Ana Sayfa Blog Sayfa 292

Hükümetlerin yenilenebilir enerji kapasitelerini üç katına çıkarması ufukta görünüyor

Birleşik Krallık merkezli enerji düşünce kuruluşu Ember tarafından yapılan ulusal hedefler analizine göre, hükümetler şimdiden 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitenin iki katına çıkarılmasını planlıyor.

Rapor, birçok ülkenin halihazırda ulusal hedeflerini aşma yolunda ilerlediğini ve küresel yenilenebilir enerji kaynaklarının üç katına çıkarılması için daha fazla hırsın tamamen ulaşılabilir olduğunu ortaya koyuyor.

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Küresel Olarak Üç Katına Çıkarılmasına Yönelik Ulusal Hırsın İzlenmesi başlıklı analiz, küresel enerji sektörü emisyonlarının yüzde 90’ından sorumlu 57 ülke ve Avrupa Birliği (AB) için yenilenebilir enerji hedeflerini analiz ediyor. Bu hedeflere göre, küresel yenilenebilir enerji kapasitesi 2022’de 3,4 TW iken iki kattan fazla artarak 2030’da tahmini 7,3 TW’a ulaşacak. Belirtildiği üzere, 2030 yılında yenilenebilir kapasitenin dörtte üçünden fazlası güneş ve rüzgardan sağlanacak.

Ancak mevcut yenilenebilir enerjinin hızlı yükselişi, hükümetler tarafından planlanan büyümeyi çoktan geride bırakmış durumda. Dünya, 2023’te elde edilen kurulumu on yılın geri kalanında da sürdürerek iki katına çıkarabilir; ancak tüm işaretler daha hızlı bir büyüme eğrisine işaret ediyor. Bu on yılın geri kalanında 2016’dan bu yana elde edilen yüzde 17’lik büyüme oranının devam ettirilmesi, dünyayı yenilenebilir enerji kaynaklarının üç katına çıkarma yolunda ilerletecek.

‣ Mayısta AB’de yenilenebilir kaynaklar ilk kez fosil yakıtlardan daha fazla enerji üretti

Yenilenebilir enerji kaynakları yükselişte

2023 yılı yenilenebilir enerji kaynakları için bir başka rekor yıl olacak. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 71 artışla 500 GW’lık ekleme yapılacağını tahmin ediyor.

Bu yılki büyümeye güneş enerjisi hakim olacak ve 2023 yılında ABD‘nin tüm yenilenebilir kapasitesinden daha fazla güneş enerjisi kurulacak. Bu, sadece iki yıl içinde iki katına çıkan ve 2024 yılında 1,000 GW’ı aşması beklenen güneş paneli üretim kapasitesindeki daha da hızlı bir artışla mümkün oldu.

Fotoğraf: Philip Silverman / BBC
‣ Rapor: Avrupa’nın kömür kullanımı düşüyor

‘Hükümetler, yaşanan devrimi henüz anlayabilmiş değil’

Ember tarafından yapılan analiz, mevcut ulusal hedeflerin yenilenebilir enerji kaynaklarındaki bu son ivmeyi hesaba katmadığını ortaya koyuyor. Analiz, 22 ülkenin halihazırda 2030 hedeflerini aşmaya yetecek kadar yenilenebilir enerji projesine sahip olduğunu ortaya koyuyor. Aralarında 2023 yılında, 2030 yılına kadar her yıl inşa etmeyi hedeflediğinden neredeyse üç kat daha fazla yenilenebilir enerji kapasitesi kuracak olan Brezilya‘nın da bulunduğu 12 ülke, 2030 hedeflerini karşılamak için gerekenden daha hızlı bir şekilde yenilenebilir enerji inşa ediyor.

Ember’in küresel analisti Dr. Katye Altieri, şunları söyledi:

Bugünün hedefleri çoktan eskidi ve güncellenmeli. Hükümetler yenilenebilir enerji kaynaklarında yaşanmakta olan devrimi henüz anlamış değiller. COP28‘e yaklaşırken, liderler yenilenebilir enerjiyi üç katına çıkaracak küresel bir hedefi destekleme konusunda kendilerine güvenmelidir; bu hedefe ulaşmak her zamankinden daha mümkün görünüyor.”

‣ Rüzgar ve güneş 2022’de küresel elektriğin yüzde 12’sine ulaşarak rekor kırdı

Yenilenebilir enerji kaynaklarının üç katına çıkarılması

Uluslararası Enerji Ajansı ve Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı‘nın (IRENA) bulgularına dayanarak, COP28 başkanı 2030 yılına kadar yenilenebilir kapasitenin üç katına çıkarılması için küresel bir anlaşma çağrısında bulundu. Ember tarafından yapılan analiz, kolektif ulusal hedefler ile küresel üç katına çıkma (11 TW) arasında 3,7 TW’lık bir boşluk olduğunu ve bunun hızlandırılmış dağıtım ve artan hırs yoluyla telafi edilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Analiz, bazı ülkelerin iddialı hedeflere sahip olduğunu ortaya koyuyor. Hindistan da dahil olmak üzere 10 ülke yenilenebilir kapasitelerini üç katına çıkarmayı hedefliyor. ABD de dahil olmak üzere 12 ülke, 2030 yılına kadar yüzde 40 olan küresel hedefi aşan rüzgar ve güneş enerjisi payı hedeflerine sahip. Aralarında Güney Afrika‘nın da bulunduğu 20 ülke ise 2030 yılına kadar elektrik üretimlerinin yüzde 20’den fazlasını fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye kaydırmayı planlıyor.

Ancak rapor, hedeflerini aşma yolunda ilerleyen ve kişi başına dünyanın en yüksek enerji sektörü emisyonlarına sahip ülkelere arasında yer alan Avustralya, Japonya, Güney Kore ve Birleşik Arap Emirlikleri de dahil olmak üzere hedeflerini yükseltebilecek belirli ülkelere dikkat çekiyor.

Dr. Altieri sözlerini şöyle sürdürdü:

Dünya çapında yenilenebilir kapasitenin üç katına çıkarılması, iklim için bu on yılda yapılması gereken en büyük eylemdir. Hükümetler mevcut değişim hızını yansıtan hedefler belirler ve güneş ve rüzgar enerjisi inşasını güçlendirmek için sağlam yeni politikalar uygulamaya koyarlarsa bu hedefe ulaşılabilir.”

‣ Ember: AB enerji krizine rağmen yenilenebilir enerjide dönüm noktasına ulaştı

Uzmanlar ne diyor?

Global Renewables Alliance CEO’su Bruce Douglas:

“Küresel yenilenebilir enerji kapasitesini 2030 yılına kadar en az 11,000 GW’a çıkaracak küresel bir enerji dönüşümü, temiz, güvenli ve adil bir gelecek inşa etmenin en hızlı ve en uygun maliyetli yoludur. Ember’in Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Küresel Olarak Üç Katına Çıkarılmasına Yönelik Ulusal Hırsın İzlenmesi başlıklı raporu, mevcut dağıtım oranlarının yeterli olmayacağını açıkça gösteriyor – ülkeler hırslarını artırabilir ve ulusal hedeflerini güncellemelidir.

Finansman, izinler, şebekeler ve tedarik zincirlerine ilişkin acil eylemlerle birlikte bu artan iddialı iklim eylemleri, milyonlarca insan için daha temiz elektrik sistemleri, uygun fiyatlı enerjiye erişim ve yeşil işler sağlayacaktır. Bunun da ötesinde, milyarlarca dolarlık kamu ve özel sermayenin önü açılacak ve zararlı iklim değişikliğinin doğaya ve insanlara verdiği zarar ve kayıplar azaltılacaktır.”

Küresel Enerji Monitörü Yenilenebilir Enerji ve Diğer Güçler Program Direktörü Ingrid Behrsin:

“Rüzgâr ve güneş enerjisi kapasitesinde potansiyel bir patlama olduğunu biliyoruz, ancak iddialı iklim eylemlerinin bu potansiyeli karşılayıp karşılamayacağını bilmiyoruz. Çok geç olmadan hükümetlerin ellerini taşın altına koymaları, geliştirilmekte olan yenilenebilir enerji projelerinin arkasına tüm ağırlıklarını koymaları ve herkes için adil bir enerji dönüşümüne öncülük etmeleri gerekiyor.”

‣ Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı, rüzgar ve güneşe yatırım ile yarı yarıya düşürülebilir
Analiz: Türkiye’de rüzgar ve güneş ile elektrik üretmek kömürden çok daha ucuz

Özhaseki’den plastik sorusuna ‘2023’te de atık ithalatına müsade ediliyor’ yanıtı

CHP Ankara Milletvekili Semra Dinçer‘in 2022’de ithal edilen plastik atıklarla ilgili soru önergesine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki‘den yanıt geldi.

