Ana Sayfa Blog Sayfa 732

Putin’in teklif ettiği doğal gaz merkezi için ilk açıklama: Gazprom ve Bakanlık, Trakya’da ortak çalışacak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kazakistan dönüşünde uçağında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesine dair sorulara cevap verdi.

Erdoğan, Putin’in Türkiye’de büyük bir doğal gaz merkezi kurulmasıyla ilgili teklifine yönelik ilk kez açıklamada bulundu ve “Bu iş için  Trakya en önemli yer olarak görülüyor. En uygun yer neresiyse orada inşallah kurmuş olacağız” dedi.

Rusya lideri Putin, iki gün önce Rusya Enerji Haftası kapsamında düzenlenen konferansta “Avrupa’ya tedarik için Türkiye’de büyük bir doğalgaz merkezi kurabiliriz” demiş, dün Astana’daki görüşmelerinde de Erdoğan’a bu teklifi yinelemişti.

Erdoğan bu konuya ilişkin açıklama yapmamış, ancak Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, “Türk tarafından oldukça olumlu ve teklifimizle ilgilendiğini gösteren bir tepki aldık” yanıtını vermişti.

‣ Astana görüşmesinden nükleer endişesi çıktı: Sinop NGS açıklaması ne anlama geliyor?

Dönüş yolunda ise “Türkiye’nin böyle bir projeye bakışı nasıl olur?” sorusunu yanıtlayan Erdoğan, Trakya’da müşterek bir çalışma yapılması için Putin ile beraber kurumlara talimat verdiklerini açıkladı:

“Böyle bir dağıtım merkezi için tabii ki Trakya en önemli yer olarak görülüyor. Biz başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımıza ve Rusya tarafında ilgili kuruma müşterek bir çalışma yapmaları talimatını Sayın Putin ile verdik. Orada bu çalışmayı yapacaklar. En uygun yer neresiyse bu dağıtım merkezini orada inşallah kurmuş olacağız.”

Fotoğraf: Vyacheslav Prokofyev/AP

Bekleme diye bir şey yok, kararı süratle verdik

Merkezin uluslararası bir dağıtım merkezi olacağını belirten Erdoğan, “Enerji Bakanı’na kararı bugün süratle verdiklerini” söyledi:

  • “Bu konuyla ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız ile Rusya tarafı çalışmayı yapıp bize sunacaklar ve ondan sonra da adımı atmış olacağız.
  • Burada bekleme diye bir şey yok. Kararı bugün hemen süratle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımıza verdik.
  • Aynı şekilde aynı anda Rusya’dan (Gazprom Başkanı) Miller de bu toplantıdaydı, o da talimatı aldı. Şimdi arkadaşlarımız birbirleriyle görüşmek suretiyle çalışmaya başlayacaklar.
  • Güvenlik noktasında biz her türlü adımı atarken tabii ki burada da güvenlik neyi gerektiriyorsa bu güvenlik ağımızı da süratle kuruyor ve ona göre çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”

Putin’in dün Astana görüşmesinin ardından söz konusu projeyle ilgili yaptığı açıklama şöyle olmuştu:

“Türkiye bugün Avrupa’ya teslimatlar için bile en güvenilir rota haline geldi. Diğer ülkelere tedarik için Türkiye’de bir gaz merkezi oluşturma olasılığını düşünebiliriz.

Birlikte oluşturabileceğimiz bu merkez sadece tedarik için değil, aynı zamanda fiyatın belirlenmesi için de bir platform olacak, çünkü bu  fiyatlandırma meselesi çok önemli bir konu. Bugün fiyatlar aşırı yüksek, herhangi bir politik etki olmadan normal bir piyasa seviyesinde kolayca düzenleme yapabiliriz.”

Çevrecilik dersi vereceğiz: Kanal İstanbul olmazsa olmaz

Erdoğan, açıklamalarının devamında Kanal İstanbul projesiyle ilgili çalışmaların sürdüğünü söyledi ve şu ifadeleri kullandı:

“Kanal İstanbul olmazsa olmaz. Önümüzdeki günlerde, yıllarda bu çok çok daha gündemimizde olacak. Bizim de bir taraftan planlamalarımız, fizibilitelerimiz devam ediyor.”

Dünyanın şu anda en çok odaklandığı konu çevrecilik. Biz Kanal İstanbul ile çevrecilikte de dünyaya örnek bir ders vereceğiz.

Boğaz’da bir defa ciddi manada bir çevre tehdidi var. Her an, her şey olabilir. Ama şimdi bizim Kanal İstanbul ile bütün bu sıkıntıları ortadan kaldırmış olacağız.

