Editörün SeçtikleriEkolojiİliç FaciasıManşetSağlık

AKP’yle birlikte büyüyen facia: İliç’teki tek zehir, siyanür değil

0

Erzincan, İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde 13 Şubat’ta meydana gelen facia bir günde yaşanmadı. İliç’teki siyanürlü liç yığınının kayarak bir faciayı ortaya çıkarması aslında yıllar içerisinde verilen izinlerin bir sonucu. Türkiye’de sıkça kullanılan bir cümlede söylendiği gibi: Felaket göz göre göre geldi.

Halk Sağlığı Uzmanı ve Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ahmet Soysal, felaketin boyutunu şöyle anlatıyor:

“Bu hemen hemen dünyanın en büyük siyanür liçi ile ilgili maden kazası. Sonuçları öyle birkaç günde, ayda, yılda ortadan kalkmayacak. Uluslararası boyutta bir sorun haline gelecek. Kamuoyunun gazını almak için ‘dereleri kapattık, Fırat’a ulaşmıyor’ açıklamaları yapıyorlar. Ama bu kadar büyük bir kayma ve çok büyük bir miktarda yayılma belli bir süre içinde Fırat Nehri’yle bütün çevreye yayılacak. Hatta sınır aşan bir tablo ortaya çıkacak.”

Şirket, kendi yıkımını kendi numuneleriyle aklıyor

Facianın birincil sorumlularından olan madenin sahibi ve işletmecisi Anagold Madencilik şirketi, dün (14 Şubat) yaptığı açıklamada altı farklı noktadan yüzey suyu numunesi alındığını ve numunelerin “normal” değerlerde olduğu belirtti.

Ayrıca “Karasu (Fırat) Nehri’ne herhangi bir siyanür akışı olmamıştır” tespitine yer verdi. Ancak zaten faciaya neden olan şirket tarafından yapılan bu açıklama bir veri olarak değerlendirilmekten çok uzak.

‘Bu ölçümlerin şirket tarafından yapılması asla kabul edilemez’

İstanbul Politikalar Merkezi‘nde Kıdemli Uzman ve İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü, Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ümit Şahin de bu ölçümlerin şirket tarafından yapılmasının bir anlamı olmadığına dikkat çekiyor:

“Bu ölçümlerin şirket tarafından yapılması asla kabul edilemez. Bu çok açık. Bunu şirket yapamaz. Bunu elbette bakanlığın ve bağımsız laboratuvarların yapması lazım… Şirketin değil, bakanlığın ilgili birimlerinin gidip düzenli olarak hem Karasu‘da hem çevredeki yer altı sularından hem akışın olduğu yöndeki topraktan numune alması, ayrıca su numunelerinin toplanması, hatta hava örneklerinde hidrojen siyanür arayarak her gün düzenli ölçüm yapılması gerekiyor. ”

Şahin ayrıca yalnızca siyanüre değil, ağır metallere de bakılması gerektiğini belirterek üniversitelerin de burada ölçümlerde bulunarak araştırma yapabileceğini ifade ediyor.

‣ Gerçek bedel: Altın madenciliğine dair bilmeniz gerekenler

Şirketin açıklamasında ise nereden numune alındığı, hangi zehirli maddelerin ölçüme dahil edildiği, ölçüm sonuçları/rakamları bulunmuyor. Ucu açık açıklamada anlamlı herhangi bir bilgi verilmiyor.

Şirketin faciadan önce, tesisin faaliyette olduğu önceki döneme ait verilerinde ise numune aldığı noktaların 2006’dan bu yana aynı olduğu görülüyor. Tam da bu noktada şirketin faciadan sonra paylaşmadığı, daha önce numune alanı olarak kullandığı altı noktadan alınan geçmiş örneklere bir bakalım.

