İfade ÖzgürlüğüManşetMedya-İnternet

Gazeteci Tolga Şardan, ‘MİT’in yargı raporu’ haberi nedeniyle tutuklandı

0

Dün (1 Kasım) evinden gözaltına alınan Gazeteci Tolga Şardan, sulh ceza hakimliği tarafından tutuklandı.

Şardan, “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın re’sen başlattığı soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştı. Başsavcılık soruşturmasında, Şardan’ın “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” iddiasıyla suçlandığı öğrenilmişti.

Ankara Adliyesi’nde Sulh Ceza Hakimliği’nce Ankara Adliyesi’nde SEGBİS aracılığıyla savcılık ifadesi alınan Şardan, tutuklama talebiyle sulh ceza mahkemesine sevk edildi. Şardan, hakimlik sorgusunun ardından tutuklandı. Şardan hakkındaki tutuklama kararının gerekçesi şöyle:

“Yazı içeriğinde Türk Ceza Kanunu’nun 217/a maddesinde düzenlenen ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçunun unsurlarını oluşturacak şekilde beyanlarda bulunduğu, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde tutuklama nedeninin ‘kanun gereğince’ var sayıldığı… kaçma şüphesinin bulunduğu kanaatine varılarak tutuklanmasına…”

‘Ben o suçu işlemedim’

Şardan, SEGBİS aracılığıyla, İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği’ne verdiği ifadede, “Ben o suçu işlemedim. Suçsuzum. Serbest bırakılmamı talep ediyorum” dedi.

Avukat Yasin Gökberk Çınar, “Haber yapılan durum uydurma değildir. Sadece gazetecilik mesleğini icra etmektedir. Aynı iddialar İsmail Uçar tarafından ortaya getirilmiş iddialardır” dedi.

Şardan, savcılığa verdiği ifadede, “Sayın Uçar’ın dilekçesinin ardından HSK’ya yine Anadolu’nun değişik köşelerinde görev yapan yargı mensupları tarafından ihbarlar yapılmaktadır. Ve HSK tarafından görevlendirilen müfettişler söz konusu iddialar çerçevesinde aralarında üst düzey yargı mensupları da olmak üzere birçok kişinin bilgi sahibi konumunda ifadelerini almışlardır. Görüleceği üzere devletin en saygın kurumlarından olan MİT Başkanlığı da söz konusu iddialar çerçevesinde bilhassa Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘dan gelen talimat sonrasında, adı geçen yargı mensupları üzerinde de detaylı araştırma yapmıştır. Dolayısıyla kulislerden elde ettiğim bilgileri söz konusu yazıda kaleme alırken tarafıma yönelttiğiniz TCK 217/A maddesi hükümlerine aykırı herhangi bir girişimim olmamıştır” diye belirtti.

Suçlamayı kabul etmeyen Şardan, “Altını çizerek söylüyorum sadece halkı bilgilendirmek çerçevesinde gazetecilik yaptım” dedi. Şardan’ın avukatı ise, “Müvekkilin yazısının ihbar niteliği sayılıp soruşturmayı açan savcılıkça araştırılması gerekirdi” dedi.

Şardan, Sincan Cezaevi’ne gönderildi

T24’ün haberine göre; kararında TCK 217/A’nın katalog suçlardan olduğunu yazan İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, tutuklamaya gerekçe olarak, “işlendiği iddia edilen suçun önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedenin ‘kanun gereğince’ var sayıldığı, kaçma şüphesi ile delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğunu” öne sürdü. Mahkemenin tutuklamaya sunduğu gerekçelerden biri de “beklenen ceza veya güvenlik önlemi” oldu. Tutuklanan Şardan, Sincan Cezaevi’ne gönderildi.

Mahkemenin kararında “katalog suçlardan” diye yazdığı ve bir yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören TCK 217/A suçu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 100. maddesinde sıralanan ve kanun gereğince tutuklama kararı verilen katalog suçlar arasında yer almıyor.