‣ Kanal İstanbul’da rant, sanayi bölgeleriyle büyüyor
‣ Çiğdem Toker: Kanal İstanbul’un açıklanmayan fizibilite raporu risklerle dolu
‣ Kılıçdaroğlu, Kanal İstanbul çıkışını tekrarladı: İhaleye kim girerse ağır bedeller ödeyecek
‣ Kanal İstanbul borcu tartışmasında Meral Akşener: Bu tiksindirici borcu Erdoğan’dan alacaksınız
‣ Kanal İstanbul 146 kültür varlığını tehdit ediyor

E-atık kirliliği: 5,3 milyar cep telefonu çöpe gidiyor

Dünya Elektrik ve Elektronik Atık (WEEE) Forumuna göre; bu yıl 5,3 milyar cep telefonunun çöpe atılması tahmin ediliyor.

BBC‘den Victoria Gill’in aktardığına göre; küresel ticaret verilerine dayandırılan tahmin, giderek artan çevresel “e-atık” sorununa dikkat çekiyor.

Araştırmalar, birçok insanın eski telefonlarını geri dönüştürmek yerine elinde tuttuğunu gösteriyor.

Söz konusu atık telefonlarda bulunan kablolardaki bakır ve şarj edilebilir pillerdeki kobaltın, madenlerden çıkartılması gerekiyor.

WEEE Genel Müdürü Pascal Leroy “İnsanlar görünüşte değersiz olan bu unsurların aslında çok değerli olduğunu ve küresel düzeyde hep birlikte büyük hacimleri temsil ettiğinin farkındalığına varma eğiliminde değiller” dedi.

Dünya genelinde 16 milyar cep telefonu olduğu tahmin ediliyor. Avrupa’dakilerin neredeyse üçte biri artık kullanılmıyor.

WEEE, araştırmalarının çamaşır makinelerinden, ekmek kızartma makinelerine, tablet bilgisayarlardan küresel konumlandırma sistemlerine (GPS) elektrik ve elektronik atık ‘dağının’ 2030 itibarıyla yılda 74 milyon tona çıkacağını gösterdiğini söylüyor.

2022’nin ilk aylarında İngiltere’deki Kraliyet Kimya Topluluğu (Royal Society of Chemistry), yeni ürünler üretmek için e-atıkların kullanılmasını teşvik eden ve Ukrayna‘daki savaş da dahil olmak üzere küresel çatışmanın değerli metal tedarik zincirlerini tehdit ettiğini vurgulayan bir kampanya başlattı.

WEEE’den Magdalena Charytanowicz ise şu ifadeleri kullandı:

“Bu cihazlar, rüzgar türbinleri, elektrikli araba pilleri ve güneş enerjisi panelleri gibi, hepsi yeşil, düşük karbonlu toplumlara dijital dönüşüm için hayati önemdeki yeni elektronik cihazların ya da malzemelerin üretimi için çok sayıda önemli kaynak sunuyor.”

Dünyada e-atıkların yaklaşık yüzde 17’si geri dönüştürülüyor. Ancak Birleşmiş Milletler Uluslararası Telekomünikasyon Birliği gelecek yıl bu oranı yüzde 30’a çıkarmayı hedefliyor. Kuruluş bunun “zararlı maddeler bulundurabildiği için hem insan sağlığını hem de çevreyi etkileyen, en hızlı büyüyen ve en karmaşık atık akışlarından biri olduğuna” dikkat çekiyor.

Atıkları toplamak için marketlere e-atık kutuları koymak, postalarla iade ve alım işlemlerini yapmak gibi pek çok girişim de kampanya kapsamında başlatılan atık toplama girişimlerinden arasında bulunuyor.

İngiltere’de çalışan ancak kullanılmayan bir milyondan fazla elektrikli ve elektronik cihaz olduğu tahmin ediliyor. Bu cihazların değeri tahminlere göre 5 milyar 630 milyon sterlin.

 

Kuraklıkla boğuşan Kaliforniya, okyanus suyunu arıtmaya başlayacak

Son 1200 yılın en büyük kuraklığını ve su kıtlığını yaşayan ABD‘nin Kaliforniya eyaletinde Kıyı Komisyonu, okyanus suyunu içme suyuna dönüştürmesi öngörülen bir arıtma tesisine 140 milyon dolarlık yatırımı oy birliğiyle onayladı.

Güney Sahili Su Bölgesi‘nin önerdiği Doheny Okyanus Suyunu Tuzdan Arındırma Projesi’ne bütün üyeler ‘evet’ dedi.

Günde yaklaşık 40 bin  kişinin ihtiyacını karşılayacak şekilde 5 milyon galon içme suyu üretmesi planlanan tesis, Los Angeles‘ın güneyindeki Orange County‘deki yerel bir su kuruluşuna hizmet edecek.

Güney Sahili Su Bölgesi böylece, Eyalet Su Projesi‘ne veya Colorado Nehri yoluyla yüzlerce kilometre uzaklıktan pompalanan suya bağlı olmak yerine artık kendi su kaynağına sahip olacak.

