Ana Sayfa Blog Sayfa 306

Kars’ta bazalt ocağı için ÇED’e gerek görülmedi: Çelişkilerle dolu

Kars’ın Merkez ilçesi, Bozkale köyünde Reşit Salduz tarafından yapılmak istenen bazalt ocağı ve kırma-eleme tesisi işletmeciliği için ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir’ kararı verildi.

99,99 hektarlık ruhsat alanının 11,20 hektarlık alanında bazalt ocağı işletmeciliği yapılmak isteniyor. Bu hektar sınırlaması oldukça manidar çünkü ÇED Yönetmeliği’ne göre 25 hektarın altında kalan araziler için ÇED gerekliliği aranmıyor.

Yılda 100 bin ton kapasiteli bazalt ocağı projesi en yakın yerleşim yerine 2,5 kilometre mesafede yer alıyor.

Kars, bazalt
Kaynak: Proje dosyası

Raporda çelişkili ifadeler var

Çayır-mera arazi kapsamında olduğu belirtilen proje hakkında Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına sunulan raporda proje kapsamında kullanılacak alanların tescil harici, tarım ve orman alanı olarak tanımlı alanlar içerisinde kaldığı ama proje alanında mera arazisi ve orman arazisi bulunmadığı söyleniyor.

Bu çelişkili ifadelerin yer aldığı proje dosyasını hazırlayan Berka Mühendislik Çevre Madencilik. ve Danışmanlık Hizmetleri Limited Şirketi’nin referansları arasında Limak ve Kolin gibi hükümete yakınlığı ile bilinen şirketler yer alıyor.

Proje toz emisyonları ve gürültü kirliliğine yol açacak

Proje raporuna göre projenin ömrü 35 yıl olacak ve üretim faaliyetleri öncesinde yapılacak bitkisel toprak sıyırma işlemleri sırasında yaklaşık 556 ton bitkisel toprak çıkarılacak.

Proje sahasından 16 kilometre uzakta Aygır Gölü sulak alanı, 27 kilometre uzakta ise Çalı Gölü sulak alanı yer alıyor. Proje sahasında akış gösteren dere yatakları bulunuyor ve proje sahasının 30 kilometre uzağında Sarıkamış Milli Parkı var.

Projenin yapılacak çalışmalardan dolayı toprak kalitesi ve biyoçeşitlilik üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmesi, toz emisyonlarına ve gürültü kirliliğine yol açması ise kaçınılmaz.

Projeye konu faaliyet kapsamında meydana gelmesi muhtemel diğer çevresel etkiler arasında çalışacak personelden kaynaklanacak evsel nitelikli katı atıklar, ambalaj atıkları, hafriyat, inşaat atıkları gibi atıklar, çalışacak personelden kaynaklanacak evsel nitelikli sıvı atıklar, kullanılacak ekipmanlardan kaynaklı atık yağlar, akü, lastikler ve tıbbi atıkların oluşması da ayrıca sıralanabilir.

Pınarbaşı’da patlayıcı tesisi için yeni ÇED süreci: 55 bin ton patlayıcı ne zamandan beri zararsız?

Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı Aşağıbeyçayır ile Eğrisöğüt köyleri arasındaki bölgede, ekokırıma davetiye çıkaran ve Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci sonlandırılan patlayıcı tesisi için tekrar ÇED süreci başlatıldı.

Erciyes Patlayıcı Maddeler Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından “eğitim, ticari, sağlık, sanayi, organik tarım, organize hayvancılık, sosyal ve kültürel vb. sabit ve kalıcı tesis” yapımı amacıyla izin alınan arazide “Patlayıcı Madde (Kapsüle Duyarlı Emülsiyon, Anfo, Ağır Anfo, Kapsül Üretim ve Montaj) Üretim ve Depolama Tesisi” inşası için süreç yönetilmişti. Bölge halkı, ise tarım, hayvancılık, arıcılık, yaban hayatı, su kaynakları ve hava kalitesi tehlikeye attığı için geçim kaynakları için endişelenerek projeye karşı çıkmıştı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 3 Mart’ta şirketin başvurusunu geri çekmesi üzerine ÇED sürecinin sonlandırıldığını bildirmişti. Ancak şirket, projede kapasite küçültmeye giderek yeni bir ÇED başvurusunda bulundu. Bu kapsamda şirket, ilk ÇED başvurusunda 86 bin ton olan patlayıcı madde üretim kapasitesini ikinci başvuruda 55 bin tona indirdi.

‣ Pınarbaşı’nda ekokırım: Organik tarım ihalesi verilen araziye patlayıcı tesisi

’55 bin ton patlayıcı ne zamandan beri çevreye zarar vermiyor?’

Yeşil Gazete’ye değerlendirmelerde bulunan Kayseri Karaçay Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Av. Harun Özkan, Eğrisöğüt ve Aşağıbeyçayır köyleri arasına dinamit fabrikası yapılması yönündeki ilk ÇED başvurusunun ardından 31 Ocak’ta yapılan bilgilendirme toplantısının söz konusu bölgede yapılmasının kabul edilebilir olmadığının dile getirildiğini aktardı.

