Ana Sayfa Blog Sayfa 623

Exxon’un iklim kriziyle ilgili tahminleri, mahkemede başına dert oluyor

Exxon‘un iklim krizine ilişkin tarihsel bilgisinin kapsamına ilişkin yeni ifşaların, petrol devi şirketin karşı karşıya olduğu yasal tehlikeyi derinleştiriyor. ABD‘deki birkaç eyalet, davalarının artık daha güçlü olduğunu düşünerek kandırıldıkları iddiasıyla dava açıyor.

The Guardian‘ın aktardığına göre, geçen hafta yayımlanan bir araştırma, 1970’lerden itibaren Exxon için çalışan uzmanların, fosil yakıtların kullanımı nedeniyle küresel sıcaklıkların on yılda bir yaklaşık 0,2 derece arttığını “doğru ve ustaca” tahmin ettiğini ve tahminlerinin genellikle bağımsız bilim insanlarınınkiyle aynı veya onlardan daha doğru olduğunu ortaya çıkardı.

Şirketin yürüttüğü çalışmalar üzerine yapılan araştırmanın başyazarı Geoffrey Supran, Exxon’un tahminlerinin daha sonra meydana gelenlerle bu kadar örtüştüğünü görmenin “nefes kesici” olduğunu söyledi.

Exxon’un eski CEO’su Rex Tillerson. Fotoğraf: LM Otero/ AP

Exxon yöneticileri, fosil yakıtların iklim üzerindeki etkilerini bilmelerine rağmen onlarca yıl boyunca, ticari uygulamalarının etkisini azımsayarak veya inkar ederek fosil yakıtların kullanımını frenlemeye ve küresel ısınmayı önlemeye yönelik eylemlere engel oldu. 2013 yılında, Exxon’un o zamanki CEO’su olan Rex Tillerson, küresel ısınmaya işaret eden iklim modellerinin “yeterli olmadığını” ve “o kadar da iyi olmadığını” söylemişti.

‣ Exxon’un ‘emisyon azaltma’ planı, şirketin toplamdaki emisyonlarını azaltmasını gerektirmiyor
‣ ExxonMobil lobicisi tezgaha geldi: Şirketin iklim politikalarını engelleme çabalarını anlattı

Uzman hukukçuların Exxon yorumu: ‘Aldatmaca’

Bir düzineden fazla eyalet ve belediye, Exxon’un iklim değişikliği konusundaki bildiklerini gizleyip dolandırıcılık veya yanlış reklam yaptıklarını iddia ederek, Exxon’a, diğer petrol şirketlerine ve ticaret odalarına dava açtı.

New Jersey Başsavcısı Matthew Platkin, şunları söyledi:

Bu çalışmanın bulguları, fosil yakıt endüstrisinin ürünlerinin iklim değişikliğine katkıları konusundaki aldatmacalara dair kamu kayıtlarını daha öteye taşıdı. Bulgular, bizim davamızda iddia ettiklerimizle de örtüşüyor. Bu çalışma, mahkemede onları sorumlu tutma kararlılığımızı artırıyor.

Minnesota başsavcısı Keith Ellison‘ın sözcüsü, yeni araştırmanın “sanıkları aldatmacalarından sorumlu tutma ihtiyacını doğruladığını” aktardı.

Geçtiğimiz yıl, şirketin siyasi nedenlerle takip edildiği, tüketiciyi koruma yasalarını çiğnediği ve iklim kriziyle ilgili bilgilerini gizleyerek yatırımcıları kandırdığına yönelik suçlamalarla yargılanması gerektiği yönündeki iddiaları yüksek mahkemeleri tarafından reddedilen Delaware, New York City ve Massachusetts gibi birçok eyaletin yargı mercii, Exxon’a karşı devam eden davaları hakkında yorumda bulunmayı reddetti.

Exxon, her daim mevcut en doğru bilimi takip ettiği iddiasını sürdürdü ve iş modelini korumak için halka yalan söylediğini inkar etti. Şirketin CEO’su Darren Woods, 2021’deki bir kongre oturumunda “Şirketlerin yalan söylemesi gerektiğine inanmıyorum ve size bunu yapmadığımızı söyleyebilirim” dedi. Şimdi ise Woods, Exxon’un artık iklim değişikliğinin gerçek olduğunu kabul ettiğini ve Paris İklim Anlaşması‘nın hedeflerini desteklediğini belirtti.

Exxon’un CEO’su Darren Woods (ortada). Fotoğraf: Brendan McDermid / Reuters

Teksas merkezli petrol devinin cüzdanı, sürüncemeli bir yasal mücadeleye yetecek kadar dolgun – ekim ayında, üç aylık kârının yaklaşık 20 milyar dolar (376 milyar lira) olduğunu açıkladı – bu miktar neredeyse Apple‘ın kazancına denk. Exxon, sıkıntıları mahkeme yoluyla başından savmayı, hatta şirket için daha sempatik sonuçları olacağı inancıyla eyalet düzeyinden ziyade federal düzeyde bir duruşmaya katılmayı bekliyordu.

Ancak bazı hukuk danışmanları, Exxon’un ilk olarak 2015’te bir raporla kamuoyuna açıklanan uzun vadeli küresel ısınma bilgisinin en son ayrıntılarının işletme için sorun yaratabileceği konusunda uyarıda bulundu.

‣ ExxonMobil biliyordu
‣ Exxon yetkilileri neden en büyük cezayı hak ediyor?

Birleşik Krallık hukuk firması Stewarts‘ın ticari dava avukatı Karen Hutchinson, konuya ilişkin şu yorumu yaptı:

Yakın zamanda yürütülen çalışma, bu konuda şirket için daha fazla zorluk çıkarması muhtemel olan dezenformasyonun uzun süresi ve ölçeği konusunda ilave ölçülebilir kanıtlar ve yeni düzeyde ayrıntılar sağlıyor.

İklim Güvenirliği Merkezi‘nde hukuktan sorumlu başkan yardımcısı Alyssa Johl da Exxon’un “bu tahminleri inanılmaz bir doğrulukla tutturduğunu, bunun artık inkar edilemez” olduğunu söyledi. Johl, araştırmanın Exxon’a karşı açılan davalarda “yapbozun çok önemli iki parçasını” oluşturmaya yardımcı olduğunu, yani şirketin iklim değişikliğinin nedenlerini ve sonuçlarını bildiğini ve daha sonra bunu aktif olarak gizlediğini ve inkar ettiğini kaydetti.

