Ana Sayfa Blog Sayfa 301

Filistin yanlısı gösterilere ‘nefret yürüyüşü’ diyen İçişleri Bakanı görevden alındı

Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak, Filistin‘e destek gösterilerine karşı tutumuyla tartışmalara neden olan İçişleri Bakanı Suella Braverman’ın görevine son verdi.

Başbakanın bugün kabine değişikliğine gitmesi de öngörülüyor.

Suella Braverman’in İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının ardından başlayan Filistin’e destek gösterilerine izin veren Londra polisini ‘taraf tutmakla’ suçlamış; bunun üzerine başlayan gerginlik ülkeye yayılmıştı.

Braverman, Londra’da 14 Ekim’den bu yana her hafta düzenlenen Filistin’le dayanışma yürüyüşlerini ‘nefret yürüyüşü’ olarak nitelendirmiş, polisi de Filistin eylemleri söz konusu olduğunda ‘çifte standart uygulamakla’ itham etmişti.

Kuzey İrlanda göndermesi

The Times gazetesinde geçen perşembe günü yayımlanan makalesinde ise ülkedeki Filistin yanlısı protestoları eleştirerek  bunun Kuzey İrlanda‘da yaşananları “rahatsız edici şekilde hatırlattığını” söylemiş; gösterileri düzenleyenleri “Filistin yanlısı çeteler” olarak nitelemişti.

Braverman, daha önce sağ görüşlü grupların yürüyüşünün yasaklandığını hatırlatarak Londra polisinin Filistin halkı ile dayanışma yürüyüşlerini “kayırdığını” iddia etmiş, yazının yayımlanmasının ardından Başbakanlık Ofisi‘nin, Braverman’ın makalesini onaylamadığı ortaya çıkmıştı.

Braverman, Eylül 2022’de Liz Truss hükümetinde içişleri bakanı olarak yer almış, ancak resmi bir belgeyi kişisel email adresinden göndermesinin ardından istifa etmişti. Truss’ın istifası üzerinde Rishi Sunak’ın başbakan olmasıyla, tekrar içişleri bakanı olarak kabinede görev verilmişti.

Rızvanoğlu 2024 iklim bütçesini değerlendirdi: Bakanlığın yetkinliklerinde bir sorun mu var?

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi İstanbul Milletvekili ve Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Evrim Rızvanoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 2024 yılı bütçesine ilişkin söz aldı.

Rızvanoğlu, bakanlığın belki de en önemli sorumluluğunun, “nesiller arası adalet anlayışıyla” daha yaşanılabilir bir Türkiye’yi gelecek nesillere bırakmak olduğunu ifade etti.

Bütçe teklifinde iklim krizi ve etkileriyle ile mücadeleye yönelik yeterli kaynak olmadığına dikkati çeken vekil Rızvanoğlu, “İklim değişikliği ile mücadelenin yolu, yeterli bütçe ve stratejik planlamadan geçiyor, bu şüphesiz. Ancak Kalkınma Planındaki çevreye dair konuların, bütçede maalesef somutlaşmadığını görüyoruz” diye konuştu.

‘Bütçe, adeta buzullar gibi eriyerek, resmi enflasyonun dahi altında kaldı’

Kalkınma Planındaki çevreye dair konuların, bütçede somutlaşmamasına örnekler veren Evrim Rızvanoğlu, bakanlığın 2024 yılı bütçesinde, 2023’e kıyasla 10 katlık bir artış olduğunu ancak bu artışın, 6 Şubat depremlerinin yaralarının sarılması için kullanılmak üzere yapıldığını kaydetti.

Rızvanoğlu, bakanlık bütçesinde iklim krizi ve çevresel afetlerin etkilerine ayrılan bütçede yapılan artışın yetersizliğine vurgu yaparak şunları söyledi:

“Sel, yangın, kuraklık gibi çevre felaketlerinin önüne geçmek için ayrılan bütçede ise, iklim değişikliği ile mücadele ve uyum için yapılan artış sadece yüzde 16. Yıllık enflasyon resmî açıklamalarda bile ortalama yüzde 61. İklim Değişikliği Başkanlığı bütçesinin, adeta buzullar gibi eriyerek, resmi enflasyonun dahi çok altında kaldığını üzülerek görüyoruz.”

Bir başka çarpıcı saptamanın da İklim Değişikliği Başkanlığı, 2022 yılı Sayıştay Raporuna yansıdığını belirten Rızvanoğlu, bütçenin yalnızca yüzde 51,6’sının kullanıldığının altını çizdi.

Rızvanoğlu

‘Net sıfıra nasıl erişeceksiniz?’

Rızvanoğlu, geçmiş ve olası 2024 yılı bütçelerine yönelik eleştirilerinin ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’ye “Tahsis edilen bütçeyi neden kullanmadınız? İklim değişikliği ile mücadelede, planlanan çalışmaları yapmadınız mı? Bütçeyi doğru ve etkin kullanmadan, Türkiye’nin iklim hedeflerine nasıl ulaşacaksınız, uluslararası taahhütlerini nasıl gerçekleştireceksiniz?” diye sordu.

Türkiye’nin 2038’de pik emisyon seviyesine ulaşıp ardından hızlı emisyon kesintileriyle 2053’te net sıfır emisyona ulaşacağını öngören ve bu açıdan bilim insanları ve politika yapıcılar tarafından büyük tepki çeken Ulusal Katkı Beyanına değinen Rızvanoğlu, Bakan Özhaseki’ye “2038’de emisyonları pik yaptırıp, 2053’te net sıfır emisyona nasıl erişeceksiniz? Hem de bütçe dengesini bile sağlayamadan?” sorusunu yöneltti.

“Sayın Bakan, Yeşil mutabakat süreçleri ile ilgili olarak da ‘Sanayicilerimizi sürekli bilgilendiriyoruz’ dediniz, ancak ihracatımızın yüzde 40’tan fazlası Avrupa’ya iken, sadece bilgilendireme yeterli mi?” diye sözlerine devam eden vekil Evrim Rızvanoğlu, KOBİ’lerin bilgilendirilme durumunu sorarak bunlardan birçoğunun henüz yeterli bilgi sahibi olmadığını ekledi.

