Ana Sayfa Blog Sayfa 114

Meksika’daki şiddetli sıcak dalgası, yüzlerce ‘uluyan maymun’un ölümüne neden oldu

Meksika‘da bir süredir devam eden yüksek sıcaklıklar yüzünden, yüzlerce “uluyan maymun” yaşamını yitirdi.

Kükreme benzeri çağrılarıyla tanınan hayvanların en az 83’ü Meksika Körfezi kıyısındaki Tabasco eyaletinde ölü bulundu. Sıcak çarpması, dehidrasyon ve yüksek ateş nedeniyle bulundukları ağaçlardan yere düşen hayvanların onlarcası bölge sakinleri tarafından kurtarıldı ve veterinere götürüldü.

Veteriner, Dr. Sergio Valenzuela, kendisine getirilen maymunlarla ilgili “Sıcak çarpmasından etkilendikleri çok açıktı ve bize oldukça kritik bir durumda getirildiler. Vücutları, bez parçası gibi gevşek ve kendini salmış haldeydi” dedi.

AP’nin aktardığına göre, Meksika’daki sıcak dalgası, mart ayından bu yana en az 26 kişinin ölümüyle ilişkilendirildi. Veterinerler ve kurtarma ekipleri bu yüzden yüzlerce uluyan maymun ve diğer hayvanların da aşırı sıcağa bağlı etkenler nedeniyle öldüğünü söylüyor.

‘Ağaçlardan elma gibi düşüyorlar’

Yaban hayatı biyoloğu Gilberto Pozo, sadece Tabasco’nun Tecolutilla kasabasında düştükleri ağaçların altında, ölü olarak bulunan 83 hayvan saydığını ve sayının çok daha fazla olduğunu düşündüğünü söyledi.

Maymun ölümleri, 5 Mayıs civarında rapor edilmeye başlamıştı. Hafta sonu bu bildirimlerin sayısının zirveye ulaştığını anlatan Pozo, Ağaçlardan elma gibi düşüyorlar” dedi: “Yerde bulduklarımız, şiddetli bir dehidrasyon durumundaydılar ve birkaç dakika içinde öldüler.”

Pozo, metrelerce yükseklikten düşmenin, zaten bitkin düşmüş hayvanlar için ek hasara yol açtığını belirtti; ancak asıl olarak ölümlerin aşırı yüksek sıcaklık, kuraklık, orman yangınları ve maymunları sudan, gölgeden ve yedikleri meyveden mahrum bırakan ağaç kesme gibi faktörlerin “sinerjisine” bağladı.

Kömür madenindeki kanarya etkisine atıfta bulunan Pozo, “Bu bir nöbetçi tür. Bu bize iklim değişikliğinde olup bitenler hakkında bir şeyler anlatıyor” diye konuştu.

Bölgede, maymunlar için özel bir kurtarma istasyonu kuruldu. Şu anda tedavi görmekte olan beş maymun barındırılıyor, ancak yüksek sıcaklıklardan kuşlar ve sürüngenler de etkilenmiş durumda. İstasyonda çalışan ekip, tüm hayvanlara destek verebilmek için ekibi genişletmeye çalışıyor.

İklim krizi: Aşırı sıcaklar Hindistan ve Meksika’da 100’den fazla can aldı
Nisan’da yine ‘en sıcak Nisan’ rekoru kırıldı
Asya’da nisan sıcaklıkları rekor kırdı: İklim acil durumu bu bölgede bir gerçek
Dünya, kayıtlara geçen en sıcak mart ayını yaşadı: Üst üste onuncu rekor

Meksika kavruluyor

9 Mayıs itibarıyla Meksika’daki en az dokuz şehir sıcaklık rekorları kırdı. Sınır eyaleti Tamaulipas’taki Ciudad Victoria kasabasında sıcaklıklar 47C’ye ulaştı.

Bu yıl neredeyse tüm ülkede ortalamanın altında yağışlar nedeniyle göller ve barajlar kurudu, su kaynakları tükendi ve yetkililer hastanelerden itfaiye ekiplerine kadar her şey için kamyonlarla su taşımak zorunda kaldı. Hidroelektrik barajlarındaki düşük seviyeler ise ülkenin bazı bölgelerinde elektrik kesintilerine neden oldu.

Ülkenin en büyük marketleri ise, bazı yerlerde buz alımını müşteri başına sadece iki veya üç torbayla sınırlandırdığını açıkladı.

Küçük ada ülkeleri, Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’ndeki tarihi iklim davasını kazandı

Pasifik‘teki dokuz küçük ada devleti, Birleşmiş Milletler’in (BM) deniz hukuku mahkemesi olan Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi‘nde (ITLOS) tarihi bir iklim  davasını kazandı.

Mahkeme “tarihi” nitelikteki’, kararında BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalayanların deniz kirliliğini önleme sorumluluklarının, dünyanın atmosferini değiştirerek okyanuslara zarar veren sera gazı emisyonlarını da kapsadığını tespit etti.

Okyanustaki küçük ada devletleri, mahkemeden deniz suyunun yükselmesi, yüzey suyu sıcaklıklarının artması ve fosil yakıtlar ile diğer sera gazı emisyonlarının neden olduğu okyanus asitlenmesi koşullarında, sözleşme kapsamında neyin deniz kirliliği olarak kabul edildiğini açıklığa kavuşturmasını istemişti.