‣ Kaliforniya’da kuraklık ve susuzlukla mücadele: Metan emisyonlarını da azaltacak bir ‘Kompost Yasası’
‣ Görülmemiş kuraklıkla boğuşan Kaliforniya’da sefasından vazgeçmeyen ünlülere tepki

Proje hala başka birtakım federal izinler gerektirse de tessisin açılmasındaki en önemli düzenleyici kurum Kıyı Komisyonu olarak görülüyordu.Tesis, 2019’da kabul edilen bazı katı düzenlemelerin kabul edilmesinden bu yana Kıyı Komisyonu’nun onayladığı ilk su artıma tesisi olarak emsal teşkil ediyor.

Bölgenin genel müdürü Rick Shintaku, Colorado Nehri‘ndeki kuraklığın kötüye gittiğini ve buradan sağlanan sularda yüzde 15 ila yüzde 30’luk su kesintilere neden olabileceğini söylüyor ve ekliyor:

“Su arıtma, geniş bir bölgenin su güvenliğini sağlamak için çözümün bir parçası olabilir.”

Komisyon henüz beş ay önce, aynı amaç için kurulacak fakat özel mülkiyete tabi ve bu tesisin on katı büyüklüğünde başka bir projeye onay vermemişti. Uzmanlar, daha küçük tesisin çevre kullanımı açısından daha iyi olabileceğini düşünüyor.

Öte yandan onaylanmayan özel girişim Poseidon Water’ın projesine büyük tepki gösteren çevre grupları, Doheny projesine görece daha olumlu yaklaşıyor. Ancak dün bazı aktivistler, Doheny projesine karşı çıkıyor ve deniz yaşamı üzerindeki etkilerinden endişe ettiğini belirtiyor.

Komisyon ise Doheny önerisinin, uygulamanın zararlı etkilerini en aza indirdiğini söylüyor.

Komisyon’dan kıdemli bir çevre bilimcisi olan Tom Luster, devletin, benzer tesislerin mümkün olabileceği yerleri araştırdığını da açıkladı:

“Bu uygulama kıyı boyunc bir dizi yerde çoğaltılabilir. Oldukça küçük ölçekli bir tesis, ancak yerel ihtiyaçları karşılıyor.”

İbretlik bir öykü: Mersin Taşucu’nda 18 yıllık ÇED mücadelesi

Haber: Abidin YAĞMUR

*

Mersin’in Silifke ilçesine bağlı Taşucu’nda, Göksu Deltası’nın sınırında tersane kurmak isteyen sanayicilerle buna karşı çıkan çevreciler arasındaki hukuk mücadelesi 18 yıldır devam ediyor.

Bu süre içinde iki kez tersane ÇED olumlu raporu alındı, iki kez mahkeme kararıyla iptal edildi. Özelleştirme İdaresi, Taşucu Limanı’nı önce turizm tesis alanı olarak satışa çıkardı, olmayınca sanayi ve lojistik alanı olarak bir kez daha satışa sunuldu. O arada Göksu Deltası’nın alanı da kağıt üzerinde daraltılarak liman delta sahasının dışında gösterildi. 2021 yılında Taşucu Limanı’nı ve art alanını özelleştirme yoluyla alan firma hem tersane, hem serbest bölge için çalışmalara başlayınca Taşucu Limanı ve sınırındaki Göksu Deltası yeniden gündeme geldi.

Önce turizm alanı ilan edildi

Taşucu, halk arasında “kuş cenneti” olarak Bilinen Göksu deltasının sınır bölgesinde bulunuyor.

Limanın art alanındaki geniş arazi ise uzun yıllar faaliyet yürüttükten sonra özelleştirme kapsamına alınan ve tasfiye edilen SEKA fabrikasına ait.

Bakanlar Kurulu, o dönem özelleştirme kapsamında olan liman ve SEKA arazisinin daha kolay satışa sunulabilmesi için 2009 yılında limanı ve art alanını “Turizm Tesis Alanı” ilan etti.

Ancak bu plana karşı sanayiciler dava açtı ve Danıştay 6. Dairesi’nin 19.06.2013 tarihli kararı plan iptal edildi.

Sonra lojistik ve sanayi alanı oldu

Bu arada Ulusal Sulak Alan Komisyonu, 2016 yılında Göksu Deltası Sulak Alanı sınırları yeniden belirledi ve liman sahası, sulak alan dışında bırakıldı. Çevre örgütleri de bu karara karşı yargıya gitti.

Bu kararın hemen ardından Özelleştirme Yüksek Kurulu, 28 Aralık 2016’da 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planında, 1/5 bin ölçekli nazım imar planında değişiklikler yaptı.

Bu değişikliğin ardından liman alanı lojistik tesis alanı ve sanayi tesis alanı fonksiyonlarına sahip oldu.

2021 yılında özelleştirildi

2021 yılında düzenlenen ihale kapsamında Taşucu Limanı 40 yıl süreyle kiralama, geri sahasında bulunan arazi ise satış yöntemiyle bir bütün halinde özelleştirildi.

