Ana Sayfa Blog Sayfa 802

Kızılbük’ü Sinpaş’tan korumak için nöbet tutan aktivistlere ikinci kez gözaltı

MUĞLAMarmaris Kızılbük Koyu‘nda mahkeme kararına rağmen Milli Park alanı işgal edilerek süren Sinpaş GYO inşaatında nöbet tutan Marmaris Kent Konseyi üyeleri, bir haftada ikinci kez gözaltına alındı.

Sinpaş GYO’nun doğal sit alanındaki otel ve konut projesine verilen ‘ÇED gerekli değildir’ kararı, 4 Ağustos’ta mahkeme tarafından iptal edilmişti. Kararın iptalinin ardından mühürlenen inşaat alanında çalışmaların sürdüğünü gören Marmaris Kent Konseyi bunun üzerine nöbet tutmaya başlamıştı.

Şirketin önceki gece yarısı mühürlü alana beton mikseri soktuğunu paylaşan paylaşan Konsey, “Bundan 6 dakika sonra ise zabıta geldi. Üzerine 3 zabıta ve bir  polis kontrolü oldu. Ama mikseri gören yetkili yok! Uçtu mu?” açıklamasını yapmıştı.

Şirket, çevre savunucularının mücadelesi sonucu inşaat alanının kapısını 450 metre geriye çekmek zorunda kaldı.

 

Sinpaş’ın yine Milli Park girişini işgal ederek koyduğu yeni kapının önünde nöbet tutmaya başlayan aktivistler, İçmeler Aşıklar Tepesi‘nden inşaatı böyle görüntülemişti:

Görüntüleri paylaşmalarının ardından nöbetteki çevre savunucuları akşam saatlerinde 2911 Sayılı ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” ettikleri gerekçesi ile ikinci kez gözaltına alınarak İlçe Emniyet Müdürülüğü‘ne götürüldü ve telefonlarına el konuldu.

Burada ifade veren yaşam savunucuları, ardından ise ‘işyeri dokunulmazlığını ihlal’ şikayetiyle bu sefer de başka bir karakola gitmek zorunda kaldı.

Geceyi emniyet ve karakolda geçirmek durumunda kalan çevre savunucuları, 9 Ağustos’ta mahkeme kararının ardından devam eden inşaatın yolunda protesto yaptıkları için ‘yol olmayan bir yerde ulaşımı engellemek’ suçlamasıyla gözaltına alınmıştı.

Sinpaş ve Kızılbük GYO’nun, dün ikinci kez tutuklananlardan Marmaris Kent Konseyi üyesi Halime Şaman‘a ‘haksız rekabet’ gerekçesiyle açtığı 300 bin liralık tazminat davası ise hala sürüyor.

Danıştay, Antalya Valiliği’nin itirazını reddederek ‘ÇED gerekli değildir’ kararının iptalini onadı

Antalya‘nın, yayla konumundaki Korkuteli ilçesinin kırsal Yazır ve Güzle mahalleleri sınırlarında, bir firmanın 22,16 hektarlık alanda ‘II-B Grubu Maden (Mermer) Aranması ve Açık İşletme Tesisi’ başvurusu üzerine, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü‘nce 10 Ekim 2018’de ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verildi.

Bunun üzerine mahalleli altı kişi, avukat Tuncay Koç aracılığıyla, kararın iptali için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün bağlı olduğu Antalya Valiliği aleyhine dava açtı.

Yeterli araştırma ve değerlendirme yapılmadı

Dava dilekçesinde, ‘ÇED gerekli değildir’ kararında, maden ocağının köye olası etkileri, tarım alanlarına ve su kaynaklarına olası zararların göz önüne alınmadığı, söz konusu alanda sekiz bin dönüm tarım arazisi bulunduğu, maden sahasının işletilmesiyle meydana gelen tozumayla verimin düşeceği belirtildi.

Alan yakınında üç kuyu ve altı çeşmenin de olduğu belirtilerek, bu su kaynaklarının zarar göreceği, alanın yanında lahitler olan sit bölgesinin de bulunduğu, yeterli araştırma ve değerlendirmenin yapılmadığı ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istendi.

