Almanya dün (30 Ocak), Brezilya eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro yönetimi süresince yağmalanan küresel bir ekosistem varlığı olan Amazon yağmur ormanlarının korunmasına yardımda bulunmak için 200 milyon euro (Dört milyar 72 milyon TL) sözü verdi.
Reuters‘in aktardığına göre; fona destek tutarı, Almanya Başbakanı Olaf Scholz‘un Brezilya Cumhurbaşkanı Luiz Inacio Lula da Silva‘nın 1 Ocak’ta gerçekleştirilen yemin töreninden bu yana Lula’yı ziyaret eden ilk Batılı lider olduğu başkent Brasilia‘da açıklanmıştı.
Scholz düzenlediği basın toplantısında, ziyaretin, Lula’nın aşırı sağcı eski rakibi Bolsonaro’nun destekçilerinin ayaklanmaları sonrasında Almanya’nın Brezilya demokrasisine verdiği desteğin bir göstergesi olduğunu söyledi.
Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Svenja Schulze
Ek olarak Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Svenja Schulze gazetecilere verdiği demeçte, Alman hükümetinin Brezilya’nın yeni solcu yönetiminin görevdeki ilk 100 gününde ormansızlaşmayı azaltmak için çok çalıştığını kabul ettiğini belirtti.
Kredi ve bağışlardan oluşan toplam miktara, Güney Amerika yağmur ormanlarını korumak ve ormansızlaşmayla mücadele etmek için Norveç ve Almanya tarafından finanse edilen milyar dolarlık girişimi güçlendirmek amacıyla Amazon Fonu’na yapılan 35 milyon avroluk (712 milyon TL) bağış da dahil.
Amazon Fonu, Brezilya Çevre Bakanı Marina Silva tarafından, Silva’nın göreve geldiği gün, dünyanın en büyük tropikal yağmur ormanlarında ormansızlaşmayı durdurma sözü verilerek yeniden etkinleştirilmişti.
Amazon Fonu, Brezilya Çevre Bakanı Marina Silva
Marina Silva, Brezilya’nın en tanınmış iklim aktivistlerinden biri. Marina Silva’nın Lula’nın da konuşmasında sözünü verdiği üzere 2030’a kadar Amazonlar‘da “sıfır ormansızlaşmaya” ulaşma taahhüdünü yerine getirmesi bekleniyor.
Fon, Bolsonaro’nun yönetim kurulunu ve eylem planlarını kaldırdığı 2019’dan beri dondurulmuş bir haldeydi. Başkan Bolsonaro, Brezilyalıların Amazon’da doğal kaynakları geliştirme hakkına sahip olduğunu söylemişti. Bolsonaro’nun ardından hem Norveç hem de Almanya, Silva’nın ormansızlaşmayı azaltma çabalarına yardımcı program olan Amazon Fonu aracılığıyla Brezilya’ya yaptıkları katkıları yeniden başlatmaya istekli olduklarını belirtmişti.
Brezilya tarafından yayınlanan bir bildiride, Alman yardımının Amazon yağmur ormanlarındaki Brezilya eyaletlerini desteklemek için sosyo-çevresel projeleri ve çiftçilere topraklarının yeniden ağaçlandırılması için düşük faizli kredileri içerdiği belirtildi.
Silva, Amazon Fonu’ndan gelen paranın, Yanomami halkının yasadışı altın madencilerinin istilasının neden olduğu yetersiz beslenme ve diğer hastalıklardan muzdarip olduğu kuzey Brezilya’daki yerli sağlık krizi de dahil olmak üzere acil durumlarda kullanılacağını söyledi.
Lula, Bolsonaro yönetimini söz konusu ihmalden sorumlu tutarak, “Yerli topluluklara karşı soykırımcı bir tavır olduğundan hiç şüphem yok” dedi.
Lula geçen hafta ülkenin en büyük yerli bölgesi olan Yanomami bölgesinde tıbbi acil durum ilan etmişti.
Dünyaca tanınan Avustralyalı iklim bilimci Prof. Dr. Will Steffen, 75 yaşında hayatını kaybetti.
The Guardian‘dan Graham Readfearn‘ın aktardığına göre, Çalışma arkadaşları ve ailesi tarafından ilham verici, cesur ve kibar bir insan olarak anılan Steffen, yaklaşık bir yıl süren pankreas kanseri tedavisinin ardından pazar akşamı başkent Canberra’da gözlerini yumdu.
Dünyanın her yerinden meslektaşları tarafından kariyerini iklim değişikliğinin getirdiği riskler üzerine yaptığı çalışmalar üzerine kuran bir bilim devi olarak tanımlanan Steffen, insanların gezegen üzerindeki yol açtığı değişimlerin oranı ve dünyayı “sera” koşullarına itebilecek geri dönülmez “eşik noktaları” riskleri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınıyordu.
Fotoğraf: Alan Porritt / AAP
1977’de Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı pozisyonu alarak ABD’den Avustralya’ya yerleşen Steffen, uluslararası araştırma birliklerine yön veren önemli bir figür olarak çalışmalarını yürüttü.
Steffen, Avustralya’da iklim politikaları konusunda oldukça saygın bir danışmandı ve 2010’lu yıllarda karbonun fiyatlandırılması mekanizmasının tasarlanmasına yardım eden çok partili bir komitede yer aldı.
51 yıllık eşi Carrie Steffen, Steffen’in kanserle kararlılıkla savaştığını ve ameliyata hazırlık için kemoterapi ve radyoterapi gördüğünü anlattı ve “Sonuna kadar savaştı” dedi.
İlk ameliyatta oluşan komplikasyonlar nedeniyle ikinci ameliyatının ardından bilincini geri kazanamayan Steffen, eşi Carrie ve kızı Sonja’nın yanında huzur içinde hayata veda etti.
Carrie, Steffen’in genç aktivistleri destekleyen çalışmalar yapmış ve onlara davalarda bilirkişi tanıklığı sağlamış olmaktan özellikle gurur duyduğunu ifade etti.
Almanya’da bulunan Postdam İklim Etki Araştırma Enstitüsü’nin direktörü Prof. Dr. Johan Rockström, “İnsanlık için büyük bir kayıp. İnsanlık ve yaşanabilir bir gezegen için daha iyi bir dost ve meslektaş düşünemiyorum” sözleriyle üzüntüsünü dile getirdi.
Such a loss for humanity. There is no better friend and colleague for humanity and a liveable Planet. It was just 10 days ago Will gave a quite positive prognosis on his treatment, and of course, a long list of insightful comments on our 3rd science update on Planetary Boundaries
Steffen, gezegeni düzenleyen dokuz “gezegensel sınırı” tanımlayan Rockström’ün de aralarında bulunduğu bilim insanlarından oluşan bir grubun parçasıydı ve David Attenborough’un anlatıcılığını yaptığı bir Netflix belgeselinin temelini oluşturdu.
Ülkenin iklim değişikliği ve enerji bakanı Chris Bowen, dünyada iklim değişikliği ile mücadele için Steffen’dan daha çok çabaladığını iddia edebilecek çok az kişi olduğunu söyledi:
Bowen, sosyal medyada yaptığı bir açıklamada Steffen için “Birinci sınıf bir bilim insanı ve birinci sınıf bir iletişimciydi” ifadelerini kullandı.
Very few people around the world could claim to have done more to tackle climate change than Professor Will Steffen. He was a first class scientist and a world class communicator. Around the world and in Australia, many are mourning the loss of a valued and loved colleague. Vale
Devlet ajanslarından İklim Değişikliği Otoritesi’nin yönetim kurulu üyelerinden Prof. Dr. Lesley Hughes, dünyanın “gerçekten özel birini” ve kendisinin “muhteşem bir arkadaşını” kaybettiğini aktardı.