’35 yıldır gazetecilik yapıyorum’

Şardan, savcılık ifadesinde 35 yıldır gazetecilik yaptığını ve mesleki kariyerinin tamamını güvenlik ve yargı konularının oluşturduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:

“Öncelikle belirtmek isterim ki ben 35 yıldır gazetecilik yapmaktayım. Mesleki kariyerimin tamamı güvenlik ve yargı konularından müteşekkildir. Dolayısıyla 35 yıldır Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı ve güvenlik bürokrasisini yakından takip eden bir gazeteci olarak hangi konuların suç teşkil edeceğini, hangi konuların suç teşkil etmeyeceğini bilecek tecrübeye sahibim. Bana bildirmiş olduğunuz suç iddiasıyla ilgili olarak atılı suçlamayı kesinlikle kabul etmiyorum. Biraz önce kişisel kariyerimle ilgili vermiş olduğum bilgi dahilinde hakkında soruşturma başlatılan konu sizin ve kamuoyunun da bilgisi dahilinde güncel bir konudur. Hatta öyle ki bu konunun başlangıcı İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyeti Başsavcısı Sayın İsmail Uçar’ın kamuoyuna yansıyan dilekçesidir. Biz de kamuoyundan öğrendik ki Sayın Başsavcının iddiaları kamuoyunda da geniş yankı bulmuş, kamuoyunu bilgilendirmesi gereken, haber değeri taşıyan konulardır. Ben de bu gelişme üzerine az önce sözünü ettiğim 35 yıllık mesleki kariyerimdeki oluşturduğum ve Basın Kanunu uyarınca adını vermek istemediğim farklı kaynaklar üzerinden gelişmeleri takip etmeye başladım. Gazeteciliğin temel kurallarından bir tanesi fikri takiptir, yani başlayan olayların devamının halka duyurulması çerçevesinde fikri takip prensibi doğrultusunda yaşanan yeni gelişmelerin halkı bilgilendirilmesi amacıyla yürütülen çalışmalardır.

Ben de bu prensiple Başsavcı Uçar’ın yargı sisteminde büyük yankı bulan iddialarının sonuçlarının ne olduğu ya da olacağını araştırdım. Kulislerden elde ettiğim bilgileri soruşturmaya konu olan yazıda da kaleme aldım. Tabii şunu söylemek istiyorum. Kulislerde benim yazdıklarımın çok daha fazlası bilgileri mevcut. Şöyle ki, Sayın Uçar’ın dilekçesinin ardından HSK’ya yine Anadolu’nun değişik köşelerinde görev yapan yargı mensupları tarafından ihbarlar yapılmaktadır. Ve HSK tarafından görevlendirilen müfettişler söz konusu iddialar çerçevesinde aralarında üst düzey yargı mensupları da olmak üzere birçok kişinin bilgi sahibi konumunda ifadelerini almışlardır. Görüleceği üzere devletin en saygın kurumlarından olan MİT Başkanlığı da söz konusu iddialar çerçevesinde bilhassa Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen talimat sonrasında, adı geçen yargı mensupları üzerinde de detaylı araştırma yapmıştır. Dolayısıyla kulislerden elde ettiğim bilgileri söz konusu yazıda kaleme alırken tarafıma yönelttiğiniz TCK 217/A maddesi hükümlerine aykırı herhangi bir girişimim olmamıştır.

Meslek hayatım boyunca şahsımı yakından tanıyan devlet ve kamu görevlileri benim nasıl gazetecilik yaptığımı bilirler. Yanlış hatırlamıyorsam şu ana kadar 17 İçişleri Bakanı, 22 Emniyet Genel Müdürüyle gazeteci-bürokrat veya gazeteci-siyasetçi çizgisi üzerinden birlikte çalışmışlığım vardır. Hiçbir dönemde yazdığım haberlere ve Büyüteç adı altında kaleme aldığım yazılara yönelik resmi yalanlama, tekzip veya açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla bugün hakkında soruşturmaya neden olan söz konusu bilgileri içeren yazı da yalanlanmadığı gibi içeriği itibarıyla yargı camiasında özellikle yaşananlardan rahatsız olan yargı mensupları nezdinde devletinde bir bakıma itibar kazanmasına vesile olmuştur.

Şunu da eklemek istiyorum. Eğer ben TCK 217. Madde hükmüne göre aykırı hareket etmiş olsaydım söz konusu yazı içinde ulaştığım ama teyidini alamadığım ham bilgileri de kullanabilirdim. Dolayısıyla ben art niyetli hareket eden gazeteci olsaydım, tecrübesiz bir gazeteci olsaydım bugün kamu görevlilerinin kişi hak ve özgürlüklerine yönelik de hareket etmiş olurdum. Dolayısıyla ben söz konusu yazıyla ilgili tarafıma atfedilen suçu kabul etmiyorum. Halkı bilgilendirmek, güncel bir konuyla ilgili olarak bilgilendirmek, altını çizerek söylüyorum sadece bilgilendirmek çerçevesinde gazetecilik yaptım. Gönül isterdi ki bu konuda önce devletin ilgili kurumlarının söz konusu yazıyla ilgili açıklama yapılmasını beklenmesini, sonradan da tarafıma yönelik adli soruşturmaya başlatılması tercih edilebilirdi. Bu noktada halen Ankara Adliyesi’nde şüpheli olarak hakkımda yürütülen soruşturmaların bir benzeri de tarafınızdan yürütülebilirdi. Söyleyeceklerim bundan ibarettir.”

