Ekolojiİklim KriziManşet

Bozkurt sel felaketinden izlenimler: Bu enkazı kim kaldıracak?

0
Fotoğraflar: Elif Ünal

Uzmanlar tarafından yapılan uyarılar, iklim değişikliğinin yaratacağı tahribata dair bilimsel makaleler, artan küresel sıcaklık haritaları, yağış rejimlerindeki değişim grafikleri, bugüne kadar okuduğum ve yazdığım afet haberleri…

Hiçbiri Türkiye’nin en yıkıcı sel felaketinin yaşandığı Kastamonu’nun Bozkurt ilçesine gidene kadar içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetine beni hazırlamaya yeterli değilmiş meğer.

Sadece bende değil orada yaşayan ve bu felakete tanık olan insanlarda da benzer bir düşünce hakimdi. “Hayatım boyunca böyle bir şey yaşamadım” en çok karşılaştığım cümlelerden oldu. 

Kurumlar da suyun şiddetine dayanamadı

“Bu yüzden kurumlara ihtiyacımız var” diye düşündüm. Bizi beklenmeyene hazırlamak ve biz şok içerisinde ne yapacağımızı bilemez bir haldeyken işlerin yolunda gitmesini sağlamak için.

Ancak dere yatağının kenarına yapılan duvarlar gibi, kurumlar da yükselen suların şiddetine dayanamadı. Eve döndüğümde yanımda götürdüğüm iki başlık etkileri en az iklim krizi kadar yıkıcı olabilecek, “koordinasyonsuzluk” ve “bilgi kirliliği” oldu.

Bir yanda enkaz bir yanda dayanışma

Bozkurt’a ulaştığımda yüksekliği dört metreye kadar ulaşan balçıkla kaplı binalar, girilemeyen sokaklar, üst üste binmiş araçlar, bir zamanlar mağaza olduğu ancak tabelasından anlaşılabilen dükkanlar, yakınlarını arayan insanlar ve sahiplerinin enkaz altından çıkmasını bekleyen köpekler ile karşılaştım.

Öte yandan işini gücünü bırakarak afet bölgesine gelen gönüllüler ve kendi kayıplarını bir kenara bırakıp komşularının yardımına koşan insanlar ile de tanıştım. Hem gönüllülerin hem de profesyonel ekiplerin insanüstü bir çaba gösterdiği aşikâr.

Ne yazık ki bu dayanışma ortamında hem sahada arama kurtarma çalışmaları yapan ekipler içerisindeki hem de yardımların dağıtıldığı Afet Toplanma Merkezi’ndeki insanlar içerisindeki -ve birbirleri arasındaki- koordinasyonsuzluk göze çarpıyordu.

Tıkanan yollar

Türkiye’nin dört bir yanından gelen yardım paketleri bu merkeze gönderiliyordu. Küçük bir merkezi olan ve büyük çoğunluğu sel ile yıkılan Bozkurt’ta bu durum şu anlama geliyor: Daracık sokaklardan geçmeye çalışan onlarca kamyon ve tıkanan yollar.

Bu tıkanıklık, şehirdeki suyu ve balçığı temizlemek ve enkazı kaldırmak için görev yapan vidanjörlerin, kamyonların ve ambülansların ilerlemesine engel olduğu durumlarda da karşılaştım.

Elbette bu durumun farkında oldukları için çok sayıda trafik polisi de görevlendirilmişti. Ancak bir sokakta 10 trafik polisinin yer almasının da bir yerden sonra çözüm değil sorun oluşturacağı tahminini yapmak mümkün.

Halkın çoğunluğu ilçe dışında

Üstelik selin ardından yaklaşık 5 bin kişinin ikamet ettiği ilçede selden etkilenen bölgedeki halkın büyük çoğunluğu Kastamonu merkeze veya çevre illerdeki akrabalarının yanına gitmişti. Evlerini kaybeden insanların bir kısmı ise devlet tarafından öğrenci yurtlarına yerleştirildi.

Yani sokaklar orada yaşamaya devam eden kişilerden çok dükkanındaki ve evindeki zararı ölçmek veya birkaç eşyasını kurtarıp tekrar kaldıkları yere gitmek isteyen kişiler, arama-kurtarma ekipleri, gönüllüler, siyasetçiler ve gazetecilerle doluydu.

Gönüllüler arasında da birçok kez gelen yardımların takibinin ve dağıtımının düzgün bir şekilde yapılamadığını söyleyenler oldu. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan (AFAD) ismini vermek istemeyen bir orta düzey yetkiliyle yaptığım konuşmada işlerin nasıl olması gerektiği konusunda biraz daha fikir sahibi oldum.

AFAD koordinasyonda yetersiz

“Afet bölgelerine birçok kurumdan, dernekten, şirketten yardım gelir. Ancak bunların koordinasyonunu yapacak ve sahada aktif olarak görev alacak kurum AFAD’tır” dedi.

