Enerjiİklim KriziManşet

‘Dünyanın tüm enerji ihtiyacı için rüzgar, güneş ve su yeter, mucizeye gerek yok’

0

Stanford Üniversitesi‘nden Prof. Mark Jacobson‘ın büyük bir iddiası var. Yeni kitabının başlığında da belirttiği gibi, “mucizeye gerek kalmadan” dünya enerjisinin yüzde 100’ünü yenilenebilir kaynaklardan hızla elde edebilir.

Karbon yakalama ve depolama, biyoyakıtlar, yeni nükleer ve diğer teknolojilerin pahalı zaman kayıpları olduğunu belirten Jacobson, rüzgar, su ve güneş enerjisinin bol ve ucuz enerji sağlayabileceğini, iklim krizine yol açan karbon emisyonlarını sona erdirebileceğini, ölümcül hava kirliliğini azaltabileceğini ve enerji güvenliğini sağlayabileceğini savunuyor.

Guardian‘a konuşan Jacobson,Bir şeyi yakmaya devam ettiğimizde sorunu çözmediğizi” belirtiyor:

Bill Gates mucize teknolojilere çok para yatırmamız gerektiğini söyledi ama öyle değil. İhtiyacımız olan teknolojilere sahibiz. Rüzgar, güneş, jeotermal, hidroelektrik, elektrikli arabalarımız var. Bataryalarımız, ısı pompalarımız, enerji verimliliğimiz var. Şu anda sorunu çözmek için ihtiyacımız olan teknolojilerin yüzde 95’ine sahibiz. Eksik olan yüzde 5’lik kısmın ise hidrojenle çalışan yakıt hücrelerinin geliştirilebileceği uzun mesafeli uçaklar ve gemiler.”

Jacobson’ın iddiası büyük. Sadece yüzde 100 yenilenebilir elektriğe geçişten değil, tüm enerjiden bahsediyor ve fosil yakıtlar bugün hala bunun yaklaşık yüzde 80’ini sağlıyor.

Yüzde 100 yenilenebilir enerjiyle çalışan bir dünya mümkün

Profesörün ürettiği çok sayıda akademik makalesi ve çalışmaları dünyanın dört bir yanındaki şehirler, eyaletler ve ülkeler tarafından kabul edilen ve yüzde 100 yeşil enerjiyi hedefleyen politikalarda da etkili oldu.

Jacobson aynı zamanda, çalışmalarının hatalı olduğunu iddia eden araştırmacılara karşı 10 milyon dolarlık bir dava açması ve daha sonra bu davadan vazgeçmesi nedeniyle de tartışmalı bir isim.

Haklı olduğunu kanıtlayan kanıtların yeni kitapta toplandığını ifade eden akademisyene göre, yüzde 100 yenilenebilir enerjiyle çalışan bir dünya mümkün olmakla kalmıyor, aynı zamanda çok daha düşük enerji faturaları vaat ediyor. Bunun ilk nedeni, elektrikli araçların, ısıtma ve endüstriyel süreçlerin, enerjinin büyük kısmının ısı olarak israf edildiği fosil yakıtlarla çalışanlara göre çok daha verimli olması.

Rüzgâr ve güneş enerjisi de daha ucuz olduğu için faturaların ortalama yüzde 63 düşeceğini vurgulayan Jacobson, daha iyi yalıtılmış binalar ve tüm enerjinin yaklaşık yüzde 11’ini tüketen fosil yakıtlar için sondaj ve madenciliğin sona erdirilmesi de eklendiğinde, 2035’ten 2050’ye kadar ortalama yüzde 56 daha az enerji kullanımı elde edileceğini belirtiyor.

7 milyon insanın ölümüne neden olan hava kirliliğini çözme hızı

Jacobson enerji dönüşümüne yönelik yaklaşımları iki gruba ayırıyor:

“Bir grup her şeyi denememiz gerektiğini söylüyor. Bunlar ‘her şeyi deneyenler grubu’ ve 10 yıl içinde işe yarayabilecek ya da yaramayabilecek teknolojilere büyük miktarlarda para yatırmaya devam ediyor. Ancak 10 yıl çok geç.”

Jacobson, kendi grubunun farklı bir yaklaşım benimsediğini dile getiriyor:

“Elimizdekilere odaklanalım ve mümkün olduğunca hızlı konuşlandıralım. Daha iyi güneş panelleri, bataryalar, elektrikli araçlar ve benzerlerini devreye sokarak bu teknolojileri geliştireceğiz. Bazı insanlar bu sorunları, özellikle de her yıl 7 milyon insanın ölümüne neden olan hava kirliliğini çözme hızımızın farkında değiller. Bekleyemeyiz.”

