Ana Sayfa Blog Sayfa 165

Vakfa devri yasaya aykırı bulundu: Gezi Parkı, yeniden İBB’nin

İstanbul Taksim‘deki tek yeşil alan olan Gezi Parkı, mahkeme kararıyla yeniden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) oldu.

İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, parkın 12 Mart 2021 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı‘na devrini yasaya aykırı buldu.

İstinaf ve Yargıtay aşamaları da İBB lehine sonuçlanırsa park tamamen İBB mülkiyetine geçecek.

İBB’nin açtığı tapu iptal davasını 19 Mart 2024 tarihinde karara bağlayan ve dava konusu taşınmazların vakıf yoluyla meydana gelmediğine dikkat çeken mahkeme, vakıf adına kayıtlı tapu kayıtlarının iptaline, İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına kayıt ve tesciline karar verdi.

Yargı süreci

Mülkiyeti İBB’ye ait olan Gezi Parkı, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Vakıflar Kanunu 30.maddesinde sayılan şartların mevcut olduğu iddiasıyla, belediye uhdesinden çıkartılmış ve  Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı adına 12 Mart 2021 tarihinde tapuda tescil edilmişti.

İBB tescil işleminin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla 9 Nisan 2021 tarihinde dava açmıştı.

Yine ‘olmayan kültür mirası’ Topçu Kışlası gerekçesi

Yargı aşamasında uzman ve akademisyenlerden oluşan dört vakıf hukukçusunun mahkemeye sunduğu bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazlarda Sultan Beyazıt Hanı Hazretleri Vakfı’nın mülkiyet hakkının bulunmadığı, vakfiyeden ilgili parsellerin vakıf yoluyla oluşturulmuş kültür varlığı olduğuna dair bir çıkarım yapılamayacağı, taşınmazların vakıf yoluyla vücuda getirilmediği ve taşınmazda vakıf kültür varlığının bulunmadığı görüşleri yer aldı.

Vakıflar Genel Müdürlüğü ise bunun üzerine park içerisinde bir tarihte yer alan Topçu Kışlası’nın kültür varlığı olduğu itirazını mahkemeye sundu.

Bu kez, sanat tarihi ve arkeoloji alanlarında uzman ve akademisyen dört tarihçinin bilirkişi raporunda bugün mevcut olmayan Taksim Topçu Kışlasının da vakıf yoluyla inşa edilmediği, yani vakıf kültür varlığı olmadığı, Taksim Topçu Kışlasının arşiv belgeleri üzerinden inşa sürecine ve tarihsel sürecine bakıldığında da herhangi bir belge veya yayında vakıf malı olduğuna dair ibarenin olmadığı, dava konusu taşınmazların bulunduğu parsellerde bugün herhangi bir kültür varlığının izine de rastlanmadığı; bu itibarla 5737 sayılı Vakıflar Kanunu m.30’da belirtilen şartın gerçekleşmemiş olduğu ve dava konusu taşınmazın vakfı adına tescilinin mümkün olmadığı kanaati dile getirildi.

Dosyayı karara bağlayan İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, İBB’yi haklı bularak, Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı adına kayıtlı tapu kayıtlarının iptaline ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adına tesciline karar verdi. İstinaf ve Yargıtay aşamaları da İBB lehine sonuçlanırsa, Gezi Parkı yeniden İBB mülkiyetine geçecek.

Banksy’nin Londra’daki yeni eserine saldırı

Sokak sanatçısı Banksy‘nin İngiltere‘nin başkenti Londra‘nın kuzeyindeki bir binanın duvarına resmettiği son eseri olduğu tahrif edildi.

Finsbury Park‘ta bulunan duvar resmine bu sabah saldırı düzenlendiği görüldü.

Londra’da geçtiğimiz haftasonu bir bina duvarında ‘beliren’ ağaç resminin Banksy’nin eseri olduğu ortaya çıkmış; sanatçı da resmin kendine ait olduğunu doğrulamıştı. Banksy’nin beyaz bir duvar üzerine yeşil boya ile yaptığı ağaç resminde duvarın önünde duran ve  derin şekilde budanan budanan ağacı yeşillendirerek, ‘tamamladığı’ görülüyordu.

Yeşili yok eden ‘ağaç budama’ya Banksy müdahalesi

Duvar resminde elinde basınçlı yıkayıcı olan ve  görünüşe göre bir apartman bloğunun kenarına yeşil boya sıkan bir kadının gerçek boyutlu bir tasviri bulunuyor. Ön planda ağaçla birlikte görülen ve duvarın ortasında yer alan yeşil boya ise, kesilen bitkinin yapraklarına gönderme yapıyor.

Eserin fotoğrafının sosyal medyada yayılmasıyla beraber birçok insan da Finsbury Park’a akın etmişti.

Kent Konseyi, resmin kaldırılmayacağını söylemişti

BBC’ye konuşan bölgede sakinlerinden 35 yaşındaki Matt McKenna,  köpeğiyle birlikte yürüyüşe çıktığı sırada duvar resminin üzerine beyaz boya sürüldüğünü gördüğünü kaydetti; “Bu, gerçekten utanç verici” dedi.

Resmin üzerindeki beyaz boya ortaya çıkmadan önce, Islington Konseyi grafiti silme ekibinin söz konusu eserden haberdar olduğunu ve bu eserin ekip tarafından kaldırılmayacağını bildirmişti. Konsey, eserin önünde bulunan ve birlikte bakıldığında yeşillenmiş bir ağaç gibi görülen ağacın 40 ila 50 yaşlarında bir kiraz ağacı olduğunu ve durumunun iyi olmadığını aktarmıştı.

Ağacın eski sağlığına kavuşması ve yeniden yeşillenmesi için de çalışma yapılacağı bilgisi verilmişti.

 

Savcılık Kedi Eros’un katiline ‘iyi hal indirimi’ne itiraz edecek

İstanbul Başakşehir‘de İbrahim Keloğlan’ın, yılbaşı gecesi asansörde sıkıştırarak işkenceyle öldürdüğü kedi Eros’un davasında “iyi hal” indirimine itiraz ediliyor.

Cumhuriyet Savcısı, 18 Mart’ta mahkemeye bir yazı göndererek karar aleyhine istinafa itiraz edileceğini bildirdi.

Küçükçekmece’de bir sitede site yaşayanlarınca bakılan Eros adlı kedi, aynı sitede yaşayan İbrahim Keloğlan tarafından 6 dakika boyunca işkence edilerek katledilmiş;  saldırgan hakkında verilen ilk cezaya itiraz üzerine Küçükçekmece Adliye Sarayı‘nda 13 Mart’ta görülen duruşmada mahkeme iyi hal indirimi uygulayarak 2 yıl 6 ay hapis cezası vermişti.

Karar, duruşma günü adliyeyi dolduran  hayvan hakları savunucularının ve kamuoyunun büyük tepkisine neden oldu. Avukatlar da karara itiraz edeceğini açıkladı.

Gazete Duvar’dan Meral Candan‘ın aktardığına göre, 18 Mart’ta Cumhuriyet Savcısı, mahkemeye bir yazı göndererek karar aleyhine istinafa itiraz edileceğini belirtti.

‘Vicdanları yaralayan bir karar’

Dilekçede, “Usul ve yasaya aykırı hususlar içermesi nedeniyle yukarıda zikredilen kararın bozulması için istinaf yoluna gidilecektir” denildi.

İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi’nden ve müşteki avukatlarından Merve Poyraz Özcan,  “Haklı itirazlarımız neticesinde vicdanları yaralayan karar hakkında Cumhuriyet Savcısı da istinaf yoluna gidecektir. Sayın Cumhuriyet Savcısı da kararın kamu vicdanına ve hakkaniyete aykırı olduğu görüşündedir. Hukuk ve vicdan mücadelemiz en üst sınırdan indirim yapılmaksızın verilene kadar devam edeceğiz” dedi.

Adalet Bakanı: Kent hayvanlarıyla ilgili yasal düzenleme seçim sonrası gündeme gelecek

Ne olmuştu? 

İstanbul Başakşehir’deki ‘Ağaoğlu My World Europe’ sitesinde bir asansörde 1 Ocak akşamı İbrahim Keloğlan’ın defarca tekmelediği kedi, 6 dakika süren işkencenin sonunda yaşamını yitirdi.

Keloğlan, görüntülerin ortaya çıkmasının ardından 4 Ocak’ta tutuklandı.  8 Şubat’ta, Küçükçekmece 16. Asliye Ceza Mahkemesi‘nde görülen duruşmada, evcil hayvanı kasten öldürme suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılsa da cezası ertelenerek tahliye edildi.