Küçük ada ülkeleri adalet arıyor: Sular altında kalacağız, bu denli adaletsizliğe sessiz kalamayız

Mahkeme başkanı: Emisyon yayıcılar, küçük devletleri desteklemeli

Tüm denizcilik faaliyetleri için yasal bir çerçeve oluşturan uluslararası bir anlaşma olan BM Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında kurulmuş bir mahkeme olan ITLOS’un görüşü, uluslararası deniz hukukunun ülkelerin ulusal ve bölgesel mahkemeleri, ulusal iklim planları ve COP29 gibi görüşmelerde yapılanlar gibi uluslararası taahhütler aracılığıyla iklim değişikliği konusunda ne yapmalarını gerektirdiğine dikkat çekiyor.

Davada üç sorunun dikkate alması istendi:

  • Sera gazı emisyonları deniz kirliliği olarak nitelendirilebilir mi?
  • Bir Devletin bu kirliliği önleme ve azaltma yükümlülükleri nelerdir?
  • Okyanusları iklim değişikliğinin etkilerinden koruma ve muhafaza etme yükümlülükleri nelerdir?

İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının bir tür deniz kirliliği oluşturduğu sonucuna varılan mahkemenin yargıcı Albert Hoffman, Hamburg’da mahkemenin tavsiye niteliğindeki görüşünü sunarken, “Devletlerin deniz çevresini iklim değişikliğinin etkilerinden ve okyanus asitlenmesinden koruma ve muhafaza etme yükümlülüğü de vardır. Deniz ortamının bozulduğu durumlarda, bu yükümlülük deniz yaşam alanlarını ve ekosistemlerini eski haline getirmek için önlemler alınmasını gerektirebilir” diye konuştu.

Mahkeme, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik önlemlerin mevcut bilime dayanarak nesnel bir şekilde belirlenmesi gerektiğini, ancak aynı zamanda uluslararası hukukta yer alan “ihtiyat” ilkesinin, bunun bilimsel belirsizlik karşısında bile uygulanması gerektiği anlamına geldiğini belirtti.

Tuvalu, COSIS üyesi olan küçük ada devletlerinden biridir.
Tuvalu.

Mahkemenin görüşü, UNCLOS’u, iklim değişikliğine en az katkıda bulunan ancak iklim değişikliğinden en fazla zarar gören, gelişmekte olan ve iklime karşı hassas olan ülkelerin karşı karşıya olduğu “eşitsizlik durumunu” ele almanın bir yolu olarak kabul etti.

Yargıç Hoffman, ülkelerin kendi yetki alanları veya kontrolleri altındaki emisyonların diğer ülkelere ve çevrelerine zarar vermemesini sağlamak için gerekli tüm önlemleri alması gerektiğini; ayrıca devletlerin, iklim değişikliğinin etkilerine karşı savunmasız olan ülkelere  emisyonlardan kaynaklanan deniz kirliliğini giderme çabalarında yardımcı olma konusunda özel bir yükümlülüğe sahip olduğunu belirtti.

Davacılar: Hayatta kalma mücadelesi veriyoruz

Davayı açan ülkelerden biri olan Antigua ve Barbuda‘nın başbakanı Gaston Browne, küçük ada uluslarının büyük kirleticilerin emisyonları nedeniyle “hayatta kalma mücadelesi verdiklerini” söyledi:

“Adalarımızın bazıları emisyonların azaltılmaması nedeniyle yakın gelecekte yaşanmaz hale gelecek. En büyük kirleticilerin uluslararası hukuka saygı duymasını ve çok geç olmadan bize karşı felaket niteliğindeki zararları durdurmalarını talep ediyoruz.”

169 ülke tarafından imzalanan 1994 tarihli sözleşme, halihazırda ülkelerin deniz çevresini gemilerden gelen petrol de dahil olmak üzere kirletici maddelerden korumalarına yönelik yasal temeli sağlıyor; ancak mahkemenin kararı, atmosferik emisyonların da okyanuslara zarar verdiğini de kabul ediyor. Mahkeme, “deniz ortamına ciddi ve geri dönüşü olmayan zarar verme riskinin yüksek olduğunu” belirterek, devletlerin harekete geçme yükümlülüğü olduğuna karar verdi.

COSIS: Muazzam bir hukuki zafer

Dokuz ülke adına davayı açan Küçük Ada Devletleri İklim Değişikliği ve Uluslararası Hukuk Komisyonu (COSIS), uluslararası  mahkemesinin tavsiye niteliğindeki görüşünü “muazzam bir hukuki zafer” olarak selamladı ve “Mahkeme, iklim değişikliği ve okyanuslar hakkında ilk kez tavsiye niteliğinde görüş sunarak tarih yazdı” dedi.

COSIS’in yasal temsilcisi Prof. Payam Akhavan da kararı, “Okyanus Anlaşması’nın yasal koruyucusu olarak ITLOS, küçük ada uluslarının onlarca yıldır COP müzakerelerinde uğruna mücadele ettiği şeyin zaten uluslararası hukukun bir parçası olduğunu kabul etme konusunda kritik bir ilk adım attı. En büyük kirleticiler, küçük ada ülkelerine felaket niteliğindeki zararları önlemelidir ve eğer bunu başaramazlarsa, kayıp ve zararları tazmin etmelidirler” diye değerlendirdi.

Ada ülkeleri onlarca yıldır, yaşam alanlarını yok edecek iklim değişikliği konusunda, dünya ülkelerinin daha kararlı eylemler yapması ve fosil yakıt şirketlerinin yaydığı dezenformasyonla mücadele ediyor.

insanlar pasifik'i kurtarın dünyayı kurtarın yazan pankartın önünde dans ediyor

COSIS davasına katılan dokuz ada ülkesi şöyle: Antigua ve Barbuda, Niue, Palau, St Kitts ve Nevis, St Lucia, St Vincent ve Grenadinler ve  geçen yıl 24 saat içinde iki Kategori 4 düzeyinde fırtına yaşayan Tuvalu ve Vanuatu.  