2021’e ait nihai raporunda numune ölçümlerine yer veriliyor. Bu altı noktadan alınan bazı numune ölçümlerinde siyanür dışında arsenik ve krom gibi bazı kimyasal maddelerde eşik değerin üzerine çıkıldığı görülüyor:

Kırmızı ile gösterilen noktalarda kimyasalların eşik değerin üzerine geçtiği görülüyor.

Uzmanlar bölgede yapılan incelemelerin yalnızca siyanür odağa alınarak yapılmaması gerektiğini belirtiyor. Çünkü tehlike yalnızca siyanürle sınırlı değil.

Dr. Soysal, “Kamuoyunu izliyorum. Herkes siyanür üstünde duruyor. Fakat siyanürden daha tehlikeli ve daha kalıcı bir tablo olarak ağır metaller var. Burada cevher çıkarılıyor. Orada büyük bir cevher kütlesi var. Bu ufalanıp bir mıcır şekline getiriliyor ve üstten siyanür püskürtülüyor. Alttan altın ve gümüş alınıyor ve geriye kalan ağır metaller tekrar yaptıkları pasanın üstüne dökülüyor” diyor.

AKP’yle birlikte büyüyen facia: İliç’teki tek zehir, siyanür değil

TMMOB İstanbul Kimya Mühendisleri Odası (KMO) tarafından yapılan açıklamada da ağır metallere dikkat çekildi:

“Siyanür bileşikleriyle yıkanmış cevher atığında, kamuoyuna yansıtıldığı gibi sadece siyanürden kaynaklanan bir risk söz konusu değildir. Sodyum siyanür ile yıkama sırasında altın ile birlikte çözünmüş ağır metallerden kaynaklanan daha büyük bir risk mevcuttur. Bu kirleticilerin toprağa, suya ve havaya karışması sonucu; soluma ve cilt maruziyeti yüksek dozdaysa teorik olarak olumsuz etkilenme potansiyeli vardır.”

Kimya Mühendisleri Odası’ndan uyarı: İliç’te ağır metal sızıntısı daha büyük risk 

‘Fırat’a eninde sonunda karışacak: Uluslararası boyutta bir skandala doğru gidecek’

Dr. Ahmet Soysal da esas tehlikenin siyanürden çok ağır metallerde bulunduğunu belirtiyor ve ekliyor:

“Ağır metaller doğadaki dengeleri bozduğu için çok kolaylıkla insan sağlığı açısından bir risk oluşturuyor. Kanserlerden tutun nörolojik hastalıklara kadar birçok risk oluşturuyor. Bunun yeraltı ve yerüstü suyuna karışması ki -burada Fırat‘a eninde sonunda karışacaktır- besin zincirine girmesine yol açacak. Bu da çok uzun süreler ortaya bir sağlık sorununun çıkmasına neden olacak. Bu da özellikle uluslararası boyutu da olan bir skandala doğru gidecek.

Kısa bir süre sonra yapılan ölçümlerde gerek toprak ölçümlerinde gerekse yeraltı ve yerüstü su ölçümlerinde bunlar tespit edilecek. Çok geniş bir coğrafyada…”

AKP’yle birlikte büyüyen facia: İliç’teki tek zehir, siyanür değil

‘Beş, altı noktadan numune aldık, bir şey yok’ demekle bu iş kapatılamaz’

Kayan yığının on milyon ton olduğunun söylendiğine dikkat çeken Soysal, söz konusu yığının altında jeomembran bir örtü olduğunu belirterek bunu şöyle açıklıyor:

“Herhangi bir riski yoksa neden oraya niye jeomembran bir örtü serdiler de bu pasayı bunun üstüne yığdılar? Şu anda bu pasa tamamen korumasız olarak doğaya yayılıyor. Ve özellikle su yoluyla yer üstü ya da yeraltı su yoluyla daha da kısa sürede yayılacak. ‘Beş, altı tane noktadan [numune] aldık. Bir şey yok’ demekle bu iş kapatılamaz.”