Özkan, köylülerin, bölge halkının ve STK’ların ciddi tepkisi sonucu nedeniyle şirketin başvurusunu geri çektiğini bildirdi. Yeni başlatılan sürecin bilgilendirme toplantısı yapılmaksızın ve ÇED sürecine tabi olmaksızın yürütüldüğü bilgisine ulaştıklarını aktaran Özkan, kapasite küçültülmesinin çevresel etkileri ortadan kaldırmayacağını vurgulayarak şunları söyledi:

“Şirketçe kapasite küçültüldüğü, dolayısıyla kanun dolanılarak ÇED dışı işlem yapılmaya çalışıldığı tespit edilmiştir. İlki ÇED’e tabi olan bir projenin yenilenmesi halinde ÇED’e tabi tutulmaması anlaşılabilir bir durum değildir. İlkinde 86 bin ton olan üretim kapasitesi ikinci projede 55 bin tona indirilmiştir. 55 bin ton patlayıcı üretmek ne zamandan beri çevreye zarar vermeyecek düzeyde sayılmaktadır? Kapasitenin küçültülmesi 55 bin ton patlayıcının çevresel etkisini asla ve asla değiştirmeyecektir.”

‘Ekolojik etkiler göz ardı ediliyor’

ÇED sürecinin denetimi mümkün olan, halkın bilgilendirme toplantısı yapılan, tepkilerin ortaya konulabildiği süreçler olduğunu ifade eden Av. Harun Özkan, “Şuan yürütülen süreç ise el altından, kapalı devre sistemde gerçekleştirilen hiç birimizin bilgisi olmayan, müdahale imkanı olmayan işlemlerdir. Daha önce ÇED süreci başlatılmış, bilgilendirme toplantısı yapılmış, halk ve STK’lar tepkisini ortaya koymuş, bu hususlar resmi olarak tutanağa geçirilmiştir” diye konuştu.

Bunun sonucunda Kayseri Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü, tesis yapılmak istenen yerin mera alanı olduğu, bölgenin orman ile çevrili olduğu, meralar arası geçişin ve hayvancılığın olumsuz etkileneceği, suların Zamantı Irmağına karışacağı ve su toplama havasının özelliğinin bozulacağı, köy içme su kaynağının bölgede olduğu, hayvanların sulama alanlarının bölgede olduğu, alanın maden ruhsat alanı içerisinde kaldığı ve ruhsat sahibinin yapılmak istenen tesise muvafakatinin olmadığı, taşıt yükü ve tehlikeli madde taşınacağından bölge halkınca tesisin istenmediği, endemik türde bilinen birçok flora ve fauna bulunduğu, bilimsel olarak çalışmanın yapılması gerektiği, arıcılık faaliyetlerinin olumsuz etkileneceği, yangın, patlama gibi büyük riskler taşıdığı, köyler ve canlı yaşamı için büyük riskler arz ettiği, bilimsel raporlar alınması gerektiği, imha çukurunun köy içme suyu kaynağında olduğu” yönünde tespitlerini bakanlığa ileterek ÇED sürecinde bu etkilerin göz önünde bulundurulması çağrısı yapmıştı.

Av. Özkan, buna rağmen bunca eksikliğin gözardı edilerek yeni bir süreç başlatılmasına tepki gösterdi. 

Halkın geçim kaynakları yok oluş riski altında

Sunulan proje tanıtım dosyasına göre tesisin köye uzaklığının 950 metre olduğunu bildiren Özkan, “Köyümüz orman köyüdür. 20 yıl kadar önce orman köyü yapılma aşamasında ağaçlandırılması için köylülerimiz meralarını ve tarlalarını devlete vermiştir. Bu nedenlerle köyümüzün merası olarak ihale yapılan yer dışında geniş bir alan kalmamıştır. Bu alan gerek bizim köyümüzce gerekse komşu köyümüz olan Aşağıbeyçayır köyünce de kullanılmaktadır. Meranın ortadan kalkması sonucunda hayvanların otlak alanı yok olacak, gelişmekte olan hayvancılık ortadan kalkacaktır” dedi.

Son yıllarda artan arıcılık faaliyetlerinin de proje nedeniyle ortadan kalkacağını belirten Özkan, organik bal, meyve, sebze üretimi yapılamayacağını kaydetti.

‣ Pınarbaşı’daki organik tarım arazisine yapılacak dinamit fabrikası projesi iptal edildi

’Irmak zehir saçacak, tüm köy halkı zehirlenecek’

Projenin köyün içme suyu kaynaklarına da zarar vereceğine değinen Harun Özkan, “Yapılması planlanan tesis köy içme suyu kaynağına 200 metre mesafede olup, tüm köy halkı zehirlenecektir. Planlanan tesis tarlalarımızın hemen yanında olup tarımı bitirecek, zehirli tahıl imalatına neden olacaktır” dedi.