Bu ülkeler, daha şiddetli ve sık görülen fırtınaların yanı sıra, tuzlu deniz suyunun yeraltı suyuna karışması sonucu tarım alanlarının yok olması gibi iklim değişikliğinden kaynaklanan daha kademeli değişikliklerle de karşı karşıya kalıyor.

Güney Pasifik adası Tuvalu‘yu temsil eden Eselealofa Apinelu, dün alınan kararın tüm ülkelerin yasal olarak deniz ortamını ve diğer ülkeleri iklim değişikliğinin varoluşsal tehditlerinden korumakla yükümlü olduğunu açıkça ortaya koyduğunu söyledi. Apinelu, bunu “çevreyi kirletenlerin sorumlu tutulmasında önemli bir ilk adım” olarak nitelendirdi.

Karar ne anlama geliyor?

ITLOS’un kararı, iklim değişikliğiyle mücadelede devletlerin hangi yasal yükümlülüklerinin bulunduğunu açıklığa kavuşturmak için uluslararası mahkemelerden talep edilen üç tavsiye niteliğindeki görüşten ilki.

Amerika Kıtası İnsan Hakları Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’nın da konuyla ilgili başvurulara ilişkin görüşleri sırada.

Bu tavsiye niteliğindeki değerlendirme yasal olarak bağlayıcı olmasa da uzmanlar, uluslararası hukukun nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin açıklamaların, mahkemelerin gelecekte iklim sorunlarına ilişkin kararları üzerinde önemli bir etkiye sahip olacağını düşünüyor. Bu yıl kasım ayında Azerbaycan’da yapılacak COP29‘daki uluslararası müzakereleri de etkilemesi muhtemel.

Dava, ayrıca  okyanusları kirleten fosil yakıtlarla mücadeleye yönelik devam eden uluslararası çabalardan sadece biri.  Kargo gemileri tarafından kullanılan kirli bunker yakıtları da Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından daha fazla inceleme altına alındı. Çalışmaları sürdürülen Küresel Plastik Anlaşması da okyanuslardaki plastik ve mikroplastik kirliliğine odaklanacak.

Trabzon’da maden tehdidine milletvekili tepkisi: ‘Halk buna izin vermez’

TBMM Başkanlık Divanı Üyesi ve CHP Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez, Trabzon’un Araklı ilçesi sınırları içerisinde yer alan Pazarcık ve Yeşilyurt Yılantaş yaylalarının maden işletmeciliğine açılmasına sert tepki gösterdi. Suiçmez, Araklı halkının bu duruma asla izin vermeyeceğini belirterek, “Yeter artık, Araklı’nın yakasından düşün!” dedi.

Suiçmez, mecliste yaptığı konuşmada, Trabzon’da en çok oy aldıkları ilçelerden biri olan Araklı halkının bu karara karşı ayağa kalktığını belirtti. 1998 yılında Turizm Merkezi ilan edilen Araklı Pazarcık ve Yeşilyurt Yılantaş yaylalarının, Cumhurbaşkanı kararıyla Turizm Merkezi olmaktan çıkarılarak, siyaset ve ticaret rant çarkına teslim edildiğini ifade etti.

Araklı-Karadere Havzası’nın maden işletmeciliğine açılmasının tüm bölgenin yaşamına telafisi mümkün olmayacak zararlar vereceğini vurgulayan Suiçmez, bu projeye karşı Araklılı vatandaşların direneceğini ve doğanın maden şirketlerine peşkeş çekilemeyeceğini belirtti.

trabzon

Suiçmez’in açıklamaları, Trabzon’daki yaylaların maden işletmeciliğine açılmasına yönelik tepkileri bir kez daha gündeme taşıdı. Araklı Pazarcık ve Yeşilyurt Yılantaş yaylaları, 1998 yılında Turizm Merkezi ilan edilmiş ancak 30 Ocak 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla bu statüden çıkarılmıştı. 1 Mart 2024 tarihinde ise bu yaylalar, Maden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) tarafından düzenlenen ihale ile maden şirketlerine satıldı.

Trabzon’da stat ve hastane inşaat alanındaki deniz dolgusu çöktü
Madencilik Çalıştayı Raporu: Sermaye dünyanın altını üstüne getiriyor!

Suiçmez, bu projelerin sadece Araklı’yı değil, tüm Karadere Vadisi’ni olumsuz etkileyeceğini ve bölgenin turizm potansiyelini yok edeceğini belirtti. Yaylaların altın madeni için açılması, ekolojik dengeleri bozarken, yerel halkın geçim kaynaklarına da büyük zarar verecek.

Trabzon Araklı’da ne olmuştu?

Trabzon’daki Araklı Pazarcık ve Yeşilyurt Yılantaş yaylaları, 1998 yılında Turizm Merkezi ilan edildi. Ancak, 30 Ocak 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla bu statüden çıkarıldılar. Bu karar, yaylaların maden işletmeciliğine açılmasının önünü açtı ve 1 Mart 2024 tarihinde yapılan ihale ile altın madeni ruhsatları çeşitli şirketlere satıldı.

