Dünyaİklim KriziManşet

IPCC Raporu: Acil eylem için zaman daralıyor

0

Dünya Kaynakları Enstitüsü’nden (World Ressource Instıtute, WRI) Kelly Levin, Sophie Boehm, Rebecca Carter tarafından hazırlanan IPCC 6. Değerlendirme Raporu’nun (AR6) Çalışma Grubu II (WGII) katkılarıyla hazırlanan son halinin 6 başlıktaki bu özeti, Yeşil Gazete tarafından (özetlenerek) çevrilmiştir.

*

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) en yeni raporu rahatsız edici bir tablo çiziyor: İklim değişikliği şimdiden dünyanın her köşesini etkiliyor ve bu on yılda sera gazı emisyonlarını yarıya indiremezsek çok daha ciddi etkiler bizi bekliyor.

IPCC‘nin Altıncı Değerlendirme Raporu’nun ilk bölümünün ardından 2. Çalışma Grubu‘nun katkısıyla 28 Şubat 2022’de yayımlanan rapor, 67 ülkeden 270 yazar ve 34 bin araştırmadan oluşuyor.

IPCC 2022, 2. Çalışma Grubu Raporu , özellikle kaynak açısından fakir ülkeler ve marjinal topluluklar için iklim değişikliğinin artan etkileri ve gelecekteki risklerin en kapsamlı incelemelerinden biri. Ayrıca hangi iklim uyum yaklaşımlarının en etkili ve en uygulanabilir olduğunu; hangi insan gruplarının ve ekosistemlerin savunmasız olduğunu da detaylandırıyor.

İklim etkileri şimdiden beklenenden daha yaygın ve şiddetli

İklim değişikliği halihazırda sadece 1,1 derece ısınmayla, dünyanın her bölgesinde yaygın bir bozulmaya neden oluyor.

Yıkıcı kuraklıklar, aşırı sıcaklıklar ve rekor düzeyde sel felaketleri şimdiden milyonlarca insanın gıda güvenliğini ve geçim kaynaklarını tehdit ediyor. 2008’den bu yana, yıkıcı sel ve fırtınalar her yıl 20 milyondan fazla insanı evlerinden etti. Afrika‘daki mahsul verimliliği artışı, iklim değişikliği nedeniyle 1961’den bu yana üçte bir oranında azaldı.

Bugün dünya nüfusunun yarısı yılda en az bir ay su güvencesizliği ile karşı karşıya.

Orman yangınları, birçok bölgede her zamankinden daha geniş alanları yakıyor ve bölgede geri dönüşü olmayan değişikliklere yol açıyor. Daha yüksek sıcaklıklar; Batı Nil virüsü, Lyme hastalığı ve sıtma gibi hastalıkların yanı sıra kolera gibi su kaynaklı hastalıkların yayılmasına da imkan veriyor.

İklim değişikliği aynı zamanda türlere ve tüm ekosistemlere zarar veriyor. Altın Kurbağa ve Bramble Cays Melomys (küçük bir kemirgen) gibi hayvanların soyu, ısınan dünya nedeniyle tükendi. Uçan tilki, deniz kuşları ve mercanlar gibi diğer hayvanlar toplu ölümler yaşarken, binlercesi daha yüksek enlemlere taşındı.

Yakın zamanda daha da kötü etkilerle karşı karşıya kalacağız

Dünya hızla karbondan arındırılsa bile, halihazırda atmosferde bulunan sera gazları ve mevcut emisyon trendleri, 2040’a kadar bazı çok önemli iklim etkilerini kaçınılmaz hale getirecek.

IPCC, yalnızca önümüzdeki on yılda iklim değişikliğinin 32-132 milyon arası insanı daha aşırı yoksulluğa sürükleyeceğini tahmin ediyor:

Küresel ısınma, gıda güvenliğini tehlikeye atacak ve ayrıca sıcaklıklara bağlı ölüm, kalp hastalığı ve zihinsel sağlık sorunlarının görülme sıklığı da artacak.

Örneğin yüksek emisyon senaryosunda, artan taşkın riski, 2030’da 15 yaş altı çocuklarda ishal nedeniyle 48 bin ek ölüme yol açabilir.

Türler ve ekosistemler; deniz seviyesinin yükselmesine karşı koyamayan mangrovlar, deniz buzuna bağımlı türlerdeki azalmalar ve büyük ölçekli ağaç ölümleri gibi dramatik değişikliklerle karşı karşıya kalacak.