Commonwealth Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Organizasyonu bilim insanlarından Dr. Pep Canadell, Steffen’in bilimsel uzmanlığının yanı sıra uluslararası ağları koordine ederek üstlendiği rol ile, bilimsel gündem ve dünya hükümetleri üzerinde nüfuz sahibi olduğunu belirtti.
I have no words to express my deep sadness for the loss of Will Steffen who passed away last night. He had been one of the most influential individuals in global change science programs, director of GCTE, IGBP, and driver of ESSP that led to the creation of the @gcarbonprojectpic.twitter.com/4lhZUxLlNi
“Her ne kadar beklediğimiz bir durum olsa da, duyduğumda inanılmaz derecede üzüldüm. Çok sayıda insan, program, araştırma gündemi ve hükümet üzerinde etkili bir isimdi.”
Avustralya’nın eski baş bilim insanı Penny Sackett, Steffen’ın “yeri doldurulamaz bir bilim insanı, dünya vatandaşı ve arkadaş” olduğunu aktardı.
This is heart breaking news. Will was an irreplaceable scientist, world citizen and friend. Extraordinarily knowledgeable, kind, and courageous in his truth telling. I miss him already. https://t.co/hJMfqcNAnD
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden iklim ekonomisti Prof. Dr. Frank Jotzo, şunları kaydetti:
“İklim değişikliği konusunda gerçekten önde gelen, dünyanın iklim değişikliği anlayışı üzerinde fark yaratan bir düşünürü kaybettik.”
Vale Will Steffen. We've lost a truly leading thinker on climate change, someone who made a difference in how the world understands it. And a gentle, positive human being. I worked with Will when he was founding director of the ANU Climate Change Institute, and owe him much. pic.twitter.com/QvauUaG4SA
İklim Konseyi Başkanı Amanda McKenzie, Steffen’in ölümüne ilişkin şunları söyledi:
Değerli meslektaşımız Will Steffen, iklim değişikliği konusunu hem burada hem tüm dünyada gündeme koyarak iklim bilimine ve iklim iletişimine muazzam katkılarda bulundu. Diğer birçok kuruluş gibi, İklim Konseyi’nin kurulmasına da en başından itibaren yardım etti. Onun cesaretini, iyimserliğini, nezaketini, enerjisini ve kararlılığını her daim hatırlayacağız. Aramızdan ayrıldığı için derinden sarsıldık, ama mirasını her gün çalışmalarımızda yaşatmaya kararlıyız.
Sosyal medyada yaptığı paylaşımda McKenzie, “Arkadaşımız, meslektaşımız, akıl hocamız, İklim Konseyi’nin kurucu ortağı Will Steffen’ı kaybettik. Yıkıldım ve şok oldum, aramızdan çok erken ayrıldı. Çok cesur, zeki, cömert ve kibar bir insandı. İçten gülüşünü hala zihnimde duyabiliyorum ve umarım sonsuza kadar benimle kalır.”
Our friend, colleague, mentor, co-founder of the @climatecouncil Will Steffen has died. I am devastated and shocked, he is gone far too soon. He was the most brave, brilliant, generous & kind person. I can still hear his ready laugh in my mind and I hope it stays with me forever.
2020’de iklim bilimcilere gelecek hakkında ne düşündükleri sorusunu yönelten bir proje için el yazması bir mektubunda Steffen şunları yazdı:
Sadece bilimsel bilgi değil aynı zamanda emisyonları azaltmak için çözümler konusundaki zenginliğe rağmen, iklim değişikliği konusunda etkili eylemlerin yetersizliği artık bir iklim acil durumu yarattığı için kızgınım. Öğrenciler haklı. Gelecekleri artık varlıklı fosil yakıt elitlerinin açgözlülüğünün, Murdoch basınının yalanlarının ve siyasi liderlerimizin zayıflıklarının tehdidi altında. Bu insanların kızımın ve onun neslinin geleceğini mahvetmeye hakkı yok.
Düşünce kuruluşu Ember tarafından bugün yayınlanan Avrupa Elektrik Görünümü raporu, Avrupa‘da kömür üretiminin kış başlangıcından bu yana dört aydır düştüğünü ve 2022 enerji krizinin ardından kömüre dönüş tehdidini çürüttüğünü ortaya koyuyor.
AB’nin rüzgar ve güneş enerjisi 2022’de AB elektriğinin beşte birini (yüzde 22) üreterek ilk kez gazı (yüzde 20) geride bırakırken, kömürden elektrik üretiminin payı yüzde 16 oldu.
Raporda Ember Veri Analizi Başkanı Dave Jones, “Avrupa enerji krizinin en kötüsünden kaçındı” dedi ve ekledi:
“2022’deki şoklar kömür enerjisinde sadece küçük bir dalgalanmaya ve yenilenebilir enerjilere yönelik büyük bir destek dalgasına neden oldu. Kömürün yeniden yükselişe geçmesi korkusu artık sona erdi.”
Avrupa’nın elektrik dönüşümünün enerji krizinden “her zamankinden daha güçlü” çıktığını savunan yazarlar, özellikle rüzgâr ve güneş enerjisinin, AB’yi kömür enerjisine dönüş tehdidinden koruduğunu belirtiyor. Elektrik üretimindeki bu dönüşüm hızlandıkça fosil yakıtların payının özellikle de doğal gazın payının 2023’te daha da azalması kaçınılmaz görünüyor.
Rapordan öne çıkan bulgular, kömür kullanımındaki düşüşe, yenilenebilir enerji kaynaklarındaki büyümeye, elektrik talebindeki ve gaz üretimindeki düşüşe işaret ediliyor.
Rapor: Avrupa’nın kömür kullanımı düşüyor ve tekrar geri gelmeyecek
Rapora göre; AB’de kömür enerjisi bu kış dört ay üst üste düşerek yıllık bazda yüzde 6 azaldı ve acil durum beklemesine alınan 26 kömür ünitesi ortalama olarak yüzde 18 kapasite ile çalıştı. Yeniden devreye alınan kömür üniteleri AB’nin kömür üretimini çok az etkiledi.
Kömür üretimi yüzde 7 oranında arttı (+28 TWh). Sonuç olarak AB enerji sektörü emisyonları 2022’de 2021’e kıyasla yüzde 3,9 (+26 MtCO2) arttı.
Rapora göre; durum çok daha kötü olabilirdi: rüzgar, güneş ve elektrik talebindeki düşüş kömüre çok daha büyük bir dönüşü engelledi. Bağlamda, kömürün yükselişi önemli değildi: kömür enerjisi 2018 seviyelerinin altında kaldı ve küresel kömür üretimine sadece yüzde 0,3 oranında katkıda bulundu.
Yılın başlarında kömür üretimindeki artışlar, birçok yorumcunun bu erken eğilimin kış aylarında da devam edebileceğini düşünmesine yol açmıştı, ancak tam tersi oldu. Raporda kömür kullanımındaki artış, olağandışı ve büyük bir hidroelektrik ve nükleer açığı ile bağlantılı görülüyor. Bunların tekrar eden faktörler olmadığı göz önüne alındığında, 2023’ün çok farklı geçmesi bekleniyor.
Kış aylarında gaz sistemindeki olası ciddi kesintileri dikkate alan acil durum stratejisinin bir parçası olarak 2022 yılı boyunca 22 milyon ton ekstra kömür ithal etmesine rağmen, AB 2022 yılında bunun sadece üçte birini kullandı ve kalan üçte ikisi kullanılmadı. Stoklar 2023’e girerken zaten yüksek olduğundan, kömür ithalatının yüksek kalması olası görülmüyor.
