Editörün Seçtikleriİklim KriziManşetTürkiye

‘Sunulan Ulusal Katkı Beyanı ile Türkiye’nin 2053’te net sıfıra ulaşması imkansız hale geldi’

0
Ulusal Katkı Beyanı
Fotoğraf: Harvard Business School

İnsan kaynaklı iklim kriziyle mücadele kapsamında Türkiye, detaylı ve aşamalı sera gazı emisyonu azaltım hedeflerini içeren ve Paris Anlaşması‘nın bir gerekliliği olan Ulusal Katkı Beyanı‘nı (Nationally Determined Contribution/NDC) güncelleyerek 15 Nisan’da Birleşmiş Milletler (BM) Sekretaryası‘na sundu.

Bu kapsamda Türkiye’nin 2015’te yüzde 21 olarak açıkladığı emisyon artışını azaltma taahhüdü, 2030 için yüzde 41 olarak güncellendi. Sunulan iklim hedefi, ülkenin emisyonlarının 2038 yılına dek sürekli artacağı ve o yıl ‘pik’ seviyeye ulaştıktan sonra azaltıma başlanacağını öngörüyor.

İstanbul Politikalar Merkezi İklim Direktörü Ümit Şahin, Türkiye’nin BM Sekretaryası’na sunulan güncel Ulusal Katkı Beyanı’nın kapsamını ve geleceğe yönelik etkilerini Yeşil Gazete‘ye değerlendirdi.

‣ Türkiye güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’nı açıkladı: Emisyon azaltım hedefi yüzde 41 oldu
Ulusal Katkı Beyanı

Fotoğraf: Uluslararası Enerji Ajansı

Neden ihtiyaç duyuldu?

İlk Ulusal Katkı Beyanı’nı pek çok ülkeyle birlikte 2015’te Paris Anlaşması öncesi sunan Türkiye, BM tarafından sera gazı emisyonu azaltım hedeflerinin yetersiz olması ve bu hedeflerde dünyada en geride kalan ülkelerden biri olması nedeniyle defalarca iklim hedeflerini güncellemeye çağrılmıştı.

Paris Anlaşması öncesi sunulan iklim hedeflerine değinen Şahin, “O Ulusal Katkı Beyanı sadece çok zayıf da değil çok anlamsızdı” diyor: “Çünkü 2030’a kadar sera gazı emisyonlarında çok yüksek bir referans senaryo artışına göre yüzde 21’lik bir azaltım öngörüyordu. Bu bir azaltım değil, yüzde 100’den fazla bir artış önerisiydi. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler raporlarında da bu hedefin çok zayıf bir hedef olduğu, Hindistan, Rusya ve Türkiye‘nin hedeflerinin çok zayıf olduğu defalarca yazıldı.”

2021’de Birleşik Krallık‘ın Glasgow kentinde düzenlenen BM İklim Zirvesi’nden (COP26) hemen önce Türkiye’nin Paris Anlaşması’na taraf olmasıyla eski Ulusal Katkı Beyanı resmiyet kazanmış oldu. Dr. Ümit Şahin’e göre, “Bu kabul edilemez bir şeydi.”

Glasgow’da da bütün ülkelerin NDC’lerini güncellemeye davet edildiğini kaydeden İklim Direktörü, Türkiye’nin bu güncellemeye yönelik sürecini şöyle aktarıyor:

“Sonra bir yıllık bir çalışmadan sonra 2022’nin kasım ayında Mısır’da yapılan COP27’de Bakan Murat Kurum güncellemenin ana hatlarını açıkladı ama altı aydır teslim edilmemişti, bunun açıklanmaması eleştiriliyordu. En nihayet seçimden hemen önce bu 44 sayfalık güncellenmiş katkı beyanı açıklanmış oldu.”

‣ İklim örgütlerinden Türkiye’ye çağrı: 2030’a kadar emisyonlar yüzde 35 azaltılmalı
Ulusal Katkı Beyanı

Fotoğraf: Environmental Defense Fund

Sunulan NDC neler içeriyor?

