Ana Sayfa Blog Sayfa 227

Norveç’te üç petrol ve gaz sahasının izni iptal edildi

Norveç hükümetinin yakın zamanda Kuzey Denizi sahasında faaliyette bulunacak üç ayrı petrol ve gaz sahası için verdiği izinler, çevresel etki değerlendirmelerinin usulünce yapılmamış olması nedeniyle geçersiz sayıldı. 

Reuters‘in haberine göre, çevreci gruplar, bu üç Kuzey Denizi sahasının gelişimini durdurmak için Oslo Bölge Mahkemesi‘ne başvuruda bulunmuştu. Başvuruda, fosil yakıtların kullanımının gelecekteki etkileri ve bu yakıtların yayacağı sera gazlarının küresel iklim krizi üzerindeki etkilerinin yeterince değerlendirilmediği ifade edilmişti.

Greenpeace ile Gençlik ve Doğa ortaklığında açılan bu dava, Equinor‘un işlettiği Breidablikk ve Aker BP‘nin işlettiği Yggdrasil ve Tyrving sahalarını kapsıyor. Bu sahaların toplamda yaklaşık 875 milyon varil petrol eşdeğeri rezerve sahip olduğu belirtiliyor.

Mahkeme Hakimi Lena Skjold Rafoss, ‘Breidablikk, Yggdrasil ve Tyrving petrol yataklarının geliştirilmesi ve işletilmesi planlarına ilişkin kararların geçersiz olduğu’ yönünde hüküm verdi.

‘Gelecekteki emisyonlar da onay sürecine dahil edilmeli’

Kararda, 2020’deki Yüksek Mahkeme kararı doğrultusunda, gelecekteki emisyonların onay sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca, “Çevre etki değerlendirmesi sayesinde farklı görüşlerin duyulması ve dikkate alınması sağlanır ve bu da karar verme sürecinin şeffaf ve halka açık olmasını garanti ederek çevreyi etkileyebilecek kararlarda demokratik katılımı korur” denildi.

Bu karar, yalnızca son zamanlarda onaylanan bu üç sahayı etkiliyor ve Norveç kıta sahanlığındaki diğer faaliyetlere uygulanmıyor. Norveç Enerji Bakanı Terje Aasland, hükümetin karara katılmadığını ve temyiz düşündüklerini belirtti. Greenpeace Norveç Başkanı Frode Pleym, “Bu, Norveç’te iklim için tam ve kesin bir zafer” yorumunda bulundu.

Norveç
Fotoğraf: Equinor

Karar, Breidablikk’in 31 Aralık 2024’e kadar üretime devam edebileceğini, ancak diğer iki sahanın gelişiminin durdurulması gerektiğini belirtti. Breidablikk Ekim ayında, planlanandan dört ay önce üretime başlamıştı. Tyrving ve Yggdrasil’in ise sırasıyla 2025 ve 2027’de faaliyete geçmesi öngörülüyor. Equinor’a göre Breidablikk, 2024-2026 yıllarında günde 55 bin-60 bin varil üretimle zirveye ulaşacak. Mevcut üretim seviyesi hakkında kamuoyuna açıklanmış bir veri bulunmuyor.

Norveç’in en üst mahkemesi, 2020’de iki sivil toplum kuruluşunun Arktik sondajına karşı açtığı davayı reddetmiş, parlamento ve hükümetin yeni petrol alanları için geniş yetkiye sahip olduğuna karar vermiş, ancak aynı zamanda çevre etki değerlendirmeleri için gereklilikleri artırmıştı. Yeni davada, devlet, bakanlığın kararlarının geçerli olduğunu savundu, çünkü mevcut yasalar ve yönetmelikler, Norveç’in petrol ihracatından kaynaklanan emisyonların sonuçlarını değerlendirmeyi gerektirmiyor.

Norveç’in kararıyla dünyada deniz dibi madenciliği tekrar tartışılmaya başlandı
Norveç’te fosil yakıt şirketi petrol ve gaz platformlarına enerji sağlamak için dünyanın en büyük yüzen RES’ini kurdu

Devlet kontrolündeki Equinor, davada taraf olmadıklarını ve Norveç makamlarının konuyu daha ileri götürmesini beklediklerini açıkladı. Tyrving ve Yggdrasil’in operatörü Aker BP, kararın kesin olmadığını belirterek, “Kalkınma projelerimiz, verilen izinlere uygun olarak devam ediyor” dedi.

Diğer saha ortakları arasında Polonya menşeli Orlen, Vaar Energi, çoğunlukla İtalya‘daki Eni‘ye ait ve ConocoPhillips bulunuyor. Aker BP ve ConocoPhillips yorum talebine hemen yanıt vermedi. Vaar Energi ve Orlen ise konuyla ilgili yorum yapmayı reddetti.

Sıcak dalgaları: Rızvanoğlu alınan önlemleri sordu, Bakanlık hedeflerle yanıt verdi

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, DEVA Partisi İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Evrim Rızvanoğlu‘nun artan sıcak dalgalarının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerine karşı alınan önlemlere yönelik soru önergesini yanıtladı:

“Bakanlığımız görev yetki ve sorumlulukları kapsamında iklim değişikliği çalışmalarını uluslararası gelişmeleri de takip ederek 2010 yılından bu yana yürütmekteyiz. Ülkemizde iklim değişikliğinin getirdiği olumsuzluklardan halkımızın korunması için gerekli önlemlerin alınması, gerekli altyapı ve insan kaynaklarının hazırlanması amacıyla 2015 yılında ‘İklim Değişikliğinin Sağlık Üzerine Olumsuz Etkilerinin Azaltılması Ulusal Programı ve Eylem Planı’ ilgili bakanlıkların, kurum kuruluş ve üniversitelerden katılımcıların katkıları ile hazırlanarak yayımlanmıştır. Konuya ilişkin gelişmeler ışığında söz konusu eylem planı güncelleme çalışmaları devam etmektedir.”

Alınan önlemler sorusuna Bakanlığın yanıtı hedefler oldu

Soru önergesinde yaşlılar, kronik hastalığı olanlar, küçük çocuklar, kadınlar, açık havada ağır işlerde çalışanlar, barınma koşulları uygun olmayanlar, yalnız yaşayanlar ve hareketliliği kısıtlı olanların özellikle risk altında olduğunu belirten Rızvanoğlu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından yapılan araştırmaya göre, İstanbul’da 2004-2017 yılları arasında meydana gelen 20 ayrı sıcak dalgasında toplam 4 bin 281 kişinin sıcak hava nedeniyle hayatını kaybettiğini, Türkiye genelinde ise herhangi bir veri bulunmadığını ifade etmişti. Rızvanoğlu’nun sorularının karşılığında Bakanlığın verdiği yanıtta ise hedeflere yer verilerek Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünün web sitesine yönlendirildi.

Bakanlıkça verilen yanıtta “Belirtilen eylem planının hedeflerden biri Aşırı hava olaylarının (aşırı yağış, aşırı sıcak ve soğuk havalar, hava kirliliği) ve bunun sonucu ortaya çıkan doğal afetlerin (sel, yangın vb.) insan sağlığına olan etkilerinin azaltılmasıdır” denilirken bu kapsamda 81 il sağlık müdürlüğüne iklim değişikliğine yönelik eğitimler verildiği belirtildi.

Ayrıca sıcak dalgalarının sağlık üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla yerel yönetimlerle işbirliği içinde çalışıldığı ifade edildi. Ek olarak şu ifadelere yer verildi:

“Yerel Yönetimlerin de üyesi olduğu ve İlçe Umumi Hıfzıssıhha Kurullarında konu gündeme alınarak ilgili ve sorumlu kurum ve kuruluşların da iştiraki ile gerekli kararlar alınmaktadır. Halk Sağlığı Genel Müdürlüğümüz web sayfasında iklim değişikliği, sıcak hava dalgası, aşırı sıcak ve insan sağlığına etkilerine ilişkin halka yönelik bilgilendirmeler yapılmaktadır.”