Exxon’un iklim inkarcılığı: ‘Hadlerini aştılar’

Exxon’ın sözcülerinden biri, “Bu sorun son yıllarda birkaç kez gündeme geldi ve her durumda yanıtımız aynı: ‘Exxon’un bildiğinden’ bahsedenler, vardıkları sonuçlarda yanılıyorlar” ifadelerini kullandı. Sözcü, 2019’da Exxon yöneticilerinin “görevlerini mümkün olan en kapsamlı ve titiz bir şekilde yerine getirmeye kararlı olduklarını” yargısına varan New Yorklu yargıç Barry Ostrager‘a atıfta bulundu.

Ancak Exxon’un yaklaşmakta olan iklim acil durumunu 40 yıldan uzun bir süre önce yakından bildiği iddiaları, şu anda 1978’den 1983’e kadar Exxon için çalışan, petrol tankerlerinin karbondioksit ölçümlerini yapmış yarı emekli bir jeokimyacı olan Ed Garvey‘i pek şaşırtmadı.

Garvey, kendisinin ve Exxon’daki bilimsel meslektaşlarının, şirketteki görevinin ilk yılından itibaren küresel ısınma sorununun “oldukça farkında” olduğunu söyledi. Şirketin seçkin düzeydeki bilim adamlarını işe aldığını ve gelecekteki sıcaklık eğilimlerini belirlemek için son teknolojileri kullandığını, bu nedenle bilimin doğruluğunun beklenen bir durum olduğunu söyledi.

Garvey, “Exxon’daki bilimsel liderler, bunu şirketin gidişatını etkileyebilecek ve tüm dünyayı etkileyecek sonuçlar doğurabilecek büyük bir mevzu olarak gördüler. Böyle devam edemeyeceğimizi ve Exxon’un farklı sektörlere yönelebileceğini yönetim kuruluna iletmeyi düşündük” diye konuştu:

İklim değişikliğine insan faaliyetinin neden olduğundan biz hiçbir zaman şüphe etmedik. Bu bilgiye sahip olup da ‘Değişiklik yapmamıza hiç gerek yok’ demeleri gerçekten kınanacak bir durum. Belirsizlik olduğunu söylemelerini ahlaksızlık olarak görüyorum. Hadlerini aştılar. Umursamazlıklarının gerçekliği hariç gerisini kabullenemiyorum.

Bir dönüşüm hikayesi: Galataport

Video haber: Hakan TOSUN

*

Onlarca yıl tartışmalara neden olan, kent plancıları tarafından Karaköy’ün çehresini değiştirdiği ve teknik açıdan sorunlar içerdiği için eleştirilen, üzerine davalar açılan Galataport Projesi’yle gerçekleştirilen dönüşümün izini sürdük.

Söz konusu dönüşüm yalnızca fiziksel olarak bir yapı değişikliğini ifade etmiyor; aynı zamanda bölgeyi ziyaret eden kitleyi, bu kişilerin sosyo ekonomik durumunu, bölgedeki ticareti ve ulaşımı da içerisine alan genel olarak bir dönüşümü ifade ediyor.

Şehir Plancıları Odası Başkanı Yrd. Doç. Dr. Pelin Pınar Özden, bölgenin tarihini şöyle anlatıyor:

“Burası aslında 12’nci yüzyıldan itibaren oluşmuş bir alan. Galata, Karaköy bölgesinin bir parçası. İçerisinde Nusretiye Cami’den Ford fabrikasına kadar, 1900’lü yılların başında yolcu salonu, paket postanesi yapılmasına kadar, 1950’lilerde Menderes döneminde Salıpazarı antrepolarının yapılmasına kadar giden bir tarihi var.”

Galataport projesinin gündeme gelmesi ise 2000’li yılların başlarına tekabül ediyor. Özden, bu sürece ilişkin ise şunları aktarıyor:

“O dönemde Salıpazarı antrepolarının bulunduğu yer çok başı boş bırakılmış bir alandı. O dönemki projede aslında teknik açımdan sorunlar içeriyordu. Ve biz bu projeyi dava ettik. Proje iptal oldu fakat iptal olma sebebi bizim teknik gerekçelerimiz olmadı. O dönemde alan statüsünde bir değişiklik gerçekleşti ve burası özelleştirme kapsamına alındı.”

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yapılan proje bu dönemde iptal olduktan sonra Özelleştirme İdaresi projenin hazırlıklarına başladı. Bu süreçten sonra 2010’lu yıllarda özelleştirme kapsamında projenin şirketlere devri gerçekleştirildi.

TMMOB İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Esin Köymen ise bu özelleştirme aşamasında yürütülen mücadeleyi şöyle anlatıyor:

“Burada yapılacak olan bir özelleştirme projesinin kamu yararı açısından hem tescilli yapıların silüetini kapatmak, hem de kıyıyı olduğu gibi kamuya kapatmayla sonuçlanacağını ifade edip bunun üzerinden bir mücadele sürdürdük.”

Yılların ardından Galataport tüm tartışmalara ve tepkilere rağmen bir gerçekliğe kavuşturulmuş durumda. Peki bu nasıl bir gerçeklik? Özden bu gerçekliğe şöyle ışık tutuyor:

“Bize şunu gösteriyor ki; bir kamusal alan, özelleştirilerek halkın elinden alındı.”

Kuraklık: İznik Gölü’nde sular yüzlerce metre çekildi

İklim krizi nedeniyle yoğunluğu gün geçtikçe artan kuraklık, Türkiye‘deki su kaynaklarını tehdit etmeye devam ediyor. Türkiye‘nin en büyük tatlı su kaynaklarından Bursa‘daki İznik Gölü‘nde mevsimsel kuraklık nedeniyle su çekilmesi korkutucu boyutlara ulaştı. Kıyıdan 400 metre çekilen İznik Gölü’nün en büyük iskelesi tamamen karada kaldı.