Yaylaların maden işletmeciliğine açılması, çevre savunucuları ve yerel halk tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Araklı-Karadere Havzası’nın doğal güzellikleri ve ekolojik dengesi, maden projeleri nedeniyle ciddi tehdit altında. Bu durum, bölgedeki turizm potansiyelini de olumsuz etkiliyor ve yerel halkın geçim kaynaklarını tehdit ediyor.

CDP 2023 Türkiye: Çevresel verilerini açıklayan şirketler artıyor

Dünyanın en büyük çevre raporlama platformu olan CDP’nin (Carbon Disclosure Project) 2023 yılı Türkiye sonuçları, 21 Mayıs’ta düzenlenen “CDP Türkiye 14. İklim Değişikliği ve Doğa Konferansı 2023 Sonuçları ve Ödül Töreni” ile açıklandı. Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’nun 2010’dan bu yana Türkiye çalışmalarını üstlendiği CDP, bu yıl iklim değişikliği, su güvenliği ve ormansızlaşma programları kapsamında önemli veriler sundu.

Konferansın ana sponsorluğunu Garanti BBVA üstlendi ve etkinlikte Türkiye’den raporlama yapan şirketlerin çevresel performansları detaylı olarak değerlendirildi. CDP’nin üç temel programında çevresel verilerini açıklayan şirketlerin oranında yüzde 36’lık bir artış yaşandığı görülürken, raporlama yapan şirket sayısı 116’ya ulaştı.

CDP Türkiye 2023 raporuna göre, su risklerinin doğrudan operasyonlar üzerindeki potansiyel finansal etkisi 2 milyar dolar olarak hesaplandı ve bu riskleri ele almak için gerekecek tahmini yatırımların maliyeti 1,7 milyar dolar düzeyinde. Buna karşılık, su ile ilgili fırsatların potansiyel finansal getirisi 6,3 milyar dolar olarak belirlendi, bu da su risklerinin maliyetlerinden üç kat daha fazla bir getiri potansiyeli sunuyor.

Emisyonları azaltmak şirketler için öncelik haline geliyor

CDP Türkiye sonuçları, iklim değişikliği ve emisyon verileri açısından da dikkat çekici bulgular sundu. 2023 yılında, Türkiye’den raporlama yapan şirketlerin emisyon verilerinde olumlu bir trend gözlemlendi. Emisyonlarında mutlak bir artış raporlayan şirketlerin oranı yüzde 25’e düşerken, geçen yıl bu oran yüzde 51 idi. Ayrıca, şirketlerin yüzde 53’ü emisyonlarında azaltım olduğunu bildirdi, bu oran bir önceki yılın iki katına yakın bir artışı temsil ediyor.

cdp

Uzmanlar, bu verilerin Türkiye’deki şirketlerin iklim değişikliği ile mücadelede daha aktif hale geldiğini gösterdiğini belirtiyor. CDP Türkiye Ülke Programları Yöneticisi Mirhan Köroğlu Göğüş, “CDP Türkiye olarak, 2010 yılından bu yana Türkiye’deki şirketlerin iklim konusunda harekete geçmesi ve raporlama ile ilgili global gelişmelere uyum sağlamaları için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Ancak artık biliyoruz ki iklim değişikliği sadece sorunun bir parçası. Bilim bize gösteriyor ki iklim ve doğa eş zamanlı bir şekilde ele alınmalı. Raporlama söz konusu olduğunda doğanın bütün bileşenlerine, ekosistemleri ve biyoçeşitliliği de içerecek şekilde odaklanmamız hayati bir önem taşıyor” dedi.

CDP Türkiye 11. İklim Değişikliği Sanal Konferansı
WWF’in iklim yarışmasında Türkiye’den üç finalist: Antalya, İstanbul ve Kadıköy
Dünya Bankası: Tarımda dönüşüm sera gazı emisyonlarını üçte bir azaltabilir

Şirketlerin biyoçeşitlilik ve su yönetimi konusundaki performansları da dikkat çekiyor. Şirketlerin yüzde 65’i biyoçeşitlilik konusunu yönetim kurulu düzeyinde ele alırken, yüzde 54’ü biyoçeşitliliği korumayı amaçlayan girişimleri desteklemiş durumda. Su yönetimi açısından ise şirketlerin yüzde 81’i su çekimlerini üçüncü tarafların kaynaklarından sağlıyor ve genellikle suyu yine üçüncü tarafların alanlarına deşarj ediyor. Bu tablo, Türkiye’de şirketlerin atık su deşarj yönetimini sorumlu bir şekilde yapmayı önceliklendirmesinin aciliyetini vurguluyor.

CDP Türkiye 2023 ödül töreninde, çevresel performanslarıyla öne çıkan şirketler de ödüllendirildi. CDP Global A listesine Türkiye’den girmeyi başaran 23 şirket ile bu sene rekor bir artış kaydedildi. Aydem Yenilenebilir Enerji, Brisa, Mavi, Migros ve Yapı Kredi hem iklim değişikliği hem de su güvenliği kategorilerinde Global A listesine girerek tüm dünyadan 61 lider şirket arasında yer aldı.

Etkinlik kapsamında CDP Global A Liderleri olan şirketlerin CEO’larının mesajlarını içeren video gösteriminden sonra ödül töreninin açılışını Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) Başkanı Hasan Özçelik yaptı. Özçelik konuşmasında, “Çevre alanında dünyanın en prestijli listelerinden biri olan CDP Global A listesine Türkiye’den giren şirketlerimizi ve diğer kategorilerde yer alanları kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum” dedi. Ardından, tüm liderlere ödülleri takdim edildi.

Raporun tamamına bu adresten ulaşılabilir.

