Ana Sayfa Blog Sayfa 186

Kürtaj hakkını anayasal güvence altına alan tasarı, Fransız Senatosu’ndan geçti

Fransa’da kürtajın anayasal bir hak olmasını öngören tasarı, Fransız Parlamentosu’nun üst kanadı olan Senato’da da oy çokluğuyla kabul edildi.

Geçen ocak ayında alt meclis olan Ulusal Meclis’te görüşülen tasarı, ezici bir çoğunlukla onaylanmış ve görüşülmek üzere Senato’ya gönderilmişti. Buradaki  muhafazakar Cumhuriyetçilerin ve aşırı sağcı Ulusal Ralli’nin direnişinin aşılıp aşılmayacağı konusunda endişeler vardı.

Fransa’da kürtaj hakkı anayasal güvence altına alınıyor

Fransa’da kadınlar, hamileliğinin 14. haftasına kadar yasal olarak kürtaj yaptırabiliyor. Tasarı Kongre’de de onaylanırsa, Fransa kürtaj hakkını anayasa tarafından güvence altına alan ilk ülke olacak.

Tasarı Senato’da 50 “hayır” oyuna karşı 267 “evet” oyuyla geçti. 22 Senatör ise  çekimser oy kullandı.

Son adım Kongre onayı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, tasarının, Parlamentonun iki kanadının bir araya geldiği Kongre’de 4 Mart’ta görüşüleceğini duyurdu.

Macron ve kurucusu olduğu merkez partisi En Marche milletvekilleri, ABD Yüksek Mahkemesi‘nin 2022’de, neredeyse yarım asırlık ulusal anayasal kürtaj hakkını sona erdirmesinin ardından, Fransa’da 1974’ten beri yasal olan kürtaj hakkının anayasaya da yazılması çağrısında bulunmuştu.

Gabriel Attal Hükümeti ise daha önce kürtaj “hakkını” kutsal sayan alt meclis ile merkez sağ partilerin hakimiyetindeki ve şu ana kadar yalnızca kürtaj hakkını onaylayan Senato arasında mesafeyi aşabilmek için “garantili özgürlük” terimini seçti. Tasarı Senato’dan da bu tanımla geçti.

Anayasal bir değişiklik olduğu için her iki kanadın da onayladığı tasarının Kongre’de de oylanması gerekiyor. Ortak oturumda en az beşte üç çoğunlukla onaylanması halinde, referanduma gidilmesine gerek kalmayacak.

Kasım 2022’de yapılan bir kamuoyu anketi, halkın yüzde 86’sının değişikliği desteklediğini ortaya koymuştu.

İliç faciası: Şirketler elini çekti, çiftçi milyonlarca liralık borçla baş başa kaldı

ERZİNCANİliç‘te Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Çöpler Altın Madeni‘nde meydana gelen yığın liç kayması, bölgede tarım yapan yurttaşları da ağır bir şekilde etkiledi.  Faciadan önce İliç’teki tarlalardaki yulaf gibi ürünleri almak üzere anlaşma yapan büyük şirketler faciadan sonra bölgeden çekildi, anlaşmaları iptal etti. Yurttaş ise madenle hiçbir ilişkisi dahi olmamasına rağmen kendisini milyonlarca liralık bir mağduriyetin için boğuşur halde buldu.

Bölgede tanıştığımız Ballıca köyünden Soner Mocan’ın beş milyon TL’lik zararı var. Tek zarar elbette bu da değil. Siyanürlü yığının kayması nedeniyle büyük şirketlerin İliç’teki pazardan çekilmesi, İliç için yatırım yapmak isteyen insanları da uzaklaştırıyor. Yerin altını üstüne getiren altın madeni şirketinin etkisi, İliç’in sınırlarını aşmış durumda.

İstanbul’da, Ankara’da yaşayıp da memleketinde tarım yaparak İliç’e değer katmak isteyen yurttaşlar çaresiz. Mocan,  seslerinin duyulmasını istiyor.

İliçli çoban: Ben öldükten sonra hapse girsem ne olacak!
İliçli teyzeler anlatıyor: Kanadalı kim ki ben bir şey diyebileyim, Türkiye bile değil
İliç, Anagold’un ‘nüfusuna kaydedilmiş’
İliçli yurttaş yığının altında kalanlar için ağıt yaktı: Feryadı bizde kaldı
İliç’te köylüler evinde akan sudan tedirgin: Kuşlar öldü o kadar…
[Bir konu/k] Av. Arif Ali Cangı İliç’teki denetim sürecini anlattı: Harcı öde, ruhsatı al, doğayı katlet
AKP’yle birlikte büyüyen facia: İliç’teki tek zehir, siyanür değil
İliç’teki altın madeninde kayan siyanürlü yığının iki kattan fazla artması istenmişti

Maden Kanunu’nda değişiklik teklifine Kazdağları’ndan itiraz: Geri çekin!

Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ne (TBMM) 29 Ocak 2024 tarihinde sunulan ve madencilik faaliyetlerinde önemli değişiklikler öngören yeni Maden Kanunu teklifinin geri çekilmesi için çağrılar artıyor.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu‘nda görüşülen ve 5 Şubat’ta raporlanarak komisyondan geçen teklif, çevreci gruplar ve sivil toplum kuruluşları tarafından endişeyle karşılanıyor.

Teklif, madencilik faaliyetlerini kolaylaştırırken, Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu (UMREK) raporlama sistemini zorunlu olmaktan çıkararak gönüllülük esasına dayandırıyor. Bu durum, maden kaynakları ve rezervlerine ilişkin raporlamaların uluslararası standartlarda yapılmasını gerektiren mevcut yasal düzenlemelerin gevşetilmesi anlamına geliyor.

Mevcut kanunda, 14/2/2019 tarihinde yapılan düzenleme ile muhtemel rezerv alanlarına ilişkin kaynak ve rezerv raporlamalarının, tüm ruhsat sahalarında UMREK tarafından yayımlanan koda uygun olarak; yani uluslararası standartlarda yapılması gerektiği aksi takdirde raporlanmayan alanların ruhsattan taksir edileceği belirtilerek rapor hazırlamaları için  IV. Sınıf madenlere 10 yıl, diğer madenlere ise beş yıl süre verilmişti. Bu süre 14 şubat tarihinde doldu.

Şirketlerin bu raporu hazırlayıp hazırlamadıkları bilinmiyor. Ancak teklifin gerekçesinde şunlar ifade ediliyor:

“I. Grup, II. Grup, III. Grup ve V. Grupta olan madenler, genellikle yüzeyde veya yüzeye çok yakında bulunan, kimyasal özelliklerinin belirlenmesinin haricinde detaylı arama faaliyetlerine ihtiyaç duyulmayan madenlerdir. Bu yönüyle bu madenlerin aranıp işletilmesine ilişkin yatırımları daha çok küçük veya orta ölçekli şirketler yapmaktadır. Bu kapsamda UMREK Koduna göre rapor hazırlanması I. grup, II. grup, III. grup ve  V. grup madenler için teknik olarak gerekli olmadığı gibi yüksek raporlama maliyetleri bu gruplara ilişkin madencilik faaliyetleri olumsuz şekilde etkilemektedir.”

Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği‘nden yapılan açıklamada şunlara dikkat çekiliyor: “Bu değişikliğin altında yatan sebep, iktidarca koşulsuz desteklenen inşaat sektörü için gereken taş, mermer gibi özellikle II. Grup madenlerin daha rahat çıkartılmasının sağlanmasının önünü açmaktır. II-a Grubu madenler, küresel karbon salımlarının baş aktörlerinden olan inşaat sektörünü ayakta tutan madenlerdir. Bu grupta yer alan madenler hazır beton ve asfalt yapımında, çimento üretiminde yüzde 60 oranında ana hammadde olarak kullanılıyor.

‘Teklif geri çekilmeli’

Teklifin, özellikle inşaat sektörünü desteklemek amacıyla II. Grup madenlerin daha kolay çıkarılmasını sağlamak için hazırlandığı ifade ediliyor. Bu madenlerin çevre üzerindeki etkilerinin azaltılmasını amaçlayan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerinde de kolaylıklar sağlanacağı belirtiliyor.

Su ve Vicdan Nöbeti: Yeni Maden Kanunu tarafımızca kabul görmeyecektir
212 maden sahası daha ihaleye açılıyor

Dernek, UMREK raporlarının zorunluluğunun kaldırılmasının, çevre ve halk sağlığı üzerinde ciddi etkiler yaratacağı ve vatandaşların bilgiye erişim hakkını engelleyeceği konusunda uyarıda bulunuyor. Ayrıca, bu değişikliğin, çevresel demokrasi, doğa ve insan hakları meselesi olduğu vurgulanıyor.

