Ana Sayfa Blog Sayfa 312

Yunanistan 2010’dan bu yana en sıcak ekim ayını yaşadı

Yunanistan, 2010’dan bu yana ülkenin tamamına yakınında en sıcak ekim ayını yaşadı.

Yunanistan Meteoroloji Dairesi’nin yayımladığı rapora göre, Kiklad Adaları, Oniki Adalar ve Girit dışında, 2010’dan beri en sıcak ekim ayının yaşandığı ülkede, 2 bin metrenin üzerindeki yüksek alanlarda dahi hava sıcaklıklarında ekim ayı için beklenen düşüşler yaşanmadı.

Avrupa genelindeki ülkeler tarihteki en sıcak eylül ayını yaşamıştı ve mevsim normallerinin üzerinde sıcak havanın ekim ayında da sürmesi bekleniyordu.  Isıyı hapseden sera gazları ve El Nino hava olayı, bu yıl sıcaklıkların rekor seviyelere çıkmasına neden oldu; Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre, bu eğilimin önümüzdeki beş yıl boyunca devam etmesi bekleniyor.

Avrupa’da ‘en sıcak’ eylül ayının ardından ekimde de sıcak dalgaları bekleniyor
Görülmemiş sıcaklıklarla kayıtlardaki en sıcak üç aylık dönem yaşandı: İklim çöküşü başladı

AB‘nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3s) de 2023’ün insanlığın şimdiye kadar yaşadığı en sıcak yıl olmasını bekliyor.

Ortalama sıcaklıklar 20-29 derece

Yunanistan’da ekim ayı sıcaklıkları, mevsim normallerinin üzerinde seyrederken, gündüz sıcaklıkları ekim ayı boyunca 20-29 dereceye kadar ulaştı.

Meteoroloji uzmanlarının tahminlerine göre, bugünden itibaren hava sıcaklıkları düşecek ve ülke genelinde etkili olacak yağışlar başlayacak.

Asya kaplanı sivrisineği alarmı

Öte yandan, başkent Atina‘nın da içinde bulunduğu Attika bölgesinde Asya kaplanı sivrisineği için alarm durumuna geçildiği bildirildi.

Attika Bölgesi Halk Sağlığı ve Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü iklim koşullarından kaynaklı Asya kaplanı sivrisineği popülasyonunda artış olduğu ve alarm durumuna geçildiğini duyurdu.

Attika bölgesinin birçok noktasında Asya kaplanı sivrisineği sayısının önceki yıllara göre belirgin bir artış gösterdiği kaydedilen açıklamada, bu artışın son haftalardaki yüksek nem, yağış ve sıcak hava gibi iklim koşullarından kaynaklı olduğu ifade edildi.

Açıklamada, ilaçlama çalışmalarının devam ettiği bildirilerek, sivrisinek ısırıklarından kaynaklanan rahatsızlıkların artmasını önlemek amacıyla korunma talimatlarına uyulması tavsiye edildi.

Likud milletvekili: Gazze yeryüzünden silinmeli

İsrail’de iktidardaki Likud Partisi milletvekili Galit Distel Atbaryan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklama, abluka altındaki Gazze Şeridi’nde etnik temizlik çağrısı yaptı. İsraillilere, “Birbirinizden nefret etmeyin. Canavarlar sizden yeterince nefret ediyor. Düşmandan nefret edin. Canavarlardan nefret edin” diye seslenen Atbaryan, şunları söyledi:

‘Canavarlar ya çitlere veya Mısır topraklarına gidecek ya da ölecekler’

“İç çekişmenin en ufak bir kırıntısı, çıldırtıcı derecede aptalca bir enerji israfıdır. Bu enerjiyi tek bir şeye yatırın; Gazze’nin tamamını yeryüzünden silmek. Gazzeli canavarlar ya güneydeki çitlere gidecek ve Mısır topraklarına girmeye çalışacak ya da ölecekler. Gazze yeryüzünden silinmeli.”

‘İntikamcı ve zalim bir orduya ihtiyaç var’

İşgal altındaki Batı Şeria’da yaşayan Filistinlileri de “Naziler” olarak tanımlayan İsrailli milletvekili, “İntikamcı ve zalim bir İsrail ordusuna ihtiyaç var. Daha azı ahlaka aykırıdır. Tamamen etik dışıdır” yazdı.

Gazze’nin güneyi de bombalanıyor

Hamas‘ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırısının ardından İsrail’in Gazze’ye bombardımanı sürüyor. İki tarafta toplam can kaybı dokuz bini aştı.

İsrailli vekilin” güneydeki çitler” diye ifade ettiği ve Filistinlilerin gitmesini istediği Gazze’nin güney kısmı da bombardıman altındaki Filistinliler istediği güvenli değil. İsrail ordusunun sivillere Gazze’nin kuzeyini tahliye etmeleri yönündeki ilk talebinden beri, yüz binlerce Filistinli Gazze Şeridi’nin güneyine taşınmıştı.

Ancak İsrail’in Gazze’nin güneyini de bombalamaya devam etmesiyle, Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer insani yardım kuruluşları siviller için hiçbir yerin güvenli olmadığı uyarıları yaptı.

BBC de İsrail’in ‘güvenli’ olarak nitelendirdiği Gazze’nin güneyine saldırılar düzenlediğini kanıtladı. 

Bölgedeki şiddet Gazze’yle sınırlı kalmadı ve İsrail işgalindeki Batı Şeria’ya da sıçradı. Bölgedeki gelişmeleri takip eden insan hakları kuruluşları, Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik baskısının arttığını söylüyor.

Gazze’deki Sağlık Bakanlığı, İsrail saldırılarında 3 bin 648’si çocuk, 2 bin 290’ı kadın olmak üzere 8 bin 796 Filistinlinin öldürüldüğünü, 22 bin 219 kişinin yaralandığını bildirmişti.

İşgal altındaki Batı Şeria’da ise İsrail güçlerinin ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında ise 130 Filistinli öldü, yaklaşık 2 bin Filistinli yaralandı.

Ciarán Fırtınası: Birleşik Krallık ve Fransa’da ‘hayati tehlike’ uyarıları yapıldı

Ciarán Fırtınası Birleşik Krallık‘ın bazı bölgelerini altüst etmeye başlarken, saatte 112 kilometreden hızlı esen rüzgârlar güneybatı ve güney İngiltere‘nin bazı bölgelerine şiddetli yağmurlar getirdi.

Ülkede yüzlerce okul kapatıldı, yollar kapandı, uçuşlar ve otobüs ve demiryolu güzergahları etkilendi ve güney İngiltere’de rüzgar için “hayati tehlike” anlamına gelen sarı uyarı yapıldı.

Bugün (2 Kasım) sabah 7.30 itibariyle Çevre Ajansı İngiltere için 65 sel uyarısı ve 156 sel alarmı yayımladı ve zaten doygun olan zemine düşen şiddetli yağmurun bazı nehirlerde su seviyelerinin hızla yükselmesine yol açmasının beklendiğini söyledi.

Dün gece ve bugün erken saatlerde fırtınanın en ağır etkilenen bölge Kanal Adaları olurken, Jersey hükümeti burada rüzgarın saatte 164 km hıza ulaştığını belirtti. Binaların hasar görmesi nedeniyle adada 60’tan fazla kişi evlerinden tahliye edildi. Üç kişi hastaneye kaldırıldı ve Jersey hastanesinin çatısı hasar gördü.

Fotoğraf: AFP
‣ Fransa ve Birleşik Krallık’ta etkili olan Bella Fırtınası on binlerce kişiyi elektriksiz bıraktı

Dev dalgalar, hızlı rüzgarlar

The Guardian‘ın aktardığına göre fırtına nedeniyle büyük dolu tanelerinden oluşan şiddetli yağışlar ve boyu 9 metreye ulaşan dalgalar görüldüğü kaydedilirken doğrulanmamış bir hortum bildirisi de yapıldı.