Bu kapsamda Cumhurbaşkanı kararı gereğince Türkiye Denizcilik İşletmeleri‘ne (TDİ) ait Taşucu Limanı’nın 40 yıl süre ile işletme hakkı CEYPORT Taşucu Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş.’ye, liman geri sahasında bulunan taşınmaz ise CEYNAK Lojistik ve Ticaret A.Ş.’ye devredildi.

Özelleştirme işlemleri sırasında, 291 bin 183 metrekarelik liman sahasının 105 bin metrekarelik kısmı tersane alanı olarak ayrıldı.

ÇED mücadelesi 18 yıldır sürüyor 

Taşucu Limanının statüsünün turizm alanından sanayi ve tersane alanına dönüştüğü 18 yıllık süre içinde tersane yapmak isteyen gruplarla çevre aktivistleri arasındaki ÇED mücadelesi de devam etti.

Dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı, 2004 yılında Taşucu tersanesi için ÇED olumlu raporu vermişti. Çevre örgütlerinin açtığı dava sonucunda 2006 yılında Danıştay o raporu iptal etti.

Ancak tersane kurmak isteyen gruplar 2019 yılında bir kez daha ÇED olumlu raporu aldı. Çevreciler bir kez daha mahkemeye gitti ve Mersin İdare Mahkemesi 2022 yılının mart ayında o ÇED raporunu da iptal etti.

Danıştay, şirketin iptal kararına karşı açtığı davayı reddetti. Böylece 2019 tarihli ÇED raporunun iptali kesinleşmiş oldu.

Şirket duvar ördü, çalışmalara başladı

Ankara’da ve mahkeme koridorlarında Taşucu Limanı ile ilgili bunlar yaşanırken limanı ve art alanını alan firma, liman sahası içinde birtakım düzenleme çalışmalarına başladı.

Şirketin ilk işi, Taşucu’nda halkın kullanımına açık olan sahilin bir kısmını kapatmak ve yüksekçe bir duvar örmek oldu. Silifkeliler şimdilerde sahile indiklerinde 160 metre uzunluğunda, 2.5 metre yüksekliğinde duvarla karşılaşıyor.

Şirketin yetkilileri liman art bölgesinde Mersin’in ikinci serbest bölgesini yapacaklarını da basına açıkladı.

CHP’li Başarır Meclis’e taşıdı 

Şirketin limanın art alanında serbest bölge, liman sahası içinde tersane yapmak için çalışmalara başlaması, Silifke’de şu günlerde tekrar gündemde.

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, bu gelişmeler üzerine Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi.

Taşucu Limanı ve liman geri sahasına ilişkin ÇED kararı ve Göksu Deltası Sulak Alan sınırları daraltımının uygunsuzluğuna dair mahkeme kararları olmasına rağmen, özelleştirme ihalesi yoluyla sahayı kiralayan firmanın, tersane projesi yürüttüğünü belirten Başarır, firmayı mahkeme kararlarını tanımamakla suçladı.

‘Mahkeme kararlarına uyulmaması endişe nedenidir’

Başarır, “Geçmişte Göksu deltası sınırları içerisinde yer aldığı bilinen günümüzde tampon bölgede kalan Taşucu Limanı ve geri sahası Serbest Bölge ve Sanayi bölgesi kurulması biyoçeşitliliğin korunması ve sürdürülebilirlik açısından yanlıştır” dedi.

Liman ve tersane yapımına karşı olmadıklarını ifade eden Başarır, “Biz limanlar tersaneler yapılmasın demiyoruz. Ancak liman ve tersane inşa edeceğiniz yer bölgedeki canlıları yok edecek tehlikeye sahipse, biyoçesitliliği yok edecekse ve insanların yaşam alanlarını daraltacaksa bunu neden daha uygun bir yere yapmıyorsunuz diyoruz” diye konuştu.

 ‘Kağıt üzerinde tersane yapımına uygun hale getirildi’ 

CHP’li vekil, kurulması planlanan liman ve tersane tesislerinin, Göksu Deltası’na, özel çevre koruma bölgesine ve tarımsal niteliği korunacak alanlara bitişik olarak yer aldığına, mesafe itibarıyla da özel çevre koruma bölgesine sınır olduğuna dikkat çekti:

“Ramsar sulak alan sınırına 1-1.5 kilometre, Göksu deltasına 500 metre ve sulak alanlara 500 metreden daha yakın, kaplumbağa üreme alanına bitişik bir alandan bahsediyoruz. Ulusal ve uluslararası sözleşme ve yasal düzenlemelerle koruma altına alınan alanlar, tersane yapımına engel oluşturmaması için, bu alanları korumakla görevli idareler tarafından kaldırılmış, daraltılmış, tersane yapımına ve limanın genişlemesine uygun hale getirilmiştir. Kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmasına rağmen, Göksu Deltası Sulak Alan sınırları daraltılmıştır. Bölgede yapılabilecek olan tersane, liman ya da endüstriyel faaliyetler biyolojik çeşitliliği yok edebilecek tehlikeye sahiptir.”