Teklifin geri çekilmesi çağrısında bulunan Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği,  tüm siyasi partilerin milletvekillerine, teklifin geri çekilmesi için görev yapmaları ve aksi halde oylamada aleyhte oy kullanmaları çağrısında bulundu.

Açıklamada, Maden Kanunu’nda öngörülen bu değişikliklerin, Türkiye’nin doğal ve kültürel varlıklarının korunması açısından geri adım anlamına geleceği ifade edildi.

Dersim’de ormanlık alana katı atık tesisine karşı tepkiler dinmiyor

Kırmızıdağ Çevre ve Yaşam Platformu üyeleri ve Dersimliler, kentin Sütlüce bölgesinde merkez belediyesi öncülüğündeki Dersim Katı Atık Birliği (DER-KAB) tarafından ormanlık alanda yapımı planlanan katı atık bertaraf tesisine karşı bir kez daha sokağa çıktı.

Platformun çağrısıyla, bir araya gelen çok sayıda bölge sakini ve yurttaş, “Doğayı Yok Edersen, Sen de Yok Olursun, Doğama Dokunma, Kırmızı Dağ’ı 2. İliç Yaptırmayacağız!” pankartıyla belediye binası önüne kadar alkış ve sloganlarla yürüdü.

Munzurpress’in aktardığına göre, burada platform adına açıklama yapan Avukat Özgür Ulaş Kaplan şunları söyledi:

“Bu projenin yapılacağı alana ilişkin yöre insanı uzun bir süredir itirazlarda bulunuyor. Yapılacağı alanda 55 bin ağaç kesilecek. Mahkeme bilirkişi raporlarıyla tespit edilen rakam 54 bin 900 ağacın yollar hariç kesileceği yönünde. Bu mücadele sadece orada yaşayan köylülerin mücadelesi değil. Bunu defalarca dile getirdik. Bunları dile getirirken de bilimsel temellere, bilirkişiler tarafından hazırlanan raporları ortaya koyduk. ”

Dersim’de katı atık tesisini yanlarında getirdikleri hayvanlarıyla protesto ettiler

‘Maçoğlu usulsüz işlem yapıyor’

Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun ihaleyi alan şirketin sahayı ziyareti sırasında yöre halkının demokratik tepkilerine karşı jandarmadan yardım talep ettiğini söyleyen Av. Kaplan, “21 Şubat tarihinde Maçoğlu, Orman Genel Müdürlüğü’ne ağaçların kesilmesi için yazı yazmış. Kendisi burada dahi değil. Aylardır burada olmayan, bir ay sonra belediye başkanlık görevi bitecek bir insanın bu meselede taraf olması bir yana bu yazının ne şekilde yazıldığı da belli değil.  Usulsüz işlemlerle bu projeyi gerçekleştirmek istiyorlar. Bu kadar ısrarı da biz anlamış değiliz” dedi.

Projeden vaz geçmek için hala vakit olduğunu söyleyen Kaplan, “Henüz ormandan kesin izin kararı alınmış değil. Aktarılan bir fon söz konusu değil. Şirkete ödenmiş bir para yok. Bu aşamada projeden vazgeçilmesi halinde herhangi bir tazmin yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Bu projeden her an vazgeçilebilir, doğa katledilmeyebilir, farklı bir alanda yapılabilir” dedi.

Köylüler, 18 hektara yayılacak katı atık işleme tesisi yüzünden tarımsal ve hayvansal faaliyetlerin son bulacağını ve ekosistemin zarar göreceğini, bölgede yaygın olan arıcılık faaliyetlerinin de zarar göreceğini söylüyor. Tesis, Dersimlilerce kutsal sayılan inanç merkezlerinin de çok yakınında yer alıyor.

Uluorta: Türkiye gençliğinin cinsellikle arası nasıl, ne biliyor, nasıl yaşıyorlar?

Uluorta‘da bu hafta Deniz Özkor, bağımsız feminist ve toplumsal cinsiyet uzmanı Hazal Günel’ı konuk ediyor. İlk cinsel beraberliğe dair merak edilen soruları da yanıtlayan Günel, özellikle gençler için sınırlar, onay, rıza gibi kavramların mutlaka bilinmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Uluorta’nın bu bölümünde konuğumuz Hazal Günel, genç nüfus üzerinde yaptığı çalışmalardan da yararlanarak, “gençlerin cinsellikle arası nasıl?” sorusunun cevabını tartışıyor.

  • Gençler sevişiyor mu?
  • Genç bireyler cinsellikle ilgili hangi kaynaklardan yararlanıyor?
  • Gençlerin en çok merak ettiği konular hangileri?