Antalya Valiliği, iptal kararına itiraz etti

Antalya 2’nci İdare Mahkemesi‘nin 2020’nin aralık ayında atadığı bilirkişi heyetinin incelemesi, 18 Şubat 2021’de tamamlandı. Bilirkişi heyeti raporunda, genel olarak olumsuz görüş bildirildi. Mahkeme de rapor doğrultusunda, ‘ÇED gerekli değildir’ kararının iptaline karar verdi. Antalya Valiliği, iptal kararına itiraz etti. Danıştay 6’ncı Dairesi itirazı reddederek mahkemenin iptal kararını onadı.

ÇED olumlu da verilmemeli

Davacı köylülerin avukatı Tuncay Koç, şunları söyledi:

‘ÇED gerekli değildir’ kararının iptaline ilişkin mahkeme hükmüne yapılan itirazın Danıştay tarafından reddedilmesiyle kararın kesinleştiğini kaydetti. ‘ÇED gerekli değildir’ kararı doğrultusunda bölgede maden ocağı açılamayacağını söyleyen Koç, “Eğer firma sahada maden ocağı açmak istiyorsa ÇED olumlu kararı olmalı. Buraya herhangi bir şekilde ÇED olumlu kararı da verilmemesi gerekiyor.”

Direnişin 590’ıncı gününde Can Candan kampüse alınmadı

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, bugün de atanmış rektör ve üniversite yönetimine karşı 590’ıncı kez bir araya geldi.  Ancak Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Görevlisi Can Candan bugün kampüse alınmadı. 

Candan sosyal medya hesabı üzerinden duyurduğu olaya ilişkin açıklamada bulundu. 

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ayfer Bartu ile kampüse gittiklerini ancak kampüse alınmadığını duyuran Candan, “Girişim kayyım rektör talimatı ile engelleniyor. Güvenlik Görevlileri Yönergesi (2007) madde. 13: ‘Boğaziçi Üniversitesi akademik veya idari personeli refakatinde gelenler içeri alınır’” paylaşımında bulundu. Candan ayrıca olayla ilgili tutanak tuttuklarını da bildirdi. 

 

Akademisyenler 397’inci kez rektörlük binasına sırt çevirdi

Yoğun sıcağa karşı şemsiyelerle direnişlerini sürdüren akademisyenler 397’inci kez rektörlük binasına sırt çevirdi.

Bugün, Naci İnci’nin Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının 355’inci, 30 Temmuz günü gerçekleştirilen destek oylamasında akademisyenlerin yüzde 95 oranında rektör adaylığına karşı olduğu açıklanan İnci’nin Matematik Bölümü tam zamanlı öğretim üyesi Mohan Ravichandran’ı hiçbir gerekçe göstermeden dönem ortasında görevden almasının ise 274’üncü gününe gelindi.

Fotoğraf: Ali Aktaş

Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Görevlisi Can Candan’ı ikinci kez görevden almasının 32’inci, Candan’ın İnci’nin talimatıyla tekrar kampüse alınmayışının ise ilk günü.

Fotoğraf: Ali Aktaş

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri haftanın her iş günü olduğu gibi bugün de 12:15’te #KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz diyerek arkalarını 395’inci kez rektörlük binasına döndüler.

Fotoğraf: Ali Aktaş

Akademisyenler nöbet boyunca ellerinde “Kabul Etmiyoruz”, “Vazgeçmiyoruz” ve “Özerk, Özgür, Demokratik Üniversite” yazan dövizler ve Candan’ın fotoğraflarını taşıdılar.

Ne olmuştu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın atadığı ilk rektör Melih Bulu‘nun görevden alınmasıyla yerine geçen Mehmet Naci İnci, belgesel sinemacı ve Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Film Çalışmaları Programı’nda on dört yıldır ders veren öğretim görevlisi Can Candan hakkında soruşturma açtığını iddia ederek Temmuz’da görevden almıştı.

Candan, rektörlüğe 13 Ağustos 2021’de yürütmenin durdurulması ve iptali için dava açmış, Mart ayında İstanbul 7’inci İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Daha önce de hakkında verilen karar tedbiren durdurulan ve görevine yeniden atanan Candan için mahkeme yine iade kararı vermiş ve bu defa tazminat ödenmesine hükmetmişti.