BM Sekretaryası’na sunulan güncel Ulusal Katkı Beyanı, birçok sektörün karbondan arındırılmasına yönelik adımların yanı sıra iklim krizinin etkilerine uyum çalışmaları için de bir çerçeve çiziyor.

Beyanın kapsamına değinen Şahin, “Çok detaylı bir şekilde enerji, sanayi, ulaşım, tarım, binalar, atık ve toprak kullanımı olmak üzere bütün sektörlerdeki sera gazı azaltımıyla ilgili yapılacakları ve tarım, ormancılık, su, afet riskinin azaltılması, kentler, kırsal kesim, halk sağlığı alanlarında da uyum çalışmalarının genel çerçevesini içeren bir kapsamlı bir beyan bu” diyor.

Öte yandan beyanda bir emisyon azaltım hedefi bulunmadığına vurgu yapan Dr. Şahin, NDC kapsamında gerçek anlamda iki tane hedef olduğunu açıklıyor:

“Bir tanesi enerji sektörü bölümünde. Türkiye’nin güneş enerjisi kapasitesinin 2030’a kadar 33 GigaWatt’a, rüzgar enerjisi kapasitesinin 18 GigaWatt’a çıkarılacağı açıklanıyor. Bu gerçekten bir hedef; ama yeterli değil. Güneş hedefi fena değil ama özellikle rüzgar yetersiz. Ama yine de bir artış hedefi olması nedeniyle bu önemli.

Bir de ulaşım bölümünde şu anda 13 bin kilometre olan demir yolları hattının 2030’a kadar 4 bin 690 kilometre uzatılacağını söylüyor ki bu da -yapılırsa- gerçekten azaltıma hizmet edecek bir hedef. Onun dışındaki bütün hedefler biraz laftan ibaret.”

‣ İklim örgütlerinden ortak talep: Türkiye 2030’a kadar emisyonlarını yüzde 35 azaltmalı

Ulusal Katkı Beyanı

‘Bu yüzde 41 azaltım hedefi değil; 2012’ye göre yüzde 55 artış hedefi’

Ulusal Katkı Beyanları, yenilenebilir enerjiden tarıma, kentlerden ormanlara birçok alanın mercek altına alınmasıyla hazırlansa da, beyandaki can alıcı noktayı emisyon azaltım hedefleri oluşturuyor.

Türkiye daha önceki yıllarda mevcut emisyonlarını azaltmaya yönelik bir hedef vermemiş, emisyonların artış göstereceği senaryoya dayanarak, yapılacak olan bir artış üzerinden azaltım hedefi vaat etmişti. Bu şekilde mevcut emisyonlarını azaltmak yerine artırmayı vaat eden Türkiye, bu yönüyle yoğun eleştirilere maruz kalmıştı.

İklim Direktörü Şahin, “Maalesef herkesin en çok beklediği ve aslında bir Ulusal Katkı Beyanı’nın en önemli noktası olan azaltım hedefi konusunda Türkiye yine artış hedefi verdi” diyerek sunulan yeni hedefinin daha fazla emisyon azaltımı taahhüt etse de, gerçek bir azaltım vaat etmemesi yönüyle önceki NDC ile benzerlik gösterdiğini aktarıyor:

“Daha önce yüzde 21 olan artıştan azaltım, bu kez yüzde 41’e, yani iki katına çıkarılmış. Ama 2030’da bin 175 milyon ton [sera gazı emisyonu taahhüdü] olan 2015’teki referans senaryoyu değiştirmeyip aynen koruduğu için, onun üzerinden yüzde 41 azaltım, 2030’da 695 milyon tona denk geliyor. Bu da şu demek aslında: Hükümet bazı yıllara referans yılı olarak 2012’yi aldığını net bir şekilde yazıyor. Dolayısıyla Türkiye 2030’da emisyonlarını 2012’ye göre yüzde 55 arttırma hedefi vermiş oldu şu an. Bu yüzde 41 bir azalma hedefi değil; 2012’ye göre yüzde 55 artış hedefi. 2020’ye göre de yüzde 32 artış hedefi. Dolayısıyla verilen artış hedefleri biraz azalmış oldu ama tabi bu manasız bir kavram.”

