Ana Sayfa Blog Sayfa 314

Can Atalay’ın avukatları: AYM kararı mahkemesini arıyor, artık dilekçe vermeyeceğiz!

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hakkında “hak ihlali” ve “derhal tahliye” kararı verdiği TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ı tahliye etmiyor. Kendi bir karar oluşturmayan ve yeniden yargılama yoluna gitmeyen mahkeme dosyayı tekrar görüşülmesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdi. Tutuklu milletvekili Can Atalay’ın avukatları Evren İşler, Yalçın Deniz Özen, Akçay Taşçı ve Fikret İlkiz de yaptıkları yazılı açıklamada, “Anayasa Mahkemesinin 25. Ekim 2023 tarihli Şerafettin Can Atalay hakkındaki Genel Kurul kararından sonra yargı organlarından hukuki bir talepte bulunmayacağız” dedi.

Atalay’ın avukatlarının ortak açıklaması şöyle:

MİLLİ DAYANIŞMA VE ADALET ANLAYIŞI: “Eğer mahkemesi bulunabilirse Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasını bekleyeceğiz. Eğer mahkemesi bulunabilirse, eğer Anayasa Mahkemesi kararını yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına inanmış yargıçlar ortaya çıkarsa, mahkemeler ve yüksek dereceli mahkemeler tarafından Anayasa Mahkemesi kararı yerine getirilirse herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliğinin korunduğunu varsayacağız. Özcesi; Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı olmalı ve korumalıdır.

‘Yeniden başvurmayı içimize sindiremiyoruz’

AYM KARARINI UYGULAYIN: Anayasanın başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu tekrar hatırlatıyoruz. Hukuk sisteminin gereği gibi işlediği hakkında yaratılan izlemini savunma makamı olarak kabul edemeyiz. Dilekçe vermek, tahliye istemek gibi olup biten hukuka aykırılıkları meşru kılmayı, hukuku varsaymayı içimize sindiremeyiz. Anayasa Mahkemesi kararında tüm aşamalar ve seçilmiş milletvekilinin başına gelenler ve hak ihlalleri yazılıdır. Tekrarlamayı gereksiz sayarız. Ancak hukuka inancımızı, adalete olan güvenimizi yitirmedik. Anayasa Mahkemesi kararını uygulayın. İnsan haklarının yargı organları eliyle sürekli ihlalini önleyin. Anayasa Mahkemesi Başvurucu Can Atalay’ın Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ve Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

MAHKEME TALEPLERİMİZLE İLGİLENMEDİ: 26 Ekim 2023 ve 27 Ekim 2023 tarihlerinde Anayasa Mahkemesi kararı gereğince Can Atalay hakkında hükmün infazının durdurulması ve bulunduğu cezaevinden salıverilmesine karar verilmesi iki ayrı dilekçeyle talep edilmiştir. Mahkeme bu taleplerimizle ilgilenmemiştir. Can Atalay hakkındaki (B.B 2023/53898. Tarih 25.10.2023) Anayasa Mahkemesi Genel Kurul kararının uygulanması için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş olmasına rağmen hiçbir karar vermeden bekleten Mahkeme 30 Ekim 2023 tarihli yazısıyla; bireysel başvuruya konu olan ihlalin Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararından  kaynaklandığını, “…ayrıca bireysel başvuru yapıldıktan sonra ilgili Ceza Dairesince dosyanın esastan incelendiği ve karara bağlandığı, bu sebeple oluşan yeni hukuki durum karşısında Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğu anlaşıldığından” dosya Yargıtay’a gönderilmek üzere hiçbir karar alınmadan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

‘AYM kararını uygulayacak mahkeme aranıyor’

KARAR ORTA YERDE DURUYOR: Görülmüş değildir ama sadece Mahkeme Başkanı imzasıyla ‘kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi versin’ diyerek dosya Yargıtay’a gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararını uygulayacak mahkeme aranmaktadır. Ancak mahkeme kararı ile değil sadece bir mahkemenin başkanı tarafından imzalanmış bir yazıyla Anayasa Mahkemesi kararını uygulayacak mahkeme aranıyorsa; hukuk devleti yok demektir. Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmıyorsa, karar yerine getirilmiyorsa; karar verecek mahkeme bulunamıyorsa, karar vermeye dahi gerek görülmüyorsa; herkesin güvencesi olan mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkesi yok demektir. Yargı; temel insan hak ve özgürlüğünün, güvenliğinin, hukuk devletinin teminatı olması gerekirken hak ihlaline neden olamaz. Anayasa Mahkemesi kararı verilmiştir ve bu karar uygulanmadan orta yerde durmaktadır.

AYM KARARI MAHKEMESİNİ ARIYOR: Hangi Mahkeme ne zaman karar verecek? Anayasa Mahkemesi kararı mahkemesini arıyor. Milletvekili seçilmiş ama siyaset yapma hakkı elinden alınmış Can Atalay’ın hapishaneden Meclise yani asıl görevine dönmesini sağlayacak Anayasa Mahkemesi kararına rağmen; karar verecek mahkeme aranıyorsa, bulunamıyorsa ve hangi mahkemenin karar vereceği bilinemiyorsa; karar vermesi gerekenler karar vermiyorsa, hiç kimsenin hukuki güvencesi kalmamış, hukuk devletinin temelleri çürümüş demektir. Milletvekili Can Atalay’ın avukatları olarak bizler yok sayıldığımız bir yerdeyiz. Savunma olarak Anayasa Mahkemesi kararı ortada durup dururken neden aynı taleplerimizi tekrarlayarak, neden mahkemelere, yüksek dereceli yargı organlarına, dilekçeler vererek kendi kendimizi “varsayılan” olarak değersizleştirelim?

TALEBİMİZ YOKTUR: Artık dilekçe vermeyeceğiz… Talebimiz yoktur, Anayasa Mahkemesi vardır ve gerçektir. Uygulanmak üzere Anayasa Mahkemesi kararı apaçık ortada beklemektedir. Karar açıktır. Çok anlaşılır bir karardır ve tane tane yapılacak olanları tek tek göstermiştir. Uygulayacak mahkeme aranmaktadır. Artık avukatlar olarak mahkemenizi bulmanızı ve karar vermenizi bekleyeceğiz.  Hukuka aykırılıklara, insan hakları ve özgürlüklerin süreklilik kazanan ihlallerine ortak olmayacağız. Artık herhangi bir talepte bulunmayacağız. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmama yolunu biz avukatlar açmadık. Sorunu bizler yaratmadık. Yok sayıldığımız bir yerde hukuk devleti varmış gibi var sayılmayı kabul edemeyiz. Ancak bunca hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında dahi; hukuk devletinin gereğinin yerine getirileceğini umuyor ve varsayıyoruz. İnsan hakları adalet yaratır, hukuku var eder. Anayasa Mahkemesi kararını yerine getirecek bir mahkeme bulunmasını, laik demokratik hukuk devleti ve demokrasi için karar verilmesini bekleyeceğiz, bekliyoruz.

Adalet Bakanı Tunç: Yargıtay kararını bekleyeceğiz

Atalay’ın tahliye edilememesi konusunda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise “Can Atalay için yargı kararını bekleyeceğiz” dedi.

Tunç şunları söyledi:

“Hep beraber Yargıtay’ın vereceği karara bakacağız. Şu anda yargının vereceği kararlarda bizim bu noktada bir açıklama yapmamız mümkün değil. Şu anda görülen davada lehte, aleyhte görüşler var. Bu anlamada hep beraber süreci izleyeceğiz. Hukuk devletini koruyalım. Eğer bu anayasa yürürlükteyse anayasanın maddelerini o tarafa bu tarafa çekmeyelim. Bu anayasa yeni uygulanmıyor. 83. madde yeni icat edilmedi. 83. maddenin bir fıkrasını okuyup diğer maddelerini yok saymak anayasa hukuku açısından uygun olmaz. Hep beraber bekleyelim görelim, anayasaya uyalım. Bu hepimizin görevi”.

Söğütlüçeşme davası görüldü: Rant projesi Kadıköy’e telafisiz zararlar verecek!

İstanbul‘un Kadıköy ilçesindeki Söğütlüçeşme’de tüm tepkilere rağmen yürütülen alış veriş merkezi (AVM) yapımına ilişkin dava İstanbul 5’inci İdari Mahkemesi‘nde görüldü.

