Ana Sayfa Blog Sayfa 680

Bitkiler, gelecek nesillere iklim değişikliğine nasıl uyum sağlayacaklarını öğretebilir mi?

Yeni yapılan bir araştırma kapsamında, bir çok bitki hayatta kalabilmek için değişen dış koşullara hızla uyum göstermeye zorlandı.

İtalya‘nın Floransa Üniversitesi‘nde bitki genetikçisi olan Federico Martinelli, yaptıkları çalışmada bitkilerin uyumla ilgili ipuçlarını bir sonraki nesile aktarabileceğini gösterdiğini söyledi:

“Bir kişinin yaşam tarzının ve deneyiminin moleküler izlerini çocuklarına aktaran gametlerini [üreme hücrelerini] nasıl etkileyebileceğini [hakkında] düşünüyordum. Ardından aklımda bitkilerde de daha fazla epigenetik işaretin iletilmesi gerektiği fikri oluşmaya başladı. Bitkiler tek bir yerde sabit olan organizmalar ve yaşamları boyunca hayvanlardan çok daha fazla çevresel strese maruz kalıyorlar.”

Değişiyor ve uyum gösteriyorlar

Yıkıcı sellerden yükselen sıcaklıklara, iklim krizi tüm dünyada doğal yaşam alanlarını değiştiriyor. Çevredeki değişiklikler hayvanları değişmeye zorluyor, avlanma ve kış uykusu düzenlerini ve hareketli yaşam alanlarını değiştiriyor. Bitkiler ise kök salmış durumda ve hareket edemiyor, ancak onlar da değişiyor.

İklim değişikliğine bağlı olarak bitkiler çiçeklerinin rengini değiştiriyor
İklim krizi bitkilerin çiçek açma takvimini bir ay önce çekti

Buna örnek olarak çiçeklenme zamanını yönlendirdikleri kış aylarının birçok bölgede daha sıcak ve kısa hale geldiğini hatırlatan Martinelli, “Birçok bitki, çiçeklenme zamanını belirlemek üzere çevresel saatlerini ayarlamak için minimum bir soğuk dönemine ihtiyaç duyar” diyor ve ekliyor:

“Soğuk mevsimler kısaldıkça, bitkiler çiçeklenmeyi geciktirmek için daha az soğuğa ihtiyaç duyacak şekilde adapte oldular . Bu mekanizmalar, bitkilerin üreme şanslarının daha az olduğu dönemlerde çiçeklenmekten kaçınmasına olanak tanıdı.”

 Bitkiler, insanların yaptığına benzer anılar oluşturmasa da yine de “hatırlayan” organizmalar. Anıları beyinde (sinir ağları) depolamak yerine,  gelişmiş hücresel ve moleküler sinyal ağlarında depoluyorlar. Araştırmacılar buna bitkinin vücudunda depolanan ‘somatik hafıza’ diyorlar.

Değişiklikleri ‘hatırlıyorlar’

Euronews‘e konuşan Martinelli, “Bu mekanizmalar, bitkilerin daha önceki bir çevresel koşulun oluşumunu tanımasına ve aynı koşulunun varlığında daha hızlı tepki vermesine izin veriyor” diyor. Örneğin, bir bitki hava daha sıcakken çiçeklenmeyi geciktirmeyi “hatırlayabiliyor”. Bu özelliği de araştırmacıların “epigenetik” adını verdiği bir yöntemle yeni nesillere, yani “yavrularına” aktarabiliyor.

Dışarıdan yapılan genetik müdahalelerin aksine,  epigenetik değişiklikler bir DNA dizisini değiştirmiyor. Bunun yerine, bir organizmanın bir DNA dizisini okuma şeklini değiştirebiliyor.

Trends in Plant Science dergisinde yayımlanan makalenin yazarları, “Epigenetik modifikasyonlar kalıtsaldır… böylece bitki türlerinin iklim değişikliğine uzun vadeli adaptasyonuna katkıda bulunur ” diye yazıyor.

Araştırmanın, bilim insanlarının bitki zekasının iklim değişikliğiyle nasıl mücadele ettiğini anlamalarına yardımcı olacağı umuluyor.

Uyum nereye kadar?

Ancak 2013’te İngiltere‘deki East Anglia Üniversitesi’nin yaptığı iklim çalışmasına göre mevcut karbon salım artma değerleri devam ettiği takdirde dünyada var olan bitki türlerinin yarısı ve hayvan türlerinin 1/3’ü 2080 yılına kadar yaşam alanlarının yarı yarıya azalması tehlikesi ile karşı karşıya.

Bitkiler ve diğer canlılar ne kadar uyum sağlamaya çalışırsa çalışsın, bunun da bir sınırı var ve insan eliyle yaratılan sera gazlarının, 18. Yüzyıl sanayi devrimi öncesi dönemle karşılaştırıldığında 2100 yılına kadar dünyanın 4 derece ısınması sonucunu doğurması riski halen ortadan kaldırılmış değil.

Uzmanlar, görülmemiş bir hızla artan sıcaklıkların, türlerin yaşayabilecekleri iklim aralığını olumsuz etkileyeceğinden birçok tür üzerinde şok etkisi yaratacağı uyarısında bulunuyor.

Kartal Dağı’ndaki mermer ocağının ruhsatları iptal edildi

İZMİR- Tire‘nin Büyükkale ve Küçükkale Mahalleleri Kartal Dağı mevkiinde Emerald Taşımacılık Mad. İnş. Tur. Depo Antrepo Hizmetleri Dan. Tarım Ürünleri Organizasyon İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından yapılması planlanan mermer ocağı projesine ait arama ve işletme ruhsatları iptal edildi.