Karara savcılık ve İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi itiraz etti.

İtirazların kabul edilmesi üzerine yeniden görülen davada, mahkeme  sanığın 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasını karar verdi. Ancak uygulanan iyi hal indirimi ile  ceza 2 yıl 6 ay hapse çevrildi. Mahkeme ayrıca savcının tutuklama istemine uymadı, sanık hakkında yurtdışı çıkış yasağı koydu.

Kediyi öldüren katile iyi hal indirimine tepkiler yağıyor
‣ Kedi Eros’un katili yeniden yargılanacak
‣ Hayvan hakları aktivistlerinden adaylara: Hangi ahlaktan, hangi güvenli sokaklardan bahsediyorsunuz?
‣ Eros’un katiline 2,5 yıl hapis, tutuklama yok: Yine iyi hal indirimi uygulandı
‣ Eros’un katilinin cezasız kalmasına tepkiler büyüyor: Aferin oğlum yasası hala yürürlükte!
İzmir’de kedi Eros için oturma eylemi beşinci gününde

2023’te okyanus yüzeyinin sıcaklığı, 20 yıllık ısınmaya eş değer artış gösterdi

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nde (NOAA) görevli deniz bilimci Prof. Dr. Gregory C. Johnson, geçen yıl deniz yüzey suyu sıcaklıklarının yaklaşık 20 yıllık ısınmaya eş değer bir artış gösterdiğini söyledi.

ABD’deki Maine Üniversitesi’ne bağlı Climate Reanalyzer internet sitesi ile NOAA verilerine göre 13 Mart Çarşamba günü günlük ortalama deniz yüzey suyu sıcaklığı, 21,2 derece ile rekor kırdı. Bir önceki en yüksek sıcaklık 21,1 derece ile geçen yılın ağustos ayında ölçülmüştü.

Avrupa Birliği İklim Değişikliği Servisi; Copernicus‘un raporuna göre ise şubat ayı, tarihteki en sıcak şubat olarak kayda geçti ve bu durum deniz yüzey suyu sıcaklıkları üzerinde de etkili oldu. Şubat ayı küresel deniz yüzey suyu sıcaklığı ortalaması 21,06 derece ölçülürken deniz yüzey suyu sıcaklığı, ay sonunda günlük 21,09 dereceye kadar ulaştı. En fazla ısınan bölgeler Atlantik Okyanusu ile Pasifik Okyanusu‘nun orta kısımları, Hint Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz havzası, Kızıldeniz ve Basra Körfezi oldu.

Okyanus, sanayi öncesi döneme göre 1C daha sıcak

Prof. Dr. Gregory C. Johnson, okyanus suyunun, sanayi devrimi öncesine kıyasla ortalama 1 derece daha sıcak olduğunu ve iklim değişikliğinin kaydedilen aşırı sıcaklıklardaki temel faktör olduğunu söyledi.

Fotoğraf: Burhan Sansarlıoğlu/AA.

Okyanus yüzeyinde yaşanan sıcaklık artışlarının 2023’te rekor seviyelerde seyrettiğini hatırlatan Johnson, “Deniz yüzey suyu sıcaklığının 2023’te 2022’ye göre kabaca 0,25 derece arttığını düşünüyorum yani geçen yıl sıcaklıklar yaklaşık 20 yıllık ısınmaya eş değer bir artış gösterdi. Yıldan yıla El Nino ve La Nina hava olayları kaynaklı bazen değişimler olsa da bu, tarihin en büyük sıçramalarından biriydi. Öte yandan sıcaklığın hep böyle seyredeceğini söylemek için henüz erken.” dedi.

AA‘ya konuşan Johnson, dünyanın 2023 öncesinde üç kış boyunca üst üste La Nina kışı yaşadığını ve La Ninaların, gezegeni serin tutarak küresel ısınmanın etkilerini hafiflettiğini, El Nino yılının başlangıcı olan 2023’te ise bu serinlik etkisinin ortadan kalktığını anlattı.

Deniz taşımacılığında kullanılan yakıtlar ve rüzgarların zayıflaması da etken

Bu tarz dönemsel dalgalanmaların zaman zaman yaşanabileceğini belirten Johnson, iklim değişikliğinin yanı sıra çevreye ve insan sağlığına daha az zarar verdiği düşünülen ve deniz taşımacılığında kullanılan düşük kükürtlü dizel yakıtlara da işaret etti. Bilim insanı bu yakıtların güneş ışığını uzaya geri yansıtan aerosoller yaydığını ve bunun deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki artışta etkili olabileceğini kaydetti.

Johnson, Pasifik Okyanusu’ndaki Hunga Tonga Yanardağı‘nda 2022’de yaşanan şiddetli patlamanın da 2023’teki aşırı sıcaklıkların bir nedeni olabileceği görüşünü paylaşarak, “Bu patlama atmosfere çok fazla su buharı pompalandı. Tabii bu küçük bir etmen ama yine de potansiyel bir katkısı var” diye konuştu.

Bilim insanına göre, okyanuslarda esen rüzgarların zayıflaması sonucu okyanus yüzeyindeki suların derinlere karışamaması da yüzey suyu sıcaklıklarının artışında bir etmen olabilir.

NOAA, yaklaşık 20 yıldır çeşitli robotik teknolojilerle 2 kilometreye kadar derinlikteki okyanus sıcaklıklarını ölçüyor. Johnson, “Bu veriler bize sadece okyanusların yüzeyinin değil okyanus derinliklerinin de kilometreler boyunca ısındığını gösteriyor. Antarktika civarında görülen, oldukça soğuk olmasıyla bilinen ve okyanuslardaki sıcaklıkları emen sular dahi ısınmış durumda. Sera gazları sonucu iklim sistemlerine karışan ısının yüzde 90’ı okyanuslara karışıyor.” bilgisini verdi.

‘Yüzeydeki oksijen derinlere inemiyor’

Okyanuslarda yaşanan sıcaklık artışının okyanus ekosisteminde değişimlere yol açtığına dikkati çeken Johnson, şöyle devam etti:

Fotoğraf: Şebnem Coşkun/AA.

“Okyanuslarda yaşanan bu ısınma okyanuslardaki bazı hayvanların kutuplara doğru yönelmesine bazılarının ise daha derinlere gitmesine yol açıyor. Mercan resifleri gibi hareket edemeyen canlıların durumu ise daha farklı. Ekosistemin tamamı için önem arz eden mercan resiflerinde büyük bir kararma görüyoruz. Isınmaya bağlı olarak ‘kızıl gelgitler’ gibi zararlı alglerin de çoğaldığını söylemek mümkün. Birkaç sene önce benim yaşadığım Seattle bölgesinde bu zararlı alglerin çoğaldığını gördük. Birçok deniz kuşu, deniz memelisi öldü. Ayrıca bu durum çeşitli balıkçılık faaliyetlerini, bazı kabuklu deniz ürünleri avcılığını da etkiledi.”

Okyanus yüzeyindeki yüksek sıcaklıkların derinlere karışamaması sonucu yüzeyde bir tabaka oluşuyor. Bu tabakadan dolayı planktonların ihtiyaç duyduğu ve derin okyanuslarda bulunan besinler yukarı çıkamadığının, yüzeydeki oksijen de derinlere inemiyor.

Johnson, “Bunun sonucunda derin sularda yaşayan canlıların ihtiyaç duyduğu oksijen azalıyor. Oksijen ihtiyacını karşılamak isteyen bu canlılar yüzeye doğru gelmeye çalışıyor ama maalesef buradaki su, onlar için çok sıcak” dedi.

Okyanusta yaşanan bu değişimlerin sadece okyanusta kalmadığını ve gündelik hayatı da etkilediğini dile getiren Johnson, şunlara dikkat çekti:

“Deniz seviyeleri yükseliyor ve bu ‘güneşli gün seli’ olarak bilinen deniz seviyesinin yükseldiği bölgelerde yaşanan gelgitler sonucu oluşan su baskınlarının artması anlamına geliyor. Isınan denizler balıkçılık faaliyetlerini olumsuz etkiliyor ve dünyanın birçok yerinde insanların gelirleri buna bağlı. Dahası fırtınaların şiddeti artıyor çünkü tropik okyanusların yüzeyindeki ısı, daha güçlü kasırgaların dönmesi için gerekli enerjiyi sağlayarak onları daha yıkıcı hale getiriyor. Sonuç olarak tüm bunlar kesinlikle insanların hayatlarını etkiliyor.”