Candan, hafta içi her gün Güney Meydanı’nda akademisyenler tarafından gerçekleştirilen nöbette davul zurnayla karşılanmıştı.

Aşırı sıcakların bilançosu ağırlaşıyor: Japonya’da yedi ölüm

İklim krizi birçok ülkede sıcaklıkların yükselmesine sebep oluyor.

Sıcak dalgasıyla mücadele eden Japonya’da bir ayı aşkın süredir aşırı sıcaklar nedeniyle bir haftada yedi kişi sıcak çarpması nedeniyle yaşamını yitirdi.

Ülkedeki 5 bin 959 kişinin aşırı sıcak kaynaklı belirtiler nedeniyle hastaneye kaldırıldığı açıklanırken, vakaların 3 bin 267’sini oluşturan hastaların 65 yaş ve üzeri olduğu kaydedildi.

Fotoğraf: Reuters

Termometreler Japonya’nın Tochigi eyaletinde 38,8 dereceyi gösterirken, Gunma eyaletinde ise 37,9 derece sıcaklık ölçüldü. Saitama’da 37,8 dereceyi bulan hava sıcaklıkları, Tokyo’nun merkezinde 36,4 derece oldu. Günlerdir etkisini sürdüren aşırı sıcaklar ülkenin geniş kesimlerinde bugün de devam etti.

Japonya Meteoroloji Ajansı kavurucu sıcakların devam edeceğini belirterek vatandaşlara dışarı çıkılmaması, klima kullanımı ve bol su tüketme tavsiyesinde bulundu.

‣ Avrupa yanıyor: Ancak iklim krizine karşı harekete geçmek için hala umut var
‣ Yunanistan yanarken: Avrupa’da son 40 yılın üzerinde sıcaklıklar

Sosyalist siyasetçi ve yazar Metin Çulhaoğlu vefat etti

Türkiye’de sosyalist mücadeleye olan katkılarıyla bilinen Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP) Merkez Komitesi üyesi Metin Çulhaoğlu, geçirdiği kalp krizi sonucu 74 yaşında vefat etti.

Çulhaoğlu, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ve Sosyalist İktidar Partisi‘nin kurucularındandı.

Gelenek dergisi, BirGün, Sol Haber Portalı ve İleri Haber’de yazılar yazan, öğrencilik döneminden bu yana sosyalist mücadelenin içerisinde yer alan ve halen TİP Merkez Komitesi üyeliği yapan Çulhaoğlu’nun marksizm ve sol siyaset üzerine çok sayıda eseri bulunuyor.

Metin Çulhanoğlu’nun vefatının ardından siyasi partiler de başsağlığı mesajları paylaştı.

Türkiye İşçi Partisi’nden yapılan açıklamada, “Ülkemizde Marksizme birbirinden değerli katkılar sunan, ömrünü devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış, hareketimizin fikri öncüsü Metin Çulhaoğlu yoldaşımızı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Türkiye sosyalist hareketinin ve işçi sınıfının başı sağolsun. Sözümüz devrim olacak!” ifadeleri kullanıldı.

Yeşiller Partisi ise Twitter üzerinden yayınladığı gönderide, “Çok değerli bir fikir ve eylem insanını kaybettik. Başta yoldaşları olmak üzere herkesin başı sağolsun” ifadelerini kullandı.

SOL Parti‘den yapılan açıklamada ise, “Ömrünü sosyalizm mücadelesine adamış Metin Çulhaoğlu’nu kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Ailesinin, dostlarının, hepimizin başı sağolsun. Sosyalizm yolunda unutulmayacak!” denildi.

Çulhaoğlu’nun ardından Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) de sosyal medya hesaplarından paylaşımda bulundu.

Metin Çulhaoğlu kimdir?

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Ekonomi-İstatistik Bölümü mezunu olan Metin Çulhaoğlu, 1975-1978 yılları arasında haftalık Yürüyüş dergisinde sırasıyla yazar, yazı işleri müdürü ve başyazar olarak görev yaptı.