Bir derecelik ilave ısınmanın her onda biri insanlara, türlere ve ekosistemlere yönelik tehditleri artıracak

Yüksek sıcaklıklarla birlikte riskler hızla artacak ve genellikle iklim değişikliğinin geri döndürülemez etkilerine neden olacak. Paris İklim Anlaşması‘nda küresel bir hedef olarak koyulan küresel ısınmayı 1,5ºC (2,7 derece F) ile sınırlamak bile herkes için yeterince güvenli değil.

Örneğin, sadece 1,5 derecelik küresel ısınma olsa bile dünyadaki birçok buzul ya tamamen yok olacak ya da kütlelerinin çoğunu kaybedecek, 2030’a kadar 350 milyon kişi daha su kıtlığı yaşayacak ve karasal türlerin yüzde 14’ü yüksek yok olma riskiyle karşı karşıya kalacak.

Benzer şekilde, ısınma 1.5 dereceyi aşarsa, geçici bile olsa, iklim değişikliğinin çok daha şiddetli, çoğu zaman geri döndürülemez etkileri ortaya çıkabilir; örneğin daha güçlü fırtınalar, daha uzun ısı dalgaları ve kuraklıklar; daha fazla aşırı yağış, hızlı deniz seviyesinin yükselmesi, Kuzey Kutbu deniz buzu ve buz tabakalarının kaybı, permafrostun (kutuplarda sürekli donmuş haldeki toprak) çözülmesi ve daha fazlası.

1,5 dereceyi aşmak ise şiddetli olayların olasılığını da artırabilir; kritik karbon yutaklarını karbon kaynaklarına dönüştürecek kitlesel orman kuruması gibi.

IPCC, aynı anda ve aynı bölgelerde birden fazla tehlike meydana geldiğinde bu risklerin birbirini artıracağını tahmin etmektedir.

Örneğin tropikal bölgelerde, ısı ve kuraklığın birleşik etkileri, tarımsal verimde ani ve önemli kayıpları tetikleyebilir. Aynı zamanda, işgücü verimliliği düşerken ısıya bağlı ölüm artacaktır. Böylece insanlar kuraklığa bağlı kayıpların üstesinden gelmek için daha fazla çalışamayacak hale geleceklerdir. Bu etkiler gıda fiyatlarını yükseltirken ailelerin de gelirlerini düşürür ve bu, gıda güvenliğini tehlikeye atan ve yetersiz beslenme gibi sağlık risklerini artıran yıkıcı bir kombinasyona dönüşür.

Fotoğraf: Amarjeet Kumar Singh/AA

Eşitsizlik, çatışma ve kalkınma zorlukları, iklim risklerine karşı kırılganlığı artırıyor

Şu anda, 3,3 milyar-3,6 milyar insan, iklim etkilerine karşı son derece savunmasız ülkelerde yaşıyor ve küresel sıcak noktalar gelişmekte olan küçük Ada Devletleri, Kuzey Kutbu, Güney Asya, Orta ve Güney Amerika ve Sahra altı Afrika‘nın büyük bölümünde yoğunlaşıyor.

Yoksulluk, zayıf yönetişim ve sağlık hizmetleri gibi temel hizmetlere sınırlı erişim gibi eşitsizlikler, yalnızca tehlikelere karşı kırılganlığı artırmakla kalmıyor, aynı zamanda toplulukların iklim değişikliklerine uyum sağlama kabiliyetini de sınırlıyor.

Örneğin, son derece savunmasız ülkelerde 2010-2020 yıllarında kuraklık, fırtına ve sel kaynaklı ölüm oranı, düşük kırılganlığa sahip ülkelere göre 15 kat daha fazlaydı.

IPCC’nin 2014’te Beşinci Değerlendirme Raporu‘nun yayınlanmasından bu yana şehirlerde iklim etkilerine maruz kalma oranı da çarpıcı bir şekilde arttı. Kentsel kırılganlıktaki en hızlı artışlar, güvencesiz konutların, temel hizmetlere yetersiz erişimin ve sınırlı kaynakların olduğu kayıt dışı yerleşimlerde meydana geldi. Bu zorluk, özellikle kentsel nüfusun yüzde 60’ının gayri resmi yerleşimlerde yaşadığı Sahraaltı Afrika’da ve 529 milyon insanın bu hassas bölgelerde yaşadığı Asya’da şiddetli.

