Ana Sayfa Blog Sayfa 726

G20 ülkeleri iklim hedeflerini baltalıyor, Türkiye’de kişi başına emisyon artıyor

Küresel düzeyde en kapsamlı yıllık değerlendirmeyi içeren ve G20 ülkelerinin iklim eylemlerini karşılaştıran 2022 İklim Şeffaflığı Raporu (2022 Climate Transparency Report) bugün yayımlandı.

Rapor, Rusya’nın Ukrayna‘yı işgaliyle ortaya çıkan enerji krizinden önce dahi, iklim krizinin kötüleşen etkilerine rağmen G20 hükümetlerinin fosil yakıt üretimine verdiği desteğin 2021 yılında 64 milyar dolar ile yeni bir zirveye ulaştığını ortaya koydu.

G20 hükümetlerinin fosil yakıt sübvansiyonları 2020 yılında 147 milyar dolara düşmüşken, 2021 yılında yüzde 29 artışla 190 milyar dolara  yükseldi.

1,5 derecelik küresel ısınma sınırını canlı tutmak için 2030 yılına kadar emisyonları yarıya indirmemiz gerektiği yönündeki uyarılara rağmen, 2021 yılında G20 ülkelerinde enerji emisyonları yüzde 5,9 artarak salgın öncesi seviyelerin üzerine çıktı.

Fosil yakıtlar için en yüksek toplam desteğe sahip ülkeler Çin, Endonezya ve Birleşik Krallık oldu.

“G20’de enerjiye yönelik çok fazla kamu finansmanı hala fosil yakıt endüstrisine yönelmiş durumda. G20’nin enerjiye yönelik kamu finansmanının yüzde 63’ü 2019-2020 yıllarında fosil yakıtlara gitti” diyen ODI Kıdemli Araştırma Görevlisi ve raporun finansman sorumlusu İpek Gençsü, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Geçen yıl G20, 2009 yılında ‘verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının orta vadede aşamalı olarak kaldırılması ve rasyonelleştirilmesi’ taahhüdünü yineledi, ancak şu anda ‘orta vadede’ olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz ve G20’nin bunu yerine getirmediği, bunun yerine kamu fonlarını piyasayı fosil yakıtlar lehine bozmak için kullanmaya devam ettiği açıktır.”

G20 ülkelerinin enerji karışımı.

İyi haber şu ki, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı 2016 ve 2021 yılları arasında tüm G20 ülkelerinde artarken, en güçlü artış Birleşik Krallık (yüzde 67), Japonya (yüzde 48) ve Meksika‘da (yüzde 40) gerçekleşti.

Ancak uzun vadeli büyümeye rağmen, yenilenebilir enerji kaynaklarının payı 2020-21 yılları arasında artmadı.

G20’de hava kirliliği kaynaklı ölümlerde en yüksek oranlardan biri Türkiye’de

Rapora göre Türkiye’nin kişi başı emisyonları G20 ortalamasının altında (0,69 katı); ancak kişi başına düşen toplam emisyon G20 ülkelerinde düşme eğilimindeyken, 2014 ve 2019 yılları arasında Türkiye’de yüzde 5,7 oranında arttı.

Türkiye’nin, sadece elektrik, bina, imalat ve ulaştırma sektörlerinde iddialı olduğunu belirten raporda “Gerçekçi önlemlerle 2030 yılına kadar tüm CO2 emisyonlarında 2018 seviyelerinin altında, yüzde 32’lik bir azalma sağlayabileceği” de kaydediliyor.

Kişi başına düşen emisyonların 2019’dakinden daha yüksek seviyeye ulaştığı yalnızca iki G20 ülkesi var: Çin ve Türkiye.

Raporda Türkiye’de her yıl 44 bin 200’den fazla insanın, hava kirliliğinin bir sonucu olarak inme, kalp hastalığı, akciğer kanseri ve kronik solunum yolu hastalıkları nedeniyle öldüğü belirtildi.

Bu, G20’deki enyüksek seviyelerden biri.

Türkiye yenilenebilir enerjide fırsatları kaçırıyor

Raporda “1,5 derece yolunda ilerlemeyen” ülkeler arasında gösterilen Türkiye’nin, Ekim 2021’de, resmi bir olağan senaryoda emisyonları 2030 yılına kadar yüzde 21 oranında azaltmayı hedefleyen bir Ulusal Katkı Beyanı sunduğu; bunun da emisyonların artmaya devam edebileceği anlamına geldiği kaydedildi.

Tükiyenin enerji karışımı. Yüzde 14’ü düşük karbonlu yenilenebilir kaynaklardan salğanırken, karışımın yüzde 85’i fosil yakıta dayanıyor.

2020’ye kıyasla 2021’de kişi başına enerji kaynaklı CO2 emisyonlarında  en yüksek artışa sahip ülkeler Brezilya (2019 ve 2020 arasında yüzde 6’lık bir düşüşün ardından yüzde 13 artış), Türkiye (yüzde 1’lik bir düşüşün ardından yüzde 11 artış) ve Rusya (yüzde 4’lük bir düşüşün ardından yüzde 10) oldu.

Raporda, 2021’in başından 2022’nin ortasına kadar 2,9 GW’lık ek yenilenebilir enerji üretimi onaylanmasına rağmen “bunun Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelinin çok altında kaldığı ve enerji ithalatını azaltmak için büyük bir fırsatın kaçırıldığına” yer veriliyor.

Türkiye’de tüm sektörlerde emisyonlar arttı

Türkiye’nin enerji politikaların dair raporda öne çıkan bulgular şöyle:

  • Türkiye önemli bir yenilenebilir enerji potansiyeline sahiptir, ancak daha iddialı yenilenebilir enerji hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmayı destekleyecek politikaları uygulamaya koyması gerekmektedir. Bunun yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji karışımındaki payı 2023 hedefinin altına düşmüştür.
  • Türkiye, kömür üretimini arttırmak yerine yenilenebilir enerji yoluyla enerji bağımsızlığını güvence altına alma niyetini gerçekleştirebilir, yeni istihdam yaratabilir ve kısmen yüksek fosil yakıt fiyatlarından kaynaklanan mevcut enflasyonu azaltabilir.
Türkiye’nin enerji bağlantılı sektörlerdeki emisyon dağılımı. Elektrik üretimi bu emisyonların yaklaşık %30’una katkıda bulunarak başı çekiyor. Bunu sırasıyla %25 ve %21 ile sanayi ve ulaşım takip ediyor.
  • Türkiye’nin sera gazı emisyonları (Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık hariç) 1990 yılında 226 ton CO2E iken, 2019 yılında yüzde 127 artarak 514 ton CO2e’ye yükseldi.
  • Toplam emisyonlardaki artış büyük ölçüde enerji ile ilgili emisyonlardaki yüzde 157 ‘lik artış ve endüstriyel proses emisyonlarında yakaşık yüzde 139’luk sürekli bir artıştan kaynaklandı; aynı zaman diliminde tüm sektörlerde emisyon artışı görüldü.