Türkiye genelinde ise derin bir kuraklık hakim. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; Türkiye’nin birçok bölgesinde Eylül, Ekim ve Kasım’da şiddetli bir kuraklık yaşandı. Kasım’da bu kuraklık derinleşti. Aralık’ta ise Türkiye son 52 yılın en sıcak Aralık’ını yaşadı.

İznik Gölü
Fotoğraf: İHA
‣Ardı ardına sıcaklık rekorları kaydedilirken kışa ne oldu? 
‣Antalya’yı sağanak, fırtına ve kar vururken İstanbul’un barajları alarm veriyor 
‣Alibeyköy Barajı son 10 yılın en düşük seviyesinde: Suların çekildiği kemerde keçiler otluyor 

İHA‘nın aktardığına göre; İznik Gölü kıyısında plaj işletmesi bulunan Bekir Uslu, “İznik Gölü kenarında yaklaşık yirmi yıldır işletmeciyim. Yirmi yıldır ben böyle bir kuraklık görmedim. İznik Gölü’nün en büyük iskelesi karada kaldı. 2014 yılında dünyanın en önemli on buluşu arasında olan İznik’teki bazalika kilisesi suyun altında bulunmuştu şimdi ise karada kaldı” dedi.

Ocak ayının bitmek üzere olduğuna dikkat çekerek toprakların ne kar ne de yağmur gördüğünü ifade eden Bekir Uslu, şunları aktardı:

“Maalesef bu kuraklık hayra alamet değil. İnşallah önümüzdeki günlerde düzgün kar ya da yağmur yağar da birazcık bu kuraklık telafi olur. Çünkü çok aşırı bir çekilme oldu. Aşırı bir kuraklık var. Önümüzdeki on gün daha yağış olmadığı gözüküyor.”

Yanlış su yönetimi ve kuraklıkla tamamen kuruyan Marmara Gölü’nde tarım… 
Salda Gölü’nü besleyen Eşeler Dağı’na krom madeni açılmak isteniyor: Göl kuruyabilir, su kaynakları zehirlenebilir 
İznik Gölü
Fotoğraf: İHA

Öte yandan Türkiye genelinde yağışlar son üç ayda, uzun yıl verilerine göre yüzde 40,6, geçen yıla göre yüzde 31 azalma gösterdi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, geçen günlerde mevsim normallerinin dışında sıcak bir kışa giriş yapan Türkiye’de, özellikle Marmara ve İç Ege bölgelerinde yaşanan kuraklığın ‘ileri derecede’ olduğunu açıkladı.

‣ Sapanca Gölü’nün su seviyesi alarm veriyor
‣ Sapanca’dan çekilecek su bitti, sıra gölü besleyen derelere geldi
‣ Kocaeli Yuvacık Barajı’nda su seviyesi dibi gördü, Sapanca’dan takviye yapılacak
İznik Gölü
Fotoğraf: İHA

Türkiye’de 2 bin 57 gözlem sisteminden elde edilen en az 30 yıllık kesintisiz yağış ve sıcaklık verileri ile üçer aylık dönemler halinde aylık meteorolojik kuraklık analizleri hazırlanıyor. Buna göre, Marmara Bölgesi’nin tamamında, Ege Bölgesi’nin Muğla’nın Bodrum ve Milas ilçeleri hariç diğer kesimlerinde, Akdeniz Bölgesi’nin batısı ile doğu kesimlerinde, İç Anadolu Bölgesi’nin ortası ile batısında, Karadeniz‘in batı, orta ve doğu kesimlerinde, Doğu Anadolu Bölgesi’nin ortası ile kuzey kesimlerinde değişen şiddetlerde kuraklık etkili oldu.

Kuraklık, Marmara ile İç Ege’de ileri düzeylerde hissedildi. Diğer illerde ise kuraklık, orta, hafif ve normal değerlerde verilere yansıdı.

Kayıtlara geçen en sıcak sekiz yıl: Buzullar rekor düzeyde eriyor, denizler yükseliyor, kuraklık artıyor 
İznik Gölü
Fotoğraf: İHA

Ek olarak Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından her yıl BM İklim Zirvesi başında yayınlanan, yıllık Küresel İklim Durumu raporu Şarm-El-Şeyh’te açıklandı. Rapora göre kayıtlara geçen en sıcak sekiz yıl, iklim değişikliğinin etkilerinde artışa tanıklık ediyor. Deniz seviyesindeki yükselme hızlanıyor, Avrupa‘da buzul erimesi rekor kırıyor, aşırı hava koşulları dünyanın her yerinde yıkıma neden oluyor.

Meclis’in Uludağ kararına tepki yağıyor

Hem Uludağ‘ı, hem de barındırdığı ekosistemleri yok edecek olan kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde kabul edilerek yasalaşmasına, ekoloji örgütlerinden sanatçılara ve profesörlere kadar toplumun her kesiminden tepki yağdı.

Dün kabul edilen yasa ile, 1961 yılından bu yana milli park olan Uludağ, mevcut statüsünden çıkarılarak yeni kurulacak olan Alan Başkanlığı’na devredildi.

Çevre savunucularının (T)Alan Başkanlığı olarak nitelendirdiği kanun teklifinin yasalaşmasıyla, milli park sınırları içinde tek yetkili olan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yetkileri Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi. Ekosistem üzerinde önemli bir tehdit olan yapılaşma, imar gibi her türlü kararı vermek bu başkanlığın yetkisine alındı.


30’dan fazlası Uludağ’a ve yaklaşık 170 tanesi Türkiye‘ye endemik olmak üzere toplam 1308 bitkiye ve kuşlar ve kelebekler başta olmak üzere birçok hayvan türüne ev sahipliği yapan Uludağ, son derece hızlı kentleşmiş olan Bursa‘nın su ve nefes kaynağı konumunda.

‣ Uludağ’da yapılaşmayı hızlandıracak Alan Başkanlığı teklifi yasalaştı
‣ ‘Uludağ siyasetin ve sermayenin talanına ve insafına bırakılamaz’

Tepkilerini dile getirenler, kabul edilen yasanın iptal edilerek Uludağ’ın milli park statüsünün iade edilmesine ve bölgede tam koruma sağlanmasına çağrıda bulunuyor:

Uludağ’ın Bursa’nın yaşam kaynağı olduğunu kaydeden Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER), yasalaşma ile dağın ranta kurban edileceğini belirterek, Uludağ’ın milli park olarak kalması gerektiğini savundu.

