İklim KriziKadınManşet

Kadını güçlendirmek iklim etkilerini azaltabilir

0

Yazan: Roya Rahmani

Yeşil Gazete için çeviren: Ece İldem

*

İklim değişikliğinin en kötü etkilerini azaltmak için kadınların miras ve mülk haklarını sınırlayan ayrımcı yasaları ve kültürel uygulamaları ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Kadınların arazi ve diğer varlıklara sahibi olmasını engellemek onları iklim şoklarına karşı daha savunmasız bırakıyor. Kadınların savunmasızlığının herkesi etkileyecek bir kelebek etkisi oluşturacaktır.

Birleşmiş Milletler rakamları iklim değişikliği nedeniyle yerlerinden olanların %80’inin kadın olduğunu gösteriyor, bu veriler kadınların arazi üzerinde eşit mülkiyet, kullanım ve kontrolden mahrum bırakıldığı gerçeğini de destekler nitelikte.

Varlıklar

Dünya genelinde 400 milyon kadının çalışma alanı tarım, Dünya’nın yediği yiyeceklerin büyük çoğunluğunu kadınlar üretiyor. Sahra Altı Afrika ve Asya’ya bakıldığında kadınların %60 ile %80 arasında tarımda iş gücü olduğunu görüyoruz. Bunlara ek olarak dünya çapında kadınlar toprakların %20’sine sahip, 90’dan fazla ülkede kadın çiftçiler toprak sahibi olma konusunda eşit haklara sahip değil.

Toprağa sahip olmak, zenginlik getirmesinin yanında sosyal ve ekonomik istikrar sağlıyor. Çiftçiliğin geçim ve gıda kaynağı olduğu özellikle Küresel Güney’de, toprağa erişiminin olması hayatta kalmanın, statünün ve sürdürülebilir gelişmenin önemli bir parçası.

Diğer bir değişle, topraksız olmak kadınların krediye erişimini zorlaştırırken, yoksulluğunda en bariz göstergesi.

2020 yılında yayımlanan Equality Now’un cinsiyet temelli yasa incelemesi gösteriyor ki neredeyse ülkelerin %40’ında kadınların mülkiyet haklarında en az bir kısıt bulunuyor.

189 ülkeden 36’sı dul erkekler ile dul kadınlara aynı miras hakkını tanımazken, 39 ülkede kız çocuklarının mirasta erkek çocuklarına eşit hakkı yok.

Adalet

Çoğu ülkede kadınların mülkiyet haklarındaki mahrumiyeti; evlilik, boşanma ve miras dahil olmak üzere hayatımızın mahrem yönlerini yöneten aile yasaları gibi dini ve kültürel pratiklerdeki cinsiyet ayrımına dayanıyor.

Bunun bir örneği, eşlerin ve kızların mirasta eşit haklara sahip olmadığı ve muadili bir erkeğin haklarının ancak yarısına sahip olabildikleri Şeriat yasalarıyla belirlenen statü kodlarına sahip Müslüman ülkelerde görülebilir.

Dul kalan kadınlar özellikle mirasa erişimlerini engelleyen yasalara ve zararlı kültürel uygulamalara maruz kalıyorlar. Bu durum kadınların eşlerinin servetlerinden yalnızca bir parçaya sahip olmalarına neden oluyor ya da kadınları evlerinden, topraklarından ayrılmaya zorlayarak, onları yoksulluğa sürüklüyor:

Bu reformların güvence altına alınması, ekosistemler için daha fazla koruma sağlamasının yanında kadınların yoksulluk döngüsünün kırılmasına, kadınların ailelerine ve topluma fayda sağlamalarına yardımcı olacaktır.”

BM’nin verilerine göre dünya genelinde 10 dul kadından biri mutlak yoksulluk şartlarında yaşıyor, buna iklim kaynaklı felaketler sebebiyle dul kalan kadınlar da dahil.

Yasa koruması ve adalete erişim olmadığı sürece kadınların mülkiyet haklarını koruma becerisi kaybettiği eşinin ailesiyle arasının nasıl olduğuna ve topluluğu tabularına mahkum kalacaktır.

Sömürü

Aile içindeki anlaşmazlıkların çözümü arabuluculuğa bağlı ve yiyeceği sosyal damga ile maliyet düşünüldüğünde miras konusunda kendisine yapılan haksızlığa kadının itirazı da nadir oluyor. .

Eşit olmayan miras yasalarının kaldırılma girişimleri; dini doktrinle çeliştiği, kültürel kimliği tehdit ettiği ve aile ile toplumu istikrarsızlaştıracağı gerekçesiyle ısrarla reddediliyor.

Gerçekten bu tür argümanlar, dine ve kültüre bağlı olan aile yasalarının ne kadar köklü ve değişime dirençli olduğunu kanıtlar nitelikte.

Eşit mirastan mahrum bırakılma kadınların karar verme güçlerini, ekonomik bağımsızlıklarını ve parasal beklentilerini baltalıyor, onları evsizliğe, sömürüye, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kalmaya mahkum ediyor.

Tüm bunlar kadınların iklim değişikliğine karşı savunmasız olmasına, iklimle ilgili kayıplarının artmasına ve kaynak çatışmalarının ortasında kalmalarına sebep oluyor.

Başa Çıkma

Özellikle Küresel Güney’deki en aşırı hava koşullarında yaşayan kadınlar ve kız çocukları şiddetli kuraklık ve sel gibi yükselen sıcaklıklardan kaynaklanan tehlikelerden farklı şekillerde zarar görüyor.

