Ana Sayfa Blog Sayfa 150

Gıda ihracatı alarm veriyor: Mart’ta ürünlerin yüzde 63’ü sınırda reddedildi!

Haber: Burak ALTINOK

*

Avrupa Birliği’nin gıda ve yemde güvenlik için oluşturduğu Avrupa Birliği Gıda ve Yemde Hızlı Güvenlik Sistemi (RASFF) sistemi Mart 2024 verilerine göre Türkiye’den Avrupa ülkelerine ihraç edilen 43 ürünün 25’i sınırda reddedildi, 17 ürün de uyarı bildirimi aldı.

Kuruyemiş, maden suları, şekerleme gibi yedi farklı kategoriden 43 üründe 19 farklı yasaklı maddeye veya doz aşımına rastlandı. Detaylı verilere buradan ulaşabilirsiniz.

En çok bildirim alan gıdalar

23 farklı ürünün bildirim aldığı listede en fazla bildirilen ürün taze limon (8) oldu. Taze limonu, kuru incir (6) takip etti. Kuru incir son iki ayda en çok bildirim alan gıdayken, mart ayında ikinci sırada oldu.

Şubatta da aynı ürünler bildirim almıştı

Şubat ve Mart ayı verileri incelendiğinde listede kendine yer bulan birçok ürünün aynı olduğu görülüyor.

Şubat ayında limon üçüncü sıradayken, Mart ayında listenin başını çekti.

Aynı şekilde Şubat ayında listede birinci olan kuru incir de Mart ayında ikinci sırada kendine yer buldu.

Hangi maddeler bulundu?

Mart 

Bulunan Madde

Şubat

8

Aflatoksin B1 – Mikotoksinler

10

7

Imazalil – Pestisit Kalıntıları

0

4

Salmonella – Patojenik Mikroorganizmalar

4

3

Asetamiprid – Pestisit Kalıntıları

0

3

Klorpirifos – Pestisit Kalıntıları

5

3

Okratoksin A – Mikotoksinler

1

2

Pirrolizidin Alkaloitleri – Doğal Toksinler

0

1

Listeria Monocytogenes – Patojenik Mikroorganizmalar

0

1

Nitrit – Çok Yüksek İçerik – Çevresel Kirleticiler

0

1

Phosmet – İzinsiz Madde

0

1

Pirimetanil – Pestisit Kalıntıları

0

1

Prochloraz – Pestisit Kalıntıları

0

1

Renk E 171 – Titanyum Dioksit – İzinsiz Kullanım

0

1

Sibutramin – İzinsiz Madde – Bileşim

0

1

DDAC – Pestisit Kalıntıları

1

1

Emamektin – Pestisit Kalıntıları

0

1

Etilen Oksit – Pestisit Kalıntıları

0

1

Fenbutatin Oksit – İzinsiz Madde – Pestisit Kalıntıları

0

1

Ftalat DINP – Göç

0

0

Metoksifenozid – Pestisit Kalıntıları

1

0

Akrilamid – Endüstriyel Kirleticiler

1

0

Alerjenler

1

0

Asetamiprid – Pestisit Kalıntıları

1

0

Cam Parçaları – Yabancı Cisimler

1

0

Chlormequat – Pestisit Kalıntıları

1

0

Diflubenzuron – Pestisit Kalıntıları

1

0

E 202 – Potasyum Sorbat –  Gıda Katkı Maddeleri

1

0

E 210 – Benzoik Asit – Gıda Katkı Maddeleri

1

0

E122 – Azorubin – Gıda Katkı Maddeleri

1

0

E220- Kükürt Dioksit – Gıda Katkı Maddeleri

1

0

Sildenafil – İzinsiz Madde – Bileşim

1

0

Sipermetrin – Pestisit Kalıntıları

1

‘Denetimler yetersiz’

Türkiye’den Avrupa’ya ihraç edilen ve insan sağlığına zararlı maddelere rastlanan gıdalarla ilgili Yeşil Gazete’ye konuşan Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Üzümcü saha denetimlerine dikkat çekerken, Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Toprak da gerekli mercilerin bir an önce adım atması gerektiğini vurguladı.

‘Denetim ve eğitim…’

İhraç edilen ürünler üzerindeki denetimlerin yetersiz olduğunu belirten Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Üzümcü, denetimlerin artması gerektiğini ve üreticinin de gıda güvenliği hakkında bilgilenmesi gerektiğini söyledi. Denetim ve eğitim vurgusu yapan Üzümcü, çözümü şu sözlerle açıkladı:

“Denetim ve eğitim bu sorunun çözümü için iki önemli başlık. Ayrıca pestisit tarzı kimyasal satışlarını Bakanlık kontrol etmelidir. Hangi pestisit, kime ne kadar satılmış veya ülkeye ne kadar girmiş, takibi yapılmalıdır. Bu sorunlar ülke ticaretini olumsuz etkilemektedir. Doğru planlama ile ülkemiz tekrar üreten bir tarım politikasına sahip olabilir, üretim kapasitemiz ve verimliliğimiz artırılarak ülkemizi ve Avrupa’yı besleyebiliriz.”

‘İhraç eden firmanın beyanı esas alınıyor’

İhraçtan dönen gıda ürünlere yönelik prosedürlerin “Bitkisel Gıda ve Yemin İhracatında Sağlık Sertifikası Düzenlenmesi ve İhracattan Geri Dönen Ürünler İçin Uygulama Yönetmeliği” adlı mevzuat kapsamında yürütüldüğünü belirten Uğur Toprak, ürünleri iade eden ülkelerden herhangi bir resmi evrak talep edilmediğini şu sözlerle açıkladı:

“Ürünleri iade eden ülkeden resmi bir evrak talep edilmiyor. İade eden ülke sebebini söylerse bilebiliyoruz. Aksi durumda ihraç eden firmanın beyanı esas alınıyor. Bu da bir güvenlik zafiyetine ve kafalardaki o makul şüpheye neden oluyor. Her ülkenin mevzuatı birbirinden farklı. Dolayısıyla kullanılan pestisit ve miktarı da ülkeden ülkeye değişiklik arz ediyor. İade edilen ürün ile ilgili gerekçe tam olarak bilinmeli/istenmeli ve analizleri muhakkak yapılmalı. Ülkemiz mevzuatına uygun ise iç piyasada satışı bir sorun teşkil etmez. Ama bu şeffaf bir biçimde kamuoyu ile mutlaka paylaşılmalı.”

