Kısacık, altın değil hayat için direniyor

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin önemli tarım merkezlerinden biri olan Çanakkale yine altın madenciliğiyle gündeme geldi. Mayısta merkeze bağlı Kirazlı köyünde bir altın madeni açılacağı haberlerinden sonra bu sefer de Ayvacık İlçesi’ne bağlı Kısacık köyü yakınlarında Pumice Madencilik tarafından planlanan altın madenine karşı köylüler harekete geçti. 2015’te de aynı proje için ÇED toplantısını yaptırmayan köylüler altın madenine karşı olduklarını göstermişti.

Bu süreç içinde Kazdağı Doğal ve Kültürel Koruma Derneği, 26 Mart 2016 tarihinde Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunlarını Araştırma Derneği’ne başvurarak Çanakkale’nin Ayvacık İlçesi’ne bağlı Kısacık, Baharlar ve Akçin köyleri ile Bayramiç ilçesine bağlı Dağahmet köyü sınırları içinde yapılması planlanan altın madenciliğinin nelere mal olacağını incelemeleri için başvurdu. Kısacık Altın Madeni İnceleme Raporu[1] işte böyle yazıldı. Rapora göre maden alanı ve çevresindeki köyler altın madenciliği nedeniyle ciddi boyutlarda hayvan ve bitki örtüsü kaybı yaşayacak, su kaynakları kirlenerek yok olacak, civardaki pek çok köydeki tarım ve hayvancılık faaliyetleri zarar görecek. Eğlence Köyü’nde (Yozgat), Hasangazi’de (Niğde), Orhaneli’nde (Bursa) ve daha Türkiye’nin pek çok yerinde insanlar altın madenciliğine benzer sebeplerle karşı çıkıyor.

Altın madenine ÇED yenilemesi

Kısacık’a dönecek olursak, halkın protestolarını pek de önemsemeyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kısacık altın madeni için yeni ÇED raporu talebinin değerlendirileceğini duyurdu.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan (siyah elbiseli) İDK toplantısı için Çanakkale’den gelen mücadele arkadaşları ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önünde

 

İki gün sonra Ankara’da gerçekleştirilen İDK (İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu) toplantısından ÇED sürecini durdurma kararı alındı. Karar büyük sevinçle karşılandı[2]. Böylece Kısacık en azından bir süre altın belasını uzaklaştırmış oldu. Ancak hukuk kararlarının hiçe sayıldığı bir ülkede maalesef herkesin yaşadığı toprağı, içtiği suyu ve soluduğu havayı her an gözetleyip kollaması şart. Yani uyurken bile bir gözümüzü açık tutmamız gerek.

Altının kirli yüzü

Kısacık vakasında tehlike bir süreliğine savıldı ama altın madenciliği Türkiye’yi ve dünyayı kirletmeye devam ediyor.

Dünyanın en kirli endüstrilerinden biri olan altın madenciliği toprak, su, hava ve gürültü kirliliğine neden olurken, kırsal kesimi yerinden ediyor, insan eli değmemiş doğal alanları yok ediyor ve kısa vadeli istihdam için köylüleri topraksızlaştırıp iş güvenliği olmayan madencilere dönüştürüyor.

Arsenik, kurşun, cıva, petrol yan ürünleri, asitler ve siyanür gibi 30 civarında toksik maddeyi içeren atıklar üreten altın madenciliği sularımızı bu maddelerle kirletiyor. Kirlenen sularla besin zincirine de dâhil olarak sadece toprağı ve yer altı sularını değil, bizleri de zehirliyor. Bu şekilde bir senede 180 milyon ton atık sularımıza karışıyor.

