Ana Sayfa Blog Sayfa 313

[Dünya Vegan Günü] Vegan olmak sizi nasıl etkiler?

Bugün, 1 Kasım Dünya Vegan Günü. Veganlara her gün dünya vegan günü ama ya vegan olmayanlar?

1994’ten bu yana kutlanan bu günün asıl amacı da bu konuda farkındalık yaratmak;

  • Vegan yaşam biçiminin ne olduğunun anlaşılması,
  • Vegan felsefeye işaret etmek,
  • Tüm gezegenin, canlıların iyi ve bir arada olabileceğini göstermek…

Her 1 Kasım’da veganlığın etik, erişilebilir ve sağlıklı bir yaşam tarzı olduğuna dikkat çekiliyor. Vegan olmak, hayatınızın tamamını değiştiren bir yaşam biçimine işaret ediyor. Bu değişimi veganlara sorduk, işte yanıtlar:

Birleşik Krallık’ta yeni ‘protesto karşıtı yasaları’ yürürlükte: İklim aktivistleri 10 dakikada tutuklandı

İngiltere‘nin başkenti Londra‘da 60’tan fazla iklim aktivisti Birleşik Krallık’ın yeni “baskıcı” protesto karşıtı yasaları kapsamında tutuklandı.

Just Stop Oil (Petrolü Durdurun) aktivistleri dün (30 Ekim) sabah yeni petrol ve gaz ruhsatlarına son verilmesi talebiyle Parlamento Meydanı çevresinde bir “yavaş yürüyüş” gerçekleştirmeye başladı.

Londra polis teşkilatından ekipler 10 dakika içinde olay yerine gelerek eylemcilerin yolunu kesti ve aktivistleri yoldan çekilmeye zorladı. Eylemcilerin yoldan çekilmemesi üzerine, polis güçlerinin protestocuların üzerine diz çöktüğü ve onları kelepçeleyerek kamyonetlere taşıdığı görüldü.

Böylelikle Metropol polisi 2023 Kamu Düzeni Yasası‘nın “İngiltere ve Galler‘deki herhangi bir önemli ulusal altyapının kullanımına veya işleyişine müdahale eden” tüm faaliyetleri yasaklayan 7’inci maddesi uyarınca ilk kez tutuklama yapmış oldu.

euronews‘ün aktardığına göre bu yasa, Avrupa‘da doğrudan iklim eylemi protestolarını hedef alan daha geniş çaplı baskının bir parçası. Fransa ve Almanya yakın zamanda bazı gösterilere karşı terörle mücadele yaklaşımı benimsedi ve gözetim ve gözaltı yasalarını sertleştirdi. Öyle ki, Letzte Generation (Son Nesil) aktivistlerinin evlerine şafak baskınları dahi düzenlendi.

Fotoğraf: Kin Cheung / AP
‣ İklim aktivistlerinden Londra sokaklarında ‘yavaş yürüyüş’ eylemi

‘Gerçek suçlular yargılanana dek her gün tutuklanmaya hazırız’

Just Stop Oil kampanyacıları yeni petrol ve gaz ruhsatlarını durdurma hedeflerinden vazgeçmeyeceklerini söylüyor.

Aktivist grubunun sözcüsü, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Destekçilerimiz, polis gerçek suçluları, yani yüz milyonlarca insanı öldüreceğini bildikleri halde yeni petrol ve gaz çıkarılmasını kolaylaştıran kişileri yargılamak için harekete geçene kadar bugün olduğu gibi her gün tutuklanmak üzere yavaş yürüyüş gerçekleştirmeye hazır.”

‣ İngiltere’de Just Stop Oil aktivistlerinden ragbi sahasında fosil yakıt protestosu

Kamu Düzeni Yasası’nda iklim protestolarına izin veriliyor mu?

Hükümet, İngiltere’nin yeni Kamu Düzeni Yasası’nın Just Stop Oil, Insulate Britain ve diğer iklim aktivisti grupları düşünülerek tasarlandığını açıkça belirtti.

Bu yasa, protestoların polis tarafından denetlenmesini düzenleyen eski bir Kamu Düzeni Yasası (halen yürürlükte) üzerine inşa edildi. Daha önce polis bu yasada yer alan yetkileri yürüyüşlere koşullar koymak için kullanıyordu. Dolayısıyla, sık sık yolları kapatan bir grubu durdurmak için yeni yasadaki ‘ulusal altyapı’ hükmünü temel almak, polislikte önemli bir tırmanış anlamına geliyor.

Birleşik Krallık’taki protestolarda görev alan polisleri gözlemleyen Netpol, sosyal medya platformu X‘te yaptığı bir paylaşımda şunları söyledi:

Önceden izin almadan kamuya açık otoyollarda protesto yapmaya karar verirseniz, polis sizi ‘önemli ulusal altyapıya’ müdahale etmekten tutuklayabilir. Her zaman değil ama ‘ağırlaştırılmış eylemci’ olarak görülen bir grubun parçasıysanız bu daha olasıdır. Bu, bir protestonun derhal son bulmasına yol açacak ve katılan herkesi suçlu duruma düşürecektir. Bu yeni suçları bu kadar baskıcı kılan da budur.”

Hükümet yeni önlemlerin protestoları yasaklamayacağını, ancak “sadece küçük bir azınlığın halkın günlük yaşamında ciddi aksamalara neden olmasını engelleyeceğini” söylüyor.