Özhaseki, “Bakanlığımız tarafından yürütülen Sıfır Atık projesinin yaygınlaşması ile kaynağında ayrıştırılmış atıkların ve iç piyasa toplama oranlarının artmasıyla atık ithalatında dışa bağımlılığın azaltılması hedeflenmektedir” dedi. Mehmet Özhaseki’nin yanıtına tepki gösteren Semra Dinçer, şunları söyledi:

“Bakanlığa göre ülkemiz atık ithalatında dışa bağımlıymış. Bu katma değeri olan bir ürün değil ki dışa bağımlı olasınız. Bakan ‘Dünyanın çöpü ülkemize akıyor, biz de bunu rant uğruna kullanıyoruz’ diyemiyor da ‘Zamanla bunu azaltmayı planlıyoruz’ diyor.”

Avrupa İstatistik Ofisi‘nin (Eurostat) 14 Kasım’da yayımladığı sonuçlara göre, Türkiye 2022’de Avrupa Birliği‘nden (AB) en fazla geri dönüştürülebilir plastik atık ithal eden ülke olmuştu.

‣Eurostat: Türkiye, AB’den en çok plastik atık ithal eden ülke oldu 

Özhaseki’den plastik atık ithalatı yanıtı

CHP Ankara Milletvekili Semra Dinçer de 12 Haziran 2023’te Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin yanıtlaması istemiyle 2022’de ithal edilen plastik atıklara ilişkin soru önergesi vermişti. Özhaseki ise 12 Ekim 2023’te şu yanıtı vermişti:

“2020 yılında 775 bin ton olan plastik atık ithalat rakamı, alınan tedbirler sayesinde 2021 yılında 685 bin tona, 2022 yılında ise 687 bin tona gerilemiştir. Gümrüklerde ve tesislerde yapılan sıkı denetimler sayesinde 2023 yılında da temiz ve geri dönüşüm verimi yüksek plastik atıkların ithalatına müsaade edilmektedir.

Ülkemizde atık ithalat işlemleri Ticaret Bakanlığı tarafından her yıl yayımlanan Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan Atıkların İthalat Denetimi Tebliğine göre yürütülmektedir. Karışık türde plastiklerin ithalatı yasaktır. Mezkûr mevzuat kapsamında atık plastik haricinde geri dönüşüm yapılmak üzere metal hurda, kağıt, atık cam, tekstil atıkları vb. gibi atık çeşitleri de ithal edilip ekonomik değere haiz ürünler elde edilmektedir. Bakanlığımız tarafından yürütülen Sıfır Atık projesinin yaygınlaşması ile kaynağında ayrıştırılmış atıkların ve iç piyasa toplama oranlarının artmasıyla atık ithalatında dışa bağımlılığın azaltılması hedeflenmektedir.”

‘Ülke Avrupa’nın en büyük plastik çöplüğü haline geldi’

ANKA‘nın aktardığına göre; Dinçer, Bakan Özhaseki’nin yanıtına tepki göstererek şu açıklamada bulundu:

“Türkiye çöp ithalatında dünyada ilk üç sırada yer almaktadır. Avrupa ülkelerinin çöpü ise ülkemize akmaktadır. Bu da ne yazık ki ülkemizi Avrupa’nın en büyük plastik çöplüğü haline getirmiştir.

Bakanlık verilerine göre ülkemize ithal edilen çöp miktarı 2021 yılında 685 bin ton, 2022 yılında ise 687 bin ton olarak gerçeklemiştir. Eurostat verilerine göre ise Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) dışına gönderilen tüm plastik atığın yüzde 29’una tekabül eden 319 bin tonunu ithal ettiği ortaya çıkmıştır.

Ülkemizde kangren haline gelmiş böylesine bir sorunu çözmeye dair eylem planları geliştireceklerine, AKP iktidarı ısrarla atık ithalatına devam etmektedir. Bu konuda gerekli altyapıya sahip gelişmiş ülkeler tek kullanımlık plastik üretimini kısıtlarken ve plastik atık ithalatını yasaklamışken, dünyanın çöpü ülkemize akmaya devam etmektedir.

Bakanlığa göre ülkemiz atık ithalatında dışa bağımlıymış. Bu katma değeri olan bir ürün değil ki dışa bağımlı olasınız. Ülkemizde fazlasıyla atık halihazırda çıkıyor. Sorun, bunların kaynağında ayrıştırılıp atıkların iç piyasada düzgün yöntemlerle toplanıp geri dönüştürülememesindedir. Bakan ‘Dünyanın çöpü ülkemize akıyor, biz de bunu rant uğruna kullanıyoruz’ diyemiyor da ‘Zamanla bunu azaltmayı planlıyoruz’ diyor.

Türkiye’nin atık ithalatı gün geçmeden derhal yasaklanmalı, Türkiye sıfır atık politikalarını kararlı bir şekilde uygulamaya başlamalıdır. Biz vatandaşımızı da bilinçlendirerek, belediyelerimizi yetkilendirerek, tüm kurumlarımızla topyekûn kendi çöplerimizi kaynağında ayrıştırmanın yollarını aramalı ve bu çöpleri dönüştürerek doğamızı, toprağımızı ve çevremizi koruma yönünde adımlar atmalıyız.”

[2022’nin ardından] İnsan organlarında plastik, çöplerin deniz aşırı yolculuğu, sanayi kirliliği ve daha fazlası
‣ 40 örgütten dayanışma: Plastik atık ticareti konusunda araştırma yapan gazeteciler saldırı altında
Adana’da ithal atıkları araştıran iki gazeteci firmalar tarafından darp edildi 

‘Ya gerçekten Bakanlık elinde bu veriler yok ya da bu dönüşüm faaliyetlerinden zarar ediliyor’

İthal edilen atıkların geri dönüşüm oranlarına, bu dönüşümden ne kadar kazanç elde edildiğine dair somut soruların yanıtsız bırakıldığını belirten Semra Dinçer, bu soruların yanıtsız kalmasının, verilerin ve denetimlerin şeffaf olmadığı anlamına geldiğini, ancak başka şüpheleri de akla düşürdüğünü belirtti. Dinçer, “Ya gerçekten Bakanlık elinde bu veriler yok, ki bu ihtimal denetimlerin durumunu ortaya çıkarır, ya da bu dönüşüm faaliyetlerinden kâr değil, zarar ediliyor ve bu yüzden rakamlar açıklanmak istenmiyor” dedi ve ekledi:

“Plastik atık ithalatı, Bakan’ın yaptığı gibi mevzuat anlatılarak geçiştirilecek bir konu değil. Soru önergemizi, Bakan’dan hukuki danışmanlık isteğiyle vermedik. Bakan, mütalaa makamı değil, icra makamıdır. Birçok yanıyla eleştireceğimiz bu mevzuat dahi aktif olarak uygulanmıyor. Geçmişte Adana’da olduğu gibi ithal atıkların doğaya bırakıldığına, hatta vahşi yöntemlerle yok edilmeye çalışıldığına şahit olduk. Bu konunun kötüye kullanıldığını biliyoruz. Hatta Bakanlığın uzun uzun anlattığı mevzuatın buna bir çare olmadığını da geçmişte tecrübe ettik. Çin ve İngiltere gibi birçok ülke atık ithalatını yasaklamışken, tek kullanımlık plastik üretimi ve kullanımı kısıtlamışken, artık yapmamız gereken kendi atıklarımızı ayrıştırıp, geri dönüştürmek ve ekonomiye kazandırmak olmalıdır.”

Araştırma: OECD üyesi olmayan ülkelere plastik atık ihracatı söylenenlerin çok ötesinde  
En çok plastik kirlilik yaratan ilk 10 şirket belli oldu
‣ Plastik atıkların yol açtığı ilk hastalık tanımlandı

[COP28’e doğru] Aktivistler iklim krizinin kadına etkisinin BM İklim Zirvesinde ele alınmasını istiyor

İklim aktivistleri bu ayın sonunda Birleşik Arap Emirliklerinin Dubai kentinde başlayacak Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesinde (COP28)  iklim değişikliğinin kadınlar üzerindeki etkisinin hafifletilmesi ve küresel ısınma ile mücadelede kadınların etkin rol alabilmesine yönelik taleplerde bulunuyor.

Aktivistlerin talepleri arasında kadınların arazi haklarının güvence altına alınması, kadın kooperatiflerinin teşvik edilmesi ve kadınların iklim politikalarının geliştirilmesine öncülük etmelerinin teşvik edilmesi gibi konular yer alıyor. Ayrıca özellikle de Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin iklim politikalarında cinsiyet eşitliğini sağlamaya daha fazla bütçe ayırılması öneriliyor.

Eylülde Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi‘de bir araya gelen G20 liderleri kadınların iklim değişikliği azaltım ve uyum süreçlerine katılımını ve liderliğini arttırarak, merkezinde toplumsal cinsiyet eşitliği olan iklim eylemlerinin hızlandırılması çağrısında bulunmuştu.

