararlı olan yeni hükümetiyle önemli bir dönüş yaşadığını belirtiyor.

Boğaziçi Direnişi bin 23’üncü gününde

2021 yılında Melih Bulu‘nun Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasıyla başlayan Boğaziçi Direnişi bugün (23 Ekim) 1023’üncü günüde.

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, Güney Kampüs’te bulunan rektörlük binasına sırtlarını dönerek ilgili kurulların hiçbiri muhatap alınmadan, kurum iradesi hiçe sayılarak şeffaf olmayan bir şekilde üniversiteye rektör atanmasını haftanın her iş günü olduğu gibi bugün de protesto etti.

Akademisyenler nöbet boyunca ellerinde “1000 Kere Söyledik”, “Kabul Etmiyoruz”, “Vazgeçmiyoruz” yazan dövizler ve üzerinde #KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz” yazan Can Candan fotoğrafı taşıdılar.

Kıdemli öğretim görevlileri uzaklaştırılıyor

Boğaziçi akademisyenleri direnişin bin 23’üncü günüde yaptıkları açıklamada Rektör İnci’nin göreve geldikten sonra Matematik Bölümü tam zamanlı öğretim üyesi Mohan Ravichandran’ı hiçbir gerekçe göstermeden dönem ortasında görevden aldığını, buna karşı açılan davada idare mahkemesinin bu işlemi hukuksuz bularak iptal etmesine rağmen Ravichandran’ın havaalanında ülkeye girişinin engellendiğini hatırlattı.

Akademisyenler aynı zamanda Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü tam zamanlı öğretim üyesi Tolga Sütlü’nün mesnetsiz gerekçelerle dönem başladıktan sonra görevden alınmasının üzerinden 371, daha önce iki kez görevden alınan ve mahkeme kararları ile iki kez göreve iade edilen Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü tam zamanlı öğretim görevlisi Can Candan’ın üçüncü kez görevden alınmasının üzerinden 100 gün geçtiğini belirtti.

Boğaziçi Üniversitesi protestoları nasıl başladı?

Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü görevine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın 1 Ocak 2021 tarihli kararnamesi ile Melih Bulu’nun getirilmesi sonrası üniversitede aylar süren protestolar düzenlenmişti.

Rektörün seçimle belirlenmesini isteyen öğrenci ve akademisyenlerin düzenlediği protestolarda, çok sayıda öğrenci gözaltına alınmış, bazılarının elektronik kelepçe takılarak ev hapsine alınması tepki çekmişti.

Melih Bulu’nun yüksek lisans ve doktora tezlerinde intihal yaptığı ortaya çıkmış, aylar süren direnişin ardından Melih Bulu yine bir kararname ile görevinden alınmıştı.

Melih Bulu’nun görevden alınmasının ardından vekaleten rektörlük görevini sürdüren Mehmet Naci İnci’nin rektör olarak atanmasının ardından yapılan güven oylamasında İnci’nin rektör adaylığına akademisyenlerin yüzde 95’inin karşı olduğu ortaya çıkmıştı.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, mezunları ve birçok akademisyen, o dönemden bu yana üniversitede atanmış değil seçilmiş bir rektörün görev yapması gerektiğini savunuyor.

İzlandalı kadınlar 48 yıl sonra eşit ücret ve şiddetin sona ermesi için greve çıktı

Aralarında İzlanda Başbakanı Katrín Jakobsdóttir’in de bulunduğu onbinlerce kadın, eşit işe eşit ücret tabeli ve cinsiyete dayalı şiddete son verilmesi için bir günlük iş bıraktı.

Başbakan Jakobsdóttir, kadın grevi kapsamında evde kalacağını, kabinesindeki diğer kadınların da aynısını yapmasını beklediğini söyledi:

“Henüz tam toplumsal cinsiyet eşitliği hedeflerimize ulaşmadık ve hâlâ 2023’te kabul edilemez olan cinsiyete dayalı ücret farkıyla ve hükümetimin ele alması gereken bir öncelik olan cinsiyete dayalı şiddetle mücadele ediyoruz.”

Organizatörler, kadınları ve ikili cinsiyet dışındaki kişileri, bir günlük grev sırasında ev işleri de dahil olmak üzere hem ücretli hem de ücretsiz işleri reddetmeye çağırmıştı.

İzlanda’da yarın, Başbakan dahil on binlerce kadın iş bırakacak: Siz buna eşitlik mi diyorsunuz?

Grevden işgücünün kadın ağırlıklı olduğu okullar ve sağlık sistemi de etkilendi.  Ulusal yayıncı RUV de kadın çalışanların iş bırakması nedeniyle televizyon ve radyo yayınlarını azalttı. Uçuş görevlilerinin çoğu kadın olduğu için okullar ve tiyatrolar kapatıldı ve ulusal havayolu uçuşlarının bazıları iptal edildi.

Bugünkü iş bırakma eylemi, kadınların yüzde 90’ının işyerinde ayrımcılığa karşı öfkesini dile getirmek için çalışmayı, temizlik yapmayı veya çocuklara bakmayı reddettiği 24 Ekim 1975’teki İzlanda’daki ilk eylemden bu yana en büyük “kadın grevi.” Eylemin ertesi yılında İzlanda, cinsiyete bakılmaksızın eşit hakları garanti eden bir yasayı kabul etmiş; beş yıl sonra da Vigdís Finnbogadóttir “dünyanın ilk demokratik olarak seçilen kadın başkanı” olmuştu.

Bu ilk grev, kadınların 2016 yılında ortaya atılan kürtaj yasağını protesto etmek için işleri ve dersleri boykot ettiği Polonya da dahil olmak üzere diğer ülkelerde de benzer protestolara ilham kaynağı olmuştu.

Kuzey Kutup Dairesi‘nin hemen altında yaklaşık 340.000 nüfuslu, engebeli bir ada olan İzlanda, ücret, eğitim, sağlık hizmetleri ve diğer faktörleri ölçen Dünya Ekonomik Forumu tarafından 14 yıl üst üste dünyanın en cinsiyet eşitliğine sahip ülkesi seçildi.

Ancak hiçbir ülke henüz tam eşitliği sağlayamadı ve İzlanda’da cinsiyetler arası ücret eşitsizliği devam ediyor. Yine Dünya Ekonomik Forumu raporuna göre, üst düzey yetkililer arasında ücretler ve temsil açısından eşitlik puanları 2021’den bu yana düştü ve rakamlar artık 2017 seviyelerine daha yakın. Kadınların ortalama kazancı ile erkeklerin ortalama kazancı arasındaki farkı ifade eden ücret farkı yüzde 21 olarak ölçüldü. Travmanın kadın sağlığı üzerindeki etkisi üzerine 2018 yılında İzlanda Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, kadınların dörtte birinin tecavüze uğradığını veya cinsel şiddete maruz kaldığını bildirdiğini ortaya çıkardı .

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü‘ne göre İzlanda’daki cinsiyetler arasındaki ücret farkı Belçika ve İtalya‘daki farktan daha geniş olsa da Birleşik Krallık, Almanya, ABD ve Japonya’dakinden çok daha dar.