İklim Adaleti Komisyonu, kanun teklifinin milli parklar kanunu ve uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu kaydetti.

Doğa Derneği, Uludağ’ın ev sahipliği yaptığı ekosistemlerle yaşamaya devam etmesini savunarak yasanın iptal edilmesi çağrısında bulundu.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay, dağdaki biyoçeşitliliğe vurgu yaparak Uludağ’ın tamamının milli park olması gerektiğini kaydetti.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik de Uludağ’ın “yabani ağaçlık” değil orman statüsünde olduğunu hatırlatarak korunması gerektiği bilgisini verdi.

Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Atmış, Uludağ’ın iki bin hektarlık değerli ekosistemlerinin koruma alanı olarak kalması gerektiğini ifade etti.

TEMA Vakfı, bölgedeki tüm doğal varlıkların korunması ve kamu yararı ilkesi gereği, Uludağ’ın milli park statüsünün sürdürülmesi gerektiğini açıkladı.

Salda Gölü Koruma Derneği, çıkarılan yasa ile Uludağ’ın tek elden ve hızlı talanının önünün açılacağını belirtti.

Bursa’nın Nilüfer ilçesi Kent Konseyi Başkanı Neslihan Binbaş, Uludağ’ın betonlaşmasına karşı çıkarak, dağın bir nefes kaynağı olduğunu hatırlattı.

Kuzey Ormanları Savunması, Uludağ’daki yaban hayatının önemine dikkat çekerek tam koruma getirilmesi çağrısında bulundu.

Sanatçı Tarkan da yasanın iptali çağrısı yaparak, doğal alanların koruma altına alınması gerektiğini belirtti.

Dünya Meteoroloji Örgütü’nden çölleşme uyarısı: Gıda fiyatları artabilir

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Genel Sekreteri Petteri Taalas, Akdeniz bölgesinin her geçen gün daha fazla sıcak ve kurak hale geldiğini belirterek kuraklığın gıda fiyatları, tarım ve hayvancılık üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekti.

Ekonomi gazetesinden Elif Karaca‘nın aktardığına göre; Petteri Taalas küresel iklim değişikliğinin etkilerine bağlı olarak Akdeniz bölgesinin giderek daha sıcak ve kurak hale geldiğini aktardı. Taalas’a göre; kuraklığın gıda fiyatları üzerindeki etkisi önümüzdeki yıllarda daha da artacak.

‣Van’da bahar havası: Kar yok, hayvanlar merada, kuraklık artıyor
‣Tarımda ‘meteorolojik kuraklık’ günleri: Bir damla su bile israf edilmemeli
‣Kuraklık: Sapanca Gölü’nde çekilen sular alarm veriyor 

Türkiye’nin de bölgenin bir parçası olarak iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında olduğunu söyleyen Taalas, mevcut olumsuz etkilerin uzun yıllar daha devam etmesinin beklendiğini, emisyonların azaltılması gibi iklim değişikliği etkilerini hafifletici önlemlerde başarılı olunabilirse 2060’lardan sonra bu trendde değişiklik olabileceğini belirtti.

çölleşme, gıda fiyatları, dünya meteoroloji örgütü,
Petteri Taalas

‘Daha yüksek gıda fiyatları görebiliriz’

Taalas, Türkiye’de sıcaklık ve kuraklığın artacağını belirterek “Kuraklığın uzun vadede gıda fiyatları üzerinde daha fazla negatif etkilerinin görülmesini bekliyoruz, daha yüksek gıda fiyatları görebiliriz” dedi. Taalas en kötü senaryoya göre, mücadelede yeterince hızlı olunmazsa Akdeniz bölgesinde çölleşmenin hızlanabileceğini belirtti.

‣Alarm çanları: İstanbul’da ocak ayında erikler çiçek açtı, ülke genelinde kuraklık sürüyor
‣Kuraklık: Konya Ovası, obruklardan sonra yarıkların tehditi altında
‣Yanlış su yönetimi ve kuraklıkla tamamen kuruyan Marmara Gölü’nde tarım…

Fosil yakıt kullanımından en kısa sürede kurtulmak ve sulama teknolojilerine odaklanmanın önemine dikkat çeken Taalas su kaynaklarının doğru kullanımı konusunda İsrail’in örnek alınması gerektiğini vurguladı. Taalas ayrıca, Türkiye Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün de alanında geniş bir bölgede başarılı çalışmalar yürüten, çok sayıda ülkeye destek veren aktif bir üyeleri olduğunu ifade etti. Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesiyle ilgili olarak, “Türkiye’nin bu alanda yatırım yapmak için aslında daha büyük bir potansiyeli var” diyen Taalas, tarımsal verimlilik açısından en kötü senaryoya ilişkin şunları söyledi:

“Akdeniz bölgesi için en kötü senaryo çölleşmenin artmasına işaret ediyor. Çölleşme sadece Sahra’nın olduğu Kuzey Afrika ülkelerini değil (Mısır’da, Cezayir’de, Libya’da vb. ülkelerde zaten var), Akdeniz’in kuzeyini de vurabilir. En kötü durum senaryosu be şekilde ne yazık ki ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda başarı sağlanamazsa bunun gibi şeyler olabilir. Neyse ki harekete geçmeye başladık ancak mücadeledeki hırs seviyesi yeterince yüksek değil. Dünyanın bazı yerlerinde büyük tropik fırtınalar, kasırgalar, hortum ve tayfunlar göreceğiz. Deniz seviyesinin yükselmesinin de zorlu etkileri olacak. Böyle devam ederse, kıyıya yakın birçok büyük şehir tehdit altında olacak. Örneğin size yakın ülkelerden Mısır deniz seviyesindeki yükselişe karşı çok hassas durumda.”

2022, iklim krizinde rekorların yılı oldu

2022’nin tamamına ilişkin iklim verilerinin çoğunun artık mevcut olduğu bu günlerde, son verileri inceleyen bilim insanları, geride bıraktığımız yılın iklim krizi açısından sadece yerel değil küresel olarak yeni rekorlar kırdığına işaret ediyor.