Associated Press‘nin aktardığına göre, kâr amacı gütmeyen Transform Rural India Foundation [Kırsal Hindistan’ı Dönüştürme Vakfı] için toplumsal cinsiyet sorunlarını takip eden Seema Bhaskaran kadınların iklim krizinden nasıl etkilendiğini şöyle açıklıyor:

Kırsal kesimde yaşayan ve iklimden etkilenen topluluklardaki kadınlar, düzensiz hava koşulları ve artan işgücü ihtiyacı gibi iklim değişikliğine bağlı zorluklar nedeniyle daha da yorucu hale gelen fiziksel olarak zorlu tarımsal işlerin yükünü sıklıkla taşıyor.”

Bhaskaran, Hindistan’da erkekler kentsel alanlara göç ederken kadınların genellikle tarımda birincil roller üstlendiğini ve bunun da kadınları iklim değişikliğinin doğrudan etkilerine karşı özellikle savunmasız hale getirdiğini belirtiyor. Hükümetin 2021-22 işgücü verilerine göre, tarımda çalışanların yüzde 75’i kadın ancak tarım arazilerinin yalnızca yüzde 14’ü kadınlara ait.

Fotoğraf: Uzmi Athar / AP
[İklim Masası] Sel felaketleri, en çok kadın ve çocukları etkiliyor
BM’den kadın odaklı politika çağrısı: İklim krizi ‘cinsiyet-nötr değil’

Kadınlar uzun saatler çalışıyor ve kimyasallara maruz kalıyor

Hindistan’ın Nanu köyünde yaşayan 62 yaşındaki tarım işçisi Savita Singh, Ağustos 2022’de bir parmağına mal olan kimyasal bir enfeksiyondan iklim değişikliğini sorumlu tutuyor. Değişen iklim ve haşere saldırılarındaki artış nedeniyle pirinç ve buğday verimi düşerken, Singh’in karar verme yetkisini elinde tutan kocası böcek ilacı ve haşere öldürücü kullanımını artırmaya karar veriyor. Singh’in hiçbir güvenlik önlemi olmadan kullandığı kimyasal maddeler yüzünden yanan parmaklarımdan biri kesilmek zorunda kalıyor.

Bhaskaran’a göre bu durum, yoğun sıcakta uzun saatler çalışarak, böcek ve tarım ilaçlarına maruz kalarak ve temiz suya erişimleri belirsiz bir şekilde sağlıklarını feda eden kadınların genel durumunu ortaya koyuyor. Bhaskaran ayrıca birçok kadınının en son ve en az yemek yediği için yetersiz beslendiğinin altını çiziyor.

Fotoğraf: Uzmi Athar / AP
İsviçreli kadınlardan AİHM’de dava: Hükümetin iklim değişikliği politikası yaşam hakkımızı ihlal ediyor

‘6-7 yıldır durum daha da kötüleşti’

22 yaşındaki ücretli işçi Babita Kumari ise 2021’de ve bu yıl ölü doğumlar yaşadı ve bunu yoğun sıcakta uzun saatler boyunca bir tuğla ocağında çalışırken her gün katlandığı ağır yüke bağlıyor.

İklim değişikliğinin değişen günlük sıcaklıklara katkısını ölçmek için bir araç geliştiren ABD merkezli bağımsız bir bilim insanı grubu olan Climate Central tarafından yapılan bir analize göre, iklim değişikliği bu yıl eyaleti vuran sıcak dalgası olasılığını en az iki katına çıkardı.

Pilakhana köyünde yaşayan Kumari sıcaklığın dayanılmaz hale geldiğini söylüyor:

Annem ve onun annesi hayatları boyunca tuğla ocaklarında çalıştılar ama benim gibi sekiz saatten fazla çalışmalarına rağmen sıcaklık bu kadar kötü değildi. Ancak son altı-yedi yıldır durum daha da kötüleşti ve sıcak dayanılmaz hale geldi ama buna katlanmaktan başka seçeneğimiz yok.”

Fotoğraf: Uzmi Athar / AP
Kadını güçlendirmek iklim etkilerini azaltabilir

İklim krizine toplumsal cinsiyet temelli yaklaşım gerekiyor

Nüfus, aile planlaması, üreme sağlığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularına odaklanan bir sivil toplum kuruluşu olan Hindistan Nüfus Vakfını yöneten kadın hakları aktivisti Poonam Muttreja, COP28’in mali yardım sağlamanın ötesine geçmesi ve iklimle ilgili tüm politikalara, girişimlere ve eylemlere toplumsal cinsiyet hususlarının dahil edilmesini aktif olarak teşvik etmesi ve kolaylaştırması gerektiğini söylüyor.

Muttreja’ya göre iklim değişikliği nedeniyle kadınların karşılaştığı özel sağlık sorunlarını vurgulayan farkındalık programlarına öncelik verilmesi gerekiyor.

Health Care Without Harm‘da araştırmacı ve çevresel adalet aktivisti olan Shweta Narayan, kadınlar, çocuklar ve yaşlıların aşırı iklim olaylarına karşı en savunmasız olanlar arasında yer aldığını söyledi. COP28 için iyimser olan Narayan “Kesinlikle iklimin sağlık üzerinde etkisi olduğu ve sağlığın daha ciddi bir şekilde ele alınması gerektiği konusunda çok net bir kabul var” diyor.

[COP27] Afrikalı kadınlar iklim adaleti istiyor

Yurttaşın ekokırım suçu yasa teklifi Meclis’e gidiyor: Doğanın hakları var!

Yurttaşın ülkenin dört bir yanında yaşanan ekolojik tahribatların önüne geçmek için yaklaşık bir yıldır üzerine çalışarak ortaya koyduğu ekokırım yasa tasarısı 28 Kasım’da Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ne (TBMM) gidiyor.

“Ekokırım iç hukukumuzda suç olarak tanımlanmalı!” diyen yurttaşlar, doğanın hakları olduğunun altını çiziyor.

Hukukçularla birlikte hazırlanan bu yasa teklifi “ekokırım”ı gündemleştirmeyi amaçlıyor. İmza kampanyasını meclise taşıyacak olan kampanya kapsamında illerde imza toplama çalışmalarını yürüten yurttaşlar, meclisteki partilerle görüşmeler yapacağını, toplanan tüm imzaları meclis başkanına ve dilekçe komisyonuna ileteceğini duyurdu. Yasa teklifine ilişkin yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bu demokratik girişim, sesini duymadığımız ama her gün ölen ağaçların, balıkların, simsiyah akan nehirlerin, çocuklarımızın geleceğinin hakkını savunan, Türkiye’de ilk kez yurttaşın meclise açıkça yasa teklifi götüreceği daha önce örneği görülmemiş bir demokratik irade beyanı olacaktır.”

‣Ekokırım yasa tasarısı, aktivizm ve hukuki mücadele 

‣Çevre mücadelesinden doğan ekokırım yasası için meydanlarda imza toplanıyor 

‣Giderek daha fazla ülke ekokırımı suç kapsamına alıyor 

25 bin ıslak imza toplandı

Yasa teklifi kampanyası “Katılın ekokırımı durduralım, katılın doğayı onarmaya başlayalım” çağrılarıyla yurttaştan yurttaşa bir çağrı olarak gerçekleşti. Kanun teklifi için Türkiye’nin dört bir köşesinden 25 bin ıslak imza toplandı.

Kampanya “Ekosistemin bütüncüllüğüne yönelik yapılan saldırıların bir kırım halini alması, yaşamın zincir halkalarının birbirinden koparılması ve iklim krizinde varılan aşamanın gezegende yaşama olanaklarını sona erdirme sınırına dayanması” tespitinden yola çıkıyor.

Ek olarak, “dört bir yanda devam eden ekolojik tahribatları engellemesi gereken çevre hukukunun işlememesi, doğayı ve yaşam alanlarını savunanları korumaması, doğayı ‘insanın çevresi’ olarak tanımlayan hukuk sisteminin de bu ekolojik tahribatları önlemekte yetersiz kalması”nın da söz konusu yasa çalışmasını zorunlu kıldığı belirtiliyor.

Söz konusu yasa teklifi çalışmasında yaşam hakkını savunmak, doğa katlinin önüne geçmek ve durdurmak için ekokırımın iç hukukta bir suç olarak yer aldığı bir yasa ihtiyacından yola çıkılarak Kasım 2022’den itibaren bilgilendirme ve duyuru gibi birtakım faaliyetler başlatıldı.

Yurttaşlar bu çalışma kapsamında Marmara Denizi, Akbelen Ormanı, Cudi Dağı, Erzincan-İliç, Van Gölü, 6 Şubat depreminin etkilediği iller gibi ekolojik yıkımların ekokırıma dönüştüğü yerlerde “suç mahalleri”ni ifşa etti, illerde kurulan stantlarla imzalar topladı.

Fotoğraf: Mehmet Temel

Yasa teklifinde neler bulunuyor?