‘Pestisit biyoçeşitliliğe zarar veriyor”

Pestisit kullanımının halk sağlığını olumsuz etkilediğini belirten Toprak, biyoçeşitliliğin de zarar gördüğünü söyledi. Toprak, “Dünya Sağlık Örgütünce (DSÖ) en tehlikeli ve muhtemel kanserojen olarak sınıflandırılan pestisitler için ilgili merciler gerekli adımları ivedilikle atmalı, hatta ülkemizde de yasaklamalı. Her ne kadar 2 yılı aşkın süredir yayınlanmasa da taklit ve tağşişli ürünler dışındaki ürünlerin de mikrobiyolojik analiz sonuçları açıklanmalı, pestisit kalıntı limitini aşan ürünler ile aflatoksin, okratoksin sınır değerlerini aşan ürünler ve bunları piyasaya süren firmalar da ifşa edilmeli” dedi.

‘Üretim teknikleri değişmiyor’

RASFF sistemi incelendiğinde aynı bildirilerin, aynı ürünlerin her ay listede olmasıyla ilgili konuşan Uğur Toprak, her ne kadar uyarı gelse ede üretim ve işleme tekniklerinin değişmediğini söyledi. Toprak, ülkelerin mevzuatlarının incelenip, tarlada ürün kriterlerini ayarlamak için Ziraat Mühendisleri, fabrikada ürünlerin özelliklerini belirlemek için de Gıda Mühendislerinin birikim ve deneyimlerinden yararlanılması gerektiğini bildirdi.

Toprak, kamuoyunun aydınlatılması ve şeffaflık adına şu soruları yetkililere iletti:

  • Tarım ve Orman Bakanlığı gümrükten dönen ürünler için nasıl bir uygulama yapmakta? Eğer ürün imha ediliyorsa imha tutanakları kamuoyu ile neden paylaşılmıyor?
  • İhraç edilecek ülkelerin mal kabul kriterleri önceden öğrenilip ona göre hareket edilemiyor mu? Bu konuda üreticileri/işletmeleri bilgilendirici destekler sağlanıyor mu?
  • Ürün ihraç edilmeden önce gerekli ve yeterli analizler yapılmıyor mu/istenmiyor mu? Eğer yapılıyor/isteniyor ise neden sıklıkla ürün iadesi yapılıyor?
  • Ürün iadelerinden kaynaklı finansal yük nasıl karşılanıyor?
  • Bu durumlar sonucu oluşan ülke ve tarımının itibarının zedelenmesinin önüne geçmek için neden hala bir önlem alınmıyor?

EnerjiSA’nın İzmir’deki RES projesine yürütmeyi durdurma kararı

Sabancı Holding‘e ait Enerjisa Enerji Üretim A.Ş, Aydın’ın Germencik ve İzmir’in Tire ilçeleri sınırlarında hayata geçirmek istediği Dampınar Rüzgar Enerji Santrali (RES) ve Mobil Kırma Eleme Tesisi Projesi ile ilgili Aydın 1. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi.

28 türbin orman ve mera alanında

Proje tanıtım dosyasına göre Dampınar RES için 28 türbinin faaliyet göstermesi planlanıyor. Kapıkaya Devlet Ormanı ile Kartal Devlet Ormanı sınırları içerisinde kurulması planlanan RES projesi “1/100 bin Ölçekli Aydın-Muğla-Denizli ve İzmir Manisa İlleri Çevre Düzeni Planı”nda orman, mera ve tarım alanı statüsünde yer alıyor.

Kızılçam ve sandal ağacı ormanları, endemik bitkiler, binlerce yıllık arkeolojik kültür varlıkları ile dolu olan proje alanında inşaat gerçekleşirse, dinamit patlamaları sonucu çıkan taşların, dağda kontrolsüzce gezdirilecek tırların üzerine kurulmuş tesislerde kırılıp mıcır yapılacaktı.

Kartal Dağı’nı Koruma Platformu, proje yüzünden ormandaki ağaçların kesilerek  geniş yollar açılacağına, elde edilen elektriği taşımak için de ormanların, zeytinliklerin, incir bahçelerinin ve  köylerin delik deşik edeceğini belirterek, üretim süreci boyunca da köylerine çok yakın yollarda yoğun bir araç trafiği, gürültü, hava ve çevre kirliliği yaratılacağını ve ekosistemin tahrip edileceği uyarısı yapmıştı.

Tarım alanları ve su kaynaklarının ortasında…

ÇED raporunda yer alan bilgilere göre; proje 11 adet türbin ve 60,5 MWm/33 MWe kurulu güçte “Dampınar Rüzgar Enerji Santrali (RES) ve Mobil Kırma Eleme Tesisi”ni kapsıyor. RES’in dışında yapılacak seyyar taş ocağı işletmesi için başvuruda hemen hiç bir bilginin yer almadığını kaydeden Kartal Dağı Platformu, tirbünlerin de yaşama alanlarına 70 ila 470 metre civarında kurulmak istendiğini  söylemişti.