Av. Özkan, köy merkezinin 1770 rakımlı olduğunu belirterek patlayıcı madde fabrikası kurulması halinde köyün temiz havasının ve doğasının bozulacağını dile getirdi. 

Dinamit fabrikasında birçok kimyasal kullanılacağına ve bunların havayı, toprağı ve su varlıklarını kirleteceğine vurgu yapan Özkan, kod olarak daha düşük seviyede olan Zamantı Irmağına atıkların karışacağını bildirdi ve “Sulama ve balık yetiştirmede kullanılan ırmak zehir saçacaktır” diye uyardı.

Projenin bölgenin biyolojik çeşitliliği üzerinde de ciddi etkiler yaratacağına dikkati çeken Av. Özkan, “Bitki örtüsü bozulacak, hayvan popülasyonu yok olacak, gürültü ve görüntü kirliliği, çevre kirliliği olacaktır” diye belirtti.

Köylü endişeli: Göç, can ve mal kaybı yaşanabilir

Harun Özkan, tesisin aynı zamanda toplumsal etkileri de beraberinde getireceğine işaret etti ve “Yapılmak istenen tesis sağlıklı, temiz ortam için köye gelen insanımızı zora sokacak, köyden kente göçü hızlandıracaktır” açıklamasında bulundu.

Bir başka endişe kaynağının da patlayıcıların can ve mal kaybı yaşanması riski olduğunu belirten Özkan, şunları söyledi:

“Geçmişte birçok şehrimizde meydana gelen ve ciddi can ve mal kaybına neden olan patlama olayları da endişemizi artırmaktadır. Devlete ait birçok patlayıcı tesisinde dahi alınan onca önleme rağmen çok büyük patlamalar olduğu hepimizin malumudur. Ülke gerçeği gözetildiğinde özel sektörde neredeyse hiçbir önlemin alınmadığını düşündüğümüzde endişemiz daha da artmaktadır. Olayın vehametinin ortaya konması açısından ilgili tüzük gereği yapılması istenilen tesiste çalışacak işçilerin ayakkabısında çivi dahi olmaması gerekmektedir.”

‣ HDP’den Çevre Bakanı’na ‘Pınarbaşı’ soruları: Patlayıcı tesisi kararını kim, nasıl aldı?

‘Değişiklikler ÇED sürecinden kaçma, karar vericileri yanıltma amaçlı’

Aynı firmanın aynı yerde benzer bir tesis için daha önce de ÇED başvurusu yapmasına rağmen şimdiki başvurusunu yeni bir başvuru gibi lanse edecek şekilde Proje Tanıtım Dosyası hazırlayarak ilgili idarelere sunduğu bilgisini paylaşan Özkan, bu durumu “Amaç tümüyle konuyu ÇED sürecinden kaçırmak, yönetmeliğin Ek-2 listesi kapsamına sokmak ve nihai Proje Tanıtım Dosyası ile ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı alınmasını sağlayarak, konuyu oldu bittiye getirmek, yöre halkını bir dayatma ile karşı karşıya getirmektir” diye değerlendirdi.

“Sunulan Proje Tanıtım Dosyası tam olarak karar vericileri yanıltma kurgusu ile hazırlanmıştır” diyen Özkan, “Sanki burada üretilecekler patlayıcı değilmiş imajı yaratmak için özel olarak kurgulanmıştır. Çünkü patlayıcı olduğu anda, kapasite ne olursa olsun, tesis, yönetmeliğin Ek-1 listesine girmekte, önce yapıldığı gibi doğrudan ÇED süreci başlatılması gerekmektedir. Bu nedenle yönetmeliğin Ek 2 listesine girmesi için üretim Anfo ve kapsül montajı olarak sunulmaktadır. Yönetmeliğin iki listesi arasındaki çelişkiden faydalanmak istemektedir. Halbuki Anfo bir patlayıcı türüdür ve en yaygın patlayıcılardan biridir” açıklamasında bulundu.

Özkan, şunları ekledi:

“Şöyle ki; ilk ÇED başvuru dosyasının (Ek 3) te sunulan kapağında firmanın kendisi projenin adını “PATLAYICI MADDE (Kapsüle duyarlı emülsiyon, Anfo,Ağır Anfo, Kapsül Üretme ve Montaj) ÜRETİM VE DEPOLAMA TESİSİ)“ olarak belirtmiştir. Yani firma hem anfonun hem de kapsülün patlayıcı olduğunu bilmektedir ve kabul etmektedir. İki tür patlayıcıyı, emülsiyon ve ağır anfoyu, üretim listesinden çıkarmak tesisi patlayıcı üretim tesisi olmaktan da asla çıkarmamaktadır. Başvuru sahibince buradaki başvuruda kasıtlı olarak, amaçlı bir şekilde patlayıcı kelimesi gizlenmektedir. Kapsül üretimi ve montaj işleminden ise kasıtlı olarak üretim kelimesi çıkarılmakta ve montaj kelimesi korunmaktadır. Sanki monte edilince üretilen şey kapsül değil de başka bir şeymiş gibi algı yaratılmaktadır.”