Ancak insan hakları grupları, hükümetin “ciddi aksama” tanımının protesto hakkını baltaladığını belirtiyor. Liberty adlı yardım kuruluşunun politika ve kampanyalar sorumlusu Jun Pang‘a göre bu hak “devletin bir lütfu değil, temel bir hak.”

Yeni yasa, iki ya da daha fazla kişi için “ciddi bir aksaklığa neden olunmasını” veya kamuya açık yerlerdeki organizasyonları yasaklıyor.

Yolları, havaalanlarını, petrol ve gaz sahalarını ve diğer ‘kilit ulusal altyapıyı’ bloke eden protestocular 12 ay hapse mahkum edilme riskiyle karşı karşıya kalabiliyor.

Yeni yetkiler, insanların kendilerini diğer protestoculara, nesnelere, yollara veya binalara yapıştırdıkları yaygın ve tarihi bir protesto taktiği olan ‘kilitlenmeyi’ de yasaklıyor.

‣ İklim aktivistleri Londra merkezindeki araba galerisini turuncuya boyadı

‘Barışçıl protestocular kaldırımlarda sürüklendi’

Just Stop Oil tarafından yapılan açıklamada polisin Parlamento yakınlarındaki protestoya ne kadar hızlı müdahale ettiği anlatıldı.

Grup, 65 aktivistin saat 10.00’da Parlamento Meydanı’nı çevreleyen yolda yürümeye başladığını söyledi.

Yalnızca 10 dakika sonra çok sayıda Metropol polisinin gelerek aktivistlere müdahale etmeye başladığını aktaran grup, şunları kaydetti:

Polis derhal tutuklamalara başladı ve saat 10.37’ye kadar 65 kişiyi tutukladı. Polis memurları barışçıl Just Stop Oil destekçilerini kaldırımlarda sürükledi, gözaltına almak için diz çöktürdü ve üzerlerine oturdu.”

Daha önce polis, Just Stop Oil’in genellikle trafiği tamamen durma noktasına getirmeyen küçük gruplar halinde gerçekleştirdiği yavaş yürüyüş taktiğiyle mücadele etmekte zorlanmıştı. Polis memurları, eylemcilerin barışçıl ve siyasi ifade ve yürüyüş hakkı ile meydana gelen aksaklık arasındaki dengeyi gözetmek zorunda olsa da bunun yerine Just Stop Oil’in kaldırımda protesto yapmasını gerektiren emirleri uygulama eğilimindeydiler ve bu da genellikle bir saat içinde uygulanıyordu.

Metropol polis teşkilatı, memurlarının protesto ihbarını aldıktan sonra dört dakika içinde olay yerine ulaştıklarını ve tutuklamalara başladıklarını söyledi. İngiliz gazetesi The Guardian‘ın haberine göre, X’te yayın yapan bir polis, 61 kişinin tutuklandığını ve bu kişilerin tamamının pazartesi öğleden sonra hâlâ gözaltında olduğunu söyledi.

Teşkilat, “Önümüzdeki haftalarda başka protestoların da olmasını bekliyoruz” diye ekledi.

‣ Just Stop Oil aktivistleri, fosil yakıt lobicilerinin merkezi olan binaya boya püskürttü
‣ İspanya’da iklim aktivistlerinden meclise kırmızı boyalı mesaj: Elinizi kana bulamayın
‣ İklim aktivistlerinden Hamburg Filarmoni Orkestrası’nın konseri sırasında eylem

Gazeteci Dinçer Gökçe de gözaltına alındı: Gerekçe Şardan’la aynı

Gazeteci Dinçer Gökçe, Sorumlu Yazı işleri müdürü olduğu halkv.com.tr’de yayımlanan bir habere ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındı.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, 26 Ekim’de “halktv.com.tr”‘de yayımlanan “Çete lideri olmakla suçlanan Turhan Döner ve Emirhan Döner’e tahliye kararı” başlıklı habere ilişkin “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan resen soruşturma başlattı.

Savcılığın talimatı üzerine harekete geçen polis ekipleri, internet sitesinin sorumlu yazı işleri müdürü Dinçer Gökçe’yi gözaltına aldı.

Bir günde iki gazeteciye gözaltı

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca haberdeki iddialara ilişkin yapılan incelemede, adı geçen kişilerin mahkemece tahliye edilmedikleri, Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve kesinleşen hapis cezaları nedeniyle Kırıkkale ile Edirne’de cezaevinde bulundukları, çete lideri ve örgüt üyelerinin tahliye edildiğine ilişkin haber içeriğinin gerçeğe aykırı ve yanıltıcı nitelikte olduğu belirlendiği belirtildi.

T24 yazarı Tolga Şardan da “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın re’sen başlattığı soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştı.

Bildirici: Gazetecileri cezalandırma ve gözdağı çabası

Gazeteciler Cemiyeti, gazetecilerin ardı ardına gözaltına alınmasına tepki göstererek, “Suç olan sansürdür, haber alma hakkını gasptır” dedi.