Çalışmalar, 2023’teki küresel ortalama yüzey sıcaklıklarının büyük olasılıkla 2022’den biraz daha sıcak olacağını, ancak yılın ilk yarısında devam eden La Niña koşulları göz önüne alındığında tüm zamanların yeni bir rekorunu kırma ihtimalinin düşük olduğunu tahmin ediyor.

Carbon Brief‘in aktardığı inceleme, okyanuslar, atmosfer, kriyosfer ve gezegenin yüzey sıcaklığı hakkındaki en son verilere ışık tutarak şu çıkarımlara yer veriyor:

Okyanus ısı içeriği

2022, önceki yıla kıyasla kayda değer bir şekilde artan okyanus ısı içeriği açısından kaydedilen en sıcak yıl oldu.

‣ Tarihin en yüksek okyanus sıcaklıkları 2022’de kaydedildi

Yüzey sıcaklığı

Geçtiğimiz yıl, yüzey sıcaklıkları farklı sıcaklık veri kümelerinde sanayi öncesi seviyelerin 1,1 ila 1,3 derece üzerinde seyrederek, dünyayı bütün olarak ele aldığımızda yüzey sıcaklıkları açısından kaydedilen en sıcak beşinci ve altıncı yıl arasındaydı. Son sekiz yıl, kayıtların başladığı 1800’lerin ortalarından bu yana en yüksek yüzey sıcaklıklarının kaydedildiği sekiz yıl oldu.

‣ Kayıtlara geçen en sıcak sekiz yıl: Buzullar rekor düzeyde eriyor, denizler yükseliyor, kuraklık artıyor

Üst üste üç La Niña

Tekrarlayan La Niña koşulları nedeniyle tropikal Pasifik‘te yıl, normalde olacağından daha soğuk geçti. Araştırmalar, El Niño ve La Niña olaylarından kaynaklanan kısa vadeli değişkenlik olmasaydı, 2022’nin 2020’den sonra kaydedilen en sıcak ikinci yıl olacağını gösterdi.

Karasal ısınma

2022, Çin, Fransa, Almanya, İrlanda, İtalya, Yeni Zelanda, Portekiz, İspanya ve Birleşik Krallık dahil olmak üzere 850 milyon insanın yaşadığı toplam 28 ülkede kaydedilen en sıcak yıl oldu.

Ekstrem hava

2022’de Avrupa, Çin, Hindistan, Pakistan ve Güney Amerika‘da ekstrem sıcak dalgaları yaşandı. Bunların yanı sıra Pakistan, Brezilya, Batı Afrika ve Güney Afrika‘da feci seller meydana geldi. İklim değişikliği, tüm bu olayların şiddetini artırmada inkar edilemez bir rol oynadı.

‣ 2022 en sıcak beşinci yıl oldu

İklim modeli verileriyle karşılaştırma

Yapılan 2022’ye dair gözlemler, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC) Beşinci Değerlendirme Raporu‘nda belirtilen iklim modellerinin başlıca tahminleriyle paralellikler gösteriyor.

Atmosferin ısınması

Kullanılan veri setlerine bağlı olarak atmosferin en alçak kısmı olan alt troposferde en sıcak yedinci veya sekizinci yılın 2022 olduğu söylenebilir. Üst atmosfer katmanı olan stratosferde, kısmen sera gazları tarafından alt atmosferde hapsolan ısı nedeniyle soğuma gözleniyor.

Deniz seviyesinde yükselme

Deniz seviyeleri, son otuz yılda dikkate değer bir ivme ile, 2022’de yeni rekor seviyelere ulaştı.

Sera gazları

2022’de sera gazı konsantrasyonları karbondioksit, metan ve azot oksit için rekor seviyelere ulaştı.

‣ Dünya 2022 yılında kömür tüketiminde sekiz milyar tonu aştı

Deniz buzu genişliği

Arktik deniz buzları, kaydedilen en az 10’uncu genişliğe kadar küçüldü ve genellikle yıl boyunca tarihsel aralığın alt sınırındaydı. Antarktika deniz buzu, 2022’nin büyük bir bölümünde yeni bir rekor azalmaya şahit oldu.

İBB iptal etti, Bakanlık izin verdi: Etiler Polis Okulu arazisindeki inşaat yeniden başladı

Eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetiminin (İBB) 6 Aralık 2021’de Yapı&Yapı şirketine 208 milyon Euro’ya sattığı Etiler Polis Okulu arazisinde inşaat yeniden başladı.

Atatürk Havalimanı’na yapılması planlanan millet bahçesi projesini üstlenen Yapı&Yapı şirketinin yürüttüğü otel ve rezidans inşaatının ruhsatı geçen ağustosta Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığını aldığı İBB tarafından iptal edilmişti. İnşaata bu defa Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın izin verdiği öğrenildi.

Diken‘den Canan Coşkun‘un aktardığına göre, İstanbul’un en değerli arazilerinden biri olan ve 17-25 Aralık soruşturmasına konu olan Etiler Polis Okulu arazisinde inşaat ruhsatının iptal edilmesi sebebiyle inşaat bir süredir durmuştu, ama çalışmalar geçen hafta yeniden başladı.

Görüntülerde devasa çukurun içine hafriyat kamyonları ve iş makinelerinin giriş-çıkışını kolaylaştırmak amacıyla asfalt yol yapıldığı göze çarpıyor.

Ruhsat tabelası yok

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından araziyle ilgili 31 Ağustos 2022’de yeni bir imar planı hazırlanmış; bu plan doğrultusunda başlayan inşaat için gerekli ruhsatın da bakanlık tarafından verilmişti. Ancak inşaatın çevresinde bu bilgilerin yer aldığı inşaat ve şantiye ruhsat tabelası bulunmuyor.

Ne olmuştu?

Polis okulu arazisi, 2018’de İBB yönetimi henüz AKP’li Kadir Topbaş’tayken 2 milyar 660 milyon TL karşılığında İBB’nin iştiraki KİPTAŞ’a verilmişti. KİPTAŞ da projenin yükleniciliği için bir ihale düzenlemiş, ihaleyi Yapı&Yapı ile ASTAŞ şirketleri kazanmıştı.  Şirket ihale bedelini Vakıflar Bankası‘ndan aldığı krediyle ödemişti.