Önceki ve yeni sunulan beyanları karşılaştıran Ümit Şahin, “Öncesinde 2020’ye göre yüzde 80 artış öngörürken şimdi yüzde 32 artış öngörülüyor. Dolayısıyla bu yine bir artış hedefidir” diyerek özetliyor.

Ayrıca 2038’ın emisyonların en yüksek seviyeye çıkacağı yıl anlamına gelen ‘pik yıl’ olarak gösterildiğini hatırlatan Şahin, “Bu 2038’e kadar emisyonlarımızı arttıracağız demektir. Bu kabul edilemez; yüzde kaç artırılacağı da söylenmiyor” ifade ediyor.

‣ IPCC Raporu: Mevcut planlar insanlığı tehlikeli bir geleceğe götürüyor, ısınmanın 2 dereceyle sınırlanması zor

‘Bu NDC ile Türkiye’nin 2053’te net sıfır hedefine ulaşması imkansız’

İnsan kaynaklı iklim krizinin etkilerinin azaltılması için dünya ülkelerini NDC’lerinde daha iddialı hedefler belirlemeye teşvik eden BM; Danimarka, İsveç ve Şili gibi birkaç iddialı ülke dışındaki ülkelerin iklim hedeflerini yetersiz buluyor.

Öte yandan hükümetlerarası bir kuruluş olan BM, devlet egemenliğine saygı ilkesi kapsamında ülkelerin iklim hedeflerine de müdahale edemiyor ve NDC’lerin iyileştirilmesi konusunda geleneksel anlamda bir yaptırım uygulayamıyor. Öte yandan yetersiz iklim taahhütlerinde bulunan ülkeler, itibara dayalı ve ekonomik sonuçlarla yüzleşiyor.

Climate Analytics gibi iklim değişikliği üzerine çalışmalar yapan düşünce kuruluşların Türkiye’nin iklim hedeflerini “kritik ölçüde yetersiz‘ olarak değerlendirdiğini hatırlatan İklim Direktörü, “Bundan sonra çok değişeceğini sanmıyorum. Çünkü burada da bir azaltım hedefi yok. Yine ‘critically insufficient’ [kritik ölçüde yetersiz] olacaktır diye tahmin ediyorum” sözleriyle yeni sunulan katkı beyanı ile bir gelişme kaydedilse de ülkenin yine çok yetersiz olarak değerlendirileceği tahminini dile getiriyor:

Sunulan NDC, 2053 net sıfır hedefine uyumlu olmadığı gibi, bu hedefe ulaşmayı imkansız hale getiriyor. Dolayısıyla yeni hükümetin en kısa zamanda bu NDC’yi yok sayıp yeni baştan yazması lazım. Bu NDC ile Türkiye’nin 2053’te net sıfıra ulaşması kesinlikle imkansız.

‣ TEMA Vakfı: Türkiye’den beklenen azaltım hedefi gelmedi

Ulusal Katkı Beyanı

‘Finansal yaptırımlar artacak’

Dr. Ümit Şahin, bütün ülkelerin Paris Anlaşması’nı onayladıkları anda küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi dönemlere kıyasla 1,5 derece ısınma ile sınırlama hedefine uygun ve her beş yılda bir giderek artırma hedefi vermeyi taahhüt etmiş olduğunu aktarıyor.

Türkiye’nin bu taahhüde aykırı davrandığının altını çizen Şahin, “Yani bir ülke kendi verdiği, kendi gönüllü olarak altına imza attığı taahhüte aykırı davranıyor. Bunun uluslararası politikalar çerçevesinde en büyük yaptırımı ‘name and shame’ denilen teşhir edilmek ve utandırılmak olacaktır” diyor.