Şardan’ın avukatı Suna Öztaşdönderen ise, “Müvekkilim söz konusu TCK’da ilgili maddeyi ihlal etmesi için kaynaklarından kendisine gelen bilginin yalan bilgi olduğu inancıyla vermiş olması gerekmektedir. Yazının bütünü incelendiğinde görülecektir ki böyle bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki artık yargı mensuplarının kendi aralarındaki atışmaları herkesin bilgisi halindedir. İlgili maddeyle ilgili gözaltı kararı verilmeden önce T24 yayınına ne bir tekzip ne de bir yalanlama gelmiştir. Vekil olarak müvekkilim emniyet, bürokrasi ve bakanlık nezdinde ihtilaf yaşadığı yazıları sebebiyle suç isnat edilen taraflar bakımından çok fazla davasına vekil olarak katılmış bulunduk fakat herhangi birinden şimdiye kadar müvekkilimin yalan ya da yanıltıcı haber yaptığına dair herhangi bir karar çıkmamıştır” dedi.

‘Adeta örgüt üyesi gibi gözaltına alınıp huzurunuza çıkarıldı’

Avukat Öztaşdönderen, “Bu konuda bakanlar dahil birçok kişi yazıları sebebiyle rahatsızlık yaşamışlarsa da herhangi bir şekilde müvekkilimin hakkında bir gözaltı kararı verilmemiştir. Müvekkilim yazdığı yazıyla aslında Anadolu Cumhuriyet Başsavcısının vermiş olduğu dilekçeyle paralel uyum göstermektedir. Üç büyükşehirdeki adliyelerde vekiller dahil herkes benzeri konular hakkında maalesef bu şüpheyi taşımaktadır. Bu sebeple müvekkilin yazısının ihbar niteliği sayılıp söz konusu soruşturmayı açan savcılıkça araştırılması gerekirken, bilginin yalan olup olmadığı teyit edilmemişken müvekkilim adeta örgüt üyesi gibi gözaltına alınıp huzurunuza çıkarılmıştır” dedi.

Savcılık ifadesinin ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilen Şardan, hakimlik sorgusunda da savcılık ifadesini tekrarladı. Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu da Şardan’ın hakim sorgusunda savunma yaptı. Şardan’ın avukatlarından Yasin Gökberk Çınar da savunmasında şunları kaydetti:

“Dosyada 217/a maddesinden soruşturma yürütülüyor, suçun mağdurları Ankara ilindedir. Müvekkil Ankara ilinde ikamet etmekte ve Ankara ilinde çalışmaktadır. Haber Ankara ilinde yayınlanmıştır. Neden İstanbul’da soruşturma yürütüldüğünü anlayamamaktayız. Bir anda o adliyede soruşturma başlayıp müvekkil tutuklanma amacıyla huzurunuza gelmiştir. Özellikle yetkisiz makamlarca yapıldığının zapta geçmesini istiyoruz. Dosyada kısıtlılık kararı yoktur. Buna rağmen müvekkilin savcılık aşamasında verdiği ifade dışında ne olup olmadığını bilmiyoruz. Tutukluluğa sevke dair kararı da sesli olarak öğrendik. Dosyanın içeriğini bilmediğimiz bir halle karşı karşıyayız. Savunma hakkımız kısıtlanmıştır. 217/a maddesi TCK kapsamına girerken dezenformasyon yasasının bütünü haline geldi, toplumda doğrudan kamu düzenini bozacak nitelikte kimliği belirsiz kişilerce yayınlanmasını cezalandırmaktı. Maddenin kendisi kendisini 3 temel unsura sabitledi. Sırf kelimesi ile başlatması doğrudan huzursuzluk çıkarmak amacıyla hareket etmesini amaçlamıştır. Mesleğini icra ederken tek derdinin toplum barışını bozması lazım. Olayımızda haber yapılan durum uydurma değildir. Kişinin toplum barışını bozma gibi bir durumu yoktur. Sadece gazetecilik mesleğini icra etmektedir. Aynı iddialar İsmail Uçar tarafından ortaya getirilmiş iddialardır. Bu iddialar toplum barışını bozabilecek iddialar değildir. MİT raporunun varlığı da savcılığın başvurusu da 10 gün önce ortaya çıktı. Biz burada gazeteci haber yapması sebebiyle doğrudan toplumun birtakım değerlerine zarar vereceğinden söz edemeyiz. Söz konusu habere ilişkin veya başvurulara ilişkin bu iki kurum ne bir yalanlama ne de gerçek dışı olduğuna ilişkin bilgi belge sunumu yoktur. Kamunun bu iddiadan haberdar olması doğrudan basın hürriyeti kapsamında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünü dikkate almamız gerekmektedir. Bir yanda kanun bozulabilme ihtimali bulunan kamu düzenini korumaktadır. İlgili suç maddesi 1 yıl ile 3 yıl arasında ceza öngörmektedir. Haberi yapan kişi müvekkil haberi yaptığını kabul etmektedir. Tutukluluk yasağı kapsamında değerlendirilemeyecekse bile infaza geçildiğinde 3 yıl dahi verse infazı olmayacaktır. Denetimli serbestlik hükümleri uygulanacaktır. Dosya kapsamında tek delil gazete haberidir. Ve orada durmaktadır. Herhangi bir engel yoktur. Bunu ortadan kaldırma dahi iddia yoktur. Müvekkil bu haberi yaptığını açık ve net şekilde kabul etmiştir. Eğer müvekkil gazeteci olarak bir kısım kişileri baskı altına alınarak ifadeleri değiştirebileceği düşünülüyorsa bu gerçekten tartışmaya açık bir durumdur. Olası bir tutuklama kararı anayasal hakkını ihlal edecektir. Müvekkilin doğrudan serbest bırakılmasını, aksi halde şüpheli hakkında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep ediyoruz.”

‘Yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu’ndan tutuklandı

Kararını açıklayan mahkeme ise T24 yazarı gazeteci Tolga Şardan’ın TCK’nın 217/a maddesi gereğince “halkın yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu”ndan tutuklanmasına karar verdi.

Kararında TCK 217/A’nın katalog suçlardan olduğunu ifade eden 1. Sulh Ceza Hakimliği, tutuklamaya gerekçe olarak “kaçma şüphesi ile delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğunu” öne sürdü. Mahkemenin tutuklamaya “beklenen ceza veya güvenlik önlemi” gerekçesi sunduğu tutuklama kararında şöyle denildi:

“Soruşturma dosyasında bulunan yakalama tutanağı, şüpheli savunması, diğer kolluk tutanakları ve diğer belgeler incelendiğinde; şüphelinin ‘MİT’in Cumhurbaşkanlığına sunduğu yargı raporunda neler var?’ başlıklı yazı içeriğinde TCK’nın 217/a maddesinde düzenlenen halkın yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunun unsurlarının oluşturacak şekilde sözlü beyanlarda bulunduğu, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, yüklenen suçun yasada öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedenin ‘Kanun gereğince’ var sayıldığı, alması muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelinin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan ölçülülük’ ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheli açısından ‘yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine vanılarak şüpheli ve müdafisinin serbest bırakılma istemlerinin REDDİ ile şüphelinin 5271 sayılı CMK’nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca TUTUKLANMASINA.”

Gazeteci meslek örgütleri tepki gösterdi: Derhal serbest bırakılsın

Aralarında Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, DİSK Basın-İş, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği ve Türkiye Gazeteciler Sendikası‘nın bulunduğu meslek örgütleri, T24 yazarı Tolga Şardan’ın tutuklanmasına tepki gösterdi.

Tolga Şardan’ın tutuklanmasına neden olan yazıda yargıdaki usulsüzlük iddialarına yönelik incelemenin bilgisini paylaştığını kaydeden gazetecilik meslek örgütleri, “Bu gözdağını hiçbirimiz kabul etmiyoruz” dedi.

Meslek örgütlerinin yaptığı açıklama şu şekilde:

“Sansür yasası uygulamalarıyla ülkemizde basın susturulmaya, korkutulmaya, hizaya getirilmeye çalışılmaktadır. Biz gazeteciyiz, gazeteciliğin suç olmadığını haykırmaya, baskı ve tehditlere rağmen yolsuzlukları dile getirmeye, bütün istibdat baskılarına rağmen gazetecilik yapmaya, halkın haber alma hakkı için çalışmaya devam edeceğiz.