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Şardan’ın ardından Gökçe’nin de gözaltına alınmasına ilişkin olarak, X hesabından şu ifadeleri kullandı:

“Tolga Şardan’dan sonra Dinçer Gökçe’nin de gözaltına alınması itibarı yerlerde düşen yargının, çarpıklıkları açığa çıkaran gazetecileri cezalandırma ve gözdağı çabası. Muhalif medyanın da iktidar medyası gibi yargıdaki kokuşmayı görmezden gelsin istiyorlar. Ama korkutamazlar…”

 

Birleşik Krallık hükümetine ‘yetersiz iklim adaptasyonu’ nedeniyle dava açıldı

Birleşik Krallık‘taki Kuzey Denizi kıyılarındaki Hemsby, Norfolk‘ta sahilde bir ev satın alan Birleşik Krallık vatandaşı Kevin Jordan, Rishi Sunak yönetiminin iklim adaptasyonu konusunda yetersiz kaldığı için evinden olacağı gerekçesiyle hükümete dava açtı.

Jordan, evini satın aldığında kendisine evin bir yüzyıl boyunca güvende olacağı söylenmişti. Ancak o zamandan bu yana geçen on yılda, 17 komşusunun evi ya yıkıldı ya da Kuzey Denizi’nin sularına sürüklendi. Onun evi ise artık hızla çökmekte olan uçurumdan sadece 5 metre uzakta. Yolun bir kısmı Kuzey Denizi’ne çöktükten sonra izole edilen eve araçla da ulaşılamıyor.

Guardian‘dan Damien Gayle‘nin aktardığına göre, Hemsby halkı, iklim krizine uyum sağlamaya yönelik resmi politikaların doğal faydalanıcıları. 2008’de çıkarılan İklim Değişikliği Yasası uyarınca, hükümetin her beş yılda bir ulusal uyum programı hazırlaması gerekiyor. Bu program kapsamında, ülkedeki toplulukları, iklim bozulduğunda beklenen aşırı sıcaktan, selden ve kıyı erozyonundan koruyan planlar hazırlıyor.

‘Dava, ülkede türünün ilk örneği’

Ancak iklim kampanyacıları, bunun hükümetin kendi danışmanları olan İklim Değişikliği Komitesi (CCC) de dahil olmak üzere yeterince yapılmadığını söylüyor.

Türünün ilk örneği olduğuna inanılan davada Jordan, son plandaki yasal “adaptasyon hedeflerini” belirlemedeki başarısızlığın insan haklarının ihlali olduğunu iddia ediyor:  “Yolun çökmesi pek çok şeyi mücadeleye dönüştürdü Acil servislerden çöp toplamaya, market alışverişine ve postaya kadar hiç bir ihtiyacımızı gideremez hale geldik. Sanki burada unutulmuşuz gibi geliyor.”

Norfolk’tan 321 kilometre uzakta, Batı Yorkshire’daki Wetherby’de bir bakımevinde yaşayan Doug Paulley de Jordan’la birlikte ortak davacılardan. Onu aşırı sıcaklığa özellikle duyarlı hale getiren bir dizi uzun vadeli rahatsızlıkla yaşayan Paulley, de şunları söylüyor: “Geçen yıl Birleşik Krallık’ta yaşanan sıcak  dalgaları sırasında, bunu atlatabilmek için neredeyse kış uykusuna yatmak zorunda kaldım ve dışarı çıkmayı göze alamadım.”

Ülkenin Sağlık Güvenliği Kurumu‘na göre 2022 yazında aşırı sıcaklar yüzünden 2.803 fazla ölüm meydana geldi. Sağlık sorunları olanlar, yaşlılar ve çok küçük çocuklar özellikle risk altındaydı. Ancak uyum planı, sosyal bakım sektörü için artan sıcaklarla ilgili risklerin ele alınmasına yönelik sektörler arası bir yaklaşım ortaya koymakta başarısız olduğu gibi, bakım evlerinin izolasyon ve soğutma önlemleriyle yenilenmesi için özel uzun vadeli finansman da sağlayamıyor.

‘İnsan hakları ihlal ediliyor’

Birleşik Krallık’ta en son ulusal uyum programı (NAP3), CCC’nin parlamentoya sunduğu bir raporda milletvekillerini önceki planı NAP2’nin 45 uyum alanından yalnızca beşi için güvenilir planlar içerdiği konusunda uyarmasından dört ay sonra, temmuz ayında yayınlandı.

Jordan ve Paulley’in Friends of the Earth tarafından desteklenen hukuki itirazı, NAP3‘ün yetersiz kalmaya devam ettiğini öne sürüyor. Davacılar, hükümetin yasal “adaptasyon hedeflerini” belirlemede başarısız olması ve içerdiği plan ve politikaların uygulanmasına ilişkin risklerin değerlendirilmesini dikkate almaması ve yayınlamaması nedeniyle İklim Değişikliği Yasası’nı ihlal ettiğini söylüyor. Ürdün ve Paulley, mahkemeden plandaki eksikliklerin hayatlarını, evlerini ve mülklerini öngörülebilir etkilerden korumayarak insan haklarını ihlal ettiğine karar vermesini de talep ediyor.

Friends of the Earth ayrıca Çevre, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı‘nın (Defra), NAP3’ün “2010 Eşitlik Yasası” kapsamında korunan gruplar üzerindeki eşitsiz etkilerini “kamu sektörü eşitlik görevi” doğrultusunda yasal olarak değerlendirmede başarısız olduğunu öne sürüyor.

Davacılar endişelerini dile getirmek için Çevre Bakanı Thérèse Coffey‘e bir mektup yazmıştı. Ancak Bakanlık, herhangi bir yanlışlık ve eksiklik olmadığın savundu ve talep edilen belgeleri açıklamayı reddetti.