Rızvanoğlu, verdiği soru önergesi kapsamında yanıtlanması istemiyle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya şu sorular yöneltilmişti:

  1. Sıcak dalgalarının etkilerini azaltmak için bakanlığınız, halk sağlığı yönetimi ve hastaneler ne tür hazırlıklar yapmaktadır? Acil servisler, sıcak dalgaları sırasında artan talebe karşı etkin bir şekilde cevap verebilmekte midir?
  2. İklim değişikliği ve sıcak dalgalarının neden olduğu sağlık sorunlarına karşı sağlık sisteminin kapasitesini artırmak amacıyla atılan adımlar nelerdir? Özellikle acil durum planları ve sağlık personelinin eğitimi gibi konularda nasıl bir strateji izlenmektedir?
  3. Sıcak dalgalarının etkilerini azaltmak için alınan önlemler konusunda bir ulusal izleme ve değerlendirme sistemi mevcut mudur? Bu önlemlerin etkinliği ve uygulanabilirliği düzenli olarak değerlendirilmekte midir?
  4. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin çalışması 2004-2017 arasında sadece İstanbul’a ilişkin verileri ortaya koymaktadır. Ülke genelinde sıcak dalgaları nedeniyle aynı dönemde kaç vatandaşımız hayatını kaybetmiştir? Sıcaklık rekorları kırılan son yıllarda bu sayılar artmakta mıdır? Hangi illerde sıcak dalgaları kaynaklı ölümler daha fazla görülmektedir? Bu illere özgü vefat sayılarına dair bir veri tablosu mevcut mudur?
  5. Sıcak dalgası ölçüm kalibrasyonu yapılmakta mıdır? Kalibrasyonun doğru yapılıp yapılmadığı hangi aralıklarla kontrol edilmektedir?
  6. Sıcak dalgaları sırasında vatandaşların bilgilendirilmesi ve önceden uyarılması için Sağlık Bakanlığının yerel teşkilatları tarafından Valiliklere bilgilendirmeler yapılmakta mıdır? Eğer böyle bir bilgilendirme ve uyarı sistemi yoksa, neden yoktur? Özellikle sıcak dalgalarının sağlık üzerindeki ciddi etkileri göz önüne alındığında, bu tür bir bilgilendirme ve uyarı sisteminin eksikliği halk sağlığını nasıl etkilemektedir?
  7. Türkiye’nin İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı’nda Sağlık Bakanlığı tarafından 2010’da “Sıcaklık ve Sıcak Hava Dalgaları Eylem Planı”nın yürürlüğe konduğu yazılıdır, ancak bu eylem planıyla ilgili bilgilere ve nasıl uygulandığına açık kaynaklarda ulaşılamamaktadır. Böyle bir çalışma yapılmış mıdır? Sıcaklık ve Sıcak Hava Dalgaları Eylem Planı hangi önlemleri içermektedir? Bu planın nasıl uygulandığı ve sonuçlarıyla ilgili kamuoyu ile neden paylaşılmamaktadır? Eğer böyle bir eylem planı yoksa veya gerektiği şekilde uygulanmamışsa, DSÖ’nün tavsiyelerinin yerine getirilmemesinin nedenleri nelerdir ve bu konuda atılacak adımlar neler olmalıdır?
  8. İklim değişikliği ile mücadele ve sıcak dalgalarının sağlık sistemi üzerindeki etkilerini azaltmak için ulusal düzeyde kaynak ayrılması ve bu kaynakların nasıl yönetildiği konusunda şeffaf bir süreç bulunmakta mıdır?
  9. İklim değişikliği ile mücadelede özellikle sıcak dalgaların sağlık üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla yerel yönetimlerle iş birliği yapılmakta mıdır? Sıcak hava dalgalarının etkilerine karşı yerel düzeyde ne gibi önlemler alınmaktadır?

Rızvanoğlu, Ekim 2023’te 21. yüzyılın en büyük küresel sağlık tehdidi olarak görülen iklim değişikliğine bağlı olarak özellikle Akdeniz iklim kuşağında yer alan Türkiye dahil birçok ülkede artan sıcak dalgalarının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine taşımıştı.

Rızvanoğlu, Bakan Koca’ya artan sıcaklıklara karşı alınan önlemleri sordu 

İzmir Belgesel Film Festivali başlıyor

İzmir Uluslararası Belgesel Festivali 25-26-27-28 Ocak tarihlerinde İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde bu yıl ikinci kez belgesel sinema izleyicileriyle buluşacak.

Seçici kurul üyeliklerini Ali Demirtaş, Aykan Özener, Habip Yanç ve Mehmet Ünal’ın yaptığı festivalde üç ayrı dalda verilen “en iyi belgesel” ödülleri de sahiplerini buldu.

Uzun metraj dalında, Kolombiyalı yönetmenler Laura Bibibana Angel Rengifo ve Noah David DeBonis’in filmi “Strangers to Peace”, kısa metraj dalında, Nepalli yönetmen Gopal Shivakoti’nin “Perpetual Search” adlı filmi, deneysel dalında Arjantinli yönetmen Mauricio Brunetti’nin filmi “The Exile of The Sea” ödüle değer görüldü.

Dört gün boyunca İzmirli belgesel severleri Fransız Kültür Merkezi’nde 23 filmden oluşan bir program bekliyor. Ayrıca, belgesel film yönetmenleri Alberto Modiano, Ali Demirtaş, Ebru Şeremetli, Gopal Shivakoti, Miriam H Carlsen, Ragıp Taranç ve Saeed Mayahy ile söyleşiler yer alıyor.

Film gösterimlerinin ve söyleşilerin halka açık, ücretsiz olduğu bağımsız festival programına ve film kataloğuna buradan ulaşabilirsiniz.

ABD’de Arktik soğuk hava 90’dan fazla can aldı

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yaşanan Arktik soğuk hava koşullarına bağlı çeşitli nedenlerle en az 95 kişi öldü.

CBS News’in haberine göre, Tennessee Sağlık Bakanlığı soğuk havaya bağlı nedenlerle 25 kişinin öldüğünü teyit etti. Oregon‘da ise en az 16 kişi hayatını kaybetti; bu kişiler arasında, üzerlerine düşen bir ağaç yüzünden ölen üç yetişkin de var. Bu kazadan bir bebek ise sağ kurtuldu.

Illinois, Pensilvanya, Mississippi, Washington, Kentucky, Wisconsin, New York, New Jersey ve diğer birçok yerde de ölümler rapor edildi.

Bazı ölüm vakalarının Arktik soğuk hava şartlarıyla ilişkisi olup olmadığını belirlemek için soruşturmalar devam ediyor. Bu durumlar arasında, Kentucky‘de meydana gelen beş araçlık bir kaza sonucu ölen bir kişi ve Illinois‘de iki kişinin trafik kazası sonucu ölümü de var. 

Arktik soğuk hava
Fotoğraf: NASA

‘Arktik soğuk hava trafiği de etkiliyor’

Çeşitli eyaletler, sürücüleri şiddetli soğuklarda yollarda daha dikkatli olmaları konusunda uyardı. Mississippi yetkilileri, vatandaşları yollardaki “siyah buz” tehlikesine karşı uyararak, ancak zorunlu hallerde araç kullanmalarını tavsiye etti. Eyalet, 21 Ocak Pazar günü kötü hava şartları nedeniyle üç yeni ölüm daha bildirdi ve Mississippi’deki toplam ölüm sayısı dokuz günde 11’e yükseldi.

Ülkenin doğusu, Kuzey Florida‘ya kadar uzanan sert rüzgarlar ve şiddetli don uyarıları ile bu sezonun en soğuk hava koşullarını yaşayacak gibi görünüyor.

Arktik soğuk hava
Fotoğraf: Charles Rex Arbogast / Associated Press

Ulusal Hava Durumu Servisi, ülkenin büyük bir kısmında araç kullanmanın tehlikeli olacağını belirtti. Dondurucu yağmurun Güney Ovaları, Mississippi Vadisi‘nin ortasını ve Ohio Vadisi‘nin bazı bölgelerini etkilemesi bekleniyor.