Söğütlüçeşme’de yürütülen viyadük inşası ve çevre düzenlemesine karşı Kadıköy Kent Suçları Takip Ağı ve Kadıköy halkı uzun süredir mücadele ediyor. Tepkilere rağmen AVM inşaatına ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği BakanlığıÇevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir” kararı verdi.

Verilen kararın ardından Kadıköy Kent Suçları Takip Ağı tarafından açılan davada, yürütmenin durdurulması talebinin reddine ve duruşmanın yapılmasına karar verilmişti.

Kadıköy Kent Suçları Takip Ağı Ağı Hukuk Komisyonu tarafınca yürütmenin durdurulması talebi kabulü için gerekli şartların oluştuğu ortaya koyulmasına rağmen bilirkişi raporuna ilişkin beyanlar veya ilgili dilekçeler mahkeme heyeti tarafından dikkate alınmadı.

İstanbul 5’inci İdari Mahkemesi’nde görülen duruşmada daha önce bilirkişi raporuna itiraz ederken görüş veren uzmanlardan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güngör Evren, İTÜ İnşaat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Gedizlioğlu ve İstanbul Üniversitesi İnşaat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Dr. Murat Akad da yer aldı.

Akfen Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) tarafından yapılmak istenen Söğütlüçeşme Projesi

Aylar süren mücadele sonucu keşif yapıldı

Mahkeme öncesi Kadıköy Kent Suçları Takip Ağı, Validebağ Gönüllüleri ve Kadıköylüler mahkeme önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını Kadıköy Kent Suçları Takip Ağı adına Kardelen Yıldız okudu.

Kent Suçları Takip Ağı Hukuk komisyonu tarafından yürütmenin durdurulması için gerekli şartların oluştuğunu ifade eden Yıldız, “Gerek bilirkişi raporuna ilişkin beyanlar gerekse de ilgili dilekçeler dikkate alınmaksızın yürütmenin durdurulması talebinin reddine ve duruşmanın yapılmasına karar verildi”dedi.

“Kamu kaynaklarını birtakım şirketler yararına kullanan, deprem güvenliği açısından riskli, yeşil alanı yok eden, ulaşımı kötüleştirecek ve yerel esnafı zora sokacak olan bu projenin durdurulması gerekmektedir” diyen Yıldız, bilirkişi raporuna karşı itirazların değerlendirilmemiş olması nedeniyle verilen kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu ifade etti.

Yıldız yetkililere şu soruları yöneltti:

  • Hukuk, kamu yararı yerine inşaat şirketleri ve sermayenin kamusal alanlara çökmesi için kolaylaştırıcı rol mü üstlenmektedir?
  • Verilen onca dilekçe, uzman görüşü neye dayanarak hiçe sayılmıştır?
  • İstanbul halkının deprem, ulaşım ve çevre sorunları, neye dayanarak kenara atılmaktadır?
  • İlgili bakanlıklar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Kadıköy Belediyesi konuyla ilgili yanıt vermek yerine neden sürekli bir yetki ve bilgi karmaşası yaşatmıştır? Neden sessiz kalmıştır?
  • Kentin plansız büyümesi, kamu kaynaklarının yağmalanması, kentte yaşamaya çalışanların geleceği yerine, bir tüketim çılgınlığına teslim edilen kentimizin gittikçe çürümesine izin mi verilecektir?

‘Yapılan işlem kent suçudur’

Davanın avukatlarından Mert Doğan yapılan işlemin kent yaşantısını olumsuz etkileyecek olmasından bahsetti. Konunun ulaşım projesi şeklinde oluşturulmuş olmasının ÇED raporu alınmasından imtina etmek amacını taşıdığına değinen Doğan, şunları söyledi:

“Mevcut proje, viyadük ve çevre düzenlemesi olarak adlandırılıyor. Burada çevre düzenlemesi demek bölgenin ranta açılması demek. Burada çevre düzenlemesi demek adlı adınca AVM inşaatı demek. Keza proje kapsamında konu ulaşım olsa bile dinleteceğimiz uzmanların mütalaaları bu konuda da ciddi problemleri ortaya koymaktadır. Bu nedenle hazır bulunan uzmanların dinlenmesini istiyoruz.”

Akfen Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) tarafından yapılmak istenen Söğütlüçeşme Projesi

‘ÇED Gerekli Değil kararı Kadıköy’e telafisiz zararlar verecek’

Doğan’ın ardından bilirkişi raporuna yazılı görüş veren İTÜ İnşaat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Güngör Evren söz aldı. Sunduğu yazılı katkının teknik boyutlarının özetini geçen Evren şunları kaydetti:

ÇED yönetmeliğine göre, ‘Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir kararı … ön inceleme ve değerlendirmeye tabi projelerin, çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerin, alınacak önlemler sonucunda ilgili mer’i mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olduğunun belirlenmesi üzerine …‘ verilebilmektedir.

Bilirkişi Raporundan saptanmış olan yukarıdaki hususlar, değerlendirme konusu projenin çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin gerekli ve yeterli şekilde belirlenmemiştir. Özellikle önem taşıyan yaya ve taşıtlarla ilgili ulaşım ve trafik konusunda yapılan etüdün kurulan model ve veri toplanması açısından uygun olmadığını, dolayısıyla muhtemel etkilerinin belirlenebileceği gerekli bilgi ve bulguların elde edilemediğini göstermektedir. Benzer şekilde ticari alanlarla ilgili atık miktarlarının hesaplanın hesaplanmadığı, gürültü konusunun da açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan, Haydarpaşa İstasyonu alternatifinin gereğince doğru şekilde değerlendirilmemesi nedeniyle ve Söğütlüçeşme İstasyonunun sınırlı ve sıkışık durumuna göre, proje yeri ile ilgili Söğütlüçeşme İstasyonunun alternatifinin bulunmadığı görüşünün teknik açıdan kabul edilmesi mümkün değildir.

Sonuç olarak; çevreye kabul edilmesi mümkün olmayan çok ciddi olumsuz etkileri olacağı basit gözlemlerle görülen ve ön değerlendirmede etkileri doğru şekilde belirlenmemiş olan proje için ‘ÇED Gerekli Değildir” kararının verilmesi, yalnız yakın çevreyi değil, Kadıköy Merkezine telafi edilmesi mümkün olmayan zararlar vereceği için uygun değildir.’’

Akfen Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) tarafından yapılmak istenen Söğütlüçeşme Projesi

‘Keşif incelemesi sağlıklı yürütülmedi, inşaat sahasının tamamı incelenmedi’

Kadıköy Kent Suçu Takip Ağı avukatlarından Eylül Evren keşif incelemesinin sağlıklı yürütülemediğini belirterek, eksiklikleri şöyle sıraladı:

  • Keşif sırasında sağanak yağış nedeniyle bilirkişiler birlikte inceleme yapamamıştır. Avukatlar fiziki koşullar nedeniyle bilirkişilere eşlik edememiştir. Binalar, yapılar üstün körü incelenmiştir.
  • İnşaat sahasında avukatlar ve bilirkişiler tam olarak inceleme yapamamıştır. Alanın sadece stat tarafını inceleme olanağı olmuş ancak metrobüs tarafına geçilememiştir.
  • Projede bulunan yapılar kabaca görülmüş ancak kullanım faaliyetleri üzerine inceleme yapılamamıştır.

‘Deprem incelemesi yapılmadı’

Avukat Evren, bilirkişi raporunda deprem konusunda hiçbir inceleme yapılmadığının altını çizdi ve projede zemin güçlendirme yapıldığından öteye geçmeyen bir beyan bulunduğunu, bunun mevcut raporda hiçbir suretle inceleme konusu yapılamadığını söyledi.

Avukat Nilda Baltalı dosya kapsamında jeoloji, çevre planlaması, şehir planlaması incelemesinin yapılmadığını hatırlattı ve önceki davanın incelenmesindeki eksikliklerin tamamlanması gerektiğini söyleyip, ek rapor ve teknik inceleme talebinde bulundu.

TCDD avukatlarından AKFEN’in avukatı gibi savunma

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) avukatları ”rapor yeterli, zaten boşa nefes tüketiyoruz” diyerek itiraz edilen son bilirkişi raporunu okudu.

Av. Nilda Baltalı AVM yapılmasında kamu yararı olmadığını söyleyince TCDD avukatı Mehmet Dikili yanıt olarak AVM yapılmayacağını söyleyerek, tek katlı lüks restoranların neden kendisini bu kadar rahatsız ettiğini sordu.