Yeni küresel sıcaklık rekorlarına dikkat çeken ve geçen temmuzda ülkede ilk kez 40C’nin aşıldığını hatırlatan Friends of the Earth’ün hukuk başkanı Will Rundle şunlara dikkat çekti: “Hükümetimizin emisyonları azaltmak için acil eyleme geçmesine ve bizi aşırı hava koşullarından ve zaten insanların hayatlarını mahveden iklim değişikliğinin etkilerinden koruyacak güvenilir planlar uygulamaya koymasına ihtiyacımız var. Ancak hükümetin en son uyum planı hâlâ ihtiyaç duyulanın çok gerisinde kalıyor ve iklim değişikliğiyle mücadele için gereken yeşil politikalardan geri adım atıldığı bir dönemde ortaya çıkıyor” dedi.

Davacıların iklim krizi nedeniyle en fazla risk altında olanlar arasında yer aldığını belirten Rundle, ” Bu davanın herkesi, özellikle de halihazırda iklim krizinden en çok etkilenenleri daha iyi koruyan daha iddialı ve etkili uyum planlarına yol açacağını umuyoruz” dedi.

 

IPCC verileri güncellendi: 1.5C’lik iklim hedefini kaçırmaya çok yakınız

Yeni bir araştırmaya göre, fosil yakıtlar şu anki hızda yakılmaya devam edilirse 1,5°C’lik “küresel ısınmayı önleme penceresi” 2030’dan da önce kapanacak.

Elde edilen bulgular, beş yıldan biraz daha uzun bir süre içinde, yani 2029’un başlarında, azaltım planları hayata geçirilmezse, dünyanın muhtemelen küresel ısınma için uluslararası kabul görmüş sıcaklık sınırının altında kalamayacağını gösteriyor.

Çalışma için Birleşmiş Milletler bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) daha önce yayımladığı rapordaki veriler yeniden incelendi. Bu kapsamda, IPCC’nin raporunda yalnızca 2020’ye kadar olan verilere ilaveten, son 3 yıldaki tahmini karbon emisyonu ile ısınmayı etkileyen karbon dışı faktörlerin rolü de hesaba katılarak yeniden hesaplamalar yapıldı.

IPCC Raporu: Mevcut planlar insanlığı tehlikeli bir geleceğe götürüyor, ısınmanın 2 dereceyle sınırlanması zor

Son araştırma, dünyanın bu kritik iklim eşiğine ulaşacağı tarihi üç yıl daha yaklaştırıyor.

Pazartesi günkü Nature Climate Change dergisinde yayımlanan çalışma, kalan “karbon bütçesi” olarak adlandırılan miktarı hesaplıyor. Bu, dünyanın yakabileceği fosil yakıt miktarı. Yeni çalışmada karbon bütçesi 250 milyar metrik ton olarak belirlenmiş. Dünya yılda 40 milyar tondan biraz daha fazlasını yakıyor ve bu rakam hala artıyor. Mevcut hızımızı sürdürürsek, dünyanın toplam karbon bütçesinde yalnızca altı yıl kalıyordu. Ancak son araştırmaya göre bu altı yıl Ocak 2023’te başladı, yani artık yalnızca beş yıl birkaç ay kaldı.

Ancak çalışmada sanayi öncesi dönemden bu yana ısınmayı 2015 Paris Anlaşması‘nın belirlediği eşik değer olan 1,5°C ile sınırlamak için hala yüzde 50 şans olduğuna da  dikkat çekiliyor.

İklim felaketi ihtimali yaklaşıyor

Son 10 yıl şu anki rakamlarla, 19. yüzyıldan ortalama 1,14°C daha sıcak. Geçen yıl 1,26°C daha sıcaktı ve bilim insanlarına göre, bu yıl muhtemelen bu eşik de aşılacak.

1,5°C’lik ısınmanın ötesinde felaket riski artıyor.

IPCC’nin daha önceki raporundaki öngörülere göre, dünya muhtemelen mercan resiflerinin çoğunu kaybedecek. Ayrıca önemli bir buz tabakası geri dönüşü olmayan bir erimeye neden olabilir ve su kıtlığı, sıcak hava dalgaları ve aşırı hava koşullarından kaynaklanan ölümler önemli ölçüde artabilir.

Son çalışmada bu eşiğe, başlangıçta hesaplanandan daha kısa sürede ulaşılacağına çünkü dünyanın, farklı türde bir hava kirliliğini (aerosol adı verilen küçük dumanlı parçacıklar) temizleme konusunda ilerleme kaydettiğine dikkat çekiliyor. Bu emisyonlar, orman yangınlarından , deniz tuzu spreyinden, volkanlardan ve yanan fosil yakıtlardan kaynaklanıyor.

Araştırmanın başyazarı, söz konusu aerosollerin gezegeni hafifçe soğuttuğunu ve kömür, petrol ve doğal gaz yakmanın etkilerini maskelediğini söylüyor.

Başka bir deyişle, aerosol kirliliğini temizlemek iyi bir şey olsa da bu başarı, sıcaklıklarda biraz daha hızlı artış anlamına geliyor.

Guterres: Küresel ısınma çağı bitti, küresel kaynama çağına girdik
2022 su raporu: Küresel ısınma su döngüsünü değiştiriyor
İklim krizi: Aşırı hava koşulları tahmin modellerinin kabus senaryolarını bile geride bırakıyor
‘Buzullar geri dönülmez bir şekilde eriyor: Bu deliliği durdurmalıyız’

Dünyanın karbon bütçesi biterse ne olur?