Soğuk havalarda güvenli kalmak için uzmanlar, dışarı çıkarken kat kat giyinmeyi, ısıtıcı gibi cihazları kullanırken dikkatli olmayı ve hipotermi gibi ciddi sağlık durumlarının belirtilerine dikkat edilmesini tavsiye ediyor.

Batı Yakası‘nda ise, ölümcül buz fırtınaları bölgeyi vurdu ve Oregon‘da 45 binden fazla kişiyi elektriksiz bıraktı, halen olağanüstü hal sürüyor. Pensilvanya, Kaliforniya, New Mexico ve Indiana‘da da elektrik kesintileri bildirildi.

Meteorologlar, karlı ve buzlu koşulların Ocak 2024’ün son haftalarında da devam etmesini bekliyor.

Dünya aşırı hava olaylarına teslim: Aşırı soğuklar, rekor sıcaklar, dinmeyen fırtınalar
Avrupa’nın kuzeyinde soğuk dalgası: İsveç -43 dereceyi gördü

The Weather Channel meteorologu Molly McCollum yaptığı açıklamada, “Arktik soğuk hava ile Körfez‘den gelen nemin birleşimi, Oklahoma’dan Illinois’e kadar buzlu bir karışıklık yaratacak, ülkede seyahat etmek de tehlikeli olacak” dedi.

Ocak ayı sonuna kadar beklenen ısınma, buzların erimesine yol açabilir. The Weather Channel’ın tahminine göre, sıcak hava ve yağmurun birleşmesi, ABD’nin Orta Batı ve Kuzeydoğusunda sel riskini artırabilir.

Araştırma: İskoçya’da HPV aşısı rahim ağzı kanserini ortadan kaldırdı

İskoçya’da yapılan yeni bir araştırma, İnsan Papilloma Virüsü (HPV) aşısı olan genç kadınlarda rahim ağzı kanseri vakasının saptanmadığını ortaya koydu.

HPV aşısının rahim ağzı kanseri üzerindeki etkisini inceleyen araştırma, 31 Ağustos 2023’te toplanmaya başlayan verileri derledi ve sonuçlar, 22 Ocak 2024’te Journal of the National Cancer Institute dergisinde yayınlandı.

İskoçya genelinde 2008’de başlatılan aşılama programı, bu yıl erkeklere de uygulanmaya başladı. Aşının rahim ağzı kanseri başta olmak üzere, HPV ile ilişkilendirilen diğer kanser türlerine karşı da koruma sağladığı bu araştırma ile doğrulanmış oldu.

HPV aşısı

‘HPV aşısı programları ile rahim ağzı kanseri nadir bir hastalığa dönüşebilir’

BBC’nin haberine göre, İskoçya’da rahim ağzı kanseri 25 ila 35 yaş arasındaki kadınlarda en yaygın görülen kanser türü. Her yıl ülkedeki yaklaşık 300 kadın rahim ağzı kanseri teşhisi alıyor. Ülkede 25 ila 64 yaş arasındaki tüm kadınlara rahim ağzı kanseri taraması imkanı sunulduğu ifade ediliyor.

İskoçya Kamu Sağlığı kurumu (PHS) ile Strathclyde ve Edinburgh Üniversitelerinin işbirliğiyle gerçekleştirilen araştırmada, rahim ağzı kanseri tarama programına uygun tüm İskoç kadınları dikkate alındı.

PHS’den sağlık koruma danışmanı Dr. Kirsty Roy, “Bu çalışma, 12-13 yaşında ilk dozunu alan tam aşılanmış kadınlarda şu ana kadar rahim ağzı kanseri vakasının olmadığını göstererek HPV aşısının ne kadar etkili olduğunu kanıtlıyor. HPV’ye karşı aşılama, rahim ağzı kanserinin önlenmesinde etkili olup, düzenli tarama ve erken teşhis ve tedavi ile birlikte rahim ağzı kanserini nadir bir hastalık haline getirebilir” dedi.

‘HPV aşısı daha fazla geciktirilmeden ulusal aşı takvimine alınmalı, ücretsiz olmalı’
Araştırma: HPV aşısı rahim ağzı kanserini yüzde 90’a yakın bir oranda önlüyor

HPV aşısı, İskoçya’daki öğrencilere okul tabanlı programlar aracılığıyla rutin olarak sunuluyor. Aşı, oğlan ve kız çocuklarını yaşamın ilerleyen dönemlerinde baş, boyun, anogenital kanserler ve genital siğiller gibi diğer HPV ilişkili hastalıklara karşı da koruma sağlıyor.

Bu yılki HPV aşılama programı zaten başlamış durumda ve çoğu İskoç okulundan velilere onay formları gönderildi. Gençlerin aşı hakkında ebeveynleri ile konuşmaları ve imzalı onay formlarını belirlenen süre içinde geri getirmeleri teşvik ediliyor.

Strathclyde Üniversitesi Matematik ve İstatistik Bölümü’nden Öğretim Üyesi Dr. Kimberley Kavanagh ise “Bu çalışma, HPV aşı kampanyasının İskoçya’daki genç kadınlarda rahim ağzı kanseri oranlarını düşürmede ne kadar etkili olduğunu gösteren verilerin olağanüstü gücünü gösteriyor” diyerek çalışmanın önemini vurguladı.

Yayınlanan araştırma, HPV (İnsan Papilloma Virüsü) aşısının, özellikle ikili (bivalent) formunun, rahim ağzı kanseri vakaları üzerindeki etkisini ortaya koyuyor. Çalışma, aşılanma yaşı, aşı dozu ve sosyoekonomik faktörler (deprivasyon) gibi çeşitli değişkenleri dikkate alarak popülasyon bazlı bir gözlemsel inceleme yaparken, şu sonuçlara odaklandı:

  • Aşılanma yaşı: Araştırma, HPV aşısının hangi yaşta yapıldığının rahim ağzı kanseri riski üzerindeki etkisini de değerlendiriyor. Özellikle genç yaşlarda yapılan aşılamaların, kanser gelişim riskini önemli ölçüde azalttığı ortaya koyuldu.
  • Aşı dozu: Çalışma, tam doz ve eksik doz aşılamaların etkinliğini de karşılaştırıyor. Bivalent HPV aşısının, farklı dozlarda alınmasının kansere karşı koruma düzeyinde fark yarattığı sonucuna varıldı.
  • Sosyoekonomik faktörler: Araştırma ayrıca, sosyoekonomik durumun HPV aşısının etkinliği üzerindeki rolünü de göz önünde bulunduruyor. Daha yoksul veya dezavantajlı topluluklarda aşının etkinliğinin, daha iyi koşullara sahip topluluklardakinden daha az olduğu da gözlemlenen sonuçlar arasında.

HPV aşısı nedir?

HPV aşısı, İnsan Papilloma Virüsü’ne (HPV) karşı koruma sağlamak için geliştirilmiş bir aşıdır. HPV, cinsel yolla bulaşabilen ve çoğunlukla belirti göstermeyen bir virüstür. Bazı HPV türleri, rahim ağzı kanseri dahil olmak üzere çeşitli kanser türlerine neden olabilir. HPV aşısı, bu virüsün neden olduğu sağlık sorunlarını önlemeye yardımcı olmak amacıyla uygulanır ve özellikle rahim ağzı kanserini engellemede etkili olduğu bilinmektedir. Aşı, genellikle genç yaşlarda uygulanır ve hem erkekler hem de kadınlar için önerilir.

‘HPV aşısı hayat kurtarıyor’

Birleşik Krallık’ta yapılan ve Lancet tıp dergisinde yayımlanan başka bir araştırmaya göre ise, HPV (human papillomavirus) aşısı, rahim ağzı kanserini yüzde 90’a yakın bir oranda önlüyor.