1979 yılında yayımlanmaya başlayan Sosyalist İktidar dergisinin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. BirGün gazetesi, Gelenek dergisi ve Sol Haber Portalı’nda yazıları yayımlandı. Çulhaoğlu, son olarak İleri Haber Portalı’nda yazılar yazıyordu.

Sosyalist Türkiye Partisi‘nin kuruluşunda yer alan Çulhaoğlu, 1993 yılında partiden ayrıldı. Birleşik Sosyalist Parti kuruluşunda yer alan, Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) kuruluşunda da çalışmalar yürüten Çulhaoğlu, daha sonra Türkiye Komünist Partisi’ne katıldı. Halkın Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunda yer alan Çulhaoğlu, son olarak Türkiye İşçi Partisi Merkez Komistesi Üyesi olarak görev yapıyordu.

Çulhaoğlu’nun Tarih, Türkiye ve Sosyalizm: Bir Mirasın Güncelliği (1988), İdeolojiler Alanı ve Türkiye Örneği (1998) Doğruda Durmanın Felsefesi (2002), Binyıl Eşiğinde Markszim ve Türkiye Solu (2002), Marksist Klasikleri Okuma Kılavuzu (2015), 100. Yılında Ekim Devrimi (2017), Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri (2018), Gençlerle Baş Başa: Sosyalizm (2020) isimli eserleri bulunmaktadır.

WWF’nin Blue Panda’sı Dilek Yarımadası’na yelken açtı

Akdeniz’i tehdit eden sorunlara dikkat çeken Blue Panda yelkenlisi, WWF Plastik Atıksız Şehirler Ağı Üyesi İzmir’in pilot ilçesi Çeşme’yi ziyaretini tamamladı. IFCA Slalom Dünya Rüzgâr Sörfü Şampiyonası’nın açılışına katıldıktan sonra Çeşme’den ayrılan Blue Panda, biyolojik çeşitlilik gözlemleri yapmak üzere Kuşadası’ndaki Dilek Yarımadası’na yelken açtı.

WWF’in Akdeniz’i tehdit eden sorunlara dikkat çekmek için Fransa’dan yola çıkan Blue Panda yelkenlisi, İtalya’nın ardından Plastik Atıksız Şehirler Ağı üyesi İzmir’in pilot ilçesi Çeşme’yi ziyaretini tamamladı. 14 – 21 Ağustos tarihleri arasında Alaçatı’da düzenlenecek TWT IFCA JYM Slalom Dünya Rüzgâr Sörfü Şampiyonası’nın açılışına katılan Blue Panda, şampiyona yarışçıları tarafından uğurlanarak Dilek Yarımadası’na doğru yola çıktı.

‣WWF’nin Blue Panda’sı Türkiye’ye yelken açıyor

‘Plastik atıksız bir gelecek birlikte mümkün!’

Şampiyonanın açılış töreninde konuşma yapan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı Nafiz Karadere, plastik kirliliği ile mücadelenin birlikte mümkün olduğuna dikkat çekti. Karadere, konuşmasında şunları ifade etti:

“Bize havamızı, suyumuzu, toprağımızı sunan doğamız, plastik kirliliği tehdidiyle karşı karşıya. Her yıl 20 milyon tondan fazla plastik atık denizlerimize karışıyor. Bu nedenle Türkiye’de düzenlenen uluslararası bir rüzgâr sörfü organizasyonunun plastik atıksız olması, plastik kirliliği ile mücadele açısından çok önemli. Bu şampiyonada yarışçılarımıza matara hediye ederek tek kullanımlık PET tüketimini azaltmayı amaçladık. Siz de mataranızla veya bardağınızla su içerek PET tüketiminizi azaltabilirsiniz.”

Nafiz Karadere

Plastiğin azaltımının çok önemli olduğunu ancak plastik atıkların denizlere karışmayacak şekilde bertaraf edilmesinin de son derece önemli olduğunu belirten Karadere, “Bu nedenle siz de geri dönüşüme katkıda bulunarak denizlerimizin daha temiz olmasını sağlayabilirsiniz. Geri dönüşüm kutu ve konteynerleri hem şampiyona alanında, hem de dışarıda mevcut. Plastik atıksız bir gelecek birlikte mümkün!” dedi.