Şirketin yanıltma amacını ortaya koyan önemli bir durumun da yeni sunulan Proje Tanıtım Dosyasında üretim sürecine dair sadece Anfo’ya dair özet bilgi verilirken başka hiçbir şeye yer verilmemesi olduğunu ifade eden Özkan, “Çünkü anlatılacak hikaye bir patlayıcının kapsül montajı dense de patlayıcı olmaktan çıkmadığıdır. Dolayısıyla özellikle çıkarılmakta, yokmuş izlenimi yaratılmaktadır” diye belirtti.

Proje dosyasında ‘kötü niyetli’ değişiklikler

Harun Özkan, tesisin depolama kapasitesi konusunda da “kötü niyetli” olarak benzer tutum izlendiğini söyledi:

“Alan aynı alan, büyüklük aynı büyüklüktür. Ama sadece iki adet küçük depo çıkarılarak kapasite 575 tondan, 425 tona düşürülmekte, böylece konu yönetmeliğin Ek-2 sinden çıkarılarak Bakanlığınızın yetki alanından kaçırılmak istenmektedir. Halbuki tesisin günlük kapasitesi bile raporun kendi rakamlarıyla 183 tondur. Neredeyse üç günlük üretimini bile depolayamayan zavallı bir tesis gibi kapasite küçültülmekte, mevzuattan kaçmak için ‘gerektiği’ kadar kısılmakta ama ne hikmetse kamudan tahsis istenen alan aynı büyüklükte kalmaktadır. Bunların hiçbirine inanmak mümkün değildir.”

‘Valilik ve Bakanlık bu uzağa düşmemeli’

“Bu durumu hiçbir şekilde kabul etmiyoruz” diyen Özkan, yöre halkının yasal sınırlar içerisinde her türlü mücadeleyi sonuna kadar vermekte kararlı olduğunun altını çizdi.

Özkan, şirketin bu tutumuna karşı gerekli adımların atılması çağrısında bulunarak “Valiliğin ve Bakanlığın bu tuzağa düşmemesini, böyle hileli bir amaca göz yummaksızın, mevzuata aykırılıkları saptayarak süreci durdurmasını, Proje Tanıtım Dosyasını reddetmesinin ve işlem yapmadan başvuru sahibine iade etmesini talep ediyoruz” diye konuştu.

Yargıtay’ın Atalay mütalaası: Dokunulmazlıktan yararlanamaz

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, mütalaasında Anayasa Mahkemesi‘nin Can Atalay kararına karşı çıkarak “Yasama dokunulmazlığından yararlanamaz” ifadelerine yer verdi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ‘seçilme hakkı’ ile ‘kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı‘nın ihlal edildiği yönünde karar verilmişti.

AYM kararının ardından dosya, Yargıtay 3’üncü Dairesi’ne gönderildi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Yargıtay 3’üncü Dairesi Başkanlığı’na mütalaasını sundu.

Yargıtay tarafından verilen mütalaada “Seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası‘nda 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır” denildi.

DHA‘nın aktardığına göre; altı sayfalık mütalaada AYM’nin 25 Ekim’de, Atalay hakkında verdiği ‘hak ihlali’ kararının gerekçesine yer verildi.

Mütalaada, Atalay’ın söz konusu suçu 2013’te işlediği, soruşturma ve kovuşturmaya milletvekili seçilmesinden çok önce başlandığı, mahkumiyetine esas sevk ve uygulama maddelerinin de TCK’nın ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ü içeren 312’nci maddesi kapsamında kalan suça ilişkin olduğuna dikkat çekildi.

Değerlendirmede, “Seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Anayasa’nın 14’üncü maddesinde, madde kapsamına giren suçların tahdidi olarak sayılmaması, kanun koyucunun bilinçli tercihidir. Hükümlünün mahkumiyetine konu suç ve eylemleri devlet güvenliğine karşı işlenen suçlardandır ve madde kapsamına girmeyeceğini düşünmek mümkün değildir” denildi.

Mütalaada, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nin 28 Eylül 2023 tarihinde temyiz incelemesi sonucu Can Atalay hakkında verdiği onama kararı ile hükmün kesinleştiği ve infazı kabil hale geldiğine işaret edilerek, “Sanık onama kararı sonrasında hükümlü statüsündedir ve Yüksek Daire de kararını TBMM‘ye göndermiştir. Bu aşamada, Yüksek Daire temyiz incelemesi sırasında tahliye hususunda da bir değerlendirme yapmış olmakla; tahliye talebinin reddi veya kabulü konusunda takdir yüksek dairenindir” ifadelerine yer verildi.

Ne olmuştu?

Gezi davası kapsamında tutuklu bulunan Can Atalay İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi‘ndeki yargılama sonucu ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs‘ suçuna ‘yardım eden‘ sıfatıyla katıldığı gerekçesiyle 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

TİP Hatay Milletvekili Atalay’ın, hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi talebiyle avukatları tarafından yapılan başvuru, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi‘nce reddedilmişti.