Meclise sunulacak olan yasa teklifi şöyle:

MADDE 1- 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Birinci Kısım- Birinci Bölümün “Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar” başlığı “Soykırım, İnsanlığa ve Gezegene Karşı Suçlar” olarak değiştirilmiştir.

MADDE 2– 5237 sayılı Kanunun 77’nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 77/A maddesi eklenmiştir.

Ekokırım Suçu

MADDE 77/A

(1) Doğal veya kültürel çevrede İnsan veya diğer canlıların hayatını tehlikeye atmak, doğal veya kültürel varlıklar üzerinde ağır tahribata yol açabilecek davranışlarda bulunmak yahut hukuka aykırı diğer bir fiili işlemek suretiyle bütün bir ekosistemde kısa vadede telafisi mümkün olmayacak zarara yol açma tehlikesi doğuran kişiye müebbet hapis cezası verilir, ayrıca suçun işlenmesinden elde edilen maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazancın on katı kadar adli para cezasına hükmedilir.

(2) Birinci fıkradaki suçun taksirle işlenmesi halinde ise onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur, ayrıca suçun işlenmesinden elde edilen maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazancın beş katı kadar adli para cezasına hükmedilir.

(3) Ekokırım suçunun işlenmesi sonucu bütün bir ekosistemde kısa vadede telafisi mümkün olmayacak zarar meydana gelmişse, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; suçun taksirle işlenmesi halinde yirmi yıl hapis cezasına hükmolunur, ayrıca suçun işlenmesinden elde edilen maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazancın yirmi katı kadar adli para cezasına hükmedilir.

(4) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(5) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

Ekokırım nedir?

“Eko”, Yunancadaki “oikos” yani, ev anlamının Türkçedeki anlam karşılığı olan, yerleşilen yer ve yaşam alanı anlamları ile “kırım” yani, yok etmek, öldürmek, varlığını sistematik bir biçimde ortadan kaldırmak anlamlarının bir araya gelmesi ile oluşmuş, yeni bir adlandırma (neoloji) ile dilimize kazandırılmış bir sözcüktür.

70’li yıllardan itibaren hukukun konusu olan ekokırımın uluslararası hukukta ve ülkelerin iç hukuklarında tanınması için çalışmalar tüm dünya genelinde yürütülüyor. Bu çabalardan birisi de ekokırımın, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin baktığı dört temel suça (insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım, savaş ve saldırı suçları) eklenerek beşinci suç olarak kabul edilmesi.

Küresel sıcaklık anomalisi ilk kez 2°C eşiğini aştı: Ne anlama geliyor?

Avrupa Birliği‘nin (AB) Copernicus İklim Değişikliği Servisinin yeni verilerine göre, 17 Kasım’da küresel sıcaklıklar sanayi öncesi ortalamanın 2,07°C üzerindeydi.

Copernicus’un Direktör Yardımcısı Samantha Burgess sosyal medya plastformu X üzerinde yaptığı paylaşımda “Bu, küresel sıcaklığın 1850-1900 seviyelerinin 2°C üzerinde olduğu ilk gündü” dedi.

Copernicus’un açıklamasına göre, ilk veriler rekorun 18 Kasım’da da devam ettiğini ve sıcaklıkların sanayi öncesi ortalamanın yaklaşık 2,06°C üzerinde olduğunu gösteriyor.

Grafik: Copernicus – E3S/ECMWF
Her geçen gün 1,5⁰C sınırına artan bir hızla yaklaşıyoruz

2023 en sıcak yıl olabilir

Resmi kayıtların ötesinde bilim insanları, ağaç halkaları ya da buz çekirdekleri gibi verilerin, bu yıl görülen sıcaklıkların muhtemelen 100 bin yılın en yüksek sıcaklıkları olabileceğini gösterdiğini söylüyor.

2°C limitinin aşıldığı ilk gün, bu yıl kırılan rekorlar serisinin bir parçası. Copernicus’a göre ekim ayı, hazirandan bu yana her ay olduğu gibi küresel olarak kaydedilen en sıcak ay oldu. Araştırmacılar, 2023’ün kaydedilen en sıcak yıl olan 2016’yı geride bırakacağına “neredeyse kesin” gözüyle bakıyor.

‣ Copernicus: Ekim sıcaklıkları rekor kırdı, 2023’ün rekor kıracağı neredeyse kesin

Aylar süren olağanüstü sıcaklıklar nedeniyle kuraklık, büyük orman yangınları ve şiddetli fırtınaların gezegenin büyük bölümünü kasıp kavurması bekleniyor.

İklim uzmanları, sıcak dalgaları, süper kasırgalar ve buzulların erimesi gibi büyük iklim etkilerinden kaçınmak için dünyaynın alt sınırı hedeflemesi gerektiğini vurguluyor.

2015 Paris Anlaşması, küresel ortalama sıcaklık artışını 2C’nin “oldukça altında” tutma hedefini ortaya koymuştu. Ancak bir gün için 2°C‘nin üzerine çıkılması Paris eşiğinin aşıldığı anlamına gelmiyor. Anlaşma on yıllar boyunca ölçülen bir ortalamaya atıfta bulunuyor.

IPCC verileri güncellendi: 1.5C’lik iklim hedefini kaçırmaya çok yakınız
Araştırma: 3C’lik küresel sıcaklık artışı, her yıl 1.5 milyar insanın canına mal olabilir

‘Paris eşiğini aşmaya yaklaştık’

Birleşmiş Milletler Çevre Programı‘nın (UNEP) 20 Kasım’da yayınladığı yıllık Emisyon Açığı Raporunda, ekim ayı başından bu yana 86 gün boyunca sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin 1,5°C üzerine çıktığı kaydedildi.

Bu Paris Anlaşması eşiğinin aşıldığı anlamına gelmese de UNEP, yaşanan sıcaklık rekorlarının bu eşiğe “yaklaştığımıza işaret ettiği” uyarısında bulundu.

Liderler Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi (COP28) konferansı için 30 Kasım-12 Aralık tarihleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri‘nde bir araya gelecek. Önemli bilimsel çalışmalar, dünyanın iklim hedeflerinin çok uzağında olduğunu ortaya koyuyor. Konferansta Paris Anlaşması’nın ilk resmi değerlendirmesinin yapılması ve mümkünse düzeltici önlemlerin alınması bekleniyor. 

İklim uzmanları ısınmayı, 1850-1900 yılları arasındaki ortalamaya kıyasla “30 yıllık küresel ortalamadaki artış” olarak tanımlıyor. Mevcut iklimin bu referans döneme kıyasla yaklaşık 1,2°C ısındığı kabul belirtiliyor.

Yapay zeka hesapladı: Dünya 10 yıl içinde 1.5 derecelik ısınma eşiğini geçecek
Paris Antlaşması’nın 1.5-2 derece hedefi, yüzyılın sonuna ya da bir başka yüzyıla kaldı!

Dinamitlerin patlatıldığı Akbelen acil dayanışmaya çağırıyor

MUĞLAMilas, İkizköy‘de, 24 Temmuz’da başlayıp bir haftada baskı ve şiddetle, ağır müdahaleler ile vatandaşın tüm çabasına rağmen ağaçların kesildiği Akbelen Ormanı‘nda maden çalışmaları başladı. Akbelen direnişçileri Limak HoldingIC İÇTAŞ ortaklığındaki YK Enerji’nin kömür madeni tesisi için yok edilmek istenen ormandan vazgeçmediklerini her defasında dile getirdi. Bu kez de dinamitlerin patladığı, her yanı barikatlarla çevrili ormanları için acil dayanışma çağrısında bulundular.

Ayrıca Karadam Karacahisar Mahalleleri Doğayı Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme Ve Dayanışma Derneği adına İkizköylülerin avukatı Arif Ali Cangı, Tarım ve Orman Bakanlığı İl Müdürlüğü, Muğla Valiliği ve Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne şikayette bulundu. 

‘Akbelen’den vazgeçmedik’

Direnişçiler ise şu çağrıda bulundu:

“Herkesi, bugüne kadar Akbelen’e sahip çıkan tüm yurttaşları dayanışmaya çağırıyoruz! Bizler Akbelen’den vazgeçmedik.”

Akbelen

‘Akbelen adım adım yok ediliyor’

“Bir haftadır dinamitler evlerimizin yanında, zeytinliklerimizin hemen karşısında patlatılmaya başlandı. Evlerimizde çatlaklar oluşuyor, her gün depremi yaşıyoruz”  İkizköylüler yurttaşlara şöyle seslendi:

“Şu an köylü zeytin hasadında. Bu madenin yakınında ve üç km çevresinde 45 bine yakın zeytin ağacı olmasına rağmen, zeytin kanununa rağmen bu maden işletilmeye başlandı. Köylüler olarak 17 temmuz 2021’de başlattığımız nöbetimiz devam ediyor. Jandarmanın güvenliğinde, korumasında Akbelen adım adım yok ediliyor. En kısa zamanda buna yönelik eylemliliklerimiz olacak. Herkesi, bugüne kadar Akbelen’e sahip çıkan tüm yurttaşları dayanışmaya çağırıyoruz! Bizler Akbelen’den vazgeçmedik.”