Araştırmada, aşının 2008’de Birleşik Krallık’ta genç kadınlara uygulanmaya başlamasının ardından meydana gelen gelişmeler izlendi. Aşının kanserden önceki gelişimleri ve rahim ağzı kanserini yüzde 87 oranında engellediği ortaya koyulurken, Kings College London‘dan araştırmaya katılan Prof. Peter Sasieni, aşının etkisinin çok büyük olduğunu ifade etti.

Birleşik Krallık Kanser Araştırma Kurumu (Cancer Research UK) da sonuçları tarihi olarak nitelendirdi ve aşının hayatları kurtardığının ispatlandığını belirtti.

Araştırmacılara göre, aşılanan kişilerin daha az sıklıkta simir testi yaptırması olasılığı da arttı.

Birleşik Krallık’ta 11-13 yaşlarındaki kız çocuklarına aşı ücretsiz uygulanıyor. 2019 yılından beri de aşı oğlan çocuklarına da uygulanıyor.

Nijerya: Lagos eyaleti tek kullanımlık plastikleri yasakladı

Nijerya‘nın 15,4 milyon nüfuslu en kalabalık şehrini içeren Lagos Eyaleti, bölgeyi boğan plastik kirliliğini azaltmak amacıyla tek kullanımlık plastik ve strafor kullanımını yasakladığını duyurdu.

Lagos’taki birçok sokak satıcısı ve pazar, yiyecek veya ürün servis etmek ve dağıtmak için strafor kaplar kullanıyor. Plastik ve diğer kaplar mega kentte yolları kirletiyor ve kanalizasyonları tıkıyor.

‣ Afrika genelinde plastik atıklar ‘kontrolden çıktı’

Çevre ve Su Kaynakları Yetkilisi Tokunbo Wahab 21 Ocak Pazar günü yaptığı açıklamada, tek kullanımlık plastiklerin, özellikle de biyolojik olarak parçalanamayan straforların çevre üzerinde yarattığı tehdidin ardından bu karara varıldığını belirtti.

Wahab, eyaletteki drenaj kanallarının çoğunun, kanalizasyonların düzenli olarak temizlenmesine ve boşaltılmasına rağmen, gelişigüzel dağıtım ve kullanım yoluyla straforlar tarafından her gün tıkandığını söyledi.

Africanewsin aktardığına göre, Wahab, strafor ambalaj üreticilerine, dağıtıcılarına ve son kullanıcılarına yasağı ciddiye almalarını ve alternatifler bulmalarını ya da ağır para cezaları ve tesislerinin mühürlenmesi de dahil olmak üzere diğer cezaları göze almalarını tavsiye etti.

Ayrıca Wahab, ürünlerinin yollardan ve drenaj kanallarından günlük olarak temizlenmesinin her gün on milyonlarca nairaya ulaşan maliyetini de üstlenmek zorunda bırakılabilecekleri konusunda uyarıda bulundu ve şunları aktardı:

Devletimiz, tek kullanımlık plastiklerin ve diğer atık türlerinin gelişigüzel atılmasının sonuçlarından muzdarip milyonlarca Lagoslu ile karşılaştırıldığında, birkaç zengin işletme sahibinin ekonomik çıkarlarına rehin tutulamaz.”

Tüketicilere ve bölge sakinlerine strafor paketleri ve tek kullanımlık plastikleri boykot etmelerini söyleyen Wahab, yiyecek ve içecekleri için yeniden kullanılabilir gıda kapları ve su şişeleri kullanma pratiğini benimsemelerini önerdi.

Lagünler ve Atlantik Okyanusu arasında yer alan Lagos, halihazırda yoğun nüfuslu ve sel riski altında olan birçok bölgesiyle iklimle ilgili sorunların bir karışımıyla karşı karşıya.

Birleşmiş Milletler raporu, Nijerya’nın yılda yaklaşık 2,5 milyon metrik ton plastik atık ürettiğini belirtiyor.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) her gün denizlere, nehirlere ve göllere 2 bin çöp kamyonuna eşdeğer plastik atıldığını tahmin ediyor ve her yıl yaklaşık 19-23 milyon ton plastik atığın dünyanın su ekosistemlerine sızdığını söylüyor.

Kenya ve Uganda gibi diğer Afrika ülkeleri de plastik poşetleri yasaklamayı denedi.

‣ Nijeryalı kadınlar plastiklerin geri dönüşümüne öncülük ediyor
‣ BM Plastik Anlaşması sıfır taslağı bize ne anlatıyor?
‣ Plastik Anlaşması Sıfır Taslağı, plastik çöp ticaretini engelleyebilir mi?
‣ Plastik Anlaşmasının 3. tur görüşmeleri başladı: Bilim insanları ne diyor-1
‣ Plastik kirliliğiyle mücadele anlaşmasının müzakereleri, anlaşmazlıklarla gölgelendi

‘Akdeniz’de plastik kirliliği gelecek 10 yılda üç kat artacak’

Akdeniz, yılda ortalama 229 bin 465 ton atığa maruz kaldığı için ciddi bir plastik kirliliği tehdidi altında. Uzmanların açıklamalarına göre, bu kirliliğin 10 yıl içinde üç katına çıkma riski var.

Anadolu Ajansı’ndan Gülseli Kenarlı’nın haberine göre, plastiklerin yüzde 99’luk kısmı deniz tabanında birikirken, geri kalanı yüzeyde ve kıyılarda toplanıyor. Bu kirlilik, sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel bir sorun olarak öne çıkıyor ve uzmanlara göre, plastiklerin denizlere taşınması ve besin zincirine entegrasyonu uluslararası iş birliği gerektiriyor.

‘Küresel ısınmadan sonra en büyük sorun, plastik kirliliği’

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kıdeyş, Akdeniz’in dünyadaki diğer denizlerle ve Atlantik Okyanusu kıyılarıyla kıyaslandığında, en kirli denizlerden biri olduğunu ifade etti.

Küresel ısınmadan sonra dünyanın en büyük probleminin plastik kirliliği olduğu değerlendirmesinde bulunan Kıdeyş, Akdeniz’deki plastik kirliliğinin boyutu hakkında endişe verici rakamlar paylaştı. Buna göre, her yıl Akdeniz’e gelen ortalama plastik miktarı 229 bin 465 ton ve bunun yüzde 99’u deniz tabanında, kalanı deniz yüzeyinde veya plajlarda birikiyor.

Prof. Dr. Ahmet Kıdeyş’in açıkladığında göre, yılda 74 bin 31 ton plastik Mısır‘dan Akdeniz’e veriliyor, bunların 55 bin tonu Nil Nehri‘nden geliyor. İtalya 34 bin 309, Türkiye 23 bin 966 ton, Cezayir 13 bin 111 ton ve Arnavutluk 8 bin 625 ton plastiği her yıl Akdeniz’e gönderiyor. Plajlarda biriken plastik miktarı ise Türkiye’de kilometrede 374 kilogram, İsrail‘de kilometrekarede 355 kilogram, Mısır’da 167 kilogram ve İspanya‘da 154 kilogram olarak hesaplanıyor.

Plastik kirliliği
Fotoğraf: Antoine Giret / Unsplash

‘Denizlerde sınır yok, plastik kirliliği her yerde’

Prof. Dr. Ahmet Kıdeyş, denizlerin birbirini etkileyen bir sistem içinde olduğunu vurgulayarak, Karadeniz‘den başlayan bir kirlilik zincirinin Akdeniz’e kadar uzandığını açıklıyor. Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi üzerinden geçen yüzey akıntıları, bu denizlerdeki atıkları ve plastikleri Akdeniz’e taşıyor.

Bu süreçte, gözle görülemeyecek kadar küçük olan ve 10 mikronun altındaki plastik parçacıkları, deniz canlıları tarafından yutulabiliyor ve bu şekilde besin zincirine dahil olarak insanların sofralarına kadar ulaşıyor. Kıdeyş, plastik kirliliğinin uluslararası bir sorun olduğunu ve herhangi bir ülkenin bu sorunu tek başına çözmesinin mümkün olmadığını belirtiyor.