Atalay’ın avukatları, Atalay’ın milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazandığı halde durma kararı verilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştu.

AYM hak ihlali olduğu yönünde karar vermişti. AYM kararının ardından dosya, Yargıtay 3’üncü Dairesi’ne gönderilmişti.

Tüketim çılgınları, modanın yeşile dönme çabalarını boşa çıkıyor

Moda endüstrisinin çevresel etkilerini azaltmaya yönelik çabaları, ortalama bir Birleşik Krallık vatandaşının her yıl 28 parça giysi satın almasıyla süregelen yeni giysi satın alma bağımlılığı tarafından baltalanıyor.

Moda firmaları Asos ve Primark, Birleşik Krallık‘ın önde gelen sürdürülebilirlik yardım kuruluşu Atık ve Kaynaklar Eylem Programı‘nın (WRAP) gönüllü çevre anlaşması Textiles 2030‘a imza atan büyük isimler arasında yer alıyor.

Söz konusu şirketler giysi üretiminde kullanılan ton başına karbon yoğunluğunu ve su hacmini azaltmayı başarmış olsalar da, WRAP’in yayınladığı yıllık ilerleme raporun, giysi üretimindeki artış nedeniyle zor elde edilen kazanımların boşa çıktığı uyarısında bulunuyor.

Fotoğraf: Martin Bernetti / AFP
‣ Sonbahar; moda ayı
‣ Değişim neden moda kadar hızlı değil?

Moda, karbon emisyonlarının yüzde 10’undan sorumlu

The Guardian‘ın aktardığına göre, küresel karbon emisyonlarının yüzde 10’undan tekstil ve moda endüstrisi sorumlu.

WRAP’in davranış değişikliği ve iş programları direktörü Catherine David‘e göre, kampanyaya katılan 130 marka ve perakendecinin kaydettiği ilerleme sektörün karbon emisyonlarındaki payını değiştirmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Ancak olumlu gelişmeler ne kadar hızlı gerçekleşse de artan üretim bu gelişmeleri boşa çıkarıyor.

Şirketler 2019 ve 2022 yılları arasında tekstil ürünlerinin karbon emisyonları üzerindeki etkisini yüzde 12, su etkisini ise ton başına yüzde 4 azalttı. Ancak rapora göre, bu durum üretilen ve satılan tekstil hacmindeki yüzde 13’lük artışla dengelendi. Artan üretim oranları, toplam su kullanımının söz konusu dönemde yüzde 8 arttığı anlamına gelirken, karbon azaltım oranı sadece yüzde 2 oldu.

Fotoğraf: Martin Bernetti / AFP
‣ Fransa hızlı modayla mücadelede yeni bir döneme giriyor

Tüketicilere de rol düşüyor

Üretimin tüketimle bağlantılı olduğu açık olduğunu ve tüketicilere de bir rol düştüğünü söyleyen David şunları kaydetti:

“Giysileri iyileştirmek için şirketlerle birlikte çalışıyoruz, ancak denklemin diğer kısmı da alışveriş yapanlar olarak bizim rolümüz. Araştırmalarımız, çoğu gardırobun dörtte birinin bir yıl içinde giyilmediğini ve neredeyse dörtte birimizin kıyafetleri sadece birkaç kez giydiğini itiraf ettiğini gösteriyor. Kışa girerken gardıroplarımızı gözden geçirmek, elimizdekileri giymek ve bir şeyleri elinizden çıkarmanın zamanının gelip gelmediğini düşünmek için mükemmel bir zaman. Giysilerinizi bağışlayabilir, satabilir ya da verebilirsiniz. Bunların hepsi ekonomide dolaşmalarına ve üretilen miktarı azaltmalarına yardımcı olur.”

‣ Avrupa Birliği’nin sürdürülebilir tekstil stratejisi

Tekstil ürünlerinin sadece yüzde 9’u ikinci el

WRAP, işletmelerin daha uzun ömürlü, dayanıklı, geri dönüştürülebilir ve daha fazla geri dönüştürülmüş içeriğe sahip giysiler tasarlamalarını istiyor. Rapor, geri dönüştürülmüş polyester ve poliamid kullanımının artmasının, işlenmemiş malzemelerden üretilen kumaş miktarının azaltılmasına yardımcı olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca imzacılar tarafından kullanılan pamuğun yaklaşık dörtte üçü artık Better Cotton Initiative gibi iyileştirilmiş kaynaklardan geliyor.

Daha fazla marka ve perakendecinin geri alma programları yürütmesiyle, 2019 ve 2022 yılları arasında yeniden kullanım veya geri dönüşüm için toplanan ve satılan kullanılmış tekstil ürünlerinin hacminin iki katına çıktığı belirtiliyor.