İklim değişikliği artık burada

  • Türkiye’de 2021’de özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında yayılanlarla beraber orman yangınların sayısı, 2020’ye göre yaklaşık yüzde 450 daha fazlaydı.
  • Türkiye’deki tüm doğal afetlerin yaklaşık yüzde 30’u sel kaynaklı ve 1930 ile 2020 yılları arasında 2 binden fazla sel kaydedildi.
  • Ülkeded sıcaklıkların doğu ve orta kesimlerde 2,5 derece artması beklenirken, kıyılarda 1,5°C artış yaşanması bekleniyor. 40°C’nin üzerine çıkan sıcaklıkların  yaz aylarında düzenli yaşanan bir olay olacağı tahmin ediliyor.

 

Küresel emisyonlar afetleri tetiklemeye devam ediyor

Öte yandan enerji sektöründe küresel emisyonlar 2021’de 2020 seviyelerinin üzerine çıktı ve yüzde 2,8’lik bir azalmayı yüzde 7,1’lik bir artış takip etti.

Tahhütlere rağmen metan emisyonları 2015 ve 2019 yılları arasında yüzde 1,4 oranında arttı.Metan emisyonlarında en yüksek paya sahip ülkeler olan Çin, ABD ve Endonezya, 2015 ve 2019 yılları arasında metan emisyonlarını azaltmadı.

İklim Şeffaflığı raporu ayrıca iklim değişikliğinin bazı G20 ekonomilerini halihazırda nasıl etkilediğine dair bilgiler de içeriyor.

Artan emisyonlar rekor düzeyde sellere, yangınlara, kuraklıklara ve fırtınalara yol açarak milyarlarca dolarlık zarara neden oldu.

Raporun ana yazarlarından Berlin Yönetişim Platformu’ndan Sebastian Wegner, “Artan sıcaklıklar hizmet, imalat, tarım ve inşaat sektörlerinde gelir kayıplarına yol açtı ve bu durumdan en çok etkilenen ülkeler Hindistan, Endonezya ve Suudi Arabistan oldu” dedi.

Brezilya ve Hindistan’da mevcut nüfusun yüzde 10’u muhtemelen sıcak hava dalgalarından etkilenecek. Küresel ısınma 3 dereceye ulaştığında bu oran Brezilya’da yüzde 20’nin üzerine, Hindistan’da ise neredeyseyüzde 30’a çıkacak.

İklim finansmanına para yok

Rapor, sekiz G20 ülkesinden beşinin, yıllık 100 milyar dolar iklim finansmanı hedefine adil katkı paylarını sunmadığını gösteriyor.

Birleşik Krallık, İtalya, Kanada ve Avustralya bu konuda yetersiz kalırken; ABD hesaplanan yıllık adil payının sadece küçük bir kısmına, yüzde 5’ine katkıda bulundu.

Ayrıca karbon fiyatları artsa da hala çok düşük seviyede.

Birkaç ülke dışında G20’deki kapsamın “son derece yetersiz ” olduğuu söyleyen rapora göre Avustralya, Brezilya ve Hindistan dahil G20’nin yedi üyesinde karbon fiyatlandırma mekanizması bulunmuyor; yalnızca Kanada ve Fransa ton başına CO2 için yeterince yüksek fiyatlara sahip.

2023 yılı için Burak Özgüner Öğrenci Teşvik Bursu başvuruları açıldı

Burak Özgüner Hayvan Hakları Çalışma Merkezi‘nin (BURHAK)  2023 boyunca aktivist öğrencilere ikinci kez vereceği, öğrenci teşvik bursu için başvurular açıldı.

“Hayvana, insana, yeryüzüne özgürlük” isteyen ve herkes için adil bir dünya hayal eden, bunu somut projeler üreterek ya da mevcut projelere destek vererek hayata geçiren öğrencileri teşvik etmek ve desteklemek amacıyla oluşturulan burs programı, bütün ayrımcılık biçimlerine karşı mücadele etmiş, yazarımız ve yol arkadaşımız Burak Özgüner’in anısına ikinci defa düzenleniyor.

Bursa her yaştan ön lisans, lisans ve yüksek lisans öğrencileri başvurabiliyor.  Burs alacak öğrencilerin sayısı, burs destekçilerinin artmasına bağlı olarak yükselecek. 2023 burs döneminde, sömestr ve yaz tatilleri de dahil olmak üzere dönem sonunda öğrencilerin yarıyıl not ortalaması 2.00 olması koşuluyla aylık 750 TL olarak, 12 ay devam edecek. Bursa başvuru için vatandaşlık sınırlaması bulunmuyor.

Başvuru Koşulları

  1. Öncelikli olarak hayvan hakları/özgürlüğü alanında olmak üzere, insan hakları, LGBTİ+ hakları, ekoloji ya da genel anlamda sosyal sorumluluk, sivil toplum, aktivizm alanlarının birinde veya birden fazlasında farkındalık sahibi olmak ve aktif çalışmalar yürütüyor olmak,
  2. Üniversite öğrenimi boyunca genel not ortalaması 2.00’nin altına düşmemiş olmak,

Ayrıca,

  • Öğrencinin hayvan sömürüsüne karşı olması, aynı zamanda bu sömürünün ekolojik dengede yarattığı hasarın farkında olması ve vegan olması tercih sebebi olacak.
  • Öncelikli olarak ihtiyaç sahibi aktivist öğrencilerin başvurması teşvik ediliyor.

Başvuru şekli

[email protected] adresine fotoğraflanmış ya da taranmış şekilde gönderilecek belgeler şöyle:

  1. Öğrenci belgesi (üniversiteyi yeni kazanan adaylar için ÖSYM sonuç belgesi),
  2. Güz 2022 dönemine kadarki transkriptleri,
  3. Belirtilen alanlardaki çalışmalarınızı özetleyen ve bursun neden size verilmesini düşündüğünüzü anlatan başvuru/niyet mektubu. Dileyen çalışmalarına dair link/fotoğraf/belge ekleyebilir.

Son Başvuru tarihinin 9 Kasım 2022 olduğu burs için niyet mektubu göndermeyenlerin başvuruları dikkate alınmayacak.

BURHAK, burs çağrısında destek vermek isteyenler için de şunları paylaştı:

Bursumuz tamamen bireysel olarak destekleyen dostlarımız sayesinde verilmektedir, başka hiçbir fon kaynağımız yoktur. Geçtiğimiz sene boyunca 17 aktivist öğrenciye destekçilerimiz sayesinde burs verdik. Siz de bir aktivist öğrenciye burs vererek destek olmak isterseniz, burs kontenjanımızı artırmamız mümkün olabilir. 100 TL’den başlayacak desteklerinizi her ay direkt burs alacak öğrencinin hesabına gönderebilirsiniz.”