Rapora göre; ülkeler, kömürü aşamalı olarak bırakma konusunda krizden önce olduğu gibi kararlı olmaya devam ediyor ve kömürden aşamalı çıkış planlarında herhangi bir değişiklik yok.
Enerji türlerinin yıllara göre kullanımlarının görüldüğü tablodaki birimler, yüzdelik dilimleri gösteriyor.
Rapor: Yenilenebilir enerji kaynaklarındaki rekor büyüme daha yeni başlıyor
İlk kez rüzgar ve güneş enerjisi 2022’de AB elektriğinin beşte birine ulaştı. Güneş enerjisi AB’yi 10 milyar Euro’luk gaz maliyetinden korumada en büyük rolü oynadı.
Yirmi AB ülkesi 2022’de yeni güneş enerjisi rekorları kırdı ve güneş enerjisi üretimi yıl boyunca iki katına çıktı.
Rüzgâr ve güneş enerjisindeki rekor büyüme, hidroelektrik ve nükleer açığın azaltılmasına yardımcı oldu. Güneş enerjisi üretimi 2022’de 39 TWh (yüzde 24) gibi rekor bir artışla en hızlı büyüyen enerji kaynağı oldu.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılmasını hızlandırmaya ve fosil yakıtların yerini almaya yönelik REPowerEU planı ve bunun ulusal politikalar yoluyla uygulanması, güneş enerjisi kapasitesinin 2026 yılına kadar üç kat artarak yaklaşık 600 GW’a ulaşacağı anlamına gelebilir.
Rapor: Elektrik talebi hızla düşmeye başladı
AB elektrik talebi 2022’nin son çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 7,9 oranında düşerek, Avrupa’nın karantinada olduğu 2020’nin ikinci çeyreğinde görülen yüzde 9,6’lık düşüşe yakın bir düşüş gösterdi.
Ilıman hava koşulları belirleyici bir faktör olmakla birlikte, enerji verimliliği iyileştirmeleri ve vatandaşların kriz zamanında enerji talebini azaltmak için dayanışma içinde hareket etmelerinin yanı sıra, satın alınabilirlik baskıları da muhtemelen bir rol oynadı.
Rapor: Gaz üretimi 2023’te rekor bir düşüşe hazırlanıyor
Son olarak rapor bulgularıyla ortaya koyulan yukarıdaki bağlam göz önünde bulundurulduğunda Ember, fosil yakıt üretiminin 2023’te yüzde 20 düşerek 2020’deki önceki rekorun iki katına çıkabileceğini öngörüyor.
Buna göre; kömür üretimi düşecek ve en az 2025’e kadar kömürden daha pahalı kalması beklenen gaz üretimi en hızlı düşüşü gösterecek.
Gaz üretimi 2023’te rekor düşüşe hazırlanıyor
Sektörden gelen son göstergeler, 2023 yılında Avrupa’nın enerji krizine yanıt olarak rüzgar ve güneş enerjisine geçişinin hızlanacağını gösteriyor.
Sonuç olarak Ember, fosil yakıt üretiminin 2023’te yüzde 20 düşerek 2020’deki önceki rekorun iki katına çıkabileceğini tahmin ediyor. Buna göre; kömür üretimi düşecek, ancak en az 2025 yılına kadar kömürden daha pahalı kalması beklenen gaz üretimi en hızlı düşecek.
Ember’in Veri Analiz Başkanı Dave Jones, “Avrupa’nın temiz enerjiye geçişi bu krizden her zamankinden daha güçlü bir şekilde çıkıyor” diyor.
Avrupa ülkelerinin kömürü aşamalı olarak terk etmeye kararlı olmakla kalmadığını, aynı zamanda gazı da aşamalı olarak terk etmeye çalıştıklarını ifade eden Jones, “Enerji krizi hiç kuşkusuz Avrupa’nın elektrik dönüşümünü hızlandırdı. Avrupa temiz, elektrikli bir ekonomiye doğru hızla ilerliyor ve bu 2023’te tam anlamıyla görülecek. Değişim hızla yaklaşıyor ve herkesin buna hazır olması gerekiyor” şeklinde konuşuyor.
‘Güneş enerjisi tam da Avrupa’nın en çok ihtiyaç duyduğu anda devreye giriyor’
SolarPower Europe CEO’su Walburga Hemetsberger, “Güneş enerjisi tam da Avrupa’nın en çok ihtiyaç duyduğu anda devreye giriyor” diyor ve ekliyor:
“Bu yeni rakamlar, hızlı güneş enerjisi büyümesinin gerçekten de enerji dönüşümünün temeli olduğunu gösteriyor. Doğru destekle 2023 yılında güneş enerjisi daha fazla rekor kıracak, fosil enerji talebini daha da azaltacak ve bizi yüzde 100 yenilenebilir bir Avrupa’ya bir yıl daha yaklaştıracak.”
‘Yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşmak için çok daha fazlasına ihtiyaç var’
WindEurope CEO’su Giles Dickson, rüzgar ve güneşle 2022’de gazdan daha fazla elektrik üretildiğine dikkat çekerek Avrupa’nın 15 GW yeni rüzgâr inşa ettiğini belirtti. Dickson şunları kaydetti:
“Rüzgar endüstrisinin geçen yıl karşılaştığı zorluklar göz önüne alındığında bu çok da kötü değil. Ancak Avrupa’nın yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşmak için çok daha fazlasına ihtiyaç var. REPowerEU uzun ve karmaşık izin prosedürlerini basitleştirmeye başladı; bu iyi. Ancak AB aynı zamanda temiz enerji sanayi politikasını da hızlandırmalı ve Avrupa’nın yenilenebilir enerji yatırımları için yeniden cazip bir yer haline gelmesi için piyasa tasarımını doğru yapmalıdır. Net Sıfır Sanayi Yasası‘nın rüzgâr enerjisi tedarik zincirini güçlendirmesi ve türbin ve bileşen üretimi, limanlar, şebekeler ve gemilere yönelik yatırımları desteklemesi gerekiyor.”
‘Rapor, Avrupa’nın rahat bir nefes alabileceğini gösteriyor’
E3G Fosil Yakıtlara Geçiş Programı Program Lideri Pieter de Pous ise şunları aktardı:
“Bu rapor, Avrupa’nın rahat bir nefes alabileceğini gösteriyor: çokça sözü edilen kömürün yeniden canlanması, güneş enerjisi ve AB çapında mükemmel bir tasarruf çabasının ışıkları açık tutmada merkezi bir rol oynamasıyla bir olaya dönüşmedi. Ancak alışılmadık derecede ılık geçen kış da bunda rol oynadı ve enerji bakanlarının önümüzdeki bahar ve yaz aylarını enerji güvenliğini daha da arttırmak ve yenilenebilir enerji kaynakları ile tasarruf tedbirlerinin geniş çaplı rolünü desteklemek için kullanmaları gerekecek. AB’nin 2030 yılı için RePowerEU hedeflerini asgari yüzde 45 YEK ve yüzde 13 EV olarak belirleme konusunda anlaşmaya varılması bu yönde atılacak çok önemli bir ilk adım olacaktır.”