Jersey Meteoroloji dairesi en yüksek seviye olan kırmızı rüzgar uyarısı yayımladı. Bugün Jersey, Guernsey ve Alderney havaalanlarından yapılan tüm uçuşlar iptal edildi ve adalara giden ve adalardan gelen feribotlar askıya alındı, bu da malzemelerin tükenebileceği endişelerine yol açtı. İnsanlara sakin kalmaları ve panik yapmamaları çağrıları yapıldı.

Scilly Adalarında saatte 123 km, Kent‘teki Langdon Körfezinde ise saatte 114 km rüzgar hızı kaydedildi.

Bugün Birleşik Krallık’ın Meteoroloji Dairesi (Met Office), İngiltere’nin güneybatısının büyük bir bölümünü kapsayan turuncu uyarının saat 11’e kadar geçerli olacağını söyledi. İngiltere’nin güneydoğusunun Brighton‘dan Canterbury‘ye kadar uzanan kesimleri için ikinci bir sarı alarm gün ortasına kadar yürürlükteydi. Güneydoğu için saatte 85 kilometreye varan rüzgarlar öngörülüyor.

‣ Kuraklığın ardından sel: İngiltere ve Fransa’da alarm

Bölgede hayat durma noktasına geldi

Uyarılarda, şiddetli rüzgarların seyahati aksatabileceği, elektrik hatlarını devirebileceği ve yapısal hasara neden olabileceği ve uçan enkaz parçalarının potansiyel bir yaşam riski oluşturduğu belirtildi.

Güneybatı İngiltere’de yaklaşık 10 bin ev elektriksiz kalırken, belediye insanlara kesinlikle gerekli olmadıkça seyahat etmemelerini tavsiye etti.

Dün gece Devon‘da boş bir araba denize sürüklendi ve ilçede 250’den fazla okul kapatıldı.

Hampshire‘da ciddi durum ilan edildi ve Southampton‘daki okulların açılmaması tavsiye edildi.

Galler Tabii Kaynaklar idaresi, ülkenin güneybatısındaki nehir seviyelerinin şimdiye kadar kaydedilen en yüksek seviyeye ulaşabileceği uyarısında bulundu. Güneybatı Galler‘de, Ritec Nehri kıyısındaki Tenby için şiddetli sel uyarısı yapıldı. Kiln‘deki bir karavan sitesi tahliye edildi.

Bazı demiryolu şirketleri, birçok kesimde raylarda enkaz olduğunu belirterek vatandaşların trenleri kullanmamaları ve evden çalışmaları yönünde çağrıda bulundu. Dover limanının tüm seferleri askıya alması nedeniyle A20 karayolu üzerinde uzun bir kamyon kuyruğu oluştu.

Kıyı şeritleri ‘çok tehlikeli’

İskoçya ve İngiltere arasında seyahat eden tren yolcuları, seferlerdeki gecikmeler ve iptaller nedeniyle aksaklıklarla karşılaştı.

Meteoroloji Dairesi sözcüsü Oliver Claydon şunları söyledi:

Kıyı şeridinde çok tehlikeli koşullar, büyük dalgalar olacak. İnsanlara su kenarına yaklaşmamalarını tavsiye ediyoruz. Yağmur uyarıları yapılıyor, bazı çok doygun durumdaki zeminler ek bir tehlikeye neden olacak.”

‘Ciddi seller’ görülmesi muhtemel

En fazla yağışın 36 saat içinde 10 cm potansiyeli ile Kuzey Galler’de görüleceği tahmin ediliyor.

Güney İngiltere ve Galler, kuzeydoğu Galler, kuzeydoğu İngiltere ve Inverness‘e kadar uzanan İskoçya ve Kuzey İrlanda‘nın güneydoğusu için sarı yağmur uyarıları devam ediyor.

Çevre Ajansında sel görev yöneticisi Kate Marks, “ciddi sellerin” muhtemel olduğunu söyledi. Marks, “İnsanlara taşan nehirlerden uzak durmalarını tavsiye ediyor ve sadece 30 cm yüksekliğindeki sular arabaları hareket ettirmeye yeteceğinden sel sularından geçmemelerini öneriyoruz” diye konuştu.

Özellikle Manş Adalarında fırtınayla birlikte şiddetli yağışların olacağına dair uyarılar yapıldı.

Fransa’da bir kişi öldü, 1,2 milyon hane elektriksiz kaldı

Kuzey Fransa‘da fırtına bugün bir kişinin ölümüne neden oldu. Ulaştırma Bakanı Clément Beaune, Paris‘in kuzey doğusundaki Aisne departmanında çalışan bir kamyon şoförünün, kamyonunun üzerine ağaç devrilmesi sonucu hayatını kaybettiğini açıkladı.

Fırtına ayrıca bölgede 1,2 milyon hanenin elektriksiz kalmasına neden oldu.

Brittany ve Normandiya‘nın bazı bölgelerinde şiddetli rüzgarlar nedeniyle kırmızı alarm verilirken kuzey batının geri kalanında turuncu alarm verildi. Rüzgar hızının bu bölgelerde saatte 160 km’ye ulaştığı kaydedildi.

Fransa’da toplamda 24 farklı bölgede turuncu alarmı verilmiş durumda. Turuncu alarmı şiddetli fırtına ve sağanak yağışla ilgili risklere karşı uyarı anlamı taşıyor.

Yine ülkenin kuzeyinde, bazı noktalarda ağaçların devrilmesi nedeniyle yollar trafiğe kapandı.

Morbihan, Côtes-d’Armor ve Manche bölgelerinde insanlara araçlarını kullanmamaları, ormanlık alanlara girmemeleri ve deniz kıyılarından uzak durmaları tavsiye ediliyor.

Hızları 100 km/saatin üzerinde olan rüzgarlar mor renkle ve 140 km/saatin üzerindeki rüzgarlar koyu mor renkle gösteriliyor. Hava durumu haritası: Ventusky

İklim değişikliğinin payı var mı?

Imperial College London‘dan Friederike Otto görülen fırtınanın iklim krizi ile bağlantısına dikkati çekerek şunları söyledi:

“Bunun gibi sonbahar ve kış fırtınalarının iklim değişikliği nedeniyle daha zarar verici olduğunu gösteren pek çok kanıt var. Bunun nedeni, bu tür fırtınalarla ilişkili yağışların iklim değişikliği nedeniyle daha şiddetli olması ve fırtına dalgalarının daha yükselen deniz seviyeleri nedeniyle daha büyük ve dolayısıyla daha zarar verici olmasıdır.”

St Andrews Üniversitesinden Michael Byrne ise iklim krizinin fırtınalarla düşen yağışı artırdığını vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:

“Şiddetli yağmurun iklim değişikliğiyle bağlantılı olması çok muhtemel: daha sıcak bir atmosfer daha fazla su buharı tutar. Kuvvetli rüzgarlar ile iklim değişikliği arasındaki bağlantı ise çok daha az net. Ciarán gibi fırtınaların iklim ısındıkça daha rüzgarlı olacağına dair bazı kanıtlar var ama henüz kesin bir yargıya varılmadı.”

İklim krizi Avrupa’yı fırtınalarla vuruyor

Mersin’de dara düşen çiftçi limon ağaçlarını söküp biyokütle ve kömür fabrikalarına satıyor

Haber: Abidin YAĞMUR

*

Mersin, Tarsus ve Adana’da bahçede limonun kilosu 1 TL’nin altına düştü. Ancak çoğu yerde alıcı dahi yok. Çiftçi limon ağaçlarını dallarında meyveleriyle birlikte sökmek zorunda kaldı. Bu ağaçlar da ya biyokütle enerji tesislerine ya da mangal kömürü fabrikalarına satılıyor.

Gübre, sulama, ilaç, mazot, işçilik maliyetlerindeki yükselişe bu yıl ihracat pazarlarının daralması, savaşların ve deprem felaketinin etkisi de eklenince limon fiyatlarında keskin düşüşler yaşandı. Fiyattaki düşüşe rağmen birçok çiftçi bu fiyata bile alıcı bulamıyor. Belli bir dönemde hasat edilip kesilmesi gereken limonlar dalında kaldığı için çiftçiye tek çare olarak bahçelerini sökmek kalıyor.