Petkokimya işçileri hak gasplarına karşı eylemde

Petrol-İş Sendikası Batman Şubesi öncülüğünde bu sabah Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) işçileri , Batman halkının da katılımıyla bugün hak gasplarına karşı yürüyüş ve açıklama yaptı.

‘Rekor petrol üretimi ile övünenler, üretenlere borçlu’

Petrol-İş Batman Şube Başkanı Veysel Kartal’ın süreci anlattığı ve okuduğu basın açıklaması metninde TPAO’nun işçilerin çalışma koşullarını ve sefalet düzeyindeki yaşam şartlarına dikkat çekildi.

“Enerji politikalarının ‘bağımsız ekonomi, cari açığın kapatılması’ manipülasyonlarına gelmeyen, canhıraş çalıştırılan işçilerin hakkını vereceksiniz” diyen Kartal şöyle konuştu: .

“Batman emek ve demokrasi güçlerinin ve Batman halkının da katılımıyla güçlü bir yürüyüş gerçekleştiren Petrol-İş Batman Şube üyesi işçiler TPAO’ya bağlı kurum ve işletmelerde petrol ve doğalgaz endüstrisinde emeklerinin karşılığı olan hakları; kadrolu ve güvenceli çalışmayı, fazla mesai ücretlerinin ödenmesini istiyor.
Ücret haklarının sefalet dayatmasıyla gasp edilmesine karşı seslerini duyurmak için eylemliliğe devam edeceklerini ilan eden petrokimya işçilerinin mücadelesi kazanacak!”

Gaz ve petrol ‘müjdeleri’ adil geçiş’i içermiyor

AKP hükümeti, her seçim öncesi bir petrol ve doğal gaz yatağı “müjdesi” vermekle ve seçimlerin ardından bu “müjdelerin” ardının gelmemesiyle eleştiriliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son olarak 13 Mart’ta ziyaret ettiği Şırnak’ta şunları söylemişti:  Şu anda Gabar‘da günlük petrol üretiminde nereye vardık biliyor musunuz? 37 bin varili geçmiş durumdayız. Hedef 100 bin varil. Buralar uçacak, uçacak. Bu ay sonuna kadar günlük 40 bin varili geçmek, yıl sonunda da 100 bin varil üretime ulaşmayı hedefliyoruz. Kato Dağı ve Faraşin Yaylası da yeni petrol arama alanlarımız arasına girdi. Boş durmuyoruz, çalışıyoruz. Hayata geçirdiğimiz yatırımlarla Şırnak‘ı madenleriyle, jeotermaliyle, güneşiyle, rüzgarıyla ülkemizin önde gelen enerji üslerinden biri yapmakta kararlıyız. ”

Oysa Türkiye’nin imzaladığı Paris Anlaşması‘nın hükümlerine göre de, dünya ortalamasında yer alan sera gazı salımlarını düşürmek için fosil yakıtlardan uzaklaşma politikasını belirlemesi; bunu yaparken de bu sektörlerde çalışan işçilerin geride bırakılmaması, rızaları dahilinde güneş, rüzgar, su gibi temiz enerji sektörlerinde istihdamının sağlanması gerekiyor.

Ancak ne yeni bulunan fosil yakıt kaynaklarına ilişkin müjdeler ne de kömürlü termik santraller, madenler gibi kirletici sektörlere ilişkin bir “adil geçiş” programı bulunmadığı gibi yenilerini açmak için çalışmalar yürütülüyor.

Türkiye’nin bundan sonraki iklim politikasında fosil yakıtlardan uzaklaşılmasının yanı sıra, bu sektörde çalışan işçilerin bundan sonraki istihdam yollarına ilişkin planlamaları da büyük önem taşıyor.

Rapor: Milaslılar kömür değil, güvenceli ve yeşil istihdam ile adil geçiş istiyor
CHP’den doğa hakları ihlalleri raporu: İklim için adil geçiş süreci planlanmalı
Sendikalar: Karbonsuz ekonomiye geçiş işçiyi mağdur etmemeli, Adil Dönüşüm Fonu şart
‘İklim dostu ekonomiye geçiş adil olmalı’
Kenya’nın yeni cumhurbaşkanından iklim taahhütü: 2030’a kadar adil geçiş
Ukrayna sivil toplumu savaş sonrası ‘kömür bölgelerinde adil geçiş’e hazırlanıyor
Londra ve Berlin’de 60 bin iklim aktivisti fosil yakıtlara dur diyerek adil geçiş talep etti
İskoçya Başbakanı’ndan adil geçiş uyarısı: İnsanların rızasını aramamak demokrasiyi tehlikeye atabilir

Akdeniz biyoçeşitliliği için etkinliğe çağrı: Ekologlar Akdeniz’i konuşuyor

Türkiye’nin pek çok farklı ilinde Nisan ve Kasım 2024 tarihleri arasında düzenlenecek olan “Akdeniz, Baskı Altında Bir Deniz” başlıklı etkinlik serisi; kıyı bölgesi yönetimi, iklim değişiklikleri ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi kritik konuları ele alacak.

Fransız Kültür Merkezi ve Fransa‘nın Ankara Büyükelçiliği işbirliğiyle hayata geçirilen proje, Akdeniz‘e kıyısı olan ülkelerden bilim insanlarını bir araya getirerek, deniz biyoçeşitliliği konusunda farkındalık yaratmayı ve çözüm önerileri geliştirmeyi hedefliyor.

Etkinlik dizisinin açılışı, Ankara, İstanbul, İzmir ve Bodrum‘da gerçekleştirilecek konferans ve atölyelerle yapılacak. Bu buluşmalar, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik koruma konularında bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik edecek.

Akdeniz biyoçeşitlilik

Etkinlik serisi, dünyanın önde gelen ekologlarından biri olarak kabul edilen Franck Courchamp‘ı ağırlayacak. Courchamp, “Biyoçeşitlilik: Gerçekten 6. kitlesel yok oluşun içinde miyiz?” başlıklı konuşmasında, biyoçeşitlilik kaybının nedenlerini ve mekanizmaları ile potansiyel olarak yaşanmakta olan altıncı kitlesel yok oluş hakkındaki soruları ele alacak.

Doç. Dr. Koray Yılmaz ve Prof. Dr. Mustafa Yücel gibi akademisyenler de etkinlikte konuşmacı olarak yer alacak. Yılmaz, “Değişen bir iklimde su döngüsünün aşırı uçlarında gezinmek: Doğu Akdeniz perspektifi” başlıklı konuşmasında, iklim değişikliğinin su döngüsü üzerindeki etkilerini ele alacak. Yücel ise “Çoklu stres faktörlerinin Doğu Akdeniz ekosistemi üzerindeki etkisi” başlıklı konuşmasıyla, bölgedeki ekosistemler üzerindeki çeşitli baskıları tartışacak.

Yeşil Gazete yazarlarından Levent Kurnaz da, etkinliklerde yer alan isimlerden biri.

Etkinlik dizisi, bilim insanları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve halkı bir araya getirerek, bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik etmeyi amaçlıyor. Konferans ve atölyeler, katılımcılara Akdeniz’in karşı karşıya olduğu zorlukları anlama ve bu sorunlara karşı harekete geçme konusunda ilham veriyor.

Institut français Türkiye‘nin bu girişimi, Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği’nin desteğiyle, Adım Adım Sıfır Atık ve Akdeniz Koruma Derneği işbirliği içinde gerçekleşiyor. Etkinlik, bölgesel ve küresel çapta sürdürülebilir bir gelecek için gerekli olan çevresel bilinç ve işbirliğini artırmayı hedefliyor.

‘2023 açık ara en sıcak yıl, iklim eylemsizliğinin maliyeti artıyor’

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yayınlanan yeni bir rapor, iklim değişikliğinin önemli göstergeleri olan sera gazı seviyeleri, yüzey sıcaklıkları, okyanus ısısı ve asitlenmesi, deniz seviyesinin yükselmesi, Antarktika deniz buzu örtüsü  ve buzulların geri çekilmesi konularında bir kez daha rekorlar kırıldığını ve bazı durumlarda bu rekorların yerle bir edildiğini gösteriyor.

WMO Küresel İklimin Durumu 2023 başlıklı rapora göre, sıcak dalgaları, seller, kuraklıklar, orman  yangınları ve hızla yoğunlaşan tropikal siklonlar, sefalet ve kargaşaya neden olarak milyonlarca insanın günlük yaşamını altüst etti ve milyarlarca dolarlık ekonomik kayba yol açtı.