Hayaldi gerçek oldu: İletişim Başkanlığı’ndan haftalık ‘dezenformasyon’ bülteni

Muhalefetin ve basın meslek örgütlerinin tepkilerine rağmen yürürlüğe giren ‘Sansür Yasası‘nın ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, 1 Ekim itibariyle ‘Dezenformasyon Bülteni‘ adıyla ‘haftanın yalan haberleri’nin sıralandığı bir bülten yayımlamaya başladı.

‘Dezenformasyon ve yalan haberlere karşı kamuoyunu bilgilendirmek’ amacıyla çıkarıldığı söylenen bültenlerin ikincisi, 9-16 Ekim haftasında servis edildi.

Bültende özellikle Bartın’da 41 işçinin yaşamını yitirdiği maden patlamasına yönelik haberlerin ‘yalanlanması‘ dikkat çekiyor.

Bartın’da ‘gereğinden de fazla’ tedbir alınmış

Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu‘na ait madende meydana gelen patlamanın ardından Sayıştay Raporlarında madende gaz risklerinin yanı sıra, işçi sayısının tehlikeli boyutta azaltılmış olduğu, yer altı haberleşme sisteminin uzun süre kesildiği, 24 saat takip gerektiren tehlikeli gaz ölçümü sisteminin sağlıklı işlemediği tespitlerin yer aldığı ortaya çıkmıştı.

‘Dezenformasyon’ bülteninde Sayıştay Raporları’nda geçen ifadelerin çarpıtıldığı iddia edildi ve raporlarda yer alan ‘önerilere’ uyulduğu bilgisi paylaşıldı.

Çalışma Bakanlığı ve MAPEG denetimlerinden verilerin ‘tüm iddiaları çürüttüğünü‘ söyleyen bültende ayrıca “Sayıştay raporlarındaki öneriler dikkate alınmış, hatta mevzuatın gerektirdiğinden daha fazla tedbir alınmıştır” ifadelerine de yer verildi.

Öte yandan muhalefetten, İletişim Başkanlığı’nın sunduğu bu verilerin güvenilirliğini sorgulayan ve denetimlerin de Bakanlık tarafından yapıldığını vurgulayan eleştiriler geldi.

Yalanlanan haberlerin arasında haberi paylaşan kişilerin, hatta milletvekillerinin sosyal medya hesaplarından görüntüler de yer alıyor.

Son bültende, TİP Milletvekili Sera Kadıgil‘in,“Adalet Bakanlığı’nın çocuk istismarı verilerini 6 yıldır gizlediğine dair” tweetinin ekran görüntüsü de veriliyor ve ‘yalan haberler’ arasına konuyor.

Dün RTÜK, Kadıgil’in ekranda yaptığı “Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı gereçtir”açıklamasını gerekçe göstererek TELE1’e üç gün yayın karartma cezası vermişti.

‣ RTÜK istedi, TELE1’in ekranları üç gün karartılıyor

‘Sansür Yasası’ adıyla anılan 40 maddelik yeni yasanın 29’uncu maddesi, ‘ halkı alenen yanıltıcı bilgi yayma suçunu’ tanımlıyor ve bu suçu işleyenlere 1 ila üç yıl hapis cezası öngörüyor.

Bu, İletişim Başkanlığı’nın ‘dezenformasyon’ olarak ‘yalan’ladığı haberleri paylaşanların suçlu gösterilebileceği anlamına da geliyor.

‣ Sansür Yasası’nda hapis cezası getiren madde kabul edildi

 

Rosatom: Sinop ‘cazip’ bir nokta, nükleer santral için görüşmeler başladı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın Astana görüşmesinin ardından yeniden gündeme gelen Sinop Nükleer Güç Santrali (NGS) inşaatı için Rusya tarafından açıklama geldi.

Rusya devletine ait atom enerjisi kurumu Rosatom‘un Genel Müdürü Aleksey Lihaçev, Türkiye ile Sinop’ta nükleer güç santrali inşa edilmesine yönelik müzakerelere başladıklarını duyurdu.

Lihaçev, Sinop’un, nükleer konusunda çalışma yapan herkes tarafından bilinen, dört üniteli büyük bir nükleer santral inşası için “cazip” bir nokta olduğunu söyledi ve “Büyük bir nükleer santralin gelecekteki varlığını da göz önünde bulundurarak, teknolojik ittifaklar kurulması, yatırım politikası ve Türkiye enerji piyasasının şekillendirilmesi açısından yaklaşımlar oluşturmak üzere Türk iş ortaklarımızla görüşmelere başladık” dedi.

Akkuyu, Sinop, Trakya…

Astana görüşmesinde Rusya’nın yüzde 99’una sahip olduğu Akkuyu NGS’nin yanı sıra Erdoğan, Putin’e “Sizinle Sinop’u da konuşmuştuk” demiş ve yılladır finansman eksikliği ve davalarla gündeme gelen Sinop NGS projesini ilk kez açıktan Rusya ile konuşmuştu.

Aynı görüşmede Putin, ‘Türkiye’de bir doğal gaz merkezi kurma’ teklifini de yinelemiş, görüşmenin ardından Rosatom ve Enerji Bakanlığı’nın Trakya‘da bu proje için yer aramaya başladığı açıklanmıştı.

‣ Astana görüşmesinden nükleer endişesi çıktı: Sinop NGS açıklaması ne anlama geliyor?
‣ Putin’in teklif ettiği doğal gaz merkezi için ilk açıklama: Gazprom ve Bakanlık, Trakya’da ortak çalışacak

Erdoğan’ın görüşmede Sinop ve Akkuyu NGS projelerine dair sözleri şöyle olmuştu:

“Akkuyu ile ilgili olarak sizin de ifade ettiğiniz gibi birinci türbininin önümüzdeki yılın ilk yarısında falan açılması dünyada farklı bir ses getirecektir.

Bu arada sizinle Sinop’u da konuşmuştuk. Sinop’la ilgili bir adım atılabilirse bu, tabii çok daha farklı bir çarpan etkisi yapacaktır. Bu konularda Türkiye-Rusya iş birliği, tabii Akkuyu bizim yüzde 10 enerji ihtiyacımızı karşılarken ikinci Sinop, o da bir yüzde 10 karşıladığı zaman yüzde 20 gibi enerji ihtiyacımızı karşılamada bu iki nükleer enerji santralinin çıkaracağı ses dünyada çok çok farklı olacaktır.”