CAN Europe Kıdemli Enerji Politikası Uzmanı Elif Gündüzyeli ise “Avrupa Elektrik Görünümü 2023, önemli ölçüde daha fazla rüzgar ve güneş enerjisi üretimi ile birlikte talep azaltımının elektrik sektöründe fosil yakıtların yerini alabileceğini kanıtlıyor. Bunu kavramak ve buna göre hareket etmek için bir fosil gaz krizinin yaşanması gerekmemeli. Halihazırda Enerji Verimliliği ve Yenilenebilir Enerji Direktifleri üzerinde müzakere yürüten Avrupalı ortak yasa yapıcılar bu dalgayı yakalamalı ve daha yüksek enerji tasarrufu ve sürdürülebilir yenilenebilir enerji hedefleri üzerinde anlaşmaya varmalı” dedi.
Europe Beyond Coal Kömür Kampanyacısı Alexandru Mustață, “Avrupa, IEA İcra Direktörü Fatih Birol’un tarihteki en büyük enerji krizi olarak tanımladığı bir dönemden geçiyor. Ancak AB’nin kömürden elektrik üretimi, rekor düzeydeki güneş ve rüzgar enerjisi üretiminin krizden çıkmamızı sağlaması nedeniyle yalnızca yüzde yedi gibi cüzi bir oranda arttı. Buna rağmen, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkeler bu anı kullanarak kömürün bir geleceği olduğuna dair bir anlatı inşa etmeye çalışıyor. Krizin derinliği ve kömür için küçük bir sıçrama göz önüne alındığında, kömürün bir geleceği olmadığı açıkça görülüyor” dedi.
Anadolu göllerinin iklim değişikliği ve artan tuzlanma olaylarına verdiği tepkileri anlamak amacıyla 2020 yılı şubat ayında başlatılan simülasyon projesi Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Ankara ve Mersin kampüslerinde ortak yürütülüyor.
TÜBİTAK 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı kapsamında üniversitenin her iki kampüsüne de kurulan her biri beş tonluk 24 tankta, içindeki canlılarla birlikte göller taklit ediliyor. Tanklar iklim değişikliği senaryolarına göre ısıtılarak göller üzerinde oluşabilecek etkiler hesaplanmaya çalışılıyor.
Anadolu Ajansı‘ndan Gülseli Kenarlı‘nın aktardığına göre, proje hakkında değerlendirmelerde bulunan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Doktor Öğretim Üyesi Korhan Özkan, çevre bilimlerinde deney yapmanın zor olduğunu, çözümün, “mezokozm” yani “ara evren” denilen bir ekosistemi, kontrollü şartlar altında taklit ederek doğaya açık deney sistemleri kurmak olduğunu, kendilerinin de bunu hayata geçirdiklerini söyledi.
Özkan, “Ülkemizde bu bir ilk. ODTÜ’nin her iki kampüsünde, iki ayrı iklim bölgesinde var. Sucul ekosistemleri anlamak için bu kontrollü deney sistemlerini kurduk.” dedi.
‘İklim değişikliği çarpan etkisi oluşturuyor’
Deneydeki temel amaçlarının özellikle sucul ekosistemlerde iklim değişimiyle beklenen ekosistem sonuçlarını anlayabilmek olduğunu aktaran Özkan, “Coğrafyamızda iklim değişikliğiyle birlikte tatlı su sistemlerinde tuzlanma bekliyoruz, bu tuzlanmanın ekosisteme olan etkileri neler? İklim değişikliyle bunu yönetmek daha mı kolay yoksa daha mı zor olacak? Bunları anlamaya yönelik deneyler yapıyoruz” diyerek çalışmanın detaylarını paylaştı:
Bu geniş bir ekibin işi. Ankara kampüsünde ve burada (Mersin’de) iki ayrı iklim bölgesinde deneylerimizi gerçekleştiriyoruz. Burada 24 farklı tank var. İçlerinde ayrı ortamları yaratabiliyoruz. Her biri Anadolu‘da gördüğümüz bir göl ekosisteminin ufak bir replikası. Akvaryum gibi düşünebiliriz ama büyük boyutlu, her biri beş tonluk. İçlerinde doğal bir ekosistemde beklediğimiz her şey var. Sediman, su kolonu, bitki, balık gibi, doğal bir ekosistemde ne varsa içinde var. Doğal ekosistemde deney yapamayız, etik değil, aynı zamanda makul değil çünkü bir gölden iki tane yok. Fakat burada bir gölden 24 tane var.
Özkan, iklim değişikliğiyle ısınmanın, tuzlanmanın ve kirlenmenin arttığını, deney tanklarında da bu etkileri oluşturarak ekosistemdeki sonuçlarını görme imkanı bulduklarını belirtti.
Bugüne kadar iki deney gerçekleştirdiklerini ve ilk bulguları elde ettiklerini bildiren Özkan, “Genel gördüğümüz durum güncel olarak ekosistemler hem iklim değişikliği hem tuzlanmaya bağlı olarak büyük bir tehdit altında. Bu onların yapılarını, işlevlerini etkiliyor. Yapılarındaki tuzlanma ile birlikte ciddi bir biyoçeşitlilik düşüşü olacağını öngörebiliyoruz” dedi.
İlk bulguların işaret ettiği her bir faktör kendi başına bir dert. Ama iklim değişikliğiyle birlikte bu dertler büyüyor yani bir çarpan etkisi oluşuyor. Normalde su kaynakları yönetiminde kuraklıkla, çoraklaşmayla ya da su varlığının yokluğuyla mücadele ederken bir de işin içine ısınma girdiğinde mücadele etmek çok daha zor hale gelecek.
‘Uç olayların ekosisteme etkilerini de araştırıyoruz’
Küresel olarak son 10 yılda neredeyse her yıl sıcaklık rekoru kırıldığına ve ısınmanın artık gözle görülür olduğuna dikkati çeken Özkan, çalışma sürecinde ilk bakılan faktörlerden birinin ısınmayı anlamak olduğunu ve gelecek senaryosu için tankların bir kısmının ısıtıldığını belirtti: “Bundan 50 yıl sonra göllerde beklediğimiz sıcaklık neyse, tankları doğal rejim içerisinde o sıcaklığa çıkarabiliyoruz. Burada iki faktör var, iklim değişikliğiyle birlikte biz hem ortalama sıcaklığın artmasını bekliyoruz ama daha önemlisi uç olaylar, ekstrem olayların artmasını bekliyoruz.”
Türkiye‘nin şu an çok istisnai, sıcak bir kış döneminde olduğunu söyleyen araştırmacı, bu tür durumların ortalama sıcaklıktan farklı olarak ekstra etkisi olan konular olduğunu, çalışmada bu uç olayların, sıcak hava dalgalarının ekosisteme etkilerini de araştırdıklarını belirtti.
Küresel ısınmayla birlikte Türkiye coğrafyasında yoğun bir kuraklık, yağış rejimlerinde değişim, su varlığında eksilme, iç suların daha da tuzlanması gibi sorunlar beklediklerini kaydeden Özkan, bu tür etkileri de deneyde kullandıkları su tanklarında taklit etmeye çalıştıklarını anlattı.
Su varlığı konusunda yaşanan kriz nedeniyle bazı göllerin tamamen kuruduğunu, bazılarının da kuruma tehlikesiyle tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu ifade eden Özkan, bu durumun birçok olumsuz etkisi olduğunu vurguladı.
Özkan, “Hem bizim refahımıza etkisi var hem de tarım yapmak daha pahalı hale geliyor, daha derinden su pompalamanız lazım. Bu ekonomik bir iş, bunların teknolojik çözümleri olabilir. Bunların dışında bütün su kaynakları sadece bizim değil, çevremizdeki tüm biyolojik çeşitliliğin yaşadığı yerler. Su kaybı büyük bir biyolojik çeşitlilik yok oluşu olarak bize yansıyor” dedi.