Dava konusu ruhsat sahasının yer aldığı Kartal Dağı’nda, yaban hayatının yoğunlaştığı, farklı türden canlıların yaşam alanı olan ve Küçük Menderes havzasına su sağlayan temiz su kaynakları bulunuyor. Dağın eteklerinde bulunan geniş yayılımlı zeytinlikler ise bölge halkının birincil geçim kaynağı. Bölge, tescil edilen 1. ve 3.derece arkeolojik sit alanları ve dağ patikalarıyla ekolojik turizm potansiyeliyle öne çıkıyor.

Gerekçe: Zeytinlikler var!

Altıparmak Hukuk Bürosu tarafından kültürel ve ekolojik önemi sebebiyle korunması gereken bu dağ yapısı için, projenin etkileneceği köylerde yaşayan köylüler adına açılan, Tire Belediyesi’nin de davacı olarak yer aldığı davalarda İzmir 4.İdare Mahkemesi, 17 Kasım’da iptal kararı verdi. Karar gerekçesinde ise zeytinlikler yer aldı:

“Zeytinlik alanlarda yürütülecek faaliyetlere ilişkin olarak öncelikle dikkate alınması gereken özel düzenlemenin 3573 sayılı Kanun hükümleri olduğuna kuşku bulunmadığı, anılan Kanunun 20. maddesinin amacının; gerekli tedbirler alınmış olsa bile, zeytinlik sahalarında ve bu sahalara üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri hariç kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran ya da sayılan olumsuz sonuçlara yol açma ihtimali bulunan tesislerin yapılmasını ve işletilmesini önlemek olduğu açıktır.”

Kararda zeytinlik sahalarında açılacak zeytin ürünlerine ilişkin işletmeler için dahi Tarım ve Orman Bakanlığının izni gerekmekteyken, taş ocağı arama sahası için anılan Yasa metninde belirtilen mesafe şartının öncelikle dikkate alınması gerektiğinin tartışmaya açık olmadığı belirtilerek “Kaldı ki; mermer ocağı merkez olmak üzere üç km yarı çaplı alanda zeytinlik alan olduğunun belirlendiği, zeytinliklerle kaplı olan arama sahalarında ve zeytinlik alanlarla iç içe olan işletmede zeytinliklere zarar vermeden, toz ve duman çıkarmayacak şekilde faaliyette bulunulması hayatın olağan akışına aykırıdır” denildi.

‘Bu tür ruhsatlandırmalar, iklim değişikliği ile mücadele politikalarına aykırı’

Altıparmak Hukuk Bürosu tarafından davaya ilişkin yapılan açıklamada “Doğanın haklarını, gıda ve su güvenliğinin sağlanmasını, sosyal ve ekonomik olarak kırılgan olan kırsal topluluklar için yerel kalkınma, adalet ve eşitlik gibi temel prensipleri dikkate almayan bu tür ruhsatlandırmaların, iklim değişikliği ile mücadele politikalarına da aykırılık teşkil ettiğini kez daha vurgulamak isteriz. Kamu idareleri, iklim değişikliği ile mücadele için etkin bir strateji ve eylem planı oluşturup uygulamadığı sürece, bu tür davalara yüzleşmek zorunda kalmaya devam edecektir” ifadelerine yer verildi.

Yoksulluk sınırı 25 bin TL, peki asgari ücret?

Birleşik Metal-İş Sendikası (BİSAM) tarafından yapılan hesaplamaya göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı Kasım 2022 için 8 bin 657, düzeyinde. Açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı 25 bin 422 lira oldu. Peki Türkiye’deki asgari ücret bunu ne kadar karşılıyor?

Mevcut asgari ücret tutarı 5 bin 500 Türk lirası. Asgari ücret alan bir kişi yoksulluk sınırına yakın bir çizgide dahi değil. Mevcut asgari ücret, yoksulluk sınırının yalnızca yüzde 21’i seviyesinde. BİSAM’ın hesaplamalarına göre dört kişilik bir ailenin sadece beslenme harcamasının tutarı 8 bin 657 lira. Ancak İstanbul, İzmir ve Ankara başta olmak üzere birçok şehirde 1+1 dairelerin kiralarını karşılamak bile asgari ücretle mümkün değilken Türkiye’de asgari ücretli dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmek gibi bir seçeneği bulunmuyor.

Öte yandan Türkiye’de fakirliğin hesabının yapıldığı simit Temmuz’da 5 TL’ye yükselirken, bir bardak çay ortalama 10 lira civarında.

TÜİK Ekim 2022 harcama gruplarına göre endeks rakamları, 2003 yıllı madde fiyatları ile İstanbul Halk Ekmek, zincir market internet fiyatları ve BİSAM Beslenme Kalıbı üzerinden yapılan hesaplamaya göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı Ekim 2022 için 8 bin 657 lira. Bu harcama tutarı sadece gıda için yapılması gereken minimum tutar.

Eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcama tutarı 25 bin 422 liraya ulaşıyor.

Hava kirliliği 2020’de AB genelinde 238 bin kişinin erken ölümüne yol açtı

Avrupa Çevre Ajansı, (AÇA) 2020 yılında Avrupa Birliği genelinde 238 bin kişinin havadaki küçük partiküllerin neden olduğu kirlilik nedeniyle hayatını erken kaybettiğini açıkladı.