Sinop’un İnceburun Mevkii’nde yapımı planlanan ‘Sinop Nükleer Güç Santrali (Sinop NGS) projesine karşı mücadele ise yıllardır devam ediyor.

2013 yılının Mayıs ayında Japonya ve Türkiye hükümetleri arasında yapılan anlaşmaya göre başlatılan proje sürecinde Japon şirketinin  ÇED başvurusu yapılmadan önce projeden çekilmesi üzerine EUAS International ICC Merkezi Jersey Adaları Türkiye Merkez Şubesi “proje üstlenicisi” yapılarak ÇED sürecine başlanmıştı.

ÇED süreci kapsamında gerçekleştirilmesi gereken halkın katılımı toplantısı Sinop halkının itirazlarına rağmen yapılmış sayılmış, 2019 yılının Aralık ayında Ankara’da yapılan değerlendirme toplantısına ise Sinop’tan katılan sivil toplum örgütleri alınmamıştı.

ÇED Raporu ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 11 Eylül 2020 tarihinde onaylanmıştı.

Projeye verilen ÇED Olumlu kararının iptali için pek çok meslek odası, çevre örgütü ve bölge sakininin açtığı dava, henüz otuz günlük süresi bile dolmadan, on gün içinde reddedilmişti.

Samsun 3’üncü İdare Mahkemesi’nin aldığı ÇED olumlu kararının iptaline ilişkin davanın reddi kararı, Nisan ayında davacılar tarafından Danıştay’a taşınmıştı.

Sinop NGS için seçilen alanın içinde Bozburun Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Hamsilos Tabiat Parkı, Sarıkum Tabiat Koruma Alanı, Aksaz- Karagöl Sulak Alanı ile Sarıkum Sulak Alanı gibi hassas alanlar bulunuyor.

Projenin ÇED Raporu’nda nükleer santralin inşaatı ve işletmesi sırasında oluşturabileceği etkiler atıklar için ara depolama ve son depolama aşaması gibi en önemli konular da dahil pek çok eksiklik bulunuyor.

Projeyle ilgili en son Meclis’te HDP İzmir milletvekili Murat Çepni bir soru önergesi vermiş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, verdiği yanıtta, Japonya ve başka ülkelerden gelen teklifleri değerlendirdiklerini belirtmiş ve nükleer enerjinin Türkiye’nin yeşil enerji dönüşümüne katkıda bulunacağını söylemişti.

 

Sivil Düşün’den dijital gönüllülere VikiMaratonu çağrısı

Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı‘nın, topluluklara güç vermek ve topluluklardan güç almak için başlattığı ‘dünyalar.’ girişimi aktivitelerle devam ediyor. Sivil Düşün, topluluklar için dile katkı sunmak isteyen herkes online olarak gerçekleşecek ‘dünyalar. VikiMaratonu‘nda buluşmaya çağırıyor.

‣‘Dünyalar buluşması’ başlıyor
Sivil Düşün’ün ‘dünyalar’ı sekiz şehirde devam ediyor

Sivil Düşün’ün, Temmuz ayında başlattığı dünyalar. girişimnin sıradaki etkinliği bir VikiMaraton. 2 Kasım- 2 Aralık 2022 tarihleri arasında online olarak düzenlenecek maratona katılanlar, tüm dünyanın başvuru kaynağı haline gelen özgür dijital ansiklopedi Vikipedia’nın Türkçe sayfaları için topluluk olma ve oluşturmayla ilişkili içerik geliştirecek.

Bir aylık maratona bireysel ya da grup olarak katılanların dijital araştırma ve açıklama, derleme, içerik üretme, bilgi ve verileri ilişkilendirerek kaynaklandırma alanlarında yeni teknikler kazanması hedefleniyor.

‘dünyalar. Vikimaratonu’na katılmak için kısa bir başvuru formu doldurmak gerekiyor.

Kimler katılabilir?

Maratona veri dijitalleştirmenin önemi ve işleyişine dair bakış açısı olan, ortak fayda için çaba göstermeyi değerli bulan, araştırma, bilgi edinme, veri işleme-üretme/ derleme faaliyetlerine merak duyan veya bu konularda deneyimi olan veya deneyim kazanmaya istekli olan, zihnini geliştirmek, farklı grup çalışmalarını deneyimlemek, yeni yöntemler öğrenmek için heves duyan her yaştan dijital gönüllü katılabiliyor.

Maratonun programı ise şöyle:

Başlangıç: Ne yapacağız, nasıl yapacağız?

2 Kasım Çarşamba | 14.00-17.00 – online buluşma

Nasıl gidiyor: İlham veren topluluk örneği ile tanışma – Mekanda Adalet Derneği – Havza Çalışması

4 Kasım Cuma | 14.00-15.00 – online buluşma

Nasıl gidiyor: Motivasyon için değerlendirme ve planlama

25 Kasım Cuma | 14.00-15.00 – online buluşma

Kapanış: Neler yaptık, şimdi ne olacak?

2 Aralık Cuma | 14.00-15.00 – online buluşma

 

Kastamonu’da 70 kişinin öldüğü selde taşan çayın yanına okul yapılıyor

Kastamonu‘da geçen yıl taşarak 70 kişinin ölümüyle sonuçlanan sel felaketine yol açan Ezine Çayı’nın kenarına sekiz derslikli okul için temel atılması tepki çekti.

DHA‘daki habere göre; Abana Kaymakamlığı‘nca, Devlet Su İşleri‘nin (DSİ) söz konusu alanda okul yapılmasında sakınca bulunmadığı yönündeki görüşü üzerine okul projesine başlandığı belirtildi.

Kastamonu’nun Bozkurt ve Abana ilçelerinde geçen yıl Ağustos ayında Ezine Çayı‘nın taşması sonucu meydana gelen sel felaketinde 70 kişi hayatını kaybetmişti.

‣Bozkurt sel felaketinden izlenimler: Bu enkazı kim kaldıracak?
Aldığı eğitimler sayesinde Bozkurt’taki bir apartmanı tek başına tahliye etti
Bozkurt’ta selin ardından: ‘Zaten borç içindeydik, şimdi her şeyimizi kaybettik’

Bu yıl haziran ayındaki yağışlarda da yine Ezine Çayı’nın taşmasıyla birlikte köprüler yıkıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı DSİ tarafından, Ezine Çayı’nda ıslah çalışması başlatılmıştı.

Ölümlerin yaşandığı Bozkurt’ta Ezine Çayı kenarında 600’e yakın daire kamulaştırılıp, onlarca bina yıkılmıştı.

Kamulaştırma çalışmaları devam ederken, Abana’da deniz kenarında bulunan İnönü Lisesi’nin, Ezine Çayı kenarına taşınması kararlaştırıldı.