Araştırmanın başyazarı ve Londra Imperial College‘dan iklim bilimci Robin Lamboll, “Çalışmamızın sonuçları, iklim değişikliğine karşı mücadele altı yıl sonra kaybedilecek anlamına gelmiyor. Fakat halihazırda güçlü bir aşağı yönlü gidişat içinde olmazsak, 1,5 derecelik sınır için mücadele etmek için muhtemelen çok geç olacağız” dedi.

Birçok IPCC yazarının geçen haziran ayında yaptığı güncelleme de Lamboll’un ekibiyle aynı karbon bütçesini ortaya çıkardı. IPCC raporu eşbaşkanı ve iklim bilimcisi Valerie Masson-Delmotte, Lamboll’un analizinin daha ayrıntılı olduğunu söyledi.

AB’nin hedeflere ulaşmak için karbon emisyonlarını üç kat daha hızlı kesmesi gerekiyor
Karbon dengeleme piyasasının tutulmayan vaatleri

Karbon bütçesi 2029 yılının başlarında tükenecek gibi görünse de bu, dünyanın sanayi öncesi dönemlere göre hemen, anında 1,5 derece daha sıcak olacağı anlamına gelmiyor.

Lamboll, gerçek sıcaklık değişiminin biraz daha erken veya on veya yirmi yıl sonra gerçekleşebileceğini, ancak bunun bütçe bittiğinde gerçekleşeceğini belirtti.

Çalışmanın yazarları da ısınmayı 2°C’nin altında tutma şansının yüzde hala yüzde 50 olduğuna dikkat çekerek; karbon bütçesinin 1220 milyar metrik ton olduğunu, yani tükenmesi için yaklaşık 30 yıla ihtiyaç duyulduğunu söyledi.  Yazarlardan  Leeds Üniversitesi‘nden iklim bilimci Christopher Smith, “Bunun gezegeni kurtarmak için altı yıl olarak yorumlanmasını istemiyoruz. Eğer ısınmayı 1,6 derece, 1,65 derece veya 1,7 derece ile sınırlayabilirsek, bu 2 dereceden çok daha iyidir. Hala derecenin her onda biri için savaşmamız gerekiyor” diye konuştu.

Karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik ulusal çabaları izleyen İklim Eylemi Takipçisi‘nden iklim bilimci Bill Hare de 1,5 derece sınırının aşılmasının, bu noktada dünyayı uçuruma itmeyeceğini, ancak bunun, felaket niteliğinde değişiklik riskinin artmasında bir dönüm noktası olduğunu vurguladı.

Araştırmanın bir parçası olmayan Norveç CICERO İklim Enstitüsü’nden iklim bilimci Glen Peters,  ise “1,5°C karbon bütçesinin neredeyse anlamını yitirecek kadar küçük olduğu bir aşamaya geldik. Yüzünüz saatte 160 kilometre hızla duvara çarpmak üzereyse, burnunuzun duvardan 1 milimetre ya da 2 milimetre uzakta olmasının hiçbir önemi yok. … Saatte 160 kilometre hızla hâlâ yanlış yöne gidiyoruz” değerlendirmesini yaptı.

 

Gazeteci Tolga Şardan gözaltına alındı

T24 yazarı, gazeteci Tolga Şardan, dün yayımlanan “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı gerekçe gösterilerek gözaltına alındı.

Yazıyla ilgili resen soruşturma başlatan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla gözaltına alınan Şardan’ın evinde arama da yapılıyor.

Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Şardan’ın gözaltına alınmasının ardından yaptığı kısa açıklamada gözaltı işleminin “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma” suçlamasıyla yapıldığı belirtildi:

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından; 31/10/2023 günü T24.com.tr isimli internet haber sitesinde Tolga Şardan tarafından kaleme alınan “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazı içeriğinde 5237 sayılı TCK’nun 217/A maddesinde düzenlenen “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma” suçunun unsurlarını oluşturacak nitelikte söz ve beyanlar bulunduğu değerlendirilmekle şüpheli Tolga ŞARDAN hakkında CMK.nun 160. Maddesi gereğince re’sen soruşturma başlatılmış olup, yapılan soruşturma kapsamında şüpheli gözaltına alınmıştır.”

Ne olmuştu?

T24 yazarı Tolga Şardan, dünkü yazısında, şunları söylemişti:

MİT, Cumhurbaşkanlığı’na yargıdaki şüpheli kararlar hakkında rapor sundu. MİT raporunda, başta uyuşturucu kaçakçıları olmak üzere suça karışan kişilerin haklarındaki adli süreçlerde lehlerine daha kolay kararların alınabildiği iddia edilen Bakırköy Adliyesi’yle muhatap olabilmek için adreslerini bu adliyenin sorumluluk alanına taşıdıkları yer alıyor. Raporda en çok sorunun yaşandığı ikinci adliye olarak Çağlayan Adliyesi gösteriliyor. Erdoğan’ın MİT yöneticileriyle görüşmesinde hakkında bilgi aldığı İstanbul’da görevli üst düzey bir yargı mensubu için “hayal kırıklığı” yaşadığını söylediği ve o kişiye sinirlendiği iddia ediliyor.”

