Geleneksel Meryem Ana Yortusu, Gökçeada’da yapıldı.
Kesilen kurbanlar, geceden sabaha kazanlarda pişirildi ve sabah ayinden sonra, köylülere ve misafirlere ikram edildi.
Köylüler, mezarlık ziyareti yaparak ikramlarda bulundu ve ailece yemekler yendi. Akşam da Tepeköy meydanında, sabaha kadar eğlenildi.
Her yıl 14-16 Ağustos tarihlerinde düzenlenen Gökçeada Meryem Ana Panayırı‘nı bu yıl İmroz Eğitim ve Kültür Derneği üstlenmişti. Gerekli izinler alınmasına rağmen, CİMER‘e yapılan şikayetler nedeniyle panayırın kaymakamlık tarafından iptal edildiği duyurulmuştu. Ancak ada halkı, tüm bu gelişmelere rağmen Meryem Ana Yortusu’nu kutlamaktan vazgeçmedi.
İşte fotoğrafçı Gürcan Öztürk‘ün objektifinden Meryem Ana Yortusu:
Çin, halka yardım fonları dağıtarak, bulutları tohumlayarak ve yeni tedarik kaynakları geliştirmeye çalışarak, rekor kıran bir sıcak dalgasıyla savaşıyor. Ülke yöneticileri yaşanan elektrik kesintilerini hafifletmek ve kuraklıktan dolayı dereye dönen Yangtze nehrinin havzasına daha fazla su getirmek için çabalıyor.
İki aydan fazla bir süredir ülkeyi adeta bir fırına çeviren aşırı sıcaklar mahsullerin büyümesini engelledi, hayvancılığa büyük zarar verdi ve Çin’in güneybatısındaki hidroelektriğe bağımlı bölgelerdeki endüstri işletmelerin, evlere elektrik tedariki sağlamak için kapatılmasını gerektirdi
Çin, dünyanın başka bölgelerinde yaşanan ortalamadan daha yüksek sıcaklık artışlarına ve şiddetli sıcak dalgalarına maruz kalıyor. Önümüzdeki yıllarda bu tür aşırı hava olaylarının giderek çoğalması bekleniyor. Bu nedenle de iklim değişikliğine uyum çalışmaları ülke yöneticileri için daha da önem kazanıyor.
Evlere, ofislere elektrik verebilmek için sanayi ara veriyor
Avustralya‘nın ulusal bilimsel araştırma enstitüsü CSIRO‘da araştırmacı olan Cai Wenju, mevcut sıcak dalgasının Asya‘nın çoğuna yayılan Batı Pasifik subtropikal yükseklerinden gelen “özel bir yüksek basınç durumundan” kaynaklanmasının muhtemel olduğunu söyledi.
Geçen hafta, Çin’in güneybatı eyaleti Sichuan, evlere, ofislere ve alışveriş merkezlerine elektrik verebilmek için enerji yoğun metaller ve gübre üreticilerine operasyonları durdurma emri vermişti. Eyalet yöneticileri, elektrik tasarrufu için ayrıca devlet dairelerinde klimaları 26 C’den düşük olmayacak şekilde ayarlamalarını ve asansör yerine daha fazla merdiven kullanılmasını istemişti. Sichuan sınırındaki genişleyen Chongqing bölgesindeki birkaç şirket de üretimi askıya alacaklarını açıkladı.
Çin başbakan yardımcısı Han Zheng, State Grid Corporation‘ı ziyaretinden sonra Çin devlet medyasına, bölge sakinleri ve kilit endüstriler için güç kaynağı sağlamak ve elektrik kesintilerini önlemek için daha fazla çaba göstereceklerini söyledi.
Han, önemli projelerin inşasını hızlandıracaklarını, elektrik yükü yönetimini iyileştireceklerini ve kömürden elde edilen enerji ile yenilenebilir enerjinin ortak çalışmasını destekleyeceklerini de açıkladı.
Özellikle sorun yaşayan eyaletlerde hava karardıktan sonra çeşmeler, ışık gösterileri ve ticari faaliyetlere ara verileceği de belirtildi.
Ortalama yağışlar yarı yarıya düştü
Hidroelektrik, Sichuan’ın güç kapasitesinin yaklaşık %80’ini oluşturuyor, ancak Yangtze ve kollarındaki azalan su akışı, sıcaklıklar 40C ve ötesine yükseldikçe artan klima talebini karşılayamıyor.
Devlet haber ajansı Xinhua‘ya göre, Sichuan’daki ortalama yağış önceki yıllara göre %51 daha az. Bazı rezervuarlar da büyük nehirlerden gelen suyun yarı yarıya azalmasından sonra kurudu.
Yangtze nehri havzasındaki kuraklığın, kırsal kesimdeki insanlar ve hayvanlar için içme suyunun yanı sıra mahsullerin büyümesini de “olumsuz etkilediğini” bildiren Su Kaynakları Bakanlığı, bunun önüne geçebilmek için de eyalet yöneticilerini kuraklıktan etkilenen bölgelere geçici su transfer yapılması, yeni kaynakların geliştirilmesi ve boru şebekelerinin genişletilmesi planlarını yapmaya çağırdı.
Dün, Çin’in en büyük hidroelektrik projesi olan Three Gorges barajının mansap arzını artırmak için de önümüzdeki 10 gün içinde su tahliyesini 500 milyon metreküp artıracağı belirtildi. Bu hafta oradaki su akışları, bir önceki yılın yaklaşık yarısı kadardı.
Maliye bakanlığı bu hafta, kuraklığın vurduğu bölgelerden bazı hayvanların geçici olarak başka yerlere taşındığını ve 300 milyon yuan (44.30 milyon $) afet yardımı sözü verdiğini söyledi.
Bulut tohumlama da yolunda gitmiyor
Hubei eyaleti ise, bulutlara yağışı teşvik etmek için kimyasal gümüş iyodür zerk etmek üzere sık sık uçak kaldırıyor. Yangtze’deki diğer bölgeler de “bulut tohumlama” programları başlattı, ancak bulut örtüsü çok ince olduğu için çok sayıda kurak alandaki operasyonlar beklemede kaldı.