Bunun üzerine Merkez Mahallesi’nde çay kenarında yer alan ve Abana Belediyesi imar planında eğitim alanı olarak ayrılan parselde sekiz derslikli okul inşaatı için temel atıldı.

Bozkurt’ta selden etkilenen hayvanlar için sahra hastanesi kuruldu
Selin vurduğu Kastamonu’da denizin rengi kahverengiye döndü
Sel felaketinin yaşandığı Bozkurt’ta bu soru yankılanıyor: ‘Kokuyu alıyor musunuz?’
Kastamonu’da sel felaketi: Araçlar sokaklarda sürüklendi, insanlar mahsur kaldı

Özel İdaresi tarafından gerçekleştirilen okul inşaatı projesine Abana halkı tepki gösterdi. Bazı vatandaşlar, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi‘ne (CİMER) başvurarak, dere yatağına okul yapılmasına tepki gösterdi.

Doğa fotoğrafçısı Mehmet Şenol‘un başvurusu üzerine Abana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü‘nden görüş soruldu. CİMER’in Şenol’a gönderdiği İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün cevabında, “İlçemize yeni yapılmakta olan lise binasının yeri Abana Belediyesi’nce eğitim alanı olarak belirlenen arsaya İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi tarafından yapılan ihale sonucunda kazanan müteahhide yer teslimi İl Özel İdaresi tarafından yapılmakta olup inşaat ile ilgili bütün işlemler İl Özel İdaresi tarafından yapılmaktadır” denildi.

Mehmet Şenol, dere yatağına lise yapılacağını duyunca CİMER’e başvurduğunu belirterek, “Amacımız Abana’ya yapılacak yatırımı ya da yeni yapılacak liseyi engellemek değil, geleceğimiz olan gençlerimizin bundan sonra tehlike içinde bir eğitim görmemesi. Amacımız budur. Yoksa biz neden Abana’mıza yeni bir lise istemeyelim? Yer yanlıştır, bizim yere itirazımız vardır. Abana’da başka verilecek yerler vardır. Biz okulun burada olmamasını isteriz. Bozkurt’ta 500-550 dairenin yıkımı taşkın sahası içinde diye yapıldı. Bunu yıkıyorsunuz, fakat burada devletin bir kurumu derenin 10 metre yakınına lise yapıyor. Bu yapılanın yanlış olduğunu duyurmak bizim amacımız. Lisenin yapıldığı yer yanlıştır, yeni bir yer aramak gerekir. Gençlerimizi burada feda etmenin anlamı nedir?” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Abana Kaymakamlığı da konuyla ilgili yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, Abana Belediyesi imar planında ve Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliği‘nin beşinci maddesinin (c) fıkrası hükümleri doğrultusunda eğitim alanı olarak ayrılan arsanın uygunluğu ile ilgili 10 Kasım 2021 tarihinde DSİ 23’üncü Bölge Müdürlüğü’ne görüş sorulduğu belirtildi. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“DSİ 23’üncü Bölge Müdürlüğü’nün 30 Aralık 2021 tarihli cevabi yazısında özetle; ‘söz konusu taşınmazlarda yapı yaklaşma sınırı ve kret kotuna uyularak okul yapılmasında kurumumuzca bir sakınca bulunmamaktadır.’ denilmektedir. Buna göre; 8 derslikli okul projesi vaziyet planı oluşturulurken DSİ’den alınan ‘Ezine Çayı Islahı Uygulama Projesi’ndeki belirlenen mesafelere uygun olarak; DSİ projesinde belirlenen yapı yaklaşma sınırı beş metre iken, okul vaziyet planında okul binası yaklaşma sınırından 12,41 metre daha geri çekilerek planlanmıştır.

Ayrıca; DSİ tarafından yapılacak 6,41 metre yüksekliğindeki Ezine Çayı dere ıslah duvarına ilave olarak okul çevre istinat duvarı iki metre yüksekliğinde ve okul binasının zemin yüksekliği ise kret kotundan 1,5 metre yüksekliğinde yapılacak şekilde projelendirilmiştir. Ayrıca; 11 Ağustos 2021 sel afetinin ardından DSİ tarafından Ezine Çayı’nda yapılan çalışmalar sonucu dere yatağı 72 metre olacak şekilde genişletilmiştir.”

Ankara Gar Katliamı davasıyla firarilerin davası birleştirildi

10 Ekim Ankara Gar katliamı ana davasının Yargıtay tarafından kısmen bozulmasının ardından ilk duruşma, bugün Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.

ANKA Haber Ajansı‘ndan Gürkan Demirtaş‘ın aktardığına göre; Mahkeme davayı, firari sanıklar yönünden devam eden 10 Ekim Gar katliamı davası ile birleştirdi.

‣Polis müdahalesi altında Ankara Katliamı’nda hayatını kaybedenler anıldı: Elimiz yakanızda 
Kadıköy’de 10 Ekim’de yitirilenler anıldı

Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu duruşmada, “Bugün burada temsil ettiğim kurumun bulunmasının çok önemli iki nedeni var. Birincisi biz o patlamada meslektaşımız Uygar Coşkun’u kaybettik. Bir plan dahilinde yapılan bombalama ve insanlığa karşı işlenmiş bir suç var. Yargıtay kararının bu bağlamda değerlendirilmesini istiyoruz” dedi.

Mahkeme, Yargıtay’ın bozma kararına uydu. IŞİD’in canlı bombalarını Ankara’ya getiren kişi olarak bilinen sanık Yakup Şahin ve Metin Akaltın SEGBİS yöntemiyle katılan vekillerinin sözlerini kesti, dinlemek istemediklerini belirterek duruşmadan ayrıldılar.

‘Bomba imha uzmanının dinlenmesini talep ediyoruz’

Ardından katılan vekilleri, Yargıtay’ın bozma kararına karşı beyanlarını ve taleplerini belirtti. Avukat Senem Doğanoğlu şunları söyledi:

“Mustafa Budak yönünden bozmaya uyma kararı verilmesini talep ediyoruz. Mustafa Budak’ın bütün sağlık evrakları dosyada sunuldu ama ayrıca kayıtlar olmasına binaen Sağlık Bakanlığı’na yazılarak tüm kayıtların getirtilmesini istiyoruz. Olay yerinin canlandırılması, olay anının canlandırılması, dijital olarak üç boyutlu senkronize edilmesi, ATK’nın yaptığı bir işlem. Bunun yapılmasını talep ediyoruz. Yargıtay bomba mekanizmasının tariflenmesi istedi. Olay yeri inceleme ekibi, bomba imha uzmanlarının mahkemede dinlenmesi artık bir zorunluluktur. Bomba imha uzmanının dinlenmesini talep ediyoruz. TCK 309’un uygulanması, insanlığa karşı suçun uygulanmasına engel değil.”