Büyükçekmece Gölü’nde doluluk oranı 3.76’ya düştü: İSKİ su alımını durdurdu

Küresel iklim krizi nedeniyle yaşanan yağış azlığı ve buna bağlı kuraklık, Türkiye’nin pek çok bölgesini etkiliyor. Dev metropol İstanbul’da ise barajlar neredeyse boşaldı.

İstanbul’a su sağlayan  barajlardaki doluluk oranı İSKİ verilerine göre kritik seviyelerin de altında; yüzde 18.3’e geriledi.  Kentin en büyük baraj gölü olan Büyükçekmece‘de ise doluluk oranı yüzde 3.76 olarak ölçüldü.

Göle su sağlayan Çamaşır Deresi büyük oranda kurudu. Su seviyesi düştüğü için Büyükçekmece Gölü’nden su alımına ara verildiği duyuruldu.

Büyükçekmece Gölü çevresinde bulunan Bahşayiş Mahallesi‘nde yaşayan Vahit Tan, DHA‘ya “Göl kurudu, yapacak bir şey yok. 2-3 aydır bu şekilde. Su çok azaldı, eski göl seviyesine düştü. Su akışı yok, yukarıdan gelen su bitti. Yağış gelirse o zaman olacak” dedi.

Esnaf Çağlar Özer ise, şunları anlattı.

“Doğma, büyüme buralıyım. Geçen sene de bu sene de kar ve yağmur yağışı olmadı. 7-8 sene önce yine böyle bir kuraklık olmuştu. Su, Büyükçekmece’nin altına kadar çekilmişti. Sonra yine bu aylarda birkaç hafta yağmur yağdı ve toparlamıştı ama bu sene yağmadı.

Etrafımıza yağdı, sel de oldu ama bu tarafa yağmur yağmadı. Bu durum çiftçiyi de etkiledi, buralar ekim alanları. Çiftçiler de bu durumdan mustarip. Biz de esnaf olarak mustaribiz çünkü balıkçılar, piknikçiler de su olmadığı için gelmiyorlar. Biz alışık değiliz. Normalde her taraf su halindeydi ama şuan da hiç yok, sıfır.”

Büyükçekmece Gölü’nden su alımına ara verildiğini açıklayan İSKİ Su ve Atık Su Teknolojileri Daire Başkanı İsmail Aydın, “Belki çok lokal alanlarda, kötü trend devam eder ve beklenen yağış gelmezse gündeme gelebilir ama kısa vadede öyle bir durum ön görmüyoruz. Barajda ki suyun kalitesine göre, değişik meteorolojik ve hidrolojik şartlara göre barajlardan su almaya devam edebilirsiniz” diye konuştu.

Kentin Avrupa yakasındaki barajlarının hali hazırda yüzde 10’un altında seyrettiğini ancak Terkos ve Sazlıdere barajından su almaya devam ettiklerini belirten Aydın, ” Büyükçekmece barajımızın seviyesi çok düştü, şimdi onu biraz bekletmeye aldık. Su kalitesini kontrol ederek biz barajlardan su almaya devam ediyoruz” dedi.

Hali hazırda İstanbul barajlarındaki su seviyeleri şöyle:

  • Ömerli: Yüzde 39.4,
  • Darlık: Yüzde 29.52
  • Elmalı: Yüzde 14.38
  • Terkos: Yüzde 8.28
  • Alibeyköy: Yüzde 18.67
  • Büyükçekmece: Yüzde 3.76
  • Sazlıdere: Yüzde 3.31
  • Istrancalar: Yüzde 23.43
  • Kazandere: Yüzde 7.06
  • Papuçdere: Yüzde 3.51.

İSKİ: Tasarruf şart

Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı yıldan yıla azalıyor. 2000 yılında bin 652 metreküp olan bu miktar, 2009 yılında bin 544, 2020 yılında ise bin 346 metreküpe kadar geriledi. TÜİK‘in 2030 yılı için 100 milyonluk nüfus tahmini gerçekleşirse, kişi başına düşen su miktarı bin 120 metreküp şeklinde gerçekleşecek.

İstanbul’un şu anda bir susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya olmadığını, ancak çok dikkatli olunması gerektiğini açıklayan İSKİ, barajların doluluk oranı ne olursa olsun, küresel iklim değişikliğinin etkilerinden korunabilmek adına su tasarrufunda bulunmak gerektiğine dikkat çekti.

Kurumdan yapılan 21 tasarruf önerisi ise şöyle:

  • Evdeki su sarfiyatının yüzde 70’inin tuvalet ve banyoda gerçekleştiğini unutmayın.
  • Damlatan musluklarınızı tamir ettirin. Yılda ortalama 6 ton suyun boşa akmasını önleyin.
  • Musluklarınızın altında bulunan vanaları bir miktar kısın veya musluk başlıklarınıza perlatör takın. Akan suda yüzde 50 tasarruf sağlayın.
  • Sızdıran bir tuvalet rezervuarının günde 700 litreye kadar su sarfiyatına sebep olabileceğini unutmayın.
  • Mümkünse tuvalet rezervuarlarınızı daha küçük hacimlilerle değiştirin.
  • Banyoda geçirdiğiniz süreyi 1 dakika kısaltın. Yılda ortalama 16 ton suyu kurtarın.
  • Duş esnasında sabun kullanırken suyu açık bırakmayın.
  • El, yüz yıkarken ya da tıraş olurken musluğu açık bırakmayın. Musluk açık bir şekilde elinizi yıkarsanız suyun 75’ini boşa harcadığınızı unutmayın.
  • Kombinin suyu ısıtmasını beklerden akan suyu bir kapta biriktirerek başka ihtiyaçlarınız için kullanın.
  • Çamaşır ve bulaşık makinelerini tam doldurmadan çalıştırmayın.
  • Bulaşıklarınızı elde değil makinede yıkayın. Her yıkamada 110 litre suyun boşa harcanmasına engel olun.
  • Çamaşırlarınızı elde değil makinede yıkayın. Yılda ortalama 9 ton su tasarrufu sağlayın.
  • Sebze ve meyveleri akan suda değil bir kap içerisinde yıkayın.
  • Ev tipi arıtma cihazları ürettikleri suyun bir kaç katını harcar. Eğer arıtma kullanıyorsanız çıkış suyunu biriktirerek temizlikte kullanın.
  • Sulama yapıyorsanız bunu sabah ya da akşam saatlerinde gerçekleştirin. Buharlaşma kaynaklı kayıpları önleyin. Tarımsal kuraklığa karşı en güçlü yöntemin, damla sulama uygulaması olduğunu unutmayın.
  • Arabalarınızı akan su ile değil kova ve fırça yardımı ile yıkayın.
  • Halıları yıkamak yerine mümkünse silmeyi tercih edin.
  • Sokakta gördüğünüz su kaçaklarını İSKİ’ye bildirin.
  • Tükettiğimiz her bir malzemenin üretiminde su kullanıldığını unutmayın. İsraf edilen her şeyin su kaybına neden olduğunu hatırlayın.
  • İSKİ faturanızın kağıt yerinde sms ya da e-posta ile tarafınıza ulaştırılmasını sağlayan Dijital Fatura uygulamasına geçin. https://www.iski.istanbul/dijital-fatura-talep web sitesinden kolayca başvuru yapın. Fatura kağıdı için harcanan suyu kurtarın.
  • Tasarruf amacıyla yaptığınız her şeyi alışkanlık haline getirin. Böylece hayat boyu tasarruf edin.

Üst düzey BM insan hakları yetkilisi istifa etti: Filistin’deki soykırımı engellemede başarısız oluyoruz

İsrail ile Hamas arasındaki savaş her gün yüzlerce sivilin ölümüyle devam ederken Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği‘nde (UNHCR) görev yapan üst düzey bir yetkili BM’nin “soykırım” karşısındaki başarısızlığını eleştirerek istifa ettiğini duyurdu.

İsviçre’nin Cenevre kentindeki UNHCR Genel Merkezi Palais Wilson’dan ilettiği istifa mektubunda New York Ofisi Direktörü Volker Turk, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki siviller üzerinde gerçekleştirdiği katliamların bir soykırım halini aldığını söyledi. BM’nin daha önce birçok soykırımı engellemede başarısız olduğunu ifade eden Turk, örgütün Filistin’de yürütülen etnik temizlik karşısında “bir kez daha başarısız olduğunun” altını çizdi.

Volker Turk, başta ABD, Birleşik Krallık ve Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok hükümeti soykırım karşısında sessiz kalmanın yanı sıra İsrail ile suç ortaklığı yapmaları yönüyle eleştirerek “İsrail’in zulmüne siyasi ve diplomatik bir kılıf uydurduklarını” dile getirdi.

Turk aynı zamanda İsrail’e ekonomik, politik ve diplomatik destek ve silah sağlayan ülkelerin Cenevre Sözleşmesinin anlaşma hükümlerini yerine getirmeyi reddettiğine dikkati çekti.

‘Toplu katliam şüpheye yer bırakmamakta’

İnsan Hakları Yüksek Komiseri Filippo Grandi’ye hitaben yazdığı mektubun kendisine “son resmi mesajı” olacağını bildiren Turk, istifa mektubunda şu ifadeleri kullandı:

Sayın Yüksek Komiser,

Bu, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Ofisi Direktörü olarak size gönderdiğim son resmi mesaj olacak.

Bu yazıyı, pek çok meslektaşımız da dahil olmak üzere dünya için büyük bir ıstırap anında yazıyorum. Bir kez daha, gözlerimizin önünde bir soykırımın yaşandığını görüyoruz ve hizmet ettiğimiz Örgüt, görünüşe göre bunu durdurmak için güçsüz kalıyor. 1980’lerden bu yana Filistin’deki insan haklarını araştıran, 1990’larda BM insan hakları danışmanı olarak Gazze’de yaşayan ve daha önce ve o zamandan bu yana ülkeye çeşitli insan hakları misyonları gerçekleştiren biri olarak, bu durum benim için son derece kişisel.

Tutsilere, Bosmanlı Müslümanlara, Ezidilere ve Rohingyalara yönelik soykırımlar işlenirken de ben bu salonlarda çalışıyordum. Bu vakaların her birinde, savunmasız sivil halklara karşı işlenen dehşetin tozu dumanı dindiğinde, kitlesel zulümlerin önlenmesi, savunmasızların korunması ve faillerin hesap verebilirliğinin sağlanması zorunluluklarını yerine getirme görevimizde başarısız olduğumuz acı verecek ölçüde aşikardı. BM’nin tüm yaşamı boyunca Filistinlilere karşı ardı ardına cinayet ve zulüm dalgalarında da durum buydu.

Yüksek Komiser, bir kez daha başarısız oluyoruz.