AKP’yle birlikte büyüyen facia: İliç’teki tek zehir, siyanür değil

‘Çok büyük tazminatlara doğru gidiyoruz’

Dr. Soysal ayrıca bunun sonuçlarının çok uzun senelere yayılacağını ifade ederek “Uluslararası bir sorun haline gelecek. Çok büyük tazminatlara doğru gidiyoruz. Fırat, sınırı aşan bir nehir. Düşünün gerisini” diyor.

Madencilikte siyanür kullanımının yasaklanması konusundaki 5 Mayıs 2010 tarihli Avrupa Parlamentosu kararında şunlara yer veriliyor:

“Dünyada son 25 yılda siyanürün çevreye yayılmasına neden olan 30 büyük kaza yaşanmıştır. Bu kazaların tekrar yaşanmayacağının hiçbir garantisi bulunmamaktadır. Özellikle de aşırı hava olaylarının ve şiddetli yağışların daha sık yaşandığı göz önüne alınmalıdır. Komisyonu Avrupa Birliği’nde bütün siyanürle madencilik faaliyetlerini 2011 sonundan itibaren yasaklamaya çağırır.”

Siyanürlü altın madenciliğini aklamak…

  • 2001’de bölgede altın aramaları için sondaj çalışmalarına başlamıştı. Sondaj sonucunda çeşitli cevherlere rastlandı ve her şeye rağmen siyanürlü liç yönteminin kullanıldığı madenin açılmasına izin verildi.
  • Çöpler Kompleks Madeni için ilk ÇED çalışmaları 2007-2008 tarihlerinde yürütülmüş ve hazırlanan ÇED raporuna, 16 Nisan 2008 tarihinde “ÇED Olumlu” kararı verilmişti.
  • Maden için 2008’de verilen ÇED Raporu kapsamında 18 yıl sürdürülmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtiliyordu. Ancak rakamlar zaman içerisinde arttı.
  • Nisan 2012’de pasa sahasının depolama kapasitesinin artırılmasına ve Mayıs 2012’de açık ocak madencilik faaliyetinde kapasite artırımına ÇED onayı verildi.
  • 2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona çıkarıldı.
  • 2021’de ise rakamlar dört kata kadar arttı; pasa 420 milyon tona, cevher 85,3 milyon tona çıkarıldı.
  • Ağustos 2023’te Çöpler Kompleks Madeni Açık Ocak İşleme projesine ÇED gerekli değildir kararı verildi.
‣ Enerji Bakanı: İliç’te izinlerle ilgili sorun yok, şirketin zafiyeti
‣ İliç’te kapasite artışı: Kurum sahiplenmiyor, yönetmelik ne diyor?

Sondaj çalışmalarının sürdüğü 2001’de Türk Tabipler Birliği (TTB) tarafından ortaya koyulan raporda “Siyanürlü altın madenciliğini aklamak üzere yazılmış tüm yazılar siyanür kullanılan bu tür işletmelerde yaşanan kazaları görmezden gelmekte, hatta inkar etmektedir” denmişti.

AKP’yle birlikte büyüyen facia: İliç’teki tek zehir, siyanür değil

Uyarılar görmezden gelindi

Dr. Zuhal Amato Okuyan ve Dr. Ümit Şahin tarafından hazırlanan 2001 tarihli raporda aynı yöntemle altın aranan Bergama-Ovacık altın madeninin yaratacağı risklere işaret edilmişti. Raporda Çöpler Altın Madeni’ndeki gibi siyanürlü liç yöntemiyle yapılan altın madenciliğinin insan ve çevre sağlığı üzerindeki etkileri ortaya konmuştu.

Raporda o gün dikkat çekilen toksik maddelerle bugün felaketin yaşandığı İliç’teki altın madenindeki toksik maddeler aynı.

İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde her biri tehlikeli olan şu kimyasallar bulunuyor:

  • Sodyum siyanür,
  • Arsenik,
  • Nitrik Asit,
  • Süfürik Asit,
  • Sodyum hidrosülfit,
  • Antiskalant,
  • Sülfamik Asit,
  • Hidrojen Peroksit,
  • Bakır Sülfat,
  • Sodyum Metabisülfit,
  • Sodyum Hidrosülfit,
  • Potasyum Amil Ksantat (PAX),
  • Çimento,
  • Kostik Katı,
  • Kostik Sıvı,
  • Soda Külü,
  • Kadmiyum,
  • Krom,
  • Kurşun,
  • Cıva,
  • Bakır,
  • Altın,
  • Gümüş, vd…

Bizi nasıl etkiler?

Siyanür

Çöpler Altın Madeni’nin nihai raporunda hem sodyum siyanür hem de serbest siyanür maddelerine yer veriliyor. Cevher zenginleştirme süreçlerinde sodyum siyanür kullanılıyor. Şahin ve Okuyan’ın raporunda sodyum siyanürün (NaCN) nemli havada keskin bir koku yaydığı belirtiliyor ve ayrıca toksik maddenin karakterine ilişkin şu ifadelere yer veriliyor:

“Siyanür yüksek konsantrasyonlarda toprak mikroorganizmaları için toksiktir ve toprak yoluyla yeraltı sularına geçebilir. Siyanür havadan, içme sularından, toprağa değen cilt yoluyla ve siyanür bulaşmış yiyeceklerin yenmesi yoluyla vücuda alınabilir. Solunum yoluyla alınan siyanür kaynakları arasında sigara içimi, yangın dumanının solunması ve siyanür içeren atıkların depolandığı atık depolanma alanların yakınındaki havanın solunması sayılabilir. Siyanür kullanılan işyerlerinde çalışan işçiler de siyanüre maruz kalma yönünden risk altındadırlar.”

Söz konusu maden tesisinde kayan liç yığının kütlesinin hacminin 10 milyon metreküp olduğu açıklandı. Şirketin maden ocağına ilişkin proje dosyalarında da yer verdiği üzere; yığın liç işleminde sodyum siyanür kullanılıyor. Ve kayan bu yığının altında kalan işçiler için de bu yönde oldukça büyük bir tehlike bulunuyor.

Tek sorun bu kayan liç yığını da değil. Tesiste aynı zamanda buharlaştırıcı olarak açık depolama alanlarında evaporatörler de kullanılıyor. Bölgede hava yoluyla açık depolama alanında bulunan toksik maddeler zaten salınırken şimdi buna bir de yığın liçiyle tehlikeli maddeler eklenmiş oldu.

Solunum yoluyla alınan yüksek miktarda siyanürün insan için son derece zararlı olduğunun belirtildiği raporda, kısa sürede beyin ve kalbi etkileyerek koma ve ölüme neden olacağı belirtilirken, düşük düzeyde maruziyet durumunda neler olacağı ise şöyle anlatılıyor:

“Düşük düzeyde siyanüre uzun süre maruz kalma sonunda solunum güçlükleri, kalp ağrısı, kusma, kan değişiklikleri, baş ağrısı ve tiroid bezinde büyüme ortaya çıkabilir. Besinlerle alınan yüksek miktarlardaki siyanür de yine solunum darlığı ve derin nefes alıp verme, konvülsiyon, bilinç kaybı ve ölümle sonuçlanır. Kanda siyanür düzeyi yüksek olan kişilerde ayrıca el ve ayak parmaklarında zayıflama, yürüme güçlüğü, görmede bozukluk, sağırlık, tiroid bezi fonksiyonlarında azalma görülebilir. Cilde siyanür teması irritasyon ve yaralar açılmasına neden olur.”

Arsenik

Kanserojen bir madde olan arsenik de Çöpler Altın Madeni’nde bulunan bir diğer toksik madde. Solunum ve sindirim yoluyla vücuda alınabilen arseniğin inorganik olması durumunda insan için çok zehirli olduğunun altı çiziliyor.