Ajans, bir önceki yıla göre hafif bir artış gözlense de ajans genel oranın 2005 yılının yüzde 45 altında olduğunu vurguladı. Bu gerileme hızı sürdürülebilirse Avrupa Birliği sıfır kirlilik hedefine 2030 yılından önce varabilecek.

Ağırlıklı olarak otomobil egzozlarından ve kömürle çalışan termik santrallerden çıkan dumandaki küçük partikül maddeler PM2.5 olarak adlandırılıyor. Çok küçük oldukları için bu parçacıklar akciğer kanallarına kadar ilerleyerek bronşit, astım gibi akciğer rahatsızlıklarına, erken ölümlere ve ceninde gelişim bozukluklarına yol açıyor.

Dünya Sağlık Örgütü‘ne (DSÖ) göre hava kirliliği dünya genelinde her yıl 7 milyon insanın erken ölümüne neden oluyor. Bu rakam, sigara ve kötü beslenme kaynaklı ölümlerle aynı seviyede.

Ozon ve nitrojendioksit limit aşımı da erken öldürüyor

Çevre ajansından yapılan açıklamada “PM2.5 kaynaklı ölümler 2020 yılında 2019 yılına göre biraz artış gösterse de NO2 ve O3 kaynaklı ölümler azaldı” denildi. Ajans PM2.5 yoğunluğunda azalma olmasına rağmen pandemi nedeniyle ölümlerin artığına dikkat çekti.

Avrupa Birliği PM2.5 kaynaklı ölümleri 2030 yılına kadar 2005 yılına göre yüzde 55 oranında azaltmayı hedefliyor. 2020 yılında yüzde 45’lik bir gerileme yaşandığı için ajans, “Bu hız korunabilirse Avrupa Birliği söz konusu hedefine 2030 yılından önce ulaşacaktır” değerlendirmesi yaptı.

 

İklim aktivistlerinden Hamburg Filarmoni Orkestrası’nın konseri sırasında eylem

İklim aktivisti Last Generation (Son Nesil) grubunun üyeleri, Almanya‘da Hamburg Filarmoni Orkestrası’nın verdiği konser sırasında eylem yaptı.

Aralarında Just Stop Oil, Extinction Rebellion‘un da bulunduğu çok sayıda iklim örgütü ve bağımsız aktivistler bir süredir iklim krizinin artan etkilerine karşı etkili bir politika üretemeyen hükümetleri protesto etmek ve insanlarda farkındalık yaratmak üzere başta sanat galeri ve müzeler olmak üzere kamuya açık çeşitli mekanlarda protesto gösterileri düzenliyor. Sanat eserlerine kendilerini veya ellerini yapıştıran aktivistler, acil iklim eylemi talep ediyor.

‣ Fosil yakıt üretimini artırma kararı alan Birleşik Krallık hükümetine işgalli protesto
‣ Birleşik Krallık’ta iklim eylemi: Genç aktivistler kendilerini ünlü tablolara yapıştırdı
‣ İklim aktivistlerinin elleri bu kez ‘Son Akşam Yemeği’ tablosunda
‣ İklim aktivistlerinden Van Gogh’un tablosuna çorbalı protesto
‣ İklim aktivistleri Londra merkezindeki araba galerisini turuncuya boyadı
‣ Almanya’da iklim aktivistleri Monet tablosuna patates püresi fırlattı
‣ Yemekli eylemlerde sıra Kral Charles’ta: Balmumu heykelinin yüzüne pasta yapıştırıldı
‣ Aktivistler, fosil yakıt lobicilerinin merkezi olan binaya boya püskürttü
‣ İklim aktivisti, ‘münasip eylem yöntemlerinin’ tartışıldığı programda kendini masaya yapıştırdı
‣ İklim aktivistlerinin protestolarının yeni hedefi ‘İnci Küpeli Kız’ oldu
Last Generation  grubunun üyeleri, dün aynı amaçla Hamburg Filarmoni Orkestrası’nın verdiği konseri yarıda kesti. Sahneye atlayan aktivistler, ellerini şefin kürsüsüne yapıştırdı.
Grubun Twitter’dan yayınladığı eylemin videosunda, reflektörlü yelek giyen iki kişinin sahnedeki standa tırmandığı görülüyor.

Eylemin ardından izleyicilere seslenen aktivistler, hükümetin mevcut iklim politikalarına karşı direniş çağrısında bulundu. Aktivistlerden biri,  Beethoven’ın tek bir keman konçertosu gibi sınırlarını fazlaca göz ardı ettiğimiz bir tek gezegenimiz var ve iklimle ilgili felaketler daha sık ve ölümcül hale geliyor” dedi

Eylemci, ayrıca deniz seviyesinin yükselmeye devam etmesi halinde Hamburg limanında bulunan konser salonunun tehdit altında olacağına dikkat çekti.

DPA ajansına konuşan polis sözcüsü, eylemcilerin gözaltına alındıklarını belirtti.

Akbelen’in bilirkişi raporuna göre ‘madencilik yapılabilir’: Bilirkişiler hakkında suç duyurusu

MUĞLAAkbelen Ormanı’nın, Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’nin (YK Enerji) Milas’taki iki termik santralına kömür sağlamak amacıyla YK Enerji’ye tahsisinin iptali için açılan davada İkizköylülerin hukuk mücadelesi devam ederken alanda yapılan üçüncü bilirkişi raporu çıktı.