Kartal Dağı’na RES ve mobil taş ocağına halktan itiraz: Ormanımızdan elinizi çekin
Kartal Dağı’ndaki mermer ocağının ruhsatları iptal edildi

Tirbünlerin Türkiye’nin en kaliteli incirlerinin yetiştiği incir bahçeleri, zeytinlikler ile verimli tarım arazileri, süt inekçiliği, koyunculuk, arıcılık yapılan meralarla Küçük Menderes ovasını besleyen su kaynaklarının ortasına inşa edileceğini belirten Platform, proje sahasında 1.derece sit olarak tescil edilmiş ve tescil başvurusu yapılmış birden fazla arkeolojik kültür varlığı olduğunu da bildirmişti.

Proje planında da 10 türbin,  içme-kullanma suyu temini amaçlı olarak işletilmekte olan Neşetiye Barajı Uzun Mesafeli Koruma Alanı sınırları içerisinde kalıyor.

Proje alanında ayrıca 14 endemik bitki ve Nesli Tehlike Altındaki Türlerin Ticaretine İlişkin Sözleşmesi ve Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’ne göre koruma altında olan canlılar bulunuyor.

Proje sahası için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla acele kamulaştırma kararı verilmişti.

Abdullah Zeydan mazbatasını teslim aldı

31 Mart yerel seçimlerinde AKP’li rakibi Abdulahat Arvas’ı büyük farkla geride bırakarak Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen ancak ardından memnu hakları alınıp tepkiler üzerine geri verilen DEM Parti adayı Abdullah Zeydan bugün mazbatayı teslim aldı.

Mazbatasını alan Eş başkanlar Zeydan ve Neslihan Sedal,  “Halkımız için hayırlı olsun” dedi.

Abdullah Zeydan, şunları söyledi:

“Başta iradesini sahiplenen Van halkımız başta olmak üzere hukuktan adaletten tavır alan 85 milyona şükranlarımızı sunarız. YSK’nin kararı ülkemizde toplumsal barışın umutlarını yeşertmiştir. Hepimizin birlikte onurlu, özgür bir yaşamı tesis etmede sorumluluklarımızı var. Artık güzel kendimize halkımıza layık hizmetlerin zamanıdır. Kentin bütün dinamikleri ile birlikte birikmiş tüm sorunların çözümü için işe koyulacağız.”

Abdullah Zeydan

Ne olmuştu?

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM), Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı için daha önce eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile aynı koğuşu paylaşan Abdullah Zeydan’ı ve Neslihan Şedal’ı aday göstermişti.

Türkiye’de 31 Mart Pazar günü gerçekleşen yerel seçimde DEM Parti, 28 puan farkla Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandı.

Ancak Adalet Bakanlığı‘nın başkan seçilen Zeydan’ın memnu haklarının geri alınması için seçimden iki gün önce başvuruda bulunduğu ortaya çıktı. Zeydan’ın ezici oy farkıyla seçimi kazanmasının ardından, bu başvuruyu gerekçe gösteren Van İl Seçim Kurulu mazbatanın AKP’li Abdulahat Arvas’a verilmesine karar verildi.

Van’da kazanan DEM Partili Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkı geri alındı
Van’da mazbata halkın seçtiği DEM Parti adayı yerine AKP’li adaya verildi
Van ve Diyarbakır’da mazbata gerginliği büyüyor
Van’da OHAL gibi karar: Gösteriler 15 gün yasak, giriş çıkışlar kapatıldı
Van’da mazbata halkın tercihine, Zeydan’a verildi

Karar, ülke genelinde tepkiyle karşılandı. Çok sayıda kentte binlerce vatandaş sokaklara çıkıp protesto gerçekleştirdi. Vatandaşların yanı sıra başta CHP ve TİP olmak üzere siyasi parti temsilcileri, demokratik kitle örgütleri, hukukçular ve  pek çok ünlü isim karara sert tepki gösterdi.

Başta Van olmak üzere, İstanbul, Ankara, İzmir, Hakkâri, Mardin ve Diyarbakır gibi çok sayıda kentte aralarında gazetecilerin de olduğu 200’ü aşkın kişi gözaltına alındı. Siirt, Bitlis ve Van’da ise 15 günlük eylem ve gösteri yasağı kararı alınırken bir ilçede ise sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Olaylar ve itirazlar sürerken Yüksek Seçim Kurulu (YSK) DEM Parti‘nin itirazını kabul etti 4 Mart’ta (dün) ise Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) da memnu haklar yasağı kararını veren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi hakkında inceleme başlattı.

Birleşmiş Milletler interseks hakları kararını onayladı

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, intersekslerin haklarını teyit eden ilk kararını kabul ederek, cinsiyet özelliklerinde farklılıklarla doğan kişilerin yaşadığı hak ihlallerini ele almak için artan uluslararası kararlılığın sinyalini verdi.

Avustralya, Şili, Finlandiya ve Güney Afrika hükümetleri tarafından sunulan karar tasarısı “İntersekslere yönelik ayrımcılık, şiddet ve zararlı uygulamalarla mücadele” adını taşıyor.

Cinsiyet özelliklerinde varyasyonlarla doğan çocuklar -interseks özellikler olarak da adlandırılıyor – genellikle geri dönüşü olmayan, riskli ve tıbbi olarak gereksiz olan “normalleştirme”(!) ameliyatlarına tabi tutuluyor.

Dünya genelinde insanların yaklaşık yüzde 1,7’si interseks bir özelliğe sahip, yani interseks varyasyonları nadir değil, sadece genellikle yanlış anlaşılıyor.

1950’lerden bu yana cerrahlar, interseks çocuklar üzerinde klitorisin boyutunu küçültmek gibi yara izi, kısırlaştırma ve psikolojik travmaya yol açabilen tıbbi açıdan gereksiz “normalleştirme”(!) operasyonları gerçekleştiriyor.

İnterseks savunucusu grupların yanı sıra bir dizi tıp ve insan hakları örgütü on yıllardır seslerini yükseltiyor. Bu ameliyatların sona ermesi gerektiği konusunda artan fikir birliğine ve tıbbi açıdan gereksiz interseks ameliyatlarının yasaklanmasına yönelik küresel ilerlemeye rağmen, bazı ebeveynler, karara katılamayacak kadar küçük olan çocukları için bu ameliyatları seçmeleri konusunda cerrahların baskısıyla karşılaşmaya devam ediyor.