Ali Mahir Başarır, Çevre Bakanı Kurum’dan  şu soruları yanıtlamasını istedi:

  • Tersane projesinin ÇED olumlu kararı iptal edilmesine ve konunun Danıştay’a taşınmış olmasına rağmen inşaat işlemleri başlanmış mıdır?
  • Göksu Deltası Sulak Alan sınırları daraltımının uygunsuzluğuna dair mahkeme kararları olmasına rağmen idarenin mahkeme kararlarını uygulamamasının gerekçeleri nelerdir?
  • Bölgede tersane yapımına engel oluşturulmaması için ilgili idarelerce koruma altındaki alanların daraltılması ne derece hukuki ve etiktir? Kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen Göksu Deltası sulak alan sınırlarının daraltılma gerekçelerinin yasal dayanakları nelerdir?
  • Geçmişte Göksu deltası sınırları içerisinde yer aldığı bilinen günümüzde tampon bölgede kalan Taşucu Limanı ve Geri Sahası ÇED sahasında Serbest Bölge ve Sanayi bölgesi kurulması biyoçeşitliliğin korunması ve sürdürülebilirlik açısından ne kadar doğrudur? Şehircilik ilkeleri ve yeni sağlıklı kent modellerinde bu tür bir örnek var mıdır?
  • Ramsar Sözleşmesiyle koruma altına alınan bölgede yaşanan tüm bu gelişmeler, Kıyı Koruma Kanunu başta olmak üzere mevzuatımıza uygun mudur?
  • 12.07.2019 tarihinde dönemin kaymakamı Şevket Cinbir tarafından Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş adına yetkilendirilen Necati Tüysüz ile imzalanmış olan ve toplam 423.618 metrekarelik Ana Mendirek ve Dolgu Alanının 49 yıllığına “Kullanma Sözleşmesi”nin imzalanmış olmasının hukuki dayanağı nedir? Söz konusu alanın kaymakam tarafından “kullanma izni” sözleşmesiyle kullanıma açılması, kurumlar ve normlar hiyerarşisi açısından yetkilendirmesi uygun mudur? Kaymakamın kullanım izni sözleşmesi ile alan tahsis etmesi ne kadar hukuki ve uygundur? Bunun örneği/örnekleri var mıdır?”

İtalya’daki Alp gölleri tüm zamanların en düşük seviyesinde

İtalyan haber ajansı ANSA‘nın aktardığına göre; İtalya’nın kuzeyindeki Alp göllerinde son 70 yılın en şiddetli kuraklığı yaşanıyor.

Ülkenin gözlemevinden yapılan açıklamaya göre Alp göllerindeki su seviyeleri tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi.

Kaynak: solinst.com

Como Gölü’nün tam kapasitesinin yüzde 9’u seviyesine, Maggiore Gölü’nün yüzde 19’una, Garda Gölü’nün yüzde 22’sine ve ‘d’Iseo Gölü’nün yüzde 8’ine gerilediği belirtildi.

Su seviyelerinde büyük bir açık olduğu aktarıldı. Yılın bu zamanlarında göllerde toplam su miktarının normalde 550 milyon metreküp civarında olduğu ancak bu yıl yalnızca 169 milyon metreküp olduğu bildirildi.

İnsan faaliyetleri nedeniyle artan iklim değişikliğinin etkileri kuraklığı şiddetlendiriyor.

‣İsviçre buzulları hızla eriyor: 2 bin yıllık antik yürüyüş patikası ortaya çıktı
‣Alpler’de pembeleşen kar, buzulları daha hızlı eritiyor
‣Alpler’de 3 bin 400 metre yükseklikte göl oluştu
‣Küresel ısınma uzaydan görülebiliyor
‣İklim değişikliği, İsviçre İtalya sınırını değiştirdi

Avrupa’da iklim krizi

İnsan kaynaklı kirletici faaliyetler nedeniyle artan iklim krizi etkileri Avrupa’da sıcak dalgaları olarak görülüyor.

Avrupa iklim krizi nedeniyle yoğunluğu artan sıcak dalgaları nedeniyle zor bir yaz geçirdi.

Bilim insanları ise iklim krizine karşı harekete geçmek için hala umut olduğuna dikkat çekiyor.

 İtalya’da da 27 bin 883 hektarlık ormanlık alan yaz sezonunda yangınlar nedeniyle zarar gördü. Fransa’da ise son 70 yılın en kurak dönemi yaşanıyor. Ülkede bu yıl en az 57 bin 600 hektar yeşil alan yandı. Portekiz’de ise 11 bin hektarlık arazi yangın nedeniyle kül oldu. Bölge UNESCO koruması altındaydı. Ülkede bir yüzyılın en sıcak Temmuz’u yaşandı. İspanya’da 200 bin hektar yangınlar nedeniyle yok oldu.  