“Orada yapılacak lüks restorana zaten en fazla 50 kişi gidecek. Sizi niye rahatsız ediyor? Kadıköy halkının çoğunluğu oraya gitmeyecek ki’’ diyen TCDD avukatının sözleri, Söğütlüçeşme’deki projeyi yaptıran şirket AKFEN GYO Genel Müdürü Sertaç Karaağaoğlu’nun daha önce verdiği bir röportajdaki sözlerini hatırlattı.

Kadıköy

Duruşma taraflar dinlendikten sonra sonlandı. Mahkemenin sonucu önümüzdeki günlerde açıklaması bekleniyor.

‘Sonuna kadar, hep burada olacağız!’

Duruşma sonrasında bilgilendirme yapan Av. Eylül Evren, hukuki mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceklerini vurgulayarak şöyle konuştu:

”Bir ulaşım projesi olarak sunulan, ancak adlı adınca AVM projesi olan Söğütlüçeşme’de en başından beri Kadıköy halkıyla birlikte açıklama yaptık, mahkeme kapılasının önünü aşındırdık. Dilekçeler, ısrarlar sonucu keşif kararı aldırdık. Aylar süren oyalamalardan sonra üstün kötü bir keşif yaptılar. Bu keşif sonucunda bilirkişi raporu yine türlü oyalamalar sonucunda geldi. Bu rapora konunun uzmanlarının da yardımıyla itiraz ettik. Sonra sizlerle birlikte bugün bu duruşmadayız.

Ne yazık ki alana ilişkin bilirkişi raporunda yalnızca proje metnine ilişkin atıflar var. Deniliyor ki proje metni içerisinde şirket bize bunu tarif etti. Deniliyor ki proje metni içerisinde şirket burayı güçlendirdiğin bu zemini güçlendirdiğini söylüyor. Bilir kişi raporuna baktığımızda yalnızca proje metnine atıflar olduğunu ancak hiçbir ekstra açıklama yapılmadığını, hiçbir inceleme yapılmadığını ve eksik inceleme yapıldığını mahkemeye iletmiştik. Ancak bugün eksik inceleme talebimiz, yeni bilirkişi talebimiz dikkate alınmadan bugün bu duruşmaya girmiş olduk. Duruşmada da karşı tarafın vekilinin belirttiği üzere buraya ünlü restoranlar yapılacakmış. 108 ticari alanın mahkemede de  garantisini almış olduk. Bu zaten proje metininde de yazıyor. ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararının iptalinin durumunun oluşmaması için bunun hala ve hala bir ulaşım projesi olduğu iddia ediliyor. Ancak en başından beri Kadıköy halkı bununla mücadele ediyor. Daha öncesinde 6 Şubat depreminin sonrasında, keşif kararının dikkate alınmadığı, keşif kararı ertelendiği için de Kadıköy halkı ile birlikte buradaydık, ve bu mücadele sonuçlanana kadar hep burada olacağız. Biz de Kent Suçları Takibi avukatları olarak bu mücadelenin hukuki yönünü sürdürmeye devam edeceğiz.”

‘Ulaşım projesi değil, ticaret projesi’

Söğütlüçeşme AVM projesine en başından beri itiraz eden ve mücadele sürecine destek veren Validebağ Gönüllüleri’nden Arif Belgin şunları söyledi:

”Yapılmak istenen bir rant projesidir. Ulaşım projesi adı altında makyaj yapılmaktadır. Çünkü 108 adet dükkan başka türlü açıklanamaz. Bütün İstanbul’da ve bütün Türkiye’de rastladıklarımız aslında hep rant projesi. Her ne kadar çok güzel ambalajlıyorlarsa da, cilalıyorlarsa da bizi kandıramıyorlar. Çünkü 108 adet dükkandan bahsediliyor Söğütlüçeşme’de. Bu her yerde böyle. Validebağ’da da böyle, Akbelen’de de böyle; her şekilde her yerde mutlaka birilerine bir şeyi peşkeş çekme, birilerine para kazandırma. Bu projelerin kısacası bu özeti bu hiç kendimizi kandırmayalım. Ulaşım projesinden bahsetmiyoruz burada, buz gibi bir ticari projeden bahsediyoruz. Ve Kadıköy halkı bu ticari projeye karşı çıkmaya devam edecektir. Basın açıklamamız burada sona ermiştir. Mücadelemiz devam edecek.”

‣ Mahkeme karar verdi: Söğütlüçeşme Toplu Taşıma ve Gar Sahasına İlişkin İmar Planı iptal edildi
‣ Sögütlüçeşme garı için yürütmeyi durdurma kararı kalktı, Kadıköy Belediyesi: İstanbul’a ihanet
‣ Söğütlüçeşme gar oluyor, yeşil alan betonlaşacak
‣ Söğütlüçeşme’de ağaç kesimi: Paravanlar arkasında talan ve yıkım var

Avrupa’nın LNG kapasite artışı talebi geride bırakıyor

Avrupa‘nın Sıvılaştırılmış Doğalgaz (LNG) kapasitesi ile talep arasındaki fark açılmaya devam ediyor.

Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü‘nün (Institute for Energy Economics and Financial Analysis/IEEFA) Avrupa LNG takipçisinden yeni veriler, Avrupa’nın 2022’nin başından bu yana altı yeni LNG terminali eklediğini, ayrıca daha önce yedeğe alınan bir terminal ve limana yanaşmış ancak henüz faaliyete geçmemiş yeni bir yüzer depolama yeniden gazlaştırma ünitesi (FSRU) eklediğini gösteriyor.

Ancak LNG ithalatı durağanlaştı ve gaz tüketimi düşmeye devam ediyor.

Ocak-eylül döneminde Türkiye de dahil olmak üzere Avrupa’nın LNG ithalatı yıllık bazda sadece yüzde 4 artışla 125 milyar metreküpe ulaştı. Ancak son haftalarda düşüş eğilimi göstermeye başladı: Eylül ayındaki ithalat, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 18 azaldı.

Dolayısıyla 2030 yılına kadar planlama aşamasında olan 143 milyar metreküplük ilave yeni LNG ithalat kapasitesinin atıl olacağı öngörülüyor. Avrupa’nın LNG kapasitesini 406 milyar metreküpe çıkaracak olan bu kapasite, IEEFA’nın o yıl için öngördüğü 150 milyar metreküplük LNG talebi rakamının neredeyse üç katı.

Fotoğraf: Vladimir Serebryanskiy / Dreamstime
‣ Analiz: Yenilenebilir enerjideki büyüme AB’nin enerji güvenliğini artırdı
‣ Güneş ve rüzgar AB’de gazı yerinden etti

LNG kapasitesi neden artırılıyor?

Avrupa’nın LNG ithalat kapasitesini arttırmak için acele etmesi, Rus gazına olan bağımlılığı azaltma ihtiyacından kaynaklanıyordu. Ancak Avrupa Gazprom‘un boru hattı hacimlerinden kaçınmayı başarırken, Rusya‘nın Avrupa’ya LNG tedariği Ocak-Eylül 2023 arasında yıllık bazda sabit kaldı.

İspanya ve Belçika‘nın 2023’te LNG ithalatını bir önceki yıla kıyasla yüzde 50 oranında artırmasıyla birlikte, üst satırdaki rakamlar ulusal farklılıkları gizliyor. Belçika ve Fransa‘daki terminaller de Yamal projesinden Rus LNG hacimlerini aktarmaya devam ediyor. Bu dönemde Rus LNG ithalatını önemli ölçüde artıran Fransa, İspanya ve Belçika olmasaydı tablo çok daha olumlu görünecekti.

Fransa ocak-eylül döneminde Rusya’dan LNG ithalatını yıllık bazda yüzde 41 arttırırken, İspanya ve Belçika hacimlerini yaklaşık yüzde 50 arttırarak Rusya’nın kasasını önemli ölçüde büyüttü.

Fotoğraf: IEEFA

LNG ithalat kapasitesinin 2021 seviyelerinden 143 metreküp artışla 2030’da 406 milyar metreküpe ulaşması öngörülürken, kıtanın gaz talebini azaltma politikalarını sürdürmesiyle gaz tüketiminin yaklaşık 400 metreküpe düşeceği tahmin ediliyor.

Avrupa’daki LNG terminallerinin kullanım oranı ocak ila eylül aylarında ortalama yüzde 58 olarak gerçekleşti. Avrupa gaz tüketiminin azalması karşısında, Avrupa’nın 2030 yılına kadar ilave LNG altyapısı inşa etmesine gerek olup olmadığı sorusu gündeme geliyor.