Devlet medyası, Ulusal İklim Merkezi’nden alınan verilere atıfta bulunarak, Çin’deki sıcak dalgasının 64 gün boyunca devam ettiğini ve bunun tam kayıtların başladığı 1961’den bu yana en uzun süre olduğunu söyledi.
Ülkedeki 262 hava istasyonu 40C ve üzeri sıcaklıklar kaydetti, bu aynı zamanda en yüksek sayı. Sekiz istasyon ise 44C’yi gördü.
Merkez, Sichuan havzasında ve orta Çin’in büyük bölümlerinde yüksek sıcaklıkların 26 Ağustos’a kadar devam edeceğini tahmin ediyor.
Amerika Birleşik Devletler (ABD)Temsilciler Meclisi, enflasyonun düşürülmesine yönelik hazırlanan ancak yeni sağlık, iklim ve vergi düzenlemelerini de içeren yasa tasarısını onayladı.
Bütçeden iklim değişikliğiyle mücadeleye ve yenilebilir enerjiye 369 milyar dolar ayrılmasını öngören ve ülkede bu alanda şimdiye dek yapılan en büyük iklim yatırımı olarak sunulan tasarı, Temsilciler Meclisi’nde yapılan oylamada 207’ye karşı 220 oyla kabul edildi.
Başkan Joe Biden yönetimindeki Demokrat Parti‘nin Temmuz ayı sonunda Merkezci Senatör Joe Manchin‘in de sürpriz desteği ileüzerinde uzlaştığı tasarı Pazar günü de ABD Senatosu‘ndan geçmişti. 50 Cumhuriyetçi ve 50 Demokrat Partilinin bulunduğu Senatoda, tasarının kaderini Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in oyu değiştirmişti.
Biden’ın bugün yasaya imzayı attıktan sonra kalemi Joe Manchin’e verdiği görüntüler gündem oldu.
Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer‘ın deyişiyle ABD tarihinin en büyük “iklim paketi” olan “Enflasyonu Düşürme Yasası“, aynı zamanda sağlık hizmetleri, yüksek gelirlilere yönelik vergi artışları ve federal borcun kesilmesi konularını da ele alıyor.
Yüksek gelir grubuna getirilen bu “adil payı” vergisi ve büyük şirketlere artık minimum yüzde 15 olarak uygulanacak kurumlar vergisi getirilen yasa ile 740 milyar dolarlık ek vergi toplanması hedefleniyor.
Yeni yasa, Biden’ın geçen yıl açıkladığı, ilk “Daha İyisini İnşa Et” planında öngörülen 555 milyar dolarlık iklim harcamasından çok daha az olsa da yine de büyük bir rakam ve ABD’nin fosil yakıt kaynaklı iklim çöküşü ve bunun artan etkileriyle yüzleşmek için şimdiye kadar yaptığı en önemli yatırım olacak.
Yasada 100’den fazla iklim ve enerji maddesi yer alıyor. Harcamaların büyük kısmı temiz enerji vergi destekleri, hibeler ve krediler.
Paketle, düşük ve orta gelirli Amerikalılar için elektrikli araçların maliyeti, yeni otomobiller için 7 bin 500 dolar ve ikinci el araçlar için 4.500 dolarlık vergi kredisi ile desteklenecek ve düşük gelirli hanelerin temiz enerjiye dönüşümü için milyarca dolar yatırım yapılacak.
Yeni temiz teknoloji üretim tesislerinin inşası için 10 milyar dolar daha vergi desteği, temiz araç üretim tesisleri inşa etmek için 20 milyar dolara kadar kredi, ısı pompaları ve kritik mineral işleme için Savunma Üretim Yasası fonlarında 500 milyon dolar ayırılacak.
Fotoğraf: Stephanie Keith / Reuters
ABD’de güneş panelleri ve elektrikli araçlar gibi temiz enerji teknolojileri üretimine 60 milyar dolardan fazlasının gitmesi planlanıyor ve çok daha fazlası karbonsuzlaştırma, temiz araç alımları ve hane düzeyinde verimlilik iyileştirmeleri için vergi kredilerine dahil ediliyor.
Şirketlere güneş panelleri, rüzgar türbinleri ve piller üretmenin yanı sıra kritik mineralleri işlemeleri için 30 milyar dolarlık teşvik sağlanacak.
İklim araştırmalarına finansman
Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) ve Enerji Bakanlığı (DOE) dahil olmak üzere birçok ABD kurumu, ABD Başkanı Joe Biden’in 16 Ağustos’ta imzaladığı devasa bir iklim ve vergi faturasından önemli bir nakit akışı görecek.
İklim araştırma hibeleri için 50 milyon dolar dahil olmak üzere NOAA’da iklim ve hava tahmini için yaklaşık 490 milyon dolar, yüksek performanslı bilgi işlem ekipmanı satın almak için 190 milyon dolar; ve kasırga gözlemci uçak satın almak için 100 milyon dolar tahsis ediliyor.
Rekabetçi bir hibe programı aracılığıyla, aynı zamanda çevre dostu jet yakıtı araştırmalarına fon sağlanıyor.
Dezavantajlı topluluklardaki kirliliği temizlemeye yönelik temiz enerji yatırımları ve projeleri için 60 milyar dolarlık hibe ve vergi kredisi sağlanyor.
İngiltere Oxford Üniversitesi’nden ekonomist Brian O’Callaghan, yasadan elde edilen en büyük paranın temiz enerjiye gidecdğini ve önümüzdeki on yıl içinde işletmeler için güneş enerjisi gibi daha yeşil enerji kaynaklarına yönelen 128 milyar dolarlık vergi kredisi ile temiz enerjiye harcadığını söylüyor:
“Bu, günümüzün yenilenebilir enerji pazarının yaklaşık yüzde 13’ü. Bu tasarının ölçeği, özellikle enerji konusunda çok büyük.”