‣ ‘Sunulan Ulusal Katkı Beyanı ile Türkiye’nin 2053’te net sıfıra ulaşması imkansız hale geldi’
‣ İklim örgütlerinden Türkiye’ye çağrı: 2030’a kadar emisyonlar yüzde 35 azaltılmalı
‣ TEMA Vakfı: Türkiye’den beklenen azaltım hedefi gelmedi
‣ İklim örgütleri: Açıklanan emisyon seviyesi öngörülerimizin iki katı

‘Sıfır Atık hedefleri doğru tespit edilemiyor mu?’

Faaliyet raporundaki tutturulamayan hedeflere değinen Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı, Sıfır Atık Programı uygulanan bina sayısının, 2022 yılındaki hedefinin sadece yüzde 37’sinin gerçekleştirildiğine dikkati çekerek “Burada hedefler doğru tespit edilemiyor mu?” diye sordu.

Sıfır Atık projesinin Çevre Ajansı bünyesinde yürütüldüğünü hatırlatan Rızvanoğlu, Çevre Ajansının 2022 yılına ilişkin faaliyet raporunun Kasım 2023’te halen yayımlanmamış olduğunu vurguladı ve “Mevzuata göre web sayfasında yayınlanması gerekirken, neden yayınlanmadı?” sorusunu yöneltti.

Rızvanoğlu, “Sıfır Atık projesi amiral gemimiz diyorsunuz. Geçtiğimiz aylarda ise vakfedenlerin arasında iki eski bakanın olduğu Sıfır Atık Vakfı kuruldu. Bu Vakfın Bakanlıkla bir ilişkisi var mıdır?” sorusuyla konuşmasına devam etti.

‘Bakanlığın yetkinliklerinde bir sorun mu var?’

Bakanlığın geçen yılki sunumunda “Türkiye Yüzyılı’nda, ‘Bisiklet Ağları ile Örülmüş Bir Türkiye’yi’ hep birlikte yaşayacağız” dendiğini hatırlatan Rızvanoğlu, faaliyet raporuna bakıldığında, bisiklet yolu yapımına ilişkin, 2022 yılı gerçekleşme oranının sadece yüzde 9 olduğunu belirtti ve Bakan Özhaseki’ye “Bu düşük performansa karşın, sizin görev süreniz içerisinde, bu vaadin gerçekleştiğini görebilecek miyiz?” diye sordu.

Faaliyet raporunda yer alan bir diğer dikkat çekici hususun ise; Ulusal Yeşil Bina Sertifikasına sahip 2022 yılı için hedeflenen bina sayısının hiç gerçekleştirilmediğini bildiren Rızvanoğlu, gürültü bariyeri alanına ilişkin başarı performansının ise yüzde 350 olduğunu vurguladı. Rızvanoğlu, “Bir tarafta hiç tutturulamayan, diğer tarafta ise aşırı gerçekleşen hedefler. Bakanlığın proje planlama ve etkin projeksiyon yetkinliklerinde bir sorun mu var?” diye sordu.

Son olarak Bakan Özhaseki’nin sunumunda açıkladığı 7/24 izlenen ve denetlenen sanayi tesislerinin rakamlarına ilişkin konuşan Rızvanoğlu “Yatağan veya Afşin Elbistan gibi zehir saçan tesisler de bu sayıya dahil mi? Eğer öyleyse halk sağlığı verileri niye bu durumu yansıtmıyor?” sorusunu yöneltti.

‣ Yeşil Gazete’nin ortaya çıkardığı Yatağan’daki izinsiz kömür madenciliği Meclis gündeminde
‣ DEVA’lı Rızvanoğlu’ndan Akbelen’e Meclis’ten destek: 2.5 yıllık kömür için değer mi?

‘Bakanlık yeniden yapılandırılarak işlevsel olabilir’

Sorularının ardından duruma ilişkin değerlendirme ve önerilerini paylaşan İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, “Hükümetin öncelikle çevre konusuna bakış açısını değiştirmesi gerekli” vurgusu yaptı.

Bakanlığın sunumunda ve web sitesi dahil her yerde çevreye ilişkin konulara çok az yer verildiğini kaydeden Rızvanoğlu “Çevre odaklı konuları ele alan ve denetimi önceleyen, Çevre ve İklim Değişikliği Bakanlığının, münferit bir bakanlık olarak yeniden yapılandırılması en iyi çözüm olacaktır” önerisinde bulundu.

Rızvanoğlu, “[Yapılandırma sonucu] Belki siyaset üstü diye tanımladığınız çevre konuları, münferit bakanlık ile birlikte siyasi iradeyi de ortaya koyabilen, işlevsel bir bakanlık olur” diye ekledi.

‣ Şeffaf olmayan hava kalitesi verileri TBMM gündeminde: Bakanlık hava kirliliğine karşı ne yapıyor?
‣ İklim hedefleriyle ilgili soru önergesinin yanıtları geldi: Hedefler olduğu gibi…

Kuraklık sürerken tropik meyve üretimi artıyor: Derhal vaz geçilmeli

Türkiye‘de başta Akdeniz bölgesi olmak üzere yarı tropik veya tropik meyve üretimi, son yıllarda hızla artıyor. Küresel ısınmaya bağlı aşırı sıcaklar ve yağış azlığı nedeniyle uzun süredir yaşanan kuraklık nedeniyle su tasarrufu çağrıları yapılırken, aşırı su isteyen ve Türkiye coğrafyasına uygun olmayan bu meyvelerin üretimine devam edilmesi eleştirilere neden oluyor.

Antalya, Mersin gibi illerde yıllardır üretilen muzun yanı sıra avokado, mango, ejder meyvesi, passiflora gibi tropik meyvelerin artan üretimi sırasında kullanılan su için derin sondaj kuyuları açılıyor, bu da halihazırda azalan yeraltı su kaynaklarını yok ediyor.

Pandemi döneminde arttı

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici, muz, mango, avokado gibi ürünlerin üretimine bundan böyle izin verilmemesi gerektiğini belirtti:

“Pişman olmamak için yaşananlardan ders almalıyız. Örneğin Alanya‘da pandemi dönemi bir bölgede o kadar çok muz ve avokado bahçesi kurulmuş ki şimdi o bölgedeki sondajlar kurumuş ve insanlar tankerler ile su taşımaya çalışıyor. Birçok avokado ve muz bahçesi de su olmamasına bağlı verim alınamadığından satılığa çıkartılmış durumda.”

100 bin tona yakın muz üretiminin yapıldığı Gazipaşa ilçesi Zeytinada Mahallesi‘nde de susuzluk nedeniyle muz bahçeleri sökülmeye başlandı. Bu bahçeler yerine villaların inşa edildiği görüldü.