Linyit madeninde heyelan: Taşan gölet yolu kapattı

Kütahya‘nın Seyitömer beldesinde Çelikler Holding’e ait termik santral sahasındaki linyit madeninin döküm yapılan alanında heyelan meydana geldi.

Heyelan nedeniyle bölgeye yakın karayolu yakınındaki gölette taşkın oluştu. Seyitömer- Kütahya karayolu 3’üncü kilometresindeki taşkın sebebiyle Karayolu Bölge Müdürlüğü ekiplerince yol ulaşıma kapatıldı.

Linyit madeninde heyelan: Döküm sahası aktı, taşan gölet yolu kapattı - Sayfa 3

DHA‘nın aktardığına göre, beldeye ulaşım Seyitömer’e 2,5 kilometre uzaklıktaki Elmacık köyü üzerinden sağlanıyor. Suyun tahliye edilerek, yolun yeniden ulaşıma açılması için başlatılan çalışmalar sürdürülüyor.

Seyitömer Belde Belediye Başkanı Mahmut Yol, termik santraldeki maden sahasında kül dökümü yapılan alanın zeminindeki kayma nedeniyle gölette taşkın oluştuğunu söyledi.

Linyit madeninde heyelan: Döküm sahası aktı, taşan gölet yolu kapattı - Sayfa 5

 Karayolunun ulaşıma kapanır kapanmaz gerekli mercilerle iletişime geçtiklerini ifade eden Yol, bölge halkının yaşadığı mağduriyetin bir an önce giderilmesi için çalışma yürüttüklerini de belirtti.

Linyit madeninde heyelan: Döküm sahası aktı, taşan gölet yolu kapattı - Sayfa 6

Döküm alanındaki heyelan sırasında akan toprakta zehirli kimyasallar bulunup bulunmadığı konusunda bir açıklama yapılmadı.

Linyit madeninde heyelan: Döküm sahası aktı, taşan gölet yolu kapattı - Sayfa 8

Ordu halkı kent konseyi kurulmasını istiyor

Ordu Büyükşehir Belediyesi ve Altınordu Belediyesi’nin yaptığı imar değişikliklerine karşı açılan dava sonuçlandı. Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası Genel Merkezlerinin açtığı dava sonucunda, Ordu İdare Mahkemesi, Altınordu ilçesindeki 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarını iptal etti. Bu karar, ilçede imar planı sıkıntısının yeniden başlamasına neden oldu.

Ordu Çevre Derneği Yönetim Kurulu, imar planının iptaliyle ilgili yaptığı açıklamada, “Halka sormadan mağduriyetler yaratan imar planı bir kez daha mahkemece iptal edildi. Böyle sorunlu planlar Ordu halkının mağdur olmasına neden oluyor. İnşaat yanında halkın arazilerini satma ve değerlendirme sorunları da yaşanıyor. ‘Ben yaptım oldu’ anlayışıyla hareket eden belediye başkanları yüzünden içinden çıkılmaz süreçler yaşanıyor” dedi.

Yaşanan imar planı çıkmazı nedeniyle kent konseyinin zorunlu bir danışma meclisi olduğunun bir kez daha kanıtlandığını vurgulayan ORÇEV, “31 Mart seçimleri öncesi, Ordu Çevre Derneği olarak Ordu Büyükşehir Belediyesi’ne ve Altınordu Belediyesi’ne kent konseylerinin oluşturulması için dilekçeler verdik. Bir adım atmadılar. Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, ‘Düşünen, Üreten, Yarışan Ordu’ sloganıyla övünüyor. Bu sloganın gerçek olması için, kent konseyi kurulmalıdır” dedi.

Ordu Büyükşehir Belediyesi, mahkeme kararına uymamaya devam ediyor
ORÇEV: Altınordu’da yasadışı deniz dolgusu yapılıyor, belediye suç işliyor!

Yönetmeliğe göre seçimden sonra en geç üç ay içinde kent konseylerinin oluşturulabileceğini hatırlatan ORÇEV, “Ancak belediye başkanları halkla tartışmak, görüş alışverişi yapmak istemiyor. İmar planı süreci kent konseyini ‘kurulabilir’den ‘kurulmalı’ aşamasına getirdi. Bir an önce kent konseyi için kuruluş toplantısı çağrısı yapılmalı. Şehirdeki tüm konular partilerin, sendikaların, odaların, derneklerin katılımıyla tartışılabilme olanağı sağlanmalıdır. Son olarak çağrımız, demokratik işleyişe sahip bir kent konseyi için Ordu Büyükşehir Belediyesi’ne, Altınordu Belediyesi’ne ve tüm belediyelere bir an önce kent konseyi kurulmasına olanak sağlamalarıdır” ifadelerini kullandı.

Latmos Dağı’na iyi haber: Mahkeme maden şirketinin izinlerini iptal etti

Aydın İdare Mahkemesi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Latmos‘ta Kale Maden için verdiği kapasite artışı iznini iptal etti. Bu kararla, Kale Maden’in kapasite artışı talebi ikinci kez reddedilmiş oldu. Aydın ve Muğla sınırları içerisindeki antik Latmos (Beşparmak Dağı) bölgesindeki maden faaliyetleri, bölgenin tarihine, kültürüne ve ekolojik yapısına ciddi zararlar veriyor.