Bakanlığa, Valiliğe ve İl Müdürlüğüne şikayet

Valiliğe, Bakanlığa ve İl Müdürlüğüne yapılan şikayette ise bölgeye ivedi şekilde denetime gidilerek gerekli adli ve idari yaptırımların uygulanması talep edildi.

Akbelen
Maden ocağı için dinamitlerin patlatıldığı alandan yalnızca birkaç yüz metre ötede zeytinlik sahasında zeytin toplayan Nejla Işık. – 21 Kasım 2023

İkizköy-Çamköy-Karacahisar bölgesinde yapılması planlanan maden işletmesinin Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanununa aykırı faaliyetler, mevzuata aykırı biçimde tarım arazileri ve zeytinliklere fiili olarak zarar verildiği için şikayette bulunuldu.    

Dilekçede şu ifadelere yer verildi:

Yeniköy Kemerköy Enerji Üretim ve Ticaret AŞ ye ait 86541 sicil numaralı ruhsat sahası incelendiğinde açık kömür ocağı işletmesinin yalnızca orman alanı ile sınırlı olmadığı, İkizköy mahallesine ait tarım arazileri üzerinden, kuzeydeki Çamköy mahallesine doğru ilerleyip daha sonra kuzeybatı istikametinde Karacahisar mahallesi istikametinde tamamı tarım arazileri olan yaklaşık 10 bin  dekar alanı kapladığı görülmektedir. Bu arazilerin 3000 dekarı 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamındaki arazilerdendir.  

Malumunuz olduğu üzere bu alanlar Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ve ilgili mevzuatça korunmaktadır. Bu alanların korunması kurumunuzun asli görevleri arasında yer almaktadır.

18 Ağustos 2023 tarihinde Tarım Orman Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’ne,  16 Ağustos 2023 tarihinde Müdürlüğünüze bu alanlarda maden için kullanılmasına ilişkin herhangi bir izin süreci işletilip işletilmediğine ilişkin bilgi edinme başvurusu yapmış olmamıza rağmen bilgi edinme başvurumuza yanıt verilmemiştir.

Yanıt verilmediğine göre, bu alanlarda maden işletilebileceğine dair hukuken geçerli idari işleminizin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

15 Kasım 2023 tarihinde korumakla, zarar görmelerini, daraltılmalarını önlemekle görevli olduğunuz tarım alanları ve zeytinliklerde dinamit kullanılarak patlatmalar yapılmaya ve bu alanlar yok edilmeye başlanmıştır. Bu sürece acilen müdahale edilmesi zorunludur. Bölgeye ivedi şekilde denetime gidilerek tarım alanları ve zeytinliklerin yok edilmesinin önlenmesi gerekmektedir.”

Ne olmuştu?

Limak, IC-İçtaş ortaklığındaki YK Enerji‘nin termik santraline linyit arzı oluşturmak için ağaçları bir bir kesilen Akbelen Ormanı için nöbet tutuluyor.

24 Temmuz’dan bu yana tutulan nöbetin öncesinde ise iki yılı aşkın bir süredir alanda zaten nöbet tutuluyordu. Kesimin ardından sert müdahaleler, gözaltılar, darp ve çeşitli engellemeler yapıldı. Jandarmanın barikat kurduğu ormandaki nöbet alanına kimi zaman hijyen için kullanılan su tankerleri, kimi zaman seyyar tuvaletler alınmadı.

Akbelen Ormanı’ın 740 dönümlük bölümündeki ağaçlar, Limak Holding ve İÇTAŞ ortalığıyla kurulan YK Enerji tarafından işletilen Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine linyit sağlayacak maden ocağı açmak için kesilmek isteniyor.

Akbelen,
Akbelen keyfi uygulamalar, ekokırım ve işkenceyle abluka altında: Sizi çağırıyor

Plastik kirliliğiyle mücadele anlaşmasının müzakereleri, anlaşmazlıklarla gölgelendi

Plastik kirliliğini sona erdirecek küresel bir anlaşmanın hazırlanmasına yönelik müzakerelerin son turu, delegelerin anlaşma taslağının nasıl ilerletileceği konusunda fikir birliği sağlayamamasının ardından 19 Kasım’da geç saatlerde sona erdi.

Ekoloji savunucuları, Kenya‘nın Nairobi kentinde Birleşmiş Milletler öncülüğünde bir hafta süren gergin müzakerelerin sonucunu eleştirerek, petrol üreticisi ülkelerin anlaşmayı zayıflatmak için tasarladığı oyalama taktiklerini başarıyla uyguladığını söyledi.

Hükümetlerarası Plastik Müzakere Komitesi, beş turluk müzakereler sonucunda plastik kirliliğine ilişkin ilk uluslararası, yasal bağlayıcılığı olan anlaşmayı oluşturmakla görevlendirildi. Görüşmelerin bu üçüncü turunda, delegelerin eylülde yayımlanan ve ilk iki toplantıdaki görüşleri temsil eden bir taslağı tartışması ve seçenekleri daraltması bekleniyordu.

Katılımcılar, üye devletlerin bu turda yeni teklifler nedeniyle uzayan ve ilerlemesi daha da zorlaşacak olan taslağın revize edilmesine karar verdiğini belirtti. Devletler ayrıca dördüncü tur müzakereler öncesinde taslağın önemli bölümlerinin tartışılacağı oturumlar arası çalışmalar konusunda da uzlaşmaya varamadı.

Hafta boyunca delegeler, üretimden bertarafa kadar plastiğin tüm yaşam döngüsüne dair önerilen küresel kuralları güçlendirmek için seçenekleri değerlendirdi.

Associated Press‘in aktardığına göre, oturumun kapanışında müzakere başkanı Gustavo Adolfo Meza-Cuadra Velasquez bu turu “ileriye doğru atılmış önemli bir adım” olarak nitelendirdi ancak “hem farklılıklarımızı daraltmak hem de müzakerelerimize bilgi sağlayacak teknik çalışmaları geliştirmek için yapılması gereken çok şey olduğunu” ekledi. 

Fotoğraf: Aaron Favila / AP

Müzakerelere iki başlılık hakim

Ruanda ve Norveç‘in başını çektiği “oldukça iddialı” hükümetlerden oluşan bir koalisyon, üretimin azaltılması ve plastik endüstrisinde kullanılan bazı kimyasalların kısıtlanması gibi plastiğin tüm yaşam döngüsü boyunca müdahaleleri garanti altına alan bir anlaşmaya vararak 2040 yılına kadar plastik kirliliğini ortadan kaldırmayı umuyor.

Ancak bazı petrol üreticisi ülkeler, anlaşmanın daha önce kararlaştırılan maddelerin değiştirilmesini destekleyerek, plastiğin tüm yaşam döngüsü yerine atık yönetimine odaklanmak ve plastik kirliliğiyle mücadele için küresel önlemler yerine ulusal düzeyde gönüllü önlemler almak gibi değişiklikleri savundu.

Ekoloji savunucuları ise bu görüşe katılmıyor.

Fotoğraf: Leo Correa / AP

‘Plastik üretimi azaltılmadan kriz çözülemez’

Greenpeace‘in küresel plastik kampanyası lideri Graham Forbes, “Bilim çok açık, veriler çok açık ve ahlaki zorunluluk çok açık. Plastik üretimini büyük ölçüde azaltmazsanız plastik kirliliği krizini çözemezsiniz” dedi.

Global Alliance for Incinerator Alternatives’in [Çöp Yakma Fırınları Alternatifleri için Küresel İttifak] küresel plastik programı direktörü Ana Lê Rocha, “Afrika Bloğu ve Küresel Güney‘deki diğer ulusların liderliğinde iddialı bir anlaşmayı destekleyen ülkelerin çoğunluğuna rağmen müzakerelerin zorbaları amaçlarına ulaştı” diye konuştu.

Ancak Uluslararası Kimya Dernekleri Konseyi sözcüsü Stewart Harris, anlaşmanın döngüselliği ya da plastiklerin yeniden kullanımını hızlandırmak için bir fırsat olduğunu düşünüyor. Harris, anlaşmanın “hükümetlerin ulusal eylem planlarının parçası olarak döngüsellik hedefleri koymaları için bir gereklilik gibi bir şey” oluşturacağını umuyor.

Fotoğraf: Rajanish Kakade / AP

‘Katılan 143 lobici, çevre ve insan sağlığını tehlikeye atıyor’

BM’ye göre, dünya yılda 430 milyon tondan fazla plastik üretiyor ve bunun üçte ikisi kullanımdan kısa bir süre sonra atık haline geliyor ve genellikle insanların besin zincirine karışıyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü‘ne (OECD) göre küresel plastik atıkların 2060 yılına kadar neredeyse üç katına çıkması bekleniyor. Plastikler genellikle petrolden ya da sera gazı emisyonuna yol açarak gezegenin ısınmasına neden olan diğer fosil yakıtlardan üretiliyor.