Burdur Gölü‘ndeki su seviyesi düşüşü sebebiyle tüm sığ alanlar yok oldu ve çok nadir bir ördeğimiz olan dik kuyruk ördeğinin yaşama alanıydı, Türkiye popülasyonu çöktü. Kıyı sulak alanlarımızda su rejimi tamamen değişti, bataklık alanlar tamamen yok oldu. Bunun sonucu olarak onlarca kuş türü üreme alanları kaybetti.
‘İyi senaryodan bahsetmek mümkün değil, kötü ve daha kötü senaryolar var’
Suyun varlığının yanında kalitesinin de düştüğünden bahseden Özkan, “Akdeniz temiz suyu ile meşhurdur, bugün Doğu Akdeniz sahillerimizde temiz, berrak bir suya girmek çok mümkün değil. Bunun temel sebebi suyumuzun kalitesini yönetemememiz. İklim değişikliği ile birlikte bunu yönetmemiz daha da zor olacak” diye ekledi.
Kurdukları deneysel sistemin su varlığı ve kalitesi anlamında karar alırken hangi eşik değerlerle çalışılması gerektiğini görmeye, alınan kararların sonuçlarının neler olacağı konusunda simülasyonlar yapmaya yaradığını vurgulayan Özkan, “Besin yükleri kıyılarımız için her zaman bir sorun ama acaba ne kadar indirirsek göllerde gördüğümüz bulanıklık, toksik alg patlamaları azalır ve ekosistem daha iyi bir duruma gider? Burada rakam vermek çok zor. Doğal gözlemler bazen bize yardımcı oluyor ama o da bir göle özgü olduğu için başka bir yere uygulayamıyorsunuz. Ama deneysel ekoloji çalışmalarıyla eşik değerlere cevap vermek mümkün oluyor” diye aktardı.
İklim değişikliğinde şu ana kadar en iyi senaryomuz bile çok ağır yönetim kararları almamızı gerektiriyor. Biz su zengini bir ülke değiliz, şu anda iklim değişikliği etkilerini tam olarak görmedik, yeni başlıyor. İklim değişikliğinin etkileri bugünden yarına bir bir değişmez, etkisi yığılır ve bir süre sonra çığ gibi gelir. Şu anda o aşamadayız, yaşadığımız su krizi büyük oranda bizim suyu yönetmemizle ilgili. Yakın zamanda bunun üzerine iklim değişikliğinin yükü de gelecek. O geldiği gün çok daha büyük ve afet boyutunda etkiler göreceğiz. Şu anda iyi senaryodan bahsetmek çok mümkün değil, kötü ve daha kötü senaryolarımız var. Tüm coğrafya olarak, kıta olarak, ülkeler olarak çok daha sıkı önlemler almamız lazım.
Mahkeme; Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği‘nin (BÜMED), üniversite yerleşkesi içindeki tesisine yönelik tahliye kararının yürütmesini durdurdu. Boğaziçi Rektörlüğü tarafından 7 Ocak’ta duyurulan çıkarma kararının ardından dün (30 Ocak) BÜMED tahliye edilmişti. Tahliye sırasında BÜMED Yönetim Kurulu üyelerinin tahliye dolayısıyla kampüse girişi engellenmiş, polis ve güvenlik görevlileri ile BÜMED yöneticileri arasında tartışma yaşanmıştı.
Tahliye işleminin bitmesinden sonra ise derneğin başvurusu üzerine mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı verdi.
ANKA‘nın aktardığına göre; BÜMED Yönetim Kurulu Başkanı Hülya Cesur kararla ilgili “Hukuki sürece güvenimiz tamdı, bundan sonraki süreç için de hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Yarın eşyalarımızla beraber mahkeme kararı beklenmeden, hukuksuzca çıkarıldığımız tesislerimize geri döneceğiz. Birçok basın kuruluşu da yarın bize eşlik edecek” açıklamasını yaptı.
Bugün Sarıyer Kaymakamlığı tarafından apar topar çıkarıldığımız tesislerimizin tahliyesiyle ilgili mahkeme "yürütmeyi durdurma" kararı verdi. pic.twitter.com/fqRJgTxfZ5
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, 7 Ocak’ta BÜMED’in; kampüs içindeki yerinden çıkartıldığını duyurmuştu. Mezunlar, bu durumu protesto etmiş ve kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması için dava açmışlardı. Kaymakamlık, tesislerin tahliye edilmesi gerektiğini BÜMED’e 27 Ocak’ta, resmi olarak bildirdi. Bu bildirimin ardından, dün (30 Ocak) erken saatlerde polis eşliğinde tahliye işlemleri başlamıştı.
Duruma tepki gösteren dernek yöneticileri, “Evin sahibi evde olmadan evi tahliye edemezsiniz. Bu kararın uygulanması yanlış” açıklamasını yapmışlardı. Müzakerelerin ardından güvenlik görevlileri, sadece derneğin saymanını, cep telefonunun kapalı olması şartıyla içeri almıştı.
Bir dezenformasyon izleme grubunun yeni araştırması, muhafazakar influencer Ben Shapiro tarafından kurulan bir medya kuruluşunun, arama sayfalarında iklim krizinin gerçek olup olmadığını sorgulatan reklamlar vermesi için Google‘a ödeme yaptığını ortaya çıkardı.
The Guardian’dan Geoff Dembicki’nin aktardığına göre,The Daily Wire geçen yıl “iklim değişikliği bir aldatmacadır” ve “iklim değişikliği neden yalandır” gibi arama terimleriyle ilgili reklamlar satın aldı. Böylelikle insanlar bu ifadeleri Google’da aradıklarında Shapiro’nun websitesindeki haberler, çıkan ilk sonuçlardan arasında yer aldı.
Google, Ekim 2021’de iklim krizini inkar eden reklamları yasaklayan yeni bir politikayı açıklamasına rağmen bu reklamları sattı. Arama motorunun CEO’su Sundar Pichai o zaman yaptığı açıklamada kamuoyuna “İnsanlar Google Arama’ya iklim değişikliğiyle ilgili sorularla geldiğinde, Birleşmiş Milletler gibi kaynaklardan alınan güvenilir bilgileri göstereceğiz” şeklinde açıklama yapmıştı.
ABD ve İngiltere merkezli Dijital Nefretle Mücadele Merkezi‘nin CEO’su Imran Ahmed, “Google’ın ikiyüzlülüğü sınır tanımıyor” dedi. “Aslında yaptıkları, iklim inkarcılarına dezenformasyon yayma hakkı satmak.”
Bir Google sözcüsü, merkezin The Daily Wire hakkındaki yeni bulgularına karşı çıkmazken, “İçerikler, politika tartışması veya yeşil girişimler üzerine tartışmalardan çıkıp iklim inkarcılığını desteklemeye vardığında, bu reklamları kaldırıyoruz” diye konuştu.
İklim inkarcılığına iki yılda 60 milyon dolar harcama
Merkez, zaman zaman New York Times,WashingtonPost, NBCNews ve CNN‘in dijital erişiminin toplamını aşan katılım düzeyleriyle Facebook‘taki en popüler yayıncılar arasında yer alması nedeniyle The Daily Wire’a odaklanmıştı. Kasım 2021’de Dijital Nefretle Mücadele Merkezi, bir raporunda The Daily Wire’ı, Breitbart, Newsmax ve WesternJournal gibi diğer aşırı sağcı yayın organlarıyla birlikte Facebook’ta iklim dezenformasyonunun ilk on yayıcısından biri olarak göstermişti. Shapiro’nun Teksaslı milyarder Farris Wilks‘in 4,7 milyon dolarlık (75 milyon lira) tohum yatırımıyla kurulan websitesi, 2021’de 100 milyon doları (188 milyar lira) aşan bir gelir bildirmişti.