WMO raporu, 2023’ün kayıtlardaki en sıcak yıl olduğunu ve küresel ortalama yüzey sıcaklığının sanayi öncesi temel değerin 1,45 °C (± 0,12 °C belirsizlik payı ile) üzerinde olduğunu doğruladı. Bu, kayıtlara geçen en sıcak on yıllık dönem oldu.

Küresel İklimin Durumu Raporu 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü öncesinde yayınlandı. Rapor aynı zamanda  BM Kalkınma Programı ve WMO tarafından 21 Mart’ta başlatılacak yeni bir iklim eylem  kampanyasına da zemin hazırlıyor. Rapor, 21-22 Mart tarihlerinde Kopenhag‘da yapılacak iklim  bakanları toplantısındaki tartışmalara da ışık tutacak.

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo, “İklim değişikliğine ilişkin Paris Anlaşması‘nın 1,5° C sınırına -şu anda geçici olarak da olsa- hiç bu kadar yaklaşmamıştık. WMO topluluğu dünyaya Kırmızı Alarm veriyor. İklim değişikliği sıcaklıklardan çok daha fazlası. Özellikle 2023’te tanık olduğumuz eşi benzeri  görülmemiş okyanus sıcaklığı, buzulların geri çekilmesi ve Antarktika‘daki deniz buzu kaybı özel bir endişe kaynağı” dedi.

2023’te ortalama bir günde, küresel okyanusun neredeyse üçte biri, hayati önem taşıyan ekosistemlere ve gıda sistemlerine zarar veren bir deniz sıcak dalgası tarafından etkilendi. 2023’ün sonuna doğru, okyanusun yüzde 90’ından fazlası, yıl içinde bir noktada sıcak dalgası koşullarına maruz kaldı.

Ön verilere göre, küresel referans buzul seti, hem batı Kuzey Amerika hem de Avrupa‘daki aşırı erimenin etkisiyle (1950’den bu yana) kayıtlardaki en büyük buz kaybını yaşadı.

İklim değişikliği sosyal eşitsizliği tetikliyor

Antarktika’daki deniz buzu miktarı kayıtlara geçen en düşük seviyedeydi ve kış sonundaki maksimum miktar bir önceki rekor yılın 1 milyon km altında,  yani Fransa ve Almanya‘nın toplam büyüklüğüne eşitti.

Celeste Saulo, “İklim krizi insanlığın karşı karşıya olduğu en önemli zorluk ve artan gıda güvensizliği, nüfusun yerinden edilmesi ve biyoçeşitlilik kaybının da tanıklık ettiği üzere eşitsizlik kriziyle yakından ilişkili” dedi.

iklim değişikliği
1850’den 2023’e kadar yıllık küresel ortalama sıcaklık anomalileri (1850-1900’e göre). Veriler altı veri setinden alınmıştır.

Dünya genelinde akut gıda güvensizliği yaşayan insan sayısı iki kattan fazla artarak COVID-19 salgınından önce Dünya Gıda Programı tarafından izlenen 78 ülkede 149 milyon iken, 2023 yılında 333 milyona çıktı. Rapora göre, hava ve iklimdeki aşırılıklar temel neden olmayabilir, ancak ağırlaştırıcı faktörler.

İklim şoklarının dayanıklılığı nasıl zayıflattığını ve en savunmasız nüfuslar arasında yeni koruma  riskleri yarattığını gösteren hava tehlikeleri, 2023 yılında yerinden edilmeyi tetiklemeye devam etti.

Bununla birlikte uzmanlar, “bir umut ışığı var” diyor.

Temel olarak güneş radyasyonu, rüzgar ve su döngüsünün dinamik güçleri tarafından yönlendirilen yenilenebilir enerji üretimi, dekarbonizasyon hedeflerine ulaşma potansiyeli nedeniyle iklim eyleminde ön plana çıktı. 2023 yılında, yenilenebilir kapasite ilaveleri 2022 yılına göre neredeyse yüzde 50 artarak toplam 510 gigawatt’a (GW) ulaştı; bu, son yirmi yılda gözlemlenen en yüksek oran.

NATO Şefi: İklim değişikliği, küresel güvenliğe zarar veriyor
Akdeniz’de iklim değişikliğine bağlı kitlesel ölümler artıyor

İklim liderleri toplanıyor

21-22 Mart tarihlerinde Kopenhag İklim Bakanları toplantısında, dünyanın dört bir yanından iklim liderleri ve bakanlar, hızlandırılmış iklim eylemi için Dubai‘deki COP28‘den bu yana ilk kez bir araya gelecek. Şubat 2025 son tarihi öncesinde ülkelerin Ulusal Katkı Beyanlarını (NDC’ler) arttırmak ve COP29’da ulusal planları eyleme dönüştürmek için finansman konusunda iddialı bir anlaşma sağlamak gündemin üst sıralarında yer alacak.

Celeste Saulo, “İklim Eylemi şu anda, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, ulusal azaltım ve uyum planlarını bilgilendirmek için iklim hizmetlerini sunma ve kullanma kapasitesinin eksikliği nedeniyle engelleniyor. Yeni nesil Ulusal Katkı Beyanları’nın bilime dayalı olmasını sağlamak üzere bilgi hizmetleri sunabilmeleri için Ulusal Meteoroloji ve Hidroloji Hizmetlerine yönelik desteği arttırmamız gerekiyor” dedi.

İklim değişikliği ve sera gazları

Üç ana sera gazının – karbondioksit, metan ve azot oksit – gözlemlenen konsantrasyonları 2022’de rekor seviyelere ulaştı. Belirli lokasyonlardan alınan gerçek zamanlı veriler 2023 yılında da artışın devam edeceğini gösteriyor.

CO2 seviyeleri sanayi öncesi döneme kıyasla yüzde 50 daha yüksek ve ısıyı atmosferde hapsediyor. CO2’nin uzun ömrü, sıcaklıkların önümüzdeki uzun yıllar boyunca artmaya devam edeceği anlamına geliyor.

İklim değişikliği ve sıcaklık

2023’teki küresel ortalama yakın yüzey sıcaklığı, sanayi öncesi 1850-1900 ortalamasının 1,45 ± 0,12°C üzerindeydi. 2023 yılı, 174 yıllık gözlemsel kayıtlardaki en sıcak yıl oldu. Böylece, önceki en sıcak yıllar olan 1850-1900 ortalamasının 1,29 ± 0,12°C üzerindeki 2016 ve 1,27 ± 0,13°C üzerindeki 2020 yıllarının rekorunu da kırdı.

2014-2023 on yıllık ortalama küresel sıcaklık 1850-1900 ortalamasının 1.20 ±0.12°C üzerinde gerçekleşti. Küresel olarak, Haziran’dan Aralık’a kadar her ay, ilgili ay için rekor düzeyde sıcak geçti. Eylül 2023 özellikle dikkat çekici ve Eylül ayı için bir önceki küresel rekoru büyük bir farkla (0,46 ila 0,54°C) aştı.

Küresel sıcaklıktaki uzun vadeli artış, atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarının artmasından kaynaklanıyor. 2023’ün ortasında La Niña‘dan El Niño koşullarına geçiş, 2022’den 2023’e kadar sıcaklıktaki hızlı artışa katkıda bulundu.

Küresel ortalama deniz yüzeyi sıcaklıkları Nisan ayından itibaren rekor seviyeye ulaştı, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında rekorlar büyük farkla kırıldı. Kuzey Atlantik’in doğusunda, Meksika Körfezi ve Karayipler‘de, Kuzey Pasifik‘te ve Güney Okyanusu‘nun geniş alanlarında olağanüstü sıcaklıklar kaydedildi ve yaygın deniz ısı dalgaları yaşandı.

Kuzeydoğu Atlantik gibi bazı olağandışı ısınma alanları, Tropikal Pasifik‘te gözle görülür bir şekilde mevcut olan El Niño ile ilişkili tipik ısınma modellerine karşılık gelmiyor.

İklim değişikliği ve okyanus ısısı

Verilerin birleştirilmiş analizine göre, okyanus ısı içeriği 2023 yılında en yüksek seviyesine ulaştı. Isınma oranları özellikle son yirmi yılda güçlü bir artış gösterdi.

Isınmanın devam etmesi, yüzlerce ila binlerce yıllık ölçeklerde geri döndürülemez bir değişim bekleniyor.