‘O gün gaz kapsülü kullanan polislerle ilgili Yargıtay kararı var elimizde’

Avukat İlke Işık ise şu ifadeleri kullandı:

“Yargıtay, 200 klasörlük dosya hakkında dört yılda karar verdi. Ülkenin en büyük katliamına ilişkin bir dava hakkında… 200 klasör boyunca olan bütün delillere ilişkin hiçbir şey söylememişler. Olay anında o gün gaz kapsülü kullanan polislerle ilgili Yargıtay kararı var elimizde. Olayda ‘kamu görevlilerinin sorumluluğu yok’ diyemezsiniz. Bu konudaki yargılamaya devam edilmesini talep edeceğiz.”

Katılan vekillerinden sonra konuşan cumhuriyet savcısı, Yargıtay kararına uyulmasını ve firariler yönünden devam eden dosya ile birleştirme ve sanıkların tutukluluğunun devamını istedi. Mahkeme savcılık mütalaasının ardından tutuklu sanıklara söz verdi. Tutuklu sanıklardan Talha Güneş, Yargıtay’ın bozma kararına karşı şöyle konuştu:

 “Zaten zulmedildi burada. Fark eden bir şey yok. Haksız bir şekilde mahkumiyet kararı verildi. Ha 100 olmuş ha 150 olmuş. Fark etmez. Ben biraz önce avukatlar konuşurken sanki HDP sözcülerini dinledim. Yedi senedir bu dava üzerinden devletle hesaplaşma derdindeler. Sonuç bizim için değişmeyecek. Biz Allah ve Celle’nin mahkemesini bekliyoruz.”

‘Olanlar kader yazgısıdır’

Sanık Halil ibrahim Alçay, “Bozma ilamı çok önemli değil. Tamamiyle siyasi bir dava haline gelmiş. Çok fark etmez. Bu büyük bir zulümdür. Olanlar kader yazgısıdır. Bir gün bütün her şey ortaya çıkar. Çok büyük zulüm ettiniz. Çünkü belgelerde kimin eylem yapıp kimin yapmadığı çok belli. Ama bunlar hep sümenaltı edildi. Bunların hepsinin hesabı sorulur. Bu kararı kabul etmiyorum” dedi. Sanık Hacı Ali Durmaz şu ifadeleri kullandı:

“Öldürmeyen acı güçlendirir. Sizin yaptığınız zulümler sayesinde güçlendim. Sizin verdiğiniz cezalar sayesinde Allah tarafından bağışlandım. Burada tutturmuşlar bir tiyatro. Ne üzüldük ne de gevşedik. Daha da devam edeceğiz.”

Sanık Resul Demir “Ben neler söyledim ama hiçbirisi kaale alınmıyor. Yargıtay, prodüksiyon yapmış göndermiş size. Ben ne diyebilirim ki? Hiçbir sözümüz kaale alınmıyor. Benim bu olayla ilişiğim yok. Savcı delil karartmış, mahkeme delili görmemiş. Yok böyle bir şey. İnsanlığa karşı suçmuş… Bana karşı yapılan insanlığa karşı suç değil mi? Allah sizden hesap soracak” dedi.

Sanık Erman Ekici’nin avukatı Erhan Fidan ise şöyle konuştu:

“Bu olaydan sonra IŞİD iddiasıyla gelen herkes ceza aldı. Hem de ağır ceza aldı. Bu yargılamanın konusu, intikam duygusuyla hareket eden bir yargılama oldu. Yargıtay kararında hiçbir dosya incelenmemiş. 200 tane klasör var. İnsanlığa karşı suç talebinin dikkate alınmaması gerekiyor. Biz hukuksuzluğun sadece bu salonlarda olduğunu düşünüyorduk. Meğerse Yargıtay, hukuksuzluğun başıymış. Müvekkilim Erman Ekici’nin tahliyesini talep ediyorum.”

Daha sonra mahkeme heyeti, ara kararı değerlendirmek üzere duruşmaya yarım saat ara verdi. Ara sonrasında mahkeme heyeti, dosyanın firari sanıklar yönünden devam eden Ankara 10 Ekim Gar katliamı davası ile birleştirilmesine, bomba imha ve olay yeri ekiplerinin dinlenmesi taleplerinin birleştirilen diğer dosyada değerlendirilmesine, Erman Ekici hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırılma suçlamasıyla suç duyurusunda bulunulmasına, Sanıklarıntutukluluk hallerinin devamına karar verdi ve duruşmayı erteledi.

 

RTÜK istedi, TELE1’in ekranları üç gün karartılıyor

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) TELE1 ekranlarının “dil, din, ırk ayrımı gözeterek yayın yaptığı” gerekçesiyle üç gün kararmasına karar verdi.

RTÜK’te oy çokluğu ile alınan kararla ilgili olarak TELE1’e konuk olan TİP Milletvekili Sera Kadıgil’in “Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı gereçtir” eleştirisi işaret edildi.

RTÜK üyesi İlhan Taşçı ise kararla ilgili olarak şu paylaşımda bulundu:

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ,  sosyal medya hesabından yasağa ilişkin şu paylaşımı yaptı:

RTÜK üyesi Okan Konuralp TELE1’in Şubat 2023’e kadar benzer ceza alması halinde kapatılacağını söyledi. Konuralp’in paylaşımları şöyle:

“RTÜK, TİP Milletvekili Sera Kadıgil’in Diyanet ve İman Hatiplerle ilgili sözleri nedeniyle TELE1’e üç gün yayın durdurma cezası verdi. Karar, TELE1’i yayın lisansını kaybetme aşamasına getirdi. Şubat 2023’e kadar benzer bir ceza alması halinde, TELE1 RTÜK eliyle kapatılacak. Kadıgil’in sözleri şüphesiz ifade ve basın özgürlüğünün güvencesi altındadır. Bu hukuki gerçeğe rağmen alınan karar, Ebubekir Şahin’e verilen talimatların sonucudur. Toplumu bu cezalarla susturabileceklerini sanmaları ise çaresizliklerindendir. Başaramayacaklar, biliyorlar. Sayın Ali Bardakoğlu örneğinde olduğu gibi, Diyanet 100 yıllık geçmişinin büyük bir bölümünde kurucusu Atatürk’ün idealleri doğrultusunda faaliyet göstermiştir; yeniden gösterir. Tarih de Ali Erbaş ve benzerlerini değil, Sayın Bardakoğlu gibi isimleri anımsar.”

https://twitter.com/okonuralp/status/1582703181737652224?s=61&t=-T3sj-0d91pg3yqEmKe-fw

 

Şiddete maruz kalan LGBTİ+ ve kadınlar, yaşam mücadelesi veriyor

İnsan hakları örgütleri bugün, Türkiye’de son yıllarda hükümet tarafından yaygınlaştırılmaya çalışılan LGBTİ+’lara ve kadınlara yönelik nefret söylemlerine ve dışlayıcılığa, sokağa yansıya ayrımcılıklara ve güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen şiddete karşı LGBTİ+’ların ve kadınların yaşam hakkına ilişkin açıklama yapmak ve haklarını savunmak üzere bir araya geldi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen basın toplantısında Yeldeğirmeni’nde yaşanan LGBTİ+ ve kadınlara yönelik işkencelere dikkat çekildi.