Akbelen Ormanı’nda üçüncü kez yapılan bilirkişi keşfinden madencilik şirketinin lehine, Akbelen Ormanı için nöbetine devam eden İkizköylüler’in aleyhine bir karar çıktı. Raporda bir önceki keşiflerin aksine “Madencilik yapılabilir” yönünde bir sonuç çıktı. İkizköylüler bilirkişi heyeti hakkında suç duyurusunda bulundu.

Rapor ormanın kömür madenciliğine açılabileceğine uygun olduğu konusunda kanaat bildirdi. İkizköy Çevre Komitesi, bilirkişi raporuna gerçeği yansıtmayan bilgiler içerdiğini belirterek itiraz etti.

‣[Bir konu/k] Kara çalınan bir ormanın mücadelesi: İkizköy’ün nöbeti
‣Akbelen davası ertelendi: Beşli çeteye de imtiyaz tanınamaz

Yeniden keşif talebi

Komite, heyette yer alan altı bilirkişi hakkında ‘‘görevi kötüye kullanma’’ gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu ve bu bilirkişilerin raporunun karara esas alınamayacağı için yeni bir bilirkişi heyeti ile yeniden keşif talep etti.

İkizköy Çevre Komitesi bilirkişi raporuna yaptığı itirazda, sundukları uzman görüşlerinin bilirkişiler tarafından dikkate alınmadığını, raporun bilimsellikten uzak olduğunu belirterek şu noktalara dikkat çekti:

Zeytinliklere rağmen…

  • Muğla Valiliği İl Tarım ve Orman Müdürlüğü‘nün 24.06.2022 tarihli yazısının İnceleme Raporu, tüm eksikliklerine rağmen 56 adet zeytinli tarla olduğunu tespit etmiştir. Dava konusu işlemin uygulanacağı alanda zeytinliklerin olduğu tartışmasız ortadadır, bu da tek başına işlemin hukuka aykırı olduğunu göstermeye yetmektedir.Buna karşılık Bilirkişi Raporu’nda tarımsal çevre ve ziraat mühendisliği açısından yapılan değerlendirmelerde; “bölgedeki zeytin ağaçlarının çoğunun 70’li yıllarda verilen maden ruhsatlarından sonra dikildiğinden korunması gerekmez” denebilmiş, bilimsel dürüstlükten uzaklaşılmış, zeytinciliği koruyan kanunun arkasından dolanmaya çabalanmıştır.

Garantisi olmayan rehabilitasyona tam güven

  • Orman Mühendisliği açısından maalesef bilirkişi raporunda Akbelen Ormanı’nın bir “odun ormanı” olduğu belirtilerek ormana bakış açısının sadece maddi (parasal) olduğu kabul edilmiştir. Oysa orman, içerisindeki zengin canlı varlığıyla, yaydığı oksijenle, oluşturduğu yeraltı barajı ile çok önemli bir ekosistemdir ve yeniden oluşması, aynı sayıda veya daha fazla ağaç dikilmesiyle hemen oluşmamaktadır. İnsan ömrüyle ölçülemeyecek kadar uzun zamanda ormanlaşabilmektedir. Aynı zamanda bilirkişinin belirttiği gibi ekonomik kaybın, “rehabilitasyon/biyorestorasyon çalışmaları yapıldığı takdirde” olmayacağı anlaşılıyor ki uygulamalarda, bu rehabilitasyonun yapılacağının garantisi yoktur.

Bir önceki raporla çelişkili

  • Bi̇yoloji̇k çeşi̇tli̇li̇k flora ve fauna yapısı açısından bu rapor, bir önceki bilirkişi raporuyla taban tabana zıttır. Alanda bulunan endemik bitki ve küresel ölçekte tehlike altında olan bitkiler daha önce şirket tarafından hazırlatılan raporda da yer almış olsa da bilirkişi “…Dava konusu orman alanının ve yakın çevresi yasal/resmi olarak herhangi bir koruma statüsüne sahip değildir” demiştir. Önceki bilirkişi raporunda ise “…Alanda yürütülecek maden faaliyeti sonucunda şüphesiz ki söz konusu orman ve içerisinde var olan ekosistem geri dönüşümü olmayacak şekilde ortadan kalkacaktır…” şeklinde çarpıcı bir değerlendirme yapılmıştır. Eldeki raporda tam olarak bunun aksi söylenmekte olduğu halde önceki raporu çürütecek hiçbir bilimsel değerlendirmeye yer verilmemiştir. Akbelen ekolojik koridor niteliğinde olan mutlaka korunması gereken bir bölgedir.

‘Raporda kuyulara değinilmedi’

  • Raporda hem dava konusu bölgede akifer (su veren jeolojik birim) olmadığı belirtilmiş hem de düşük akifer olduğu ve hatta bazı yerlerin akifer olduğu anlatılmıştır. Bilirkişi, bu birimlerin su vermediğini iddia etmiştir. Oysa bu birimde açılmış çok sayıda sondaj kuyusu ve keson kuyu bulunmaktadır. Bölgede köylülerin kullandığı çok sayıda kuyu bulunmaktadır ve bu suyu köylüler tarımda kullanmaktadır. Jeoloji Bilirkişisi, bölgedeki yer altı sularının maden nedeniyle azalarak tükenecek olmasının hangi jeolojik nedenlerle uygun olduğunu ise hiçbir yerde belirtmemiştir. Ayrıca, madencilik faaliyetinin Muğla’nın Bodrum ilçesinin içme suyu kaynağı su kuyularını olumsuz etkileyeceği “TKİ Geli-Akbelen Karacahisar ( Milas-Muğla) Linyit Sahaları ve Yakın Dolayındaki Hidrojeolojik Koşulların Mevcut Verilere Dayanılarak Linyit Madenciliği ve Bodrum İçme Suyu Kuyuları Açısından Değerlendirilmesi” raporunda açıkça ortaya koyulmuşken ilgili bilirkişi bu raporu dikkate almamıştır.
‣Akbelen davası ertelendi: Yargılanan biziz, bizim olmamamız gerekiyordu
‣YK Enerji bu kez de dereye kepçeyle girdi: Ne sıfatla?