Görüşmelere 161 ülkeden hükümet yetkilileri, hükümetler arası kuruluşların temsilcileri ve sivil toplum üyeleri de dahil olmak üzere 1,900’den fazla kişi katıldı. Uluslararası Çevre Hukuku Merkezi tarafından yapılan bir analize göre, müzakereler için toplam 143 lobici kayıt yaptırdı.

Uluslararası Kirleticileri Ortadan Kaldırma Ağı eş başkanı Tadesse Amera, lobicilerin “bilimi bağımsız bilimden endüstri temelli bilime yönlendirebileceğinden” ve “anlaşmanın çevrenin bir parçası olan insan sağlığını korumasını engelleyebileceğinden” endişe duyuyor.

‘Felakete doğru ilerliyoruz’

Bu haftaki görüşmeler toplamda yapılacak beş turun üçüncüsüydü. Bir sonraki görüşmeler Nisan 2024’te Kanada‘nın Ottawa kentinde gerçekleştirilecek. Delegelerin nihai bir taslak oluşturmak için 2024 yılı sonuna kadar süreleri var.

Çevre Araştırma Ajansında okyanus kampanyası yürüten Jacob Kean-Hammerson, anlaşmaya ulaşmak için kalan müzakereleri “tehlikeli” olarak nitelendirdi.

Kean-Hammerson, “Bu müzakereler, siyasi bölünmüşlük arasında nasıl köprü kurabileceğimiz ve olumlu değişimi teşvik eden bir antlaşmayı nasıl oluşturabileceğimiz konusunda cevaplardan çok sorularla sona erdi” dedi.

Görüşmelerde Greenpeace heyetine liderlik eden Forbes, önümüzdeki müzakere turlarında risklerin daha yüksek olacağını söyleyerek şunları kaydetti:

Felakete doğru ilerliyoruz. Bunu tersine çevirmek için ve kendimizi karanlık ve tehlikeli bir geleceğe mahkum etmek yerine kolektif başarımızı kutladığımızdan emin olmak için bir yılımız var.”

‣ Plastik Anlaşmasının 3. tur görüşmeleri başladı: Bilim insanları ne diyor-1
Plastik kirliliğinin Paris Anlaşması: Nairobi Sözleşmesi

Phaselis’e Dokunma Hareketi’nden bakan Ersoy’a yalanlama

Phaselis’e Dokunma Hareketi, Phaselis Antik Kenti 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı içinde yer alan ve her ikisinde de tarihi yapılar bulunan Alacasu ve Bostanlık koylarında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, yargı kararlarına rağmen devam eden  “Phaselis Antik Kenti Ören Yeri Bütünleyici Kıyı Düzenlemesi Projesi”yle ilgili bir açıklama yaparak Bakan Mehmet Nuri Ersoy’u yalanladı.

Ersoy’un TBMM Plan Bütçe Komisyonu görüşmeleri esnasında Phaselis’le ilgili verdiği bilgilerin gerçek dışı olduğunu belirten aktivistler, kamu yararıyla ilgisi olmayan ve yasa dışı-kaçak olduğu da bilirkişi heyeti tarafından bir kez daha tespit edilmiş olan proje hakkında defalarca yazılıp çizildiği, bütün gelişmeler ve yapılan inşaatlar fotoğraf ve videolarla ortaya konduğu halde gerçek dışı beyanlarda bulunduğunu belirtti.

Phaselis’e Dokunma Hareketi, açıklamasında bakanın söylediklerini şöyle “düzeltti”:

Projenin boyutları yanlış aksettirildi

1.YALAN: Bakan Ersoy ısrarla projenin boyutları hakkında gerçek dışı beyanlarda bulunmuştur. “Vatandaşa 92 metrekare tuvaleti çok mu görüyorsunuz?” diyerek kamuoyunu yanıltmaya çalışmıştır.
DOĞRUSU: Daha önceki açıklamalarında “iki koyda toplam 181 metrekare” olduğunu iddia ettiği binaların halihazırdaki boyutları toplamda 500 metrekareden fazladır ve bu binaların inşaatı (mahkemeye ve yürütmeyi durdurma kararına rağmen) bitirilmiştir. Tepkilerden ve davalardan önce uygulanmak istenen ve toplam uygulama alanı 85.000 metrekare olan projede beton ve taşla kaplanacak olan 1. Derece Arkeolojik SİT alanının boyutları 3.000 metrekare idi.  Yapılmaya kalkışılan proje iddia edildiği gibi “temel ihtiyaç” projesi değil, 5 yıldızlı plaj “işletmesi” yani “ticarethanedir”. Kamu yararı değil, maddi kazanç hedeflenerek hazırlanmış bir projedir.

Beton kullanıldı

2.YALAN: Bakan Ersoy bu binalarda beton kullanılmadığını söylemiştir.
DOĞRUSU: Yalnızca Alacasu Koyu’nda 480 metrekare beton dökülmüştür  Phaselis’e Dokunma Hareketi olarak basın ile birlikte gidip bu betonları ölçmüş ve belgelemiştik. Vatandaşlar ve meslek odalarının dava açması ve kamuoyunda büyük tepki olması üzerine bu betonların bir kısmı sökülmüştür.Tepki olmasaydı dökülmesi düşünülen beton miktarı 1.350 metreküptür. Tepkiler sonrasında Bostanlık Koyunda beton ayaklar üzerinde yine yüzlerce metrekare bungalov tarzında inşaatlar yapılmıştır. Bu binaların tamamının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı, yani “yasa dışı yapı” statüsünde olduğu mahkemenin görevlendirdiği bilirkişi heyeti tarafından raporlanmıştır.

Temel betonları döküldü

3.YALAN: Bakan Ersoy bu binaların temelsiz olduğunu iddia etmiştir.
DOĞRUSU: Alacasu Koyu’nda dökülen betonlar temel betonlarıdır. Bazı binaların tabanında 70 cm kalınlığında, üç kat halinde dökülmüş betonlar vardır. Bu temellerin yapılabilmesi için, arkeolojik olarak araştırması yapılmamış olan bu SİT alanında ağır iş makinalarıyla haftalarca çalışılmış, yüzlerce metrekare genişlikte, 1.5 metre derinlikte kazılar yapılmıştır. Doğal yapı ağır şekilde tahrip edilmiştir. Kazı yapılan yerde antik kalıntı tespiti yapılmasına olanak sağlanmamıştır. Verilen zarar belli değildir. Tepkiler sonrasında derin kazılar azaltılmış ancak tamamen durmamıştır. Tepkilerden önce yapılması planlanan derin kazı miktarı 2.450 metreküptür.

Antik eser ve yapılar dikkate alınmadı

4.YALAN: Bakan Ersoy inşaatların “Antik Kentte değil, yan koylarda yapıldığını, tarihi eserlerin olduğu koyda çalışma yapılmadığını” iddia etmiştir. Böyle söyleyerek Alacasu ve Bostanlık koylarında tarihi eser bulunmadığı algısını yaratmaya, kamuoyunu yanıltmaya çalışmıştır.
DOĞRUSU: Hem Bostanlık, hem de Alacasu koylarında hem yüzeyde, hem de yüzey altında saptanmış çok sayıda tarihi eser ve yapı bulunmaktadır. Zaten bu nedenle her iki koy da 1. Derece Arkeolojik SİT Alanı’dır ve bilimsel kazı yapılacağı günleri beklemektedir. Bu iki koyun, Phaselis Antik Kenti’nin mutlak ve ayrı düşünülemez parçaları olduğu hem uzman  raporları, hem de yıllardır bölgede kazı yapan Prof. Dr. Murat Aslan tarafından belgelenmiştir. Türkiye Arkeologlar Derneği Antalya Şubesi’nin hazırladığı raporda ve mahkemenin görevlendirdiği bilirkişi heyetinde yer alan arkeoloğun raporunda bu koyların arkeolojik açıdan çok değerli olduğu, turizme açılarak eserlerin tahrip edilmemesi gerektiği belirtilmiştir.

Onay veya izin yok

5.YALAN: Bakan Ersoy, projenin Phaselis Kazı Başkanlığının onayıyla yapıldığını iddia etmiştir. Ayrıca Antalya Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun izni olduğunu belirterek uygulamanın yasal olduğu algısı yaratmaya çalışmıştır.
DOĞRUSU: Phaselis Kazı Başkanlığı’nın bu proje ile ilgili herhangi bir onay ya da izin belgesi yoktur. Zaten Kazı Başkanlığı böyle bir onay vermeye yetkili de değildir, başkanlığın bu izni verecek bir kurumsal yapısı yoktur. Bazı Kurul kararlarında “Kazı Başkanının görüşü soruldu” ibaresi vardır, o kadar. Projeyle ilgili Koruma kurulu kararlarında “projenin uygulaması Kazı Başkanlığı denetiminde yapılacaktır” ibaresi vardır ki, kendisi de denetlemeye tabi olan Kazı Başkanlığının böyle bir denetleme yetkisi yoktur. Nitekim yetkisiz denetleme sonuçsuz kalmıştır. Kazı Başkanlığı 1. Derece Arkeolojik SİT Alanında yapılan hukusuz işlemlere (derin kazı, beton dökülmesi, endemik bitkilerin zarar görmesi, kıyı kenar ihlali vs) seyirci kalmış, bir yanıyla da bu yasa dışılığa ortak olmuştur.