12 Ekim’i 13 Ekim’e bağlayan gece Kadıköy/Yeldeğirmeni Mahallesi’nde başlayan ve Kadıköy İskele Polis Amirliği Merkezi‘nde (Rıhtım Karakolu) devam eden işkence sürecine ilişkin açıklama yapanlardan biri de şiddete maruz bırakılan isimlerden Ameda Karakuzu’ydu. Karakuzu, bugün düzenlenen basın toplantısında o gün yaşadıklarını ve yaşam mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini şöyle anlattı:

‘Üzerlerine araç sürüldü, yumruk atıldı ve ters kelepçe yapıldı’

“Kadıköy Halitağa Caddesi‘nde iki kadın arkadaşımız evlerine dönerken iki erkek tarafından önce sözlü tacize uğramış sonrasında üzerlerine araç sürülmüştür. Bir erkek araçtan inerek kadınlara fiziksel şiddet uygulamıştır. Şiddete uğrayan kadınların öz savunması ve tacize şahit olan arkadaşlarının da dahil olmasıyla birlikte tacizciler araçlarına binip yeniden aracı üzerlerine sürerek uzaklaşmıştır.

Kadın ve LGBTİ+ arkadaşlarımız maruz bırakıldıkları tacizin ardından evlerine doğru ilerlemek isterken, kendilerini taciz eden erkeklerden biri ile bir polisin koştuğunu görmüşlerdir. Aynı zamanda arkadaşlarımızın olduğu noktaya 3-4 polis aracı gelmiştir.

Kim olduğu belirsiz olan, sivil kıyafetli bir kişinin arkadaşlarımızdan birinin kafasına yumruk atması ve birkaç polisin diğer bir arkadaşımıza ters kelepçe yapması ile şiddet başlamıştır. Polisler arkadaşlarımızı tekme ve yumruklarla, yakın mesafeden sıktıkları biber gazıyla ve ters kelepçe ile işkence de bulunarak gözaltına almışlardır.

İşkence esnasında iki kadın arkadaşımızın memeleri açılmış, bunu fark eden arkadaşlarımız ‘kelepçeleri çıkarın üzerimizi kapatmak istiyoruz’ dedikleri halde polisler hiçbir şekilde umursamamış, aksine arkadaşlarımızı o şekilde video kaydına almışlardır.

‘Yakın mesafeden biber gazı atılan astımlı arkadaşımız fenalaştı’

Dört arkadaşımız ters kelepçe ile İskele Polis Amirliği‘ne (Rıhtım Karakolu) getirilmiştir. Yakın mesafeden sıkılan biber gazı nedeni ile astım hastası olan bir arkadaşımız fenalaşmıştır. Arkadaşımızın çantasında olan astım ilacını talep etmemize rağmen polisler ilacı vermemişlerdir. O esnada arkadaşımızın bilinci kapanmış ve ters kelepçeli bir halde yere yığılmıştır.

‘İşkenceyle gözaltı’

Arkadaşlarımızın maruz bırakıldığı polis işkencesine tanıklık eden üçü LGBTİ+ dört arkadaşımız karakolun önüne gelmişlerdir. Arkadaşlarımızın, polisin işkencesine itiraz ederek ‘işkence görüntülerini videoya alıyoruz‘ demelerinin üzerine bir polis amiri ‘bunları da alın‘ demiş ve arkadaşlarımız da işkenceyle gözaltına alınmışlardır.

Karakolun içerisinde uzun süre devam eden polis işkencesi sonucu, bir arkadaşımızın kolu, bir arkadaşımızın dişi, bir arkadaşımızın kulak kıkırdağı kırılmış bir arkadaşımızın dudağı patlamış bir arkadaşımız ise kafa travması geçirmiştir. Ayrıca tüm arkadaşlarımızın vücudunda darba bağlı morluklar ve şişlikler oluşmuştur.

Kadınlar ve lubunyalar tacize, tecavüze uğrarken şiddete maruz bırakılıp öldürülürken olay yerine saatlerce gelmeyen polis, tacize uğrayan kadınlara müdahale etmek için 5 dakika içinde olay yerine gelip kadınlara ve lubunyalara saldırıyor!

Ne onur ayının ilk pazarı Yeldeğirmeni’nde basın açıklaması gerçekleştirmek isteyen lubunyalara yapılan gözaltının ne  Temmuz’da “mahalle abileri” tarafından “bu mahalleden ibneleri temizleyeceğiz” bağrışlarıyla fiziksel şiddete maruz kalan lubunyaların ne de 12 Ekim gecesi tacizcilerinin sözde ihbarıyla kadın ve LGBTİ+ların ters kelepçeyle gözaltına alınması münferit değildir.

Erkek devletin ve onun piyonlarının Yeldeğirmeni’nde yapmaya çalıştıkları soylulaştırma projesini Ülker Sokak’tan, Esat/Eryaman’dan biliyoruz. Size yenilmeyeceğiz. Mahallelerimizi terk etmeyeceğiz.

Lubunyalara ve kadınlara karşı artan polis ve devlet şiddetini kabul etmiyoruz. Bizlerin varoluşları sizin seçim kampanyanız değildir. Maruz kaldığımız şiddete sessiz kalan herkes bu şiddetin failleri kadar sorumludur.

Yaşatmak için mücadele eden bizler kimliklerimiz ve politik görüşlerimiz nedeniyle açıkça hedef gösteriliyoruz sadece yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.
Kadın ve LGBTİ+’lar vardık varolmaya devam edeceğiz.”

Söğütlük Kent Ormanı’na Millet Bahçesi: Millet istemiyor

Söğütlük Doğal Kalsın Platformu, Söğütlük Kent Ormanı’nın millet bahçesi olmaması için Pazar günü Lozan Antik yolu boyunca insan zinciri eylemi gerçekleştirdi. Eylemde “Millet istemiyor” ve “Söğütlük doğal kalsın” yazılı pankartlar taşındı.

Edine Gazetesi‘nden Mert Soylu‘nun aktardığına göre; Söğütlük Doğal Kalsın Platformu Üyesi Ziya Gökerküçük, konuşmasına Cumartesi günü Bartın’da vefat eden madencileri anarak başladı.