ABD buna rağmen Çin ve AB’nin gerisinde kalıyor
Bloomberg’den Aaron Clark “ABD, şimdiye kadarki en büyük iklim tasarısıyla bile çin’in yeşil harcamalarında geride. 374 milyar dolar çok büyük bir para, ancak Çin ve AB, fosil yakıtlardan uzaklaşmak için daha fazla harcama yapıyor.” diye yazdı. Çin geçen yıl enerji geçişi için 297,5 milyar dolar harcarken, AB üye ülkeleri 155,7 milyar dolar ve 119,7 milyar dolar harcadı.
Birçok ülkenin iklim düzenlemeleri ve yeşil altyapıya dair yatırım yaptığının altını çizen Clark, Enflasyon Azaltma Yasası’nın farklı olduğunu belirtiyor: “Daha sürdürülebilir yaşamayı daha kolay ve daha ucuz hale getiren sübvansiyonlara odaklanıyor.” Clark şöyle devam ediyor:
“Uluslararası çabaları karşılaştırırken, hükümet harcamalarının nerede bitip özel girişimlerin nerede başladığını çözmek zor olabilir ve analistler sıklıkla daha nitel analizlere yönelirler. ABD’nin planı ile Avrupa Birliği ve Çin gibi diğer büyük emisyon yayıcılar tarafından izlenen modeller arasındaki önemli bir ayrım, Amerikan planının karbon fiyatlandırmasına dayanmaması.”
Oxford Üniversitesi Küresel İyileşme Gözlemevi‘nden alınan verilere göre, Enflasyon Azaltma Yasası ile bile ABD’nin 2020’den bu yana yaptığı yeşil yatırımlar, muazzam emisyonları hesaba katıldığında Fransa, İtalya ve Güney Kore‘nin yatırımlarının gerisinde kalıyor.
Trump’tan sonra ABD’yi yine oyuna döndürdü
Bilim insanları yasanın diğer ülkelere, dünyayadaki sera gazlarının en büyük payından sorumlu olan ABD’nin, iklim değişikliğine karşı mücadelede yer almaya hazır olduğunu gösteriyor.
Nature dergisinde Gayathri Vaidyanathan‘ın konuştuğu iklim bilimci Michael Mann, eski başkan Donald Trump‘ın iklim eyleminden uzaklaşmasının ardından yasanın “ABD’yi liderlik konumuna geri döndürdüğünü ve eylem için küresel bir ivme yaratmaya yardımcı olduğunu” söylüyor.
Bilim insanları, yasadan memnun olmalarına rağmen ABD’nin daha fazlasını yapması gerektiğini söylüyor. Hindistan Tropikal Meteoroloji Enstitüsü’nden iklim bilimcisi Roxy Matthew Koll, “tüm uluslar iklim hedeflerine ulaşsa bile, küresel sıcaklığın 1,5 °C’nin üzerine çıkacak” vurgusu yapıyor.
Afrika için taahhüt edilen paralar nerede?
Nairobi merkezli düşünce kuruluşu Power Shift Africa‘da iklim politikası uzmanı Mohamed Adow, ABD’nin tarihsel emisyonlarının sorumluluğunu alması ve Paris Anlaşması’nda daha yoksul ülkelere vaat edilen iklim finansmanının sağlanmasına yardımcı olması gerektiğinin altını çiziyor.
Ülkeler, 2025 yılına kadar daha yoksul ülkelere yılda 100 milyar dolar vermeyi taahhüt eetmiş ancak bu söz yerine getirilmemişti.
Araştırmacılar, ideal olarak, küresel ısınmadan en çok etkilenecek olan yoksul ulusların bu büyük ABD yatırımından yararlanacağını öngörse de bunun olması için, Biden yönetiminin bilgi paylaşımına izin veren bir dış politika geliştirmesi gerekiyor: Observer Research Foundation America‘da enerji politikası araştırmacısı Shayak Sengupta “Politika teşviklerini doğru tasarlarsak, tüm bu sanayi politikası, ABD ve diğer ülkeler arasında bilgi birikimi ve emtia akışı yaratacaktır” değerlendirmesimi yapıyor.
Petrol ve gaz kiralamaları iklim çevrelerinde tartışma yarattı
Bu ayın başlarında iklim aktivistleri Biden’ı enerji krizi ve yükselen enflasyondan endişe ettiği için iklime dönük harcama planlarını bozduğu gerekçesiyle kınamıştı.
Yeni yasayla şirketlerin Kasım 2021 müzayedesinde elde ettiği ve daha sonra bir federal yargıcın Biden yönetiminin kira satışının iklim etkilerini düzgün bir şekilde hesaba katmadığı sonucuna vardıktan sonra iptal ettiği petrol ve gaz kiralamalarını eski haline getirilecek.
Ayrıca, federal topraklarda gelecekteki yenilenebilir enerji projeleri, devam eden petrol ve gaz projelerinin gelişimine bağlanıyor ve İçişleri Bakanlığı’nın açık artırmayla rüzgar ve güneş enerjisi ile devam etmeden önce karada en az 2 milyon dönüm ve denizde 60 milyon dönüm petrol ve gaz çıkarılmasını teklif etmesini gerektiriyor.
Doğal yaşam alanı Afrika‘nın güney kıyıları olan Afrika penguenleri‘nin nüfusu, bölgede ticari faaliyet yürüten gemilerin yakıt ikmalleri nedeniyle her geçen gün azalıyor.
Afrika penguenleri, Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin (IUCN) soyu tükenme tehdidi altındaki hayvanların bulunduğu kırmızı listede yer alıyor.
Çevre ve hayvan hakları gönüllülerinin çabalarına rağmen endüstriyel balıkçılık, akaryakıt sızıntıları ve yakıt ikmali yapan gemilerin gürültüsü gibi çok sayıda insan faktörüyle mücadele eden penguenler ya ölüyor ya da yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalıyorlar.
Yeni bir araştırmaya göre, bir zamanlar dünyanın en büyük kuş üreme kolonisi olan Algoa Körfezi‘ndeki St. Croix adasında yaşayan penguenlerinin sayısının gemi yakıt ikmalleri nedeniyle 2016’dan bu yana 8 bin 500 ‘den yüzde 85 oranında düşerek 1.200’e indi.