Yine de yeni giysi üretimi kullanılmış giysi pazarını gölgede bırakıyor. WRAP’in verilerine göre ikinci el, piyasaya sürülen tekstil ürünlerinin sadece yüzde 9’unu oluşturuyor.
‣ Avrupa Birliği, iklim ve çevre için moda çılgınlığında frene basıyor
‣ Avrupa Birliği, tekstil endüstrisini daha sürdürülebilir kılmak için hızlı modaya veda ediyor

 

 

Yozgat’ta kalker ocağı için orman arazisinde ÇED süreci başlatıldı

Akın Grup Madencilik İnşaat Nakliye Otomotiv Petrol Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin Yozgat, Çekerek’in, Kurtağılı köyünde açmak istediği kalker ocağı ve kırma eleme tesisi kapasite artışı ve patlatma dizayn değişikliği projesi için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlatıldı.

Şirketin projesini gerçekleştirmek istediği alan orman arazisi içerisinde yer alıyor ve en yakın yerleşim yeri 410 metre mesafede bulunuyor.

Planlanan proje ile tesiste yıllık üretim kapasitesinin iki milyon tona çıkarılması ve kapasite artışı ve patlatma dizaynında değişiklik yapılması planlanıyor. Proje kapsamında mevcut ÇED alanı kullanılacak.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na sunulan proje tanıtım dosyasında yer alan bilgilere göre, şirket proje için 800 milyon TL harcayacak.

Vaysal köylülerinin ikinci zaferi: Kalker ocağına verilen ‘ÇED gerekli değil’ kararı da iptal
Direnen köylüler kazandı: Edirne Vaysal’da kalker ocağı genişletmeye ‘ÇED olumlu kararı’ iptal

Projenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına olası etkileri

Projenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına olası etkileri, projenin tanıtım dosyasında şöyle öngörülüyor:

  • İşletilecek maden yatağı çevresinde ve üst katmanlarında bulunabilecek yeraltı su akiferlerinin işletmeye hazırlık faaliyeti sırasında zarar görmesi,
  • Çalışan işgücü kaynaklı evsel atıksuların yüzey sularına deşarjı,
  • Dekapaj malzemesinin hatalı depolanması sonucu toprak ve yeraltı suyunda kirlilik riski oluşması,
  • Kazı, depolama, nakliye gibi faaliyetler sırasında çevredeki dere yataklarına malzeme dökülmesi,
  • Faaliyet alanında kullanılan yakıtların su kaynaklarına veya toprağa kazara dökülmesinden kaynaklı kirlilik oluşması,
  • İşletilen maden yatağı çevresinde ve üst katmanlarında bulunabilecek yeraltı su akiferlerinin maden üretim faaliyetinden dolayı zarar görmesi,
  • Yer altı suyu tablasının aşağılara çekilmesiyle su üretiminin zorlaşması,
  • Atıkların hatalı depolanması sonucu toprak ve yeraltı suyunda kirlilik riski oluşması.

Projenin sosyal çevreye olası etkileri

Projenin sosyal çevre üzerine etkilerine ise şöyle değiniliyor:

  • Yerleşimler arası ulaşım yollarının geçici olarak bloke olması,
  • Arazi edinimi sebebiyle tarım alanları, mera, yaylak gibi ekosistem hizmeti sağlayan alanların azalması nedeniyle geçim kaynaklarının zarara uğraması, işgücünün madenciliğe kayması nedeniyle yerel üretimde azalma,
  • Trafik araçlarının ulaşım güzergâhları üzerindeki yollarda tahribata neden olması,
  • Hazırlık aşamasında gürültü ve hava kirliliğinden kaynaklı rahatsızlık ve hava yoluyla oluşan hastalıklar (astım, alerji vb.),
  • Ocak dışında da trafiğin artması nedeni ile kaza risklerinin de artması,
  • Özel koşullarda taşınması gereken malzeme veya ekipmanın normal trafiği etkileme olasılığı,
  • Yerleşim birimlerinin yerinin değiştirilmesi,
  • Tasman, tozlaşma vb. nedenlerin etkisiyle yerleşimler ve tarım alanları üzerinde olası etkiler,
  • İnsanların göç etmesi.

Projenin biyoçeşitliliğe olası etkileri

Projenin biyoçeşitliliğe olası etkileri arasında şunlar sıralanıyor:

  • Ormanların, meraların ve diğer doğal yaşam alanlarının bütünlüğünün bozulması,
  • Nadir, tehdit altında veya nesli tükenmekte olan türlerin yuvalama yerlerinin ve/veya yüksek biyoçeşitliliğin/hassas yaşam alanlarının kaybedilmesi,
  • Yeni ulaşım ve nakliye yolları, üretim alanları, yerleşim birimleri ve altyapı nedeniyle yaşam alanı kaybı veya bütünlüğünün bozulması,
  • Gaz emisyonu, gürültü, toprak ve yüzey suyu kirliliği,
  • Topoğrafya değişimi, hidrolojik yapı değişimi,
  • Taşıt trafiği artışı.
İzmir ve Aydın’ın köylerini tehdit eden kalker ocağına yürütmeyi durdurma kararı
Kısacık altın madeni hortladı: Binlerce dönüm orman ve tarım alanı risk altında
‣Madenlere ‘kamu yararı’ tanımı mı geliyor? 