Ege’de Son Söz’ün aktardığına göre Latmos Platformu, mahkemenin kararını umut verici bulduğunu belirterek yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, bölgenin büyük ölçüde orman, fıstık çamı ve zeytinlikten oluştuğu, yakınında ise Çatındere 1. Derecede Arkeolojik Sit Alanı bulunduğu hatırlatıldı. Mahkeme kararının, bölgeyi tehdit eden vahşi madencilik faaliyetlerine karşı önemli bir adım olduğu vurgulandı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Halkın, duyarlı yurttaşların katılımıyla gittikçe büyüyen platformumuz, Latmos’un başına bela olan vahşi madenciliği bitirmekte kararlıdır. Bundan böyle her türlü izinsiz madencilik faaliyetinin peşinde olacağız ve hesap soracağız.”

Latmos Dağı’nda maden tehdidi büyüyor: Çörlen’e kepçeler girdi
Aydın’da 8,500 yıllık tarihe sahip Latmos’a yapılması istenen iki madene karşı dava açıldı
Akbük’te planlanan mermer ocağına yönelik tepkiler artıyor

Kale Maden, 2004 yılında Bakanlıktan aldığı izinle Söke’de ilk ocağını açmıştı. Geçtiğimiz yıllarda ise kapasite artışı talebiyle yeniden başvurmuş, ancak bu izin Aydın 2. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Danıştay da bu kararı onaylamıştı. Şirket, proje alanında değişiklik yaparak yeniden başvurmuş ve Bakanlık tarafından ikinci kez ‘ÇED olumlu’ kararı almıştı.

Bölgedeki madencilik faaliyetleri, sadece yöre halkının geçim kaynağı olan zeytinciliği değil, aynı zamanda 8 bin 500 yıllık kaya resimlerine sahip Latmos Dağları’nın ekolojik ve kültürel yapısını da tehdit ediyor. Latmos Dağı, fıstık çamları, zeytinlikleri ve tarihiyle korunması gereken önemli bir bölge. Neolitik Dönem’den bugüne kadar insan yerleşimlerine ev sahipliği yapmış olan bölge, milli park ve jeopark ilan edilmesi için uzun süredir mücadele ediliyor.

İzmir’de altı köpek zehirlenerek katledildi

Hemen her gün Türkiye‘nin bir çok kentinde yaşam hakkı ve alanları ellerinden alınan, sokakta yaşayan hayvanlara yönelik işkence ve katliam haberleri, son olarak İzmir’den geldi.

Urla ilçesine bağlı Gülbahçe Mahallesi’nde sokakta yaşayan altı köpek zehirlenerek katledildi. Belediye ölen hayvanların sayısının artabileceğini belirtti.

Mahalle sakinleri, 20 Mayıs gece saatlerinde sokakta besledikleri köpeğin ağzından köpükler geldiğini fark ederek durumu  belediye ve polise bildirdi. Bölgede başka hayvanların da zehirlenmiş olabileceği ihtimaliyle çevrede inceleme yapan mahalleliler çok sayıda köpekte aynı semptomların yaşandığını belirledi.

Olay yerine giden veteriner ve halk zehirlenen köpekleri kurtarmak için çalışma başlatmasına rağmen hayvanların hiç biri kurtarılamadı.

Hak savunucularından vekillere çağrı: Hayvanların ve yaşamın yanında olun!

Mahalle halkından Elif Sarı şunları anlattı: Ölen hayvanlar kimsenin sorumluluğunda değil. Sevgimizle, onları beslememizle büyüyen dostlarımızdı. Hepsi için çok üzgünüm. Aralarında elimde büyüyen bir köpek de var. Diğerleriyle beraber o da zehirlendi. Kasıtlı bir şekilde yapıldığı çok belli. Buradaki hayvanların kimseye bir zararı yok. Zararı olsa bile bu şekilde bir müdahale edilmemeliydi. Bu insanlığa aykırı bir durum. Hepsini de şikayet edeceğiz” dedi.

Köpekleri zehirleyenlerin bulunması için olayla ilgili hem polis hem de ilçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri inceleme ve soruşturma başlattı.

Belediye’den nöbet

Urla Belediyesi ise altı köpeğin zehirlenerek katledildiğini tespit ettiklerini, ancak sayının artabileceğini bildirdi:

“20 Mayıs’ı 21 Mayıs’a bağlayan gece saat 01.00 sularında Urla Belediyesi Veterinerliği’ne, ilçemiz Gülbahçe Mahallesi’nde can dostlarımızdan olan sokak köpeklerinin zehirlenmiş olabileceği yönünde ihbar gelmiştir. Kısa bir süre içerisinde olay mahalline giden ekiplerimiz, altı can dostumuzun zehirlenerek öldürüldüğünü tespit etmiştir. Ekiplerimiz; olay bölgesi ve çevresinde zehirli başka besinlerin olabileceği şüphesiyle bölgede temizlik çalışması gerçekleştirmiş ve diğer can dostlarımızın da zehirlenme ihtimaline karşı sabah saatlerine kadar tedbir amaçlı nöbet tutmuştur.

Can dostlarımıza karşı canice yapılan saldırı ile ilgili olarak Urla İlçe Emniyet Müdürlüğü HAYDİ Polisleri ve Urla İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından gerekli inceleme ve araştırma yapılmaktadır. Urla Belediyesi olarak bizler de süreci yakından takip etmeye devam edeceğiz. Bir daha bu ve benzeri üzücü olayların yaşanmaması adına bu canice yapılan katliamı gerçekleştirenlerin en ağır cezayı almaları için gereken duruşumuzu sürdüreceğiz.”

Göçmen tatlı su balığı popülasyonu, 1970’lerden bu yana yüzde 80’den fazla azaldı

Yeni bir araştırmanın bulguları göçmen balık popülasyonlarının 1970’ten bu yana yüzde 80’den fazla azaldığını gösteriyor.