10 Ağustos’ta hakemli “Science of the Total Environment” dergisinde yayımlanan çalışma, deniz trafiğindeki gürültü kirliliğinin penguenler üzerindeki etkisini araştıran ilk çalışma olma özelliğini taşıyor. Bilim insanlarının keşiflerine göre yüksek gürültü seviyeleri, deniz hayvanlarının avlanma, iletişim kurma ve sağlıklı bir şekilde dolaşma yeteneklerini etkiliyor.
Araştırmayı yöneten Nelson Mandela Üniversitesi Kıyı ve Deniz Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Lorien Pichegru, Reuters’e “Zaten yüksek olan gürültü seviyesinin iki katına çıktığını gördük. Güney Afrika’da yakıt ikmali başladığından beri, penguenlerin sayısında neredeyse yüzde 85’lik bir düşüş var. Körfez sahilinde her ay ölü kuşları sayıyordum” dedi.
20. yüzyıl başında milyonlarca penguenin yaşadığı Güney Afrika’da 2021’de sadece 10 bin üreme çifti kaldı. Sadece 20 yıl öncesine kadar, bölgedeki tek bir adada bu sayı 20 bindi.
Güney Afrika Kıyı Kuşlarını Koruma Vakfı‘nın (SANCCOB) Araştırma Direktörü Dr. Katta Ludynia, bu yılın başında araştırma yaptıkları bölgeye ilişkin “Bu düşüş o kadar dramatik ki, elimizdeki modellemeler bu türün sadece birkaç on yıl içinde yok olabileceğini gösteriyor” demişti.
Yapılan araştırmalara göre dünya genelinde her yıl yedi milyar erkek civciv yumurta ve et endüstrisi için ‘verimli olmadığı’ gerekçesiyle öldürülüyor.
Bugünlerde hayvan hakları savunucuları İtalya’da erkek civcivlerin öldürülmesinin yasaklanmasını kutluyor. Ağustos ayının başında İtalya, endüstrideki bu vahşete son diyerek Almanya ve Fransa‘dan sonra erkek civcivlerin öldürülmesini yasaklayan üçüncü ülke oldu.
Karar, İtalya’da tavukların yumurtası için hapsedildiği kafes eziyetinin son bulmasında büyük çaba gösteren Animal Equality ve çok sayıda hayvan hakları kuruluşunun aylarca yürüttüğü kampanyaların ardından geldi.
Animal Equality İtalya Yönetici Direktörü Alice Trombetta, “Bu, İtalya’daki hayvanlar için çok önemli ve tarihi bir haber. Animal Equality, çiftlik hayvanlarını korumak için hükümetle birlikte çalışıyor. Parlamento nihayet yumurta üretim endüstrisinin en tartışmalı yönlerinden birini düzenleyen bu değişikliği onayladı” dedi.
“Hayvanlar artık endüstriyel atık olarak kabul edilemeyecek duyarlı varlıklardır” diyen Trombetta, “Her gün gerçekleşen erkek civcivlerin öldürülmesi artık norm olarak görülmeyecek. Kurumlar artık ülkemizin ve hayvanların ilerlemesi için bu uygulamaya son verebilecek teknolojilerin aşamalı uygulamasını destekleyerek ve hızlandırarak taahhüt etmelidir” görüşlerine yer verdi.
Ne olmuştu?
2021’de Animal Equality İtalya, çiftliklerin ve şirketlerin erkek civcivleri öldürmesini yasaklayacak bir dilekçe oluşturdu. Dilekçeye kısa sürede yüz binlerce imza atıldı ve birkaç ay sonra da Aralık 2021’de, milletvekilleri uygulamanın yasaklanmasını resmen önerdiler.
3 Ağustos 2022’de erkek civcivlerin öldürülmesinin yasaklanması, Temsilciler Meclisi tarafından resmen yasalaştı ve 2026’da yürürlüğe girecek.
Türkiye’de halen öldürülüyorlar
Erkek civcivlerin öldürülmesi hayvan endüstrisinde yaygın bir uygulama. Yumurtlayamadıkları ve et için kullanılmadıkları için çoğu zaman doğumlarından sonraki günler, hatta saatler içinde öldürülüyorlar.
Öldürme işlemi de büyük vahşet içeriyor. Karbondioksit ile boğulma, boyun kırılması veya civcivlerin bir öğütücüye atılması gibi yöntemler bu uygulamaların başında geliyor.
Türkiye’de erkek civcivlerin öldürülmesini yasaklayan bir yasa henüz yok. Yumurtası için yetiştirilen tavukların hapsedildiği kafes sistemine son verilmesi için çalışan Çiftlik Hayvanlarını Koruma Derneği’nin Kafessiz Türkiye Kampanya Direktörü Emre Kaplan, Almanya ve Fransa’nın ardından İtalya’nın da erkek civcivlerin öldürülmesini yasaklamasının önemli bir gelişme olduğunu vurguladı.
Kaplan şunları söyledi: “Türkiye’de de veteriner hekimlerden aldığımız bilgiler bu zulmün hala Türkiye’de de devam ettiği yönünde. Bunun en kısa sürede son bulması gerekiyor. Türkiye’de ne yapabileceğimizi öğrenmek için ilgili paydaşlardan bilgi topluyoruz.”
Küresel Hava Durumu‘nun (SoGA) dünyadaki 7 binden fazla şehir için 2010-2019 yılları arasındaki PM2.5 ve azot (nitrojen dioksit – NO2) kirliliği verilerini analiz ettiği raporu yayımlandı.
Özellikle yüksek trafikten kaynaklandığı bilinen azot kirliliğinin en yüksek olduğu ilk 10 büyük şehir arasında İstanbul da yer alırken Trabzon, 7 bin 239 şehir arasından PM2.5 riskinin en düşük olduğu (metreküp başına 0.1 mikrometre) şehir oldu.
Dünyadaki 7 bin 239 şehrin PM2.5 ortalaması ise 34,6 µg/m3 olurken İstanbul’un 2019 yılındaki ölçümü 19,2 µg/m3 seviyesinde oldu.
2010’dan 2019’a kadar 7 binden fazla şehirde hava kirliliği maruziyetleri ve ilgili sağlık etkileri hakkındaki verileri özetleyen rapor ilk kez, PM2.5 partikül madde kirliliğinin yanı sıra azot (NO2) kirliliğiverilerini de paylaştı.