Dilek Yarımadası’nda biyolojik çeşitlilik gözlemleri yapacak

Kuşadası’ndaki Dilek Yarımadası’na yelken açan Blue Panda’nın bu ziyareti çerçevesinde, 25 Ağustos’a kadar, WWF-Türkiye deniz ekibi ile yedi Fransız gönüllü, deniz çayırları ve kayalık deniz alanlarında biyolojik çeşitlilik gözlemleri yapacak.

Gözlemler ışığında Doğa Koruma ve Milli Park Müdürlüğü temsilcileri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri gibi paydaşların katılımıyla, deniz koruma alanları ve denizel biyolojik çeşitliliğe ilişkin toplantılar düzenlenerek deniz koruma alanlarının önemine dikkat çekilecek.

Su aktivisti ve ultra maraton koşucusu Mina Guli Türkiye’de: Pamukkale’den İstanbul’a su krizi maratonu

Dünyadaki su krizine dikkat çekmek için eylemler gerçekleştiren sivil toplum kuruluşu Thirst Foundation’ın kurucusu Mina Guli, su kriziyle ilgili farkındalığı artırmak, karşılaştığımız sorunun aciliyetini göstermek ve çözümler için harekete geçmeyi teşvik etmek üzere bu yıl 200 maraton koşuyor.

Ultra maraton koşucusu da olan Guli, Run Blue isimli kampanyanın Avustralya, Asya ve Afrika kıtalarından sonra Avrupa bölümüne Türkiye’den başlıyor.

Kampanyanın öncelikli hedeflerinden biri Mart 2023’teki Birleşmiş Milletler Su Zirvesi öncesinde dünya çapındaki 200 şirketten su konusunda somut adımlar atma taahhüdünde bulunmalarını sağlamak.

Türkiye koşusunu Pamukkale’de termal sular arasında başlatan Guli; Denizli, Aydın ve Antalya’daki su tasarrufu projelerini de ziyaret ettikten sonra Konya’da dev obrukların arasından geçecek ve kuruyan Tuz Gölü‘nde koşusunu sürdürecek.  Guli’nin 2022 yılında 200 maraton hedefinin Türkiye etabı, İstanbul’da tamamlanacak.

Maratonlarına 22 Mart Dünya Su Günü’nde kendi ülkesi Avustralya’daki Uluru’da başlayan Guli; Özbekistan, Tacikistan, Kenya, Tanzanya, Malavi, Zambiya, Zimbabve, Botsvana ve Güney Afrika‘daki koşularını tamamladı.

Türkiye’nin ardından Guli’nin Avrupa koşuları, Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya, Stockholm, Karadağ, Hırvatistan, Avusturya, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İsviçre, İtalya, İspanya ve İngiltere’de devam edecek.

Guli, “Su, yaptığımız, inşa ettiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz ve kullandığımız her şeyin kalbinde yer alıyor. Her gün. Fakat her yerde bu temel kaynağımızın sıkıntıya girdiğini görüyoruz” diyor.

Medeni dünyanın çoğu, musluklardan suyun serbestçe aktığı ve ürünlerin kolaylıkla dükkanlardan alınabildiği yerlerde yaşarken, şu anda en ciddi sorunlarının yaşandığı Afrika’da her üç Afrikalıdan biri su kıtlığının etkisini hissediyor.

Çözüm için hükümetlerin ve şirketlerin liderlik yapması gerekiyor

Değişimin mümkün olduğunu, ancak bunun esneklik, cesaret ve iş birliği gerektirdiğini söyleyen Guli, şöyle diyor:

“İnsanların gösterdiği dayanıklılığa hayranım. Kritik koşullar karşısında uyum sağlama ve hayatta kalma yetenekleri inanılmaz. Eksik olan, su konusunda hükümetler ve şirketlerin güçlü liderliği. İhtiyacımız olan şey, liderlerimizin su sıkıntısı çeken yerlerde ziyaret ettiğimiz toplulukların sahip olduğu cesarete sahip olması. Su krizini çözmemiz için bizi harekete geçirecek tek şey cesaret.”