Meslektaşımız Tolga Şardan, 31 Ekim’de T24 internet sitesinde yayınlanan ‘MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu yargı raporunda neler var?’ başlıklı yazısı nedeniyle başlatılan soruşturmada ‘Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ iddia ve suçlamasıyla 1 Kasım akşamı tutuklanmıştır.

Şardan söz konusu yazısında yargıda son günlerde ortaya saçılan usulsüzlük iddiaları üzerine devletin ilgili kurumlarının da inceleme yürüttüğü bilgisini paylaşmıştır. Ancak bu yazı bazı yetkililer tarafından tepkiyle karşılanmış ve sonuç olarak meslektaşımız tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Şardan’a apar topar soruşturma açılması, evinde ve belgelerinde arama yapılarak gözaltına alınması ve tutuklanması ülkemizdeki tüm gazetecilere yönelik ağır bir gözdağıdır.

Adalet sistemindeki sorunları araştırıp kamuoyunun bilgisine sunmak gazetecinin görevidir. Hakimler Savcılar Kurulu’na yazılan dilekçelere ve MİT raporlarına kadar giren çarpıklıklar karşısında yargıçlar, bu sorunları gündeme getiren gazetecileri tutuklamak yerine adalet sisteminin iyi işlemesine odaklanmalıdırlar. Gazeteci Tolga Şardan’ın bu sorunları yazdığı için tutuklanması sorunları örtme çabasından başka bir anlama gelmez.

İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, Tolga Şardan’a tutuklama kararı verilmesinden 10 dakika sonra Şardan’ın yazdığı gibi bir MİT raporu olmadığını, yazının dezenformasyon içerdiğini duyurmuştur. Yayınlanmasının üzerinden 43 saat geçmesine karşın ilgili kurumlar tarafından yalanlanmayan yazının, tutuklama kararıyla eş zamanlı olarak dezenformasyon merkezince yalanlanması manidardır. Biz gazeteciler bu tür haberlerde yanlış bir bilgi olduğunda ilgili kurumların jet hızıyla yalanlama yaptığını gayet iyi biliyoruz. Şardan’ın bir buçuk gün boyunca dezenformasyon olarak değerlendirilmeyen yazısının tutuklama kararıyla birlikte yalanlanmasını inandırıcı bulmuyoruz.

Yalan haber en başta gazetecilik suçudur. Şardan bu suçu hiç işlememiş, dürüst ve saygın bir meslektaşımızdır. Türkiye’de son 35 yıldır içişleri, emniyet, yargı bürokrasisi ve ilgili siyasetçilerle her zaman gazetecilik çerçevesinde ilişki kuran Şardan, işlediği konuları titizlikle kaleme alan, yazdığı haber ve kulis bilgileriyle kurumlardaki sorunlara büyüteç tutan kıdemli ve saygın bir gazetecidir. Meslektaşımız Şardan’a ve gazeteciliğine kefiliz.

Şardan’la aynı gün İstanbul’da meslektaşımız Dinçer Gökçe de aynı suçlamayla gözaltına alınmış, ifadesinin ardından serbest bırakılmıştır. Halkı bilgilendirme faaliyeti gerçekleştiren, sadece gazetecilik yapanlara yönelik bu sistematik gözdağı asla kabul edilemez. Bu son örneklerle bir kez daha görünür olan gazetecilere yönelik hukuk dışı çabalar düşünce ve ifade özgürlüğüne indirilen birer darbe haline gelmiştir ve ülkemize büyük zarar vermektedir.

Gazetecileri tutuklanması halkın haber alma hakkının önlenmesine ve basın aracılığıyla kamuoyu denetiminin sakatlanmasına yol açar. Gazeteciler, sansür yasası dediğimiz ‘yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçunu ceza kanunumuza ekleyen yasaya da işte bu nedenle karşı çıkmıştır. Bu yasa Anayasa’ya aykırılıktan Anayasa Mahkemesi’ne taşınmıştır ve aylardır yüksek mahkemenin vereceği karar beklenmektedir. Bu karar çıkana kadar pek çok meslektaşımızın çerçevesi belli olmayan bu suçlama ile demir parmaklıklar arkasına gitmesi işten bile değildir. Anayasa Mahkemesi bir an önce sansür yasasıyla ilgili kararını vermelidir.

Bizler basın meslek örgütleri olarak Tolga Şardan’ın ve tüm tutuklu gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Tolga Şardan arkadaşımızın tutuklandıktan sonra söylediği gibi: Biz gazeteciyiz, gazetecilik yapmaya devam edeceğiz.”

You may also like

Comments

Comments are closed.