Sorularınızı bize sosyal medya kanallarımızdan iletebilirsiniz!

Almanya, karbonu deniz altında depolamak istiyor

Almanya‘nın şansölye yardımcısı, Ekonomi ve İklim Bakanı Robert Habeck,  ‘azaltılması zor’ endüstrilerden gelen karbonun açık deniz sahalarında, yeraltında depolanmasına izin vermeyi planladıklarını duyurdu.

Avrupa’nın en büyük ekonomisi, yenilenebilir enerji kaynaklarını ve kullanımını genişletme konusunda  ilerleme kaydetse de Habeck, özellikle çimento üretimi gibi  karbondioksit salımının “azaltılması zor” olduğu sektörler için yaratıcı çözümlere ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

Enerji yoğun birçok sanayiye ev sahipliği yapan Almanya, emisyonlarını 2045 yılına kadar net sıfıra indirmeyi hedefliyor.

Almanya karbondioksiti nerede depolayabilir?

Habeck’in önerdiği “karbon yönetimi stratejisinin” ayrıntılı mevzuata dönüştürülmesi gerekiyor. Planın onaylanması halinde, deniz koruma alanları dışında, Almanya’nın münhasır ekonomik bölgesinde karbondioksitin deniz altında taşınması ve depolanması mümkün olacak.

AP‘in aktardığına göre, karada depolama alanlarına izin verilmesi öngörülmüyor ancak Habeck, Alman eyalet hükümetlerinin onaylaması durumunda bunun daha sonra değerlendirilebileceğini de söyledi.

İklim krizine çözüm olarak gösterilen ‘karbon yakalama’ gerçekten işe yarar mı?
[COP28] Oxford: Karbon yakalamaya bağımlılık, ekonomik değil
‘Yatırımcılar karbon tutma ve depolama planlarını gözden geçirmeli’
Finlandiya deniyor: ‘Yer çekimi bataryası’ yenilenebilir enerji depolamada işe yarar mı?
‘Dünyanın tüm enerji ihtiyacı için rüzgar, güneş ve su yeter, mucizeye gerek yok’

Çevre Bakanı Habeck: Teknoloji gelişti, elimizde daha iyisi yok

Alman Yeşiller Partisi üyesi Habeck, 2000’li yıllarda tartışıldığında karbon depolamaya karşı muhalefeti hatırlatsa da “bu alanda teknoloji daha da geliştirildi. artık sadece araştırma projelerinde değil, başka yerlerde de kullanılıyor. […] ve benim açımdan olgun ve güvenli” dedi.

Almanya’nın komşusu Danimarka da geçen yıl büyük miktarda karbondioksiti Kuzey Denizi‘nin altına gömmeyi amaçlayan iddialı bir proje başlatmıştı.

Danimarka’dan Kuzey Denizi’nde ‘karbondioksit mezarlığı’: Sorunu çözmediği gibi yenilerine yol açacak

Federal Ekonomik İşler ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck, 26 Şubat'ta Berlin'de düzenlenen bir brifingde Karbon Yönetimi Stratejisinin önemli noktalarını sunuyor.
Almanya Ekonomik İşler ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck.
Berlin’de düzenlediği basın toplantısında “Zaman doldu” diyen Habeck şöyle konuştu:

“2000’li yıllarda belki ‘bekleyip neler olacağını görelim’ diyebilirdiniz. Bugün ise çimento ve diğer kirletici alanlar için iklim nötrlüğü sağlayacak herhangi bir teknolojik çözüm bulamadık. 1.5 dereceyi aşmaya doğru gidiyoruz. Bu da artık bekleyebileceğimiz bir lüks veya konfor bölgesinde olmadığımız anlamına geliyor. Elimizdekileri kullanmalıyız”

Karbon yakalama veya depolama ne kadar etkili ve güvenli?

Habeck, Almanya’nın deniz altında karbondioksit depolayabilmesinin “birkaç yıl” süreceğini ve Avrupa girişimlerini koordine etmenin akıllıca olacağını da belirterek, Danimarka’nın yanı sıra Norveç, Hollanda ve Birleşik Krallık‘ta sürdürülen çalışmalara işaret etti.

İklim aktivistleri, uzmanlar ve bilim insanları ise fosil yakıtların yakılmasına tamamen son verilmesi yerine ya da bunu öteleyerek salınan karbonun yakalanması ve depolanması (CCS) girişimlerinin etkisi ve yararının geniş ölçekte kanıtlanmadığı, pahalı olduğu gerekçesiyle enerji sektörünün karbondan arındırılmasında güneş ve rüzgar gibi alternatiflerden daha az etkili olduğunu savunuyor.

Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre AB ülkeleri, pandemi nedeniyle ekonomik faaliyetlerin azaldığı 2020 yılında bile atmosfere 3,7 milyar ton sera gazı saldı.

Karbondioksit depolama projelerinin çevreye vereceği zararlar konusunda da endişeler bulunuyor. Avustralyalı düşünce kuruluşu IEEFA, karbondioksitin toplanmasından depolanmasına giden sürecin yoğun enerji tüketimine yol açacağına işaret ederek toplanan karbondioksitin yüzde 21’ine denk gelen miktarın bu süreçte havaya salınacağı hesaplaması yaptı. Kuruluş, depolardan olası sızıntıların çevreye ciddi etkileri olacağı uyarısında da bulundu.

Çevre grubu Greenpeace, Alman planlarının “enerji endüstrisi ve ağır sanayinin damgasını taşıdığı” ve “iklim dostu çözümler” bulunan endüstrilerin bile bugüne kadar olduğu gibi devam etmesine izin vereceği eleştirileri yöneltti.

Grubun Almanya şubesinde enerji uzmanı olan Karsten Smid, “Bu pahalıdır, sürdürülebilir değildir ve gelecek nesillere uzun vadeli yükümlülükler getirmektedir” dedi.

Yeniden görülen ‘MİT TIRları davası’nda Erdem Gül’e beş yıl hapis cezası

Yargıtay‘da bozulan MİT TIR‘ları görüntülerinin yayınlanmasına ilişkin yeniden görülen davada, Adalar Belediye Başkanı ve eski Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül hakkındaki davada karar çıktı.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi‘nde görülen duruşmaya, tutuksuz yargılanan Erdem Gül ve avukatları katıldı.

Savcının cezalandırılmasını talep ettiği mütalaaya karşı son savunması sorulan Erdem Gül, “Suçlamaları kabul etmiyorum çünkü gazetecilik suç değildir” dedi.

Gül’ün avukatı Fikret İlkiz, MİT tırlarına ilişkin haberlerin birçok kişi tarafından haber yapıldığını söyleyerek ‘örgüte yardım’ suçunun Anayasa‘ya aykırı olduğunu, bu maddeden mahkumiyet kararı verilmesinin mümkün olmadığını belirtti. Avukat Akın Atalay da TCK 220/7. maddesinin Anayasa’ya aykırılık iddiasının mahkeme tarafından ciddiye alınmasını ve öncelikle bu konuda ara karar oluşturulmasını talep etti. Duruşma savcısının isteği üzerine  mahkeme heyeti talebi reddetti.

Avukat Tora Pekin ise, “Mütalaada sayın savcı ‘Bu dosya basın özgürlüğü davası’ değil diyor. Oysa bu dosyayla ilgili ifade ve basın özgürlüğü kapsamında verilmiş üç ayrı Anayasa Mahkemesi kararı var. Zaman gazeteciyi haklı çıkardı. Bu dosya basın özgürlüğü davası değilse nedir? diyerek beraat talebinde bulundu.

Alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verildi

Kısa aranın ardından mahkeme heyeti, sanık Erdem Gül hakkında “Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme” suçunun sabit olduğunu değerlendirdi.

Heyet oy birliğiyle aldığı kararında, “sanığın suç tarihinde ulusal bir gazetenin Ankara temsilcisi olması nedeniyle suça konu haberlerle örgüt lehine toplumda oluşturduğu algının boyutu, özellikle sanığın suça konu haberinden sonra örgüt tarafından bu haberlerin eş güdümlü olarak kullanılmaya başlanılarak uluslararası alanda ‘Teröre destek veren ülke’ konumuna düşürmek kastının yoğun olarak bulunması ve böylelikle örgüte sağlanan fayda, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak” beş yıl hapisle hapisle cezalandırılmasına hükmetti.

Ne olmuştu?