Araştırmalara göre kadınların iklimle ilgili bir felaket sırasında ya da sonrasında ölüm veya yaralanma riski; cinsel ve aile içi şiddet, insan kaçakçılığı ve doğum sırasında ölüm veya yaralanma riskinden 14 kat daha fazla.

Göçe mecbur kalmış kadınların cinsel ve üreme sağlığı dahil olmak üzere sağlık hizmetlerine erişimi ise genellikle zor hatta imkansız.

Tüm bu etkilere etkin bir sosyal veya mali güvenlik ağı olmadan yüzleşmek korkunç olacak. İklim krizi ve zorunlu göçün sebep olduğu ekonomik sıkıntılar insanlığı yoksulluğa itiyor.

Ailelerin evliliği mali yükü azaltmak ve kızlarını cinsel şiddetten korumak için bir başa çıkma mekanizması olarak gördüğü toplumlarda kız çocuklarının çalışmak ya da evlendirilmek için okuldan alınma oranları artıyor.

Marjinalize etmek

İklim değişikliğinin kadınlara ve kız çocuklarına başka bir etkisi de toplulukta sorumlu olarak görüldükleri yiyecek toplama, üretme, su toplama, yemek pişirme, yakıt sağlama işlerinin zorlaşması.

Kıt kaynakları elde etmek için daha fazla seyahat etmek zorunda kalmaları kadınların eğitim veya gelir yaratma gibi üretken faaliyetlere harcayabilecekleri değerli zamanlarını çalıyor.

Kaynağa erişmek için artan seyahat süresi cinsel şiddet riskini de arttırıyor. Yapılan araştırmaya göre Sudan’ın Batı Darfur bölgesindeki kliniklerde tedavi gören tecavüz vakalarının %82’sinde kadınlar saldırıya su ve yakacak odun toplama gibi günlük işlerini yaparken uğruyor. Kurbanların neredeyse üçte biri birden çok kez tecavüze uğramış.

Doğal kaynakların birincil kullanıcıları ve iklim buhranında istatistiksel olarak en fazla zarar gören kadınlar, çevre yönetimi ve karar alma süreçlerinde de önemli bir role sahip olmalı. Buna rağmen rutin olarak bu alanlardan dışlanıyor ve marjinalleştiriliyorlar. “

Katılım

Toplumsal cinsiyet eşitliği hedeflerinin, çevresel yönetimin merkezinde olması gerekiyor.  Özellikle yerel düzeyde, kadınlar başa çıkma stratejileri geliştirmek ve iklimle ilgili zorlukların üstesinden gelmek için çalışıyor. İklime uyum sağlama konusunda kadınlar gereken bilgi ve uzmanlığa sahip son derece becerikli ve yenilikçiler.

Aile hukukundaki eksiklikleri gidermek için dini, kültürü ve geleneği ne olursa olsun dünyanın dört bir yanından feminist örgütleri bir araya gelerek hükümetlere aileleriyle ilgili tüm konularda kanun çerçevesinde kadın erkek eşitliğini sağlama çağrısı yapan Aile Hukukunda Eşitlik için Küresel Kampanya’yı başlattı.

Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü (IDLO)’nün iklim adaleti sağlanmasına ilişkin 2022 tarihli raporunda üç temel unsurdan bahsediyor; “kadınları ve kız çocuklarını çevresel haklarını talep etmeleri”, “kadınların toprak ve diğer doğal kaynaklar üzerindeki haklarını geliştirmeyi ve karar alma politikalarına aktif olarak katılmaları” ve “feminist iklim eylemi için düzenleyici çerçevelerini kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi.”

Bu reformların güvence altına alınması ekosistemler için koruma sağlanması dahil olmak üzere, kadınların yoksulluk döngüsünün kırılmasına, ailelerine ve topluma fayda sağlamasına yardımcı olacaktır. Buna örnek olarak, kadınların doğal kaynak yönetimine katılımın daha iyi kaynak yönetimi ve koruma sağladığı görülmekte.

Sürdürme

Sürdürülebilir Kalkınma Üst Düzey Siyasi Forumu, Birleşmiş Milletler’e 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’ne yönelik taahhütleri ve ilerlemelerini gözden geçirmek için yıllık fırsatlar sunuyor.

2022’de cinsiyet eşitliğine ilişkin 5 numaralı hedef ve karada yaşama ilişkin 15 numaralı hedef değerlendirmek üzere seçildi. Bu iki hedef sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçası olarak toplum tarafından kabul edilmiş durumda.

Cinsiyet eşitliği çoğu ülkenin anayasasında kutsal kabul edilse de, üzücü bir şekilde taahhütler her zaman yasal ve politik çerçevelere çevrilmiyor. Yasalar adil olsa bile köklü ataerkil sosyal normlar genellikle zayıf uygulamalara yol açıyor.

Yasaların ve politikaların kadınların farklı ihtiyaçlarına, kırılganlıklarına ve değişim aracıları olarak katkılarına hitap etmesi hayati önem taşımaktadır. Yaşamın her alanında kadınlara yasalarla eşit hakları güvence altına alınmadıkça ve karar alma süreçlerinde eşit katılımcılar olarak var olmadıkça hükümet eylemleri mevcut cinsiyet eşitsizliklerini sürdürecek ve kadınların değişen iklime uyum sağlama yeteneklerini düşürecektir.

Makalenin İngilizce orijinali

 

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.