2025’te yürürlüğe girmesi beklenen küresel plastik önleme anlaşmasının, bu soruna çözüm getirebileceğini umut ettiğini ifade eden Kıdeyş, “Küresel anlamda plastik önleme anlaşmasının resmi tartışmaları sürüyor, 2025 yılında da yürürlüğe girmesini bekliyoruz. Küresel ısınmada nasıl fazla yol alamıyor, sıcaklıkların 1,5 derecenin üzerine çıkmasını engelleyemiyorsak plastik konusunda da benzer bir durum var. Eğer nehirlerden gelenleri durdurabilir, tek kullanımlık plastiklerle ilgili ciddi tedbirler alabilirsek bu kirliliğin azaldığını görebiliriz, tamamen yok edemeyiz ama artışı azalır” ifadelerini kullandı.

‘Okyanus dibi trolleme’ milyonlarca ton CO2 salımına neden oluyor
Ekoloji aktivistleri Lübnan arazi ıslahını Akdeniz kirliliği konusunda uyarıyor!
Uluslararası Karadeniz Günü: Plastik kirliliği artıyor, türler tehlikede, zehirlenmeler olabilir

‘Turizm faaliyetleri ve tek kullanımlık plastikler büyük bir sorun’

Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Temel Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, Akdeniz’e gelen kirliliğin temel nedenlerini, turizm sektöründe yaygın olarak kullanılan tek kullanımlık plastikler, kıyısal alanlardaki turistik faaliyetlerin neden olduğu atıklar ve Akdeniz’e kıyısı olup herhangi bir atık yönetimi altyapısı olmayan, atıklarını doğrudan denize bırakan ülkeler şeklinde sıraladı.

Saat yönünün tersine ilerleyen akıntıyla kıyılarda her ülkenin yanındaki komşusunun kıyısını kirlettiğini kaydeden Gündoğdu, “Akdeniz’e dökülen Nil Nehri, Seyhan, Ceyhan, Büyük Menderes, Po gibi birçok nehir istinasız çok ciddi kirlilik taşıyor. Bir yandan da Barselona, İzmir, Antalya, Adana, Mersin, İskenderiye, Beyrut, Atina, Marsilya gibi şehirler çok ciddi bir atık yükü oluşturuyor” dedi.

Plastik kirliliği
Gazze kıyıları, 2017. Fotoğraf: Mahmud Ham / AFP Photo

‘Savaş ve yıkım da plastik kirliliği yükünü artırıyor’

Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, bugün Akdeniz’in kuzeyden itibaren en kirli noktasının Türkiye kıyıları olduğunu ifade ederek “Akıntı rejimi, nehir kenarlarındaki faaliyetler ve kentsel arıtma altyapılarının yetersizliği gelen atık yükünü artırıyor” dedi ve uluslararası işbirliğinin önemini “Fas‘tan başlayarak, İsrail de dahil olmak üzere Türkiye’ye kadar olan ülkelerin atık yönetimi altyapısı ne yazık ki o kadar gelişmiş değil. Suriye ve Mısır çöpünü kamyonlarla denize döküyor. İsrail, Filistin‘i kendi çöp sahası olarak kullanıyor ve ayrıca şu anda bu bölgede savaş ve yıkımın getirdiği atıklar da var” diyerek açıkladı.

Türkiye’nin kıyısal alanlarına, kilometreye günde 30 ila 40 kilogram plastik atık vurduğuna dikkati çeken Gündoğdu, Akdeniz kıyılarındaki plastik kirliliği rakamlarıyla ilgili, “İskenderun Körfezi‘nde kilometrekarede ortalama 1,5 milyon adet plastik bulunuyor. Mersin Körfezi‘nin durumu daha kötü, miktar 10 milyona kadar çıkıyor. Antalya bu konuda biraz daha şanslı, İskenderun Körfezi’nin yarısı kadar rakamlar var. Açık denizde bulunan Finike deniz dağlarının olduğu bölgede kilometrekarede 739 bin plastik bulunuyor” bilgisini paylaştı.

Kuzeydoğu Akdeniz kıyıları mikroplastik kirliliği nedeniyle yüzmeye elverişli değil
Greenpeace: Marmara Denizi’ndeki kirliliğin çözülmesi için Ergene deşarjı durdurulmalı

Denizlerin ‘plastik çorbasına’ dönmesine neden olacak bir kirlilikle karşı karşıya olunduğunu söyleyen Gündoğdu, “Plastiklerin üretim ve tüketim artışı devam ederse önümüzdeki 10 yılda kirlilik üç kat artacak, bu da bir kilometre sahil şeridimizde günlük 90 kilogram plastik olacağı anlamına geliyor” dedi.

Buna göre, Akdeniz ve Ege’de kilometrekarede deniz suyunda yaklaşık 3 ila 15 milyon arasında mikroplastik olacak. Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, “Denizlerdeki plastiklerin yüzde 80’i tek kullanımlık ürünlerden geliyor, üretim azaltılmadan denizlerden ve kıyılardan plastik toplayarak bu işi çözemeyiz. Bu teknolojilerin hiçbiri plastik kirliliğini azaltmıyor. Su yüzeyini temizleyen çöp kaparlar daha çok deniz canlılarını yakalıyor. Plastik üretimimizi önümüzdeki 20 yıl içerisinde en az yüzde 40 azaltmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

İstanbul’da önemli bir IPCC toplantısı gerçekleştirildi

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 60. Genel Kurul Toplantısı (IPCC-60), yeni başlayan yedinci değerlendirme döngüsünün (7. AC) yol haritasını belirlemek için 16-19 (+1, 20 Ocak Cumartesi sabah) Ocak tarihleri ​​arasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin ev sahipliğinde İstanbul’da İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın (ICEC) çok büyük ve bu tür uluslararası toplantılara çok uygun bir yapı ve donanıma sahip olan Rumeli Salonu’nda gerçekleştirildi.

Fotoğraf 1: İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Salonu’ndaki açılış (Foto: Murat Türkeş).
İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Salonu’ndaki açılış – Fotoğraf: Murat Türkeş

Oturuma 120 hükümet ve 26 gözlemci kuruluşu temsilen 375’in üzerinde delege katıldı. Bu önemli toplantıya, TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi olarak İklim Eylem Ağı Avrupa’yı (CAN Europe) temsilen katılma olanağı buldum (Fotoğraf 2). Aslında, yedinci değerlendirme döngüsü, Temmuz 2023’ün sonunda yeni IPCC ve Görev Gücü Bürosu üyelerinin seçilmesiyle başlamıştı.

Bu makalede IPCC-60 açılış konuşmalarının seçilmiş özetiyle birlikte, gündemdeki başlıca görüşmeler ve toplantı sonuç kararlarının özetlenerek ana çizgileriyle değerlendirilmesi amaçlandı.   

Murat Türkeş konuşmalarından birinde (Foto: Salih Serdar Yegül).
Murat Türkeş konuşmalarından birinde -Fotoğraf: Salih Serdar Yegül

Açılışta neler konuşuldu?

IPCC-60’ın açılış töreninde sırasıyla şu isimler konuştu: IPCC Başkanı Jim Skea, Birleşmiş Milletler Çevre Programı İcra Direktörü Inger Andersen (çevrimiçi), Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Celeste Saulo (çevrimiçi), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi İcra Sekreteri Simon Stiell (çevrimiçi) ve Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Bakan Yardımcısı Fatma Varank.

IPCC Başkanı Jim Skea’nın açılış törenindeki konuşması -Fotoğraf: Murat Türkeş

IPCC Başkanı Jim Skea, konuşmasında özetle şunları söyledi:

“Bu toplantımızda, IPCC’nin yedinci değerlendirme döngüsünün gidişatı çizilecek. Toplantımızın sonunda çalışma programımız hakkında netlik kazanmayı hedefliyoruz ve gelecek raporlarımızın odak noktası ve bunların önümüzdeki beş ila yedi yıl içindeki teslimine ilişkin yaklaşık bir zaman çizelgesi hakkında kararlar almış olacağız. Önceki raporlarda iklim değişikliğinin bölgeler, ekosistemler ve sektörler üzerindeki etkileri vurgulanmıştı. Bu etkiler ancak acil eylemle giderilebilir.