Bilim insanları, küresel ısınmanın 1.5 dereceden fazla olmaması için karbon emisyonlarının 2030 yılına kadar yüzde 45 oranında düşmesi gerektiği konusunda hemfikir.

‘Neden mi? Çünkü büyük lobi grupları var’

Bununla birlikte, yüzde 100 yenilenebilir enerji sisteminin hızla yaygınlaşmasının önünde büyük engeller olduğunu vurgulayan akademisyen şunları söylüyor:

“Bir numaralı engel, çoğu insanın bunun mümkün olduğunun farkında olmaması. Benim işim halkı bu konuda eğitmek. Eğer insanlar bunun mümkün olduğu konusunda gerçekten ikna olurlarsa, o zaman bunu gerçekten yapabilirler. Bir diğer engel de yoksul ülkelerde yenilenebilir enerjinin ön maliyetlerinin finanse edilmesi; zengin ülkelerin bu konuda yardımcı olması gerekiyor.”

Her şeyden önce politikası da geçişin önündeki büyük bir engel. Örneğin ABD’de son iklim mevzuatında karbon yakalama, küçük modüler nükleer reaktörler, biyoyakıtlar, mavi hidrojen için çok para harcandı. Bunların hepsi, sorunları çözme açısından neredeyse yararsız ya da çok düşük kullanımlı teknolojiler olarak gördüğüm şeyler. Yine de bunlara çok para harcandı. Neden mi? Çünkü büyük lobi grupları var.”

Jacobson yüzde 100 yenilenebilir enerji sistemine doğru ilerlemenin hızlı olabileceğine inanıyor: “Hedef 2030’a kadar yüzde 80 ve 2050’ye kadar yüzde 100. Ancak ideal olarak, 2030’a kadar yüzde 80’e ulaşabilirsek, 2035 ila 2040’a kadar yüzde 100’e ulaşmalıyız.”

İstikrar problemi

Büyük ölçüde elektriğe bağımlı bir dünyanın en büyük endişelerinden biri, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalışan şebekelerin istikrarını korumak. Barajlardan elde edilen büyük miktarda hidroelektrik enerjinin olduğu yerlerde bu nispeten kolay. En az 10 ülke halihazırda yüzde 100 yenilenebilir şebekelere sahip. Ancak diğer yerlerde kesintili rüzgar ve güneş enerjisine güvenmek daha zor.

Jacobson’a göre çözüm, enerji depolama, talebi yönetme ve arzın sürekliliğini sağlamak için yenilenebilir enerjileri daha geniş alanlara bağlamak.

Bataryaların kazanacağını düşünen, ancak maliyet konusunda rekabet edebilirlerse diğerlerinin de katkıda bulunabileceğini izah eden akademisyenin, depolama bataryalar, pompalanan hidroelektrik, volanlar, sıkıştırılmış hava ve ağır yüklerin alçaltılıp yükseltilmesi şeklinde bir çözüm önerisi var.

‘Depolamanın kilovat saati bir dolardan daha az’

Yeni araştırmalar, elektrikli araç bataryalarının tek başına 2030 gibi erken bir tarihte küresel şebekelerin ihtiyaç duyduğu kısa vadeli depolamayı sağlayabileceğini gösteriyor.

Jacobson ayrıca bazı binalar için ısı depolamayı da savunuyor: “Isıyı sondaj kuyuları, akiferler veya su çukurlarında depolamak, kelime oyununu mazur görün, çok ucuz. Depolamanın kilovat saati bir dolardan daha az. Şebekeyi yönetmek sadece bir optimizasyon sorunu, roket bilimi sorunu değil. Sıfır sorun olduğunu söylemek istemiyorum, ancak genellikle bu zorluklar zaman içinde sadece deneyimle aşılır.”

Yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılmasına yönelik bir diğer eleştiri de kullanılan metaller için gerekli madencilik.

Ancak Jacobson böyle bir uygulamanın aslında fosil yakıt sömürüsünü sona erdirerek yeryüzünden maden çıkarılmasını büyük ölçüde azaltacağını vurguluyor:

Fosil yakıt sistemine kıyasla rüzgar, su ve güneş enerjisi için ihtiyaç duyulacak toplam madencilik miktarı, malzeme kütlesi açısından yüzde 1’den çok daha az.”