Bir ticari analiz aracı, The Daily Wire’ın son iki yılda çeşitli konularda 150’den fazla Google arama terimi reklamına neredeyse 60 milyon ABD doları (1,1 milyar lira) harcama yapmış olabileceğine dikkati çekti.
Reklamlar arasında “tazminatlara karşı argüman”, “Bill Gates nüfus kontrolü” ve “George Soros neden Amerika’dan nefret ediyor” gibi ifadelerin de aralarında bulunduğu arama terimleri yer alıyordu. Bir düzineden fazla iklimle ilgili arama terimlerinden bazıları şöyleydi:
“iklim değişikliği aldatmacadır”
“iklim değişikliği yalandır”
“iklim değişikliği neden gerçek değil”
“iklim değişikliğini çürütme”
“rüzgar türbinleri hakkındaki gerçek”
“küresel ısınma aldatmaca mı”
“iklim değişikliği yalanı”
The Daily Wire, satın aldığı Google reklamlarıyla ilgili ayrıntılı sorulardan oluşan bir listeyi yanıtsız bıraktı. Google sözcüsü de, harcama tahmini hakkında bir yorumda bulunmadı.
Merkez, son araştırmasında, The Daily Wire’ın Google reklamları aracılığıyla iklim krizini inkar etmeye teşvik ettiği ayrı ayrı birçok durum bulduğunu söyledi. İnsanlar Nisan 2022’de “iklim değişikliğinin çürütme” ifadesini Google’da aradıklarında, karşılarına çıkan en iyi sonuçlardan biri, Shapiro tarafından yazılan “İklim Değişikliği Histerisinin Çürütülmesi” başlıklı bir makaleydi.
Shapiro makalesinde “İklim değişikliğinin Dünya üzerindeki tüm yaşamı sona erdireceğini, medeniyeti varoluşsal bir tehlikeye soktuğunu duymuşsunuzdur” diyor: “Hepsi yalan.”
Websitesi, geçtiğimiz Temmuz’da da ne zaman bir kişi “rüzgar türbinleri hakkındaki gerçek” diye bir arama yapsa “Rüzgar Türbinleri Kuşları Parçalamakla Kalmıyor, Çöplüklerde Yığılmaya da Yol Açıyor” haberini tanıtması için de Google’a ödeme yaptı.
Geçen yazdan başka bir The Daily Wire reklamı, “iklim değişikliği bir oyun” arama ifadesini ve bu ifadedeki sözcüklerin kasıtlı olarak yanlış yazılmış hallerini, 2016’da yayımlanan Aaron Bandler‘ın yanlış bir şekilde “Dünya’nın son yıllarda ısındığına dair hiçbir kanıt olmadığını” iddia ettiği “İklim Değişikliği Oyunu Hakkında Bilmeniz Gereken 9 Şey” makalesi ile ilişkilendirdi.
Google, bu makale özelinde yaptığı açıklamada, “İklim değişikliğini inkar eden içeriklere karşı politikamız uyarınca, bu sayfada Google reklamları yayınlanmıyor ve bu sayfa Google reklamlarında tanıtılmıyor” dedi.
Ancak Google’ın politikaları, esneklik payı da bırakıyor: “İklim politikası, iklim değişikliğinin değişen etkileri, yeni araştırmalar ve daha fazlası dahil olmak üzere iklimle ilgili diğer konularda reklamlara ve gelir kazanmaya izin vermeye devam edeceğiz.”
Google, en iddialı karbonsuzlaşma taahhütleri sunan teknoloji devlerinden biriydi
Dijital Nefretle Mücadele Merkezi’ne göre The Daily Wire’ın iklimle alakalı reklamları, Google’ın kendisini büyük teknoloji şirketi arasında en iddialı sürdürülebilirlik planlarından birine sahip olarak tanıtması nedeniyle daha da çirkin bir durum kazanıyor.
Google, faaliyetlerinde “net sıfır” karbon emisyonu hedefine Amazon’dan on yıl önce, 2030’a kadar ulaşmayı taahhüt ediyor. Geçtiğimiz yıl şirket, arama motorunda konuyu araştıran insanlara “iklim değişikliğinin nedenleri ve sonuçları hakkında kısa ve anlaşılması kolay bilgi panelleri ve görseller” sağlamak için Birleşmiş Milletler ile iş birliği yapmıştı.
Dijital Nefretle Mücadele Merkezi geçen yılki bir raporuna göre, BP, ExxonMobil, Chevron ve Shell gibi başlıca iklim kirleticileri Google aramalarında “net-sıfır” ve “çevre dostu” gibi reklamlar satın alıyor, böylelikle iklim krizini tırmandıran şirketler olmak yerine sorunu çözmeye yardım ettikleri izlenimi vermeye çalışıyorlardı.
Boğaziçi Üniversitesi‘ndeki eylemler sırasında atanmış rektör Prof. Dr. Naci İnci’nin makam arabasının çıkışının engelledikleri iddiasıyla 14 öğrencinin yargılandığı davada, savcı mütalaasını açıkladı.
Ersin Berke Gök için 4 yıl 6 aydan 25 yıla kadar, Eftelya Koyuncu için 4 yıl 8 aydan 23 yıl 4 aya kadar hapis cezası istenirken 12 öğrenci için de 21 yıla kadar hapis talep edildi.
İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesi‘nde görülen altıncı duruşmaya öğrencilerin ve şikayetçilerin avukatları katıldı. Duruşmada esas hakkındaki mütalaasını açıklayan savcı, olay günü İnci’nin üniversiteden çıkış yaptığı esnada makam aracının önüne geçilerek üniversiteden çıkışının engellendiğini, bu hususun 5 Ekim 2021 tarihli görüntü inceleme ve tespit tutanağıyla tespit edildiğini öne sürdü.
Araç içerisinde rektör İnci’nin ve şoförü Şenol Aydın‘ın bulunduğu birden fazla kişiyle birlikte “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” iddiasıyla işledikleri için zincirleme suç hükümlerinin uygulanması istenen mütaalaada sanıkların kanuna aykırı bir eylem gerçekleştirdikleri, tüm ikazlara rağmen dağılmamakta ısrar ettikleri iddia edildi. Savcı, öğrencilerin, öğrencilere müdahale eden görevli güvenlik görevlisi Faruk Kardoğan görevini yapmasını engellediklerini de öne sürdü.
Mütalaada, “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”, “Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılma”, “Görevi yaptırmamak için direnme” suçlarından 12 öğrenci için üç yıl altı aydan 21 yıla kadar hapis talep edildi.
Duruşma, sanık avukatlarının mütalaaya karşı savunmalarını hazırlamaları için 3 Şubat’a ertelendi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Boğaziçi Üniversitesi’nin atanmış Rektörü Prof. Dr. Naci İnci ‘mağdur’, özel güvenlik görevlileri Faruk Kardoğan, Alparslan Çepni ve makam şoförü Şenol Aydın ‘müşteki’, 2’si tutuklu 14 öğrenci ise ‘şüpheli’ olarak yer aldı.