İBB yönetimi İmamoğlu’na geçtikten sonra arazinin kent parkı olmasına yönelik herhangi bir adım atılmadı. İBB 2 milyar 80 milyon TL karşılığında hisselerini devrederek projeden çekildi.

Polis okulu arazisine inşa edilen yapının imar planları 20 Eylül 2019’da iptal edildi; Danıştay da İBB’nin hisse devrinden altı ay önce yani 28 Haziran 2021’de bu kararı kesinleştirdi. Ancak Akat Mahallesi’nin ortasındaki devasa kazı alanı öylece dururken Mayıs 2022’de arazide yeniden inşaat çalışmaları başladı.

KİPTAŞ’ın şirkete hisse devriyle ilgili satış protokolüyse ‘ticari sır’ olduğu gerekçesiyle paylaşılmadı.  İBB, 15 Ağustos 2022’de inşaatın ruhsatını iptal etti ve inşaatı mühürledi.

‘Düşmeyen sıcaklıklar bazı türlerin ortadan kalkmasına sebep olabilir’

Kış mevsiminin ilk yarısı tamamlanmasına rağmen henüz pek çok bölgeye kar yağmaması ve sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi, hayvanların fizyolojisini de olumsuz etkiliyor.

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Hakan Öztürk, “Havalar sıcak gittiğinde hayvanlar kış uykusuna yatamıyor ya da daha geç yatıyor. Bu, uzun vadede hayvan nesillerini olumsuz yönde etkileyebilir, bazı türlerin yeryüzünden kaybolmasına kadar gidebilecek süreçlere sebebiyet verebilir” dedi.

‘Uzun vadede önemli sağlık sorunlarına yol açabilir’

Birçok bölgede kar olmaması nedeniyle kış uykusuna yatamayan ayılar ve  soğukkanlı hayvanlar, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nce yaban hayatını izlemek için kurulan fotokapanlara yansıdı. Uzmanlar, bu durumun uzun vadede hayvanlarda sağlık sorunlarına yol açabileceğini söylüyor.

Bazı küçük memeli hayvanlar, mevsim kaymalarına  “fizyolojik ataptasyon mekanizmaları’ geliştirse de ayılar gibi büyük hayvanlar, kış uykusuna hazırlık için gereken hazırlıkları da yapamıyor.

Rusya’da ayılar aşırı sıcaklıklar sebebiyle kış uykusuna yatamadı
Ayı ‘Arkadaş’ kış uykusuna hala yatamadı, 141 gündür göç edip yiyecek arıyor
Bu yıl da hayvanlara kış uykusu yok
Bingöl Karlıova’da ayı ailesi görüntülendi: Peki ya kış uykusu?
İklim krizi: Kars’ta boz ayılar kış uykusuna yatmadı, şehir çöplüklerinden besleniyorlar
İklim krizi: Bartın’daki ayılar da kış uykusuna geçemedi

Yeni mevsime hazırlık süreçlerini de tamamlayamıyorlar

Prof. Öztürk, kış uykusu mekanizmasıyla ilgili şunları anlattı:

“Özellikle ‘küçük memeli’ dediğimiz kirpi, köstebek, yarasa, tarla faresi, tarla sincabı, porsuk gibi hayvanlar gerçekten kış uykusuna yatarlar. Buradaki amaç; zorlu, çetin iklim koşullarında hayatta kalmak, korunaklı yuvalarında havaların tekrar ısınma anına kadar rahat bir sezon geçirmek, aslında hayatta kalma stratejisidir.  Ayılar gibi bazı hayvanlar da kış uykusuna yatarlar. Mevsim değişikliği, havaların böyle sıcak gitmesi hayvanların fizyolojilerini de olumsuz yönde etkiliyor. Kış uykusuna yatarken de bazı hazırlık süreçleri devreye giriyor ve daha çok beslenmeleri ve yağ depolamaları gerekiyor. Kış uykusuna yatmadıklarında bu rezervlerini tamamlayamıyorlar ya da güçsüz düşüyorlar.”

Yaban hayvanlarında yaşanan bu durumun ilerleyen yıllarda önemli sorunlara sebebiyet verebileceğini belirten Öztürk, “Yapılan araştırmalarda göç eden kuşların daha kuzey enlemlere gittiği ortaya çıktı. Bazı hayvanlar havaların erken ısınması ile kış uykusundan daha erken uyanıyor ve olumsuz çevre koşulları yüzünden çeşitli sağlık sorunları ile karşılaşıyor. Bu, uzun vadede hayvan nesillerini olumsuz yönde etkileyebilir, bazı türlerin yeryüzünden kaybolmasına kadar gidebilecek süreçlere sebebiyet verebilir” diye konuştu.

Şehirlere yöneliyorlar

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Oytun Okan Şenel de iklim değişikliğinin yaban hayvanlarında ikinci ve önemli etkisinin, habitatını terk etmek zorunda kalan hayvanların şehir yaşamına ya da uygun olmayan ortamlara giriş yapması olduğunu söyledi: .

“Çünkü ortam değiştirirken bir geçiş koridoruna ihtiyaç duyuyorlar ama şehirleşme nedeniyle çoğunlukla bunu bulmaya imkan yaratamadıkları için otoyollarda trafik kazalarına maruz kalıyorlar, şehir yaşamının içinde insan ile istemedikleri karşılaşmalara maruz kalıyorlar. Hayvan hastanemizde ve yaban hayvanları birimimizde çok sayıda yaban hayvanını bu nedenle misafir etmek durumunda kalıyoruz. Belirli sıcaklık aralıklarında ve belirli bitki örtüsünün bulunduğu ortama adapte olan hayvanlar, iklim değişikliğinin yarattığı sera etkisine adapte olabilmek için önce bulundukları ortamda irtifa değiştirmeye çalışıyorlar ama o ortam onlar için yaşanamaz duruma geldiğinde zorunlu olarak mülteci hale geliyorlar ve ortam değiştirmek durumunda kalıyorlar.”