Dünya Sağlık Örgütü 2013’te yayınladığı bir raporda interseks çocuklarda erken kısırlaştırma ameliyatlarına karşı çıktı.

BM insan hakları sözleşmesi organları 2011 yılından bu yana bu tür operasyonları 50’den fazla kez kınamış ve tam, özgür ve bilgilendirilmiş rıza olmaksızın gerçekleştirilen acil olmayan tıbbi müdahaleler gibi interseks özelliklerine ilişkin zorla veya baskı altında yapılan tıbbi müdahalelerin yasaklanmasını tavsiye etti.

2023 yılının sonlarında, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, sözleşme organlarının sayısız tavsiyesine dayanarak, “tam, özgür ve bilgilendirilmiş rıza olmadan yapılan acil olmayan tıbbi müdahaleler gibi intersekslere zorla yapılan tıbbi müdahalelerin” yasaklanmasını tavsiye eden teknik bir not yayınladı.

İntersekslere yönelik insan hakları ihlalleri hakkında küresel bir rapor hazırlanmasını zorunlu kılan karar, mitleri düzeltmek ve tamamen sağlıklı doğan çocukların büyümekte ve kendi bedenleri hakkında karar vermekte özgür olmalarını sağlamak için bir fırsat olarak görülüyor.

‘Bedenlerimizi değil, toplumu değiştirin!’

Ormansızlaşma artıyor: Her yıl İsviçre büyüklüğünde ormanlık alan yok oluyor

Dünya çapında yağmur ormanlarında yaşanan ormansızlaşma, Brezilya ve Kolombiya‘da kaydedilen önemli iyileşmelere rağmen durmak bilmiyor. World Resources Institute (WRI) ve Maryland Üniversitesi‘nin bir araya getirdiği son verilere göre 2023’te daha önce dokunulmamış yağmur ormanlarından İsviçre büyüklüğünde, yani 37 bin kilometrekarelik ormanlık alan yok oldu. Bu kaybın ana sebebi olarak, dünya genelinde tarımsal üretim amacıyla daha fazla alanın tarıma açılması gösteriliyor.

Guardian’ın aktardığına göre Brezilya ve Kolombiya, son yıllarda orman kaybını önemli ölçüde azaltmayı başardı. Ormansızlaşma oranı Brezilya’da yüzde 36, Kolombiya’da ise yüzde 49 oranında düştü. Bu düşüşler, her iki ülkenin de çevre politikalarını güçlendirme yönünde attığı adımların bir sonucu olarak görülüyor. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva ve Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro‘nun çevre dostu politikalarının, bu başarıda büyük rol oynadığı belirtiliyor.

Ancak bu olumlu gelişmelere rağmen, Bolivya, Laos, Nikaragua ve diğer bazı ülkelerdeki artışlar, Brezilya ve Kolombiya’daki düşüşleri neredeyse tamamen dengeledi. Özellikle Kanada, yangınlar nedeniyle rekor düzeyde orman kaybı yaşadı ve 8 milyon hektardan fazla ormanını kaybetti. Bu kayıplar, global orman kaybı sorununun sadece tropikal bölgelerle sınırlı olmadığını, küresel bir mesele olduğunu gösteriyor.

WRI’da Global Forest Watch’ın direktörü Mikaela Weisse, durumu “Geçen yıl orman kaybı konusunda dünya iki adım ileri, iki adım geri gitti” şeklinde özetliyor. Weisse, Brezilya Amazonu ve Kolombiya’da kaydedilen keskin düşüşlerin ilerlemenin mümkün olduğunu gösterdiğini, ancak diğer bölgelerdeki orman kaybı artışlarının bu ilerlemeyi büyük ölçüde ortadan kaldırdığını belirtiyor.

Orman kaybı, sera gazı emisyonlarının ikinci en büyük kaynağı ve biyoçeşitlilik kaybının ana nedenlerinden biri olarak kabul ediliyor. Araştırmacılar, küresel ısınmanın endüstri öncesi seviyelere göre 1,5°C ile sınırlı tutulabilmesi için yağmur ormanlarının korunmasının zorunlu olduğunu belirtiyorlar. Ancak devam eden ormansızlaşma, hükümetlerin iklim ve biyoçeşitlilik taahhütlerini yerine getirme konusunda yeterli ilerlemeyi sağlayamadığını gösteriyor.

ormansızlaşma
Çin’in Kunming şehrini Laos’un Vientiane şehriyle bağlayan bir demiryolu, Laos’un Phonhong yakınlarında bir otoyolun altından geçiyor. Burada, Çin’in talebi tarımsal genişlemeyi hızlandırdı.

Dubai‘deki COP28 iklim konferansında, hükümetler 2030’a kadar orman kaybı ve bozulmasının durdurulması ve tersine çevrilmesi gerektiği konusunda anlaşmaya varmışlardı. Bu, Glasgow‘daki COP26‘da dünya liderlerinin bu on yılda ormanların yok edilmesini sonlandırma taahhüdüyle uyumlu. Ancak yeni veriler, hedefe ulaşmanın henüz çok uzakta olduğunu ortaya koyuyor.

Brezilya, orman kaybı oranını önemli ölçüde yavaşlatmış olsa da, ülke hala birincil yağmur ormanlarını en çok kaybeden üç ülke arasında yer alıyor; Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Bolivya ile birlikte, küresel toplam yıkımın yarısından fazlasını oluşturuyorlar. Bolivya, soya tarımının genişlemesi nedeniyle üçüncü yıl üst üste orman kaybında büyük bir artış kaydetti.