Bölgesel değerlendirmelere artan ilgi, daha özel uyum stratejilerinin temellerini oluşturuyor. Salımların azaltılmasına yönelik acil ve iddialı azaltım önlemlerinin önemini vurguladık. Ayrıca, iklim değişikliği mücadelesi ve uyum arasındaki bağlantıların, sinerjilerin ve değiş-tokuşların yanı sıra sürdürülebilir kalkınma hedeflerini de detaylandırdık. Denkserlik (hakkaniyet), adalet ve hassas topluluklar üstündeki farklı etkiler de dahil olmak üzere iklim değişikliğinin sosyal boyutlarını inceledik. Bu yeni döngüde, iklim eylemini destekleyebilecek ve bunun gezegenimizin sağlığı ve refahına olan etkisini azaltabilecek en sağlam ve en son bilimsel bilgileri üye hükümetlerimize sunabiliriz. İklim değişikliği en acil, gerçek anlamda küresel tehdittir. Bu salondaki bazı delegasyonlar için bu, varoluşsal bir meseledir. Kaybedilecek bir an bile yoktur. İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik bugün elimizde bulunan seçenekler yarın mevcut olmayacak.”

Bakan Yardımcısı Fatma Varank, konuşmasında özetle şunlara vurgu yaptı:

“(Türkiye) İklim değişikliğiyle mücadelemizde yerel halkın ihtiyaçlarını ön planda tutuyor ve 81 ilde Yerel İklim Değişikliği Eylem Planlarının hazırlanmasını istiyor. 2100 yılına kadar Türkiye’nin İklim Modeli ve Etkilenebilirlik-Risk analizi çalışmalarına başladık. Kuraklık, rüzgâr, aşırı hava olayları gibi afetlere karşı ülkemizin önümüzdeki 80 yıldaki durumunu ortaya çıkaracak bu sonuçlar, yerel imar planlarından altyapı yatırımlarına, tesis yer seçimlerinden tüm yatırım planlarına kadar her sektör ve alandaki kararlara bilimsel temel oluşturacaktır.”

Toplantının ana gündemi neydi?

Toplantıda, IPCC-59’un taslak raporu kabul edildikten sonra, burada verdiğim sıraya göre (resmi gündeme göre değil) şu gündem maddeleri üzerinde çalışıldı:

  • IPPC Fon Program ve Bütçesi, sanal, fiziksel ve hibrit toplantıların finansal etkileri ve ilişkili CO2 salımları, diğer IPCC etkinlikleriyle ilişkili konular (2 konuşma gerçekleştirdim),
  • İklim Değişikliği Değerlendirmeleri için Veri Destek Görev Gurubu (TGDS) ve IPCC Görev Gücü (TFI) Envanter Yazılımı konulu IPCC Çalıştayı,
  • 6. Değerlendirme Döngüsünden Çıkarılan Dersler,
  • Yedinci Değerlendirme Döngüsü’nün (7. AC) Planlanması (7. AC ürünleri ya da çıktılarına ilişkin üye ülkelerin görüşlerinin bireşimi; 7. AC Çalışma Programına ilişkin görüşler ve bunlara yönelik seçeneklerin değerlendirilmesi) (bir konuşma gerçekleştirdim);
  • 6. AC’den Çıkarılan Dersler; Gözlemci Örgütlerin Kabulü; Diğer IPCC Etkinlikleriyle İlişkili Konular (bir konuşma gerçekleştirdim); 
  • İlerleme Raporları (1. Çalışma Gurubu (WG); 2. WG, 3. WG ve Ulusal Sera Gazı Envanterleri konulu Görev Gücüne ilişkin güncel değerlendirmeler); 
  • BMİDÇS ve Diğer Organlarla İlişkili Konular (bir konuşma gerçekleştirdim);
  • IPCC Çıkar Çatışmaları Raporu; kalan İlerleme Raporları (Toplumsal Cinsiyet Eylem Ekibi, İletişim ve Sosyal Tanıtım  Faaliyetleri).

Çalışma grubu toplantılarından bir görüntü -Fotoğraf: IISD/ENB | Anastasia Rodopoulou
Çalışma grubu toplantılarından bir görüntüFotoğraf: IISD/ENB | Anastasia Rodopoulou

IPCC, yukarıdaki gündem maddeleri üstünde salı sabahından cuma gecesi ve cumartesi sabahına kadar yoğun bir şekilde çalıştı. Delegelerin IPCC’nin 7. AS’ye yönelik çalışma programı üzerinde görüş birliğine varmak için genel kurulda ve küçük guruplar şeklinde toplanarak çalışmasıyla Panel’in çalışmaları son noktaya ulaştı. Delegeler 7. AS çalışma planına ilişkin genel bir yaklaşım üzerinde birleşirken, temel konulara ilişkin farklı görüşlerin üstesinden gelmek için çabaladı. Kritik anlaşmazlık alanları arasında önceden kabul edilmiş olanlara ek olacak özel raporlara ilişkin seçenekler, ürün türleri ve bunların tamamlanmasına ilişkin zaman çizelgesi yer alıyordu.

Toplantının ana çıktıları nelerdir?

Cuma gündüz oturumlarında yapılan yoğun tartışmalara ve Başkanın tüm ciddi çabalarına karşın, görüş ayrılıkları nedeniyle uzlaşmaya varılamayan Yedinci Değerlendirme Döngüsünün (7. AS) Planlanması konusunda, cuma gecesi ve cumartesi sabahına kadar yoğun bir şekilde çalışılması sonucunda önemli noktalarını aşağıda kısaca değerlendirdiğim “IPCC-LX- 9. 7. AS’nin Planlanması – Yedinci Değerlendirme Döngüsü Çalışma Programı Seçenekleri” rumuz ve başlıklı karar metni (IPCC-LX/Doc. 4, Rev. 1) kabul edildi.

Karar metninde öncelikle IPCC’nin, Altmışıncı Oturumunda, Altıncı Değerlendirme Döngüsünün Sentez Raporu’nun Mart 2023’te yayınlanmasıyla tamamlanmasını ve 7. AS’nin Temmuz 2023’te başlamasını memnuniyetle karşıladığı ve IPCC Bürosu üyelerine ve 6. AS raporlarının hazırlanmasında yer alan herkese, COVID-19 salgınının olağanüstü koşulları da dahil olmak üzere mükemmel çalışmaları ve özverileri nedeniyle takdir ve şükranlarını sunduğu vurgulandı. Ayrıca, BMİDÇS 1/CMA5 paragraf 184 (Küresel Durum Değerlendirmesi) ve 3/CMA.4 paragraf 21 (Küresel Uyum Hedefi) kararlarından gelen davetler dikkate alındı.

Çalışma programını kabul ederken, IPCC 7. AS’nin sağlam, kapsamlı, doğru, kapsayıcı olacağı ve Yerli Halkların ve Yerel Toplulukların Bilgisinden yararlanmak da dahil olmak üzere çeşitli literatür ve bilgi kaynaklarının kullanılacağı açıklandı ve IPCC Bürosu ve Sekreterliğine, IPCCLX/INF belgesinde 7. AS ürünlerine ilişkin Üye ülkelerin görüşlerinin bir sentezini sağladığı için teşekkür edildi. IPCC-LX/INF.6 ve IPCC-LX/INF.7 belgesinde önerilen IPCC Özel Raporları için tanımlanan konuların önemli olduğu ve mümkün olan yerlerde 7. AS ürün grubunda ele alınması gerektiği kaydedildi.