‘Damla sulama sistemine uygun değiller’

Bu tür yarı tropikal ve tropikal bitkilerin damla sulama sistemine uygun olmadığını belirten Dr. Kesici, şunları anlattı:

“Maalesef bunlar vahşi sulama isteyen bitkiler. Toprağına, suyuna sahip çıkmak istiyorsan; mango, muz, avokado gibi bitkileri üretme. Mango hiç de bize uygun ve sevimli bitki değildir. Neden mi? Mango, tropikal iklim bitkisi. Tropikal iklim de bol yağışlı ve sıcak bir iklim kuşağıdır. Köppen İklim Sınıflandırması‘na göre; yılın 12 ayı boyunca 18 derece altında sıcaklık gerçekleşmez. Bu özellikteki iklimde yetişir ve çok su ister. Hırsın bu kadarı fazla. Suyu ve geleceği düşünüyorsak, mango ve benzeri tropikal bitkileri dikmemeliyiz.”

‘Bize para değil, su lazım’

Dr. Kesici,  bu tür 50’ye yakın meyvenin Türkiye’de yetiştirilmeye çalışıldığını, ancak üretim yapılan yerlerin susuz kaldığına dikkat çekti:

“Tropikal iklimde yetişen ve kökleri son derece kuvvetli olan mango, bu sebeple çok fazla suya ihtiyaç duyan bir ağaç. Ağacın yeterli seviyede sulanması ile meyve verimliliği artmaktadır. Suyumuz var mı? Bizim iklim kuşağımız tropikal mi? Bu nedenle ihanettir. Kesinlikle izin verilmemelidir.

Bu bitkileri dikenler, ülkemizi ve geleceği düşünmelidir. Bize para değil; su lazım. Şu an Türkiye’de muz, avokado, mango, ejder meyvesi gibi 50’ye yakın tür yetiştirilmeye çalışılıyor. Aşırı su isteyen bu bitkiler, bize uygun değil. Derin sondajlarla yer altı su kaynaklarının tüketilmesi sebebiyle bazı mango, muz üreticileri bu yıl bol verim almadığından söküme geçtiklerini bildiriyor. Bu tür ürünlerin ithalatına devam edilebilir; üretimi elzem değildir. Bu tür üretimler için son aylarda çok fazla derin sondaj kuyuları açılmasına izin verilmesi de çok tehlikelidir.”

Kadınlar Kartal’dan seslendi: Tek adam rejimine geçit vermeyeceğiz

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği, Kartal’da laiklik ve özgürlük için kadın yürüyüşü gerçekleştirdi. Kartal Meydanı’nda 14.00’da bir araya gelen kadınlar, nafaka hakkına ve 6284’e (İstanbul Sözleşmesi) karşı politika üretenlere, bu haklara el uzatanlara karşı yürüdü. Kadın yürüyüşünün ardından meydandan patriyarkal sisteme karşı kadınların sesleri yükseldi.

Platformun genel temsilcisi Gülsüm Kav, kadın mücadelesinin kökenine işaret ederek mücadelenin büyüklüğüne dikkat çekti. Kav, toplumu bilinçlendirdiklerine vurgu yaparak karar mekanizmalarında yer almanın gerekliliğine ve aynı Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı‘ndaki oyuncular gibi hücum yapmak gerektiğine değindi. Gülsüm Kav, şu ifadeleri kullandı:

“Biz yıllardır anayasal haklarımız için mücadele ediyorduk, ne kadar haklıymışız değil mi? Anayasayı delmekten, bir kereden bir şey olmaz diyenler, çocuklara el uzatıp gene bir kereden bir şey olmaz diyenler en son anayasal işleyişi bütünüyle bozmaya kadar vardırdılar işi. O yüzden laiklik ve özgürlükle ilgili miting yapalım, bu konuda harekete geçelim konusunda da çok haklıymışız.

Kadınlara çok acımasız olan ama erkekleri hep kayıran o patriyarka dediğimiz çarklar sistemini cilalamak, onu yaşatmak istiyorlar çünkü biz oraya bir çomağı soktuk; o çarklar eskisi gibi dönmüyor. Çünkü Türkiyeli kadınlar değişiyor. Daha fazla haklarımızı arıyoruz. Yeni başlamadı bu mücadele. Arkamızda çok köklü bir mücadele var.

Sadece kendimizi kurtarmak için, kendi eşitliğimiz için değil; tüm ezilme, eşitsizlik, sömürü biçimlerine ve hatta iklim krizine elbette ki, gezegenin akıbetine ve hatta savaşa karşı barışa ve bunun mücadelesini vererek, bütün bunlar bizi ilgilendirerek buradayız ve böyle devam etmek zorundayız.”

‘Biz bu feleğin şu çarkına çomak sokanlarız’

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği Genel Sekreteri Fidan Ataselim ise “Bazen kim olduğumuzu hatırlamaya, gücümüzü fark etmeye ihtiyaç duyduğumuz anlar oluyor. Şimdi en çok buna ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz” diyerek başladığı konuşmasında kadınlara şu soruları sordu:

“Biz yaşam mücadelesi verirken, yaşama tutunmaya çalışırken tıpkı o erkeklerin, katillerin bize seslendiği gibi sesleniyorlar. Ne işi varmış diyorlar? Mutlaka bir şey yapmıştır diyorlar. Mini etek giymişti, dışarıda geç saatte geziyordu, diyorlar. Başkasıyla mesajlaşmış, çalışıyordu, sözümüzü dinlemedi diyorlar. Size soruyorum; bize kendi fikirlerin dayatmaya kalktıklarında o erkekleri de, o tek adamı da, o siyasi iktidarı da, o yobazları da hep birlikte durduracak mıyız?”

Kartal Meydanı’ndaki kadınlardan güçlü bir “Hayır” yanıtı yükseldi. Ataselim, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Utanmadan bir milletvekili mecliste oturduğu koltuktayken diyebiliyor ki 6284’ü ayıklayacağız, diyebiliyor. Siz kimsizini de kadınların yaşam hakkıyla ilgili bir kanunu ayıklayacaksınız? Ama sözümüz olsun; biz sizi o meclisten de, o sokaklardan da tüm meydanlardan da tarihten de ayıklayacağız. Yarın ‘çok geç oldu, keşke…’ demek için bugün de anayasal işleyişi rafa kaldırmaya çalışanlara karşı biz dimdik buradayız, ayaktayız. Asla onların tek adam rejimine geçit vermeyeceğiz. 