Önümüzdeki yıl Birleşmiş Milletler Su Zirvesi’ne giden yolda, su krizinin ön saflarında bulunan insanların sesini tüm dünyaya duyurmak için büyük bir fırsat olduğunu belirten Guli sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu sadece küresel gündemde su konusuna yer açmak için değil, küresel su krizimizi çözmek için şirketlerden, hükümetlerden ve bireylerden somut taahhütler almak için de önemli.

Görünmeyeni görünür kılmalıyız. Su hepimiz için öncelik olduğunda, dünyanın her yerindeki insanların bu su sorununu çözmek için ne tür taahhütlere ihtiyaç duyduğunu göreceğiz.

Türkiye topraklarının yüzde 60’ı çölleşme riski taşıyor

Mina Guli’nin Run Blue 2022 rotasına aldığı Türkiye, nüfus yoğunluğu, plansız kentleşme, sanayileşme, iklim değişikliği ve küresel ısınma nedeniyle 1980’lerden bu yana şiddetli kuraklıklar yaşıyor. Büyük şehirleri su kıtlığıyla karşı karşıya olan Türkiye’de, iklim değişikliğine bağlı yağışların azalması nedeniyle mahsul ve gıda krizlerinin artması bekleniyor.

Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporuna göre; Türkiye topraklarının yüzde 60’ı çölleşmeye eğilimli. Raporda ayrıca, iklim değişikliği ve küresel ısınma nedeniyle, Akdeniz Havzası‘nın dünyanın en sıcak iklim noktalarından biri olduğunun altını çiziliyor.

Bu koşullar altında, gerekli ölçümler yapılmazsa Türkiye’nin Akdeniz kıyısı büyük olasılıkla giderek daha kuru ve büyük ölçüde daha da sıcak hale gelecek.

 

Mersinlilerin kutsalına mermer ocağı tehdidi

Haber: Abidin YAĞMUR

*

Mersin’in Erdemli ilçesinin önemli tarım alanlarından biri olan Sorgun yaylasında hem köy yerleşimini, hem bahçecilik faaliyetlerini etkileyecek mermer ocağı projesi yöre halkını tedirgin ediyor.

Köye hakim bir noktada bulunan ve yöre halkının kutsal saydığı Ziyarat Kayası‘nda mermer ocağı açma girişimlerine başlayan şirketin ÇED gerekli değildir raporu alarak faaliyete başladığı öğrenildi. Şikayetler üzerine Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü şirketin dosyasını yeniden incelemeye aldı ancak şirket hız kesmeden çalışmaya devam ediyor.

Erdemli’ye bağlı Sorgun yaylası ve civarında yaşayan vatandaşların kutsal saydıkları Ziyarat Tepesi, Sorgun’a hâkim bir noktada bulunan, yaklaşık bin 300 metre uzunluğunda yekpare bir kaya görünümünde.

Yöre halkının çeşitli vesilelerle ziyaret edip dualar ettiği, bir yatıra ev sahipliği yaptığını düşündüğü Ziyarat Kayası son birkaç aydır madencilik, mermercilik faaliyetleriyle gündemde.

Yöre halkı, hem kutsal saydıkları bir mekânın mermer ocağı için tahrip edilmesinden hem de ocağın bahçelerine ve evlerine vereceği zarardan dolayı endişeli.

Vatandaş iş makinaları gelince haberdar oldu

Konuştuğumuz yurttaşlardan edindiğimiz bilgilere göre, özel bir şirketin Ziyarat Kayası’nda mermer ocağı yapmak istemesinden yöre halkı ancak iş makineleri gelip kayayı parçalayınca haberdar olmuş. Öncesinde vatandaşlara hiçbir bilgi verilmemiş.

Çalışmalar başlayınca vatandaşlar Valiliğe, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğüne başvurmuş. Bu başvurulara verilen yanıtta, şirketin, mermer ocağı işletmesi için ‘ÇED gerekli değildir’ görüşü aldığı bildirilmiş.

Ancak yöre köylüsü işin peşini bırakmamış ve dilekçelerle, sözlü başvurularla milletvekillerine, Valiliğe ve Çevre Müdürlüğüne başvurmaya devam etmiş.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü de bu başvurular üzerine 19 Temmuz 2022’de ilgili kurumlara yazı göndererek mermer ocağı projesiyle ilgili dosyanın yeniden incelenmesini istemiş.