Avrupa Birliği‘nin (AB) Yeşil Mutabakatı’ndaki karbon vergisi, sınırda karbon düzenlemesi gibi gerçek finansal yaptırımların da devreye girdiğini belirten uzman, “Çünkü bu hedeflerle Türkiye’nin kendi başına bir emisyon ticaret sistemi kurması ve karbon fiyatı oluşturması imkansız olacağı için iki üç sene sonra Türkiye doğrudan doğruya sanayi ürünlerinin ihracatında vergi ödemek zorunda kalacak. Asıl yaptırımlar bunlar” ifadelerini kullanıyor.

İklim hedeflerinin gerisinde kalan ve gönüllü olark adım atmayan ülkelerin daha çok teşhir edildiğini ve baskı altına alındığını belirten Ümit Şahin, “Bu konuda daha hızlı adım atılmasını isteyen AB ülkeleri gibi ülkeler veya [iklim krizinin etkilerine karşı daha kırılgan konumdaki] az gelişmiş bazı ülkeler, Türkiye gibi hiçbir şey yapmayan, yapmaya niyeti olmayan ülkeleri sıkıştırıyorlar, baskı uyguluyorlar. Bir de tabii sivil toplumdaki iklim hareketi bu ülkeler üzerinde bir baskı oluşturuyor” diye belirtiyor.

İklim Koordinatörü Şahin, Paris Anlaşması’nın daha sert ve katı bir yaptırım mekanizması bulunmadığını kaydederek “Asıl yaptırım dünya ekonomisinin dışına düşmek. Bu da biraz daha uzun vadede olacak bir şey” diye ekliyor.

‣ İklim örgütleri: Açıklanan emisyon seviyesi öngörülerimizin iki katı
Ulusal Katkı Beyanı

Fotoğraf: Dünya Ekonomik Forumu

‘Üreticiler, rekabet avantajını kaybedecek’

Daha iddialı bir Ulusal Katkı Beyanı uygulamaya alınmadığı sürece uluslararası yaptırımların ticaret üzerinden Türkiye ekonomisi üzerinde yansımaları olacağını aktaran Şahin, “Türkiye rekabet avantajını kaybedecek ve üreticiler daha az rekabetçi şartlarda ihracat yapacak” diye uyarıyor. Sorunun temelinde kömürlü termik santrallerin yattığına dikkati çeken uzman, şunları söylüyor:

“Türkiye’nin aslında bir türlü azaltım hedefi vermemesinin ve emisyonlarını sürekli artırmaya çalışmasının temel nedeni elektrik üretiminde kömür kullanımından vazgeçilmiyor olması. Temel neden bu. Enerji bürokrasisinin, Enerji Bakanlığı ve diğer ilgili politik çevrelerin kömürden vazgeçmeye niyeti olmadığı için sanayi baskı altında kalmış oluyor. Enerji üreticilerini ve kömürcüleri korumak için sanayicileri zor duruma düşürüyorlar. Türkiye’de iç politika ve ekonomik aktörler anlamında, asıl yarılmanın burada olması gerekiyor.”

‣ Türkiye’den somut emisyon azaltım hedefi bekleniyor

Ulusal Katkı Beyanı

‘Kömürün kayrılması, sanayicilerin fazladan vergi ödemesi demek’

Türkiye azaltım hedefi vermediği ve emisyonlarını arttırmayı hedeflediği için bir karbon piyasasının oluşamayacağını ve bu nedenle Emisyon Ticaret Sistemi‘nin işlemeyeceğini belirten Dr. Şahin, “Bu sistem işlemeyince de Avrupa‘ya diyelim ki demir çelik ürünlerini ihraç ihraç etmek isteyen sanayici, ekstra vergi ödemek zorunda kalacak. Bunun nedeni aslında demir çelik değil, daha ziyade termik santraller” diyor.

Ümit Şahin, sözlerini şöyle sonlandırıyor:

Aslında buradaki temel mücadelenin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde sanayicilerin burada hükümete baskı yapmaya başlaması lazım. Yani elektrik üretiminde kömürün kayırılmasına son verilmesi için sanayicilerin hükümete baskı yapması lazım. Henüz öyle bir noktaya gelemedik.

You may also like

Comments

Comments are closed.