Bilim insanları rekor sıcaklıkların iklim değişikliği nedeniyle 10 kat daha olası hale geldiğini söylüyor.

2020’de yapılan bir çalışma, 1950’lerden bu yana sıcak dalgalarının sıklığının ve uzunluğunun arttığını ortaya koymuştu.

UNSW Sydney ve UNSW Canberra’dan bilim insanları tarafından yapılan çalışma, Akdeniz’de 1950’den bu yana her on yılda 2,5 sıcak dalgası artışı kaydedildiğini ve Amazon’da bu artışın aynı dönemde fazladan 5 buçuk gün olarak kaydedildiğini gözler önüne sermişti.

Araştırmaya göre; küresel olarak en kötü artışlar 1999’dan bu yana geçen zaman diliminde gerçekleşti.

Sıcak dalgaları, uzun süreli kuraklık olasılığını ve orman yangınları riskini artırıyor. Aynı zamanda bunun ağır ekonomik sonuçları da oluyor. Avustralya’da sıcak dalgalarının hükümete maliyeti bir yılda 6,2 milyar dolar olmuştu.

Umut hala var!

Bilim insanları iklim krizine karşı harekete geçmek için hala zamanın olduğunu ve iklim eylemleriyle önlenebilecek bir krizin söz konusu olduğunu belirtiyorlar. Politika yapıcıların iklim krizine karşı taahhütlerini yerine getirmeleri için ve fosil yakıtı finanse eden şirketlere karşı harekete geçmek için küresel bir eylemlilik ve baskı da söz konusu. 

 

Çevre Bakanlığı’nın Sayıştay karnesi Meclis gündeminde

HDP İstanbul milletvekili Oya Ersoy, Sayıştay 2021 Denetim Raporları’nda yer alan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına ait bulguları Meclis gündemine taşıdı.

Bakan Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde Ersoy, “Bakanlığınız Sayıştay Denetim Raporunda belirlenen kaç bulgu/tespiti yerine getirerek idari düzeltme işlemi yapmıştır?” sorusunu da yöneltti.

Raporlarda, ÇED süreçlerinde firmalar lehine uygulamalar ve doğal sit alanlarının imara açılmasındaki tercihler eleştiriliyor ve pek çok mekanizmada denetim eksikliklerine dair bulgular yer alıyordu.

Sayıştay’dan Çevre Bakanlığı’nın 2021 karnesi: Kırık çok, alınacak yol uzun

Ersoy, önergesinde ÇED Atık Yönetimi Yönetmeliği Hükümleri kapsamında değerlendirilen tesislerin imar planına işlenmemesi, ÇED sürecinde firmaların başvuru ücretlerini düşük göstermesi ve ceza bedellerinin düşük tutulması gibi pek çok bulguya değinerek, Kurum’un şu soruları yanıtlamasını istedi:

1. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, önceki yıl/yıllar Sayıştay Denetim Raporunda belirlenen kaç bulgu/tespiti yerine getirerek idari düzeltme işlemi yapmıştır?

2. Sayıştay raporunda Türkiye Çevre Ajansı’na 801 milyon 386 bin lira ödenek aktarıldığı yer almaktadır. Ajans bu parayı hangi giderler için kullanmıştır? Ajansın kendi gelirleri ne kadardır nerelere harcanmıştır?

3. Atık Yönetimi Yönetmeliği hükümleri kapsamında imar planına işlenmeyen kaç tesis vardır? Bu tesislere Çevre Kanunu hükümleri kapsamında gerekli işlem ve yaptırımlar uygulanmış mıdır?

4. Sayıştay raporunda Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) proje bedellerinin başvurucular tarafından düşük gösterildiği bulgusu yer almaktadır. Kaç projenin bedeli düşük gösterilmiştir? Bu şirketlere dair herhangi bir yaptırım uygulanmış mıdır?

5. ÇED kapsamı dışında tutulan projelerde, çevreye verdiği etkiyi değiştirici nitelikteki faaliyet alanının büyümesi ve tesis kapasitesinin genişlemesi gibi proje değişikliklerinin, kapasite artışı kapsamında değerlendirilmeme nedeni nedir? Bunun sonucu olarak projenin ÇED süreçlerine dâhil edilmemesi çevreye vereceği zararın tespitini zorlaştırmayacak mıdır?

6. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, sıfır atık yönetim sistemine geçiş için mevzuatta belirlenen sürelerin takibi için neden kontrol mekanizması kurmamıştır? Sistemi kurma zorunluluğu bulunan yerlere neden yaptırım uygulamamıştır?

7. Atıkların Yakılmasına İlişkin Yönetmelik ve Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik kapsamında imar planlarına işlenmeyen kaç tesis vardır? Kaçı yönetmeliğe aykırı olarak faaliyette bulunmaktadır?

8. İl müdürlükleri tarafından kesinleşen mahkeme giderlerinin zamanında ödenmediği için ödenecek faiz tutarı ne kadardır? Zamanında ödenmemesinin nedeni nedir?