IEEFA enerji analisti Ana Maria Jaller-Makarewicz, bu durumu şöyle yorumladı:

“Gaz talebindeki düşüş, Avrupa’nın enerji güvenliği hedeflerine ulaşmak için daha fazla LNG altyapısına ihtiyaç duyduğu söylemine meydan okuyor. Veriler ihtiyacımız olmadığını gösteriyor. Gaz tüketimini azaltmaya yönelik önemli ilerlemelere rağmen, Avrupa’daki ülkeler Rus boru hatlarına olan bağımlılıklarını, kıtayı değişken fiyatlara daha fazla maruz bırakan yedek bir LNG sistemiyle takas etme riskiyle karşı karşıya.”

Fotoğraf: Bob Mack / Florida Times
‣ AB’nin 2025’te Rus gazından çıkmak için yeni yatırıma ihtiyacı yok: Mevcut kapasite yeterli
‣ G7’de hayal kırıklığı: Gaz ve kömürden çıkış için yine tarih verilemedi

Veriler neler söylüyor?

IEEFA’nın LNG Takipçisi verilerine göre Avrupa, ithalatın yatay seyretmesine ve gaz talebi tahminlerindeki düşüşlere rağmen LNG altyapısı inşasına devam etmeyi planlıyor. Bu arada, Rusya’nın LNG arzı sabit seyretti.

Avrupa 2022’nin başından bu yana 36,5 milyar metreküplük yeni LNG  kapasitesi eklerken, LNG tüketimi 2022’nin aynı dönemindeki 46,2 metreküplük  artıştan 2023’ün başına kadar sadece 4,8 metreküp arttı.

Rusya’nın Avrupa’ya LNG arzı 2023’te de sabit kalacak ve İspanya, Fransa ve Belçika en büyük ithalatçılar olacak.

Ocak-Eylül 2022 arasındaki Avrupa LNG ithalatı 2021’in aynı dönemine kıyasla yüzde 62 artarken, 2023’teki LNG ithalatı bir önceki yıla kıyasla sadece yüzde 4 artarak yatay seyretti. Bu arada, Avrupa Birliği kış gazı depolama hedeflerine planlanandan önce ulaştı.

Sadece Avrupa Birliği ocak ila temmuz arasında LNG ithalatı için 41 milyar euro harcarken, bu durumdan en çok faydalananlar ABD (17,2 milyar euro), Rusya (5,5 milyar euro) ve Katar (5,4 milyar euro) oldu.

Eylül 2023 itibariyle Avrupa Birliği, Türkiye ve İngiltere toplam 125 milyar metreküp LNG ithal etti.

Avrupa LNG terminallerinin yıllık ithalat kapasitesi, yeni terminallerin devreye girmesiyle 2030 yılına kadar 406 metreküpe ulaşacakken, kıtanın toplam gaz talebinin aynı dönemde yaklaşık 400 metreküpe düşmesi bekleniyor.

‣ AB anlaştı: Doğal gaza tavan fiyat

Cezaevindeki altıncı yılında Osman Kavala’dan mesaj: Umudumu kaybetmedim

Gezi Davası kapsamında ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin (AİHM) hak ihlali kararı verdiği Osman Kavala, cezaevindeki altıncı yılı dolayısıyla yazılı açıklamada bulundu.

Suç işlediğine dair herhangi bir delil olmadan altı yıldır cezaevinde tutulduğunu hatırlatan Kavala, buna rağmen Türkiye‘de hukukun egemen olacağına dair umudunu koruduğunu dile getirdi.

Yazılı açıklamasında İsrailHamas çatışmasına değinen Kavala, uluslararası hukuk normlarına uyulmasının sağlanmasıyla barışın sağlanması temennisinde bulundu.

Kavala, açıklamasında şunları söyledi:

6 yıl boyunca suç işlediğime dair hiçbir delil olmadan cezaevinde tutuldum. Bunun sona ermesini beklerken, Yargıtay kararıyla hukuksuzluğun onanması ile infaz koşullarım ağırlaştı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesinin kendisi de hapis deneyimi yaşamış olan Vaclav Havel adına verdiği ödüle layık görülmem bana onur verdi.

Ancak, Hamas’ın sivillere saldırı eylemi ve İsrail bombardımanının Gazze’de yarattığı felaket sevinmeme fırsat vermedi. Filistin’de büyük acılara sebep olan terör ve şiddet ortamını besleyen adaletsizliklere karşı tüm uluslararası kuruluşların daha fazla duyarlılık göstereceklerini ve uluslararası hukuk normlarına uygun biçimde barışın sağlanması için güçlü bir inisiyatif alacaklarını umuyorum.

Havel’in dediği gibi, ‘en önemlisi umudu kaybetmemek’. Ülkemde hukukun egemen olacağına dair umudumu kaybetmedim.”

Ne olmuştu?

Osman Kavala, 1 Kasım 2017’de Gezi olaylarının planlayıcısı, yöneticisi ve finansörü olduğu iddiasıyla “hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” (TCK 312) ve “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” (TCK 309) suçlamalarıyla tutuklanmıştı. Bu davadan beraat etmesine rağmen bırakılmadı, daha önce tahliye kararı verilmiş bir davanın konusu olan casusluk ve 15 Temmuz darbe girişimine karışmak suçlamayla yeniden tutuklandı.

AİHM tarafından verilen “derhal serbest bırakılmalı” kararı uygulanmadı. Bir kez bile savcıya ifade vermeyen Kavala hakkında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, defalarca “suçlu olduğuna” dair beyanat verdi, beraatini “operasyon” olarak nitelendirdi.

Son olarak, ABD ve dokuz Avrupa ülkesinin büyükelçileri, Kavala’nın serbest kalması çağrısı yapınca, Erdoğan, bu kişileri “istenmeyen adam” ilan etmek istedi. Büyükelçiler, yeni bir açıklama yapıp Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine riayet ettiklerini açıkladığında kriz yatıştı.

Ancak kriz sırasında Erdoğan tarafından “Soros artığı” diyerek suçlanan Kavala, bundan sonra adil bir yargılama yapılamayacağı gerekçesiyle duruşmalara katılmasının ve savunma yapmasının anlamsız olacağını belirtti.

‣ AKPM Kavala’nın derhal serbest bırakılması kararını onayladı
Gezi davasında Kavala ve Atalay dahil beş sanığın cezası onandı
‣ Gezi’nin mahkeme heyetinden tek karşı oy: Kanıt yok, dinlemeler hukuksuz
‣ Osman Kavala: Elde kala kala dış güç olarak bir ben kaldım, bir de Soros kaldı
‣ Osman Kavala, Silivri Cezaevi’nde beş yılı doldurdu: Hukuksuzluğa maruz kalan tek kişi değilim
‣ Vaclav Havel Ödülü Kavala’ya verildi, Türkiye tepkili: Yargı kararına saygısızlık
‣ Kavala ve Kabaş kararlarını veren hakim, mahkeme başkanı yapıldı
‣ Osman Kavala’ya ‘Kültürlerarası Diyalog’ ödülü
‣ Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi
‣ Türkiye, Osman Kavala ile ilgili görüşünü Avrupa Konseyi’ne gönderdi: Başka suçlardan tutuklu

Vajinal hijyene dair en çok merak edilen sorular ve cevapları

Kişisel bakım ve hijyenin en önemli bölümlerinden biri genital bakım. Genital bakıma yönelik pek çok pratik yöntem de kadınların kullanımına sunuluyor, ancak uzmanların çok önemli uyarıları var. Duru su dışında yapılan temizleme ve bakım uygulamaları faydadan çok zarar verebilir.

Op. Dr. Âzer Aras Uluğ

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Âzer Aras Uluğ, kadınlarda genital bakım ve hijyene dair en çok merak edilen soruların cevaplarını verdi.

Dantelli iç çamaşırı ya da tanga kullanılmamalı tezi doğru bir tez mi?

Vajinal flora, mikrobiyota ya da ekosistemizi korumak için neler yapmalıyız konusu çok önemli ve çok merak edilen bir konudur. Hemen hepimiz herhangi bir dönemde vajina enfeksiyonu ya da mantar şikayeti ile bir hekime başvurmuşuzdur mutlaka. Mutlaka ki her kadının hayatı boyunca aile büyüklerinden biri veya hekimi beyaz, pamuklu ‘babaanne külodu‘ dediğimiz iç çamaşırlarının giyilmesi tavsiye edilmiştir.