Kirliliğe en çok maruz kalınan şehirler özellikle Batı Asya, Sahra Altı Afrika ve Orta Latin Amerika‘da yer aldı.
Rapora göre PM2.5 kirliliğinin en yüksek risk arz ettiği ilk ilk iki şehir Hindistan‘dan Delhi ve Konkata oldu. Bunu üçüncü sırada Nijerya‘daki Kano ve ardından Lima (Peru), Dhaka (Bangladeş), Jakarta (Endonezya), Lagos (Nijerya), Karaçi (Pakistan), Beijing (Çin) ve Acchra (Gana) takip etti.
Doğu, Güney ve Orta Asya‘daki şehirler ile Orta ve Doğu Avrupa‘daki şehirlerde, PM2.5 maruziyetlerinden orantısız olarak yüksek bir hastalık yükü kaydedildi.
Analiz edilen tüm şehirlerden 2019’daPM2.5’e bağlı ölüm oranları en yüksek hastalık yüküne sahip ilk 20 şehrin 15’i Çin’de, 3’ü Ukrayna’da ve 2 tanesi Bulgaristan’da oldu.
Düşük emisyonlu bölge uygulamaları azot kirliliğini azaltıyor
Azot kirliliğinde ilk üç sırada Şangay (Çin), Moskova (Rusya) ve Tahran (İran) yer alırken sıralama şöyle devam etti: St. Petersburg (Rusya), Beijing (Çin), Kahire (Mısır), Aşkabat (Türkmenistan) , Minsk (Belarus) İstanbul (Türkiye), Ho Çi Minh Kenti (Vietnam).
Öte yandan 2010 ile 2019 arasında NO2 maruziyetinde en büyük düşüşün yaşandığı 20 şehirden 18’i Çin’de, diğer ikisi ABD‘de (Los Angeles) ve Japonya‘da (Tokyo) yer alıyor.
Bu dönemde NO2 maruziyetinde en büyük artışı gören şehirler ise Kuzey Afrika ve Orta Doğu, Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’daki düşük ve orta gelirli ülkelerdeki şehirler.
Raporda özellikle yüksek gelirli ülkelerdeki birçok şehrin uyguladığı, trafik kontrol müdahaleleri yoluyla hava kalitesini iyileştirme çabalarının (düşük emisyonlu bölge) meyvelerini topladığına; Örneğin, Londra‘nın Ultra Düşük Emisyon Bölgesi girişiminin ilk altı ayda NO2’de yüzde 36’lık bir azalma sağladığına dikkat çekildi.
PM 2,5 ve NO2 nedir, neden kaynaklanır?
Dış mekan ince parçacıklı hava kirliliği (PM2.5), aerodinamik çapta 2,5 mikrometre (µm) veya daha küçük olan havadaki partiküllerden oluşur. PM2.5’in insan kaynakları arasında hane içi ve enerji üretiminde kullanılan fosil yakıt yakma, endüstriyel faaliyetler ve araçlar bulunur.
PM 2,5 ve azot gibi hava kirleticiler yıllar içinde meydana gelen ve
gelişmesi birkaç yıl sürebilen kronik hastalıklardan kaynaklanan ağır hastalık yükünü en güçlü belirleyicileridir. Bu yükün hesplanmasında PM5’in rolü altı hastalıktan ölümler dahil edilerek belirlenir: iskemik kalp hastalığı, felç, alt solunum yolu enfeksiyonları, akciğer kanseri, tip 2 diyabet ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH).
PM2.5’e uzun süre maruz kalmak özellikle kardiyovasküler hastalıklar ve solunum yolu hastalıkları bşta olmak üzere çok sayıda sağlık sorununa neden olur.
İnce parçacık kirliliği dünyadaki şehirleri eşit şekilde etkilemez.
2019’da ölçülen 7 bin 239 şehirde PM2.5 riskleri en düşüğü metreküp başına 0.1 mikrometre (µg/m3) ileTrabzon’dan başlıyor ve en yükseği 133 µg/m3 Hindistan’ın Jhusi kentine doğru sıralanıyor. Bu skalada dünya ortalaması ise 34,6 µg/m3.
Nitrojen dioksit (NO2), yani azot, kentsel alanlarda yaygın olarak bulunan gaz halindeki bir hava kirleticidir. Azot oksitler (NOx) olarak bilinen oldukça reaktif gaz grubuna aittir ve genellikle bu grup yüksek trafiğin bir göstergesidir.
Son derece reaktif yapıları nedeniyle azot oksitler ozon ve partikül maddeler dahil diğer kirleticilerin oluşumuna da katkıda bulunur.
NO2 esas olarak araçlarda, enerji santrallerinde ve endüstriyel tesislerde fosil yakıtın yakılmasıyla üretilir. Şehir sakinleri yoğun trafiğe sahip işlek yollara daha yakın yaşama eğiliminde olduklarından, genellikle kırsal alanlarda yaşayanlardan daha yüksek NO2 kirliliğine maruz kalır.
NO2 ayrıca PM2.5 ve diğer hava kirleticilere kıyasla daha kısa bir ömre sahiptir. Sonuç olarak, NO2 seviyeleri uzayda ve zamanda çok yüksek değişkenlik gösterir – seviyeler şehir içinde birkaç kilometre boyunca bile önemli ölçüde değişebilir.
Karşılaştırıldığında, PM2.5 seviyeleri, ince ölçekte daha az uzamsal çeşitlilik gösterme eğilimindedir. Bu nedenle, yerel (kentsel) ve bölgesel ölçeklerde hava kalitesi yönetimi stratejileri farklı kirleticiler için farklılık gösterebilir ve şehirler genellikle NO2 kaynaklarını, özellikle trafikle ilgili değişikliklerle kontrol edebilir.
SoGA’nın hazırladığı bu rapor, Sağlık Etkileri Enstitüsü ve Dünya Sağlık Örgütü’nün Küresel Hastalık Yükü (GBD) projesi çerçevesinde British Columbia Üniversitesi‘nden uzmanlar yardımı ile hazırlanıyor.