Endonezya’da yükselen deniz seviyesi, ‘takımada’ statüsünü tehdit ediyor

Takımada devleti statüsü bulunan Endonezya, yükselen deniz seviyesi nedeniyle tehdit altında. Son yapılan araştırmalara göre; söz konusu tehdit deniz ve kara varlığı arasındaki oranlar üzerindeki değişiklik de dahil olmak üzere ülke sınırlarını kökten değiştirecek boyutta. Buna göre; Endonezya’nın en dıştaki 92 adası, yükselen deniz seviyeleri nedeniyle batma potansiyeline sahip.

Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nden (IPCC) çıkan son rapor küresel deniz seviyelerinin hızlı bir oranda yükseldiğini zaten ortaya koymuştu.

[COP27] Brezilya, Endonezya ve Kongo, Amazon ormanlarını korumak için ittifak kurdu

80 bin kilometrelik kıyı şeridi boyunca uzanan 17 binden fazla adaya sahip bir takımada devleti olan Endonezya’nın ise bu bulgular karşısında harekete geçmesi bekleniyor.

Endonezya, takımada
Fotoğraf: Eko Siswono Toyudho/ AA

2021’de Endonezya Ulusal Araştırma ve İnovasyon Ajansı, deniz seviyesinin yükselmesi ve toprak çökmesinin bir kombinasyonu nedeniyle Endonezya’nın en az 115 adasının 2100 yılına kadar sular altında kalacağı öngörüsünde bulunmuştu.

Son araştırmada ise Endonezya’nın en dıştaki 92 adasının yükselen deniz seviyeleri nedeniyle batma potansiyeline sahip olduğunu ortaya koyuldu.

13 Aralık’ta Science Direct’te yayımlanan araştırma Endonezya’daki Wijaya Kusuma Surabaya Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’nden Ria Tri Vinata, Masitha Tismananda Kumala ve City Yustisia Serfiyani tarafından gerçekleştirildi.

Endonezya, takımada
Fotoğraf: Eko Siswono Toyudho/AA

Raporda ortaya koyulan adaların batma potansiyeli, Endonezya ve diğer takımada ülkelerinin on yıllarca süren diplomatik çabalarının ardından 1982’de BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde (UNCLOS) kabul edilen yeni bir yasal kavram olan “takımada devleti” statüsü üzerinde bir tehdit oluşturabilir.

Endonezya’nın en dışta bulunan adaları, muhtemelen ıssız olsalar da Endonezya suları için bir sınır işlevi gördükleri için stratejik bir değer sağlıyor.

Söz konusu gerçek, suların yükselmesi ve toprak çökmesi sonucunda ülkenin en dışta bulunan adalarından bazılarının sular altında kalması durumunda Endonezya’nın “takımada devleti” olarak toprak bütünlüğünü koruması konusunda soru işaretlerine kapı aralıyor.

Kaynak: Phys.org

Endonezya takımada devleti statüsünü kaybedebilir…

Endonezya, Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’yle aldığı “takımada devleti” statüsüyle sularda bulunan tüm kaynaklar üzerinde de hakka sahip oldu. Ülke, takımada ana hattı olarak bilinen bir çizgi çizerek takımadalarını çevreledi. Söz konusu çizgi takımada ülkesinin topraklarını belirlemek için referans olarak kullanılıyor.

Deniz seviyesinin yükselmesi durumunda, takımada ana hatlarını belirlemek için kullanılan taban noktaları, kısmen ya da tamamen suyla kaplanabilir. Sonuç olarak belirlenmiş bir taban nokta ile diğeri arasında kalan mesafe UNCLOS kapsamında izin verilen mesafeden daha uzun olabilir.

Böylece Endonezya’nın taban noktalarından bazılarının yükselen deniz seviyeleri nedeniyle karaya doğru çekilmesi durumunda, bu, tüm taban noktaları arasında izin verilen mesafenin ölçümünü etkileyebilir.

Endonezya’da sel felaketi 50 can aldı
Endonezya, takımada
Fotoğraf: Eko Siswono Toyudho

Taban noktalarının tamamen su altında kaldığı en kötü durum senaryosunda ise Endonezya’nın alternatif taban noktaları bulması veya bunları yeniden inşa etmesi gerekebilir.

Yapılan araştırmaya göre; aşırı durumlarda, yükselen deniz seviyeleri, ana hatların ve bunlarla ölçülen deniz bölgelerinin kaybı da dahil olmak üzere toprak kaybına neden olabilir.

Resiflere ve küçük adalara ne olacağı belli değil

Endonezya’nın takımada ana hatları, gelgit yüksekliği kullanılarak ölçülmüyor, ancak taban noktalarının çoğu resifler ve küçük adalar. Bu taban noktalarının birçoğunun deniz seviyesinden yüksekliği hala bilinmiyor, dolayısıyla IPCC tahminlerine göre uzun vadede bunlara ne olacağı da belli değil.

Endonezya’da 40 bin metrekarelik resif hayata döndürüldü

Takımada devletinin “su-kara oranı” adı verilen bir formüle dayalı olarak belirli miktarda suya ve toprağa sahip olması gerektiği konusunu düzenleyen bir başka kurala göre de Endonezya için yine bir tehdit söz konusu. Su alanı artarsa ülke sınırlarında karadan çok su olabilir ve bunun sebep olacağı su-kara oranındaki değişiklik yine takımada statüsünü tehdit edebilir.

Öte yandan uluslararası hukukun yasalaştırılması ve kademeli olarak geliştirilmesiyle görevli bir BM hukuk uzmanları organı olan Uluslararası Hukuk Komisyonu, deniz seviyesinin yükselmesiyle ilgili bazı zor yasal konuları inceliyor. Ayrıca bu süreç devam ederken, birkaç BM uzman kuruluşuyla danışma statüsüne sahip uluslararası bir STK olan Uluslararası Hukuk Derneği (ILA), kıyı şeridi hareketi nedeniyle ana hatların değişeceği sonucuna varmış durumda.

İzmir, zehirsiz kent olma yolundaki ilk adımını attı

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin Zehirsiz Sofralar Platformu işbirliğiyle yürüttüğü Zehirsiz Kentler Kampanyası’na katılma kararı alarak tüm canlıların yaşamını tehdit eden pestisitlerden ve biyosidal ürünlerden arınma yolunda kararlı bir adım attı.