Yani bir bölgeden yardım geleceğinde önce AFAD’a bildirilmesi gerekiyor. Aynı şekilde çadır açmak ve yemek dağıtmak isteyen kişi ve kurumlar olduğunda onlar da ilk bu kapıyı çalıyor. AFAD ise bölgedeki ihtiyacı ve kapasiteyi göz önünde bulundurarak hangi yardımın nereye gideceğine, hangi bölgede kimin çalışacağına karar veriyor.

Konuştuğum yetkili Bozkurt’ta AFAD’ın koordinasyonu sağlayamadığını ve bu kaos ortamının da bundan kaynaklandığını söyledi. Ayrıca şehrin yapısının ve selin etkili olduğu alanın büyüklüğünün de işleri daha da karmaşıklaştırdığını anlattı.

Ancak Ege ve Akdeniz’de yaşanan orman yangınları sırasında da benzer koordinasyon eksikliklerin olduğunu hatırlatan yetkili, kurumun kat etmesi gereken çok yol olduğunu söyledi.

Ders çıkarılan noktalar da var

Öte yandan yaşanılan felaketler sonrasında ders çıkarılan noktalar da olmuyor değil. Örneğin yangınlar sırasında Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı gibi siyasilerin bölgeleri ziyaret sırasında yanlarında getirdikleri koruma ordusu nedeniyle yolların tıkanmasına ve müdahalenin zorlaşmasına neden olmaları tepki toplamıştı.

Bozkurt’ta ise duyduğum ve gördüğüm kadarıyla böyle bir durum yaşanmadı. Süleyman Soylu bölge ziyaretleri sırasında çok az kişiyle birlikte dolaştı. Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise yalnızca tek bir arabayla ilçeye geldi.

Kurumlara güvensizlik ve bilgi kirliliği

Koordinasyon dışında dikkat çeken bir nokta ise bilgi kirliliği. Bozkurt’taki felaket, özellikle afet anlarında yanlış bilgilerin ne kadar hızlı yayılabildiğini bir kez daha göstermiş oldu.

Bu bilgi kirliliğinin bir örneği selin yaşanma sebebiyle ilgiliydi. Haber yapmak için konuştuğum bölge halkının neredeyse hepsi hidroelektrik santral barajının kapakları patladığı için selin yaşandığını söylüyordu. Onlara da ilk bu şekilde uyarı verilmiş zaten.

Halk HES’i sorumlu tutuyor

Sonrasında bu bilginin doğru olmadığı şirket, hükümet ve konunun uzmanları tarafından açıklandı. Buradaki Ezine Çayı üzerine kurulu HES’in boru tipi bir HES olduğunu belirten Dr. Sinan Erensü Yeşil Gazete’ye verdiği demeçte bir patlama yaşanmış olabileceğini ancak bunun sele neden olamayacağını söylemişti.

“Burada doğru tartışma alanı HES’in patlayıp patlamadığından ziyade HES’in yapımı, işletmesi ve sonrasında vadilere verdiği etkidir” diyen Erensü, iklim krizinin neden olduğu yağış rejimlerindeki değişikliklere de dikkat çekmişti.

Kaç kişi yaşamını yitirdi?

Bir başka bilgi kirliliği ise sel ve heyelan sonucunda kaç kişinin yaşamını yitirdiğine dair. AFAD tarafından yapılan açıklamada ilçede 62 kişinin öldüğü Bozkurt’ta 26 kişinin ise kayıp olduğu belirtildi. Ancak halk sayının çok daha yüksek olduğu konusunda hemfikir.

Üstelik orada hasar tespit ve arama-kurtarma çalışmalarında görevli olan kişiler de ısrarla sayının çok daha yüksek olduğunu söylüyordu. Buradaki temel argümanlar birçok binanın ikinci kata kadar balçıkla dolmuş olması ve ikamet edenlerin genellikle yaşça büyük olduğu için kaçamamış olduğunun düşünülmesi, yakınlarına ulaşamayan birçok kişinin olduğunun söylenmesi, sokaklarda balçık altındaki cesetlerden geldiği düşünülen ağır koku, hastanedeki ceset torbalarının bitmesi ve yaklaşık 700 sipariş verilmesi…

Bilgi kirliliğinin en büyük sebebi ise kurumlara karşı güvensizlik. “Ne zaman doğruyu söylediler ki şimdi söylesinler?” diye soran çok sayıda kişi var. Kurumlara güvenilmediğinde de bilgilerin akışını kontrol etmek kısa vadede mümkün görünmüyor.

Bozkurt şu anda toparlanma yolunda. Birçok ev ve sokaktaki balçıklar temizlendi, sokaklar su ile yıkandı, enkaz kaldırıldı.

Ancak ne yazık ki sera gazı emisyonları hızla tırmanmaya devam ederken iklim değişikliğine karşı herhangi bir uyum ve azaltım çalışması yapılmıyor. Bilim insanları ilerleyen günlerde çok daha büyük felaketler yaşayacağımızı söylüyor. Asıl sorulması gereken soru ise bizim bu felaketlere hazır olup olmayacağımız.

More in Ekoloji

You may also like

Comments

Comments are closed.