‘Neden zaman kaybedelim ki?’

İklim çözümü olarak tanıtılan pek çok yeni teknolojiyi de eleştiren akademisyen, karbon yakalama ve depolamanın yalnızca fosil yakıt endüstrisini iş dünyasında tutmak için tasarlandığını ifade eden akademisyen, CO2’nin sadece bir kısmının yakalanıp gömüldüğünü ve ölümcül hava kirliliğinin hız kesmeden devam ettiğini açıklıyor.

Jacobson, fosil gazından üretilen ve daha sonra bir miktar CO2 yakalanıp gömülen mavi hidrojenin, doğrudan yenilenebilir elektrikten üretilen yeşil hidrojenden çok daha düşük olduğunu belirtiyor.

Jacobson’a göre yeni nükleer santrallerin inşası çok yavaş ve rüzgar ve güneş enerjisine kıyasla çok pahalı: “Yedi ila sekiz kat daha yüksek bir elektrik fiyatı için 15 ila 20 yıl daha beklemek zorunda kalıyorsunuz ki bu hiç mantıklı değil. İnşa sürelerini 12 yıla çıkarsalar bile, bu yine de çok uzun bir süre. Daha ucuz, daha hızlı, daha güvenli teknolojilerimiz var. Neden zaman kaybedelim ki?”

Biyoyakıtlar da profesör tarafından reddediliyor: “Biyoyakıtlar gerçekten yararlı olmadı. Hava kirliliğini sabit tutuyorlar ya da arttırıyorlar ve çok büyük miktarda arazi kullanıyorlar.”

Prof. Mark Jacobson Fotoğraf: Global Green USA

Destekleyenler ve eleştirenler

Jacobson’ın kitabı bazı uzmanlardan destek gördü.

Pennsylvania Üniversitesi‘nden Prof Michael Mann, kitabın iklim krizini ele almak için şu anda sahip olunan seçeneklere ilişkin kapsamlı ve ayrıntılı bir plan sunduğunu, bugün ekonomiyi karbonsuzlaştıracak araçlardan yoksun olduğumuz konusunda ısrar edenlerin yanıldığını söyledi.

Alman hükümetine ve Avrupa Komisyonu‘na danışmanlık yapmış olan Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü‘nden Prof Claudia Kemfert şöyle diyor:

“Kitap mucizeler beklememize gerek kalmadan bir taşla çok sayıda krizin öldürülebileceğini etkileyici bir şekilde gösteriyor.”

Ancak diğerleri sadece rüzgar, su ve güneş enerjisine odaklanılmasını eleştiriyor.

ABD‘deki Carnegie Bilim Enstitüsü‘nden Prof Ken Caldeira, alet kutusunda daha geniş bir teknoloji setine sahip olmanın sadece sorunları çözmeyi kolaylaştığını, yalnızca belirli bir durumda kullanılması mantıklı olan araçları kullanacaklarını, ancak seçenekleri korumanın ve genişletmenin iyi bir şey olduğunu ifade ediyor.

Birleşik Krallık Enerji Araştırma Merkezi Direktörü Prof Rob Gross ise tartışmanın ortasında bir yerde duruyor: “Mevcut teknolojileri büyük ölçüde kullanabileceğimiz konusunda genel olarak hemfikirim, ancak bunları yeni uygulamalarda kullanmamız gerekecek, örneğin mevsimler arası depolama sağlamak için toplu hidrojen depoları kullanmak gibi.”

Akademisyen, çalışmaları etrafındaki tartışmalarla ilgili olarak şunları söylüyor: “Genellikle, bize karşı olan insanlar kendi teknolojilerini dahil etmememizden hoşlanmazlar.” Eleştirel bir makale nedeniyle açılan dava hakkında ise bunun bilimsel bir anlaşmazlık meselesi olmadığını, itibarını korumaya yönelik bir girişim olduğunu iddia ediyor. Davayı 2018 yılında düşürdü.

Jacobson ise iyimserliğini koruyor:

Karşı karşıya olduğumuz iklim, hava kirliliği ve enerji güvenliği sorunlarına teknik ve ekonomik bir çözüm var. Ancak bu çözümü uygulamaya çalışırken büyük zorluklarla karşılaşıyoruz. Zorluklar, hızlı bir şekilde uygulayabileceğimiz dar bir dizi çözüme odaklanmak için siyasi iradeyi elde etmek.”

More in Enerji

You may also like

Comments

Comments are closed.