Raporda arseniğe ilişkin olarak “Besinlerde ve sudaki yüksek miktarda (60 ppm) arsenik öldürücü olabilir. Arsenik sinir sistemi, mide-barsak ve cilt dokularına zarar verir. Yüksek miktarlarda solunması akciğer ve solunum yollarında yaralara neden olabilir” deniyor. Düşük düzeylerde arseniğe maruz kalınması durumunda ise insan vücudunda şunların görülebildiği belirtiliyor:

“Düşük düzeylerde arseniğe maruz kalmak bulantı, kusma ve ishale, kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin yapımında düşmeye, kalp ritminde bozulmaya, kan damarlarında patolojilere, el ve ayaklarda iğnelenme ve karıncalanma hissedilmesine neden olabilir. Uzun süre maruziyet durumunda ciltte kararmaya, el ve ayaklarda ve gövdede siğil ve kabarmaların olmasına neden olabilir. Doğrudan cilt teması kızarma ve şişmelere neden olabilir.”

İnorganik arseniğin solunmasının ise akciğer kanserine, besin yoluyla alınması ise cilt, mesane, böbrek, karaciğer ve akciğer kanserine neden olabileceğine dikkat çekiliyor.

Raporda ayrıca yüksek düzeyde maruziyet durumunda idrarda saptanabileceği ancak maruziyetten kısa bir süre sonra tahlil yapılması gerektiğinin altı çiziliyor. Ancak arsenik maruziyetinden sonraki 6-12 ay boyunca da saç ve tırnakta saptanabileceği ifade ediliyor.

Kadmiyum

İliç’teki altın madeninde bulunan diğer tehlikeli madde ise kadmiyum. Rapora göre; havaya karışan kadmiyum partikülleri yere ya da sulara düşmeden önce çok uzun mesafeler kat edebiliyor.

Kadmiyumun zehirli atık depo alanlarından gerçekleşen sızıntı ve taşmalar sonucunda suya ve toprağa karışabileceği de ayrıca dikkat çeken bir diğer nokta. Raporda söz konusu toksik madde kadmiyumla ilgili olarak şunlara dikkat çekiliyor:

“Toprak partiküllerine güçlü bir şekilde bağlanır, bazı kadmiyum bileşikleri suda çözünebilir, ancak doğada parçalanmaz. Vücutta çok uzun süre kalabilir ve düşük düzeyde maruz kalınsa bile yıllar içinde birikebilir. Kadmiyum havadan solunarak, kadmiyum bulaşmış yiyeceklerin yenmesiyle, sigara dumanından, kadmiyumla kirlenmiş suların içilmesiyle vücuda alınabilir. Yüksek düzeyde kadmiyumun solunması akciğer hasarına bağlı olarak ölüme neden olabilir.”

Diğer maruziyet durumlarında ise görülebilecek sorunlara ilişkin olarak şunlara yer veriliyor:

“Çok yüksek düzeyde kadmiyumun yiyeceklerle alınması kusma ve ishale neden olur. Hava, su ya da besinler yoluyla düşük düzeyde kadmiyuma uzun süre maruziyet sonucunda kadmiyum böbreklerde birikir ve böbrek hastalıklarına neden olabilir. Akciğerde hasar ve kemiklerin kırılganlığının artması diğer etkileridir. Hayvan deneylerinde kadmiyumun tansiyon yükselmesine, kandaki demir düzeyinin düşmesine, karaciğer hastalıklarına, sinir sistemi ve beyinde hastalıklara neden olduğu gösterilmiştir. Cilt temasının neden olduğu bir hastalık bilinmemektedir.”

Kadmiyumun kan, idrar, saç ve tırnakta saptanabileceği belirtiliyor. Ek olarak kan düzeylerinin yakın zamandaki maruziyeti, idrar düzeylerinin ise hem yakın zamandaki, hem de daha önceki bir maruziyeti ortaya koyabileceği ifade ediliyor.