IPCC İklim Değişikliği ve Şehirler konulu Özel Raporun 2027 başlarında sunulacağı ve Ulusal Sera Gazı Envanterleri Görev Gücünün (TFI) 2027 yılına kadar Kısa Ömürlü İklim Zorlayıcıları konulu Metodoloji Raporunu tamamlayacağı doğrulandı. Bu kapsamda, TFI, 2027 yılı sonuna kadar Karbondioksit Giderim Teknolojileri, Karbon Yakalama, Kullanımı ve Depolama konularında Uzman Toplantısı düzenleyecek ve bunlara ilişkin bir Metodoloji Raporu sunacaktır. Bu süreç, Kısa Ömürlü İklim Zorlayıcılarına İlişkin Metodoloji Raporu ile geliştirilecektir. IPCC Bürosundan Uzman Toplantıları ve Çalıştayları seçeneklerini değerlendirmesi talep edilerek, bunların önemi ve değeri kabul edildi.

Kapsamlı görüşmelerin ardından Panel Üyeleri, diğerlerinin yanı sıra aşağıdakileri içerecek bir Çalışma Programı üstünde anlaşmaya vardı:

Üç çalışma grubundan değerlendirme raporları:

  • WGI – İklim Değişikliğinin Fiziksel Bilim Temeli
  • WGII – İklim Değişikliği Etkiler, Adaptasyon ve Etkilenebilirlik
  • WGIII – İklim Değişikliği Mücadelesi

Ayrıca:

  • Bir sentez raporu;
  • Adaptasyon göstergeleri, ölçümleri ve metodolojileri de dahil olmak üzere, etkiler ve adaptasyona ilişkin 1994 IPCC Teknik Kılavuzu‘nu gözden geçiren ve güncelleyen ayrı bir ürün;
  • İklim Değişikliği ve Şehirler Özel Raporu
  • Kısa Ömürlü İklim Zorlayıcılarına İlişkin Metodoloji Raporu
  • Karbondioksit giderme teknolojileri ile karbon yakalama, kullanımı ve depolanmasına ilişkin Uzman Toplantısı ve Metodoloji Raporu

Yedinci Değerlendirme Döngüsü için hazırlanmasına karar verilen Sentez Raporu, Çalışma Grubu raporlarının tamamlanmasının ardından 2029’un sonlarında üretilecektir. Çalışma Grubu Değerlendirme Raporları ve Sentez Raporu, IPCC raporlarının hazırlanması, gözden geçirilmesi, kabul edilmesi, benimsenmesi, onaylanması ve yayınlanmasına ilişkin Prosedürler ile temsil ve literatür değerlendirmesinde kapsayıcı olma gereksinimine uygun olarak geliştirilecektir. İklim Değişikliği ve Şehirler özel raporunun 2027 yılında hazır olması planlanıyor. Çalışma grubunun katkılarına ilişkin tarihler Büro tarafından oluşturulacak ve karar için bir sonraki IPCC toplantısında Panel üyelerine sunulacak.

IPCC Başkanı Jim Skea ve IPCC Sekreteri Abdalah Mokssit’in, Başkanın Çalışma Programını onaylaması sonrasındaki mutluluk ve alkışları (Foto: IISD/ENB | Anastasia Rodopoulou
IPCC Başkanı Jim Skea ve IPCC Sekreteri Abdalah Mokssit’in, Başkanın Çalışma Programını onaylaması sonrasındaki mutluluk ve alkışları -Fotoğraf: IISD/ENB | Anastasia Rodopoulou

Sonuçlar – IPCC görüşmelerinin geçmişe kıyasla daha politik düzlemde yapıldığını söyleyebilir miyiz?

20 Ocak Cumartesi günü sabah 9:44’te sona eren IPCC-60’ın temel zorlukları arasında 7. döngünün çıktılarının belirlenmesi, potansiyel Özel Raporlar’ın konuları ve Çalışma Grupları’nın katkılarının hazırlanması ve bir Sentez Raporu’nun üretilmesi için takvim yer alıyordu. BMİDÇS’nin IPCC’yi İkinci Küresel Değerlendirme ve Küresel Uyum Hedefi kapsamındaki daveti birçok delegasyon tarafından önceliklendirildi ve bu konu diğerleri için de önemli bir endişe kaynağı oldu.

Hükümet temsilcileri hafta boyunca var olan görüş ayrılıklarını kapatmak için yoğun bir şekilde çalıştı, ancak anlaşmaya varmak için gereken tavizler önemliydi. Toplantı, cuma akşamı IPCC Başkanı Jim Skea’nın yarı şaka yollu bir şekilde mekândan ayrılma zamanının yaklaştığını ve kısa süre içinde diğer görüşmelerin sokakta yapılması gerekeceğini söylemesiyle başarısızlığın eşiğine gelmişti. Ancak delegeler pes etmeyi reddetti ve büyük görüş farklılıklarını çözmek için bir araya gelerek cumartesi sabah saatlerine kadar uzayan çalışmaların sonucunda ileriye yönelik bir yol bulmayı başardı. Üç çalışma grubunun katkılarını, bir sentez raporunu, İklim Değişikliği ve Şehirler Özel Raporu’nu, iki metodoloji raporunu ve etkilerle ve adaptasyonla (uyum) ilgili teknik kılavuzların revizyonunu içeren bir çalışma planı üzerinde anlaştılar.

En sonunda IPCC Başkanı Skea, Panelin politikayla ilgili çıktıların zamanında teslimi için gerekli olan kapsam belirleme ve diğer çalışmalarda ilerlemesine olanak sağlayacak bu sonuca ulaşmak için gösterdiği olağanüstü çabayı övdü.

IPCC raporlarının en başından beri politikayla da bağlantısı olan kesişen konularla ve bilim-politika arayüzüyle yakından bağlantılı olduğunu biliyoruz. Yaklaşık 10 yıl arayla katıldığım bir IPCC Genel Kurul Toplantısı olan IPCC-60’da, geçmişe kıyasla dikkatimi çeken en önemli fark, IPCC çalışmalarının Paris Antlaşmas’ıyla birlikte özellikle IPCC 1.5 º Küresel Isınma Özel Raporu ve BMİDÇS 28. Taraflar Konferansı’nda birincisi bir karar metnine dönüştürülerek kabul edilen Küresel Durum Değerlendirmesine katkı veren ve 2028’deki 2. Küresel Durum Değerlendirmesi‘nin hazırlanmasına davet edilen bir Birleşmiş Milletler bilim organı olmasının doğal bir sonucu olarak olmalı, hemen her görüşme konusunun çok daha politik bir düzeyde ele alınmasıydı. Bu gözlemime örnek olarak, raporların hazırlanmasına ilişkin seçeneklerin ve çalışma programının görüşülmesi sırasında ABD ve Suudi Arabistan temsilcilerinin konuya yaklaşımları ile gelişmekte olan ülkelerin yaklaşımları arasındaki derin farklılığı verebilirim.    

Son söz; IPCC-60 aynı zamanda Lütfi Kırdar’daki Rumeli Toplantı Salonu’nun her yerinde, hatta toplantı salonunun içinde ve fuayede görülebilen, zaman zaman toplantı salonundaki masaların ve sandalyelerin üstünde yatıp uzanan “İstanbul kedilerinin” de Dünya’da “meşhur” olduğu bir hükümetlerarası toplantı olarak anılacak gibi duruyor.

İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Toplantı Salonunda sandalyede uyuyan kedilerden biri - Fotoğraf- Murat Türkeş
İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Toplantı Salonunda sandalyede uyuyan kedilerden biri – Fotoğraf- Murat Türkeş

İnternet kaynakları:

Kırgızistan-Sincan sınırında 7.1 şiddetinde deprem!

Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Aykol kasabası merkezli, Kırgızistan sınırında 7.1 büyüklüğünde bir deprem meydana gelirken, yetkililer potansiyel olarak geniş çaplı hasar uyarısında bulundu.

Çin devlet medyasının yaptığı açıklamada, Kırgızistan-Sincan sınır bölgesinde 7.1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği, çok sayıda yaralı olduğu bildirildi. Ayrıca bazı evlerin de yıkıldığı aktarıldı.

Çin Deprem İdaresi‘ne göre depremin merkez üssü yerel saatle 2.09’da ve kuzeybatı Çin’in Sincan bölgesindeki Wushi ilçesinin dağlık sınır bölgesinde 22 km derinlikte meydana geldi.