Birçok kırsal topluluk, özellikle beyaz olmayan halklar ve geçim kaynakları tarım, balıkçılık ve turizm gibi doğrudan iklim risklerine maruz kalan sektörlere bağlı olanlar, artan iklim riskleriyle karşı karşıyadır. İklim etkileri yoğunlaştıkça, bazı hanelerin şehir merkezlerine taşınmaktan başka seçeneği kalmayabilir.

IPCC, 2030 yılına kadar Amazon‘daki aşırı kuraklıklar yüzünden yerli halkların ve geleneksel toplulukların şehirlere göçebileceğini tahmin ediyor.

Bu kentsel ve kırsal kalkınma modelleri, iklim tehlikelerinin eşitsiz deneyimlerini şekillendirmekle kalmıyor, ayrıca ekosistemleri iklim değişikliğine karşı daha savunmasız hale getiriyorlar. Arazi kullanımı değişikliği, habitatların tahrip edilmesi, kirlilik ve türlerin sömürülmesi, ekolojik direnci zayıflatıyor. Bu ekosistem kaybı da sırayla, insanların savunmasızlığını arttırıyor.

Örneğin kıyı sulak alanları boyunca genişleyen şehirler, kıyı şeridindeki mahalleleri deniz seviyesinin yükselmesinden, fırtına dalgalanmalarından ve kıyı taşkınlarından korumaya yardımcı olacak ekosistemleri bozuyor. Bu iklim tehlikeleri; sakinlerin sağlığı, gıda güvenliği, temiz suya erişim ve geçim kaynakları üzerinde kademeli ve katlanarak artan etkilere sahip olabilir ve bu da onları gelecekteki risklere karşı daha savunmasız hale getirir.

Uygulanabilir çözümler olsa da savunmasız topluluklara daha fazla destek gerekiyor

Adaptasyon çok önemli, en az 170 ülkenin iklim politikaları şu anda adaptasyonu içeriyor ancak birçoğu henüz planlama aşamasından uygulamaya geçmedi.

IPCC, günümüzdeki çabaların hala büyük ölçüde reaktif ve küçük ölçekli olduğuna ve çoğunun yalnızca mevcut etkilere veya kısa vadeli risklere odaklandığına işaret ediyor. Mevcut iklim değişikliğine uyum seviyeleri ve ihtiyaç duyulanlar arasındaki uçurum büyük ölçüde sınırlı mali destekten kaynaklanıyor.

IPCC, adaptasyon ihtiyaçlarının yalnızca gelişmekte olan ülkeler için sırasıyla 2030’da yılda 127 milyar dolara ve 2050’ye kadar da 295 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediyor. Şu anda adaptasyon, 2017-2018’de toplam 579 milyar dolar olan iklim finansmanının sadece yüzde 4-8’ini oluşturuyor.

İyi haber şu ki, mevcut uyum seçenekleri, yeterince finanse edilirlerse ve daha hızlı uygulanırlarsa iklim risklerini azaltabilir.  IPCC 2022 Altıncı Değerlendirme Raporu, çeşitli iklim uyum önlemlerinin fizibilitesini, etkinliğini, yoksulluğun azaltılması gibi ortak faydalar sağlama potansiyelini analiz ederek bir ilki gerçekleştiriyor.

Raporda değerlendirilen üç iklim değişikliğine adaptasyon yaklaşımı şunları içeriyor:

  1. Eşitliği ve adaleti geliştiren sosyal programlar: Sosyal koruma programlarının (nakit transferleri, bayındırlık işleri programları ve sosyal güvenlik ağları gibi)  yeniden yapılandırılması, kentsel ve kırsal toplulukların iklim risklerine karşı savunmasızlığını azaltabilir. Bu önlemler, altyapı, temiz su, sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlara erişimi iyileştirme çabalarıyla birleştiğinde özellikle etkili olacaktır. Hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör arasındaki ortaklıkların yanı sıra kapsayıcı, yerel olarak yönetilen karar alma süreçleri, bu hizmetlerin sağlanmasının hassas toplulukların iklim direncini artırmaya sağlamaya yardımcı olabilir.
  2. Ekosistem temelli adaptasyon: Bu yaklaşım, ekosistemlerin korunması, restorasyonu ve sürdürülebilir yönetiminden, ağaçların çiftliklere entegre edilmesi, ürün çeşitliliğinin artırılması ve meralara ağaç dikilmesine kadar çok çeşitli stratejileri kapsar. Ekosistem tabanlı adaptasyon, birçok insanın halihazırda karşı karşıya olduğu kuraklık, aşırı sıcaklık, sel ve yangınlar dahil iklim risklerini azaltabilirken aynı zamanda biyolojik çeşitlilik, geçim kaynakları, sağlık, gıda güvenliği ve karbon tutuculuk için de ortak faydalar sağlayabilir. Beyaz olmayan halklar ve yerel topluluklarla anlamlı işbirliği, bu önlemlerin başarısının ayrılmaz bir parçasıdır.
  3. Yeni teknolojiler ve altyapı: Bulgular, doğaya dayalı çözümlerin taşkın kontrol kanalları gibi mühendislik seçenekleriyle birleştirilmesinin, özellikle şehirlerde su ile ilgili ve kıyı risklerini azaltmaya yardımcı olabileceğini gösteriyor. Daha dayanıklı mahsul çeşitleri, gelişmiş hayvancılık veya güneş, rüzgar enerjisi gibi daha iyi teknolojilere erişim de adaptasyonun güçlendirilmesine yardımcı olabilir.