H.K.G. kardeşimizin de bir ailesi yok muydu? Vardı, değil mi? O ailesi H.K.G.’yi bile bile istismara göndermedi mi? Bu istismarın üstünü örtmedi mi? İşte sizin dediğiniz aileler, içerisinde istismar olan aileler. Biz bu aileleri, yaşamak için elbette yıkacağız. Biz hayatın her alanında aile içerisinde ya da dışarıda, kamusal alanda ya da hapsetmeye çalıştıkları özel alanımızda asla teslim olmayacağız. Haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Ve böyle böyle kazandığımız çok şey var arkadaşlar. 

LGBTİQ+’ların her gün karşı karşıya olduğu bir siyasetle burun burunayız. Gökkuşağını suç unsuru gibi dayatmaya çalışıyorlar. Gökkuşağının renklerini kim silebilir ki arkadaşlar? Bu mümkün mü? Omuz omuza, kol kola olmaya devam edeceğiz. Çünkü biz bu feleğin şu çarkına çomak sokanlarız.”

Kadın yürüyüşüne, Gezi Davası kapsamında tutuklanan Mine Özerden ve Çiğdem Mater’den de mesajlar gönderildi. Özerden ve Mater’in mesajları meydanda okundu:

Marmarisli ekoloji savunucuları: Yargıtay’ın Atalay kararı Anayasa’ya ve demokrasiye saldırıdır

Marmaris Kent Konseyi ve Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nin tutuklu Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Can Atalay‘a ilişkin hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasını eleştirdi.

İki kurum tarafından Marmaris’te yapılan bir basın açıklamasında, karar “demokratik değerlerimizi bozan, yurttaşın temel hak ve özgürlüklerinin hukuki güvencesine, yani Anayasamıza yönelik açık bir saldırı” olarak nitelendirildi.

Kararın aynı zamanda Hatay halkının seçme hakkını hiçe saydığı belirtildi. Aktivistler, bu noktada sadece yargı mensuplarının değil, vatandaşların da sesini yükselterek adaletsizliğe karşı çıkması çağrısı yaptı ve “Bu, yargıdaki bir yozlaşmadan daha fazlasıdır; bu toplumsal sözleşmeye açık bir saldırıdır” dedi.

‘Güçler savaşının arenası Anayasa olamaz’

Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Adaletin yaşam kaynağındaki çürüme sadece mahkeme kararlarının çatışmasından ibaret değildir. Anayasa, toplumsal bir arada duruşun yazılı metnidir ve bu nedenle anayasaya yönelik saldırı varoluşsal sonuçları doğuracak önemdedir. Hafife alınamaz, görmezden gelinemez. Güçler savaşının arenası Anayasa olamaz. Hedef cumhuriyetin kazanımları, ağır aksak da olsa var olan demokrasi, temel hak ve özgürlüklerimizdir.”

Toplum olarak “bu acı gerçekle” yüzleşilmesi ve yaşanan kaotik durumu değiştirmek için birlik olunması gerektiğini vurgulayan Marmaris Kent Konseyi ve Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi, “Hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi ve toplumsal sözleşmeyi sürdürmek kolektif eylemi gerektirir. Bu yozlaşmış, ceberrut sistemin değişmesi, insan onuruna yakışır bir yaşamın inşa edilmesi için dayanışma en önemli anahtarımızdır” diye belirtti.

‘Cumhuriyetin kazanımlarına vurulmak istenen son darbe’

Demokrasinin birkaç kişinin kaprislerine boyun eğmenin değil kolektif mücadelenin sonucu olduğunun unutulmaması gerektiğine değinilen açıklamada, “Darbe girişimine karşı birleşerek, demokrasimizi savunarak karanlık dönemi aşabilir, daha adil, daha özgür bir Türkiye‘yi inşa edebiliriz” denildi.

Marmarisli ekoloji savunucuları şunları kaydetti:

“Yargı eliyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu darbe girişimi karşısında eşit, özgür, demokratik bir ülke için ayağa kalkma zamanıdır. Mücadele iktidar kurumlarının düzgün çalışmasına bel bağlayarak sürdürülemez. Tüm yetkinin Saray’da toplandığı bu faşist rejim karşısında hayatın her alanında birleşerek; haklarımızı ve geleceğimizi kazanmak için örgütlenerek mücadele etmek dışında bir yol olmadığı açıktır. Bu hamle Cumhuriyetin kazanımlarına vurulmak istenen son darbedir. Bir karşı devrim hamlesidir Bu Anayasa tanımaz keyfi uygulamaya karşı hukukun üstünlüğünü ve yurttaşlarımızın haklarını ve demokratik hukuk devletini korumak için üzerimize düşen görevi yapmaktan asla çekinmeyeceğiz.”

‣ Yargıdaki kriz büyüyor: Avukatlar Yargıtay’a yürüdü
‣ Mahkeme, AYM’nin hak ihlali kararına rağmen Atalay’ın dosyasını Yargıtay’a gönderdi

Ne olmuştu?

Gezi davası kapsamında tutuklu bulunan Can Atalay, İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılama sonucu ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs‘ suçuna ‘yardım eden‘ sıfatıyla katıldığı gerekçesiyle 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

TİP Hatay Milletvekili Atalay’ın, hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi talebiyle avukatları tarafından yapılan başvuru, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesince reddedilmişti.

Atalay’ın avukatları, Atalay’ın milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazandığı halde durma kararı verilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştu.

AYM hak ihlali olduğu yönünde karar vermişti. AYM kararının ardından dosya, Yargıtay 3’üncü Dairesi’ne gönderilmişti.

Yargıtay 3’üncü Dairesi ise tutuklu Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ‘hak ihlali’ kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

‣ Yargıtay’ın Atalay mütalaası: Dokunulmazlıktan yararlanamaz
‣ Yargıtay’ın kararına tepkiler yağıyor: Bu açık darbe girişimidir!
‣ Yargıda kriz, TBMM’de nöbet: Yargıtay hakkında suç duyurusu

Londra’da 300 bin kişi Gazze için yürüdü

Birleşik Krallık’ta ‘hassas gösterilerin’ polis tarafından denetlenmesine ilişkin yoğun siyasi tartışmaların yaşandığı bir haftanın ardından dün (11 Kasım) yüz binlerce kişi İsrail‘in Gazze üzerinde devam eden bombardımanını protesto etmek üzere Londra‘nın merkezinde barışçıl bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Metropol Polisi teşkilatı ülkenin dört bir yanından yaklaşık 300 bin kişinin başkente akın ettiğini belirtirken, Filistin yanlısı gösterinin organizatörleri bu sayının 800 bine yaklaştığını ve İngiltere tarihindeki en büyük yürüyüşlerden biri olduğunu kaydetti.