Laos ve Nikaragua, 2023 yılında kalan dokunulmamış yağmur ormanlarının büyük bölümlerini kaybetti. Araştırmacılar, bu durumun özellikle zaten yoğun bir şekilde temizlenmiş ülkelerdeki parçalanmış ormanların daha hızlı yok edilebileceğini belirtiyorlar. Laos’ta, tarımsal genişlemenin Çin‘den gelen talep tarafından teşvik edildiği, Nikaragua’da ise sığır yetiştiriciliği ve genişleyen tarım faaliyetlerinin ana sebep olduğu ifade ediliyor.

Bütün bu bilgilere rağmen, Brezilya ve Kolombiya’daki olumlu örneklerden yola çıkarak ormansızlaşma hedeflerine ulaşmanın yolları araştırılıyor. Maryland Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nden uzaktan algılama uzmanı Prof. Matthew Hansen, yağmur ormanı ülkelerine ormanların korunması için maddi destek sağlayan bir tazminat fonunun önemli bir çözüm olabileceğini vurguluyor.

Hansen, Almanya’nın “Fair Deal” teklifinin ve Norveç‘in Gabon ile benzer bir şekilde karbon tutulumunu ölçüt olarak kullanan yaklaşımının, sağlam yönetişim ve sivil toplum katılımı ile birleştirildiğinde işe yarayabileceğini belirtiyor. Bu tür çözümler, orman kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için küresel çabaların önemli bir parçası olabilir.

ormansızlaşma
Bu grafik, son 21 yılda dünya genelinde 76 milyon hektardan fazla birincil ormanın kaybedildiğini gösteriyor. Orman kaybının yıllık milyon hektar cinsinden seyrini izleyen grafikte, 2023 yılına kadar olan orman kaybında en yüksek ülkeler sıralaması görülüyor.

Ormansızlaşma nedir?

Ormansızlaşma, ormanların insan faaliyetleri nedeniyle kalıcı olarak yok edilmesi veya hasar görmesi sürecini ifade ediyor. Bu süreç, genellikle tarım arazileri, madencilik, altyapı projeleri ve kentleşme gibi nedenlerle ormanların kesilmesi, yakılması veya başka şekillerde tahrip edilmesiyle gerçekleşiyor. Ormansızlaşma, dünya genelinde ciddi çevresel, sosyal ve ekonomik sonuçlar doğuruyor.

Ormanlar, dünyanın karbon döngüsündeki kilit rol oynuyor. Ağaçlar, fotosentez yoluyla atmosferdeki karbondioksidi emer ve oksijen üretirler. Bu süreç, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadelede hayati öneme sahip. Ormansızlaşma, karbondioksit emilimini azaltır ve sera gazı emisyonlarını artırarak küresel ısınmayı hızlandırıyor. Ayrıca, ormanların yok edilmesi, habitat kaybına ve sonuç olarak biyoçeşitlilikte ciddi azalmalara yol açıyor.

Ormansızlaşmayla mücadele ve doğayı koruma politikaları bir yılda iki katına çıktı
Brezilya’nın otoyol projesi Amazon’da ormansızlaşmayı tetikleyebilir
Amazon havzasındaki yasa dışı faaliyetler ormansızlaşma tehdidi yaratıyor

Ormanlar, milyonlarca insan için gıda, barınak, enerji ve gelir kaynağı. Yerel topluluklar ve yerli halklar, hayatta kalmak ve kültürlerini sürdürmek için ormanlara bağımlı. Ormansızlaşma, bu toplulukların yaşam tarzlarını tehdit eder, gıda güvensizliğine yol açar ve ekonomik fırsatları azaltıyor.

Ormansızlaşmanın ana nedenleri arasında tarımsal genişleme, kereste üretimi için ticari orman kesimi, altyapı ve şehirleşme projeleri, yangınlar ve madencilik yer alıyor. Bu faaliyetler, özellikle tropik yağmur ormanları olmak üzere, dünya genelinde orman alanlarının hızla azalmasına neden oluyor.

Ormansızlaşmayı durdurmak ve tersine çevirmek için uluslararası çapta sürdürülebilir orman yönetimi, korunan alanların genişletilmesi, yeniden ormanlandırma ve orman restorasyonu projeleri, karbon ticareti ve ödeme sistemleri gibi finansal teşvikler gibi önlemler alınıyor. Ayrıca, yerel toplulukların ve yerli halkların orman yönetimine daha fazla dahil edilmesi, orman kaybını azaltmada etkili bir strateji olarak görülüyor.

Yeniden askıya çıkan Akyaka İmar Planı Revizyonu’na karşı dava açıldı 

Muğla‘nın Ula ilçesine bağlı Akyaka mahallesinde, üç kez iptal edilmiş olmasına rağmen dördüncü defa askıya çıkarılan İmar Planı Revizyonu’na karşı, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Gökova Meclisi tarafından dava açıldı. 3 Nisan’da açılan dava, Muğla 2. İdare Mahkemesi‘nde görülecek.

Dava açma kararı, planın önceki versiyonlarında iptal nedeni olan unsurların değiştirilmeden korunması ve Akyaka’nın özel çevre koruma bölgesi statüsünün ihlal edilmesi gerekçesiyle alındı. Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) içinde yer alan ve Yavaş Kent (Cittaslow) statüsüne sahip Akyaka için hazırlanan yeni imar planının, bölgenin doğal ve kültürel mirasına zarar vereceği ifade ediliyor. Gökova Meclisi’nden doğa savunucuları, planın iptalini ve yürürlüğün durdurulmasını talep ediyor.

MUÇEP Gökova Meclisi, planın ormanlık alanları imar planına dahil etmesine karşı çıkıyor. Muğla Orman Bölge Müdürlüğü İzin ve İrtifak Şube Müdürlüğü’nün, imar planı sınırlarının orman tahdit sınırlarını aştığına dair raporu, davanın temel delillerinden biri olarak sunuldu.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nın hazırladığı ve defalarca iptal edilen planlar, minimal değişikliklerle yeniden askıya çıkarıldı.  Akyaka’nın sürdürülebilir turizm potansiyeline ve doğal yaşamına zarar verecek planlama kararlarına karşı hukuki süreç devam ediyor.