  • 29 Mayıs 2015’te Cumhuriyet Gazetesi’nde “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” manşetiyle yayınlanan MİT TIR’ları haberi hakkında “devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme”, “siyasi ve askeri casusluk”, “gizli kalması gereken bilgileri açıklama”, “terör örgütünün propagandasını yapma” suçlamalarıyla soruşturma başlatıldı.
  • Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, haberin ardından hedef aldığı dönemin Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazete hakkında kişisel olarak şikayetçi oldu; “Devletin menfaatlerini gerçeğe aykırı görüntü ve bilgileri yayınlamak suretiyle hedef alan şüphelinin bu eylemi kesinlikle gazetecilik olarak değerlendirilemez” dedi. Erdoğan, Dündar ve Gül’ün ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılmasını istedi.
  • Can Dündar ve Erdem Gül, 26 Kasım 2015’te tutuklandı. Tutuklama gerekçesi olarak “silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme”, “devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askerî casusluk amacıyla temin etme” ve “devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama” suçları gösterildi.
  • Cumhuriyet Başsavcı Vekili İrfan Fidan imzalı ve 27 Ocak 2016 tarihli iddianamede her iki gazeteci için birer kez ağırlaştırılmış, birer kez de müebbet, 30 yıla kadar da hapis talep edildi.
  • Dündar ve Gül, “kişi güvenliği ve özgürlüğü” ile “ifade özgürlüğü”,  “düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü” ile “basın özgürlüğü” haklarının ihlal edildiğini belirterek Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. AYM Raportörü’nün, iki gazetecinin yaptıkları haber nedeniyle tutuklanmasını “hak ihlali” olarak nitelendirmesi üstüne Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, 17 Şubat’ta yaptığı toplantıda başvuru dosyasını Genel Kurul’a sevk etti.

Cumhurbaşkanı ‘AYM kararına uymuyorum’ demişti

  • 26 Şubat’ta AYM’nin iki gazetecinin tutukluluğunun hak ihlali olduğuna ilişkin kararının ardından Dündar ve Gül serbest bırakıldı. Kararın ardından Erdoğan “Saygı duymuyorum, karara uymuyorum” dedi.
  • 25 Mart 2016’da başlayan davada savcı Dündar için 25 yıl, Gül için 10 yıla kadar hapis cezası talep etti. istemişti. Savcı ayrıca  Yargıtay’daki davanın sonucunu beklemek üzere, “darbeye teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek isteyerek yardım etme” suçunun dosyadan ayrılmasını istedi.
  • İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti TCK 329/1’den (devletin güvenliğine ilişkin belgeleri açıklamak) gerekçesiyle Dündar’a 7, Gül’e 6 Yıl hapis cezası verdi. Cezalarda indirime gidilerek Dündar 5 yıl 10 ay, Gül de 5 yıl hapse çarptırıldı.
  • Yargıtay 16. Ceza Dairesi, ilk derece mahkemenin verdiği kararı bozdu. Erdem Gül için “İspat edilemeyen suçtan beraatine karar verilmesi gerekir” diyen Yargıtay, Can Dündar için cezasının artırılması gerektiğine karar verdi.
  • Yargıtay’ın kararının ardından 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılamaya geçildi. Dosyaya, Enis Berberoğlu da dahil edildi. Can Dündar’ın dosyası ise ayrıldı. 15 Mayıs 2019’da kararını açıklayan mahkeme heyeti, Erdem Gül hakkındaki davanın düşürülmesine, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında da hüküm verilmesine yer olmadığına hükmetti.
  • Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Erdem Gül üzerindeki suçlamanın düşürülmesine, Enis Berberoğlu hakkında da hüküm kurmamasıyla sonuçlanan davanın kararını bozdu; Berberoğlu ve Gül’e, “FETÖ’ye yardım” iddiasıyla ceza verilmesi gerektiğini savundu.

 

 

Güney Afrika’da gergedan cinayetleri: Nesli tükenmekte olan 499 gergedan katledildi

Güney Afrika‘da son hükümet rakamları, 2020’den bu yana gergedan cinayetlerinde bir artış olduğunu ortaya koyuyor.

Güney Afrika Ormancılık, Balıkçılık ve Çevre Dairesi 27 Şubat’ta, geçen yıl ülke genelinde 499 beyaz ve siyah gergedanın kaçak avcılar tarafından öldürüldüğünü açıkladı.

Toz haline getirilip geleneksel ilaç ve tonik olarak kullanılmak üzere Asya’nın bazı bölgelerindeki karaborsalarda küçük bir servet değerinde satılan gergedan boynuzları için bu hayvanların kaçak avlanması, koruma ekiplerinin en büyük kabusu haline gelmiş durumda. Kaçak avcılık özellikle Afrika’nın ana gergedan popülasyonuna ev sahipliği yapan Güney Afrika’da yaygın olarak yapılıyor.

Güney Afrika’da kaç gergedan öldürüldü?