Mahkeme, Dikmece’de yapılmak istenen TOKİ projesine yürütmeyi durdurma kararı verdi

Hatay‘ın Antakya ilçesinde bulunan Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından konut yapımı için tarım arazileri ve zeytinliklerinin kamulaştırılmasına karşı mücadele eden Dikmece halkı, verdiği ilk hukuki mücadeleyi kazandı.

Dikmece köyü sakinleri, geçim kaynakları olan ve on binlerce zeytin ağacının da yer aldığı tapulu tarım arazilerinin ellerinden alınmak istenmesine tepkili göstererek hukuki yollara başvurdu. Hatay 3’üncü İdare Mahkemesi, TOKİ konutlarının yapımı için yürütmeyi durdurma kararı verdi.

6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Arap Alevilerin yaşadığı Dikmece köyünde tarım arazileri ve zeytinlikler depremin ardından konut yapımı için kamulaştırıldı.

Köylüler, toplu konut inşasına başlanabilmesi için bir an önce hasadı bitirmeleri yönünde baskılara maruz kaldıklarını belirtiyordu. Yöre halkı TOKİ konutlarına yol yapmak için evlerinin de yıkılmasının planlandığını söyledi.

‣ Hatay’da inşaat için tarım arazileri kamulaştırılan Dikmece halkı nöbete başladı
‣ Dikmece’de de jandarma copu: Zeytinlerini ve tarım arazilerini savunan köylüler gözaltına alındı

Dikmece neden direniyor?

Dikmece Köyü üç bölgeden oluşuyor. Yukarı Dikmece, Çiftlik mahallesiKuyucak mahallesi.

Yukarı Dikmece zeytin ağaçlarının olduğu mahalle, Kuyucak mahallesi Antakya-İskenderun yoluna yakın. Bu mahalle depremde yüzde 80 yıkıldı. Kamulaştırılan alan içinde bu mahalle de yer alıyor.

300-400 yıllık zeytinliklerin bulunduğu Yukarı Dikmece’de oldukça geniş bir alanı kapsıyor. Toplam 7500 dönüm zeytinliğin yer aldığı Dikmece’de Derince denilen özel bir cins zeytin yetişiyor. Hem yağı hem zeytini çok kıymetli olan bu zeytin türü de istimlakla beraber yok olacak. Dikmeceliler hem toprağına, hem zeytinliklerine hem de yaşam alanlarına sahip çıkmak için direniyor.

Köylüler ayrıca Dikmece’ye yıllardan beri “imara elverişli olmadığı” gerekçesiyle imar izni verilmediğini, imar izni verilmeyen bir bölgede toplu konut yapılacağına dikkat çekiyor. Bölgede imar izni verilmediği için barınma için konut yapamamasından kaynaklı olarak insanların zamanında buradan göç ettiği vurgulanıyor.

İstimlak edilen Gülderen ve Dikmece köylerin Alevi köyleri olması ancak bir Sünni köyü olan Oğlakören’de ise tapulu arazilere dokunulmaması köylülerin aklına demografik değişimi getirdiği belirtiliyor.

‣ Kamulaştırılan Dikmece’nin köylüleri bahur ve rihenlerle yürüdü: Gitmedik, buradayız
‣ ‘İmara uygun değil’ denilen Dikmece’ye nasıl TOKİ yapılır?

Ne olmuştu?

6 Şubat depremlerinin hemen ardından, uzmanların tüm uyarılarına rağmen hızlıca başlatılan deprem konutu inşaatları kapsamında çok sayıda arazi için Cumhurbaşkanlığı tarafından “acele kamulaştırma” kararı verilmişti.

Antakya merkeze 10 kilometre mesafedeki Gülderen ve Dikmece, dağlık arazi yapısı nedeniyle yapılaşma için tercih edilse de bölgede zeytinlikler başta olmak üzere tarım arazileri bulunuyor.

Gülderen’de 61 parsel 14 Nisan tarihli Cumhurbaşkanı kararı ile kamulaştırılırken, TOKİ’nin Dikmece ihalesini alan Sarıdağ İnşaat şirketi de nisan ayı sonunda bölgedeki çalışmalarına başladı. İhaleye göre, bölgede 1415 adet konut inşaatı ile altyapı ve çevre düzenlemesi yapılacaktı.

Dikmece halkı acele kamulaştırılan zeytinlik ve tarım arazilerini korumak için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve TOKİ’ye dava açmıştı. Kamulaştırmada herhangi bir kamu yararının gözetilmediğini dile getiren Dikmece halkı, usulsüz kararla birçok kanun maddesinin de ihlal edildiğine dikkat çekmişti.