Balık popülasyonları dünyanın tüm bölgelerinde azalıyor ancak bu düşüş, son 50 yıldaki yüzde 91 oranıyla, dünyanın en büyük tatlı su göçlerine ev sahipliği yapan Güney Amerika ve Karayipler‘de en hızlı şekilde gerçekleşiyor. Bunun en başta gelen nedenleri ise bölgedeki barajlar, madencilik ve suyun yönünü değiştiren insanların nehir ekosistemlerini yok etmesi.  Yaşayan Gezegen Endeksi’nin son güncellemesine göre, Avrupa‘da da göçmen tatlı su balıklarının popülasyonu yüzde 75 oranında azaldı .

Göçmen tatlı su balıkları kısmen veya tamamen tatlı su sistemlerine bağımlı hayvanlar. Bazıları denizde doğup tekrar tatlı suya göç ediyor veya tersi oluyor. Bazı durumlarda ise bütün kıtaları yüzerek geçip doğdukları dereye geri dönüyorlar.

Başlıca etkenler barajlar, bariyerler, kirlilik, iklim değişikliği

Dünya çapında milyonlarca insanın beslenme ve geçim kaynaklarının temelini oluşturan türlerin göçünü engelleyen barajlar ve diğer bariyerlerin inşası nedeniyle birçok nehir artık serbestçe akmıyor. Ancak geçen yıl 15 Avrupa ülkesinde 487 bariyerin kaldırılması umut verici bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Düşüşün diğer nedenleri arasında kentsel ve endüstriyel atık sulardan kaynaklanan kirlilik ile yollardan ve tarımdan kaynaklanan atıklar yer alıyor. İklim bozulması da habitatları ve tatlı su mevcudiyetini de değiştiriyor. Bir başka tehdit ise sürdürülebilir olmayan balıkçılık.

Araştırmaya katılan kuruluşlardan Dünya Balık Göçü Vakfı‘nın kurucusu Herman Wanningen, çalışmanın sonuçlarına ilişkin şunları söylüyor:

“Göçmen balık popülasyonlarındaki feci düşüş, dünya için sağır edici bir uyandırma çağrısıdır. Bu kilit taşı türlerini ve nehirlerini kurtarmak için hemen harekete geçmeliyiz. Göçmen balıklar birçok Yerli halkın kültürünün merkezinde yer alıyor , dünya çapında milyonlarca insanı besliyor ve geniş bir tür ve ekosistem ağını sürdürüyor. Sessizce kayıp gitmelerine izin veremeyiz.”

Tatlı su balık türlerinin dörtte birinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirten Uluslararası Doğayı Koruma Birliği‘ne (IUCN) göre göçmen balıklar orantısız bir şekilde tehdit altında.

Raporda 284 tatlı su balığı türünün popülasyon eğilimleri incelendi. 1970’ten önce de önemli düşüşler olabileceğini ancak buna dair veri bulunmadığını belirten araştırmacılar, uzun vadeli izlemenin daha iyi yapılması, nehirlerin onarılması ve korunması ve göçün önündeki engellerin kaldırılması yönünde çağrıda bulunuyor.

Guardian’a konuşan WWF-ABD tatlı su müdür yardımcısı Michele Thieme “Tatlı su balık popülasyonlarının çöküşünü tersine çevirecek araçlara, hırsa ve kararlılığa sahibiz… Nehrin korunmasına, restorasyonuna ve bağlantıya öncelik verilmesi, bu türlerin korunmasının anahtarıdır” dedi.

‘Popülasyondaki azalmanın boyutu şoke edici’

Lancaster Üniversitesi‘nde zooloji öğretim görevlisi olan Dr. David Jacoby de  raporun tatlı su kütleleriyle ilgili yaygın kaygıları doğruladığını ancak “balık popülasyonunda hem bölgesel hem de küresel düzeydeki düşüşün boyutunun hala şoke edici olduğunu” söyledi:  “Göç, kirlilik, su çıkarma ve iklim değişikliğinin önündeki engellerin oluşturduğu tehditler kümülatif hale geliyor.”

Fransa‘daki Ulusal Tarım, Gıda ve Çevre Araştırma Enstitüsü’nden (INRAE) Dr. Anthony Acou ise tuzlu ve tatlı su arasında göç eden pek çok türün hayatlarının çoğunu denizde geçirdiğini dikkate almanın da önemli olduğuna dikkat çekti:

“Okyanus akıntılarının değişmesi, üretkenliğin azalması, açık denizdeki rüzgar santralleri, iklim değişikliği ve hedef dışı avlanma gibi baskılar bu hayvanların popülasyonları üzerinde büyük olumsuz etki yaratıyor. Türleri korumak/muhafaza etmek için, anlayışımızı geliştirmek ve etkili yönetim önlemlerini hedeflemek amacıyla hem deniz hem de tatlı su habitatları üzerindeki baskıların etkisini daha iyi anlamak kritik öneme sahiptir.”

‘İklim mağdurları’ndan petrol devi Total’in yöneticilerine dava

Aşırı hava koşullarından zarar gören sekiz kişi ve üç STK, Paris’te açıkları davanın büyük bir petrol şirketini işleten kişilere karşı açılan bu türden ilk ceza davası olduğunu söyledi.

Guardian‘ın aktardığına göre, dava, TotalEnergies’in yöneticilerinin ve ana hissedarlarının, başkalarının hayatlarını kasten tehlikeye atma, kasıtsız adam öldürme, bir felakete müdahale etmeyi ihmal etme ve biyolojik çeşitliliğe zarar verme suçlarından iddia edilen cezai sorumluluğunu tespit etmeyi amaçlıyor. Bu tür suçlar kanıtlandığı takdirde hapis ve para cezasıyla cezalandırılıyor.