İklim değişikliği
2023’e kadar her pikselde en yüksek Deniz Sıcak Hava Dalgası kategorisini gösteren küresel harita (referans dönemi 1982-2011). Açık gri, bir pikselde tüm yıl boyunca hiçbir MHW meydana gelmediğini gösterir; (b) Yılın herhangi bir gününde bir MHW yaşayan okyanus yüzeyinin yüzdesini gösteren yığılmış çubuk grafiği; (c) Okyanus yüzeyi üzerinde ortalama MHW günlerinin kümülatif sayısını gösteren yığılmış çubuk grafiği. (d) 1982’den günümüze kadar MHW yaşanan okyanus yüzeyinin toplam yüzdesini gösteren yığılmış çubuk grafiği. Veriler Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) Optimum Enterpolasyon Deniz Yüzeyi Sıcaklığı (OISST).

Daha sık ve yoğun deniz ısı dalgaları, deniz ekosistemleri ve mercan resifleri üzerinde derin olumsuz  etkilere sahiptir.

Okyanuslar, 2016’daki yüzde 23’lük bir önceki rekorun oldukça üzerinde, ortalama yüzde 32’lik bir günlük  deniz sıcak dalgası kapsamı yaşadı. 2023’ün sonunda, 20°G ve 20°K arasındaki küresel okyanusun çoğu Kasım ayının başından bu yana sıcak hava dalgası koşullarındaydı.

Kuzey Atlantik‘te Kuzey Yarımküre ilkbaharında başlayan, eylül ayında zirveye ulaşan ve yıl sonuna kadar devam eden yaygın deniz sıcak dalgaları özellikle dikkat çekicidir. 2023’ün sonunda Kuzey Atlantik’te sıcaklıkların ortalamanın 3°C üzerinde seyrettiği geniş bir şiddetli ve aşırı deniz sıcak dalgası bandı görüldü.

Akdeniz, üst üste on ikinci yıl boyunca güçlü ve şiddetli deniz sıcak dalgalarının neredeyse tamamını yaşadı. Karbondioksit emiliminin bir sonucu olarak okyanus asitlenmesi arttı.

Deniz seviyesinin yükselmesi

2023 yılında, küresel ortalama deniz seviyesi uydu kayıtlarında (1993’ten bu yana) rekor seviyeye  ulaşarak, devam eden okyanus ısınmasının (termal genişleme) yanı sıra buzulların ve buz  tabakalarının erimesini yansıttı.

Son on yıldaki (2014-2023) küresel ortalama deniz seviyesi yükselme oranı, uydu kayıtlarının ilk on yılındaki (1993-2002) deniz seviyesi yükselme oranının iki katından fazla olarak belirlendi.

İklim değişikliği ve kriyosfer

Antarktika deniz buzu kapsamı Şubat 2023’te uydu dönemi için (1979’dan beri) mutlak rekor düşük seviyeye ulaştı ve Haziran’dan Kasım başına kadar yılın en düşük seviyesinde kaldı. Eylül ayındaki yıllık maksimum 16,96 milyon km2 ile 1991-2020 ortalamasının yaklaşık 1,5 milyon km2 altında ve bir önceki rekor düşük maksimumun 1 milyon km2 altında kaldı.

İklim değişikliği
Ocak ayından Aralık ayına kadar günlük Antarktika deniz buzu kapsamı, 1991-2020 iklim normaline (koyu mavi) karşı 2023 (kırmızı) koşullarını ve her gün için rekor en yüksek ve en düşük kapsamları (orta mavi) gösteriyor. Münferit yıllar açık mavi ile gösteriliyor. ABD Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi.

Kuzey Kutbu’ndaki deniz buzu miktarı normalin oldukça altında kaldı, yıllık maksimum ve minimum deniz buzu miktarları sırasıyla kayıtlardaki en düşük beşinci ve altıncı değerler oldu.

Buz tabakaları: Grönland Buz Tabakası ve Antarktika Buz Tabakası olmak üzere iki ana buz  tabakası bulunuyor. İki buz tabakası birleştirildiğinde, kayıtlardaki en yüksek yedi erime yılı 2010’dan bu yana gerçekleşti ve ortalama kütle kaybı oranları 1992-1996 yılları arasında yılda 105 Gigaton’dan 2016-2020 yılları arasında yılda 372 Gigaton’a yükseldi.

Bu, son dönemde buz  tabakalarına atfedilen küresel deniz seviyesi artışının yılda yaklaşık 1 mm’sine eşdeğer.

Grönland Buz Tabakası 2022-2023 hidrolojik yılında kütle kaybetmeye devam etti. Grönland’ın Summit istasyonunda kaydedilen en sıcak yaz oldu ve bir önceki rekordan 1,0 °C daha sıcaktı. Uydu  erime alanı verileri, buz tabakasının 2012 ve 2010’daki aşırı erime sezonundan sonra kayıtlardaki (1978-2023) üçüncü en yüksek kümülatif erime günü alanına sahip olduğunu gösteriyor.

Buzullar: 2022-2023 hidrolojik yılına ilişkin ön veriler, hem Batı Kuzey Amerika hem de Avrupa‘daki  aşırı negatif kütle dengesi nedeniyle küresel referans buzul setinin kayıtlardaki en büyük buz kaybına (1950-2023) uğradığını gösteriyor.

Avrupa Alplerindeki buzullar aşırı bir erime mevsimi yaşadı. İsviçre‘de buzullar son iki yılda kalan hacimlerinin yaklaşık yüzde 10’unu kaybetti. Batı Kuzey Amerika, 2023 yılında 2000-2019 dönemi için ölçülen oranlardan beş kat daha yüksek bir oranda rekor buzul kütle kaybına uğradı. Batı Kuzey Amerika’daki buzullar 2020-2023 döneminde 2020 hacimlerinin tahmini yüzde 9’unu kaybetti.

iklim değişikliği ve mental sağlık
İklim değişikliği ve mental sağlık ilişkisi: Doğrudan etkileyebilir mi?

İklim değişikliğine bağlı aşırı hava ve iklim olayları

Aşırı hava ve iklim olaylarının, üzerinde yaşanılan tüm kıtalar üzerinde önemli sosyo-ekonomik etkileri  oldu. Bunlar arasında büyük seller, tropikal siklonlar, aşırı sıcaklık ve kuraklık ve bunlara bağlı orman yangınları yer alıyor.

Daniel Akdeniz Kasırgası‘nın aşırı yağışlarına bağlı sel felaketi Yunanistan, Bulgaristan, Türkiye ve  Libya‘yı etkiledi, özellikle Eylül ayında Libya’da ağır can kayıpları yaşandı.

Araştırma: İklim değişikliği Libya’yı vuran fırtınayı yüzde 40 daha şiddetli hale getirdi
DSÖ: Libya’daki durum endişe verici

Şubat ve Mart aylarında meydana gelen Tropikal Siklon Freddy, Madagaskar, Mozambik ve Malawi üzerinde büyük etkileri olan dünyanın en uzun ömürlü tropikal siklonlarından biriydi.

Mayıs ayında meydana gelen Tropikal Siklon Mocha, Bengal Körfezi‘nde şimdiye kadar gözlemlenen en şiddetli siklonlardan biriydi ve Sri Lanka‘dan Myanmar‘a, Hindistan ve Bangladeş’e kadar alt bölge  genelinde 1,7 milyon kişinin yerinden edilmesine neden oldu ve akut gıda güvensizliğini daha da  kötüleştirdi.

Otis Kasırgası birkaç saat içinde uydu çağındaki en hızlı yoğunlaşma oranlarından biri maksimum Kategori 5 sistemine ulaştı. Kasırga 24 Ekim’de Meksika‘nın Acapulco sahil beldesini vurarak yaklaşık 15 milyar ABD doları tutarında ekonomik kayba yol açtı ve en az 47 kişinin ölümüne neden oldu.

Aşırı sıcaklar dünyanın birçok bölgesini etkiledi. Bunlardan en önemlileri özellikle Temmuz ayının ikinci yarısında Güney Avrupa ve Kuzey Afrika‘da yaşandı. İtalya‘da sıcaklıklar 48,2 °C’ye ulaşırken, Tunus‘ta 49,0°C, Agadir‘de (Fas) 50,4°C ve Cezayir‘de 49,2°C ile rekor düzeyde yüksek sıcaklıklar rapor edildi.

Kanada‘nın orman yangını sezonu kayıtlara geçen en kötü sezon oldu. Yıl boyunca ulusal çapta yanan toplam alan 14.9 milyon hektardı ve uzun vadeli ortalamanın yedi katından fazlaydı.

Yangınlar ayrıca özellikle Kanada’nın doğusu ve Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzeydoğusundaki yoğun nüfuslu bölgelerde ciddi duman kirliliğine yol açtı.