Çiftçiler, yeniden limon yetiştiremeyecekleri için bahçelerini söküyor. Sökülen bahçelerin yerine yeni bir meyve bahçesi yapmak içinse en az beş yıl gerekiyor.

‘Ağaçlar ton başına 550 lira+KDV şeklinde satılıyor’

Sosyal medyada ağaç söküm işi yapan firmaların reklamları da hızla yayılmaya başladı. Mersin’de bahçe söküm işi yapan 15 firma olduğunu söyleyen bir girişimci, en çok bahçe söküm talebinin Tarsus ve Adana bölgesinden geldiğini ifade etti.

Limon bahçelerini söktürmek isteyen üreticilerin arazi temizliği karşılığında 4-6 yaşındaki fidanlarını söküm işi yapan kişilere hibe ettiğini belirten girişimci, “Bu yaşlardaki limon ağaçları biyokütle enerji santrallerine götürülüyor ve ton başına 550 lira+KDV şeklinde satılıyor. 20-25 yaşındaki ağaçlarını söktürmek isteyen üreticiler ise bu ağaçlarını söküm işi yapan kişilere tonu 1000 liradan satıyor. Bu ağaçlar daha sonra mangal kömürü üretim yerlerine 1800 ile 2000 TL lira arasında değişen fiyatlarla satılıyor” dedi.

‘Tek gündemimiz limon’

Mersin Ziraat Odası Başkanı Musa Yılmaz, “Bakanlığın bir an önce ihracata teşvik vermesi lazım. En az 2 lira 50 kuruş seviyesinde kilo başına ihracata teşvik verilmesi lazım ki biraz piyasa hareketlensin. Yoksa limon üreticisi bu yıl da perişan” dedi.

Üreticinin topraktan para kazanmadığı için tarlasını satmaya başladığını söyleyen Yılmaz, bu günlerde tek gündemlerinin limon olduğunu dile getirdi.
Yılmaz, “Narenciyede sorun devam ediyor, geçen yıla göre limonda rekolte eksikliği bile var. Rekolte eksikliği olmasına rağmen satılmıyor. Kaldı ki portakalda yüzde 100 rekolte fazlalılığımız var. Biri bitmeden diğerini düşünüyoruz. Limonda en az 2 lira 50 kuruş seviyesinde kilo başına ihracata teşvik verilmesi lazım ki biraz piyasa hareketlensin. Bir an önce bakanlığın ihracata teşvik kararını verip açıklaması lazım ki en azından ihracatçı biraz hareketlensin ve meyve dalında kalmasın” ifadelerini kullandı.

Deprem ve savaş üreticiyi etkiledi: Limon çöktü

Erdemli Ziraat Odası Başkanı Rasim Şahin de “Dışarıda bir pazarımız yok, pazarımız daraldı. Savaşlar bizi çok etkiledi. Geçtiğimiz yıl depremin olması üretimi etkiledi. Ürünlerimiz Antakya’daki depolara gönderilip, orada işlenip Antakyalı ihracatçılarımız tarafından yurtdışına gönderiliyordu. Ama şimdi oradaki fabrikalar da yıkıldı onlar da geçen yıl sezonun ortasında limon alamadılar limon çöktü. Bu yıl nasıl olacak bilmiyorum” şeklinde konuştu.

İkizdere’de Reis’in tehdidi sürüyor: Vatandaşlar dilekçe verecek

Rize İkizdere Vadisi’nde Cengiz İnşaat’ın yapmak istediği taş ocağına karşı verilen mücadele devam ederken AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir başka şirketin, Reis Holding’in, RS Enerji Elektrik Üretim Sanayi tarafından hidroelektrik enerji santrali (HES) projesi için başlattığı hukuki süreç şirketin lehine çıktı. 22 Haziran’da İkizdere Dernekler Federasyonu (İDEF) tarafından yaptırılmayan HES’le ilgili halkı bilgilendirme toplantısının yapılması için mahkemece onay verildi. İDEF tarafından yapılan açıklamaya göre toplantının 28 Kasım’da İkizdere Öğretmen Evi’nde gerçekleştirilmesi için şirket salonu kiraladı.

Vatandaşlar İkizdere Vadisi’nin doğasını katledeceği için karşı durdukları HES projesine karşı mücadele vermeye devam edeceklerini bildirdi. Yarın (3 Kasım) konuyla ilgili bir araya gelecek yurttaşlar ilgili kurumlara dilekçe vereceklerini de iletti. Vadide ekokırıma sebebiyet verecek hiçbir projenin yapılamayacağını belirten İkizdereliler, “Yeryüzünün Cenneti İkizdere’de HES yapılamaz!” dedi.

Söz konusu proje İkizderelilerin karşı karşıya kaldığı ilk ekokırım projesi değil. Vadi yıllardır Cengiz İnşaat’ın faaliyetleri nedeniyle tahrip ediliyor.

İkizdere’de Reis’in HES telaşı: Nedir bu reislerden çektiğimiz?
[Bir konu/k] İkizdere’nin kızından köyün mücadelesi: Bir milat olarak Cengiz İnşaat
Çevre aktivistleri Kadıköy’de buluştu

Ne olmuştu?

Rize’nin İkizdere ilçesinde yapılacak olan lojistik liman inşaatında kullanılmak üzere ihtiyaç duyulan taş ocağı için Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, ilçedeki Eskencidere Vadisi’nde acele kamulaştırma kararı alınmıştı.

Bunun üzerine köylüler harekete geçerek, vadinin girişine çadır kurup nöbet tutmaya başladı. Kararı da yargıya taşıdı. Ancak inşaatı gerçekleştirecek olan Cengiz Holding çalışanları 21 Nisan’da vadiye girerek taş ocağı için yol açma çalışmalarına başladı.

Jandarma eşliğinde gelen şirket çalışanları, vadi girişine çadır kurup nöbet tutan vatandaşlardan çadırlarını kaldırmalarını istedi. Nöbet tutan vatandaşların tepkilerine rağmen çadırlar kaldırılırken, jandarma vadi girişine barikat kurdu.

Kısa sürede iş makineleri çalışmaya başlarken, bölge halkı da vadiye akın etti. Vatandaşlar, vadide çalışma yapan firma yetkilerinin herhangi bir izinlerinin olmadığını, yapılan çalışmanın yasa dışı olduğunu söyledi. Direnen köylüler, eylemleriyle iş makinalarının alandan ayrılmasını sağladı.

Söz konusu projeye “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir” kararına karşı açılan dava için hazırlanan bilirkişi raporunda projenin usulsüz olduğu ve yapımının uygun olmadığı belirtilmişti.

İkizdere’deki Cengiz İnşaat tarafından yapımına devam edilen taş ocağı projesinde bugüne kadar projede çalışan vatandaşlardan bazıları iş makinelerini kullanırken gerçekleşen kazalar nedeniyle hayatını kaybettiği, taş ocağı nedeniyle bugüne kadar bölgedeki yaban hayatının olumsuz etkilendiği, bölgedeki ağaçların zarar gördüğü bildirilmişti. 

Söz konusu bilirkişi raporunun detaylandırılmadığı gerekçesi sonrası mahkemeye Mart 2022’de ek bilirkişi raporu sunulmuştu. 

İlk bilirkişi raporunda arıcılığın, bitki örtüsünün, doğanın, yaban hayatının olumsuz etkileneceği yönünde görüşler bildirilmiş ama daha sonra mahkeme tarafından ek bilirkişi raporu istenmesi sonrası gelen ek raporda söz konusu görüşlerin tam tersine yer verilmişti: Özenle ağaç kesmek, arıcılığın üzerindeki olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi vb…

İkizdere’yi yok eden taş ocağına Danıştay’dan ‘dur’ kararı: Hukuk yavaş, makine hızlı
‣ İkizdere’yi yok eden taş ocağına Danıştay’dan ‘dur’ kararı: Hukuk yavaş, makine hızlı

 

HES ve RES için altı ilde acele kamulaştırma: Zeytin bahçeleri ve bağlar da dahil…

Aydın, Kayseri, İzmir, Manisa ve Çanakkale’de rüzgar enerji santrali (RES) tesisi ve yapımı ile Maraş’ta hidroelektrik enerji santrali (HES) yapımı için acele kamulaştırma kararı verildi.