Filistin yanlısı gösteri barışçıl bir şekilde gerçekleşirken, gösteriye katılanların birçoğu İsrail devletinin ortadan kaldırılmasına destek anlamına gelen “nehirden denize” sloganları attı.

Fotoğraf: Hollie Adams / Reuters

Polis ayrıca yürüyüşte atılan antisemitik (Yahudi karşıtı) ve ırkçı sloganlar ve pankartlar da dahil olmak üzere en az beş nefret suçu iddiasını araştırdığını söyledi.

Yetkililer pankartların birinde “Auschwitz’in ikizi Gazze’ye hoş geldiniz” yazdığını söyledi.

Fotoğraf: @@jeremycorbyn / X

Polis, bir başka kişinin de antisemitik bir benzetme olan dünyaya sarılmış bir İsrail yılanını tasvir eden bir pankart taşıdığını, başına Hamas bantları taktığı görülen iki kişinin de arandığını bildirdi.

Filistin Sağlık Bakanlığı, 10 Kasım’da yaptığı açıklamada İsrail’in bombardımanının 7 Ekim’den bu yana 11 bin 78 kişinin ölümüne yol açtığını, 1,5 milyon kişinin de yerlerinden edildiğini belirtti.

Fotoğraf: Henry Nicholls / AFP
‣ Dünyanın dört bir yanından milyonlarca insan ‘Gazze’de ateşkes’ için yürüdü
‣ Gazze’de hayatta kalma mücadelesi savaş suçları, su krizi, açlık, hastalık riskleriyle sürüyor

Karşı protestocular polisle çatıştı

Dün sabah aşırı sağcı eylemcilerden oluşan bir kalabalık, Ateşkes Günü töreni öncesinde Whitehall‘daki Cenotaph yakınlarında bir araya geldi. Polisin eylemcileri durdurmaya çalışmasıyla grup ile kolluk arasında arbede çıktı. “Ölene dek İngiltere” sloganları atan grup polis bariyerini zorladı. Polis eylemcilere copla müdahale etti.

Chinatown’da da karşı protestocular ile polis arasında çatışmalar yaşandı. Sloganlar atan göstericiler polis memurlarına “Artık İngiliz değilsiniz” diye bağırdı. Metropol polisi, memurların “bölgede önemli sayıdaki karşı protestocuların saldırganlığıyla karşı karşıya kaldıklarını” söyledi.

Fotoğraf: Justin Tallis / AFP

Aşırı sağcı İngiliz Savunma Liginin kurucusu ve eski lideri Tommy Robinson da protestocu kalabalık arasındaydı.

Akşam saatlerinde Parlamento Meydanında yaklaşık 150 kişilik bir sağcı protestocu grubunun da aralarında bulunduğu başka çatışmalar da yaşandı. BBC’nin aktardığına göre, Allah hakkında hakaret içerikli bir slogan atıldı ve bir Filistin bayrağı yırtıldı.

Dün gece itibarıyla polis 126 kişinin tutuklandığını ve çatışmalar sırasında dokuz polis memurunun yaralandığını açıkladı. Polis, tutuklananların büyük çoğunluğunun aşırı sağcı karşı protestocular olduğunu söyledi. Akşam saatlerinde Belgravia‘daki Grosvenor Meydanında yaklaşık 150 kişilik Filistin yanlısı bir protestocu grubu havai fişek patlattıkları gerekçesiyle gözaltına aldı.

‣ Dünyadan barış çağrıları yükselirken İsrail tankları Gazze sınırına yaklaşıyor
‣ İsrail-Hamas savaşı ‘sivillerin benzeri görülmemiş ızdırabıyla’ sürüyor: İnsanlık üstün gelmeli
‣ İsrail: Askerlerimiz Gazze’nin kalbinde, Hamas’ı köşeye sıkıştırdık

Özel, direnişin 112’nci gününde Dikmece’de: Mahkeme ‘dur’ deyince durulmuyorsa düzen kalmaz

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, genel başkan seçildikten sonra ‘ilk ziyaretimi gerçekleştireceğim’ dediği Hatay‘a ziyarette bulundu. Özel, Toplu Konut İdaresinin (TOKİ) konut yapımı için tarım arazileri ve zeytinliklerinin kamulaştırılmasına ve zeytinlerin kesilmesine karşı 112 gündür direnen Hatay’ın Dikmece köyünü ziyaret etti.

Depremzede köylüler, Özgür Özel’e mahkemenin “yürütmeyi durdurma kararına” rağmen TOKİ’nin arazilerde çalışmalarına devam ettiğini bildirdi. Özel, “Bütün Türkiye kamuoyuna Dikmece’den ifade edelim, aynen Anayasa Mahkemesinin kararını Yargıtay’ın saymamasını ve Cumhurbaşkanı’nın da onlara destek vermesi gibi hukuk devleti ayaklar altına alınıyor. Bu yargı kararının derhal uygulanması gerekli, takip edeceğiz” dedi.

Dikmece köylülerinden Hasan Özgün, Dikmece’de direnişin 112 gündür sürdüğünü hatırlattı ve geçen hafta Hatay 3’üncü İdare Mahkemesi‘nin projeye ilişkin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini, ancak mahkeme kararına rağmen arazilerde çalışmaların devam ettiğini açıkladı:

Karar önümüzde maalesef iş makinaları hiçbir kural yasa, mahkeme tanımaksızın çalışmaya devam ediyorlar. Biz burada zeytinliklerimizle, doğamızla, inancımızla, kültürümüzle yaşamaya devam etmek istiyoruz. Buradan sürülmemize izin vermeyeceğiz. Alevi olmak suç değildir. Biz Alevi olarak bu ülkenin eşit yurttaşı olmak istiyoruz, burada kalmak istiyoruz.”

‘Depremden ölmedik, şimdi öldürülmeye çalışılıyoruz’

ANKA‘nın aktardığına göre, TOKİ projesi kapsamında 400 bin zeytin ağacının kesilmek istendiğine dikkat çeken Özgün, “Bunların çok büyük bir kısmı 500-600 yıllık ağaçlar. Burası bölgenin en kaliteli zeytin ve zeytinyağının üretildiği yer” dedi.

Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle 100’e yakın Dikmecelinin hayatını kaybettiğine değinen Özgün “Dikmece köyü zeytinlikleriyle meşhur bir köydür, şu anda depremden ölmedik. Ama deprem sonrası yolsuz, usulsüz, kuralsız uygulamalarla öldürülmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

‘Hukuk devleti ayaklar altına alınıyor’

CHP lideri Özgür Özel ise mahkemenin verdiği kararın takipçisi olacağını, benzer bir durumun Manisa Yırca’da da yaşandığını belirterek şunları söyledi:

“Dikmece’nin güzel insanları, sevgili canlar hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sizin sesinizi de Ankara’dan duyduğumuz için geleyim ‘olayı bir sizin ağzınızdan dinleyeyim’ dedim. Elimdeki mahkeme kararında sizin başvurunuz sonucunda hakim yürütmenin durdurulmasına karar vermiş. Benzer bir olay Manisa’da Yırca’da yaşanmıştı. 6 bin tane zeytinlik kesilip termik santral yapılmak isteniyordu. Yırca köylüleri sizin gibi zeytinliklerine sahip çıkmak istediler biz de onlarla birlikte direndik, yürütmeyi durdurma kararı alındı ve durdu. Sonra da mahkeme kazanıldı.

Şimdi bu mahkeme kararının üzerinde Türk milleti adına yazıyor. Bu kararı tanımamak Türk milletini tanımamak demektir. Eğer mahkeme ‘dur’ deyince duruluyor, ‘yürü’ deyince yürünüyorsa orası hukuk devletidir. Mahkeme ‘dur’ deyince durulmuyorsa, orası hukuk devleti değildir, orada düzen kalmaz. Sen kurala uymazsan vatandaşın uymasını bekleyemezsin. Bunun için Dikmece’den mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına derhal uyulması gerektiğini, süreci en yakından takip edeceğimizi siz Dikmece’nin güzel insanlarına ifade etmek isterim. Dikmece’de 500 yıllık zeytin ağacı gitti mi geriye gelmez. 500 yıllık zeytin ağacını kestin mi sonra başka bir karar verdiğinde nasıl geri getireceksin? Bunu bütün Türkiye kamuoyuna Dikmece’den ifade edelim, aynen Anayasa Mahkemesinin kararını Yargıtay’ın saymamasını ve Cumhurbaşkanı’nın da onlara destek vermesi gibi hukuk devleti ayaklar altına alınıyor. Bu yargı kararı uygulanmalı, takip edeceğiz.”

Deprem konutlarının bir an önce yapılmasını ve bu konuda hızlı davranılmasını istediğini belirten Özel, “Ama mahkemenin ‘zeytin kesemezsin, bu ağaçların kesilmesi doğru değil’ dediği yerde buna sığınılmaması lazım” diye konuştu.

‘Mahkeme “dur” deyince durulmuyorsa düzen kalmaz’

CHP Genel Başkanı Özel, ziyaretinin ardından sosyal medya platformu X üzerinde Dikmecelilerin mücadelesine ilişkin yaptığı paylaşımda şunları kaydetti:

“Hatay Dikmece’de 112 gündür zeytinlikler için süren direnişe destek verdim. Türk Milleti adına verilen yürütmeyi durdurma kararını tanımamak, Türk milletini tanımamak demektir. Mahkeme dur deyince durulmuyorsa, orası hukuk devleti değildir, orada düzen kalmaz.”

‘Hatay’ın unutulmasına izin vermeyeceğiz’

duvaR‘dan Burcu Özkaya Günaydın‘ın aktardığına göre İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte Hatay’a gelen Özel, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ile bir araya geldi.

Hatay’ın çok badire atlatmasına rağmen dimdik ayakta kaldığını belirten Savaş, “Sığınmacı sorunuyla uğraştık, yangınlarla uğraştık. Daha sonra pandemiyle uğraştık. Deprem oldu, depremle uğraştık. Şimdi yine yangınlarla uğraşıyoruz. Çok badire atlattık, yine de dimdik ayaktayız. Kırk asırlık Türk yurdu çok sıkıntı çekti, sayın genel başkanımız önderliğinde sorunları aşacağız” dedi.

Savaş’tan sonra söz alan Ekrem İmamoğlu, Hatay’a gönderdiği desteği İstanbul halkı adına gururla yaptığını belirtti. İmamoğlu, “O dönemki genel başkanımız Sayın [Kemal] Kılıçdaroğlu anbean takip ederdi, şimdi yeni Başkanımız Özgür Özel ilk ziyaretini Hatay’a yaparak, CHP’nin Hatay’a ilgisini en üst seviyede tutma kararlılığını gösterdi. Hatay’da çalışmalarımız sürüyor. Büyükşehir Belediye Başkanımız Lütfü Savaş, İl Başkanımızla hep dayanışma içinde hizmet üretme gayretinde olduk” diye konuştu.

‘Bir sene sonra Hataylılar yine sokakta’

CHP lideri Özgür Özel de Hatay’da depremin ilk günlerinde büyük bir koordinasyonsuzluk yaşandığını, tüm Türkiye’de geç kalındığını fakat Hatay’da çok geç kalındığını vurguladı.

Özgür Özel, “Şimdi enkazlar kalkıyor dokuz şehirde bitti Hatay’da daha bitmedi. Bir görüşe göre enkazların yüzde 20’si duruyor. Bir görüşe göre de daha fazlası duruyor. Söz verdikleri gibi bir yılda evler yetişmeyecek ama Hatay’da durum kötü. 275 bin konut yapılması gerekiyor, 33 bin tanesinin ihalesi yapıldı. İnşaata başlanan ise bunun çok daha azı. İhalesi yapılanların bitmeyeceği de ortada, tut ki bitti, bir sene sonra 10 Hataylı’dan dokuzu yine sokakta” şeklinde konuştu.

Konteyner kentlerde kalanların da birçok sorunu olduğuna, yağmur altında kaldığına dikkati çeken Özel, konteyner isteyenlerin konteyner alamadığını, başvuru yapanların da yardımının kesildiğini aktardı.