Bununla birlikte bu tasarılar yetersiz veya uygunsuz bir şekilde uygulanırsa zararlı olabilir. Örneğin, sulama sistemlerini genişletmek, kısa vadeli iklim risklerini eleyebilir ancak aynı zamanda kıt yeraltı suyu rezervlerini de boşaltabilir.

Dünyanın  kayıp ve zararları ele almak için acil eyleme ihtiyacı var, hemen şimdi

Ancak iklim değişikliğinin bazı etkileri zaten uyum sağlamak için çok şiddetli. Halihazırda deneyimlenen 1,1 derecelik küresel ısınmayla birlikte, son derece savunmasız bazı insanlar ve ekosistemler, uyum sağlayabileceklerinin çok ötesine ulaştı. Bazı bölgelerde, bu sınırlar ‘yumuşak’ olsa da – yani etkili uyum önlemleri mevcut olsa da; finansmana sınırlı erişim gibi siyasi, ekonomik ve sosyal zorluklar uygulamayı engellemektedir.

Diğerlerinde ise, iklim etkilerinin çok şiddetli olduğu ve mevcut hiçbir adaptasyon önleminin kayıp ve zararları etkili  önleyemediği durumlarda, insanlar ve ekosistemler ya adaptasyon için halihazırda ‘sert’ sınırlarla karşı karşıyadır ya da buna hızla yaklaşmaktadır. Örneğin, tropik bölgelerdeki bazı kıyı toplulukları, bir zamanlar gıda güvenliğini ve geçim kaynaklarını sürdürmelerine yardımcı olan tüm mercan kayalığı ekosistemlerini kaybetti. Diğerleri, deniz seviyeleri yükseldikçe alçak mahalleleri ve kültürel alanları terk etmek zorunda kaldı.

İklim adaptasyonunun yumuşak veya sert sınırlarıyla karşı karşıya kalsak da, topluluklar için sonuç yıkıcı ve çoğu zaman geri döndürülemez. Bu kayıplar ve zararlar da sadece küresel sıcaklıkların yükselmesiyle artacak.

Örneğin, dünya 1,5 derecenin üzerinde ısınırsa, buzullara  bağımlı olan topluluklar, uyum sağlayamayacakları su kıtlığı ile karşı karşıya kalacaklardır. 2 derecede, önemli büyüme bölgelerinde mısır üretiminde eşzamanlı başarısızlık riski önemli ölçüde artacaktır. 3 derecenin üzerinde ise, Güney Avrupa‘nın bazı kısımları tehlikeli derecede yüksek yaz sıcaklıkları yaşayacaktır.

İklim eylemi için fırsat penceresi hızla kapanıyor

Bilim çok net: İklim değişikliği insanların ve gezegenin refahını tehlikeye atıyor. Gecikmiş eylemler iklim değişikliğinin etkilerini tetikleyerek dünyamızın tanınmaz hale gelecek kadar felaket yaşamasına sebep olacak.

Önümüzdeki birkaç yıl, herkes için sürdürülebilir, yaşanabilir bir geleceği gerçekleştirmek için dar bir pencere sunuyor. Rotayı değiştirmek, emisyonları azaltmak, direnç oluşturmak, ekosistemleri korumak ve uyum ve kayıp ve hasarı ele almak için finansmanı önemli ölçüde artırmak için acil, iddialı ve uyumlu çabalar gerektirecektir.

İklim kriziyle başa çıkmak kolay olmayacak. Hükümetler, sivil toplum ve özel sektör adımlarını atmalı. IPCC raporunun da açıkça ortaya koyduğu gibi, başka bir alternatif yok.

More in Dünya

You may also like

Comments

Comments are closed.