Aslında vajina ve vulva kanla, idrarla, dışkıyla, semenle baş edebilecek bir savunma sistemine sahiptir. O yüzden rahatsızlık hissi vermiyorsa, dantelli bir tanga ya da farklı bir külot da giyebiliriz. Sizi rahatsız eden ve sürtünme yaratan külot vajinal ekosistemi bozuyorsa o zaman sorun yaratır.

Derinin PH dengesini bozan, tahriş ve alerji yapan, fazla nemi hapseden ve sürtünmeye neden olan her şey sıkıntı yaratabilir. Tüm bu faktörler vajinal mikrobiyotada mikro travma ortamı yaratabilir. Bunun sonrasında da enfeksiyona ve mantara neden olabilir.

Burada şunun altını çizmek istiyorum. Külotların vajinal PH’ı değiştirmeye gücü yetmez. Uzun süreli dar giysilerin altında ıslak ve nemlenmiş külotlar sorun yaratabilir.

Bu nedenle deniz ve havuz sonrası çabuk kurumayan ıslak mayoların değiştirilmesini öneririm. Külotlarınız bacaklarınıza, vücudunuza uygunsa ve ikide bir bacak arasına girip sizi rahatsız etmiyorsa sizin için uygun olan odur.

Sürtünme ve mikro travma yaratan, nemi hapseden, terleten plastik ürünlerden de kaçınmanızı tavsiye ederim.

Hangi bölge yıkanabilir, hangi bölge yıkanmamalı?

Bu bize yöneltilen en önemli sorulardan biridir. Apış arası, venüs tepesi, dış dudaklar, anüsün etrafı duru suyla yıkanabilir.

Ancak iç dudaklar ve vajinanın içi doğal mukoza yapısı nedeniyle yıkanmasını önermiyoruz.

Temizleme mendilleri ve jeller kullanılabilir mi?

Vajinal bölge temizliği amacı ile üretilen jeller ve mendillerin içeriği önemlidir. Vajinal dokuyu bozmayan, kurutmayan, alerjen içermeyen, iritasyon yapmayan, parfüm gibi kokular içermeyen, içeriğinde lanolin, alerjen ve kimyasallar içermeyen ürünler kullanılabilir.

Fakat bu ürünlerden hiçbir zaman tam olarak emin olamayız. Deneye yanıla bulmanız gerekecektir. Zira beğendiğiniz bir ürün olsa bile bir sonraki üretimde içerikleri değişebiliyor.

Dermatolojik olarak test edilmiştir. Jinekolog tarafından test edilmiştir. PH dengeli ürün, bebek gibi hafif…‘ Bunların hepsi pazarlama terimleridir ve bunların hiçbirine aldanmamakta fayda var.

PH seviyesinde nelere dikkat etmek gerekir?

PH seviyesi 5,3 ile 5,6 arasındaki ürünler iyi fakat PH seviyesi 7 ve üzerindeki değerler vulvadaki yağ katmanına ve asit mantoya zarar verir.

Öte yandan sabun kullanma alışkanlığı olanlar için de sadece klasik doğal sabunun çalışmalarda iyi tolere edildiğini biliyoruz.

Genital bölge temizliğinde yeni bir pazar alanı olan ıslak mendillerin ise bebeklerde kullanıldığı için güvenli olduğu düşünülüyor. Oysa gerçek şu ki vulvanın bu ürünlerle tahriş olma olasılığı yüksek. İçerisindeki alerjenler, kokular ve kimyasallardan ötürü vulva 20 kat daha fazla tahriş olmaya meyillidir.

Genital bölgedeki kılların alınmasında nelere dikkat etmek gerekir?

Genital bölgenizdeki kıllarınızın alınma şekli de bu bölgenin bakımı ve hijyen için önemlidir. Kılın çıkış yönüne ters bir şekilde yapılan jilet, ağda ve epilatör gibi yöntemler kılın çıkarken vücuttan çıkmamasına ve batıklara ve dolayısıyla kıl kökü iltihaplarına zemin hazırlayabilir.

Tüylerin alınmaması, uzun bırakılması da aşırı neme, kokuya, enfeksiyona neden olabilir.

Günümüzde çok yaygınlaşan lazer epilasyon teknolojileriyle bu kıl alma dönemi artık geride kaldı diyebiliriz. Genç kızlarda lazer uygulamasının yapılabilmesi için ergenlik döneminin bitmesini bekleriz. Yaklaşık 16 yaşından sonra bu uygulamayı yaptırabilirler.

Bu ara dönemde vajinal kıllar alınacaksa da makasla kısaltma veya jiletle kılın aynı yönünde alma ve tüy dökücü yöntemlerle epilasyon öneriyoruz.

Önemli tuvalet kuralları neler?

Yabancı tuvaletlerde alafranga tuvalet kullanıyorsanız, tuvalet kapağının üzerine tek kullanımlık örtülerden serebilirsiniz.

Yine alafranga tuvalete oturmadan önce mutlaka sifonu çekip içine birkaç tane tuvalet kağıdı atın ve su yüzeyinde bırakın. Bu sıçramalara engel olur ve enfeksiyon kapmanızın önüne geçer.

Vajina kendi kendini temizleyebilir söylemi doğru mu?

Vajina kendi kendini temizleyen bir organdır. Vajinal duş yapmayı, parmak sokarak jellerle, sabunlarla, mendillerle, yıkamayı önermiyoruz.

Banyo sırasında vulvanızı yıkamak için sabun kullanmayın.

Banyo ve tuvalet sonrası vulvanın çok iyi kurulanması gerekir.

Pet, tampon, menstrüal kap… Hangisini, nasıl kullanmalıyım?

Adet dönemlerinizde teninizi tahriş etmeyen, kimyasal içermeyen, kokusuz, parfümsüz, sürekli ıslak hissetmenize neden olmayan petler kullanın ve gün içinde dört saatte bir değiştirin. Bunu yaz aylarında daha sık yapabilirsiniz.

Vajinal tampon kullanıyorsanız sık sık değiştirin. Özellikle yaz aylarında 2 saatte bir bunu yapın. Kullandığınız tamponların kokusuz olmasına dikkat edin. Ayrıca kimyasal ve alerjen içermemesine önem verin.

Adet döneminde menstüral kaplar kullanıyorsanız, ki son zamanlarda çok yaygın, bu kapları kullanmadan önce iyice sabunla yıkayın. Ardından iyice suyla durulayın ve belli aralıklarla çıkarıp yıkayın. Her ortamda bu menstüral kapları yıkamanız zor olacağından yedekli kullanmanızı tavsiye ederim.

Tuvalet sonrası temizlikte nelere dikkat etmeliyim?

Tuvalet sonrası idrar ve anüs çevresini suyla iyice temizlemeye dikkat edin. Önden arkaya temizleyin yani önce vajina ve idrar yaptığınız yeri, sonra makat çevresini temizleyin. Tekrardan vajina bölgesine dönmeyin.

Taharet sonrası kokusuz renksiz, yumuşak tuvalet kağıtlarıyla aşırı bastırarak ve sürterek değil, minik minik dokunuşlarla kurulanın ve yine önden arkaya doğru bunu yapın.

İlişkiden önce ve sonra vajinal temizliği nasıl yapmalıyım?

Cinsel ilişki öncesi genital bölge PH’ı ile uyumlu jelleri dış kısmı yıkamak için kullanabilirsiniz ama vajina içine asla kullanmayın. İlişki sonrası genital bölgenizi suyla yakabilirsiniz. Asla vajinal duş yapmayın. Yıkayacağınız bölge sadece vulvanız olmalı.

İlişkiden sonra meniler, vücut salgıları ve kıllar enfeksiyon riski yaratabileceğinizden vulvanızı sadece suyla suyla yıkamanızı tavsiye ediyorum.

Aynı zamanda ilişkiden sonra idrar yolu enfeksiyonundan korumak için de ilişki sonrası idrarınızı yapmanızı tavsiye ediyorum.

Adet sonrası nelere dikkat etmeliyim?

Her adet sonrası karşınıza bir ayna koyarak genital bölgenizi ve vajina içinizi gözlemleyin.

Enfeksiyon, renkli bir akıntı, siğil gibi değişiklikleri erken saptamanızı ve ilerlemeden hekiminize başvuru yapmanızı sağlar.