Krom

Madende bulunan kimyasal maddelerden biri olan kromun ise partiküllerinin havaya karıştığında 10 gün havada kalabileceği belirtiliyor. Toprak partiküllerine sıkıca yapıştığı belirtilen kromun suda dibe çöktüğü ve topraktan da küçük miktarlarda suya karışabileceği kaydediliyor. Ek olarak raporda kroma ilşkin olarak şunlar aktarılıyor:

“Krom bileşiklerinin tümü yüksek miktarlarda alındığında toksik olabilir, ancak Krom IV, Krom III’e göre daha toksiktir. Yüksek miktarlarda solunması burun, akciğer, mide ve barsaklara zarar verebilir. Kroma allerjisi olan kişilerde astım krizlerine neden olabilir. Uzun süre yüksek ve orta düzeylerde maruziyet burun kanaması, yaraları, akciğer hasarı ve kanser dışındaki akciğer hastalıklarında artışa neden olabilir. Sindirim yoluyla yüksek düzeylerde alınırsa mide şikayetleri ve ülsere, konvülsiyonlara, böbrek ve karaciğer hastalıklarına, hatta ölüme neden olabilir. Cilde temas durumunda cilt ülserleri oluşabilir. Ayrıca ciltte allerjik reaksiyonlara yol açabilir.Bazı Krom IV bileşikleri kanserojendir. Akciğer kanserine neden olduğu bilinmektedir, Krom saç, idrar, serum, kırmızı kan hücreleri ve kanda tespit edilebilir.”

Kurşun

Raporda da işaret edilen maddelerden biri olan kurşun, İliç’teki maden tesisinde de bulunuyor. Raporda kurşunun vücuttaki hemen hemen tüm organları ve dokuları etkilediğine de yer veriliyor. Ayrıca çocuklar üzerinde risklerine ise şöyle değiniliyor:

“En duyarlısistem, özellikle de çocuklar için, merkezi sinir sistemidir. Kurşun ayrıca böbreklerde ve bağışıklık sisteminde de hasara neden olur. Etkiler kurşunun solunum ya da sindirim yoluyla alınmış olmasına göre değişiklik göstermez. Özellikle çok küçük ve doğmamış çocuklar üzerinde çok tehlikeli etkileri vardır. Erken doğum, düşük doğum ağırlığı, yeni doğanda mental gerilik, öğrenme güçlükleri ve küçük çocuklarda gelişme geriliğine neden olabilir. Yetişkinlerde ise bellekte zayıflama, reaksiyon zamanında düşme, parmaklarda ve el ve ayak bileklerinde zayıflama, kansızlık, kan hastalıkları, düşükler ve erkeklerde üreme sisteminde bozukluklara neden olabilir.”

Cıva

Son olarak tehlikeli maddelerden biri olan cıva, yine bölge için risk oluşturan kimyasallardan biri. Sinir sisteminin tüm formlarına karşı çok duyarlı olduğunun belirtildiği cıvaya yüksek maruziyet durumunda beyinde, böbreklerde ve fetus gelişiminde kalıcı zararlar görülebileceği belirtiliyor. Ek olarak şunlara dikkat çekiliyor:

“Beyin fonksiyonlarına yapacağı etkiyle irritabilite, ürkeklik, titreme, görme ve duyma kusurları ve bellekte zayıflama ortaya çıkabilir. Kısa süreli ve yüksek düzeyde maruziyet durumunda akciğer hasarı, bulantı, kusma, ishal, tansiyon yüksekliği, deri döküntüleri ve gözde irritasyon meydana gelebilir.

Yeni doğan ve fetusta, cıva, beyin gelişiminde gerilik, zeka geriliği, körlük, ve konuşamamaya neden olabilir. Çocukta sinir ve sindirim sistemleriyle böbrekler etkilenir.”

You may also like

Comments

Comments are closed.