‘Sağlık sorunları için heyet oluşturacağız’

Hatay’da depremde 60’un doktor öldüğünü ve beş doktorun hâlâ kayıp olduğunu, 600’den fazla sağlık emekçisinin hayatını kaybettiğini ifade eden Özel, Hatay’da kalp krizlerine müdahale edilmediği, yeterli teknik donanım olmadığı için ölümler yaşandığına işaret etti.

Özgür Özel, “Bunların hepsini sağlıktan sorumlu genel başkan yardımcımız yakından takip edecek. Hatay’daki sağlık sorunlarını incelemek üzere hekim milletvekillerimizden bir heyet oluşturacağız. Burada çalışıp Hatay’a özgü bir rapor hazırlayıp hem sağlık bakanına sunacaklar hem de kamuoyu ile paylaşacaklar” diye konuştu.

‘Bundan sonra Hatay benim şahsi meselemdir’

Hatay’da sorunun çok olduğunu ve bunları gündemde tutmak gerektiğini kaydeden Özel, şunları söyledi:

“Hatay’da il -ilçe başkanlarım ‘Hatay’ı unuttular, gündemden düştü’ dedi. Ben de bundan 20 gün önce onlara dedim ki ‘Seçilirsem mazbatayı almadan önce anamın babamın elini öper, mazbatadan sonra ilk ziyareti Hatay’a yaparım, o yüzden buradayım. Hatay’a sembolik ziyaret yapıp unutacak değiliz. Bu partinin birinci Genel Başkanı ‘Hatay benim şahsi meselemdir’ dedi, son Genel Başkan olarak ben de diyorum ki bundan sonra Hatay benim şahsi meselemdir.”

Tarihi öneme sahip Doğa Restorasyon Yasası, Avrupa Parlamentosu’nda kabul edildi

Avrupa Birliği’ne (AB) üye devletlerde doğal alanların restore edilmesini sağlayacak tedbirlerin uygulanmasını öngören Doğa Restorasyon Yasası 9 Kasım’da Avrupa Parlementosu (AP) tarafından kabul edildi.

Tarihi öneme sahip yasa, 2030 yılına kadar bloğun kara ve deniz alanlarının en az yüzde 20’sinde, 2050 yılına kadar ise restorasyona ihtiyaç duyan tüm ekosistemlerde doğayı restore edecek tedbirlerin uygulanmasını gerektiriyor. 

Avrupa Parlamentosundan yapılan açıklamada, “Bu hedeflere ulaşmak için AB ülkeleri, yeni yasa kapsamındaki habitat türlerinin en az yüzde 30’unu 2030 yılına kadar iyi bir duruma getirmeli; bu oran 2040 yılına kadar yüzde 60’a, 2050 yılına kadar ise yüzde 90’a çıkmalıdır” ifadeleri kullanıldı.

Parlamento’nun çevre komitesi başkanı Pascal Canfin sosyal medya platformu X üzerinde yaptığı açıklamada “Herkes için iddialı ve uygulanabilir kuralları tanımlayan bu tarihi sonuçtan gurur duyabiliriz” dedi.

Halen AB Konseyi dönem başkanlığını yürüten İspanya‘nın Ekolojik Geçişten sorumlu Bakanı Teresa Ribera Rodriguez de “türünün ilk örneği” olan yasadan “gurur duyduğunu” kaydetti.

Avrupa Komisyonu da bir basın açıklamasında anlaşmayı “memnuniyetle karşıladığını” belirterek, kabulü tamamlandığında bunun “2050 yılına kadar iklim nötrlüğüne ulaşılmasına önemli bir katkı” olacağını ve “Avrupa’nın iklim değişikliğinin etkilerine karşı hazırlıklılığını ve direncini” arttıracağını belirtti.

Eleştirmenler Doğa Restorasyon Yasasını nasıl değerlendiriyor?

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) metne ilişkin “bu kadar çok muafiyetin yer alması ve üye devletlerin yükümlülüklerine ilişkin aşırı esneklik hayal kırıklığı yaratıyor” değerlendirmesinde bulundu. Yasada ’içi boşaltılan’ unsurlara diğer kurum ve kuruluşlardan eleştirmenler de dikkati çekti.

ClientEarth’ün Doğa Koruma Avukatı Ioannis Agapakis, yasayı şöyle değerlendirdi:

Nihayet, teoride, AB’yi hasta doğasını restore etmek için somut adımlar atmaya zorlayacak, çok ihtiyaç duyulan bir yasamız var. Ancak müzakereciler yasanın içini öyle boşalttılar ki, uygulamada yaptırım gücü bulunmama ve istismara açık olma riski taşıyor. Çok sayıda muafiyet ve yasal güvencelerin eksikliği, AB’yi biyoçeşitliliğin korunmasında ön saflara taşımaktan ziyade, AB kanun yapımı için korkutucu bir emsal oluşturdu.” 

‣ Avrupa Komisyonu, Doğa Restorasyonu Yasası’nı bilinmeyen bir tarihe erteledi

Doğa Restorasyon Yasası nasıl ‘içi boş’ hale geldi?

Avrupa Komisyonu tarafından 2022 yılında önerilen metin, son aylarda özellikle parlamentonun en büyük oluşumu olan Avrupa Halk Partisi (EPP) tarafından hedef alınmış ve şiddetli bir kampanyanın hedefi haline gelmişti. 

EPP, önerilen yasanın Avrupalı çiftçilerin ve balıkçıların geleneksel geçim kaynaklarını tehdit edeceğini, köklü tedarik zincirlerini bozacağını, gıda üretimini azaltacağını, tüketiciler için fiyatları artıracağını ve hatta yeşil alanlara yer açmak için kentsel alanları yok edeceğini söyledi.

Sağcı grup, 9 Kasım’daki üçlü görüşmede kabul edilen tasarıda yapılan değişikliklerin sorumluluğunu üstlenirken, AP’nin Almanya’dan üyesi Christine Schneider bir açıklama yaparak “Bu yasaya ilişkin nihai metnin Komisyon’un orijinal teklifiyle çok az ilgisi olmasını memnuniyetle karşılıyoruz” ifadelerini kullandı.

‣ ‘Doğa Restorasyonu Yasası’ AP’deki sağcı vekillerin engeline takıldı

Yönetmeliğin şimdi Parlamento ve üye devletler tarafından resmen kabul edilmesi bekleniyor. Yasa, AB’nin Resmi Gazetesinde yayımlandıktan 20 gün sonra yürürlüğe girecek. Ardından 27 üye ülkenin, restorasyon ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçlara yönelik olarak almayı planladıkları tedbirlerin yanı sıra bunların uygulanmasına ilişkin net bir zaman çizelgesini ortaya koyan ilk doğa restorasyon planlarını sunmaları için iki yıl tanınacak. 