Ayrıca yıllık jinekolojik muayenelerinizi ve kontrollerinizi ihmal etmeyin.

Fotoğraf: Photo: Marcus McDonald

İç çamaşırımı ne sıklıkla değiştirmeliyim?

İç çamaşırlarınızı günlük değiştirin.

Özellikle terlemenin yoğun olduğu yaz aylarında dar, sıkı ve naylon içeren giysiler ve çoraplar giyinmek nemin hapsolmasına neden olacağı için bunlar enfeksiyon riskini arttırabilir.

Havuz ve deniz sonrası da uzun süre ıslak çamaşırlarla durmaktan kaçının.

Külot giymek zorunda mıyım?

Son zamanlarda bazı hastalarımdan vajinam daha iyi havalansın gerekçesiyle külot giyip giymemeleri konusunda bazı sorular alıyorum.

Vulva ve vajina sanılanın aksine oksijeni sevmez. Doğal vajinal akıntılarınızın bacaklarınıza, giysilerinize, pantolonunuza, pijamanıza bulaşması sizin için sorun yaratmıyorsa tabii ki kullanmayabilirsiniz.

Bu durumda giysilerinizi nem yaratmayan, mikro travma yapmayan, alerji yapmayan, tahriş edici olmayan kumaşlardan seçmeniz sizin için uygun olacaktır.

Külotumu nasıl yıkamalıyım?

Katkısız, boyasız deterjanları tercih etmenizi ve yumuşatıcı gibi kimyasalları kullanmamanızı öneririm.

Ayrıca idrar ve dışkı temizliğinde tuvalet sonrası sadece suyla temizlemeyi uygun görüyoruz.

Vulva ve vajina temizliğinde asla sabun kullanılmamalıdır. Bu, bu bölgedeki deriyi kurutup enfeksiyona sebep olabilir.

Kadın sağlığı açısından nasıl beslenmeliyim?

Vücut direnci düşük olan kadınlarda vajinal enfeksiyonları daha sık görüyoruz.

Vajinal ekosistemin korunması için prebiyotik ve probiyotik gıdaları içeren besinlerden tüketerek sağlıklı ve dengeli beslenin. Özellikle meyve, sebze, posalı gıdalar ve proteinden zengin beslenmeye özen gösterin.

Sık mantar enfeksiyonu geçiriyorsanız, gizli şeker hastalığınız olabilir, kontrol ettirin.

Yoğurt, kefir, sirke, turşu, salça ve posalı gıdalar bağırsak bakterilerine faydalı olduğu için dolaylı yoldan vajinal ekosistemdeki mikrobiyota bakterilerine de yararlı etkileri vardır. Bu gıdaları tüketmeye özen gösterin.

Sigara ve alkol kullanmayın. Sigara vajina hücrelerinde oksijen seviyesini düşürür ve bakterilerin çoğalmasına zemin hazırlar.

DSİ’nin Bozburun’da deniz suyunu tuzdan arındırma projesi yargıda

Muğla Valiliğince, DSİ Bozburun İçme suyu temini amaçlı desalinasyon (deniz suyunu tuzdan arındırma) projesi için verilen “ÇED gerekli değildir” kararının iptali için açılan davanın duruşması bugün yapıldı.

Valiliğin kararının iptali talebiyle Marmaris Kent Konseyi, MUÇEP ve Marmarisliler tarafından dava açılmıştı. Muğla 3. İdare Mahkemesi’nde görülen dava için proje alanında keşif yapılmış ve bilirkişi raporu başvurucuların lehine düzenlenmiş; raporun ardından mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermişti.

Bugün görülen duruşmada,davacı avukatları Atilla Öztürk ve Macide Keskin’in yanında davacılardan Ufuk Beytekin, Halime Şaman, Menteşe Belediye Meclis üyesi Ferah Gümüş, Deştin Çevre Platformu temsilcileri Haluk Özsoy, Mustafa Tuncaeli, Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi üyesi Korcan Yılmaz katıldı.

‘Doğada geri döndürülemez yıkım yaratır’

Duruşma sırasında Bozburun’un içme suyu sorununu çözme iddiasında olan projenin doğada yaratacağı yıkımın geri döndürülemez olduğu ve projenin kamu yararı gözetmediği vurgusu yapıldı. Davacı vatandaşlar ve STK temsilcileri, özellikle PTD’ından anlaşıldığı şekilde iklim değişikliği tehdidinin farkında olan DSİ’nin iklim değişikliğini tetikleyecek, kötüleşmeyi hızlandıracak denizel ve karasal ekosistem üzerinde böylesi bir projede ısrarını anlamanın mümkün olmadığını vurguladı. Desalinasyon işlemi sonucu ortaya çıkan aşırı yoğun tuzlu suyun yeniden denize geri verilmesi nedeniyle en önemli karbon yutak alanlarından olan denizin ve ormanlardan daha fazla oksijen üreten koruma altındaki deniş eriştesi/posidonia çayırlarının yok olması kabul edilemez bir gerçek olduğuna dikkat çeken başvurucular, şunlara dikkat çekti:

” Kaldı ki proje alanı olarak seçilen yer aynı zamanda nesli tükenmekte olan Akdeniz Foku ile pek çok endemik türün yaşam alanı. DSİ’yi temsilen duruşmaya katılan vekillere kurumun yasaların bağlayıcılığında halka güvenilir ve ulaşılabilir içme suyu temini ödevini ve hakkında mahkemelerin kapatma kararı olan üç termik santralin soğutulması amacıyla neredeyse Bodrum ve Milas’ın içme suyu ihtiyacına denk gelen miktardaki içme suyunu temin ederek bölgeyi susuzluğa mahkum etmesindeki sorumluluğunu hatırlatıyoruz. DSİ, termik santrallere halkın kullanımında olması gereken içme suyunu vermesinin yanında kapatma kararına rağmen faaliyetine devam etmesine katkı vererek de iklim krizinin derinleşmesine yol açmaktadır.”

Projenin, Bozburun’daki içme suyu ihtiyacını temin iddiası ise Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin Turunç, Osmaniye, Bayır, Söğüt, Selimiye, Bozburun ve Taşlıca mahallelerini kapsayan 53 km’lik içme suyu projesi ile boşa düştüğüne dikkat çekilen duruşmada, Muğlalılar, mahkemenin bilirkişi ve kamu yararı doğrultusunda proje için verilen” ÇED gerekli değildir “kararını iptal etmesini talep etti.

 

Bangladeşli iklim değişikliği ‘devrimcisi’ Saleemul Huq 71 yaşında öldü

Dünyayı en çok kirleten ülkelerin, dünyanın en yoksul ve kırılgan ülkelerinin iklim değişikliğinin yıkıcı etkileriyle başa çıkmasına yardımcı olması yönündeki çabalarıyla “iklim devrimcisi” olarak ün kazanan Bangladeşli-İngiliz bilim insanı Saleemul Huq, 28 Ekim’de Bangladeş’in başkenti Dakka‘da hayatını kaybetti. Huq öldüğünde 71 yaşındaydı.

Huq’ın vefatı, yöneticisi olduğu Bangladeş merkezli bir araştırma kuruluşu olan Uluslararası İklim Değişikliği ve Kalkınma Merkezi tarafından doğrulandı. Bangladeş medyasına göre, ailesi Huq’ın ölüm nedeninin evde geçirdiği kalp krizi olduğunu açıkladı.

Dr. Huq, gezegeni ısıtan ve kuraklık, kasırga ve sel gibi aşırı hava olaylarını yoğunlaştıran sera gazı emisyonlarının azaltılması çağrıları sürerken, iklim değişikliğine uyum sağlama ve etkilerini hafifletme yöntemlerine odaklandı.

Kayıp ve Zarar fonunun önde gelen savunucusuydu

Saleemul Huq, aynı zamanda dünyanın en gelişmiş ve sanayileşmiş, dolayısıyla en çok emisyon üreten ülkelerinin iklim krizinden kaynaklanan “kayıp ve zarar” için yoksul ülkeleri tazmin etmelerini zorunlu kılmanın önde gelen savunucularından biriydi.

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi‘nin Taraflar Konferansı (COP) zirvelerinin 27’sine de katılan Huq, geçen yıl Mısır‘ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenen COP27‘de bir kayıp ve zarar fonu kurulması için anlaşma sağlanmasında etkili oldu.