Antalya Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’na gelince; açtığımız davalara bakan Antalya 3. İdare Mahkemesi’nin görevlendirdiği bilirkişi heyetinin raporunda, hem arkeolojik, hem kıyı kenar, hem milli park hem de nesli tehlikedeki canlılarla ilgili mevzuatlara aykırı olduğu ortaya konan bu garabet projeye Koruma Kurulunun nasıl olup da izin verdiğini tartışmak zamanı artık gelmiştir. Bakan Ersoy’un bu konuda kendi bakanlığının kontrolünde olan Kurula aşırı baskı yaptığı da bilinen bir gerçektir. Kurul kararlarının alındığı toplantılarda uygulanan mevzuata aykırı yöntemleri incelemeyi daha ilerdeki bir tarihe bırakarak, şimdilik sadece bu izinlerin yok hükmünde olduklarını ve aynı Kazı Başkanlığı gibi, Koruma Kurulunun da bakanlık eliyle uygulanan yasa dışılıklara ortak olduğunu, görevleri olan “koruma” işlevine ihanet ettiklerini belirtmekle yetineceğiz.

6. YALAN: Bakan Ersoy’un şahsi sosyal medya hesaplarında konuyla ilgili olarak paylaştığı videolarda Phaselis’in durumu hakkındaki “öncesi-sonrası” görüntüleri de halkı kandırmaya yönelik görüntülerdir.
DOĞRUSU: “Öncesi” görüntülerinde Phaselis’in ziyarete açık Ören yerinde, Doğu ve Güney liman koylarında, yönetim zaafiyeti nedeniyle oluşan keşmekeş görüntülenirken, “sonrası” görüntüleri Alacasu 1. Derece Arkeolojik Sit alanı içine yapılan yasa dışı tuvalet binalarını göstermektedir. Yani “öncesi ve sonrası” , farklı mekanları göstermekte, videolu yalan söylenmektedir. Ayrıca antik kentlerin korunması ve yönetilmesi konusunda en üst makamda oturan ve en üst düzeyde koruma görevine sahip bir kamu görevlisi olarak Phaselis Antik Kentindeki pislik ve keşmekeş görüntülerini paylaşması, “bakın ne kadar kötü” demesi utanç vericidir. Ziyaretçi yönetimini başaramadığını ve bunun sonucu olarak Ören yerini koruyamadıklarını itiraf etmektir.

Yanlışlar…

Phaselis’e Dokunma Hareketi, Bakan Ersoy’un ayrıca kamuoyunu yanıltma amacı taşıyan yanlış argümanlarını da sıraladı:

1.YANLIŞ: Bakan Ersoy TBMM Plan Bütçe Komisyonu görüşmeleri esnasında yaptığı konuşmada “hafta sonları antik kente 12 bin kişi giriyor, tuvaletini çalılara veya antik kente yapıyor. Ben vatandaşımın ihtiyaçlarını gidermek zorundayım” buyurmuştur. Yapılacak olan projenin bu soruna çare olacağını iddia etmiştir.
DOĞRUSU: Alacasu ve Bostanlık koylarının girişleri halihazırdaki ziyarete açık ören yerinin girişinden tamamen farklı yerlerdedir. Dolayısıyla ören yerine giren 12 bin kişinin gidip de tuvalet ihtiyacını bu iki koyda gidermesi mümkün değildir. Kaldı ki ziyarete açık ören yerinde zaten tuvaletler ve duşlar mevcuttur. Yani, bu iki koyun 5 yıldızlı plaj olarak kitle turizmine açılmasının, ören yerine bir faydası olmayacaktır. Ören yerindeki sorun, “yönetim” sorunudur. Düzenlediğimiz “Phaselis Koruma Çalıştayı”nda sunum yapan akademisyenler, Phaselis ören yerinin taşıma kapasitesinin kat kat üzerinde ziyaretçiye maruz bırakıldığını bilimsel çalışmalarıyla ortaya koymuştur. Ören yeri girişinde bilet kesen özel şirket yalnızca aldığı paraya bakmakta, antik kent içinde gerekli koruma girişimlerinde bulunmamaktadır. Ziyaretçiler antik yapılara zarar verecek şekilde her yere araçlarını park etmekte, antik kalıntılar üzerinde piknik yapmakta, sütunlar arasına hamak germektedirler ve “dur” diyen bulunmamaktadır. Alandan sorumlu Antalya Müze Müdürlüğü ve Bakanlık gerekli denetim ve müdahalelerden imtina etmekte, antik kentin zarar görmesine seyirci kalmaktadırlar.

YAPILMASI GEREKEN: Ören yerinin bilimsel veriler ışığında saptanmış olan taşıma kapasitesinden fazla ziyaretçi alınmamalıdır. Ziyaretçiler için randevu ve kota sistemi uygulanmalıdır. Kontrolsüz araç parkı ve piknik faaliyetlerine izin verilmemelidir. Bilet satışı eskiden olduğu gibi bakanlık tarafından yapılmalı, fiyasko olduğu ortaya çıkmış olan özel şirket eliyle bilet satışından vaz geçilmelidir.  Aynı şekilde, Bostanlık ve Alacasu koylarında da koruma önlemleri alınmalı, araçların kumsala girmesini, ateş yakılmasını ve kamp yapılmasını, tarihi kalıntılara zarar verilmesini önleyecek bekçiler görevlendirilmelidir. Koylara gelen araçlardan ücret alınarak ziyaretçi sayısı/baskısı azaltılmalıdır.Beton zeminli bungalov tarzı değil, tamamen portatif ve kapalı foseptikli tuvaletler yapılmalı, bunlar da kıyıdan en uzak noktalara yerleştirilmelidir. Önlemler planlanırken “maddi kazanç” değil, “koruma” öncellenmelidir. Bir bakanın, kendi sorumluluğunda olan bir antik kent için “çöplüğe döndü, tuvaletlerini çalılara yapıyorlar”  gibi ifadeler kullanması çok üzücüdür, yönetim zaafiyeti göstergesidir. Bu yönetim zafiyetinin faturası korunması gereken SİT alanı koylarımıza kesilemez. Faturayı, korumayı yapmayan/yapamayan idareciler ödemelidir.

2.YANLIŞ: Bakan Ersoy aynı konuşmasında “halk plajlarına bölgeden inanılmaz bir talep olduğunu, bu nedenle sayılarını arttırdıklarını, Phaselis bölgesinde de ihtiyaç olduğunu” belirtmiştir.
DOĞRUSU: Maalesef bakan beyin söylediği gibi, Batı Antalya bölgesinde halkın denize gireceği plaj sayısı, nüfusa oranla neredeyse yok denecek kadar azdır. Bunun sebebi, Türkiye’nin en uzun sahil bandına sahip olan Antalya’mızın neredeyse bütün kumsallarının 5 yıldızlı oteller tarafından kapatılmasına göz yumulmuş olmasıdır. Halen de (örneğin Tekirova Günübirlik Alan) var olan halka açık plajlar otellere verilerek kapatılmaktadır. Durum buyken, bu yanlışa çare olarak 1. Derece Arkeolojik SİT Alanı, Milli Park ve Doğal SİT Alanı olan iki koyu kitle turizmine açacak işletmeler haline getirmeye çalışmak, abesle iştigaldir.

‘Bakan antik koylara İş insanı gözüyle bakıyor’

Açıklamada, Bakan Ersoy’un Ersoy’un Phaselis Antik Kenti’nin hem ziyarete açık ören yerine hem de diğer 1. Derece Arkeolojik SİT Alanı koylarına “iş insanı” gözlükleriyle baktığı belirtildi; “Bu bakış açısıyla yaklaşmak büyük yanlışlara sebep olmuş, sayın bakan devletin parasıyla bakanlık adına kaçak – yasa dışı bina inşa eder duruma düşmüştür. Kendisini, bu Dünyanın en değerli doğa ve kültür alanına bakarken kamu yararını gözetmeye, “Kamu Görevlisi” sorumluluğuyla davranmaya ve “kullanma”dan önce “KORUMA” yı gözetmeye davet ediyoruz.  Bu yönde atılacak adımlarda, bünyesinde çok sayıda arkeolog, mimar, peyzaj mimarı, orman mühendisi, çevre mühendisi ve doğa – kültür gönüllüsü barındıran Phaselis’e Dokunma Hareketi olarak destek vermeye her zaman hazır olduğumuzu tekrar beyan ediyoruz” denildi.