Zehirsiz Kentlere Doğru projesi kapsamında başlatılan kampanya talepleri doğrultusunda imzaladığı Zehirsiz Kentlere Doğru İyi Niyet Belgesi‘ni imzalayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, zehirsiz kentlerin öncü belediyeleri arasına İzmir‘in de adını yazdırdı.

Bu kapsamda İzmir halkının daha temiz ve daha sağlıklı bir çevrede yaşaması için 2025 yılına kadar kentte herbisit kullanımı sonlandırılacak ve 2040 yılına kadar zararlılarla mücadelede tamamen ekolojik ve doğa dostu uygulamalara geçilecek.

İyi Niyet Belgesi, daha önce Samsun Büyükşehir Belediyesi, Kadıköy Belediyesi ve Karşıyaka Belediyesi tarafından da imzalanmıştı.

Egemenlik Evi Toplantı Salonu’nda düzenlenen imza törenine, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Genel Sekreter Yardımcıları Şükran Nurlu ve Ertuğrul Tugay, Çevre Koruma Kontrol Daire Başkanı Kerem Girişken, Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanı Şevket Meriç, Çevre Koruma ve Kontrol Şube Müdürü Huri Aldırmaz, Çevre Koruma ve Kontrol Mesul Müdürü Gülşah Erginer, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Strateji Kurulu Üyesi Oya Ayman, Ege Bölgesi Etkinlik ve Organizasyon Sorumlusu Pembe Albayrak Emül, Proje Yürütücüsü İstem Sever ve İletişim Koordinatörü Ayşe Nur Ayan katıldı.

‘Kentte de kırda da zehir kullanmamamız lazım’

İyi Niyet Belgesi’nin imza töreninde konuşan Soyer, “Uğruna çalıştığınız meseleler, bizim de meselelerimiz. Bizim de çözüm bulmak istediğimiz konular. Ortak bir irademiz var” dedi. “Zehirsiz İzmir için çalışmak son derece önemli. Bu konuda hedeflerimiz büyük olmalı. Kentte de kırda da zehir kullanmamamız lazım.”

İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak 30 ilçede gerçekleştirilen biyosidal ürün uygulamalarında doğa dostu bir yaklaşımla alternatif entegre haşere mücadele yöntemleri kullandıklarını aktaran Soyer, çalışmaların en önemli basamağını bakteri kökenli biyolojik larvasitler ile gerçekleştirdiğini ifade ederek, derelerin ıslahı ve temizliği, kimyasal içermeyen tuzaklar gibi fiziksel mücadele yöntemleriyle de larva mücadelesini desteklediğini açıkladı.

Soyer sözlerini şu sözlerle sürdürdü:

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ile yollarımızın kesiştiği bu noktada çevrenin doğal dengesini bozmamak, insan ve diğer tüm canlılara zarar vermemek için zehirsiz kent vizyonumuza uygun olarak kimyasal mücadele yöntemlerini her geçen yıl azaltacağımıza, mümkün mertebe gerekmediği sürece de kullanmayacağımıza söz vermekteyiz.

Biyosidal ürün uygulaması yapan diğer belediyelerle de aynı paydada birleşmeyi umut ettiklerini belirten Soyer, “Yarının doğasını toprağa, suya, havaya duyduğumuz şefkatle bugünden yaratacağız” diye ekledi.

Soyer, İyi Niyet Belgesi’nin imzalanması ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin atacağı adımları şöyle özetledi:

  • Belediye kontrolü altındaki halka açık alanlarda herbisit (ot zehiri) kullanımının 2025 yılına kadar sonlandırılması için gerekli düzenlemelerin yapılması,
  • Diğer pestisitlerin ve zararlılarla mücadelede kullanılan kimyasal aktif madde içeren biyosidal ürünlerin kullanımının ise 2040 yılına kadar %30 azaltılması,
  • Tüm pestisit ve zararlılarla mücadelede kullanılan kimyasal aktif madde içeren biyosidal ürünlerin kullanımının 2040 yılına kadar tamamen sonlandırılması,
  • Pestisit ve zararlılarla mücadelede kullanılan kimyasal madde içeren biyosidal ürün yasağının, halka açık özel alanlarda ve yaşam alanlarının yanındaki tarım alanlarında uygulanması için katılımcı stratejik eylem planının belirlenmesi ve ilgili tarafların bilgilendirilerek katılımcı olmalarına yönelik çağrı yapılması,
  • bu konuda kent konseylerinde bir çalışma grubu oluşturulması.

Sağlıklı bir gelecek için Zehirsiz Kentler

Emül ise imza töreninde yaptığı konuşmada, doğaya ve onun döngülerine karşı insan eliyle yapılan her müdahalenin sağlık sorunları, çevre felaketleri ve ekonomik kayıplara yol açtığına dikkat çekti:

Çözüm daha fazla pestisit kullanmakta değil; doğa ile uyumlu yaşamayı öğrenmek, insan merkezci bakış açısını bırakmak, kendimizi doğanın bir parçası olarak tekrar tanımlamak, üretim ve tüketimde doğayı, doğal döngüler ve süreçleri esas alan, onlar ile uyumlu modeller, teknikler, yöntemler ve sistemler geliştirmekte.

Zehirsiz Sofralar Platformu tarafından sağlıklı bir gelecek için yürütülen çalışmaların kamuoyu ve karar vericiler nezdinde karşılık bulmasını umut verici olarak değerlendiren Emül, “Dünyada ve Türkiye’de zehirsiz kent olma yolunda önemli adımlar atılıyor” dedi. “İzmir Büyükşehir Belediyesi gibi, halk sağlığını tehdit eden zararlılar ile mücadele konusunda ekolojik ve doğa dostu alternatiflere yönelmeye başlayan belediyelerimizin ortaya koyduğu iyi örnekler, model uygulamalar sayesinde önümüzdeki yıllarda bu kararlılığı beyan eden belediyelerin artacağını ümit ediyoruz.”

Buğday Derneği ve Zehirsiz Sofralar Platformu olarak belediyeler arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi için çalışmalar yürütmeye devam edeceklerini aktaran Emül, tüm belediyeleri ve vatandaşları Zehirsiz Kentler Kampanyası’na destek olmaya davet etti.