Müdürlüğün ilgili yazısında, “Mermer ocağı projesine karşı gerek Sorgun halkının gerekse muhtarlığın yoğun şikayetleri bulunmaktadır. Şikayet konuları içerisinde meyve, sebze bahçelerinin gelişiminin olumsuz etkileneceği, mermer ocağı projesinin gerçekleşeceği alanın yöre halkı tarafından manevi ve dini açıdan ziyaret ve yatır olarak kutsal kabul edildiği belirtilerek söz konusu ocağın çalıştırılmaması yönünde talepte bulunulmuştur” ifadeleri yer aldı.

Şirket çalışmaya devam ediyor

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yazısına karşın şirket mermer ocağı çalışmalarına devam ediyor.

Yöre sakinleri, her gün kırma makinesi sesi duyduklarını, şantiyede çalışmanın daha da hızlandığını ifade ediyor.

‘Bu işler yağmaya dönüştü’

Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi Abdurrahman Yıldız, Sorgun Köyü’ne giderek mermer ocağı alanında incelemelerde bulundu ve köylülerle sohbet ederek bilgi aldı.

Yıldız, “Sorgun yaylası Toroslar’ın inci köşelerinden birisi. Ülkemizde maalesef madencilik faaliyetleri bir yağmaya dönüşmüş durumda. Bu yağma Sorgun yaylasına da uzanmış. Madencilik mutlaka yürütülecek ama bu faaliyetlerin insanların yaşam alanlarına, tarım alanlarına, su kaynaklarına, meralarına zarar vermeden yapılmalı. Bu tür yerlerde madencilik faaliyetlerinin kontrol altında tutulması gerekir” dedi.

Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi Abdurrahman Yıldız

İnsanların kendi üretim alanları içinde bir mermer ocağının kurulmaması gerektiğini söylediklerini aktaran Yıldız, bölgenin önemine de şu ifadelerle değiniyor:

“Bu bölgede yer üstündeki zenginliklerin değeri yeraltındaki zenginliklerin değerinden fazla. Buralarda mermer çıkarmak yerine bu bölgenin tarımını, turizmini değerlendirsek daha faydalı olur. Ama yeraltındaki ufak tefek değerler için yerüstündeki değerleri harcıyoruz. Dört kuruşluk mermer çıkaracağız diye milyonluk servetleri yok etmemek lazım. Buradaki emekleri görmeden, buraların tarihini bilmeden birileri geliyor; Ankara’dan aldığı ruhsatlarla benim evimin tepesinde mermer ocağı açıyor.”

‘Buradan bir kamyon mermer çıkmaz’

Sorgun Köyü sakinlerinden Nebi Bulut, Ziyarat Kayası’ndan mermer çıkmasının mümkün olmadığını ileri sürüyor.

Yatır ve ziyaret olarak kutsal saydıkları kayalığın Müze Müdürlüğünce mutlaka incelenip kayıt altına alınmasını isteyen Bulut, “Bu çalışılan yerde bir kamyon mermer çıkma şansı yok. Bu sadece doğayı yok etmektir. İnsan gitti mi bir iki kişi doğar. Doğa giderse ne doğar? Daha önce de mermer ocağı açtılar, bir şey çıkmadı. Şimdi de burayı açıyorlar. Bağ bahçemiz kalmadı. 200 senelik katran ağaçları kuruyor. Bazı sebze bahçelerinden hiç sebze alınamadı. Beklentimiz bu ocağımız kapatılması. Her gün toprak için, bayrak için şehit veriliyor mu? Biz de bu köyümüz için canımızı veririz” ifadelerini kullanıyor.

Matkapla dokuz yerinden delinmiş, içine asit enjekte edilmişti: Yok edilmeye direnen ağaç yeniden yeşerdi

MERSİN- Mersin Yenişehir’de matkapla delinen ve içine asit benzeri bir sıvı enjekte edilerek kurutulmak istenen yarım asırlık kauçuk ağacı, bakım sonrası yeşererek Özgecan Aslan Barış Meydanı‘nın simgesi haline geldi.