Türkiye’de altın madenciliği

Türkiye altın madeni bakımından zengin bir ülke olarak kabul ediliyor[3]. Maden Tetkik ve Araştırma (2016) Türkiye’deki altın üretiminin tüketimi karşılamadığını ve Türkiye’nin bu zenginliğine rağmen dünyadaki önemli altın ithalatçılarından biri olduğunu vurguluyor. Buradan hareketle Türkiye’nin altın madenciliğine gereken ağırlığı verirse sadece işlemeye dayalı ticaretten kazanmayacağı, aynı zamanda döviz tasarrufu ve istihdam yaratacağı da iddia ediliyor. Ancak Türkiye ana sermayesini yani doğasını hızla tüketen bir mirasyedi gibi davrandığı için aslında kendi geleceğini yok ediyor.

1985’te Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle yabancı sermayeli şirketlerin ruhsat almasını mümkün kılındı. Bunun ardından 17 şirket aramalar için Türkiye’ye geldi. İlk altın madeni 2001 yılında Bergama’da (İzmir) faaliyete geçti. Bu madeni Kışladağ (Uşak), Mastra (Gümüşhane), Çöpler (Erzincan), Efemçukuru (İzmir), Kaymaz (Eskişehir), Sart (Manisa), Himmetdede (Kayseri), Altıntepe (Ordu) ve Bakırtepe (Sivas) izledi. Bunların dışında yirmiden fazla yerde aktif arama projesi var.

2016 Nisan ayı itibariyle 5 bölgeden 95 altın işletme ruhsatı bulunuyor. 464 bin hektar civarında alanda altın madenciliği ruhsatı verilmiş durumda. Yani ülke topraklarının yüzde 0,6’lık bir kısmı altın madenciliği çalışmalarına teslim edilmiş durumda. Bu küçük bir oran gibi gözükse de altın madenciliğinin su varlıklarını etkileyerek kirliliklerini çok daha geniş bir alana yaydıklarını da hesaba katmak gerek.

Altın madenciliği varsa başka bir şeye yer yok…

Şunu unutmamak gerek. Bir yerde madencilik varsa, orada başka bir faaliyet gerçekleştirilemez. Toprağı deşilmiş, su varlıkları kirletilmiş ve üreten köylüsü maden işçisi haline getirilmiş bir yerde ne tarım, ne de turizm yapılabilir. Bunun örneklerini Bergama’da olduğu gibi sadece altın madenciliğinde  değil, Soma gibi kömür madenciliğine teslim olmuş ve canı çekilmiş ilçelerde de gördük. Ya göçüğe ya da göçe kurban edilen insanların dramları hepimizin kararan geleceğinin sembolü oldu ve olmaya devam ediyor.

İçinde bulunduğumuz günlerde altın madenciliği için şirketler daha cesur hamlelerde bulunuyor. Artvin Cerattepe’de planlanan madencilik faaliyeti için geçtiğimiz hafta Yeşil Artvin Derneği öncülüğünde açılan karşı davada Rize İdare Mahkemesi’nin “madencilik yapılabilir” yönündeki kararı Danıştayca onandı[4]. İki hafta önceyse Bergama Ovacık Altın Madeni işletmesi için jet hızıyla yeni bir ÇED raporu hazırlandığı ortaya çıktı[5].

Görünen o ki Türkiye’nin altında olan sınavı daha da çetinleşecek. Yargı kararlarının yok sayıldığı bu yaşam mücadelesi sadece Kısacık köylüleri için değil hepimizin için önemli. “Ya hayat, ya altın” demenin ve hayatı seçmenin vakit geldi de geçiyor.

Son notlar

[1] Kısacık Altın Madeni İnceleme Raporu (2016). https://cdn.yesilgazete.org/wp-content/uploads/…/Kısacık-Altın-Madeni-Raporu.pdf

[2] Alper Tolga Akkuş (28 Haziran 2017). Kaz Dağları’ndan müjdeli haber: Kısacık Altın Madeni için ÇED süreci durduruldu! Yeşil Gazete. https://yesilgazete.org/blog/2017/06/28/kaz-daglarindan-mujdeli-haber-kisacik-altin-madeni-icin-ced-sureci-durduruldu/

[3] MTA (Temmuz 2016). Türkiye ve dünyada altın.  