Birçok taşınmazın acele kamulaştırılması kararı AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıla Resmi Gazete’de yayımlandı.

Aydın’da zeytin bahçesi de acele kamulaştırıldı

Aydın’da kurulması planlanan Dampınar RES üretim tesisi için 13 adada bulunan 19 parselin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından acele kamulaştırılmasına karar verildi. Acele kamulaştırılan alanlar Germencik ilçesine bağlı Dampınar, Habibler ve Dağyeni köylerinde bulunuyor.

Tarla, sebze bahçesi, incir bahçesi, zeytin bahçesi (Dağyeni’de bulunan 356/6 arazi) acele kamulaştırılarak RES tesisi için kullanılmasına karar verildi.

Kayseri’de 70 parsel acele kamulaştırıldı

Kayseri’de de Ovacık RES için altı adada 70 ayrı parsel acele kamulaştırıldı. RES için verilen kararda Yahyalı ilçesine bağlı Avlağa ve Delialiuşağı köylerine ait alanlar etkilendi. Avlağa’nın neredeyse üçte biri acele kamulaştırdı. Bu alanların ham toprak nitelikli tek bir parselin dışında tamamının tarla olduğu görüldü.

Çanakkale’de bağlar da acele kamulaştırıldı

Çanakkale’de ise Ovacık RES yapımı için Bayramiç ilçesine bağlı Çatalçam, Gökçeiçi, Karıncalık ve Kuşçayır mahallelerinde 6 adada bulunan 18 parsel acele kamulaştırıldı. Kamulaştırılan parsellerden dördü bağ iken geri kalan kısım ise tarla.

İzmir ve Manisa’da da RES için acele kamulaştırma

İzmir ve Manisa’da ise Kestanederesi Rüzgar Enerji Santrali’nin yapımı için üç adada bulunan 20 parselin acele kamulaştırılmasına karar verildi. İzmir’de Kiraz ilçesine bağlı Ören ve Akpınar mahallelerinde Manisa’da ise Alaşehir’e bağlı Osmaniye mahallesinde acele kamulaştırmalar yapıldı. Arsaların çoğunluğunun tarla olduğu görüldü.

Maraş’ta Kumarlı HES için yedi parsel acele kamulaştırıldı

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından acele kamulaştırılmasına karar verilen bir diğer mahalle ise Kahramanmaraş’a bağlı Onikişubat ilçesinin Kumarlı mahallesi. Kumarlı HES için bir adada bulunan yedi ayrı parsel kamulaştırıldı. Kumarlı’da bulunan parsellerin tamamının tarla ve kavaklık niteliklerine sahip olduğu görüldü.

Eski vekil Hüda Kaya ‘devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma’ iddiasıyla tutuklandı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Kobanê eylemlerine ilişkin açılan soruşturma kapsamında Halkların Demokratik Partisi‘nin (HDP) önceki dönem İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı talimatıyla İstanbul Havalimanı’nda gözaltına alındı.

Kaya hakkında “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılarak ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamak ve görevi yaptırmamak için direnme” suçlamalarıyla soruşturma açıldığı öğrenildi.

İstanbul Havalimanı’nda uçağının kalkmasına 10 dakika kala gözaltına alınan Kaya’nın savcılığa ifade verdiği belirtildi.

Hüda Kaya’nın avukatı Zilan Leventoğlu, yaptığı açıklamada, müvekkilinin ifadeye hazır olduğunu defalarca bildirmesine rağmen kaldırılmayan “kaçaklık kararı” nedeniyle “haksız ve keyfi bir şekilde” gözaltına alındığını aktardı. Av. Leventoğlu, açıklamasında şunları kaydetti:

“Hüda Kaya, yurt dışında bir programa katılmak için bulunduğu İstanbul Havalimanı’nda haksız ve keyfi bir şekilde gözaltına alınmıştır. Aylardır ulaşılabilir olmasına ve ikametinde omasına rağmen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kaçaklık karar verilmiştir.”

Hüda Kaya hakkında 27 Eylül’de hukuksuz bir şekilde kaçak kararı alınması akabinde, tarafımızca bu karara itiraz edilmiş, kaçak olmadığı, ikametinde ulaşılabilir olduğu, telefonlarının açık olduğu, her zaman ifadeye hazır olduğu hem sözlü hem yazılı olarak defalarca belirtilmiş olmasına ve yakın tarihlerde İstanbul Cumhuriyet savcılığına gidip ifade vermiş olmasına rağmen, yine kendisinin savcılık kalemi ile görüşüp gerekirse Ankara‘ya gelebileceğini, ifade için hazır olduğunu kaçaklık kararının kaldırılması gerektiğini söylemesine rağmen kaçaklık kararı kaldırılmamış, Hüda Kaya’nın ifade vermek istemesi keyfi şekilde engellenmiştir.

Sonuç olarak bugün müvekkilimiz Sayın Hüda Kaya saatlerdir havalimanında olmasına, pasaport işlemlerinin sorunsuzca gerçekleşmesine rağmen uçağın kalkmasına 10 dakika kala yine tamamen keyfi bir şekilde çıkışınız mümkün değil denilerek gözaltına alınmıştır.

Bu tamamen haksız, keyfi ve hukuksuz süreci kamuoyunun takdirine bırakıyoruz…”

‣ Gara’yla ilgili paylaşımlarından dolayı Milletvekilleri Hüda Kaya ve Ömer Faruk Gergerlioğlu’na soruşturma

Kaya’nın tutuklanması ‘siyasi kırım operasyonlarının devamı’

Sağlık kontrolünün ardından Ankara Adliyesi‘ne getirilen Kaya, tutuklama talebiyle sevk edildiği nöbetçi Ankara Sulh Ceza Hakimliğince, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi üzerinden yapılan sorgunun ardından “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” iddiasıyla tutuklandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) İstanbul’dan tutuklama kararına ilişkin yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

Önceki dönem İstanbul milletvekilimiz Hüda Kaya’nın havalimanında gözaltına alındıktan sonra tutuklanması, devam eden siyasi kırım operasyonlarının devamıdır. İktidarın bu saldırıları karşısında daha fazla kenetlenerek yolumuza devam edeceğiz!”

‣ HDP’li Hüda Kaya’ya SADAT cezası

Baltık Denizi iklim ve biyoçeşitlilik konularında ‘kritik zorluklarla’ karşı karşıya

İsveç sahil güvenliği ülkenin güney kıyısındaki petrol sızıntısının etkilerini kontrol altına almak için çalışmaları sürdürürken, yeni bir rapor Baltık Denizi‘nin iklim krizi ve biyoçeşitliliğin bozulması nedeniyle “kritik zorluklarla” karşı karşıya olduğunu gösterdi.

30 Ekim’de Hörvik açıklarında bir feribotun üç kez karaya oturmasının ardından Sahil Güvenlik ekipleri İsveç’in güneyindeki Baltık’tan yaklaşık 20 metreküp petrol çıkardı ve çıkarılan toplam miktar 50 metreküpe yaklaştı.

Sahil Güvenlik ertesi gün yaptığı açıklamada Marco Polo‘nun 1 Ekim’de kurtarılacağını umduğunu ve daha fazla petrol sızıntısı riskinin önüne geçmek için geminin Karlshamn‘daki bir limana götürüleceğini belirtti.

Baltık Deniz Çevresini Koruma Komisyonu (Helcom) uzmanları, 31 Ekim’de gerçekleştirilen bugüne kadarki en kapsamlı denetimde 2016 ile 2021 yılları arasında su kütlesinin sağlığında “çok az iyileşme” olduğunu ya da hiç iyileşme olmadığına dikkati çekti.

Raporda, balık popülasyonlarının tehlikeli derecede düşük seviyelerde olduğunun yanı sıra kirlilik, arazi kullanımı ve kaynak çıkarmanın deniz üzerinde baskı oluşturmaya devam ettiği belirtildi.