Çevresel etkisiz bir çevresel değerlendirme

  • Çevre Mühendisliği Bilim Dalı Değerlendirmesi başlıklı bölümü ise 184 sayfalık raporun sadece iki sayfasını oluşturmaktadır. Bu iki sayfa içinde de Akbelen Ormanı’nın maden ocağına dönüşmesi halinde çevresel etkilerinin ne olacağına ilişkin hiçbir değerlendirme yoktur.
  • Dava konusunun maki̇ne mühendi̇sli̇ği̇/enerji̇ si̇stemleri̇ mühendi̇sli̇ği̇ açısından değerlendi̇ri̇lmesi̇nin davamızla ne ilgisi olduğu tarafımızdan anlaşılamamıştır. Raporun bu bölümü, bilirkişi deliline başvurmanın amacı ile bağdaşmamaktadır. Dava konusu uyuşmazlıkla alakası olmayan hazır bilgiler kes/yapıştır yöntemiyle rapora dönüştürülmüştür.

‘Gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz’

Bilirkişi heyetiyle ilgili suç duyurusunda bulunan İkizköy Çevre Komitesi tarafından açıklama yapılarak 1 Mart’ta yürürlüğe giren Maden Yönetmeliği’ne işaret edildi:

“1 Mart 2022 tarihinde, o gün Resmi Gazete’de yayınlanan ve zeytin ağaçlarının enerji ihtiyacı için kesilebileceğini öngören Maden Yönetmeliği’nin gölgesinde yapılan ikinci bilirkişi keşfi sonrasında yayınlanan raporda dört akademisyen Akbelen Ormanı’nın kömür için yok edilmesinin geri dönülemez tahribatlara neden olacağını belirtirken, üçüncü bilirkişi keşfi sonucu kullanılan rapor ve değerlendirmelerin tümü YK Enerji tarafından hazırlatılan rapor ve şemalara dayandırılarak yapılmıştır. Akbelen Ormanı’nı korumak için 495 gündür tuttuğumuz nöbetteki gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz.”

‣YK Enerji’nin ‘çevreci’ söylemlerine karşı İkizköy’den yanıt: 34 yılda 35 bin erken ölüm
‣İkizköy’e üçüncü kez bilirkişi keşfi kararı: Neden mahkeme bunu uzatıyor?

İkizköylüler herhangi bir bilimsel anlayış ve yaklaşımdan uzak hazırlanan bilirkişi raporunu hazırlayan kişilerle ilgili delilleri, verileri çarpıtarak ve gizleyerek, somut gerçekliğe aykırı bilirkişi raporu düzenleyerek, bilirkişilik görevini kötüye kullandıkları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduklarını belirtti ve ekledi:

“Kömür madeninin ve santralin yıkıcı etkilerini yıllardır iliklerimize kadar yaşayan biz İkizköylüler, haklı davamızdan ve mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Yaşam alanlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz, Akbelen Ormanı’nı vermeyeceğiz! Sizler de #AkbelenİçinAdalet diyerek, change.org/ikizkoydireniyor imza kampanyamızı imzalayıp paylaşarak ve nöbet alanına gelerek bizim mücadelemize destek olabilirsiniz.’’

Ne olmuştu?

Muğla İkizköy’de yer alan ve termik santrale yakıt sağlayan linyit madeni sahasının genişletilmesi için   Akbelen Ormanı’nın kesim izninin iptali için açılan davada mahkeme tarafından atanan bilirkişi heyeti 7 Eylül 2021’de bölgede keşif gerçekleştirmişti.

7 Eylül 2021: Akbelen’de ilk keşif

İlk keşif sırasında Murat Yüksel isimli hakimin davacı avukatlara ‘ruh hastası’ diyerek hakaret etmesi,  hem bölgedeki hukukçular hem de aktivistler tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

Bölgede ilk yapılan keşifte hakimin avukatlara  hakaret etmesi nedeniyle  avukatlar Arif Ali Cangı,  İsmail Hakkı Atal ve Şiar Rişvanoğlu reddi hakim başvurusunda bulunmuştu.

1 Mart 2022: Akbelen’de ikinci bilirkişi keşfi

İkinci inceleme öncesi Resmi Gazete‘de yayınlanan maden  yönetmeliğindeki  değişiklikle birlikte tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarında madencilik faaliyetlerinin önü açılmıştı. Sosyal medyada yankı uyandıran değişiklik, #ZeytinİçinAdalet ve #AkbelenİçinAdalet etiketleriyle birçok paylaşım yapılmıştı.

Kömür madeni açılmak istenen Akbelen Ormanı’nda protestolar eşliğinde bilirkişi incelemesi

Bilirkişi keşfi sonrası, İkizköylülerin avukatı Arif Ali Cangı şöyle demişti:

“Daha önceki keşifte hakarete uğramıştık, yok sayılmıştık. İtirazlarımız üzerine keşif tekrar edildi. Şu anki işletilen maden sahasının alanı ne hale getirdiğini gösterdik bilirkişilere.”

Bilirkişilerden dördü kömürün bölgeye geri dönülmez zararlar vereceği görüşünü verirken; ikisi ekolojik yıkım olacağını ancak enerji ihtiyacı nedeniyle madene açılması gerektiği yönünde görüş bildirmişti.