[4] Yeşil Gazete (6 Temmuz 2017). Danıştay ‘Cerattepe’de madencilik yapılabilir’ kararını onayladı. https://yesilgazete.org/blog/2017/07/06/danistay-cerattepede-madencilik-yapilabilir-kararini-onayladi/

[5] Yeşil Gazete (26 Haziran 2017).  Bergama Ovacık’ta altıncılar yeniden ÇED peşinde. https://yesilgazete.org/blog/2017/06/26/bergama-ovacikta-altincilar-yeniden-ced-pesinde/

 

Akgün İlhan

Akgün İlhan
Akgün İlhanhttps://akgunilhan.blogspot.com
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı’nı 1996’da bitirdi. Önce Hacettepe Üniversitesi Eğitim Programları bölümünde (2002) ve sonra İsveç Enstitüsü bursu ile Lund Üniversitesi Uluslararası Çevre Bilimi (2005) ana bilim dalında yüksek lisanslarını tamamladı. UNESCO Su Bilimleri Bölümü’nde (Paris) tüm dünyada 100’den fazla büyük nehir havzasını kapsayan su yönetimine halk katılımı temalı “Çevre, Yaşam ve Politika için Hidroloji”(HELP) adlı bir projeyi yürüttü. 2005’te Barselona Otonom Üniversitesi (UAB) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü’nde (ICTA) Politik Ekoloji dalında başladığı doktorasını Katalan Hükümeti bursu ile tamamladı (2010). Aynı dönemde (2005-2008) Avrupa Birliği fonlu Bütünleşik Sürdürülebilirlik Değerlendirme Yöntem ve Araçları (MATISSE) adlı projede araştırma görevlisi olarak çalıştı. İspanya’da Eco-union adlı STK’da profesyonellere yönelik eğitim programları da veren Akgün (2006-2009), 2012-2018 arasında da Su Hakkı Kampanyası’nda (İstanbul) çalıştı. Çeşitli dergi ve kitaplarda yazıları olan Akgün, ”Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye’de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler” (2011) adlı kitabın yazarıdır. Ayrıca Açık Radyo’da önce Su Hakkı’nı (2012-2018) hazırlayıp sunmuştur. 2018 yılından bu yana ise Sudan Gelen adlı programın yapımcısıdır. Akgün ayrıca 2016 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü’nde ”Çevre ve Turizm” ile ”Sosyal ve Çevresel Perspektiflerden Sürdürülebilirlik” adlı lisans dersleri vermektedir. Akgün aynı zamanda 2019-2020 Mercator-İPM Araştırmacısı olarak Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışmaktadır.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Moda dünyası çocuk istismarı üzerinde yükseliyor

Çocuk işçiliğinin bu kadar yaygın olmasının temel sebebi, denetimsizliğin getirdiği sömürü kolaylığı. Lüks markalar için ise 'bakmazsan görmezsin' kuralının işlediği bir sır değil. 

Konut ve barınma: Engels’e göre konut sorunu

Konut ve barınma sorununa bakarken, bu defa temel bir kaynakla; Engels'in yaklaşık 150 yıl önce yazdığı 'Konuk Sorunu' broşürüyle başlamak ilginç olabilir.

Gıda ve kent

Tüm dünyada taze gıdaya erişmekte en önemli sorun aradaki kademeler veya tekeller. Türkiye'de ise ek olarak tarımsal üreticiler ve tüketciler çok güçsüz ve örgütsüz. 

Bangladeş’te iklim krizi ve hak arayışları giyim endüstrisini endişelendiriyor

Bangladeş gibi ülkelerin hem yoksulluk ve sömürü hem de iklim krizinin aşırı sonuçlarıyla mücadele ediyor olması ikisinin de sebebinin aynı olmasından kaynaklanıyor.

90 dakika

Belediyeler aradıkları finansman kaynağını vatandaşlara ödetme dışında seçenekler yaratabilir. Ücretsiz kamusal ulaşıma geçişe kadar aktarmalı kent içi yolculuklar bunlardan biri olabilir.

EN ÇOK OKUNANLAR