Kaçak avlanma, Güney Afrika’da 1.200’den fazla gergedanın öldürüldüğü 2014 yılında zirveye ulaşmıştı. 2023 yılı toplamı bu zirvenin altında kalsa da sorun hiçbir zaman ortadan kalkmadı ve 2020’den bu yana kaçak avlanmada endişe verici bir artış eğilimi görülüyor.

Koruma görevlileri, kaçak avlanmanın odağının, gergedan popülasyonlarının harap edildiği Kruger Ulusal Parkı‘ndan ülkenin doğusundaki KwaZulu-Natal eyaletine doğru yayıldığını söylüyor.

Yıllara göre kaçak gergedan avlama sayılarının grafiği.

Ormancılık, Balıkçılık ve Çevre Dairesi’nin yaptığı basın açıklamasında, bazı kaçak avcıların 10 yıl hapis cezasına çarptırıldığı bir dizi başarılı tutuklama ve mahkûmiyet kararı ayrıntılarıyla anlatılıyor.

Gergedanların ve diğer türlerin kaçak avlanma  ve ticaretine karşı koruma çalışmaları yürüten Born Free’nin Politika Başkanı Dr. Mark Jones, “Kaçak gergedan avcılığı, son yıllarda hassas gergedan popülasyonları için en büyük tehdit. Öksüz kalan yavrular ise hedeflenen hayvanların yanı sıra gözardı ediliyor. Bu belanın üstesinden gelmek için çok zaman, çaba ve kaynak harcandı ancak  Güney Afrika’nın, özellikle milli parklarında, kaçak avlanma olaylarında bir kez daha artan eğilimi görmek son derece endişe verici” diye konuştu.

Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme‘nin 19. Taraflar Konferansı (CITES) için hazırlanan bir rapora göre, 2021 yılı sonunda Afrika kıtası, tahminen 22.137 gergedanın evi. Bunların yaklaşık üçte ikisi; 2 binden fazlası siyah gergedan olmak üzere 15 bin civarı  Güney Afrika’da korunan alanlarda yaşıyor.

Dr Jones, Botsvana ve Namibya’da kaçak avlanmanın arttığına ilişkin son rakamların, yasadışı boynuz ticaretini koordine eden organize suç örgütleriyle mücadele etmek ve ülkelerin pazarlarındaki gergedan boynuzu talebini azaltmak için çok daha fazla şey yapılması gerektiğini açıkça gösterdiğine işaret etti: “Güney Afrika’daki gergedanların acımasız ganimet avına kesinlikle son vermenin zamanı geldi. Önemli gergedan popülasyonlarında süregelen düşüşler göz önüne alındığında, bu görkemli hayvanlar için yaşanabilir bir gelecek sağlamak istiyorsak, tüm hayvanların değerli ve hayati öneme sahip olduğu düşünülmelidir.”

Teksas’ta orman yangını nedeniyle nükleer silah tesisi kapatıldı

Amerika Birleşik Devletleri‘nin (ABD) Teksas eyaletine bağlı kuzey bölgesinde, beklenmedik yangınlar nedeniyle onlarca ilçede acil durum ilan edildi. Birçok kasaba tahliye edilirken, önemli bir nükleer silah tesisinin operasyonları geçici olarak durduruldu.

Eyaletin Valisi Greg Abbott, 60 ilçenin bu felaketten etkilendiğini açıkladı ve yangınlarla mücadelede yerel itfaiye birimlerine destek olunması için ek acil servis kaynaklarının seferber edilmesini istedi.

Teksas A&M Orman Servisi‘nin verilerine göre, 26 Şubat Pazartesi günü başlayıp şimdiye kadar yaklaşık 103 hektarlık bir alanı yok eden Smokehouse Creek Yangını, Teksas’taki yangınlar arasında en geniş alanı kaplayanı oldu. Bu yangın, aynı zamanda birçok önemli yolun kullanılamaz hale gelmesine yol açtı.

Olağandışı yüksek sıcaklıklar ve kuru hava koşulları ile birleşen şiddetli rüzgarlarım, yangının eyaletin geniş otlaklarında hızla yayılmasını tetiklediği ifade ediliyor.