Olay günü makam arabasına binmek isteyen Naci İnci’nin şüpheliler tarafından önünün kesildiği, İnci’nin özel güvenliklerin yardımıyla makam aracına bindirilmesinin sağlandığı ve araç ilerlediği esnada çevresinin sarılarak geçişinin engellendiği öne sürülen iddianamed, öğrencilerin slogan attığı, özel güvenlik görevlileri ile öğrenciler arasında kısa süreli arbede yaşandığı ve tüm uyarılara rağmen öğrenci Berke Gök’ün makam aracının kaputunun üstüne çıktığı ve bekleyen grubu “provoke edecek” şekilde zıpladığı iddia ediliyor.
İddianamede yer alan şikayet dilekçesinde öğrenci Perit Özen’in, makam aracından öğrenci Berke Gök’ü indirmeye çalışan özel güvenlik görevlisi Faruk Kardoğan’ı boğazından sert bir şekilde sıkarak geriye doğru çektiği öne sürülüyor.
Ankara Tuzluçayır’da yaz saati uygulamasına yönelik belgesel çekimi için aldığı görüntü sırasında aracı görüntülenen polislerin şikayeti sonucu tutuklanan belgeselci ve gazeteci Sibel Tekin’in adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verildi.
Free Sibel Tekin kampanya grubunun sosyal medya hesabından yapılan ilk açıklamada, mahkemenin Tekin hakkında ara karar verdiği ve Sincan Cezaevi’nde bugün tahliye edileceği bildirildi.
🔴#SonDakika: Mahkeme ara kararını verdi! Sibel adli kontrol şartıyla tahliye edilecek. Arkadaşımızı Sincan Cezaevi’nden almaya gidiyoruz!
Tekin’in derhal salıverilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına karar veren mahkeme, yurt dışına çıkışı yasağı ile ayda iki kez imza yükümlülüğü şeklinde adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar verdi.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği‘nin (MLSA) aktardığına göre;
Savcı, tutukluluğun “ölçülü” olduğunu savunurken, mahkeme Tekin için “karartabileceği delil yok” dedi.
26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Tekin’in CMK’nın 108. maddesi gereğince tutukluluk durumunun devam edip etmeyeceği konusunda Cumhuriyet Savcısının mütalaası alındı.
Cumhuriyet Savcısı mütalaasında, “Sanık Sibel Tekin’in üzerine atılı ‘silahlı örgüte üye olma’ suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, atılı suçun CMK 100/3-a maddesindeki katalog suçlardan olduğu, dolayısıyla yasada belirtilen bir tutuklama nedeninin var olduğu, atılı suç için belirlenen ceza miktarı dikkate alındığında sanığın kaçma şüphesinin bulunduğu, sanığın savunmasının henüz alınmamış olması, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tutuklamanın ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacak olması dikkate alınarak sanığın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi, kamu adına talep ve mütalaa olunur” dedi.
Tekin’in avukatı Mehtap Sakinci’nin 26 Ocak tarihli tahliye dilekçesi okunduktan sonra kararını açıklayan mahkeme ise, “Sanık hakkında tensip ara kararı ile tutukluluğun devamına karar verilmiş ise de istenilen belgelerin dosya arasına alındığı ve delillerin büyük oranda toplandığı, sanığın karartabileceği dosyada bir delilin bulunmaması, sabit ikametgâh sahibi olması ve kaçma şüphesinin bulunmaması, tutuklulukta kaldığı süre de göz önünde alındığında, bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yeterli olacağı kanaati ile sanığın adli kontrol altına alınmak suretiyle” tahliyesine karar verdi.
Ne olmuştu?
Ankara’da Cuma gecesi (16 Aralık) evine düzenlenen polis baskıyla gözaltına alındıktan sonra tutuklanan belgesel yönetmeni ve gazeteci Sibel Tekin ‘örgüt üyeliği şüphesi’ gerekçesiyle tutuklanmıştı.
Tekin’in, iki bilgisayarına, belgesel çalışmalarının olduğu çok sayıda hard disk, kamera ve bazı kitaplarına el kondu.
MLSA’danSibel Yükler’in aktardığına göre Tekin verdiği ifadede şu cümleleri kullandı:
“Sinemacıyım. Belgesel çekmeye karar verdim. ‘Karanlıkta başlayan hayat’ konulu çekim yapmaktaydım. İnsanların gün aydınlanmadan işe gitmesini çekmeye çalıştım. Belgesel, kış saati uygulamasıyla karanlıkta işe giden insanları konu almaktaydı.”
Tarım ve Orman Bakanı Kirişci, 2023-2027 dönemini kapsayan ‘Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı‘nın tanıtımına katıldı. Eylem planının gündeme geldiği dönemin kritik olduğunu ve diğer eylem planlarından farklı etki ve katkıları olacağını söyleyen Kirişci, Türkiye’nin nüfusunun artmasıyla su stresi yaşayan ülke olduğunu belirtti.
DHA‘nın aktardığına göre; Kirişçi, “Mevcut suyu 85 milyona böldüğümüzde önümüzde çıkan rakam bin 323 litre. Kişi başına düşen su potansiyeli bu. Nüfus ve sanayileşmedeki süreci dikkate aldığımızda bugün için bin 323 litreyle su stresi altındaki ülke kategorisinde olsak bile 2030 ve sonrası için 750 litreye düşeceğinden bu çerçevede artık su fakiri ülke konumuna gelmiş olunacak. Artık bu süreç yaşandıktan sonra tekrar o arzuladığımız iyi günlere dönme imkanımız yok. Yapmamız gereken en önemli husus, bu süreci yavaşlatmak ve bu sürecin etkilerini olabildiğince minimize etmektir” dedi.
‘Paketle tarım ve ormanın kronikleşen sorunlarına ilişkin torba kanun yasalaşmış olacak’
Kuraklığın, kabul edilmesi gereken bir konu olduğunu vurgulayan Bakan Kirişci, “Kuraklığın minimize edilmesi, buna ilişkin tedbirlerin alınması, vakit kaybetmeden uygulamamız gereken birtakım tedbirleri de gerektirmektedir. Hem kuru tarım için hem de sulu tarım için mutlaka çalışmalar yapmış olmamız ve bu çalışmaları yaygınlaştırıyor olmamız gerekir. Bu çerçevede de doğrudan ekim doğrudan dikim uygulamasının ülkemizde yaygınlaşmamış olmasından dolayı üzüldüğümü belirtmek isterim” ifadelerini kullandı.
Konunun Türkiye coğrafyası için önemine işaret eden Kirişçi, “Verimimiz düşmüş gibi gözükebilir ama kazancımız ve ekonomik anlamda bir maliyet hesabı yaptığınızda kazanımımız oldukça yüksektir” şeklinde konuştu. Bakan Vahit Kirişçi tarım konularına ilişkin kanun teklifine ilişkin şunları aktardı:
“Bu paketle yıllardır özlemini duyduğumuz pek çok konuya, tarım ve ormanın kronikleşen sorunlarına ilişkin torba kanun yasalaşmış ve pek çok alanda düzenleme yapılmış olacaktır. Planlama konusu su esaslı ve diğer birtakım kritik konuları dikkate alınarak yapılacak planlama bizim için çok çok önemli olacak. ‘Türkiye Yüzyılı’na giriş yaptığımız 2023’te inşallah seçimden önce de torba kanun yasalaşırsa hepimiz çok mutlu olacağız. Tüketici de üretici de çok mutlu olacak.”
OGM’nin orman kumarı
Öte yandan Tarım ve Orman Bakanı Kirişçi’nin ‘kronikleşen sorunlar‘ diye işaret ettiği çevreyi tehdit eden sorunların listesi oldukça uzun. Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü, bugüne kadar birçok konuda ortaya koyduğu politikalar ve kararlarla sıkça eleştirilen bir kurum. Özellike geçtiğimiz sene, 31 Temmuz’da yayımlanan 022 Yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu’yla OGM yangınla mücadele konusunda kumar oynadığı yönünde eleştirilmişti.