Araştırma kuruluşu Climate Analytics tarafından yürütülen yeni bir çalışmaya göre, BP, Shell ve Equinor fosil yakıt şirketleri tarafından üretilen küresel karbonsuzlaşma senaryoları, Paris Anlaşması‘nın iklim hedefleriyle uyumlu değil.
Nature Communications‘da bugün yayınlanan hakemli makalede araştırmacılar, 2020 ile 2021 arasında yayınlanan altı kurumsal senaryoyu analiz etti; bunların ikisi BP’den olmak üzere dördü petrol şirketlerince, diğer ikisi Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından geliştirildi.
Bu senaryoların tümü, petrol ve gaz endüstrisi tarafından, fosil yakıtların keşif ve üretimlerini ve ayrıca temiz enerji yatırımlarının kapsamı konusunda kararlar almak için kullanıldığından oldukça öneme sahip. Bunlar aynı zamanda, petrol şirketleri tarafından genellikle “net sıfır” veya “Paris uyumlu” olarak tasvir ediliyor ve iş stratejilerinin, önde gelen bilimsel araştırmalarla uyumlu olduğunun kanıtı olarak kullanılıyor.
Çalışmaya göre Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 2050 Net Sıfır Senaryosu dışında hiçbir emisyon azaltım senaryosu Paris Anlaşması’nın hedefleri ile uyumlu değil.
Çalışmanın yazarlarından Robert Brecha şunları söyledi: “Değerlendirdiğimiz senaryoların çoğu, ısınmayı 1,5 ̊C bir yana 2 ̊C’nin altında sınırlayamadığı için ve 1,5 ̊C sınırını önemli bir farkla aşacağı için Paris Anlaşması ile tutarsız olarak sınıflandırılacaktır.
Paris Anlaşması ısınma sınırına ulaşmak için enerji sisteminin dönüşümü kritik öneme sahip ve karar vericilerin sağlam ve şeffaf bilimsel değerlendirmelere ihtiyacı var. Bu makale, bu şeffaflığa katkıda bulunuyor. “
Bir şirket veya kurum bir emisyon azaltım senaryosu oluşturduğunda, bunu nadiren bilimsel ve bağımsız değerlendirme gerektiren bir araştırma makalesi olarak yayınlıyor. Bağımsız olarak değerlendirilmemesine rağmen, bu “gri literatür” onu politika belgelerine dönüştürüyor ve yatırım kararlarını etkiliyor. Ancak Nature Communications makalesinin işaret ettiği gibi, sıcaklık artışı açısından sonuçları genellikle organizasyonun dışında kimse tarafından doğrulanamıyor ve kendi kendine değerlendiriliyor, oysa araştırma kurumları tarafından üretilen senaryolar için bu mutlak bir gereklilik.
Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü (IEEFA) enerji finansmanı analisti Sam Reynolds, raporla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
“Çalışma 1,5°C hedefiyle uyumlu olduğunu sürekli iddia eden petrol ve doğal gaz tüketimine dayanan endüstri odaklı senaryoların şüphe ile yaklaşılması gerektiğini gösteriyor. Yeni fosil yakıt projelerini haklı çıkarmak için, bu yanıltıcı senaryolara güvenen finansörler ve yatırımcılar, enerji geçiş risklerinden kaynaklanan büyük kayıplara maruz kalmaya devam edecek. Aynı zamanda, iklim değişikliğini azaltmaya yardımcı olacak daha karlı yeşil yatırım fırsatlarını da kaçırabilirler. Paris Anlaşması’nın hedefleriyle uyumlu olmayan yatırım kararları sadece iklim için değil, aynı zamanda ticaret için de kötü.
Yalnızca IEA’nın senaryosu Paris ile uyumlu
Değerlendirilen senaryoların çoğu, “2°C’nin altındaki senaryolar” olarak sınıflandırılıyor (yani, %66 veya daha fazla şansla en yüksek ısınmayı 2°C’nin altında tutan senaryolar). Equinor’un ‘Yeniden Dengeleme’ senaryosu, 2060’ta sanayi öncesi seviyelere göre 1,73°C’de, BP’nin ‘Hızlı’ senaryosu 2058’de 1,73°C’de, Shell’in ‘Gökyüzü’ 2069’da 1,81°C’de ve IEA’nın ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ senaryosunda (SDS) 2056’da 1.78°C’de zirve yapıyor.
Yalnızca ‘IEA Net Zero 2050′ senaryosu, araştırmacıların çalışmada uyguladığı Paris Anlaşması kriterleri ile uyumludur. BP’nin Net Sıfır senaryosu, Paris Anlaşması kriterleriyle tutarlı olamayacak kadar yüksek olan 1,65°C’lik bir ortalama zirve ısınma ile sonuçlanıyor ve virgülden sonraki her bir hane çok önemli.
Fosil yakıt şirketlerinin 1,5°C’lik ısınma limitini korurken petrol ve gaz yakmaya devam edebileceğimizi iddia ettiğine ve gerekçe olarak kendi senaryolarını gösterdiğine dikkat çeken Climate Analytics CEO’su Bill Hare de “Ancak araştırmamız, senaryolarının Paris Anlaşması’nı tahrip edeceğini gösteriyor. 1,5°C’lik ısınmayı geçici olarak aşmak bile feci etkilere yol açacak ve iklim değişikliğine uyum sağlama yeteneğimizi ciddi şekilde zayıflatacaktır” değerlendirmesini yaptı.
‘Hükümetler enerji sistemi dönüşümü için verileri kullanmalı’
Araştırmacılar, analiz edilen senaryoları, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) “1,5°C Özel Raporu” tarafından değerlendirilen Entegre Değerlendirme Modeli senaryolarıyla karşılaştırdı ve zirve sıcaklıkları ve yüzyıl sonu sıcaklıklarını değerlendirdi.
Yazarlar, tahmin edilen sıcaklıklara ek olarak, emisyon patikalarına yönlendiren ve Paris Anlaşması’nı karşılayan (veya karşılamayan) belirli bir senaryoya yol açan, temel enerji sistemi özelliklerini de ele aldı.