Bu anlaşma, ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamalarına yardımcı olmak için kullanılacak paradan ayrı bir fon oluşturulması için 30 yıl süren bir arayışı sonuçlandırdı. Ancak İklim Eylem Ağı‘nın küresel siyasi strateji başkanı Harjeet Singh, fonun “tasarlanması”, yeri ve katkıda bulunanlar gibi konuların çözüme kavuşturulması için toplantı ve çalıştayların halen devam ettiğini söyledi. Diğer çözüm bekleyen konular arasında fonun ne kadar para içereceği, kimlerin faydalanacağı ve kimin yöneteceği de yer alıyor.

“Kayıp ve zarar yardım değildir” diyen Huq, fonun “kirleten öder” ilkesine dayandığını söyledi. “Para yardım olarak verildiğinde, tüm güç bağışçıya aittir” ve bu da eşitsiz bir ilişki yaratır, diye ekledi.

Huq’ın “30 yıl boyunca yorulmadan çalıştığını” söyleyen Singh “Birçok hayal kırıklığı anına rağmen umudunu hiç kaybetmedi” dedi.

Dr. Huq, geçen yıl Nature dergisine verdiği bir röportajda, kendisini 2022’nin en büyük bilim hikayelerini şekillendirmeye yardımcı olan dünya çapındaki 10 kişiden biri ve bir “iklim devrimcisi” olarak nitelendirdi.

Singh, Dr. Huq’u “tüm dünya emisyonların azaltılmasını isterken adaptasyon çağrısı yapan öncü ses” olarak tanımladı ve Huq’ın iklim değişikliğinden “halihazırda etkilenen ve etkilenecek olan” toplulukların ihtiyaçları konusunda farkındalık yaratmak için mücadele ettiğini söyledi.

‘Adaptasyonun entellektüel mimarı’

Hollanda merkezli Global Center on Adaptation‘ın CEO’su Patrick Verkooijen, araştırma kuruluşunun web sitesinde Dr. Huq’un “şu anda Yerel Öncülüklü Adaptasyon dediğimiz şeyin entelektüel mimarı” olduğunu yazarak Dr. Huq’ı “fiilen sessizlerin sesi” diye niteledi.

İklim değişikliğinin dünyanın en savunmasız insanlarından bazıları üzerindeki etkilerini daha iyi anlamak için yoğun sıcaklara, şiddetli tropik fırtınalara ve sellere eğilimli alçak, yoksul ve yoğun nüfuslu bir ülke olan Bangladeş’i Dr. Huq ile birlikte gezdiğini anlatan Verkooijen, şunları söyledi:

Saleem bizi artan sıcaklıklardan korunmak için kendi adımlarını atan, siklonlardan korunmak için barınaklar inşa eden ve alarm sistemleri kuran yerel topluluklarla tanıştırdı. Çıkardığımız en büyük ders, toplulukları kırılganlıktan dayanıklılığa taşımanın acil, hayati ve başarılabilir bir hedef olduğuydu.”

‘İklim değişikliğinin en net sonuçlarından biri: Adaletsizlik’

Dr. Huq yıllar boyunca, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘ne (IPCC) katkıda bulundu. Geçtiğimiz yıl Dr. Huq, iklim değişikliğiyle mücadele çabalarından dolayı Britanya İmparatorluğu Nişanı ile onurlandırıldı.

IPCC, 2022 tarihli kasvetli raporunda, iklim değişikliğinin diğer etkilerinin yanı sıra, insan ırkının dayanılmaz sıcaklık, yükselen deniz seviyeleri, daha geniş bölgelerde etkili olan kuraklık, yoğunlaşan şiddetli fırtınalar ve derinleşen gıda krizi gibi giderek ölümcül hale gelen bir gelecekten kaçınılması için “kısa ve hızla kapanan bir fırsat penceresi” olduğunu belirtmişti.

‣ IPCC Raporu: Acil eylem için zaman daralıyor

Rapor, sera gazı emisyonları kontrol edilmediği takdirde deniz seviyelerinin birkaç metre yükseleceği, küçük ada ülkelerinin sular altında kalacağı ve dünyanın en zengin kıyı bölgelerinin bile yükselen deniz seviyelerinden etkileneceği uyarısında bulundu. Rapor, sıcaklıklar arttıkça zenginler ile fakirler arasındaki uçurumun daha da derinleşeceği tahmininin altını çizdi.

Rapora ilişkin değerlendirmede bulunan Dr. Huq, şunları kaydetti:

Bilimsel kanıtların iklim değişikliğinin etkileri hakkında gösterdiği en net şeylerden biri de bu: Adaletsizlik. Yoksul insanlar zenginlerden daha fazla etkileniyor, fakat buna zengin insanların emisyonları neden oluyor.”

Saleemul Huq’ın yaşamı

Saleemul Huq 2 Ekim 1952’de Pakistan‘ın Karaçi kentinde, eski adı Doğu Pakistan olan Bangladeş’in 1971 savaşından sonra bağımsızlığını kazanmasından önce Pakistan diplomatik servisinde çalışan bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya geldi.

Nature dergisi, Huq’ın Bengalli anne ve babası Pakistan ordusu tarafından yakalanmaktan bir eşek üzerinde karayoluyla Hindistan‘a giderek kurtulduğunu anlattı.

Ailesinin diplomatik görevleri nedeniyle Avrupa, Asya ve Afrika‘da büyüyen Huq, 1970’lerde Imperial College London‘da eğitim görmek üzere İngiltere‘ye taşındı ve 1978’de botanik alanında doktora derecesini aldı.

Bangladeş’e döndükten sonra çevre politikaları konusunda uzmanlaşmış bağımsız bir düşünce kuruluşu olan Bangladeş İleri Araştırmalar Merkezi’nin kurucuları arasında yer aldı ve Çevre, Orman ve İklim Değişikliği Bakanlığına dönüşen bir devlet dairesinin kurulmasını teşvik etti.

Kashana Huq ile evli olan Saleemul Huq’ın Saqib Huq adında bir oğlu ve Sadaf Huq adında bir kızı var.

İklim vapuru kalkıyor

4 Kasım “İklim İçin Güç Ver” Küresel Eylem Günü’nde İstanbul’un sembollerinden Paşabahçe Vapuru bir günlüğüne iklim vapuruna dönüşüyor.

11.40’ta Kadıköy’den başlayacak ve 13.40’ta Kadıköy’de sonlanacak ilk seferini ücretsiz gerçekleştirecek vapurda iklim krizi ve mücadeleler hakkında yerleştirmelerin yanı sıra etkinlikler ve canlı müzik olacak. Bu sefer ardından iklim vapuru yerleştirmelerle birlikte gün boyu rutin seferlerine devam edecek.

İklim seferinin bilgileri şöyle:

  • 11.40 Kadıköy – Tarihi Kadıköy İskelesi’nden kalkış
  • 12.20 Beşiktaş – Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’nden kalkış
  • 13.40 Kadıköy – Etkinlik sonu ve Tarihi Kadıköy İskelesi’ne varış

Sefer öncesinde yaşanabilecek yoğunlukları engellemek için 4 Kasım 10.00’a kadar kayıt olunması gerekiyor, öncelikle kayıtlı katılımcılar vapura alınacak.

Kayıt olmak için buraya tıklayın.

Araştırma: Dinozorları kıyametvari bir toz bulutu öldürmüş olabilir

Yeni bir araştırma, dinozorların bir toz bulutu nedeniyle yok olmuş olabileceğini ortaya koydu.

Dev bir asteroidin yaklaşık 66 milyon yıl önce Kuzey Amerika‘daki Yucatán Yarımadası olan bölgeye çarptığını biliniyor. Çoğu uzman bu olayın, neredeyse tüm dinozorların da dahil olduğu tüm türlerin dörtte üçünü yok eden kitlesel bir yok oluşu tetiklediği konusunda hemfikir.

Ancak çarpışmanın nasıl bir kıyamete yol açtığı tam olarak aydınlatılamamış, dikkatler daha sonra meydana gelen soğuk ve küresel bir karanlık dönem üzerinde yoğunlaşmıştı.

1980 yılında bilim insanları asteroidin büyük bir toz bulutu oluşturarak bitkileri güneş ışığından mahrum bıraktığını öne sürdü. Ancak daha yeni araştırmalar, ilk çarpışmadan ve ardından gelen küresel orman yangınlarından kaynaklanan güneşi engelleyen dumanlara ya da afet nedeniyle salınan uzun ömürlü sülfür aerosollerine odaklandı.