Rusya Meclisi’nden yetişkinler için ‘LGBTİ+ propagandası’ yasağı

Rusya‘da 2013 tarihli “çocuklara yönelik LGBTi+ propagandası” yasağı, tüm yaş gruplarını içerecek şekilde genişletildi. Yasa taslağı son düzenlemelerin yapılmasının ardından Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma‘da kabul edildi.

Duma Başkanı Vyaçeslav Volodin “Bu karar ABD ve Avrupa ülkelerinden karanlıktan ülkemizin geleceğini ve çocuklarımızı korumamızı sağlayacak” dedi.

‘Teşvik’e büyük para cezaları, yabancılara hapis

Yeni yasaya göre dijital ortamlar, filmler, kitaplar, reklamlar ve kamuya açık alanlar dahil eşcinsel ilişkiyi teşvik ettiği iddia edilen tüm faaliyetler ve eylemlere sert para cezaları geldi. Yasada eşcinsel veya LGBTİ+ ifadesi kullanılmadı,  ancak “geleneksel olmayan cinsel ilişki propagandası” ifadesi yer aldı.

BBC‘nin aktardığına göre, kişiler için bu para cezasının üst limiti 400 bin ruble ( yaklaşık 123 bin Türk Lirası), yasal kurumlar için ise üst limit 5 milyon ruble ( yaklaşık 1 buçuk milyon Türk Lirası) olarak belirlendi. Bu propagandayı yaptığı öne sürülen yabancı ülke vatandaşları ise 15 güne kadar hapis cezasının yanı sıra ülkeden sınır dışı edilmeyle cezalandırılacak.

Yasaya göre pedofili propagandası yapan kişiler 800 bin ruble ( 242 bin Türk lirası), kurumlar da 10 milyon ruble (yaklaşık 3 milyon Türk Lirası) ile cezalandırılacak.

Yasa parlamentonun üst kanadı Federasyon Konseyi’nde değerlendirildikten sonra onaylanırsa Devlet Başkanı Vladimir Putin‘in imzasına sunulacak.

LGBTİ+ örgütleri: Bizi silmek istiyorlar 

Söz konusu “propaganda” yasağı ülkedeki LGBTİ+’ların onur yürüyüşlerini engellemek ve LGBTİ+ hakları savunucularını gözaltına almak için kullanılıyordu. Rusya’da LGBTİ+ topluluğuna yasal destek sağlayan sivil toplum örgütü LGBT Network tasarıyı “absürt” diye nitelemişti.

Kurumdan yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Yasa yapıcılar yetişkinlerin ne söyleyeceklerini, ne okuyacaklarını ya da izleyeceklerini seçecek konumda olmadığını öne sürüyor. Aslında olan şey LGBTİ+’ların devlet tarafından tamamen ortadan kaldırılması. Bizi yalnızca kendimiz hakkında konuşmaktan veya bir şekilde partnerlerimize karşı duygularımızı göstermekten men etmeyi değil, aynı zamanda kültürümüzde, kitaplarda, filmlerde, medya ve benzerlerinde bizden bahseden her şeyi tamamen silmek istiyorlar.”Bu ay Rusya’da bir mahkeme, yapılan uyarılara rağmen LGBTİ+ içeriği kaldırmadığı gerekçesiyle “geleneksel olmayan değerler ve LGBT propagandası” suçlamasıyla sosyal medya uygulaması TikTok’a 3 milyon ruble (yaklaşık 925 bin Türk Lirası) para cezası vermişti.

Lancet’te Şebnem Korur Fincancı ve TTB’ye yönelik saldırıları konu edinen makale yayımlandı

Dünyanın en saygın tıp dergilerinden 1823’ten bu yana yayın hayatına devam eden Lancet dergisinin Kasım 2022 sayısında, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın hukuksuz bir şekilde tutuklanması ve bunun üzerinden Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) dönük saldırıları mercek altına alan bir makale yayımlandı.

Michele Heisler, James Lin, Jens Modvig, Chris Esdaile ve Vincent Iacopino tarafından kaleme alınan makalede, TTB’nin iktidarlar tarafından çeşitli tarihsel dönemlerde maruz kaldığı saldırıların örneklerine yer verildi.

Dünya Tabipler Birliği’nin (DTB) Tokyo Bildirgesi’ne atıf yapan makalede, Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya suç isnat edilen eylemin, Korur Fincancı’nın mesleki sorumlulukları dahilinde olduğu belirtildi.

Hekimleri, TTB’yi ve Korur Fincancı’yı desteklemeye davet eden makalede şu ifadelere yer verildi:

“Erdoğan Yönetimi’nin Fincancı’yı ibret olsun diye cezalandırmaya çalıştığı, doğruyu söyleyenlerin sindirileceğini, baskı altında tutulacağını ve tutuklanacağını göstermek istediği açıktır. Hekimler, sağlık çalışanları ve insan hakları savunucuları olarak insan hakları ihlallerini cesurca kınayan meslektaşlarımızı desteklemek etik sorumluluğumuzdur.

“Herkesi, Türk adli makamlarını Fincancı’yı derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaya, TTB’nin bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumaya ve Türk tıp mesleği mensuplarını sadece etik sorumluluklarını yerine getirdikleri için dava etmeye ve cezalandırmaya yönelik farklı girişimleri reddetmeye çağırma konusunda bize katılmaya davet etmekteyiz.”