Yılın en ölümcül tek orman yangını Hawaii’de meydana geldi; en az 100 kişinin hayatını kaybettiği yangın, ABD’de 100 yıldan uzun bir süredir meydana gelen en ölümcül orman yangını oldu ve tahmini ekonomik kayıp 5,6 milyar ABD doları oldu.

Uzun süreli kuraklık kuzeybatı Afrika ve İber Yarımadası‘nın bazı bölgelerinin yanı sıra orta ve  güneybatı Asya’nın bazı bölgelerinde devam etti. Kuraklık Orta Amerika ve Güney Amerika’nın birçok  bölgesinde yoğunlaştı.

Kuzey Arjantin ve Uruguay‘da Ocak’tan Ağustos’a kadar yağışlar ortalamanın yüzde 20 ila yüzde 50 altında kaldı, bu da ürün kayıplarına ve düşük su depolama seviyelerine yol açtı.

İklim krizi gıda güvenliğini tehdit eden bitki pandemilerinin yayılımını kolaylaştırıyor
‘Sıcak kış’ döngüleri bozdu: Baharın müjdecisi flamingolar, Tuz Gölü’ne erken geldi
Brezilya’da hissedilen sıcaklık 60 dereceyi geçerek rekor kırdı

İklim değişikliğinin sosyo-ekonomik etkileri

Hava ve iklim tehlikeleri, gıda güvenliği, nüfusun yerinden edilmesi ve hassas nüfuslar üzerindeki  etkilerle ilgili zorlukları daha da kötüleştirdi. Yeni, uzun süreli ve ikincil yerinden edilmeleri tetiklemeye  devam etti ve çok nedenli karmaşık çatışma ve şiddet durumları nedeniyle zaten yerinden edilmiş olan birçok kişinin kırılganlığını artırdı.

İklim değişikliği
2005’ten bu yana yetersiz beslenmenin küresel yaygınlığı (yüzde olarak) ve yetersiz beslenenlerin sayısı (milyon olarak). Tüm seri, Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu 2023’ün yayınlanmasından bu yana yayınlanan yeni bilgileri yansıtacak şekilde güncellendi.

Afetlerin etkisini azaltmanın temel bileşenlerinden biri, etkili çoklu tehlike erken uyarı sistemlerine  sahip olmaktır. Herkes için Erken Uyarılar (Early Warnings for All) girişimi, 2027 yılı sonuna kadar herkesin erken uyarı sistemleri tarafından korunmasını sağlamayı amaçlıyor.

Yerel afet risk azaltma stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması, Sendai Afet Risk Azaltma Çerçevesinin kabul edilmesinden bu yana arttı.

Raporda, Covid- 19 salgını öncesinde Dünya Gıda Programı tarafından izlenen 78 ülkede 149 milyon kişi olan dünya genelinde akut gıda güvensizliği yaşayan kişi sayısının iki kattan fazla artarak, 2023 yılında 333 milyon kişiye ulaştığına dair rakamlar aktarılıyor.

WFP Küresel açlık seviyeleri  2021’den 2022’ye kadar değişmedi. Ancak bunlar hala COVID-19 pandemisi öncesi seviyelerin çok üzerinde: 2022’de küresel nüfusun yüzde 9,2’si (735,1 milyon kişi) yetersiz beslendi.

Uzun süren  çatışmalar, ekonomik gerilemeler ve yüksek gıda fiyatları, dünya çapında devam eden ve yaygın çatışmaların yol açtığı yüksek tarımsal girdi maliyetleri ile daha da kötüleşerek, yüksek küresel gıda güvensizliği seviyelerinin temelini oluşturuyor.

Bu durum, iklim değişikliği ve aşırı hava koşullarının etkileriyle daha da kötüleşiyor. Örneğin Güney Afrika’da Şubat 2023’te Freddy Siklonu‘nun geçişi Madagaskar, Mozambik, güney Malavi ve  Zimbabve‘yi etkiledi. Sel, geniş tarım alanlarını sular altında bıraktı ve ürünlere ve ekonomiye ciddi zarar verdi.

Temel olarak güneş radyasyonu, rüzgar ve su döngüsünün dinamik güçleri tarafından yönlendirilen yenilenebilir enerji üretimi, karbonsuzlaştırma hedeflerine ulaşma potansiyeli nedeniyle iklim eyleminde ön plana çıktı.

Dünya çapında önemli bir enerji dönüşümü halihazırda devam ediyor. 2023 yılında yenilenebilir kapasite ilaveleri 2022 yılına göre neredeyse yüzde 50 artarak toplam 510 gigawatt’a (GW) ulaştı.

Bu büyüme, son yirmi yılda gözlemlenen en yüksek orana işaret ediyor ve COP28’de belirlenen, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitesini küresel olarak üç katına çıkararak 11 bin GW’a ulaşma temiz enerji hedefine ulaşma potansiyelini gösteriyor.

İklim değişikliği ve iklim finansmanı

2021/2022 döneminde, iklimle ilgili küresel finansman akışları 2019/2020 seviyelerine kıyasla neredeyse iki katına çıkarak yaklaşık 1,3 trilyon ABD dolarına ulaştı. Buna rağmen, Climate Policy Initiative’e göre, izlenen iklim finansmanı akışları küresel GSYH’nin yalnızca yaklaşık yüzde 1’ini temsil ediyor.

Büyük bir finansman açığı bulunuyor. Ortalama bir senaryoda, 1,5°C’lik bir yol için, yıllık iklim finansmanı yatırımlarının altı kattan fazla artarak 2030 yılına kadar neredeyse 9 trilyon ABD dolarına ve 2050 yılına kadar da 10 trilyon ABD dolarına ulaşması gerekiyor.

Eylemsizliğin maliyeti daha da yüksek. 2025-2100 dönemini kapsayacak şekilde, eylemsizliğin toplam maliyetinin, yani, olağan senaryodaki kayıplar ile 1,5°C’lik bir patikada ortaya çıkan kayıplar arasındaki farkın, 1.266 trilyon ABD doları olduğu tahmin ediliyor; ancak bu rakamın dramatik bir şekilde düşük bir tahmin olması muhtemel.

Uyum finansmanı yetersiz kalmaya devam ediyor. Uyum finansmanı 2021/2022 döneminde 63 milyar ABD doları ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmış olsa da, küresel uyum finansmanı açığı giderek büyüyor ve sadece gelişmekte olan ülkelerde 2030 yılına kadar ihtiyaç duyulan yıllık 212  milyar ABD dolarının oldukça gerisinde kalıyor.

Ortak rapora; BM kuruluşları, Ulusal Meteoroloji ve Hidroloji Hizmetleri (NMHS) ve Küresel Veri ve Analiz Merkezlerinin yanı sıra Bölgesel İklim Merkezleri, Dünya İklim Araştırma Programı (WCRP), Küresel Atmosfer İzleme (GAW), Küresel Kriyosfer İzleme ve ECMWF tarafından işletilen Copernicus İklim Değişikliği Hizmeti de dahil olmak üzere onlarca uzman ve ortak katkıda bulundu.

Türkiye karbon yakalama ve depolama teknolojisinin neresinde?

Kaynak, Çevre ve İklim Derneği‘nin (REC) bugün yayımladığı “Türkiye’nin Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama Potansiyeli” adlı raporu, karbon yakalama, kullanma ve depolama (KYKD) teknolojilerinin Türkiye’nin 2053 net-sıfır hedefi için sınırlı bir çözüm olduğunu ortaya koyuyor.

KYKD teknolojilerinin, elektrik sektöründe yenilenebilir enerjiye geçişin ertelenmesi gibi Türkiye’nin emisyon azaltım hedeflerine ulaşmasını geciktirecek kararların gerekçesi olarak kullanılmaması gerektiğinin altını çizen rapor, bu tip teknolojilerin imalat sanayinde kullanılmasını öneriyor.

Rapordan öne çıkan bulgular şöyle:

  • Türkiye, 2021 yılında KYKD’ye konu olabilecek 254 Mt CO2 eşdeğeri sera gazı
    salımı yapmıştır. Türkiye’de hali hazırda karbon yakalama gerçekleştirilmediği gibi bilinen karbon depolama kapasitesi bu miktar için yetersizdir. Türkiye’nin akifer alanlarında yeterli kapasite olduğu tahmin edilmekle birlikte, bu alanlarda yeterli araştırma bulunmamaktadır.
  • KYKD teknolojilerinin kullanılmasında önceliğin sera gazı salımlarının düşürülmesinde sınırlı teknik alternatiflerin olduğu imalat sanayine verilmesi
    önerilmektedir.
  • KYKD teknolojileri, elektrik sektöründe yenilenebilir enerjiye geçişin ertelenmesi gibi Türkiye’nin salım azaltım hedeflerine ulaşmasını geciktirecek kararların gerekçesi olarak kullanılmamalıdır.