Akyaka

Akyaka’da ne olmuştu?

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 15 Ekim 2020 tarihinde hazırlanan 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Revizyon Nazım ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Revizyon Uygulama İmar Planı askıya çıkarılmıştı. Plan değişikliği, Akyakalılar tarafından rant amaçlı hazırlandığı gerekçesiyle itiraz edilmişti.

Bu itirazlar sonucu bölge sakinlerinin açtığı dava ile plan iptal edildi. İptal kararına karşı Bakanlık’ın yaptığı itiraz, Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilerek karar onaylandı.

Akyakalıların ‘imar rantı’ ile sınavı devam ediyor
Bakanlık itirazına rağmen Akyaka imar planı revizyonunun yürütmesi durduruldu
Akyaka İmar Planı Revizyonu’nun iptali için açılan davada mahkeme, Bakanlık’tan savunma istedi
MUÇEP, Akyaka’daki hukuksuz çevre yolu çalışmasına karşı suç duyurusunda bulundu

Yargı süreci devam ederken, Bakanlık 2021 ve 2023 yıllarında planı küçük değişikliklerle iki kez daha askıya çıkardı. Bölge halkı, bu planlara da itiraz ederek dava açtı. Muğla Çevre Platformu Gökova Meclisi eşsözcüleri Candan Süsoy ve Serdar Denktaş, “Yargı süreçlerinin tamamlanmasını beklemeden Bakanlık’ın 2021’de gündeme getirdiği plan değişikliklerini şimdi neredeyse tıpatıp aynen yeniden geçirmeye çalıştığına şahit oluyoruz” dedi.

Plan Araştırma ve Açıklama Raporu’nda yer alan kurum görüşleri arasındaki Orman Genel Müdürlüğü Muğla Orman Bölge Müdürlüğü İzin ve İrtifak Şube Müdürlüğü yazısında şu ifadeler yer alıyor:

“Yapılan incelemede yeni imar planı sınırlarının orman tahdit sınırları içine doğru genişletildiği, yeni duruma göre ormanlık alanların imar planına konu edildiği görülmektedir. Ormanlık alanlar imar planına konu edilemeyeceğinden ekli harita ve cd’de gönderilen orman alanlarının imar planı revizyon kapsamından çıkarılması gerekmektedir.”

İmar planında ormanlık alanının günübirlik tesisi alanı ve gelişme konut alanı olarak yer aldığı görülüyor.

Akyakalıların itiraz sebepleri şöyle sıralanıyor:

  • Azmak kıyısındaki restoranların yasadışı işgalleri ve kaçak yapılar, ‘günübirlik tesis’ olarak plana işlenerek yasal hale getiriliyor.
  • Ormanların korunması gerekirken, orman alanlarında ‘konut gelişim alanları’ oluşturuluyor.
  • Çocuk oyun sahaları, parklar ve meydanlar daraltılarak kamusal alanlar rant alanlarına dönüştürülüyor.
  • Konaklama kapasitesi yaklaşık sekiz kat artırılarak, mevcut altyapı sorunları katlanarak arttırılıyor.
  • Mahalle merkezinde planlanan 4,650 araçlık otopark ile yaz aylarında yaşanan trafik kaosunun artırılması öngörülüyor. Plan, insan odaklı değil araç odaklı bir yaklaşımla hazırlanıyor ve Yavaşkent kriterleri dikkate alınmıyor.
  • Güncellenen plan, bir marinaya hizmet vermesi amaçlanan ticari alanlar öngörüyor.
  • Plan hazırlanırken Muğla Büyükşehir Belediyesi, Ula Belediyesi ve Orman Bölge Müdürlüğü’nün uyarılarının dikkate alınmadığı ifade ediliyor.
  • Bölgenin Yavaşkent statüsü ve Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı esas alınmadan planlama yapılıyor. 2020’de yerel paydaşların katılımıyla hazırlanan ve Bakanlık tarafından onaylanan Gökova ÖÇKB Yönetim Planı, Yavaşkent kriterleri dikkate alınarak bölgede yaşanan birçok sorunun çözümüne dair eylem planlarını içeriyor.
  • Bakanlık, yerel sivil toplum örgütlerinin de katıldığı ve desteklediği bu planı dikkate almadan, planla tamamen çelişen imar plan değişiklikleri yapmaya çalışıyor.

CVK’nın altın madeni tarlaları yuttu, kadınlar isyan etti: Tarlam nerede!

Balıkesir’in İvrindi ve Altıeylül ilçelerinin başta Gökçeyazı, Sarıalan, Çamköy olmak üzere çok sayıda köyünü etkileyecek olan CVK Madencilik’e ait altın madeni projesine giden yurttaşlar isyan etti. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği üyeleri ve bölgede yaşayan yurttaşların gittiği altın madeni proje alanında yurttaşlar madeni tarlalarını adeta yuttuğunu gördü.

Gökçeyazı köylüleri şaşkınlıkla “Tarlam nerede” diye sordu. Kameralara yansıyan görüntülerde ise bitki örtüsünün yok edildiği, eskiden tarlaların ve meraların olduğu yerde artık iş makinalarının gezdiği görüldü. İşte o anlar:

‘Hepimizin adeta kanını dondurdu’

Köylülerle birlikte alana giden Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği‘nden ekofeminist aktivist Süheyla Doğan, o anları şöyle anlattı:

“Gördüğümüz durum hepimizin adeta kanını dondurdu. Köyün meralarının, tarlalarının olduğu alanda ağaçlar kesilmiş, yeşil bitki örtüsü sıyrılmış, tepeler tıraşlanmış, çukurlar açılmış, prefabrik şantiye binaları yapılmıştı. Kamyonlar, kepçeler, ağır iş makinaları harıl harıl çalışıyordu. Atık depolama alanı yapılmaya başlanmış, alanın tabanı için vadi düzlenmeye başlanmıştı.”