Helsinki yakınlarında görülen zehirli mavi-yeşil algler. Fotoğraf: Jussi Nukari / Lehtikuva
‣ Baltık Denizi’nde metan sızıntısı: Benzeri görülmemiş bir iklim ve çevresel etkisi olabilir

Eşsiz ekosistemi Baltık’ı savunmasız kılıyor

Aralarında İsveç, Finlandiya, Danimarka ve Rusya‘nın da bulunduğu dokuz ülkeye kıyısı olan Baltık Denizi’nin nispeten sığ, az tuzlu ve acı sularla kaplı olması, deniz ortamını eşsiz kılıyor. Ancak bu özellikler denizin aynı zamanda kirliliğe ve değişen çevresel koşullara karşı özellikle savunmasız olduğu anlamına geliyor.

The Guardian‘ın aktardığına göre Baltık Denizi’nin Durumu 2023 raporu, çevreyi iyileştirme çabalarına rağmen genel koşulların iyileşmediğini ve bazı göstergelerin kötüleştiğini ortaya koyuyor.

Helcom’un Genel Sekreter Yardımcısı ve raporun koordinatörü Jannica Haldin şunları söylüyor:

Bulgular, Baltık Denizi’nin insan faaliyetlerinden kaynaklanan kritik zorluklarla karşı karşıya olduğunu hatırlatıyor. Sınır ötesi işbirliğinin, gerçekten çevresel açıdan sürdürülebilir uygulamalara geçişin ve uzun vadeli kararlılığın önemi göz ardı edilemez.”

Rapora göre kirlilik, aşırı avlanma ve habitat tahribatı gibi insan faaliyetleri ekosistemi etkileyerek biyolojik çeşitlilikte genel bir düşüşe yol açıyor. Baltık’ın kötü çevresel durumu balıkçılık ve turizmden elde edilen kârı da olumsuz etkiliyor.

Azot ve fosfor gibi aşırı besin maddelerinin alg patlamalarına neden olduğu büyük ölçüde insan kaynaklı bir olgu olan ötrofikasyonun da denizdeki sorunlardan biri olduğu belirtiliyor.

Baltık Denizindeki Van Gogh adası çevresindeki alg patlamaları. Uydu görüntüsü: NASA
‣ ‘Küresel okyanusta benzeri görülmemiş değişiklikler yaşanıyor, risk büyük’

‘Biyoçeşitlilik iyileşiyor, ancak çok yavaş’

Rapor kaydedilen ilerlemelere de yer veriyor. Besin girdileri ve tehlikeli maddelerdeki düşüşlerin yanı sıra biyolojik çeşitlilik ve koruma konusundaki çalışmaların Baltık’ın bazı bölgelerinde başarı işaretleri gösterdiği kaydediliyor. Ayrıca daha önce kirliliğin sıcak noktaları olarak belirlenen bazı yerler kaydedilen ilerlemeler sayesinde son değerlendirmede yer almıyor. Bölgedeki deniz koruma alanlarının payı ise artmaya devam ediyor.

Ancak rapora göre iklim krizi giderek daha fazla etkisini gösteriyor ve buz örtüsünün azalmasına, daha aşırı hava koşullarına ve su sıcaklıklarının yükselmesine neden oluyor.

2021’de Helcom tarafından hazırlanan Baltık Denizi eylem planı, biyoçeşitliliğin güçlendirilmesi, çevresel baskıların azaltılması ve Baltık ekosisteminin genel sağlığının iyileştirilmesi çağrısında bulunuyor.

Haldin, “Yine de mevcut değerlendirme sonuçları, günümüzde biyoçeşitliliğin iyileşme hızının çok yavaş olduğunu gösteriyor. Bu raporda ortaya koyulan kötü durum, toplum olarak bizim faaliyetlerimiz ve önceliklerimizle doğrudan bağlantılı” diyor.

‣ Okyanus yüzeyi şimdiye dek kaydedilen en yüksek sıcaklığa ulaştı

Gazeteci Tolga Şardan, ‘MİT’in yargı raporu’ haberi nedeniyle tutuklandı

Dün (1 Kasım) evinden gözaltına alınan Gazeteci Tolga Şardan, sulh ceza hakimliği tarafından tutuklandı.

Şardan, “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın re’sen başlattığı soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştı. Başsavcılık soruşturmasında, Şardan’ın “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” iddiasıyla suçlandığı öğrenilmişti.

Ankara Adliyesi’nde Sulh Ceza Hakimliği’nce Ankara Adliyesi’nde SEGBİS aracılığıyla savcılık ifadesi alınan Şardan, tutuklama talebiyle sulh ceza mahkemesine sevk edildi. Şardan, hakimlik sorgusunun ardından tutuklandı. Şardan hakkındaki tutuklama kararının gerekçesi şöyle:

“Yazı içeriğinde Türk Ceza Kanunu’nun 217/a maddesinde düzenlenen ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçunun unsurlarını oluşturacak şekilde beyanlarda bulunduğu, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde tutuklama nedeninin ‘kanun gereğince’ var sayıldığı… kaçma şüphesinin bulunduğu kanaatine varılarak tutuklanmasına…”

‘Ben o suçu işlemedim’

Şardan, SEGBİS aracılığıyla, İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği’ne verdiği ifadede, “Ben o suçu işlemedim. Suçsuzum. Serbest bırakılmamı talep ediyorum” dedi.

Avukat Yasin Gökberk Çınar, “Haber yapılan durum uydurma değildir. Sadece gazetecilik mesleğini icra etmektedir. Aynı iddialar İsmail Uçar tarafından ortaya getirilmiş iddialardır” dedi.

Şardan, savcılığa verdiği ifadede, “Sayın Uçar’ın dilekçesinin ardından HSK’ya yine Anadolu’nun değişik köşelerinde görev yapan yargı mensupları tarafından ihbarlar yapılmaktadır. Ve HSK tarafından görevlendirilen müfettişler söz konusu iddialar çerçevesinde aralarında üst düzey yargı mensupları da olmak üzere birçok kişinin bilgi sahibi konumunda ifadelerini almışlardır. Görüleceği üzere devletin en saygın kurumlarından olan MİT Başkanlığı da söz konusu iddialar çerçevesinde bilhassa Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘dan gelen talimat sonrasında, adı geçen yargı mensupları üzerinde de detaylı araştırma yapmıştır. Dolayısıyla kulislerden elde ettiğim bilgileri söz konusu yazıda kaleme alırken tarafıma yönelttiğiniz TCK 217/A maddesi hükümlerine aykırı herhangi bir girişimim olmamıştır” diye belirtti.

Suçlamayı kabul etmeyen Şardan, “Altını çizerek söylüyorum sadece halkı bilgilendirmek çerçevesinde gazetecilik yaptım” dedi. Şardan’ın avukatı ise, “Müvekkilin yazısının ihbar niteliği sayılıp soruşturmayı açan savcılıkça araştırılması gerekirdi” dedi.

Şardan, Sincan Cezaevi’ne gönderildi

T24’ün haberine göre; kararında TCK 217/A’nın katalog suçlardan olduğunu yazan İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, tutuklamaya gerekçe olarak, “işlendiği iddia edilen suçun önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedenin ‘kanun gereğince’ var sayıldığı, kaçma şüphesi ile delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğunu” öne sürdü. Mahkemenin tutuklamaya sunduğu gerekçelerden biri de “beklenen ceza veya güvenlik önlemi” oldu. Tutuklanan Şardan, Sincan Cezaevi’ne gönderildi.

Mahkemenin kararında “katalog suçlardan” diye yazdığı ve bir yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören TCK 217/A suçu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 100. maddesinde sıralanan ve kanun gereğince tutuklama kararı verilen katalog suçlar arasında yer almıyor.