Çalışma, karar vericilerin bir dizi kamu, ticari ve akademik kurum tarafından yayınlanan senaryoları, Paris Anlaşması’na uyumluluğunu eşit bir temelde değerlendirmeleri için araçlar sunuyor.
Çalışmanın yazarlarından Dr Matthew Gidden, karar alıcılara şu önerileri yaptı: “Kurumsal değerlendirmeler tarihsel olarak iklim etkileri konusunda şeffaf olmamıştır. Çalışmamız, seçilen patikalardan ulaşılacak sıcaklığa doğrudan bir görüş alanı sağlar. Hükümetler, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak amacıyla enerji sistemi dönüşümünün sağlam bir değerlendirmesini yapmak için bu araçları kullanmalıdır”
ABD‘nin büyük su rezervi olma özelliğine sahip Kolorado Nehri‘nin iklim değişikliğine bağlı kuruması ve üzerinde kurulu Mead Barajı Gölü ile Powell Gölü‘nde su seviyelerinin tehlikeli sınırlara yaklaşması, ülkenin güneybatı eyaletlerindeki su tüketimine yeni kısıtlamalar getirilmesine yol açtı.
ABD Islah Bürosu (USBR), Aşağı Kolorado Nehir Havzası’nın “Kademe 2” olarak adlandırılan bir kuraklık seviyesine ulaştığını, bu yüzden Arizona‘ya yüzde 21, Nevada’ya yüzde sekiz ve nehrin denize ulaşmadan önce topraklarından geçtiği Meksika‘ya yüzde yedi oranında su kısıtlaması uygulanacağını açıkladı.
Islah Bürosu Şefi Camille Touton, “Sistem, dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşıyor ve harekete geçmeden sistemi koruyamayız. Sistemi korumak, Batı Amerika’nın insanlarını korumak demektir” dedi.
Tuton, haziran ayındaki Senato oturumunda, Kolorado Nehri suyunun tasarrufu konusunda anlaşamayan yedi eyaleti uyarmış, 15 Ağustos’a kadar bir sonuca varılmaması durumunda federal kısıtlamaların devreye gireceğini belirtmişti.
Konuyla ilgili içerik sunan Calmatters.org sitesinde, pazartesi gününe kadar söz konusu eyaletlerin su kısıtlamasının oranları hakkında bir anlaşmaya varamadığı bilgisi paylaşılmıştı.
NASA uzaydan görüntüledi
ABD Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA), temmuz ayında paylaştığı görsel içerikli raporda, son iki ayda yaşanan kurak mevsim sonucunda Mead Gölü’ndeki su seviyesinin üç metreden fazla azaldığını, “rezervuarın ilk kez doldurulduğu Nisan 1937’den bu yana en düşük seviyesine inerek” doluluk oranının yüzde 27’ye düştüğünü ortaya koymuştu.
USBR de, 17 Temmuz 2021’de, ABD’nin en büyük su rezervi olan ve kolorado Nehri üzerine kurulu Hoover Barajı’nın oluşturduğu Mead Gölü’nde ilk kez resmi olarak “su kıtlığı” ilan etmişti.
Geçen yılki kuraklık ilanının ardından Islah Dairesi, Kolorado Nehri’nin suyunu kullanan eyaletlerden Arizona’nın yüzde 18, Nevada’nın yüzde yedi ve New Mexico‘nun yüzde beş oranında kesintiye gitmesi gerektiğini bildirmişti.
Uzmanlara göre küresel ısınmaya bağlı olarak art arda gelen sıcak dalgaları, ortalama sıcaklıkların artışı, Kolorado Nehri’ni besleyen kar suyunun azalması ve nüfus artışıyla birlikte gelen fazla tüketim nedeniyle Mead Gölü’nde su seviyesi 1999 yılından beri düşüyor.
Uzmanlar, iklim değişikliğinin etkisiyle ABD’nin batısında 2000 yılından beri son 500 yılın en büyük “mega kuraklığının“ yaşandığına da dikkati çekiyor.
Bir asırlık su kavgası
Kolorado Nehri’nin suyu yaklaşık bir asır önce ABD’nin batısındaki yedi eyalet arasında paylaşılmış, anlaşma gereği nehir suyunun yarısı Yukarı Havza eyaletlerine (Kolorado, Utah, Wyoming ve New Mexico), diğer yarısı Aşağı Havza eyaletlerine (Kalifornia, Arizona ve Nevada) verilmişti.
Meksika’nın da kendi topraklarından geçerek okyanusla buluşan nehir suyunun kullanımıyla ilgili küçük bir payı bulunuyordu.
Kolorado Nehri, bölgedeki 40 milyon insanın ana su kaynağıyken, nehir suyunun yaklaşık yüzde 70’i sulu tarım için kullanılıyor ve ülkenin kış sebzelerinin yüzde 90’ını sağlayan 15 milyar dolarlık bir tarım endüstrisinin temel ihtiyacını karşılıyor.
USBR’nin, geçen yılın ardından ABD’de ikinci kez kuraklık ilan etmesi, gelecek yıl Powell Gölü ve Mead Gölü barajlarından su salınmasının daha da azaltılacağı ve tarımla uğraşan bölge halkının bir kısmının göç etmek zorunda kalacağı beklentisini güçlendiriyor.
İZMİR –Aliağa Çevre Platformu (ALÇEP), Brezilya donanmasına ait zehirli uçak gemisi Nae Sao Paulo‘nun sökülmek üzere İzmir‘e getirilmesine karşı Aliağa Demokrasi Meydanı‘nda nöbet tutmaya başladı.
ALÇEP bileşenleri artık zehirli gemiye dur demek için her gün 19.30-21.00 Aliağa Demokrasi Meydanı’nda nöbette olacak.
Dün akşam nöbete başlayan Platform, yaptığı açıklamada, “Sermaye değil çevre mücadelemiz, yaşam mücadelemiz kazanacak. Bir avuç sermayedarın kar hırsına boyun eğmeyeceğiz. İşçi kardeşlerimize sesleniyoruz, bu gemiyi sökmeyin” dedi.