Reuters‘ın haberine göre, Sincan Deprem Ajansı tarafından yapılan açıklamada, depremin merkez üssünün Wushi’ye yaklaşık 50 km uzaklıkta olduğu ve beş köyün de depremin merkez üssünün etrafındaki 20 km’lik  yarıçap içinde yer aldığı belirtildi.

Çin Deprem Ağları Merkezi’nin (CENC) bildirdiği üzere, sabah 8 itibariyle 40 artçı sarsıntı kaydedildi.

Fotoğraf: Wang Xudong / Xinhua News Agency / AP

CENC, depremin yerel saatle 02:00’den kısa bir süre sonra Aksu vilayetindeki Wushu ilçesini vurduğunu ve yaklaşık 200 kurtarma görevlisinin merkez üssüne gönderildiğini söyledi.

Guardianın aktardığına göre, altı kişinin yaralandığı ve dondurucu soğuk havada 120’den fazla evin hasar gördüğü ya da yıkıldığı bildirildi.

Henüz bir can kaybı bildirilmezken, altı kişiden ikisinin ağır, dördünün ise hafif yaralandığı belirtildi.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi hükümetinin resmi Weibo hesabından yaptığı açıklamaya göre ayrıca 47 ev yıkıldı, 78 ev hasar gördü ve bazı tarımsal araziler zarar gördü.

Depremin ardından bölgede en büyüğü 5.3 olan artçı sarsıntılar kaydedildi.

Deprem, son yıllarda devletin zorla asimilasyon ve kitlesel gözaltı kampanyasının hedefi olan Uygurların çoğunlukta yaşadığı kırsal bir bölgede meydana geldi.

Kazakistan’ın Almatı kentinde hissedilen depremin ardından dışarıya çıkan insanlar. Fotoğraf: Vladimir Tretyakov / AP

Sarsıntılar komşu ülkeler Kırgızistan ve Kazakistan‘a kadar hissedildi. Kazakistan’ın Almatı kentinde, duvarların sallanmasına ve mobilyaların yerinden oynamasına neden olan depremin ardından insanlar evlerini terk ederek sokaklara sığındı.

Xinhua, Sincan demiryolu departmanının operasyonları derhal durdurduğunu ve 27 trenin depremden etkilendiğini bildirdi.

Kazakistan Acil Durumlar Bakanlığı depremin, Almatı’da 4 büyüklüğünde hissedildiğini açıkladı.

Hindistan‘ın başkenti Yeni Delhi‘deki yerel televizyon kanalları, yaklaşık bin 400 km uzaklıktaki şehirde güçlü sarsıntılar olduğunu bildirdi.

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu daha önce yaptığı açıklamada can kayıplarının olabileceğini ancak depremin meydana geldiği dağlık ve kırsal bölgede herhangi bir can kaybının yaşanmadığını bildirmişti.

Depremin merkez üssündeki Wushu ilçesi sıfırın çok altında sıcaklıklar kaydediyor.

Çin’in kuzey ve orta bazı kesimleri bu kış dondurucu soğuklar altında mücadele ederken, yetkililer kar fırtınaları nedeniyle okulları ve otoyolları birkaç kez kapatmıştı.

Aralık ayında ülkenin kuzeybatısında meydana gelen depremde Gansu eyaletinde 148 kişi ölmüş ve binlerce kişi yerinden olmuştu.

Bu deprem, güneybatıdaki Yunnan eyaletinde 600’den fazla kişinin öldüğü 2014 yılından bu yana Çin’de meydana gelen en ölümcül depremdi.

Kısacık altın madenine karşı 16 yıllık ekoloji mücadelesi kazandı

Kısacık Altın Madeni projesinin ruhsatı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından iptal edildi. Maden projesi, Çanakkale‘nin Ayvacık ilçesindeki Kısacık köyü yakınlarında yaratacağı ekolojik tahribat nedeniyle daha önce de iki kez iptal edilmişti.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneğince iptale ilişkin yapılan açıklamada “Birlikte mücadele ettiğimiz tüm köylülerimize, yöre halkına, bilim danışma kurulumuza, hukukçularımıza, destek veren tüm kurum ve kuruluşlara, imzacılarımıza, bağışçılarımıza, emeği geçen tüm üye ve gönüllülerimize çok teşekkür ederiz” denildi.

Altın madeni projesi için Kasım 2023’te yeniden Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlatılmıştı.

Pumice Madencilik A.Ş. tarafından, yüzde 79’u maden şirketlerine ruhsatlı olan Kazdağları’nda 1551 dönüm orman ve tarım alanı üzerine yapılmak istenen Kısacık Altın Madeni projesi, bu arazilerin yanı sıra köy yerleşimlerini ve yöre halkının sağlığını da tehdit ediyordu.

Proje sahası Kısacık Köyü’ndeki evlere yalnızca 140 metre mesafede yer alıyordu.

Ayrıca BaharlarDağahmetçeAkçin ve Güzelköy köylerinin de projeden olumsuz etkileneceği belirtiliyordu.

Projeye karşı 16 yıldır mücadele veriliyordu. Halkın Katılımı Toplantıları ve İnceleme Değerlendirme Komisyonu toplantılarında itirazlar dile getiriliyordu. Bakanlığın kararıyla ekoloji mücadelecilerini ve bölge halkını sevindiren haber gelmiş oldu.

‣ Kısacık, altın değil hayat için direniyor
‣ Kaz Dağları’ndan müjdeli haber: Kısacık Altın Madeni için ÇED süreci durduruldu!
‣ Kısacık maden projesinde ÇED süreci 2. kez durduruldu: Yılmadan mücadele ederek bu işi zorlaştırıyoruz
‣Kısacık altın madeni hortladı: Binlerce dönüm orman ve tarım alanı risk altında 

Ne olmuştu?

2015 yılında, 3 Kasım’da, Kısacık Köyü’nde altın madeni projesine ilişkin Halkın Katılımı Toplantısı yaptırılmamış, 28 Haziran 2017 tarihinde 1’incisi gerçekleştirilen İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısında Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği heyeti tarafından bilimsel itirazlar dile getirilmiş ve ÇED süreci durdurulmuştu.

İkinci İnceleme Değerlendirme Komisyonu duyurusu tarihinden sonra bir araya gelen ve Ayvacık Kıran Köyleri Çevre Platformu, Bayramiç Yeniköy Ekolojik Yaşam ve Tohum Derneği, Bozcaada Forum, Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği, İda Dayanışma Derneği, Kazdağları Kardeşliği ve Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, yöre köylüleri ve halkından oluşan “Kazdağları Dayanışması” tarafından, projeden olumsuz etkilenecek Güzelköy, Koşuburnu,  Akçin,  Misvak, Dağahmetçe, Alakeçili, Sapanca, Bahçeli, Karagömlek, Süleymanköy’de bilgilendirme toplantıları gerçekleştirildi, broşürler dağıtıldı, imzalar toplandı.

Bayramiç ve Küçükkuyu pazarlarında bilgilendirme standları açıldı ve imza toplandı. Ayrıca #KısacıkAltınMadenineHayır  ve #KazdağınınÜstüAltındanDeğerlidir etiketleri ile sosyal medya kampanyası yapıldı. CİMER üzerinden itiraz dilekçeleri gönderilmesi için kamuoyuna çağrıda bulunuldu.

Dayanışma temsilcileri, mücadelelerinin, Kısacık Altın Madeni Projesi’nin ÇED süreci sonlanana kadar süreceğini ve Kazdağı ekosistemi ve bölgenin tarımsal üretimi için tehdit oluşturan diğer altın madeni ve termik santral projeleri için de devam edeceğini belirtti.

18 Aralık 2018’de Bakanlık’ta gerçekleştirilen ikinci İDK toplantısında, proje için ikinci kez “ÇED süreci durdurulmuştur” kararı çıktı.

Şirket, 11 Temmuz’da yeni bir maden için ÇED başvurusunda bulunarak süreç başlatmıştı.

‣ Kısacık, altın değil hayat için direniyor