 

Manevi rehber sayısı açıklanmıyor: Değerler Eğitimi Programı uygulanıyor…

Kimsesiz çocuklar için kurulan ve kurulduğu günden bu yana yolsuzluk ile dinsel dayatma iddialarının merkezinde yer alan Sevgi Evleri’ne yönelik Diyanet çıkarmasına sır perdesi çekildi.

BirGün‘den Mustafa Bildircin‘in aktardığına göre; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “Sevgi Evleri’ndeki manevi rehber sayısı kaçtır?” sorusunu önce görmezden geldi, daha sonra ise “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na sorun” şeklinde yanıtladı. Bakanlık ise manevi rehber sayısını açıklamaktan kaçınarak, “Çocuklara yönelik Değerler Eğitimi Programı uygulanmaktadır” yanıtını verdi.

‣Diyanet üniversite yurtlarına 922 ‘manevi rehber’ atadı
‣Manevi danışmana beş yıldızlı otel, psikologlara uzaktan eğitim
‣KYK yurtlarında danışmak: 618 din görevlisi, 50 psikolog

CHP Milletvekili Murat Bakan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Sevgi Evleri’nde görevlendirilen manevi rehber sayısını Şubat ayında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sordu. Oktay’ın yanıtında Sevgi Evleri’ndeki Diyanet personeli sayısı sır gibi saklandı. Oktay, Bakan Derya Yanık’ı adres gösterdi.

Sorusuna yanıt alamayan CHP’li Bakan, mayıs ayında önergesini yineledi. Oktay bu kez, sorunun yanıtı için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı adres gösterdi.

Bakan Yanık da Manevi Rehber sayısını açıklamazken yanıtında, “Değerler Eğitimi programının çocuk bakım kuruluşlarında etkin ve standart bir şekilde ve bir program dahilinde yürütülmesi konusunda İl Müdürlüklerimiz ile İl Müftülüklerinin koordinasyonunda çalışmalar gerçekleştirilmekte ve sürecin takibi yapılmaktadır” ifadesi kullanıldı.

Diyanet İşleri Başkanlığı Sevgi Evleri’ne yönelik çalışmalarda başı çekiyor. Başkanlık ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı arasında 2018 yılında imzalanan protokol kapsamında Sevgi Evleri’nde, “Değerler Eğitimi Protokolü” programları başlatılmıştı.

Tarımda üretici enflasyonu yükselişte: Yüzde 156

TÜİK, Eylül ayı Tarım- Üretici Fiyat Endeksi verilerini açıkladı. Buna göre , Tarım-ÜFE Eylül ayında yıllık bazda yüzde 156 artış gösterdi.

Ağustos ayında düşüşe geçen endeks, Eylül ayındaki bu veriyle, yeniden Temmuz ayındaki yüzde 157’lik rekoruna yaklaşmış oldu.

Açıklanan verilere göre Tarım-ÜFE, on iki aylık ortalamalara göre yüzde 99,82, bir önceki aya göre de yüzde 7,14 arttı.

Yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 297,29 ile lifli bitkiler ve yüzde 215,70 ile çeltik oldu.

Aylık artışın enyüksek olduğu alt grup da yine yüzde 29,45 ile lifli bitkiler oldu. Onu yüzde 21,05 ile tropikal ve subtropikal meyveler takip etti.

Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 78,80 ile koyun ve keçi, ve işlenmemiş süt ve yapağıları oldu. Yumuşak çekirdekli ve sert çekirdekli meyveler yüzde 94,80 artış gösterdi.

Eylül 2022’de, endekste kapsanan 84 maddeden, 31 maddenin ortalama fiyatında azalış, 48 maddenin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti.

Bakanlığın Medipol seferberliği: İmar planı iptal edilmişti

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Üniversitesi’nin parçası olduğu Türkiye Eğitim Sağlık Bilim ve Araştırma Vakfına (TEBA) vakfına tahsis edilen 555 bin metrekarelik arazi için hazırlanan imar planının mahkeme tarafından iptal edilmesine karşı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının yeni bir plan hazırlığı içinde olduğu iddia edildi.

Evrensel‘in aktardığına göre; Ankara Etimesgut’ta 1992 yılına kadar Hazine arazisi statüsünde olan arazi, 1992 yılında Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı ile sit alanı ilan edildi. Daha sonra 1993 yılında alınan bir başka karar ile arazi AOÇ sınırlarına dahil edildi. Söz konusu alan 2018 yılında, mülkiyeti Hazinede kalması koşulu ile 30 yıl süreli yararlanma hakkıyla Medipol Üniversitesi’nin kurucusu olduğu TEBA’ya verildi. Daha sonra söz konusu parselleri kapsayan alanda iki farklı koruma amaçlı uygulama planı değişikliği onaylandı.