Orman yangını nükleer tesise ulaştı

Amarillo yakınlarında yer alan ve Amerika’nın nükleer silahlarının üretildiği ve söküldüğü tesis olan Pantex nükleer tesisinde, kontrol altına alınamayan yangının tesis alanına yaklaşması üzerine operasyonlar geçici olarak durduruldu. 16 bin dönümlük alanda faaliyet gösteren tesis alanında yangın oluşmadığı açıklandı.

orman yangını
Fotoğraf: Flower Mound Fire Department / AP

Pantex tarafından yapılan açıklamada, tesis alanında yangın olmadığı; acil servis ekiplerinin durumu yakından izlemeye devam ettiği belirtildi. Tüm çalışanların güvende olduğu, “gerekli olmayan personelin” ise artık alanda bulunmadığı ifade edildi.

Teksas’ın Hemphill ve Hutchinson ilçelerindeki birkaç yangın, Oklahoma sınırına yaklaşırken, bazı tahliyelerin de emredildiği bildirildi. Hemphill İlçe Şerif Ofisi, Amarillo’nun yaklaşık 160 km kuzeydoğusunda yer alan Canadian kasabasında kalan herkesin yerinde kalması ya da okul spor salonuna sığınması gerektiğini, yolların kapalı olduğunu duyurdu.

Dünya doktorları iklim eylemi çağrısı yaptı: İklim değişikliği, yüzyılın en büyük sağlık sorunu
Türkiye genelinde son 53 yılın en sıcak ocak ayı kaydedildi
2023’ün kayıtlardaki en sıcak yıl olması, ‘Paris’ hedefleri açısından ne anlama geliyor?

Hutchinson İlçesi yetkilileri, Facebook üzerinden yaptıkları paylaşımda, bölgedeki birden fazla yangına yanıt verme mücadelesi içinde olduklarını ve sivil halka ne yapmaları gerektiği konusunda en iyi şekilde bilgi verme çabası içinde olduklarını ifade etti.

CNN’in aktardığına göre bölgedeki bir vatandaş yangını “canavar” olarak tanımlayarak, zamanında tahliye edilemeyen hayvanlar da dahil olmak üzere birçok canlının ve evin zarar gördüğünü ifade etti.

Çambükü villagers: We won’t give up our land even if we die, either the state wins or we win…

The OIZ ordeal of Çambükü villagers in Taşova, Amasya does not end.

Çambükü villagers, who had the project canceled last year as a result of their determined resistance, say that the project is on the agenda again and they will defend their lands again according to the court result.

Stating that there are more suitable areas where the OIZ would be built, the residents of Çambükü village say, “They have decided to build an industrial zone between two villages, and if the OIZ grows, our villages will also be in danger.”

‣ Gendarmerie intervenes against citizens opposing OIZ in Amasya
‣ OIZ persecution in Amasya Çambükü, accompanied by gendarmerie: Villagers resist once again
‣ Solidarity against ecocide in Amasya: Justice for Çambükü!
‣ Court ruled in favor of nature against the proposed OIZ in Çambükü: Unlawful
‣ Good news came from Çambükü this time: Citizens also managed to win against the OIZ
‣ OIZ project to ruin agriculture in Amasya Çambükü canceled by the court
‣ Citizen in Çambükü revolted against the mayor: We won the court case, you are still pushing!
‣ Treating Çambükü as ‘Bey of Bolu’: Don’t make our village an election fodder!

Local people, who say that the livelihood of their village depends on okra cultivation and animal husbandry, complain that their fields have been confiscated and that neither the governor, district governor nor mayors have addressed them.

Stating that they are waiting for the outcome of the court case, the villagers say they will defend their land according to the outcome.

What happened?

The area in Çambükü where an OIZ was to be built was given to the villagers by the Taşova District Governorate in 1995 as part of the “Agriculture Improvement Project“. The area was parceled out. General Directorate of State Hydraulic Works had also built terracing and a water canal in the area, and as a result, the land became suitable for agriculture and was given to the villagers.

Villagers had cultivated this area and grazed their animals for years. In 2021, the Amasya Governorate allocated the same area for an OIZ. Villagers filed three separate lawsuits.

The viewing was concluded in favor of the villagers and then canceled. Before the viewing, gendarmes and police sent to the village marched into the village with construction equipment. Many citizens faced harsh intervention by law enforcement while trying to protect their land.

The women of the village held branches in their hands and pointed to the soil; the plants they pointed to appeared to be regrowing from the soil that had been crushed by the construction equipment. Many trees were destroyed by these construction equipment.

In February, in Çambükü village, the court issued a stay of execution for the Organized Industrial Zone (OIZ) to be built on the pastures and fields of the people. In the court ruling, it was stated that it was clear that the construction of the OIZ would cause irreparable damages.