Uluslararası düzeyde 2050 yılında net-sıfır salıma ulaşmak için kullanılacak araçlardan biri olarak görülen KYKD teknolojileri, Türkiye’nin 2053 net-sıfır hedefi doğrultusunda başlıca tartışma konularından biri olarak gündemde.

Çalışmaya göre, KYKD teknolojileri, Türkiye’nin sınırlı potansiyeli ve mali kaynakları göz önünde bulundurulduğunda; ancak maliyetlerinin düştüğü durumda ve uzun vadede çimento ve demir-çelik sektörlerinin sera gazı salımlarının azaltılması için kullanılabilir.

Türkiye’nin bilinen jeodezik depolama kapasitesi 108 MtCO2 ile sınırlı

Türkiye’de halihazırda KYKD uygulaması yapılmıyor. Detaylı çalışmalar yapılan potansiyel depolama alanları ise sadece petrol ve doğalgaz sahalarında. Bu sahaların toplam kapasitesi ise 108 Mt CO2 olarak hesaplanıyor.

Akifer alanlarında çok daha yüksek bir jeolojik depolama kapasitesi olduğu tahmin edilmekle birlikte, bu alanlardaki potansiyel kapasite de henüz hesaplanmış durumda değil.

Raporda, Türkiye’de karbonun depolanması için kullanılabilecek petrol sahalarının Güney Doğu Anadolu bölgesinde yoğunlaştığına; uygun akifer sahalarının ise Karadeniz’de olduğuna dikkat çekiliyor.

Başta finansal engeller ve diğer zorlukların, petrol kurtarımı amacıyla yapılan CO2 enjeksiyonu dışında mevcut uygulaması bulunmayan KYKD’nin yakın gelecekte geniş çapta uygulanmasını zorlaştıracağı tahmin edilen çalışma; mali kaygıların yanı sıra Türkiye’de depolama kapasitesi hakkında kısıtlı bilginin mevcut olduğuna dikkat çekiyor. Güncel araştırmalar Türkiye’de CO2’nin kalıcı jeolojik depolaması için yeterli kapasite olduğunu gösterse de bu kapasitenin iklim politikası projeksiyonlarında KYKD’ye biçilecek rolle uyumlu olması gerekiyor.

Dünyada da depolama sahaları bulmak zor

Küresel olarak ise dünya çapında 18 büyük ölçekli ticari karbon yakalama ve depolama (KYD) projesi faaliyette ve yılda yaklaşık 40 milyon ton CO2 toplam yakalama kapasitesine sahip.

Bugüne kadar 230 Mt CO2’nun güvenli bir şekilde yeraltına enjekte edildiği tahmin ediliyor. Bu kapasitenin neredeyse yüzde 60’ı gelişmiş petrol geri kazanımı marifetiyle, yüzde 35’inin ise doğrudan depolanıyor. Ağırlıklı olarak ABD, Çin, Kanada, Avustralya ve Norveç gibi petrol geri kazanımı ve kömür üretiminin yaygın olduğu ülkelerde bulunan tesislerin yüzde 33’ü doğal gaz, yüzde 20’si elektrik, yüzde 11’i kimyasal üretim tesisleri olarak öne çıkıyor.

Dünyadaki uygulamalara bakıldığında en büyük zorluk, depolama sahalarıyla CO2 salım kaynaklarının coğrafi olarak çakışmamasına bağlı olarak maliyetlerin ve risklerin artması.

KYKD’nin araştırma ve uygulamalarının yaygınlaşması için Paris Anlaşması Birinci Küresel Stok Sayımı, çağrı yaparken, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli de (IPCC) öngörülerinde KYKD teknolojilerine yer veriyor.  Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) senaryolarına göre, Paris Anlaşması’nda öngörülen 2°C hedefine ulaşmak için 2040 yılına kadar toplamda 2.500’den fazla KYKD tesisi işler durumda olmalı.

Ancak raporun bulgularına göre mevcuttaki kurulum, ihtiyaç olarak belirtilen kapasiteden çok uzakta.

Türkiye KYKD teknolojilerine gerçekçi yaklaşmalı

KYKD teknolojilerinin pahalı teknolojiler ve maliyetler yakalama, taşıma ve depolama olmak üzere üç aşamalı bir sürecin tamamını içeriyor.

Bu maliyetlerin yarısından fazlasını CO2’nin yakalama kısmı oluşturuyor. CO2 taşıma ve depolama maliyetleri ise  yakalamaya göre daha düşük seviyede. Oluşan yüksek maliyet, bu teknolojilerin kullanılması için ceza ve teşvik mekanizmalarının oluşması ve karbon salımının bedelinin olmasını gerektiriyor.

Dünyanın farklı ülkelerinde KYKD’nin gelişmesi için desteklerin olduğu belirtilen raporda ABD’de ton başına CO2 depolanmasına 85 dolar vergi teşviği verildiği, Avrupa Birliği’nde ise ton başına CO2 salım bedelinin bir çeşit yaptırım olarak 100 avroya yaklaşmış olmasının KYKD teknolojilerinin uygulanmasını mali olarak olası hale getirdiği belirtiliyor.

Türkiye’nin 2021 yılında Paris Anlaşmasını onayladığını ve 2038’de pik yıl olacağını hatırlatan Çevre ve İklim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Rıfat Ünal Sayman,  maliyetlere ilişkin şu bilgileri veriyor:

“Türkiye, 2030 yılı için 1.213 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak öngördüğü salımlarını artıştan %41’lik azaltımla 695 milyon ton CO2 eşdeğeri seviyesinde tutmayı ve 2053 yılında net sıfır salıma ulaşmayı taahhüt etti. Türkiye’nin bu hedeflere ulaşmak için önemli bir kaynak ayırması gerekiyor. Bu kapsama, KYKD gibi pahalı teknolojik çözümlerin, düşük maliyetli ve iklim dostu alternatifleri bulunan fosil yakıttan elektrik üretimi gibi sektörler yerine, salım azaltımının zor olduğu imalat sanayi sektörlerinden kaynaklanan salımların yönetilmesinde kullanımına öncelik verilmelidir. Yakın zamanda yayınlanan Türkiye Çimento Sektörü için Düşük Karbonlu Yol Haritası çalışması, Türkiye’nin net sıfıra ulaşmak için 2053 yılına kadar sadece çimento sektörü salımlarında KYKD teknolojilerinin kullanımı için 29,8 milyar $ ila 30,7 milyar $ ayırması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca bu yatırımlar riskleri azaltacak sosyal ve çevresel güvencelerle birlikte hayata geçirilmelidir.”

Türkiye’de KYKD teknolojilerinin uygulanabilmesi için gerekli ekonomik gerekçelerin henüz oluşmadığına dikkat çeken Sayman, Mevcut haliyle KYKD teknolojileri pahalı. Dolayısıyla Türkiye’nin sera gazı salımlarının -kısa ve orta vadede- azaltılmasında karbon yakalama, kullanma ve depolamanın ülkenin koşullarına uygun bir çözüm olarak değerlendirilmesi güç. Maliyetlerinin düşmesi durumunda ise ancak uzun vadede çimento ve demir-çelik sektörlerinin salımlarının azaltılmasına destek olarak katkı sunabilir” diyor.

Rapor, Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Tamer Atabarut moderatörlüğünde, Kaynak, Çevre ve İklim Derneği (REC) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Rıfat Ünal Sayman, ODTÜ Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Çağlar Sınayuç’un yanı sıra, E3G Kıdemli Politika Danışmanı Domien Vangenechten, TENMAK Enerji ve Teknoloji Politikaları Kıdemli Araştırmacı Onur Bayram, TÜBİTAK Kıdemli Başuzman Araştırmacı Doç. Dr. Tahsin Bahar’ın katılımıyla, Ankara’da açıklandı.

Çalışmanın tamamına erişmek için tıklayın

Çözüm,  yenilenebilir, ucuz ve temiz enerji kaynaklarında

Şimdiye dek yapılan tüm bilimsel çalışmalarda karbon yakalama, kullanma ve depolama uygulamaların yakın dönemde artış eğiliminde olsa da mevcut yakalama kapasitesinin net sıfır hedeflerini desteklemesi amacıyla çok daha yüksek bir seviyeye çıkarılması öngörülüyor.