Ancak söz konusu plan değişiklikleri için üst ölçekli plan bütünlüğünü bozar nitelikte olduğu, şehircilik ilkeleri, kamu yararı ve planlama esaslarına aykırı olduğu gerekçesiyle dava açıldı. Ankara 7. İdare Mahkemesi de Mimarlar Odası Ankara Şubesinin açtığı dava üzerine planları iptal etti.

Planların iptal edilmesine karşın Bakanlığın yeni bir plan hazırlığında olduğunu dile getiren CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, “Yeni planların askıya çıktığına yönelik bilgiler alıyoruz. Mahkemenin şehircilik ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal ettiği planın neredeyse aynısı hazırlanmaktadır. Bu şekilde hukuku arkadan dolanarak, zaman kazanarak inşaata başlamak istiyorlar. Peki tüm bunlar neden yapılıyor? Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Medipol Üniversitesi’nin kurucusu olduğu için. AOÇ üzerindeki talana müsaade etmeyeceğimizi vurguluyoruz” açıklamasında bulundu. Emir, soru önergesiyle konuyu Meclis gündemine taşıdı.

Tozkoparan’da zulüm sürüyor: Polisler apartman kapılarını kırdı, yurttaşlar zorla evinden çıkarıldı

İstanbul‘un Güngören ilçesine bağlı Tozkoparan Mahallesi’nde ‘kentsel dönüşüm’ projesi, hukuksuzca sürüyor, yıkıma direnen mahalelli zorla tahliye ediliyor.

Polislerin geleceği haberini alan mahalle sakinleri gece saatlerinde nöbete başladı ve Barış Parkı’nda sabahladı. Yıkım ekipleri sabah saat 04.00 civarında mahalleye yüzlerce polis eşliğinde girdi.

Mahalleyi abluka altına alan çevik kuvvet ekipleri, sokakların giriş ve çıkışlarına da bariyerler koydu.

Yaşanan gerginlik sonrası evlerini terk etmek istemeyen yurttaşların bulunduğu apartmanların kapılarını koçbaşı kullanarak kırıldı, birçok ev hasar gördü.

Aralarında, yaşlıların ve hastaların bulunduğu yurttaşlar evlerinden zorla çıkarılırken çok sayıda kişi de gözaltına alındı.

https://twitter.com/Zahidez71826342/status/1580685455779016705?s=20&t=SnGCZMEQ3wR0weVT198iGw

Olayları takip eden Artı Gerçek muhabiri Meral Danyıldız, içinde bulunduğu evin kapısının kırıldığı görüntülerisosyal medya hesabından paylaştı.

Ardından eve zorla giren polisler, ev sakinlerini ve Danyıldız’ı da gözaltına aldı.

Danyıldız, yaşadıklarını “Gazeteci olduğumu defalarca söylememe, kimliğimi almalarına rağmen araca bindirildim. Sonra ise ‘Talimat geldi, seni bırakıyoruz‘ dediler ve sonra buraya koyulan bariyerlerin dışına getirdiler” şeklinde anlattı.

Mahalleli, AKP’li Güngören Belediyesi’nin başlattığı ‘kentsel dönüşüm’ projesine karşı çıktığı için yıllardır baskıya polis şiddetine ve maruz kalıyor.

Mahalle, daha önce ‘deprem riskli alan’ ilan edilerek etap etap dönüşüme açılmış ve bazı binaların yıkımına tüm itirazlara rağmen başlanmıştı.

Bu yılın başlarında kendilerine gönderilen tebligatlarla bir ay içinde evlerini terk etmeleri istenen mahalleli ise belirsizliğe karşı mücadele ediyor ve deprem açısından bölgede çok daha riskli evler varken buranın yeşil alanları yüzünden ranta açılmak istendiğini belirtiyor.

‣Tozkoparan’daki kentsel dönüşüm için yürütmeyi durdurma kararı verildi
‣Tozkoparanlılar Ankara’da: Evleri yıkılanların mağduriyeti nasıl karşılanacak?
‣Tozkoparanlılar mahallelerini terk etmiyor: İnsansız dönüşüm olmaz

2021 yılında mahalledeki 900 konut depreme dayanıklı olmadıkları iddia edilerek yıkılmak istenmiş, mahalle sakinleri ise binalarının sağlam olduğunu iddia ederek bu karara karşı çıkmıştı.

Kararın yargı süreci devam ederken Güngören Belediyesi, polis ekipleriyle birlikte mahallelinin su, elektrik ve doğal gaz altyapısını kesmeye başlamıştı. İtiraz eden halk ise biber gazı ile polis mücadelesi ile karşılaşmıştı.

Mahalle sakinleri son olarak bekleyen davanın sonuçlanması için Ankara’ya gitmiş ve Danıştay önünde eylem gerçekleştirmişti.

Danıştay tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararıyla birlikte binaların sağlamlık durumuna ilişkin bir rapor alınana kadar bölgede herhangi bir yıkım gerçekleştirilemeyeceği belirtilmişti.