Gemi, Brezilya yüksek mahkemesinin geri gönderilmesi için ihtiyati tedbir kararına rağmen hala yoluna devam ediyor.
Başta asbest olmak üzere pek çok tehlikeli atığı bünyesinde barındıran geminin İzmir’de sökülmemesi için siyasiler ve kamuoyu haftalardır çağrı yapıyor.
Açıklamayı ALÇEP adına Zeki Küçükakyüz okudu: “Aliağa dünyanın çöplüğü değil!”
Zehir taşıyan geminin getirilmesine karşı Ege Kültür ve Çevre Platformu‘nun başlattığı ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘inde desteklediği imza kampanyasını 95 bin kişi imzaladı.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sao Paulo’nun geçeceği güzergata bulunan ülkelerin tabip birliklerine yazdığı mektupta geminin Türkiye’ye gönderilirken geçeceği transit ülkelere bilgi verilmemesinin Basel Sözleşmesi’nin 9’uncu maddesine aykırı olduğunun altını çizerek “bu yasa dışı trafiğe karşı hükümetlerini uyarma çağrısı yaptı.
Geminin sökülmeye getirilmesi, Çevre Kanunu’nun 11’inci maddesinin yanı sıra Barselona Sözleşmesi‘ne, Türkiye’nin ev sahipliğinde hazırlanarak imzalanan İzmir Protokolü olarak bilinen “Akdeniz’de Tehlikeli Atıkların Sınır Ötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolü”ne de aykırı.
ŞIRNAK –Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şırnak milletvekilleri Nuran İmir, Hasan Özgüneş ve Hüseyin Kaçmaz’ın bölgede iki yıldır süren orman kıyımına ilişkin yetkililere yaptığı görüşme taleplerinin yanı sıra, Meclis’te verdikleri toplam 25 soru önergesi de muhatapları yanıtsız bırakıldı.
Şırnak’ın Besta bölgesi, Cudi ve Gabar dağlarında askerlerin gözetiminde korucular tarafından yapılan orman kıyımına dair şimdiye kadar hiçbir yetkiliden açıklama gelmedi.
HDP Şırnak milletvekili Nuran İmir, doğa talanına yönelik hem Şırnak İl Orman Müdürlüğü hem de bölge müdürlüklerine başvurularının ve bunun yanı sıra valilik ve kaymakamlıklarla görüşme taleplerinin hiçbirinin olumlu sonuçlanmadığını söyledi.
Şırnak ‘güvenlik’ adı altında hep sahipsiz bırakıldı
Mezoptamya Ajansı‘ndan Zeynep Durgut’a konuşan HDP’li vekil İmir, iki yıllık süreçte 25 Meclis araştırma ve soru önergesi verdiklerini , ilgili Bakanlıklarla görüşmek istediklerini, Cumhurbaşkanlığı Danışmanlığı‘na önerge verdiklerini, meclis kürsüsünde konuyu defalarca dile getirdiklerini hatırlattı:
“Şırnak ‘güvenlik’ adı altında hep sahipsiz bırakıldı. Demokrasi havarisi kesilenler, Şırnak’ın sesini hiçbir zaman duymadı. 90’lı yıllarda yüzlerce köyü yakılıp yıkıldı. Burada temel amaç Cudi’yi, Botan’ı insansızlaştırmak ve demografisini değiştirmektir. Kapitalizmin mantığıyla hareket ediyorlar. Gölgesinden yararlanmadığı ağacı kökünden kesiyorlar. Fiziki olarak yok edemedikleri Botan gerçekliğini bu şekilde ortadan kaldırmak istiyorlar.”
İmir, ağaç kıyımıyla birlikte bölgede özel savaş politikalarının da devreye konulduğunu ve “Kürdün varlığına yönelik çok kapsamlı bir saldırı” olduğunu söyledi:
Varlık dediğimiz; dil, kültür, toprak, ağaç ve doğadır. Kürdün siyasi kimliğine yönelik nasıl düşmanca bir yaklaşım varsa, doğasına karşı da öyle bir vicdansızlık, hukuksuzluk var.
Doğa talanını bu savaş konseptinin bir parçası olarak tanımlayan İmir, “Ağaç kesimi kesinlikle bir talandır. Bu aslına sömürge mantığının, Kürdistan’a ve Kürt halkına ait ne varsa ganimet olarak yaklaşmasıdır. Bunlar yakıp yıkmayı bile ‘güvenlik’ adı altında yapıp her şeyi kendilerine mübah gören düşmanca uygulamalardır” dedi.
İmir ‘bir doğa jenosidi ile karşı karşıya olduğumuzu’ ifade ederek şöyle devam etti:
“90’larda yakılan ağaçlar ver talan edilen yerler aynı zamanda tahammülsüzlüğün de bir zeminiydi. Fakat bugün bu mantıkla birlikte bir de rant ortaya çıktı. Ağaç kesmek kanunlara göre suçtur ve cezası da vardır. İktidar kendi yandaşlarıyla böyle bir konsepti uygularken, resmi herhangi bir belge ile bunu yapmıyor. Bunu da korucu ve korucu başlarının elliyle yaptırıyor. AKP Şırnak Milletvekili, Şırnaklıdır fakat bu talana karşı sessizdir, onay vermek ortaklıktır. Bunlar, hem tarihe hem de halka hesap vermekle yükümlüdür.”
Vicdansızlığa karşı duyarsızlık var
İmir, bölgedeki ağaç kıyımına karşı kamuoyunun sessizliğini de eleştirdi:
“Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir yangın olduğunda milyonlarca insan, ‘ciğerimiz yanıyor’ diye tepki gösteriyor. Ama Cudi’de ki onlarca yangın Bakanlığın resmi hesabında bile geçmiyor. İşte böyle bir vicdansızlık ve böyle bir düşmanlık var. Ama bu düşmanlığa ve vicdansızlığa karşı da ciddi bir duyarsızlık var. Şırnaklı olup iktidarla birlikte bu ranttan nemalanlar tarih karşısında hesap verecekler. Mücadelemizle onlara kaybettireceğiz. Cudi’nin haykırışını insanlık duymak zorundadır.”