Bu alanda otuz yılı aşkın deneyime sahip bir insan hakları avukatı olarak, soykırım kavramının sıklıkla siyasi istismara maruz kaldığını iyi bilirim. Ancak, onlarca yıldır sistematik zulüm ve [etnik] temizliğin devamında, kökleri etnik milliyetçi yerleşimci sömürgeci ideolojiye dayanan, tamamen Arap olma statülerine dayanan Filistin halkına yönelik mevcut toplu katliam, İsrail hükümet ve ordu liderlerinin açık niyet beyanlarıyla da birlikte şüpheye veya tartışmaya yer bırakmamaktadır. Gazze’de sivillere ait evler, okullar, kiliseler, camiler ve sağlık kurumları acımasızca saldırıya uğramakta ve binlerce sivil katledilmektedir. İşgal altındaki Kudüs’ün de bulunduğu Batı Şeria’da evlere el konulmakta, tamamen ırk temelinde yeniden tahsis edilmekte ve şiddetli yerleşimci katliamlarına İsrail askeri birlikleri eşlik etmektedir. Toprakların tamamında, Apartheid hüküm sürmektedir.

Bu, ders kitaplarına konu olacak nitelikte bir soykırım vakasıdır. Filistin’deki Avrupalı, etno-milliyetçi, yerleşimci sömürge projesi, Filistin’deki yerli Filistin yaşamının son kalıntılarının da hızla yok edilmesine doğru ilerlenen son aşamasına girmiştir. Üstelik, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Avrupa’nın büyük bir kısmının hükümetleri bu vahşi saldırının tümüyle suç ortaklığını yapmaktadır. Bu hükümetler Cenevre Sözleşmelerine saygı gösterilmesini sağlamaya yönelik antlaşma yükümlülüklerini yerine getirmeyi reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda saldırıyı aktif olarak silahlandırıyor, ekonomik ve istihbarat desteği sağlıyor ve İsrail’in zulmüne siyasi ve diplomatik bir kılıf uyduruyor.”

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, İsrail’e mali destek isterken ‘kanlı ellerle’ protesto edildi

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, dün (31 Ekim) Senato Ödenek Komitesi’nde, Savunma Bakanı Llyod Austin ile birlikte Biden Hükümeti’nin İsrail ve Ukrayna’ya savaş için gönderilmesini planladığı 106 milyar dolarlık yardım paketi hakkında konuştu.

Blinken, salona girerken kanı temsil eden kırmızıya boyanmış ellerini havaya kaldıran çok sayıda eylemci tarafından protesto edildi. Konuşmasının başlangıcında, bakanın her cümlesi neredeyse yarım kalırken, protestocular “Ateşkes şimdi”, “Gazze halkına yönelik soykırımı desteklemeyi bırakın” ve “Gazze’de çocukları kurtarın” sloganları attı.

Protestocuların polis tarafından dışarıya çıkarılmasının ardından Blinken konuşmasına devam etmeye çalışırken, diğer eylemciler, arkasındaki sıralarda “kana bulanmış elleri” sembolize eden kırmızıya boyadıkları ellerini havaya kaldırarak protestoyu sessizce sürdürdü.

Hatay’da toz bulutu içinde yaşam: Yürünecek yol, oturulacak kapı önü yok

Video haber: Burcu ÖZKAYA GÜNAYDIN

*

Hatay, her ne kadar merkez üssü olmasa da depremi en yıkıcı yaşayan kent oldu. Depremin üzerinden sekiz ay geçmesine rağmen kentte binlerce insan hala çadır ve konteyner kentlerde hayatlarını sürdürüyor. Yıkım çalışmalarının hızla devam ettiği Hatay’ın hemen hemen her sokağında bir çalışma var.

Çadırda, konteynerde hijyenik olmayan şartlarda yaşayan depremzedelerin en dertli olduğu konular; toz, sinek ve şehrin baştan aşağı çok kirli olması. Hala hem içme hem de günlük hayat için kullanılan suya erişimde sorun olan Hatay’da en sık görülen vaka, uyuz ve vücudun çeşitli yerlerinde çıkan yaralar oldu.

Defne ilçesi Kışlasaray mahallesi sakinleri, sokaklarına çıkan tüm yolların kapatılmasından şikayetçi. Toz toprak içinde yaşadıklarını söyleyen mahalleliler, bir sokakta çalışmanın bitirilip, kendilerine alan açılmasını ardından başka sokakta yıkıma başlanılmasını istiyor. Yürünecek yolları, oturulacak bir kapı önü olmadığını vurgulayan mahalleli, astım gibi solunum yolu hastalığı olanların sokağa rahatça çıkamadığını kaydetti.

Çadırda kalan depremzedeler ise hijyen malzemelerine, suya erişimde hala sorun yaşıyor. Yemeklerini tozun içinde yediklerini belirten depremzedeler, hem kendi hem de çocuklarının vücudunda yaralar çıktığına dikkat çekti.

Türk Tabipler Birliği’ne (TTB) bağlı Doktor Servet Alkan, Hatay’ın hem kısa hem de uzun vadede Hatay’ın en büyük sorununun asbest olduğunu vurguladı. TTB’nin yaptığı çalışmaya göre havadaki asbest oranının çok yüksek olduğunun altını çizen Alkan, hem astımlı hastalar hem de ileride kanser oluşumu açısından tehlike arz ettiğini belirtti.