 

Hekimler sadece mesleki yükümlülüklerini yerine getirdikleri için tehdit ve tacize maruz kalıp cezalandırılırken, sessiz kalmamız mümkün değildir.

Fincancı 30 yıldır çalışan bir adli tıp hekimi

Fincancı’nın, işkence ve kötü muameleye ilişkin kanıtların adli tıp hekimleri tarafından eksiksiz ve tarafsız olarak belgelenmesini sağlamak için 30 yıldır çalışan ve uluslararası alanda uzun zamandır tanınan bir adli tıp hekimi olduğunun altı çizilen açıklamada, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın başkanlığını yaptığı süre boyunca sürekli tehditlerle karşı karşıya kalan Fincancı’nın, işkence mağdurlarının taraflı ve tıbbi etik dışı değerlendirmelerine katılmayı reddederek kendi bölümünün bağımsızlığını korumak için cesurca mücadele ettiği ifade edildi.

“Fincancı’nın siyasi güdülerle tutuklanması, Türkiye Hükümeti’nin onun ve insan hakkı ihlali iddiaları sonucu olası sağlık risklerine dikkat çeken diğer sağlık çalışanlarının gözünü korkutma, onları susturma ve cezalandırma çalışmalarındaki en yeni girişimlerdendir.

Fincancı’nın tutuklanması, tarihi boyunca hükümetin zulmüne maruz kalan TTB’ye yönelik baskıların devamı niteliğindedir.

Afganistan: Kıtlık, açlık ve sakinleştiriciyle uyutulan çocuklar

Afganistan‘da bazı ebeveynler, açlık çeken çocuklarını sakinleştirmek için onlara sakinleştirici ilaç veriyor. Bazıları ise kızlarını ve organlarını satışa çıkararak hayatta kalmaya çalışıyor. Taliban yönetiminde ikinci kışına giren ülkede halk, kıtlıktan bir adım uzakta.

Taliban: Afganistan’da demokratik sistem olmayacak 

BBC Türkçe’de yer alan Yogita Limaye‘nin haberine göre; Abdulvahap, “Çocuklar ağlayıp duruyor ve uyumuyorlar. Hiç yiyeceğimiz yok” diyor ve ekliyor:

“Bunun için eczaneye gidip ilaç alıp çocuklarımıza uykuları gelsin diye bu tabletleri veriyoruz.”

Ülkenin üçüncü büyük şehri Herat’ın hemen dışında, savaş ve doğal afetler nedeniyle evlerinden ayrılmak zorunda kalan, yılmış insanlarla dolu bir yerde yaşıyor Abdulvahap. Bu yerleşimdeki evler, on yıllar içinde binlerce küçük kerpiç evin yapımıyla oluşmuş.

Afganistan’da gıda güvensizliği

Doktorlar, bu tür ilaçların yeterli beslenmeyen küçük çocuklarda karaciğer hasarına, kronik yorgunluk, uyku ve davranış bozuklukları gibi bir dizi başka soruna neden olabileceğine dikkat çekiyor. Yerel bir eczanede, bu ilaçların beş tabletinin 10 Afgana (yaklaşık 10 ABD senti) veya bir parça ekmek fiyatına satın alınabildiği görülüyor.

Afganistan’da son durum: Taliban başkent Kabil’de

‘İnsani bir felaket’

Birleşmiş Milletler‘e göre Afganistan’da yaşanan “insani bir felaket”. Herat’ın dışındaki bölgelerdeki erkeklerin çoğu günlük ücretli işçi olarak çalışıyor.

BM’nin gıda stokları bitiyor, Afganistan’da açlık krizi kapıda

Habere göre; bölgedeki insanların çoğu çocuklarını sakinleştiriciyle uyutuyor. Birçok ailenin birkaç parça ekmeği paylaşarak hayatlarını geçiriyor. Öte yandan Taliban geçen yıl Ağustos ayında yönetimi devraldığında ve ülkeye akan yabancı fonlar donduruldu. Bu da insanları birçok gün işsiz bırakan bir ekonomik çöküşü tetikledi. Nadiren iş buldukları günlerde, yaklaşık 100 Afgan veya 1 doların biraz üzerinde ücret kazanıyorlar.

[Yeşil Gazete Doğu’da-4] Afganistanlı göçmenler nerede

Haberde 20’li yaşlarda olan ve üç ay önce üç bin yüz dolara böbreğini vermek için ameliyat olan Ammar’ın (gerçek adı değil) şu ifadelerine yer veriliyor:

“Çıkış yoktu. Yerel bir hastanede böbrek satılabildiğini duymuştum. Oraya gittim ve onlara bunu yapmak istediğimi söyledim. Birkaç hafta sonra bir telefon aldım ve hastaneye gelmemi istediler. Bazı testler yaptılar, sonra kendimden geçiren bir şey enjekte ettiler. Korktum ama başka seçeneğim yoktu. Bir gece yersek ertesi akşam yemiyoruz. Böbreğimi sattıktan sonra kendimi yarım bir insan gibi hissediyorum. Umutsuzum. Hayat böyle devam ederse ölebilirim gibi hissediyorum.”

Kaynak: BBC

Çıplak, soğuk bir evde, yedi ay önce böbreğini sattığını söyleyen genç bir anne, bir koyun sürüsü satın aldıktan sonra borç aldıkları parayı ödemek zorunda olduklarını ve hayvanların birkaç yıl önce bir selde öldüklerini ve geçim kaynaklarını kaybettiklerini söylüyor.