Total,  çoğu aktif olan bilinen sekiz vakayla sık sık hedef haline geliyor. Şirketlere ve hükümetlere karşı açılan iklim davaları da şimdiden yüzleri bulmuş durumda.

[İklim Masası] Petrol devleri aleyhine açılan iklim davaları hızla artıyor
Asya’nın ilk iklim davası: Güney Koreli gençler hükümete karşı
Aktivist gençler Biden’a iklim davası açmak için destek bekliyor
‣ Genç iklim aktivistleri ABD Yüksek Mahkemesi’ne açtıkları davada strateji değiştirdi
‣ AİHM’den üç iklim davası kararı: Büyük bir başarı
‣ İrlanda’da iklim aktivistleri hükümete karşı açtığı davayı kazandı
‣ Montanalı genç aktivistlerin açtığı ABD’nin ilk iklim davası bugün görülüyor

İklim kampanyacıları, bu konuda  Avrupa’da en dikkate değer başarı olarak Hollanda Mahkemesi tarafından Shell‘e 2030’a kadar karbon emisyonlarını neredeyse yarı yarıya azaltması emri verilmesini gösteriyor. Bu dava, şu anda temyiz aşamasında. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de nisan ayında İsviçre hükümetinin, ülkenin emisyonlarını azaltmak için yeterli çabayı göstermediği yönünde bir karar vermiş; mayıs ayının başlarında ise Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi hükümetin iklim eylem planının yasadışı olduğunu belirtmişti.

‘Şirketler ne yaptıklarının tamamen farkındalar’

TotalEnergies şikayetindeki William C. olarak bilinen davacılardan biri, 2020 yılında güneydoğu Fransa’da Alex fırtınasının getirdiği sel felaketinde annesini kaybettiğini belirterek, “İklim felaketi nedeniyle ölen annemin onurunu savunuyorum. Total ve hissedarlarının yıllık genel kurul toplantısında yapacakları seçimler, gelecekte hayatlarımız üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olacak” dedi.

‣ İklim aktivisti gençlerin Türkiye’ye açtığı dava incelenmeden reddedildi
‣ Yüzyılın iklim davasına 2 milyon Fransızdan destek
‣ İlk ‘küresel’ iklim davası: Alman yargıçlar Peru’da
‣ 12 İtalya vatandaşı enerji devi Eni’ye iklim davası açıyor
‣ Araştırma: İklim davaları, fosil yakıt şirketlerinin hisse fiyatlarını düşürüyor

Davayı açan STK’lardan biri olan Alliance Santé Planétaire’den Dr. Simon Frémaux  ise iklim değişikliğinin dünyanın en büyük sağlık acil durumu olduğuna dikkat çekerek, TotalEnergies ve diğer petrol ve gaz şirketlerinin ne yaptıklarının tamamen farkında olduğuna ve bu nedenle de sorumlu olduğuna vurgu yaptı.

 Zimbabve, Belçika, Filipinler ve Yunanistan‘dan bireysel davacılar da  fırtınalardan, sellerden veya kontrol edilemeyen yangınlardan zarar gördüklerini kaydetti.

Bilimsel araştırmalar, küresel ısınmanın söz konusu olayları daha da kötüleştirdiğine işaret ediyor.  Yüzlerce “bağlantı” çalışması, aşırı hava olaylarının , fosil yakıt yakılmasından kaynaklanan emisyonlar nedeniyle daha yoğun ve sık hale geldiğini kanıtlıyor.

World Weather Attribution: Nisan ayındaki aşırı sıcakların tek nedeni iklim değişikliği…
Antarktika Denizi’ndeki buz kaybının ana nedeni iklim değişikliği
‣ Büyük petrol şirketlerinin iklim taahhütleri neredeyse her kriterde başarısız

Cape Town Üniversitesi’nden atıf çalışmaları üzerinde çalışan Dr Joyce Kimutai  “Fosil yakıt endüstrisi, kanunların kendilerini sorumlu tutamayacağını bildikleri sürece işlerini genişletmeye ve insanların acı çekmesine neden olmaya devam edecek” diyor.

Total, hala yeni petrol ve gaz projeleri yapıyor

TotalEnergies,  dünyanın en büyük petrol ve gaz şirketlerinden biri ve ürünleri, 1971 yılından bu yana 14 milyar tondan fazla CO2 emisyonuna neden oldu. Bu tarih, araştırmacıların şirketin fosil yakıtların iklim değişikliğine neden olan rolünün farkında olduklarını açığa çıkardığı yıl.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021’de küresel ısınmayı 1.5 derece civarında bir ısınmayla sınırlandırması için yeni petrol ve gaz sahalarının açılmaması gerektiği uyarısını hatırlatan davacılar, Total’in bu tarihten bu yana çok sayıda yeni petrol ve gaz projesi geliştirdiğini duyurduğunu ve daha fazlasını araştırmaya devam ettiğini söylüyor. 

Davacılar, CEO Patrick Pouyanné, şirketin yöneticileri ve ana hissedarlarının hepsinin, şirketin stratejik kararlarındaki rolleri nedeniyle “üstün sorumluluğa” sahip olduklarını iddia ediyor.

Dosyayı alan cumhuriyet savcısının, adli soruşturma mı açılacağına yoksa şikâyetin reddine mi karar vermesi için üç ayı bulunuyor.