Kuraklığa karşı oldukça büyük bir önem taşıyan orman varlığı, sürekli bir tehdit altında ve çevre aktivistleri bunun için yıllardır mücadele veriyor. Söz konusu mücadeleye kimi zaman orman vasfından çıkartılan ormanlık alanlar konu oluyor, kimi zaman millet bahçesi haline getirilen ormanlar konu oluyor. Bahsi geçen raporda OGM’ye tahsis edilen ücretlere, yapılan harcamalara ve asla alınmayan yangınla mücadele araçlarına şu verilerle ışık tutuluyordu:
OGM’ye tahsis edilen 6 milyar 220 milyon TL.
Haziran sonu itibarıyla 2,4 milyar TL harcama yapılıyor.
Uçak alımı (400 milyon TL) ve helikopter alımı (4 adet için 2 milyar TL) yapılmıyor.
Bin 250 adet fotokapandan da bir adet dahi satın alınmıyor.
Dört adet drone, bin 500 adet Yangın Cell sistemi de asla alınmayanlar arasında.
Planlanan tutarla 95 adet alınması planlanan arazöz de yalnızca 48 adet alınıyor.
Kar amacı gütmeyen kuruluşlara 5 milyon lira transfer ediliyor.
Ağaçlandırma için 388 bin TL öngörülmesine rağmen 150 bin TL harcama yapılıyor. Bunun üçte biri endüstriyel ağaçlandırmada kullanılmış.
Orman Koruma ve Yangınla Mücadele projesi için ise 107 milyon liralık ödenekten ilk altı ayda 7 milyon TL kullanılmış.
Bugüne kadar ortaya koyulan politikalar ve su kaynaklarının tehditleri
Öte yandan Türkiye’de son dönemde yoğunluğu artan kuraklıkla ilgili geniş çapta endişeler söz konusu oldu. Vatandaşlar yurdun dört bir noktasında ya tarım topraklarını sulayamamaktan ya da aşırı sıcakta kavrulan ekinlerinden ya da içme suları üzerindeki tehditten dolayı endişeye kapıldı. Bu kimi zaman yüzde 28.92’yi gören İstanbul‘daki toplam baraj doluluk oranlarıyla kimi zaman da tarım arazisine çevrilen Marmara Gölü‘nde görünür hale geldi.
Mars‘a ışık tutması beklenen Salda Gölü‘nde su seviyesi hızla çekilirken kumsalın rengi değişti. Van Gölü‘nde çekilen sular su altı peribacalarının ortaya çıkmasına neden oldu.
Salda Gölü’nde su seviyesinin hızla çekilmesiyle kumsala beyaz rengini veren hidromagnezit oluşumu sekteye uğramakta, kıyılarda tortul kayaçların oluşumu zora girmekte, kumsal siyahlaşan bir görünüm almaktadır. #SaldaDünyaMirasıdır Salda Gölü için tam koruma istiyoruz pic.twitter.com/pOifleHhj5
Bursa‘da İznik Gölü‘nde yüzlerce metre çekilen sular ana iskeleyi karanın üzerine oturttu. Uludağ‘da yağmayan kar, kayakçıların hayal kırıklığı yaşamasına sebebiyet verdi.
Söz konusu örneklerdeki su çekilmelerine ek geçtiğimiz yıl Burdur Gölü’nde alg patlaması görüldü, Arin Gölü yok olmanın eşeğine geldi, İznik Gölü’ndeki bazilika kıyıyla birleşti, Akşehir ve Karataş Gölü meraya dönüştü. Barajlarda da su seviyeleri dibi gördü.
Uzmanlar göllerde ve barajlardaki su varlığının her geçen gün azalmasının yegane sebebinin iklim krizi olmadığını, aynı zamanda yanlış su politikalarının da Türkiye’nin su kaynakları üzerinde oluşan tehlikenin boyutunu artırdığı yönünde açıklamalarda bulundu.
2022’de Salda için tam koruma talepleri oldukça sık dile getirildi ancak göle millet bahçesi yapılırken göl insan akınına uğradı. Salda Gölü ve çevresinde bulunan 61 familyaya ait 301 sucul ve karasal bitki türü de yapılanlardan nasibini aldı. Göl için tam koruma talepleri ise devam ediyor…
Öte yandan Türkiye’de biyolojik çeşitliliğin (insan habitatı dahil) yüzde 90’ına yakınını barındıran 305 önemli doğa alanından 185’i HES ve barajların tehditi altında. Bu alanlar geri dönüştürülemez şekilde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
İsmailağa Cemaati‘ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel‘in altı yaşındaki kızını imam nikahıyla “evlendirmesi” ve çocuğun yıllarca cinsel istismara uğramasına ilişkin yıllar sonra açılan davada ilk duruşma bugün sabah 10.30’da görülmeye başlandı.
Kartal’daki Anadolu Adalet Sarayı’nda, 2. Ağır Ceza Mahkemesi‘nde görülen duruşmada mahkeme heyeti, davada ara kararını açıkladı. Davaya onlarca barodan ve kurum avukatlarından müdahillik talebi gelmişti. Ancak heyet, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dışındaki tüm kurumların müdahillik taleplerini reddetti. Sanık avukatlarının taleplerinin ardından yayın yasağı ve kapalı duruşma kararı alındı.
H.K.G. davasına sunduğunuz müdahillik talebi suçtan doğrudan zarar görmediğimiz iddiasıyla reddedildi. Bir kadının maruz kaldığı suç, tüm kadınları ve dolayısıyla bu alanda çalışan kadın örgütlerini etkiler.#DavanınTakipcisiyiz
Savcı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı haricinde diğer tüm kurumların davaya katılma talebinin reddedilmesini ve duruşmanın kapalı yapılması talebinin kabul edilmesini istedi. Mahkeme heyeti karar için ara verdi.
H.K.G davasında kabul edilen tek müdahillik talebi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın. Yani olayı bilmesine rağmen İKİ YIL boyunca istismar faili baba ve kocanın tutuksuz gezmesini sorun etmeyen bakanlık!! 😡#DavanınTakipçisiyiz
▪️6 yaşından itibaren istismara uğrayan H.K.G.’nin duruşması sona erdi ▪️Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı hariç tüm kurumların müdahillik talebi reddedildi, dosyaya gizlilik kararı verildi
Bakanlık yıllardır haberdar olmasına rağmen faillerin cezalandırılması için adım atmadı+ pic.twitter.com/D3WRTw7EG7
— Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (@KadinCinayeti) January 30, 2023
Duruşma öncesinde siyasi parti temsilcileri, çocuk ve kadın örgütleri adliye önünde açıklamalarda bulundu.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadınlar Birlikte Güçlü, Sol Femisint Hareket, Bodrum Kadın Dayanışma Derneği, Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros ve EMEP‘li kadınlar davanın takibi için adliye önüne geldi.
Sol Feminist Hareket adına yapılan açıklamayı okuyan Seda Balmumcu, şunları söyledi:
“Üzerimize çöreklenen tarikatlarınızı, bizi karanlığa mahkum etmeye çalışan kararlarınızı, İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini tanımıyoruz. Cumhuriyet’in ilerici değerlerini ve laikliği tasfiye ederek kurduğunuz bu düzeni reddediyoruz. Kadınları, çocukları nefessiz bırakan tarikatlarınızla hesaplaşacağız. Halka ait kaynakların peşkeş çekilmesi ile bir saltanat kuran şeyhlerinizle hesaplaşacağız”