’35 yıldır gazetecilik yapıyorum’

Şardan, savcılık ifadesinde 35 yıldır gazetecilik yaptığını ve mesleki kariyerinin tamamını güvenlik ve yargı konularının oluşturduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:

“Öncelikle belirtmek isterim ki ben 35 yıldır gazetecilik yapmaktayım. Mesleki kariyerimin tamamı güvenlik ve yargı konularından müteşekkildir. Dolayısıyla 35 yıldır Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı ve güvenlik bürokrasisini yakından takip eden bir gazeteci olarak hangi konuların suç teşkil edeceğini, hangi konuların suç teşkil etmeyeceğini bilecek tecrübeye sahibim. Bana bildirmiş olduğunuz suç iddiasıyla ilgili olarak atılı suçlamayı kesinlikle kabul etmiyorum. Biraz önce kişisel kariyerimle ilgili vermiş olduğum bilgi dahilinde hakkında soruşturma başlatılan konu sizin ve kamuoyunun da bilgisi dahilinde güncel bir konudur. Hatta öyle ki bu konunun başlangıcı İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyeti Başsavcısı Sayın İsmail Uçar’ın kamuoyuna yansıyan dilekçesidir. Biz de kamuoyundan öğrendik ki Sayın Başsavcının iddiaları kamuoyunda da geniş yankı bulmuş, kamuoyunu bilgilendirmesi gereken, haber değeri taşıyan konulardır. Ben de bu gelişme üzerine az önce sözünü ettiğim 35 yıllık mesleki kariyerimdeki oluşturduğum ve Basın Kanunu uyarınca adını vermek istemediğim farklı kaynaklar üzerinden gelişmeleri takip etmeye başladım. Gazeteciliğin temel kurallarından bir tanesi fikri takiptir, yani başlayan olayların devamının halka duyurulması çerçevesinde fikri takip prensibi doğrultusunda yaşanan yeni gelişmelerin halkı bilgilendirilmesi amacıyla yürütülen çalışmalardır.

Ben de bu prensiple Başsavcı Uçar’ın yargı sisteminde büyük yankı bulan iddialarının sonuçlarının ne olduğu ya da olacağını araştırdım. Kulislerden elde ettiğim bilgileri soruşturmaya konu olan yazıda da kaleme aldım. Tabii şunu söylemek istiyorum. Kulislerde benim yazdıklarımın çok daha fazlası bilgileri mevcut. Şöyle ki, Sayın Uçar’ın dilekçesinin ardından HSK’ya yine Anadolu’nun değişik köşelerinde görev yapan yargı mensupları tarafından ihbarlar yapılmaktadır. Ve HSK tarafından görevlendirilen müfettişler söz konusu iddialar çerçevesinde aralarında üst düzey yargı mensupları da olmak üzere birçok kişinin bilgi sahibi konumunda ifadelerini almışlardır. Görüleceği üzere devletin en saygın kurumlarından olan MİT Başkanlığı da söz konusu iddialar çerçevesinde bilhassa Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen talimat sonrasında, adı geçen yargı mensupları üzerinde de detaylı araştırma yapmıştır. Dolayısıyla kulislerden elde ettiğim bilgileri söz konusu yazıda kaleme alırken tarafıma yönelttiğiniz TCK 217/A maddesi hükümlerine aykırı herhangi bir girişimim olmamıştır.

Meslek hayatım boyunca şahsımı yakından tanıyan devlet ve kamu görevlileri benim nasıl gazetecilik yaptığımı bilirler. Yanlış hatırlamıyorsam şu ana kadar 17 İçişleri Bakanı, 22 Emniyet Genel Müdürüyle gazeteci-bürokrat veya gazeteci-siyasetçi çizgisi üzerinden birlikte çalışmışlığım vardır. Hiçbir dönemde yazdığım haberlere ve Büyüteç adı altında kaleme aldığım yazılara yönelik resmi yalanlama, tekzip veya açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla bugün hakkında soruşturmaya neden olan söz konusu bilgileri içeren yazı da yalanlanmadığı gibi içeriği itibarıyla yargı camiasında özellikle yaşananlardan rahatsız olan yargı mensupları nezdinde devletinde bir bakıma itibar kazanmasına vesile olmuştur.

Şunu da eklemek istiyorum. Eğer ben TCK 217. Madde hükmüne göre aykırı hareket etmiş olsaydım söz konusu yazı içinde ulaştığım ama teyidini alamadığım ham bilgileri de kullanabilirdim. Dolayısıyla ben art niyetli hareket eden gazeteci olsaydım, tecrübesiz bir gazeteci olsaydım bugün kamu görevlilerinin kişi hak ve özgürlüklerine yönelik de hareket etmiş olurdum. Dolayısıyla ben söz konusu yazıyla ilgili tarafıma atfedilen suçu kabul etmiyorum. Halkı bilgilendirmek, güncel bir konuyla ilgili olarak bilgilendirmek, altını çizerek söylüyorum sadece bilgilendirmek çerçevesinde gazetecilik yaptım. Gönül isterdi ki bu konuda önce devletin ilgili kurumlarının söz konusu yazıyla ilgili açıklama yapılmasını beklenmesini, sonradan da tarafıma yönelik adli soruşturmaya başlatılması tercih edilebilirdi. Bu noktada halen Ankara Adliyesi’nde şüpheli olarak hakkımda yürütülen soruşturmaların bir benzeri de tarafınızdan yürütülebilirdi. Söyleyeceklerim bundan ibarettir.”

Şardan’ın avukatı Suna Öztaşdönderen ise, “Müvekkilim söz konusu TCK’da ilgili maddeyi ihlal etmesi için kaynaklarından kendisine gelen bilginin yalan bilgi olduğu inancıyla vermiş olması gerekmektedir. Yazının bütünü incelendiğinde görülecektir ki böyle bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki artık yargı mensuplarının kendi aralarındaki atışmaları herkesin bilgisi halindedir. İlgili maddeyle ilgili gözaltı kararı verilmeden önce T24 yayınına ne bir tekzip ne de bir yalanlama gelmiştir. Vekil olarak müvekkilim emniyet, bürokrasi ve bakanlık nezdinde ihtilaf yaşadığı yazıları sebebiyle suç isnat edilen taraflar bakımından çok fazla davasına vekil olarak katılmış bulunduk fakat herhangi birinden şimdiye kadar müvekkilimin yalan ya da yanıltıcı haber yaptığına dair herhangi bir karar çıkmamıştır” dedi.

‘Adeta örgüt üyesi gibi gözaltına alınıp huzurunuza çıkarıldı’

Avukat Öztaşdönderen, “Bu konuda bakanlar dahil birçok kişi yazıları sebebiyle rahatsızlık yaşamışlarsa da herhangi bir şekilde müvekkilimin hakkında bir gözaltı kararı verilmemiştir. Müvekkilim yazdığı yazıyla aslında Anadolu Cumhuriyet Başsavcısının vermiş olduğu dilekçeyle paralel uyum göstermektedir. Üç büyükşehirdeki adliyelerde vekiller dahil herkes benzeri konular hakkında maalesef bu şüpheyi taşımaktadır. Bu sebeple müvekkilin yazısının ihbar niteliği sayılıp söz konusu soruşturmayı açan savcılıkça araştırılması gerekirken, bilginin yalan olup olmadığı teyit edilmemişken müvekkilim adeta örgüt üyesi gibi gözaltına alınıp huzurunuza çıkarılmıştır” dedi.