Ogün Samast için yeni iddianame kabul edildi

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast hakkında, tahliye edilmesinin ardından hazırlanan iddianameyi kabul etti.

Samast, ‘Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ suçlamasıyla, yedi yıldan 12 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak.

Mahkeme, ilk duruşma günü olaraksa 26 Aralık’ı belirledi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede Arat, Delal, Hasrof, Rahil Dink ve Sera Dink Nazarıan müşteki olarak yer aldı. İddianamede İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin suç duyurusunda bulunduğuna vurgu yapıldı, Samast’ın, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel‘i anlattığı 2014’teki savcılık ifadesine de yer verildi.

Dink Ailesi avukatlarından Hülya Deveci, Samast’a yönelik suçlamanın zamanaşımı süresinin 22,5 yıl olduğu ancak cinayet tarihinde çocuk olması nedeniyle sürenin 3’te 2’sinin (15 yıl) uygulanması gerektiğini söylemişti. Deveci bu nedenle hukuki olarak Samast’ın yargılamayacağını belirtmişti. 

Ne olmuştu?

19 Ocak 2007’de Hrant Dink’i gazetesinin önünde katleden Ogün Samast, cinayet tarihinde 17 yaşında olduğu için  çocuk mahkemesinde yargılandı ve 22 yıl 10 hapis cezasına çarptırıldı.

16 yıl sonra 15 Kasım 2023’te tutulduğu Bolu F Tipi Cezaevinden tahliye edildi. Tahliyenin hemen ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte silahlı terör örgütü adına suç işlemek’ten Samast hakkında yeni bir iddianame hazırladı.

İddianamede ‘suça sürüklenen çocuk’ olarak yer alan Samast hakkında ‘FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğuna ilişkin somut delil elde edilemediği’ belirtilen iddianamede, bir kısım delillerin ‘FETÖ’nün yönetici ve üyeleriyle belli bir irtibatının olduğunu gösterdiği, bu irtibatla şüpheliler Tuncay Uzundal, Zeynel Abidin Yavuz, Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender‘le birlikte Samast’ın cinayetle ilgili ”FETÖ’nün çıkar ve amaçları doğrultusunda hareket ettiğini ortaya koyduğu’ anlatıldı.

El Nino etkisi başladı: Şeker kıtlığı kapıda, gıda fiyatları yükseliyor

Küresel şeker rezervleri Pasifik‘teki sıcak su akıntısı nedeniyle başlayan El Nino hava fenomeninin etkisiyle son 14 yılın en düşük seviyesini gördü. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) küresel emtia piyasası araştırmacısı Fabio Palmeri, FAO’nun 2023-24 sezonunda küresel şeker üretiminde bir önceki yıla kıyasla yüzde 2’lik bir düşüş öngördüğünü ve bunun da yaklaşık 3,5 milyon tonluk bir kayba yol açacağını söyledi.

Bu kısmen, küresel hava modellerini değiştiren ve kuraklıktan sellere kadar aşırı hava koşullarına neden olabilen doğa olayı El Nino’dan kaynaklanıyor. Bilim insanları iklim değişikliğinin El Nino’yu daha da şiddetlendirdiğini söylüyor.

Ayrıca şeker; etanol gibi biyoyakıtlar için giderek daha fazla kullanılıyor, bu nedenle küresel şeker rezervleri 2009’dan bu yana en düşük seviyesinde.

Euronews‘in aktardığına göre, dünyanın en büyük şeker ihracatçısı Brezilya’da hasat ancak sadece 2024’ten sonraki boşlukları kapatmaya yardımcı olacak. O zamana kadar, Sahra altı Afrika’dakilerin çoğu gibi ithalata bağımlı ülkeler savunmasız kalmaya devam edecek.

Örneğin Nijerya ham şekerinin yüzde 98’ini başka ülkelerden satın alıyor. Ülkede  2021 yılında, şeker işlemeyi geliştirme planına ters düşen rafine şeker ithalatı yasaklandı ve şeker altyapısını genişletmek için 67 milyon euroluk bir proje açıklandı. Ancak bunlar uzun vadeli stratejiler olduğu için üreticiler ve tüccarlar sıkıntı yaşıyor.

Yüksek yakıt ve un maliyetlerine katlanarak ayakta kalmaya çalışan çok sayıda Nijeryalı fırıncı için şeker fiyatlarındaki artış bardağı taşıran son damla oldu ve fırınlar temelli kapandı. Ülkenin 210 milyonluk nüfusunun temel gıda maddesi olan ekmeğin yapımı için şekere ihtiyaç duyuluyor. Ancak iki ay içinde yüzde 55 oranında artan şeker fiyatları, daha az fırın ve daha az ekmek anlamına geliyor.

Dünyanın 68 günlük şeker stoku var

Dünyanın ikinci ve üçüncü en büyük ihracatçıları olan Hindistan ve Tayland’da da alışılmadık derecede kurak geçen havaların hasada zarar vermesinin ardından küresel arzın azalması nedeniyle dünya genelinde şeker 2011’den bu yana en yüksek fiyatlardan işlem görüyor.

Hindistan Şeker Fabrikaları Birliği‘ne göre Hindistan’ın şeker üretiminin bu yıl yüzde 8 oranında düşmesi bekleniyor. Dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi aynı zamanda en büyük şeker tüketicisi ve şu anda şeker ihracatını kısıtlıyor.

Tayland Şeker Ekicileri Birliği Başkanı Naradhip Anantasuk ise El Nino’nun büyüme sezonunun başındaki etkilerinin hasadın sadece miktarını değil kalitesini de değiştirdiğini söylüyor. 2024 hasat sezonunda, bu yıl 93 milyon ton olan şeker kamışının sadece 76 milyon tonunun öğütüleceğini tahmin ediliyor.

ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre, dünya şeker stoklarında şu anda 68 günden daha az bir süre yetecek kadar şeker bulunuyor. Bakanlık tarafından hazırlanan bir raporda Tayland’da üretimin ekim ayında yüzde 15 oranında düşeceğini öngörülüyor.

Fiyat kontrolleri üretimi daha da sınırlayabilir

Tayland 2018’den bu yana ilk kez fiyat kontrolleri uygulamaya başlayarak şeker fiyatlarındaki artışı birkaç gün içinde tersine çevirdi. Anantasuk bunun çiftçileri gelirlerini sınırlayarak şeker yetiştirmekten caydıracağını söylüyor.

Çiftçilerin daha yüksek maliyetlerle başa çıkmalarına yardımcı olmak için toptan satış fiyatlarının yükselmesine izin verilmişti. Bu kısmen hükümetin tarlalarını yakmamaları yönündeki talebi nedeniyle oldu. Tarlaların yakılması hasadı daha ucuz hale getiriyor ancak Tayland’ın çoğunu yoğun bir dumanla kaplıyor.

Tarımsal veri ve analiz firması Gro Intelligence‘ın kıdemli araştırma analisti Kelly Goughary, Brezilya’da hasadın geçen yıla kıyasla yüzde 20 daha fazla olacağının tahmin edildiğini belirtiyor. Ancak ülke Güney Yarımküre’de olduğu için küresel arz mart ayına kadar artmayacak. USDA’ya göre bunun nedeni Brezilya’da bu yılın başlarında hava koşullarının elverişli olması ve şeker kamışı ekilen alanlardaki artış.

Zenginler rahat, yoksullar zorlanıyor

Uluslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsü‘nde kıdemli araştırma görevlisi olan Joseph Glauber, küresel şeker stokları için “2010’dan bu yana en düşük seviyelerde” diyor. Palmeri, USDA’ya göre geçen yıl en büyük şeker ithalatçısı olan Endonezya‘nın ithalatını azalttığını ve iki numaralı ithalatçı olan Çin‘inde  altı yıldır ilk kez yurt içindeki yüksek fiyatları dengelemek için stoklarındaki şekeri serbest bırakmak zorunda kaldığını bildiriyor.

Bir zamanlar şekerde kendi kendine yeten Kenya, şimdi bölgesel bir ticaret bloğundan yılda 200 bin ton şeker ithal ediyor. Hükümet 2021 yılında yerel çiftçileri yabancı rekabetten korumak için ithalatı sınırlandırdı ancak yetersiz yağış ve kötü yönetim nedeniyle hasat azalınca bu kararından geri döndü.

Kenya’da öğütülen şeker miktarı haziran ayından ağustos ayına kadar düzenli olarak düştü. Bunu telafi etmek için eylül ayından ekim ayına aylık ithalat iki katına çıktı.

El Nino’nun yanı sıra, Ukrayna’daki savaş ve para birimlerinin değersizleşmesi gibi etkenler gıda güvensizliğine katkıda bulunuyor. Zengin Batılı ülkeler daha yüksek maliyetleri karşılayabilirken, daha yoksul olanlar zorlanıyor.