Fakat bu teknolojilerin tarihsel gelişimi incelendiğinde, yüzde 80-90 oranında geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetlerine dayanması ve içerdikleri teknik problemler bakımından, daha fazla fosil yakıt üretimini desteklediği görülüyor. Böylece iklim krizi karşısında bir çözüm olma niteliğini yitiriyor.

Oysa, rüzgâr ve güneş gibi temiz kaynakların kullanımını önceliklendirerek, fosil yakıt payını daha erken aşamada azaltmak mümkün.

Kaçak hayvan müzesine baskın: 85 yaşındaki avcı son Anadolu kaplanını vurup öldürmüş!

Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, kaçak hayvan müzesi işletildiği ihbarı üzerine harekete geçti. İş insanı Ali Haydar Üstay‘a ait Sarıyer ve Arnavutköy’deki iki adrese düzenlenen baskınlarda, nesli tükenmekte olan birçok hayvanın tahnitine el konuldu.

DHA‘nın aktardığına göre İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, sahte hayvan müzesi açıldığı bilgisi üzerine çalışma başlattı. Bir süre fiziki ve teknik olarak takip eden ekipler, müzenin iş insanı Ali Haydar Üstay tarafından açıldığını tespit etti. Ekipler çalışmalarının ardından müzeye ve şüphelinin adresine operasyon düzenledi.

Sarıyer ve Arnavutköy’de iki farklı adrese düzenlenen operasyonda, müzede yapılan aramalarda aralarında CITES Sözleşmesi (Nesli tehlike altındaki türlerin ticaretine ilişkin sözleşme) kapsamında bulunan 405 tahnit (doldurulmuş hayvan) ele geçirildi. Ekipler yaptıkları incelemelerde, şüphelinin 6 ayrı kıtada 30 ülkede avlandığını, öldürdüğü hayvanları özel uçağıyla kaçak bir şekilde ülkeye soktuğunu saptadı.

Kaçak hayvan müzesi

85 yaşındaki Üstay’ın polise verdiği ilk ifadede, Türkiye‘deki son Anadolu kaplanıHakkari‘de vurup öldürdüğü, derisini de sergilediğini söylediği belirtildi.

Hayvanları avlamaya farklı arkadaş gruplarıyla gittiğini ifade eden Ali Haydar Üstay, avlamak için 2 hafta ağaçta kaldığı çizgili geyikle göz göze geldiği zaman ağladığını söylediği ortaya çıktı. Üstay’ın kaçak müzesinde ele geçirilen kutup ayısını avlamak için Kanada’da 2 ay kaldığı öğrenildi.

Kaçak hayvan müzesi

Şüphelinin tüm bu hayvanları zevk için öldürdüğü, kurduğu kaçak müzede sergilediği ve müzesinde ele geçirilen hayvan tahnitlerinin piyasa değerinin 75 milyon lira olduğu öğrenildi. Ele geçirilen hayvanlar arasında bizon, kara kurt, vaşak, boz ayı, timsah, aslan, leopar, maymun ve tek parça halinde mamut dişi olması da dikkat çekti. Ali Haydar Üstay’ın daha önce avcılık alanında, televizyon ve internet platformlarındaki kanallarda, yayın ve belgesellere konuk olduğu öğrenildi.

Operasyonda, 3 mus geyiği, 4 karibu ve Kanada geyiği, 2 sazlık geyiği, 52 Amerika Antilobu, 2 Bizon, jaguar, 3 timsah, boz ayı, 8 aslan tahniti, 4 boz ve siyah ve kutup ayısı tahniti, vaşak tahniti, misk öküzü tahniti, 2 gümüş ve kutup tilkisi tahniti, kutup tavşanı tahniti, 7 ceylan tahniti, markhour tahniti, tur koyunu, kaplan tahniti, 5 geyik ve kızıl geyik tahniti, asya geyiği tahniti, 12 çengel boynuzlu dağ keçisi tahniti, orman horozu tahniti, 2 davif ve sika geyiği tahniti, 2 munçak tahniti, 2 tapir tahniti, yaban domuzu tahniti, 27 antilop tahniti, 15 antilop boynuzu, yaban kedisi tahniti, piton yılanı tahniti, 7 yeşilbaş ördek tahniti, 3 macar tahniti, 3 çamurcun tahniti, suna tahniti, bıldırcın tahniti, su çulluğu tahniti, sırtlan tahniti, leopar tahniti, 2 antilop postu, 5 antilop trofesi, 8 fildişi ve fildişi objesi, mamut dişi, 2 mamut dişi objesi, 15 adet aslan dişi, 9 leopar, alageyik ve ceylan trofesi, mandarin ördeği trofesi, 83 yaban domuzu dişi, yaban domuzu diş takımı, 4 su çulluğu trofesi, Avrupa arıkuşu trofesi, antilop postu ve su aygırı kemiğinden yapılmış bıçak/kama ele geçirildi.

Muğla’da 10 belediye başkan adayı hayvan hakları için söz verdi

Muğla‘da bir araya gelen on belediye başkan adayı, hayvanların korunması ve refahının artırılması amacıyla Hayvan Haklarını Koruma Federasyonu tarafından yürütülen “Oylarımız Hayvanlar için: Söz Ver!” kampanyasına desteklerini beyan etti.

Gündem Fethiye‘nin aktardığına göre Muğla’nın farklı ilçelerinden gelen adaylar, hayvan haklarının korunması konusunda ortak bir tutum sergileyerek, federasyonun talep ettiği taahhütlere imza attı.

Bu taahhütler arasında; kısırlaştırma ve tedavi merkezlerinin kurulması, üremenin kontrol altına alınması, hayvanların yaşam kalitesini destekleyecek tedbirlerin alınması ve gönüllülerle iş birliği içinde çalışılması yer alıyor.

Hak savunucuları pes etmiyor: Hayvan hakları anayasal güvence altına alınmalı
Hayvan hakları aktivistlerinden adaylara: Hangi ahlaktan, hangi güvenli sokaklardan bahsediyorsunuz?
2023’te hayvanlara eziyet edenler hangi cezaları aldı?

Kampanyaya destek veren adaylar, mevcut bakımevlerinin standartlara uygun hale getirilmesi, hayvan dostu ve eğitimli personelin istihdamı, sokak hayvanlarının korunması ve toplumun hayvan hakları konusunda bilinçlendirilmesi konularında da söz verdi. Ayrıca, belediyelerin sosyal medya hesapları ve billboardlar aracılığıyla hayvan haklarına dair farkındalık çalışmaları yapılması ve Hayvanları Koruma Kanunu‘nun uygulanması konusunda da taahhütlerde bulundular.

Kampanyaya imza atan adaylar arasında Adalet ve Kalkınma Partisi‘nden Aydın Ayaydın, Milliyetçi Hareket Partisi‘nden Muhammet Kökten, İYİ Parti‘den Behçet Saatçi, Saadet Partisi‘nden Ömer Faruk Kılıç gibi isimlerin yanı sıra, Zafer Partisi, Deva Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi‘nden adaylar da bulunuyor. Bu adaylar, hayvan haklarını önemseyen ve bu alanda somut adımlar atmaya hazır olan politikacılar olarak Muğla’nın geleceğinde önemli bir rol üstlenmeyi taahhüt ediyor.

Kampanya, Muğla’da hayvan haklarının korunması ve iyileştirilmesi yönünde atılan adımların bir yansıması olarak, bölgedeki hayvanseverlerin ve sivil toplum kuruluşlarının desteğini kazanmış durumda. Belediye başkan adaylarının bu kampanyaya verdiği destek, yerel yönetimlerin hayvan haklarına verdiği önemin altını çizerken, seçilecek olan adayların bu taahhütleri yerine getirme konusundaki kararlılığını da gösteriyor.

Kampanya taahhütnamesini imzalayan belediye başkan adayları ise şu şekilde sıralandı:

  • Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Aydın Ayaydın
  • Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Fethiye Belediye Başkan Adayı Muhammet Kökten
  • İYİ Parti Fethiye Belediye Başkan Adayı Behçet Saatçi
  • Saadet Partisi Fethiye Belediye Başkan Adayı Ömer Faruk Kılıç
  • Zafer Partisi Fethiye Belediye Başkan Adayı Müjgan Dikmen
  • Deva Partisi Fethiye Belediye Başkan Adayı Saniye Kulaç
  • Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Fethiye Belediye Başkan Adayı Fadime Amaç
  • Bağımsız Fethiye Belediye Başkan Adayı Emin Konuk
  • Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Seydikemer Belediye Başkan adayı Özgür Can Büyükçoban
  • Türkiye İşçi Partisi (TİP) Seydikemer Belediye Başkan Adayı Solmaz Tokay
  • Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