Savcılık ifadesinin ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilen Şardan, hakimlik sorgusunda da savcılık ifadesini tekrarladı. Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu da Şardan’ın hakim sorgusunda savunma yaptı. Şardan’ın avukatlarından Yasin Gökberk Çınar da savunmasında şunları kaydetti:

“Dosyada 217/a maddesinden soruşturma yürütülüyor, suçun mağdurları Ankara ilindedir. Müvekkil Ankara ilinde ikamet etmekte ve Ankara ilinde çalışmaktadır. Haber Ankara ilinde yayınlanmıştır. Neden İstanbul’da soruşturma yürütüldüğünü anlayamamaktayız. Bir anda o adliyede soruşturma başlayıp müvekkil tutuklanma amacıyla huzurunuza gelmiştir. Özellikle yetkisiz makamlarca yapıldığının zapta geçmesini istiyoruz. Dosyada kısıtlılık kararı yoktur. Buna rağmen müvekkilin savcılık aşamasında verdiği ifade dışında ne olup olmadığını bilmiyoruz. Tutukluluğa sevke dair kararı da sesli olarak öğrendik. Dosyanın içeriğini bilmediğimiz bir halle karşı karşıyayız. Savunma hakkımız kısıtlanmıştır. 217/a maddesi TCK kapsamına girerken dezenformasyon yasasının bütünü haline geldi, toplumda doğrudan kamu düzenini bozacak nitelikte kimliği belirsiz kişilerce yayınlanmasını cezalandırmaktı. Maddenin kendisi kendisini 3 temel unsura sabitledi. Sırf kelimesi ile başlatması doğrudan huzursuzluk çıkarmak amacıyla hareket etmesini amaçlamıştır. Mesleğini icra ederken tek derdinin toplum barışını bozması lazım. Olayımızda haber yapılan durum uydurma değildir. Kişinin toplum barışını bozma gibi bir durumu yoktur. Sadece gazetecilik mesleğini icra etmektedir. Aynı iddialar İsmail Uçar tarafından ortaya getirilmiş iddialardır. Bu iddialar toplum barışını bozabilecek iddialar değildir. MİT raporunun varlığı da savcılığın başvurusu da 10 gün önce ortaya çıktı. Biz burada gazeteci haber yapması sebebiyle doğrudan toplumun birtakım değerlerine zarar vereceğinden söz edemeyiz. Söz konusu habere ilişkin veya başvurulara ilişkin bu iki kurum ne bir yalanlama ne de gerçek dışı olduğuna ilişkin bilgi belge sunumu yoktur. Kamunun bu iddiadan haberdar olması doğrudan basın hürriyeti kapsamında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünü dikkate almamız gerekmektedir. Bir yanda kanun bozulabilme ihtimali bulunan kamu düzenini korumaktadır. İlgili suç maddesi 1 yıl ile 3 yıl arasında ceza öngörmektedir. Haberi yapan kişi müvekkil haberi yaptığını kabul etmektedir. Tutukluluk yasağı kapsamında değerlendirilemeyecekse bile infaza geçildiğinde 3 yıl dahi verse infazı olmayacaktır. Denetimli serbestlik hükümleri uygulanacaktır. Dosya kapsamında tek delil gazete haberidir. Ve orada durmaktadır. Herhangi bir engel yoktur. Bunu ortadan kaldırma dahi iddia yoktur. Müvekkil bu haberi yaptığını açık ve net şekilde kabul etmiştir. Eğer müvekkil gazeteci olarak bir kısım kişileri baskı altına alınarak ifadeleri değiştirebileceği düşünülüyorsa bu gerçekten tartışmaya açık bir durumdur. Olası bir tutuklama kararı anayasal hakkını ihlal edecektir. Müvekkilin doğrudan serbest bırakılmasını, aksi halde şüpheli hakkında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep ediyoruz.”

‘Yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu’ndan tutuklandı

Kararını açıklayan mahkeme ise T24 yazarı gazeteci Tolga Şardan’ın TCK’nın 217/a maddesi gereğince “halkın yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu”ndan tutuklanmasına karar verdi.

Kararında TCK 217/A’nın katalog suçlardan olduğunu ifade eden 1. Sulh Ceza Hakimliği, tutuklamaya gerekçe olarak “kaçma şüphesi ile delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğunu” öne sürdü. Mahkemenin tutuklamaya “beklenen ceza veya güvenlik önlemi” gerekçesi sunduğu tutuklama kararında şöyle denildi:

“Soruşturma dosyasında bulunan yakalama tutanağı, şüpheli savunması, diğer kolluk tutanakları ve diğer belgeler incelendiğinde; şüphelinin ‘MİT’in Cumhurbaşkanlığına sunduğu yargı raporunda neler var?’ başlıklı yazı içeriğinde TCK’nın 217/a maddesinde düzenlenen halkın yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunun unsurlarının oluşturacak şekilde sözlü beyanlarda bulunduğu, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, yüklenen suçun yasada öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedenin ‘Kanun gereğince’ var sayıldığı, alması muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelinin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan ölçülülük’ ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheli açısından ‘yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine vanılarak şüpheli ve müdafisinin serbest bırakılma istemlerinin REDDİ ile şüphelinin 5271 sayılı CMK’nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca TUTUKLANMASINA.”

Gazeteci meslek örgütleri tepki gösterdi: Derhal serbest bırakılsın

Aralarında Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, DİSK Basın-İş, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği ve Türkiye Gazeteciler Sendikası‘nın bulunduğu meslek örgütleri, T24 yazarı Tolga Şardan’ın tutuklanmasına tepki gösterdi.

Tolga Şardan’ın tutuklanmasına neden olan yazıda yargıdaki usulsüzlük iddialarına yönelik incelemenin bilgisini paylaştığını kaydeden gazetecilik meslek örgütleri, “Bu gözdağını hiçbirimiz kabul etmiyoruz” dedi.

Meslek örgütlerinin yaptığı açıklama şu şekilde:

“Sansür yasası uygulamalarıyla ülkemizde basın susturulmaya, korkutulmaya, hizaya getirilmeye çalışılmaktadır. Biz gazeteciyiz, gazeteciliğin suç olmadığını haykırmaya, baskı ve tehditlere rağmen yolsuzlukları dile getirmeye, bütün istibdat baskılarına rağmen gazetecilik yapmaya, halkın haber alma hakkı için çalışmaya devam edeceğiz.

Meslektaşımız Tolga Şardan, 31 Ekim’de T24 internet sitesinde yayınlanan ‘MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu yargı raporunda neler var?’ başlıklı yazısı nedeniyle başlatılan soruşturmada ‘Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ iddia ve suçlamasıyla 1 Kasım akşamı tutuklanmıştır.

Şardan söz konusu yazısında yargıda son günlerde ortaya saçılan usulsüzlük iddiaları üzerine devletin ilgili kurumlarının da inceleme yürüttüğü bilgisini paylaşmıştır. Ancak bu yazı bazı yetkililer tarafından tepkiyle karşılanmış ve sonuç olarak meslektaşımız tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Şardan’a apar topar soruşturma açılması, evinde ve belgelerinde arama yapılarak gözaltına alınması ve tutuklanması ülkemizdeki tüm gazetecilere yönelik ağır bir gözdağıdır.

Adalet sistemindeki sorunları araştırıp kamuoyunun bilgisine sunmak gazetecinin görevidir. Hakimler Savcılar Kurulu’na yazılan dilekçelere ve MİT raporlarına kadar giren çarpıklıklar karşısında yargıçlar, bu sorunları gündeme getiren gazetecileri tutuklamak yerine adalet sisteminin iyi işlemesine odaklanmalıdırlar. Gazeteci Tolga Şardan’ın bu sorunları yazdığı için tutuklanması sorunları örtme çabasından başka bir anlama gelmez.

İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, Tolga Şardan’a tutuklama kararı verilmesinden 10 dakika sonra Şardan’ın yazdığı gibi bir MİT raporu olmadığını, yazının dezenformasyon içerdiğini duyurmuştur. Yayınlanmasının üzerinden 43 saat geçmesine karşın ilgili kurumlar tarafından yalanlanmayan yazının, tutuklama kararıyla eş zamanlı olarak dezenformasyon merkezince yalanlanması manidardır. Biz gazeteciler bu tür haberlerde yanlış bir bilgi olduğunda ilgili kurumların jet hızıyla yalanlama yaptığını gayet iyi biliyoruz. Şardan’ın bir buçuk gün boyunca dezenformasyon olarak değerlendirilmeyen yazısının tutuklama kararıyla birlikte yalanlanmasını inandırıcı bulmuyoruz.

Yalan haber en başta gazetecilik suçudur. Şardan bu suçu hiç işlememiş, dürüst ve saygın bir meslektaşımızdır. Türkiye’de son 35 yıldır içişleri, emniyet, yargı bürokrasisi ve ilgili siyasetçilerle her zaman gazetecilik çerçevesinde ilişki kuran Şardan, işlediği konuları titizlikle kaleme alan, yazdığı haber ve kulis bilgileriyle kurumlardaki sorunlara büyüteç tutan kıdemli ve saygın bir gazetecidir. Meslektaşımız Şardan’a ve gazeteciliğine kefiliz.