Fotoğraf: Mert Soylu, Edirne Gazetesi

‘Millet Bahçesi yapılmak istenen bölge orman ve doğal sit alanı’

Gökerküçük, “Karaağaç semti ve bu alanın tümü turizmin en canlı olduğu bölge. Geziler yapılan bu doğal cennet. Kentlere yakışan, bilimin, aklın gerekleri ve kentlerin istekleri doğrultusunda düzenlenmesinin yıllardır talep etmekte” ifadelerini kullandı.

Gökerküçük, “Şu anda Lozan Antik yolundayız. Taşkın sahasının da içindeyiz. Bu bölge orman ve doğal sit alanı. Bu bölgede tescilli ağaçlar var. Karaağaç semti ve bu alanın tümü turizmin en canlı olduğu bölge. Geziler yapılan bu doğal cennet. Kentlere yakışan, bilimin, aklın gerekleri ve kentlerin istekleri doğrultusunda düzenlenmesinin yıllardır talep etmekteyiz. Ve yıllardır birileri Söğütlük ve çevresinin ticari kaygılarla üretilen sözde projelerle alana ve tahribata uğratma çabası içinde oldular. Söğütlü ticarileştirilmesine karşı durduğu için değerli hemşehrimiz İzzet Arseven, hayatını kaybetti” dedi.

Fotoğraf: Mert Soylu, Edirne Gazetesi

“Söğütlük’ün, Meriç Nehri kenarına kara kazıklar ile betonarme duvarlar inşa edildi. Ama her şeye rağmen tüm tahribatlara karşın Söğütlük, direnmeye, içerisinde barındırdığı canlıları ev, yaşam kaynağı olmaya, kentimizde ısrarla oksijen üretmeye, kente nefes olmaya devam etti. Biz Edirneliler de ısrarla, severek, keyifle, söğütlü kent ormanımıza geçmişte olduğu gibi dinlenmeye, eğlenmeye, nefes almaya, ailelerimizle, arkadaşlarımızla piknikler yapmaya, spor yapmaya, hoşça zaman geçirmeye çalıştık, çalışıyoruz. Bu güzel yerde hangimizin geçmiş hikayesi yok ki?” diyen Gökerküçük, bunca anının yaşandığı yere nasıl kıyılabildiğini sordu ve sözlerine şöyle devam etti:

“İş yoğunluğunda akşam iş bitiminde veya hafta sonları uğradığımız ailemiz veya arkadaşlarımız ile sıkıntı paylaştığımız, ağaçların serinliğinde ve gölgesinde dinlendiğimiz bu alan nasıl yok edilir! Direnecektir, ki yok etmeyeceğiz. Geliştireceğiz. Çünkü bakım yapılmıyor ve tehlikeli. Bu alan istenilen duruma bir türlü gelmedi. Biliyoruz, yıllardır yerel yönetimler buraya dair projeler üretti. Ve ilgili makamlardan talep etti ama izin verilmedi. Belediyenin düzenleme projelerine izin vermeyen yetkililer Söğütlük içinde yürüyüş yolu yapılması konusunda bir AB projesine izin verdiler.”

Fotoğraf: Mert Soylu, Edirne Gazetesi

Yıllardır kentin her mahallesinde oluşturulabilir, kullanılabilir yeşil alanlar olsun diye bas bas bağırdıklarını ifade eden Gökerküçük, “Yazıyoruz, çiziyoruz. Adı önemli değil.. İster park deyin, ister millet bahçesi deyin. Millet bahçeleri mevzuatı nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Mevzuat diyor ki, betonların yığıldığı bölgelerde yaşam alanları, sosyalleşme sağlığı için millet bahçeleri oluşturduk. Ama Söğütlük Ormanı gibi tescilli ağaçların olduğu bölgede asla ve kat daha millet bahçesi kurulamaz. Burada millet bahçesi yapmak yasalara, vicdanlara, kentli haklarına uygun değil. Anılarımızın yok edilmesidir. Yaşam hakkımıza günlük yaşamımıza müdahaledir. Değerli arkadaşlar, biliyor musunuz? Hepimiz biliyoruz; eminim. Edirne, Osmanlı’da başkentken, Avrupalı devlet yetkililerinin en güzel günlerini geçirdiği yerdir” diye konuştu.

‘Hangi akıl ormanı millet bahçesi yapmak ister?’

Atatürk’ün orman çiftliği yaptığı yer ile burası arasında hiçbir fark olmadığını ifade eden Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu,” Kendiliğinden yetişen doğal bir orman. Bu orman alanını, mesire alanını, piknik alanını hangi akıl, hangi zihniyet kentin nefes aldığı bir yeri millet bahçesi yapmak ister. Duyunca ben çok şaşırdım. Ama Atatürk’ün Orman Çiftliği yaptığı yer çorak bir araziydi. Kurak bir araziydi. Kimse ağaç bırakmadı. Bir ürün yetişmez demişti ama Atatürk orasını hem de milletin bahçesi yaptı. Niye? Çünkü büyük bir devrimciydi” dedi.

Fotoğraf: Mert Soylu, Edirne Gazetesi

‘Kentin onayı alınmalı’

Söğütlüğün içerisinde betondan, farklı malzemelerden bir şeyler yapılmasını söğütlüğün doğallığı bozulmasını istemediklerini ifade eden Recep Gürkan, “Diğer taraftan ortada bir proje var. Yapılan ihale var. Ama o projeden ne Edirne Belediyesi‘ne sunulmuş bir proje var ne de kentiyle paylaşılmış bir proje. Biz burada tabelalara takılmıyoruz. Tabelaların o mu olduğu, bu mu olduğu çok bir şey fark etmiyor. Önemli olan Söğütlük’ün doğallığının korunması. Edirne Belediyesi‘nin kiracı olduğu dönemde beş kez amenajman planı denilen doğal ortamda korunacağına dair bir plan yapıp Orman Genel Müdürlüğüne gönderdik. Edirne Belediyesi olarak ama hiçbiri onaylanmadı hepsi geri gönderildi. Şimdi bugün geldiğimiz noktada nehir kenarlarında yürüme alanları, kent insanının konfor bulabileceği alanlar elbette yapılsın. Ama öncelikle bu projenin sunulup kentiyle tartışıldıktan sonra kentin onayı alındıktan sonra yapılması gerekir” dedi.

Kent ormanına ismi verilen ve orman uğruna katledilen İzzet Arseven’in eşi Nurseven Arseven, “Bizi inanılmaz üzdü. Biz buranın doğal kaldığını zannediyorduk. Ama bugün tekrar gündem de olması gerçekten çok üzdü. İnşallah Edirneli olarak buna fırsat vermeyeceğiz. Edirne bizim ve doğal kalacak. Eşim bunu canı ile ödedi. Bu benim hayatıma mal oldu” dedi.