2015’te Tarsus ilçesinde öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan‘ın isminin verildiği meydanda yer alan ağaç, köküne zehirli madde enjekte edilmesinin ardından özel bakıma alındı.

Zehir verilerek yavaş yavaş öldürülmek istenen ağaç, günler sonra üst dallarından itibaren yeniden yeşerdi.

Ne olmuştu?

Özgecan Aslan Barış Meydanı’nın simgesi yarım asırlık ağacın köküne matkapla dokuz delik açılmış ve bu deliklerden asit benzeri bir maddenin enjekte edildiği saptanmıştı.

Güvenlik kamerası görüntülerini inceleyen ekipler olayla ilgili üç şüpheliyi göz altına almış; ağaca zehirli madde enjekte eden şahsın Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde şoför olarak çalışan Y.S olduğu, bu kişiye CHP Toroslar İlçe Gençlik Kolları Başkanı ve belediye çalışanı Oğuzhan Ç.’nin eşlik ettiği belirlenmişti.

Şahısların olay günü kullandıkları aracın da Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin kiralık araç envanterinde kayıtlı olduğu ortaya çıkmıştı. Şüphelilerin ifadelerinde  Mersin Büyükşehir Belediyesi Tarım Hizmetleri Daire Başkanı Serdar Gökçek’ten talimat aldıklarını söylemeleri üzerine Gökçek de Emniyet’e çağrılmıştı.

CHP’li Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ise, ağacın iyileştirilmesi çalışmalarına başlandığını ve soruşturmanın sürdüğünü söylemekle yetinmiş; şüpheliler, Emniyet’teki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilmiş, yurt dışı yasağı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.

Belediyenin saldırının ardından bakıma aldığı ağacın toprağı yenilenmiş ve kuruyan dalları budanmıştı. 

TTB’den Avrupa hekimlerine mektup: Hükümetlerinizi asbestli Sao Paulo gemisine karşı uyarın

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Brezilya donanmasına ait uçak gemisi Nae São Paulo‘nun geçiş güzergâhındaki ülkelerin tabip birliklerine 11 Ağustos 2022’de bir mektup yazarak geminin Türkiye’ye gelmesini nuluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu vurguladı.

İngiltere, İspanya, İtalya, Yunanistan ve Fransa’daki tabip birliklerine iletilen mektupta, geminin sökülmek üzere Türkiye’ye gönderilmesinin, başta Basel Sözleşmesi ile Barselona ve İzmir Protokolleri olmak üzere uluslararası antlaşmalara aykırı olduğuna vurgu yapıldı.

Geminin Brezilya’dan Türkiye’ye gönderilmesi sürecinde transit ülkelere bilgi verilmemesinin Basel Sözleşmesinin 9’uncu maddesini ihlal ettiğine de dikkat çekilen mektupta, bu durumun yasa dışı trafik olarak da tanımlanabileceğinin altı çizildi.

‣ Zehir taşıyan Nae Sao Paulo gemisinin Türkiye’ye gelmemesi için 88 binden fazla kişi imza attı
‣ Mahkemeden Sao Paulo’ya geciken ‘dur’ kararı

‣ CHP’li Öztunç’tan Brezilya büyükelçisine mektup: Bu gemiyi ülkenize geri çağırın
‣ Aliağa’daki zehir: Brezilya’nın asbestli gemisinin son durağı nasıl Türkiye oldu?

Türkiye’nin ulusal mevzuatına da atıf yapılan mektupta, Çevre Kanunu’nun 11’inci maddesi ile Türkiye’ye zehirli atıkların girmesinin yasaklandığı belirtildi. Ayrıca, geminin Tehlikeli Madde Envanteri belgesi kapsamında
incelenmesi gereken noktalar da ülkelere hatırlatıldı.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın imzası ile gönderilen mektubun sonuç kısmında, tabip birliklerinden hükümetlerini uluslararası sözleşmelere uygun önlemi almaya ve geminin, ülkeleri üzerinden geçişine izin vermeme konusunda uyarmaları istendi.

Nae Sao Paulo halen Güney Atlantik Okyanusu’nda Alp Center isimli bir römorkör tarafından saatte 6-6.5 knot hızla Cebelitarık Boğazı‘na doğru
çekiliyor.