‘Tarlam nerede?’

Birkaç ay önce bilirkişi keşfi için gittikleri yeşil alanın 4 Nisan’da gittiklerinde tanınmaz hale geldiğini söyleyen Doğan, “Gözyaşlarımızı tutamadık.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Bölgede sahada tarlası olan köylüler tarlalarını bulamadılar. İsyan ettiler: ‘Tarlam Nerede? Tarlama ne oldu? Tarlamı bulamıyorum’ sözleri yankılandı vadide. Şirket, ruhsat alanında kalan, satışı yapılmayan özel mülkü gasp etmişti. Bizleri gören özel güvenlik bölgeye gelmekte ve jandarmaya haber vermekte gecikmedi.

Özel güvenlik araçları ile yolu kapattı ve geçişimizi engelledi. Köylülerin yukarıdaki tarlalarını görme istekleri Kolluk tarafından güvenlik nedeniyle kabul edilmedi. Köylülerin tarlalarını görmelerinin engellendiğine dair tutanak tutulması talebi de kolluk tarafından geri çevrildi. Karakola gidip ifade verme istekleri de uygun bulunmayarak kaymakam’a dilekçe vermeleri istendi.

Alanda bir açıklama yapılıp sloganlarla tepki gösterilerek Gökçeyazı’ya dönüldü. Şirketin özel mülkiyet gaspına karşı köylüler haklarını aramaya devam edecek!”

Hakimler ve Savcılar Kurulu’ndan Abdullah Zeydan kararına inceleme

Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), memnu hakları YSK tarafından iade edilen Abdullah Zeydan‘ın haklarının iadesine karar veren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi hakkında resmi bir inceleme başlatma kararı aldı.

Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Abdullah Zeydan’a yönelik daha önce verilen hükümlerin Yargıtay tarafından bozulmasının ardından, Zeydan’ın yeniden yargılanmasına ve memnu haklarının iadesine karar verdi. Bu karar, Zeydan’ın Van Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olmasının ve seçimleri kazanmasının önünü açtı.

Abdullah Zeydan, 2015-2016 yıllarında düzenlenen toplantı ve etkinliklere katılımı nedeniyle başlatılan soruşturma sonrası, “örgüte yardım etmek” ve “örgüt propagandası yapmak” suçlarından hüküm giymişti. Ancak Yargıtay’ın kararı bozmasının ardından yapılan yeniden yargılama sürecinde, Zeydan’a verilen cezalar onandı ve memnu haklarının iadesi için yapılan başvuru kabul edildi.

Van’da mazbata halkın tercihine, Zeydan’a verildi
Van ve Diyarbakır’da mazbata gerginliği büyüyor

Seçimlerden iki gün önce, Adalet Bakanlığı‘nın itirazı üzerine Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Zeydan’ın memnu haklarının iadesi kararını iptal etti. Buna rağmen Zeydan, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde Van Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçildi. Ancak İl Seçim Kurulu’nun mazbatanın DEM Partili Zeydan yerine AK Parti adayına verilmesi kararı, kent genelinde protestolara yol açtı.

HSK’nın inceleme başlatması ve Adalet Bakanlığı’nın itirazı, seçim sonuçları üzerinde önemli bir belirsizlik yaratmıştı. Ancak Yüksek Seçim Kurulu (YSK), yapılan itirazları değerlendirdikten sonra, mazbatanın Abdullah Zeydan’a verilmesine karar verdi.

Istrancalar’da altın madeni için ÇED gerekli görülmedi: Orman yok edilecek

Kırklareli‘nin Korfaz ilçesine bağlı Kula köyünde 18,2 hektarlık alanda altın ve gümüş madeni için ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir Kararı’ verildi. Kararla birlikte Istrancalar‘da binlerce ağaç kesilecek ve binlerce tonluk cevher ve atık çıkacak proje nedeniyle bölgedeki ekosistem tahrip edilecek. Ancak şirketin izin aldığı alanın büyüklüğü, ÇED raporuna gerek duyulmaması için (25 hektar ve üzeri için ÇED raporu gerekli tutuluyor) 18,2 hektarla sınırlı tutulmuş durumda.

Akın İpek’in FETÖ’den yargılanması üzerine 2015’te Hazine’ye devredilerek kayyum atanan Koza Altın İşletmeleri A.Ş. tarafından yapılacak altın ve gümüş madeni projesinde bir yılda 310 bin 481 ton malzeme çıkartılması planlanıyor. Bunun 123 bin 750 tonunun cevher olması beklenirken 186 bin 731 tonunun ise atık, yani pasa olması planlanıyor.

Cevherin çıkarılacağı alan ve nakliye edileceği güzergahtan varacağı noktayı gösterir harita- ıstranca, orman
Cevherin çıkarılacağı alan (proje alanı) ve nakliye edileceği güzergahtan varacağı noktayı (Koza Altın İşletmeleri Kaymaz Altın Madeni) gösterir harita

İliç’te geçtiğimiz Şubat ayında yaşanan felakete rağmen Kırklareli’nde de altın madeni açılması ve hatta bu maden için ÇED’in bile gerekli görülmemesi ise Bakanlığın ne çevresel etkilere ne de bölgede yaşayanların sağlıklarına etki edebilecek olası durumlara dikkat etmediğini gösteriyor.