Güneşin nasıl ve ne kadar süreyle engellendiği sorusu, gezegendeki yaşamın evrimini temelden şekillendirdiği için kritik bir önem taşıyor. Bitkilerin güneş ışığını enerjiye dönüştürme yeteneğini engelleyen uzun süreli bir karanlık dönem, tüm besin zincirinin çökmesine yol açmış olabilir. Yaşamın böylesine aşırı bir iklim olayına nasıl tepki verdiğini ve bu olayı nasıl atlattığını anlamak, gelecekteki yok oluşlar hakkında fikir verebilir.

Nature Geoscience‘da yayımlanan yeni çalışma için araştırmacılar bilgisayar simülasyonu ile, Chicxulub çarpmasının ayrıntılarını koruyan Tanis paleontoloji alanındaki tortu katmanlarının analizini bir araya getirdi.

The Washington Post‘un aktardığına göre çalışma, ince taneli büyük bir toz bulutunun gezegenin atmosferini kapladığını, 15 yıl süren bir kış mevsimine yol açtığını, Dünya yüzeyini 15°C soğuttuğunu ve iki yıl boyunca fotosentezi durdurduğunu ortaya koyuyor.

Araştırmayı yürüten Belçika Kraliyet Gözlemevi‘nden gezegen bilimci Cem Berk Şenel, “Toz, fotosentezi çok uzun süre durdurarak ciddi zorluklara yol açmış olabilir. Bu durum besin zincirindeki tüm türlerin zincirleme bir reaksiyonla yok olmasına yol açmış olabilir” diye konuştu.

Fotoğraf: Christine Kiernan / Reuters

Kuzey Dakota’dan yeni ipuçları

Birçok araştırma ekibi Chicxulub meteorunun çarpmasından sonraki durumu modellemeye çalıştı.

Yeni çalışma, ekibin 2019’da halka açılan, günümüzde Kuzey Dakota‘da bulunan Tanis alanından elde edilen verilerden yararlanması nedeniyle öne çıkıyor. Fosil alanları arasında benzersiz olan Tanis, meteor çarpmasının hemen sonrasını o kadar inanılmaz ayrıntılarla gözler önüne sürüyor ki bilim insanları dinozorların hangi mevsimde öldüğünü söyleyebiliyor: Geç Kretase döneminde bir bahar günüydü.

Şenel’in ekibi, Tanis alanındaki ince toz taneciklerinin mikroskobik bakterilerle yaklaşık aynı boyutta olduğunu keşfetti; bu, tozun atmosferde 15 yıl boyunca kalmasına izin verecek bir boyut. Bu da tozun duman ya da sülfür aerosollerine kıyasla güneş ışığının yüzeye ulaşmasını daha fazla engelleyeceği anlamına geliyor.

Connecticut Üniversitesi‘nde yer bilimleri bölümünden Doç. Dr. Clay Tabor, toz boyutuna ilişkin yeni bilgilerin, çarpışmadan sonraki iklim simülasyonlarının iyileştirilmesine yardımcı olacağını söyledi.

Araştırmacıların kullandığı modele göre, araştırmacıların keşfettiği toz taneleri atmosferde uzun süre kalmış ve bu da yüzey güneş ışığında diğer güneş engelleyici parçacıklardan daha büyük bir azalmaya yol açmış olabilir.

Tohoku Üniversitesi‘nde gezegen bilimci olan Kunio Kaiho, asteroidin Dünya’ya kitlesel bir yok oluşa neden olmak için doğru noktada çarptığını ve petrol zengini kayalara çarparak güneşi engelleyen duman oluşturduğunu gösteren bir araştırma yayımladı.

Kaiho, yeni çalışmanın “küresel soğuma ve kitlesel yok oluşlardan sorumlu mekanizmaları anlamamızda büyük önem taşıdığını” söyledi.

Bir felaket ‘potpurisi’

Dev çarpışma sadece bir toz bulutu yaratmakla kalmadı. Yaklaşık 9,6 kilometre genişliğindeki asteroit yeryüzünde sarsıntılar yaratarak tsunamilere yol açtı. Yarattığı enkaz daha sonra atmosferin ısınmasına ve küresel yangınlara neden oldu. Kaya tozu ve diğer aerosol türlerini havaya savurdu ve daha sonra on binlerce yıl sürebilecek bir küresel ısınma dönemini başlatan sera gazlarını açığa çıkardı.

Houston‘daki Ay ve Gezegen Enstitüsü‘nden, çalışmada yer almayan gezegen bilimci David Kring, yeni çalışmanın, fotosentezin durmasını toza bağlayan kitlesel yok oluşun arkasındaki orijinal hipotezi doğruladığını söyledi.

Kring, “Karanlığın süresi gerçekten önemli, çünkü eğer gerçekten fotosentez durduysa ve bu da yok oluşa neden olduysa, karanlığın oldukça uzun sürmüş olması gerekir” dedi.

Ancak Kring, küresel orman yangınlarından sülfürik asit yağmurlarına ve büyük iklim değişikliklerine kadar çarpışmanın geniş kapsamlı çevresel sonuçlarının, toplu ölümler için tek bir neden bulmayı zorlaştırdığını da sözlerine ekledi:

“Bu çevresel sonuçların her biri dünyanın farklı bölgelerini etkiledi ve farklı süreler boyunca devam etti. Dolayısıyla genel olarak anladığımız ve henüz ayrıntılı olarak anlamadığımız şeylerden biri, yok oluşlara yol açan şeyin gerçekten de bu çevresel etkiler potpurisi olduğudur.”

Manisa’da 43 bin hektarlık alana yapılacak JES ihalesine hiç bir şirket girmedi

Manisa’da, 14 jeotermal kaynak ve iki doğal mineralli su arama ve işletme sahası yapılan ihaleye herhangi bir şirketin girmediği ortaya çıktı. Avukat Yıldıray Çıvgın, “Devam eden davalar gösteriyor ki Manisa’da jeotermal saldırısı devam edecek” dedi.

​​Manisa’da zeytinlikler, üzüm bağları, tarım arazileri ve ormanlardan oluşan 43 bin 577 hektarlık alanı Jeotermal Enerji Santrallerine (JES) açacak ihale sırasında çevre dernekleri ve Manisa halkı, Manisa Defterdarlığı önünde eylem yaptı.

Artı Gerçek’e konuşan Salihli Çevre Derneği avukatı Yıldıray Çıvgın, şunları söyledi:

“Öğrendiğimiz kadarıyla herhangi bir şirket ihaleye girmemiş. Bu ihalelere herhangi bir şirketin girmemesini Manisa halkında son dönemde gelişen JES’e karşı gelişen direnişe bağlıyorum. Çok ciddi bir mücadele veriyoruz ve ihale sonucu da bu mücadelenin bir kazanımıdır ancak yeniden ihaleye çıkılması söz konusu. İhale süreçleri ve devam eden davalar gösteriyor ki Manisa’da jeotermal saldırısı devam edecek. Manisa halkına bu toprakları koruma adına büyük bir iş düşüyor. Tüm Manisa halkını toprağını savunmaya çağırıyorum”

Manisa’da yeni 16 JES sahası için ihaleye çıkıldı
Salihli’de JES’lere karşı dayanışma çağrısı: Birlikte ‘dur’ diyelim
Manisa’daki JES projesine yürütmeyi durdurma kararı
Salihli’de SANKO’nun ÇED’de gösterilmeyen JES kuyuları hakkında suç duyurusu: Bu hukuksuzluktur!

‘Toprakta ve suda bor kirliliği var’

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) vekilleri tarafından hazırlanan 2021 yılında hazırlanan Jeotermal Enerji Santrallerinin Çevresel Etkileri Raporu’na göre Manisa’da 17 jeotermal enerji santrali bulunuyor.

İlin, Türkiye‘nin büyük üzüm üreticisi olduğunun vurgulandığı raporda, Alaşehir ilçesinde özellikle JES’lerin yoğun olduğu bölgelerde yapılan araştırmalarda yeraltı sularının yüksek bor içerdiği, topraklarda bor kirlenmesinin olduğu ve bağların büyük bir kısmında bor toksisitesinin gözle de belirgin olarak görüldüğü araştırma sonuçlarında yer almaktadır” deniliyor.

Jeotermal kaynak arama ve jeotermal elektrik santralleri ile ilgili açılan davalarda mahkemeler, daha önce Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nın vermiş olduğu pek çok ‘ÇED’ kararını iptal etmişti.