Böbrek satışı da yetmedi

Ammar’ın böbreği için aldığı 2 bin 700 dolar, kimseye yetmiyor. Ammar, “Şimdi 2 yaşındaki kızımı satmaya zorlanıyoruz. Borç aldığımız kişiler her gün bize, ‘Borcunu ödeyemeyeceksen kızını ver diyerek taciz ediyorlar” diyor. Nizameddin, “5 yaşındaki kızımı 100 bin Afganiye (yaklaşık 1000 sterlin) sattım” diyor.

Afganistan’da kadınlar TV ekranlarından da siliniyor

Buradaki toplum liderlerinden biri olan Abdul Gafar, “İslami yasalara aykırı olduğunu ve çocuklarımızın hayatlarını tehlikeye attığımızı biliyoruz, ancak başka çaremiz yok” dedi.

Dört yaşındaki Nazya için iki ödeme…

Dört yaşındaki Nazya’nın babası Hazretullah, “Yiyecek alacak paramız yok, bu yüzden yerel camide kızımı satmak istediğimizi herkese duyurdum” diye anlatıyor. Nazya, güneydeki Kandahar eyaletinden bir ailenin çocuğuyla evlendirilmek üzere satıldı. 14 yaşına bastığında o eve gönderilecek. Babası şu ana kadar onun için iki ödeme aldı.

Afganistan’da Taliban 3 ton içkiyi Kabil Nehri’ne döktü

Yetersiz beslenme oranlarındaki büyük artış ve vakalar, kıtlığın Afganistan’da küçük çocuklardaki etkili olmaya başladığını kanıtlıyor. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), ülke genelinde yetersiz beslenme tedavi merkezlerine hasta kabul oranlarının bu yıl, geçen yıla göre yüzde 47 arttığını açıkldı.

MSF’nin Herat’taki beslenme azlığı tedavi merkezi, yalnızca Herat’ta değil, iki komşu eyalet dahil en iyi donanımlı tesis konumunda. Bu iki bölgede de oranlar bir önceki yıla göre yüzde 55 arttı. Geçen yıldan bu yana, kabul etmek zorunda kaldıkları hasta çocuk sayısıyla başa çıkmak için yatak sayısını artırdılar.

137 örgütten çağrı: Afganistan’daki LGBTİQ’ları koruyun
Kaynak: BBC

Ancak buna rağmen, tesis neredeyse her an tamamıyla dolu durumda. Merkeze getirilen çocuklar, giderek artan şekilde birden fazla hastalık içinde tedavi görmek zorunda kalıyor.

‣Taliban, Afgan kadınlara burka zorunluluğu getirdi

Taliban’ın Herat yönetimi sözcüsü Hamidullah Mutawakil‘e kıtlıkla mücadele için yaptıklarını şöyle anlatıyor:

“Durum, Afganistan’a yönelik uluslararası yaptırımların ve Afganistan’a ait varlıklarının dondurulmasının bir sonucudur. Hükümetimiz kaç kişinin ihtiyaç sahibi olduğunu belirlemeye çalışıyor. Birçoğu yardım alabileceklerini düşündükleri için durumları hakkında yalan söylüyor.”

Taliban yetkilisi, bölgede istihdam yaratmaya çalıştıklarını da savunuyor ve “Demir cevheri madenleri ve bir gaz boru hattı projesi açmak istiyoruz” diyor. Açlık yavaş ve sessiz bir katil, etkileri her zaman hızla görülmüyor.

Dünyanın dikkatinden uzakta, Afganistan’daki insani krizin boyutu hiçbir zaman gerçek anlamda gün ışığına çıkmayabilir. Çünkü kimse buradaki insanları hesaba katmıyor, dikkate almıyor.

Fransa’da enerji krizi nedeniyle sanayi bölgeleri elektrik kesintisi riskiyle karşı karşıya

Fransa’nın enerji düzenleyici kurumu RTE geçen hafta yaptığı açıklamada, şimdiye kadar süren ılıman sıcaklıkların düşmeye başlayacağını ve ülkenin nükleer filosu üzerinde daha fazla baskıya neden olacağını belirterek Fransa’nın Aralık ortasından itibaren elektrik kesintileriyle karşı karşıya kalma riskinin orta düzeyde olduğunu belirtti.

RTE, 18 Kasım Cuma günü yayınlanan son güncellemesiyle, Kasım sonu için “düşük riskli”, Aralık ayının ilk yarısı için “orta riskli” bir durum öngörüyor. Kurum, Eylül ayında bu kış Fransa’da elektrik kesintisi riskinin düşük olduğunu VE soğukların Ocak ayında beklendiğini duyurmuştu.

Fransız basınındaki haberlerde elektrik hatları altyapı ve bakımından sorumlu kuruluşu Enedis’in ülke genelinde 14 sanayi bölgesinin elektrik arzını kesebileceği belirtiliyor.

Elektrik şebekelerine fazla yüklenme olmasının beklendiği kış döneminde, uzun süreli olmayacağına yönelik açıklamalar yapılsa da günlük iki saati bulacak aralıklı kesintilerin yaşanması bekleniyor.

Hükümet, ülkedeki elektrik tüketimi hakkında vatandaşlara yeşil, turuncu ve kırmızı renk işaretleriyle bilgi veren EcoWatt platformunu hizmete koyacağını duyurmuştu.

Ilıman sıcaklıkların devam etmesi halinde RTE’nin elektrik kesintileri durumunda alınacak azaltma önlemleri konusunda tüketicileri uyarmak için tasarlanmış Ecowatt sisteminin Kasım ayı sonunda devreye sokması olası kabul edilmiyor.