Şardan’la aynı gün İstanbul’da meslektaşımız Dinçer Gökçe de aynı suçlamayla gözaltına alınmış, ifadesinin ardından serbest bırakılmıştır. Halkı bilgilendirme faaliyeti gerçekleştiren, sadece gazetecilik yapanlara yönelik bu sistematik gözdağı asla kabul edilemez. Bu son örneklerle bir kez daha görünür olan gazetecilere yönelik hukuk dışı çabalar düşünce ve ifade özgürlüğüne indirilen birer darbe haline gelmiştir ve ülkemize büyük zarar vermektedir.

Gazetecileri tutuklanması halkın haber alma hakkının önlenmesine ve basın aracılığıyla kamuoyu denetiminin sakatlanmasına yol açar. Gazeteciler, sansür yasası dediğimiz ‘yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçunu ceza kanunumuza ekleyen yasaya da işte bu nedenle karşı çıkmıştır. Bu yasa Anayasa’ya aykırılıktan Anayasa Mahkemesi’ne taşınmıştır ve aylardır yüksek mahkemenin vereceği karar beklenmektedir. Bu karar çıkana kadar pek çok meslektaşımızın çerçevesi belli olmayan bu suçlama ile demir parmaklıklar arkasına gitmesi işten bile değildir. Anayasa Mahkemesi bir an önce sansür yasasıyla ilgili kararını vermelidir.

Bizler basın meslek örgütleri olarak Tolga Şardan’ın ve tüm tutuklu gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Tolga Şardan arkadaşımızın tutuklandıktan sonra söylediği gibi: Biz gazeteciyiz, gazetecilik yapmaya devam edeceğiz.”

UNICEF: Gazze binlerce çocuğa mezar oldu, yaşayanlar için cehennem

Birleşmiş Milletler (BM) Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından dün (1 Kasım) yapılan bir açıklamada İsrail ile Filistinli militan grup Hamas arasındaki savaşın çocuklar üzerindeki etkilerine vurgu yapıldı.

Filistin Sağlık Bakanlığı, 1 Kasım itibarıyla bölgede can kaybının 8 bin 796’ya ulaştığını açıkladı. Bakanlık daha önce hayatını kaybedenlerin yaklaşık üçte ikisini çocuklar ve kadınların oluşturduğunu açıklamış, çatışmaların başlangıcından itibaren 3 bin 500’e yakın çocuğun öldürüldüğünü doğrulamış ve her gün ortalama 100 çocuğun öldüğü tahminini paylaşmıştı.

Hamas’ın saldırısında da yaklaşık bin 400’den fazla İsrailli hayatını kaybederken, 230’dan fazla kişi de rehin alındı.

İsviçre‘nin Cenevre kentindeki BM merkezlerinden Palais des Nations‘da düzenlenen basın açıklamasında UNICEF sözcüsü James Elder, kurumunun Gazze Şeridi’ndeki benzeri görülmemiş çatışmaların ilk günlerinden bu yana, insani ateşkesin bir an önce sağlanması, yardımların ulaştırılması ve kaçırılan çocukların serbest bırakılması gerektiği konusunda açık sözlü olduğunu hatırlattı ve “Diğer pek çokları gibi biz de çocukların öldürülmesine son verilmesini talep ettik” dedi.

Öldürülen çocuk sayısının önce onlarca, sonra yüzlerce ve nihayetinde binlerce olduğuna dair en ciddi korkuların sadece iki hafta içinde gerçeğe dönüştüğünü söyleyen Elder, şunları kaydetti:

Rakamlar dehşet verici; 3 bin 450’den fazla çocuğun öldürüldüğü bildiriliyor; şaşırtıcı bir şekilde bu sayı her geçen gün önemli ölçüde artıyor. Gazze binlerce çocuğa mezar oldu. Diğer herkes için ise gerçek bir cehennem.”

Fotoğraf: AFP
‣ İsrail-Hamas savaşında 18’inci gün: Kurbanların yaklaşık yüzde 70’i çocuk, kadın ve yaşlılar

‘Çocuklar bir bardak temiz su bulamıyor’

Çocuklara yönelik tehditlerin bombalar ve havan toplarıyla sınırlı kalmadığının altını çizen UNICEF sözcüsü, enklavdaki su krizine dikkati çekerek “Gazze’de yaşayan bir milyondan fazla çocuk da su krizi yaşıyor” dedi.

Gazze’nin su üretim kapasitesinin normal günlük üretiminin sadece yüzde 5’i kadar olduğu bilgisini veren James Elder, “Susuzluk nedeniyle çocuk – özellikle de bebek – ölümleri – giderek artan bir tehdit oluşturuyor” dedi.ve travmalara değindi.

Fotoğraf: Abdelhakim Abu Riash / Al Jazeera

Gazze’de yaşayan UNICEF çalışanlarından Nesma‘nın 4 yaşında Talia ve 7 yaşında Zain isimli iki çocuğu olduğunu söyleyen Elder, Nesma’nın şu sözlerini aktardı:

Etrafımdaki çocukların bir bardak temiz su için çabaladıklarını ve bulamadıklarını görmek kalbimi kırıyor. Zain sürekli normal su istiyor. Güvenli içme suyunu kastediyor; şu anda tek seçenek olan ve 7 yaşındaki Zain’i ve diğer pek çok çocuğu hasta eden tuzlu sudan değil.”

Fotoğraf: Mohammed Al-Masri / Reuters
‣ İsrail-Hamas savaşında toplam ölü sayısı 6 bini aştı: Çoğu sivil, yaklaşık üçte biri çocuk

‘Çatışmaların maliyeti nesillerce devam edecek’

Çocuklar için en büyük tehditlerden birinin de yaşadıkları travmalar olduğuna işaret eden Sözcü Elder, “Çatışmalar dindiğinde, bunun çocuklara ve toplumlarına maliyeti nesiller boyu devam edecek” diye belirtti.

Konuşmasında 7 Ekim’de başlayan saldırılar öncesindeki verilere değinen James Elder, “Bu son tırmanıştan önce Gazze’de 800 binden fazla çocuğun – tüm çocuk nüfusunun dörtte üçü – ruh sağlığı ve psikososyal desteğe ihtiyacı olduğu tespit edilmişti. Bu son kabustan önceydi” dedi.

Gazze’deki UNICEF çalışanı Nesma’nın çocuklarından Talia’nın travma belirtileri gösterdiğini ifade eden Elder, şunları kaydetti.

“Dört yaşındaki Talia ciddi stres ve korku belirtileri gösteriyor ve şu anda saçlarını koparmak ve bacaklarını kanayana kadar kaşımak gibi kendisine zarar veren davranışlarda bulunuyor. Yine de annesinin açıkladığı gibi: Çocuklarımın ruh sağlığını düşünecek lüksüm yok. Kendime sürekli ‘Nesma, onları hayatta tut’ diyorum. Ve tüm bunlar sona erdiğinde, onlara zihinsel destek ve tıbbi bakım sağlayacağım.”

Fotoğraf: AP
‣ İsrail-Hamas savaşı: 13 gündür Gazze’de her 15 dakikada bir çocuk öldürüldü

‘1,1 milyon çocuk adına söylüyoruz: Ateşkes gerekli’

“Talia, Zain ve Gazze’de kâbus yaşayan diğer 1,1 milyon çocuk adına” konuştuğunu söyleyen UNICEF sözcüsü, “Tekrar söylüyoruz: Acil bir insani ateşkese ihtiyacımız var” dedi.

James Elder, “Su, gıda, tıbbi malzeme ve yakıt da dâhil olmak üzere insani yardımların güvenli, sürekli ve engelsiz bir şekilde ulaştırılabilmesi için Gazze’ye tüm geçiş kapıları açılmalıdır” diyerek insani yardımlara engel olunmaması çağrısı yaptı.

Elder şunları ekledi:

Peki ya ateşkes yapılmazsa, su olmazsa, ilaç olmazsa, kaçırılan çocuklar serbest bırakılmazsa?

O zaman masum çocukları etkileyen daha büyük dehşetlere doğru sürükleniriz.”