Mahkeme “tarihi” nitelikteki’, kararında BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalayanların deniz kirliliğini önleme sorumluluklarının, dünyanın atmosferini değiştirerek okyanuslara zarar veren sera gazı emisyonlarını da kapsadığını tespit etti.
Okyanustaki küçük ada devletleri, mahkemeden deniz suyunun yükselmesi, yüzey suyu sıcaklıklarının artması ve fosil yakıtlar ile diğer sera gazı emisyonlarının neden olduğu okyanus asitlenmesi koşullarında, sözleşme kapsamında neyin deniz kirliliği olarak kabul edildiğini açıklığa kavuşturmasını istemişti.
‣ Küçük ada ülkeleri adalet arıyor: Sular altında kalacağız, bu denli adaletsizliğe sessiz kalamayız
Mahkeme başkanı: Emisyon yayıcılar, küçük devletleri desteklemeli
Davada üç sorunun dikkate alması istendi:
- Sera gazı emisyonları deniz kirliliği olarak nitelendirilebilir mi?
- Bir Devletin bu kirliliği önleme ve azaltma yükümlülükleri nelerdir?
- Okyanusları iklim değişikliğinin etkilerinden koruma ve muhafaza etme yükümlülükleri nelerdir?
İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının bir tür deniz kirliliği oluşturduğu sonucuna varılan mahkemenin yargıcı Albert Hoffman, Hamburg’da mahkemenin tavsiye niteliğindeki görüşünü sunarken, “Devletlerin deniz çevresini iklim değişikliğinin etkilerinden ve okyanus asitlenmesinden koruma ve muhafaza etme yükümlülüğü de vardır. Deniz ortamının bozulduğu durumlarda, bu yükümlülük deniz yaşam alanlarını ve ekosistemlerini eski haline getirmek için önlemler alınmasını gerektirebilir” diye konuştu.
Mahkeme, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik önlemlerin mevcut bilime dayanarak nesnel bir şekilde belirlenmesi gerektiğini, ancak aynı zamanda uluslararası hukukta yer alan “ihtiyat” ilkesinin, bunun bilimsel belirsizlik karşısında bile uygulanması gerektiği anlamına geldiğini belirtti.
“Adalarımızın bazıları emisyonların azaltılmaması nedeniyle yakın gelecekte yaşanmaz hale gelecek. En büyük kirleticilerin uluslararası hukuka saygı duymasını ve çok geç olmadan bize karşı felaket niteliğindeki zararları durdurmalarını talep ediyoruz.”
169 ülke tarafından imzalanan 1994 tarihli sözleşme, halihazırda ülkelerin deniz çevresini gemilerden gelen petrol de dahil olmak üzere kirletici maddelerden korumalarına yönelik yasal temeli sağlıyor; ancak mahkemenin kararı, atmosferik emisyonların da okyanuslara zarar verdiğini de kabul ediyor. Mahkeme, “deniz ortamına ciddi ve geri dönüşü olmayan zarar verme riskinin yüksek olduğunu” belirterek, devletlerin harekete geçme yükümlülüğü olduğuna karar verdi.
COSIS: Muazzam bir hukuki zafer
Dokuz ülke adına davayı açan Küçük Ada Devletleri İklim Değişikliği ve Uluslararası Hukuk Komisyonu (COSIS), uluslararası mahkemesinin tavsiye niteliğindeki görüşünü “muazzam bir hukuki zafer” olarak selamladı ve “Mahkeme, iklim değişikliği ve okyanuslar hakkında ilk kez tavsiye niteliğinde görüş sunarak tarih yazdı” dedi.
COSIS’in yasal temsilcisi Prof. Payam Akhavan da kararı, “Okyanus Anlaşması’nın yasal koruyucusu olarak ITLOS, küçük ada uluslarının onlarca yıldır COP müzakerelerinde uğruna mücadele ettiği şeyin zaten uluslararası hukukun bir parçası olduğunu kabul etme konusunda kritik bir ilk adım attı. En büyük kirleticiler, küçük ada ülkelerine felaket niteliğindeki zararları önlemelidir ve eğer bunu başaramazlarsa, kayıp ve zararları tazmin etmelidirler” diye değerlendirdi.
Ada ülkeleri onlarca yıldır, yaşam alanlarını yok edecek iklim değişikliği konusunda, dünya ülkelerinin daha kararlı eylemler yapması ve fosil yakıt şirketlerinin yaydığı dezenformasyonla mücadele ediyor.
Bu ülkeler, daha şiddetli ve sık görülen fırtınaların yanı sıra, tuzlu deniz suyunun yeraltı suyuna karışması sonucu tarım alanlarının yok olması gibi iklim değişikliğinden kaynaklanan daha kademeli değişikliklerle de karşı karşıya kalıyor.
Güney Pasifik adası Tuvalu‘yu temsil eden Eselealofa Apinelu, dün alınan kararın tüm ülkelerin yasal olarak deniz ortamını ve diğer ülkeleri iklim değişikliğinin varoluşsal tehditlerinden korumakla yükümlü olduğunu açıkça ortaya koyduğunu söyledi. Apinelu, bunu “çevreyi kirletenlerin sorumlu tutulmasında önemli bir ilk adım” olarak nitelendirdi.
Karar ne anlama geliyor?
ITLOS’un kararı, iklim değişikliğiyle mücadelede devletlerin hangi yasal yükümlülüklerinin bulunduğunu açıklığa kavuşturmak için uluslararası mahkemelerden talep edilen üç tavsiye niteliğindeki görüşten ilki.
Amerika Kıtası İnsan Hakları Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’nın da konuyla ilgili başvurulara ilişkin görüşleri sırada.
Bu tavsiye niteliğindeki değerlendirme yasal olarak bağlayıcı olmasa da uzmanlar, uluslararası hukukun nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin açıklamaların, mahkemelerin gelecekte iklim sorunlarına ilişkin kararları üzerinde önemli bir etkiye sahip olacağını düşünüyor. Bu yıl kasım ayında Azerbaycan’da yapılacak COP29‘daki uluslararası müzakereleri de etkilemesi muhtemel.
Dava, ayrıca okyanusları kirleten fosil yakıtlarla mücadeleye yönelik devam eden uluslararası çabalardan sadece biri. Kargo gemileri tarafından kullanılan kirli bunker yakıtları da Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından daha fazla inceleme altına alındı. Çalışmaları sürdürülen Küresel Plastik Anlaşması da okyanuslardaki plastik ve mikroplastik kirliliğine odaklanacak.