Sivil toplum kuruluşları, yazın Çevre Komitesinde 44 lehte ve 44 aleyhte oy alarak bir oyluk basit çoğunluk sağlanamadığı için metnin reddedilmesi durumunun, EPP’nin muhalefeti nedeniyle tekrarlanabileceği ihtimali üzerinde duruyor. Kuruluşlar bu nedenle metnin Parlamento tarafından nihai olarak kabul edilmesinin zor olabileceğine işaret ediyor

İklim Eylem Ağı (CAN) Avrupa Direktörü Chiara Martinelli, bu ay sonunda yapılması beklenen parlamento komitesi oylamasını, yasanın kabulünün önündeki en büyük engel olarak nitelendirdi. Martinelli, şunları söyledi:

Üye devletlerin Avrupa ekosistemlerindeki bozulma eğilimini derhal tersine çevirebilmeleri ve iklim ve biyoçeşitlilik krizleriyle ortaklaşa mücadele edebilmeleri için AP üyelerine anlaşmanın onaylanması yönünde oy kullanmaları çağrısında bulunuyoruz.”

İstanbul’da şiddetli yağış: Yavuz Sultan Selim Köprüsüne yıldırım düştü

İstanbul’da dün (11 Kasım) akşam saatlerinden itibaren şiddetli yağış etkisini gösterdi. Yavuz Sultan Selim Köprüsü çevresine yıldırım düştüğü belirtildi.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) öğle saatlerinden itibaren İstanbul’da yağış ve fırtına görülebileceği uyarısında bulunmuştu.

Fosil yakıtların kullanımı başta olmak üzere insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişikliğinin de etkisiyle oldukça kurak bir yaz geçiren ve su sıkıntılarının baş göstermeye başlaması beklenen kent genelinde yoğun yağış gözlemlendi.

Yağmur ve kuvvetli rüzgarlar kentin bazı bölgelerinde hayatı ve trafiği olumsuz etkiledi. Akşam saatlerinde kentin semaları art arda düşen şimşeklerle aydınlandı.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü de yağıştan etkilenen yerlerden biri oldu. Kameraya yansıyan görüntüler, köprü çevresine yıldırımlar düştüğünü gösterdi.

Köprünün ve yolcuların durumuna ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Yağmur, bugün erken saatlere kadar devam etti.

‣ İstanbul barajlarındaki su miktarı geçen yılın yarısından da az
‣ İstanbul’da sağanak birçok ilçede sele neden oldu: Yağışlar yarın da devam edecek

Binlerce deprem ve volkanik patlama riski: İzlanda’da olağanüstü hal ilan edildi

Ekim ayının sonundan itibaren Kuzey Avrupa ülkelerinden İzlanda’nın güneybatısındaki Reykjanes yarımadasında meydana gelen binlerce sarsıntı, bölgede volkanik patlama yaşanabileceğine dair endişeleri arttırdı.

Toplam 33 aktif volkanik sistemle Avrupa’daki en yoğun volkanizmanın görüldüğü ülkede olağanüstü hal ilan edildi. Ülkenin sivil savunma yetkilisi 10 Kasım akşamı yaptığı açıklamada, “Ulusal polis güçleri başkanı (…) Grindavik‘in kuzeyindeki Sundhnjukagigar‘da yaşanan yoğun sismik aktivite nedeniyle sivil savunma gerekçesiyle olağanüstü hal ilan etti” diye bildirdi.

euronews‘ün aktardığına göre yönetim, daha büyük depremlerin meydana gelme ihtimaline dikkati çekerek “bu olaylar dizisi bir patlamaya yol açabilir” uyarısında bulundu.

İzlanda Meteoroloji Ofisi, “birkaç gün içinde” bir volkanik patlama meydana gelebileceğini açıkladı.

‣ İzlanda’da başkent yakınındaki Litli Hrutur yanardağı lav püskürtmeye başladı

Grindavik kasabası tahliye ediliyor

10 Kasım günü sismik dalgaların kaydedildiği bölgenin 3 kilometre güneybatısında yer alan yaklaşık 4 bin nüfuslu Grindavik kasabası için tahliye planları hazırlandı.

Sivil savunma dairesi ayrıca Thor devriye botunu “güvenlik gerekçesiyle” Grindavik’e gönderdiğini duyurdu.

9 Kasım’da, Grindavik yakınlarında jeotermal kaplıcalarıyla ünlü bir turizm bölgesi olan ‘Mavi Lagün‘ önlem olarak kapatıldı.

Mavi Lagün, Grindavik, İzlanda. Fotoğraf: Jabin Botsford / The Washington Post
‣ İzlanda’daki volkanik patlama turistler için gösteriye dönüştü

İki haftada 24 bin sarsıntı kaydedildi

10 Kasım’ın erken saatlerinde meydana gelen ve meteoroloji ofisinin ilk değerlendirmelerine göre en şiddetlisi 5,2 büyüklüğünde olan iki deprem, yaklaşık 40 kilometre uzaklıktaki başkent Reykjavik’te ve ülkenin güney kıyılarının büyük bir bölümünde hissedildi.

Fotoğraf: Reuters

Meteoroloji ofisine göre ekim ayının sonundan bu yana yarımadada yaklaşık 24 bin sarsıntı kaydedildi ve 10 Kasım’da yerel saatle gece yarısı ile saat 14.00 arası yaklaşık 800 deprem meydana geldi.

Meteoroloji ofisi, 5 kilometre derinlikte bir magma birikimi olduğunu ve yüzeye çıkması halinde bunun bir volkanik patlamayı tetikleyeceğini kaydetti.

Fotoğraf: @ragnarvisage, Instagram

2021’den bu yana Reykjanes yarımadasında Mart 2021, Ağustos 2022 ve Temmuz 2023’te, hepsi de altyapıdan veya nüfusun yoğun olduğu bölgelerden uzakta olmak üzere üç patlama meydana geldi.

Eyjafjallajökull volkanı, 2010 yılındaki son patlamasında Avrupa semalarını kapatmış ve 100 bin uçuşun iptal edilmesine yol açarak 10 milyon yolcunun mahsur kalmasına neden olmuştu.

Gezegen ısındıkça volkanik patlamalarda artışa hazır olun!