Karar Kırklareli Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğünce 3 Nisan’da duyuruldu. Kamuoyuna yapılan duyuruda şu ifadelere yer verildi:

Kırklareli İli, Kofçaz İlçesi, Kula Köyü Mevkiinde S:86850 ruhsat no.lu sahanın 18,2 hektarlık bölümünde Koza Altın İşletmeleri A.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi planlanan ‘S:86850 Ruhsat No.lu Altın-Gümüş Madeni (Ocaktan Alınacak Malzeme Miktarı: 310.481 ton/ yıl (123.750 ton/yıl Cevher + 186.731 ton/yıl Ekonomik Olmayan Kayaç/ Pasa)’ projesine İl Müdürlüğümüzce ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı‘ verilmiştir.”

Binlerce ağaç kesilecek

Aynı şirketin 2014 sonunda yine aynı noktada gümüş ve altın çıkarmak için yaptığı başvuru sonucunda ise Ocak 2015’te ÇED’in gerekli olduğu yönünde bir karar çıkmıştı.

2022’de yapılan başvuruda ise birtakım değişiklikler yapıldığı görüldü. 2022’de yapılan başvuruda açılacak maden ocağının “Petrol, Doğalgaz, 3 ve 4. Grup Madenler” sektörü içerisinde sınıflandırıldığı dikkat çekti. 2014’te yapılan başvuruda ise bu sektör kapsamına “1, 2 ve 5. Grup Madenler” giriyordu.

2022’de yapılan başvuruda ise projenin bedelinin 2 milyon 900 bin TL olduğu belirtilmişti.

Açık ocak işletmesinin yapılacağı madende üretim faaliyetlerinin üç yıl sürmesinin öngörüldüğü ifade ediliyor.

Ayrıca projenin yapılacağı alanda orman varlığı söz konusu. Alanda 1998 adet ağaç bulunuyor. Bölgede kayın ve meşe ağaçları var.

Proje bölgede yapılan arıcılığa da olumsuz etkide bulunacak. Proje dosyasında bölgede proje yapılması durumunda ne gibi sorunlar ortaya çıkacağı söylere sıralandı:

  • Koloni kayıpları
  • Arıcılık alanı kaybı
  • Balarılarının tarlacılık (nektar, polen ya da su topladığı) yaptığı alanların kaybolması
  • Proje alanında meydana gelecek faaliyetler sonucunda meydana gelen tozun arıcılık faaliyetleri ile etkileşmesi
  • Yapım aşamasında meydana gelecek trafik sonucu balarısı kayıpları
  • Proje faaliyetleri (Işık, gürültü vb.) ile kolonilerin rahatsız olması

AB’nin yeşil dönüşüm hedefleri seçim öncesinde zorda

Avrupa Birliği (AB), iklim hedeflerine ulaşma konusunda yavaş ilerliyor. AB’nin iklim komisyoneri Wopke Hoekstra‘nın yaptığı açıklamaya göre AB ülkeleri, 1990 seviyelerine kıyasla 2030 yılına kadar emisyonları yüzde 51 oranında azaltacak, bu da yüzde 55’lik hedefin altında kalıyor.

AB, 1990 yılındaki sera gazı emisyonlarının zirve yaptığı dönemden bu yana, emisyonları azaltma konusunda üç on yılı aşkın bir süredir sürekli bir mücadele içerisinde. Bu uzun ve meşakkatli yolculuk, AB’nin yeşil hedeflerine ulaşma çabasının bir göstergesi. Ancak Wopke Hoekstra’nın vurguladığı üzere, bu yolda hâlâ kat edilmesi gereken mesafeler var.

Hoekstra, üye ülkelerden 2030’a kadar emisyonlarını daha da azaltma planlarını detaylandıran stratejilerin Haziran’a kadar sunulmasını istiyor. Buna rağmen, Avrupa Çevre Ajansı‘nın analizlerine göre şu anda hedeflenen yüzde 55 yerine yalnızca yüzde 48’lik bir azalma söz konusu.

AB

Financial Times’ın aktardığına göre AB, dünyanın en hızlı ısınan kıtasında iklim hedeflerine ulaşma yolunda önemli engellerle karşılaşıyor. Enflasyon ve ticaret gerilimlerinden yorulmuş bir seçmen kitlesi, ilerlemenin önünde büyük bir engel teşkil ediyor. 2015 Paris İklim Anlaşması‘nda belirlenen 1,5°C küresel ısınma eşiğine yaklaşılırken, birkaç puanlık fark kritik öneme sahip. Avrupa kıtası, küresel ortalamanın iki katı bir hızla ısınmaya devam ediyor.

‘Donald Trump’ın seçilmesi iklim hedeflerini tehlikeye atabilir’
AB’de plastik atık ihracatı tamamen yasaklanıyor
Avrupa Birliği, ‘yeşil mutabakat’ı hayata geçirmek için kritik malzeme madenciliği yapacak

Temiz teknolojilerin küresel yarışı hızlanırken, AB, yüksek enflasyon, ticaret gerilimleri ve artan düzenlemelerden muzdarip endüstriyel sektörü ikna etmekte zorlanıyor. Avusturya’nın iklim bakanı Leonore Gewessler, “Karar verildi, araçlar elimizde. Şimdi uygulama zamanı” diyor ve yeşil iklim politikalarının emisyonları düşürdüğünü, ancak hâlâ yapılacak çok iş olduğunu ekliyor.

Brüksel merkezli Bruegel düşünce kuruluşunun verileri, Avrupa’nın, dekarbonizasyonun merkezinde yer alan temiz teknolojilerin yaygınlaştırılması konusunda küresel rakiplerinin gerisinde kaldığını gösteriyor. Çin, temiz teknoloji uygulamalarında öncülük ediyor ve Avrupa’yı geride bırakıyor. AB’nin solar panel üreticileri, Çin’den gelen aşırı arz nedeniyle operasyonlarını durdurma noktasına geldi.

Ancak politika yapıcılar ve sektör liderleri, hedeflere ulaşma konusunda kararlı olduklarını ifade ediyor. Temiz teknolojiye yapılan yatırımlar ve yeşil politikalar, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadelede önemli ilerleme kaydetmesini sağlayabilir.