Dikmece direnişçilerinden Hasan Özgül şunları kaydetmişti:

“İstimlaklar gerçekleşirse sadece Dikmece’de yüz binlerce asırlık zeytin ağaçları katledilecek. Dikmece köyü boşaltılacak. Demografik, kültürel ve tarihsel yapı bozulacak. Şirketlere rant için köylerimizin, zeytinliklerimizin, yaşam alanlarımızın peşkeş çekilmesini istemiyoruz.”

Dikmeceliler,  iş makinelerinin araziye girmeleri ihtimaline karşı 30 Temmuz’da sabah saatlerinde “Topraklarımızı terk etmeyeceğiz” diyerek  alanda nöbet başlatmıştı.

31 Temmuz’da ise iş makineleri jandarma eşliğinde arazilere girmişti. Arazilerinde nöbet tutan köylüler iş makinelerine engel olmaya çalışmış, jandarma ise iş makinelerinin çalıştığı arazilere köylülerin geçmesine izin vermemişti. Cop ve biber gazı kullanarak halkı bölgeden uzaklaştırmaya çalışan kolluk güçleri köylülere copla saldırarak arazilerini savunan yedi kişiyi gözaltına almıştı.

‣ Dikmece’de direniş 17’inci gününde: Ma rıhna nıhna hon!
‣ Zeytinlikleri imara açılan Dikmeceliler Meclis’te
‣ Hatay’da kamulaştırma kararı verilen köyde üç günde ikinci yangın: Tesadüf mü?
‘İmara uygun değil’ denilen Dikmece’ye nasıl TOKİ yapılır?

Bir ayda İsrail ve Filistin’de 37 gazeteci öldürüldü

Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) 7 Ekim’den 6 Kasım’a kadar geçen süreçte İsrailFilistin savaşında en az 37 gazetecinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Hamas’ın İsrail’de düzenlediği saldırı ve ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanı ve kara saldırılarında hayatını kaybeden 11 bin kişiden en az 37’sinin gazeteci olduğu bildirildi. Komiteye göre hayatını kaybeden 32 gazeteci Filistinli, dört gazeteci İsrailli ve bir gazeteci de Lübnanlıydı. Gazze ve Batı Şeria‘da 9 bin 900’den fazla Filistinli, İsrail’de ise bin 400 kişi hayatını kaybetti.

Reuters‘in 27 Ekim tarihli haberine göre, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Reuters ve Agence France Press haber ajanslarına, Gazze Şeridi’nde görev yapan gazetecilerinin İsrail saldırılarına hedef olmayacağına dair güvence istemeleri üzerine, bu gazetecilerin güvenliğini garanti edemeyeceğini söyledi.

CPJ’nin verilerine göre; 6 Kasım itibariyle:

  • 37 gazeteci ve medya çalışanının öldürüldüğü teyit edildi.
  • 8 gazetecinin yaralandığı bildirildi.
  • 3 gazetecinin kayıp olduğu bildirildi.
  • 8 gazetecinin tutuklandığı bildirildi.
ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER

Mohamed Al Jaja

Al Jaja, Gazze’de Sawa haber ajansının sahibi olan ve basın özgürlüğü ile bağımsız medyayı destekleyen Press House-Palestine’de medya çalışanı ve organizasyonel gelişim danışmanıydı. Londra merkezli gazete ve internet sitesi The New Arab, SKeyes ve Filistinli Gazeteciler Sendikası’na göre; Al Jaja, Gazze’nin kuzeyindeki Al-Naser mahallesindeki evine düzenlenen hava saldırısında eşi ve iki kızıyla birlikte öldürüldü.

Mohamed Al Jaja

Muhammed Ebu Hatab

Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı Wafa ve Amman merkezli haber kuruluşu Roya News’e göre, Filistin Yönetimi tarafından finanse edilen Filistin TV’nin muhabiri ve gazeteci Ebu Hatab, İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’taki evlerine düzenlediği hava saldırısında ailesinin 11 üyesiyle birlikte öldürüldü.

Majd Fadl Arandas

Filistinli Gazeteciler Sendikası ve Beyrut merkezli basın özgürlüğü grubu SKeyes’e göre, Al-Jamaheer haber sitesi için çalışan Filistinli Gazeteciler Sendikası üyesi Majd Fadl Arandas, Gazze Şeridi’ndeki Nuseirat mülteci kampında İsrail’in hava saldırısında öldürüldü.

Iyad Matar

Amman merkezli haber kuruluşu Roya News ve yerel kanal Palestine Today’e göre; Hamas’a bağlı El Aksa TV için çalışan gazeteci Matar, İsrail’in Gazze Şeridi’nde düzenlediği bir hava saldırısında annesiyle birlikte öldürüldü.

Imad Al-Wahidi

Filistin Yönetimi tarafından işletilen Palestine TV kanalının medya çalışanı ve yöneticisi Al-Wahidi, Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı Wafa ve Filistin Gazeteciler Sendikası tarafından yapılan açıklamaya göre İsrail’in Gazze Şeridi’nde düzenlediği bir hava saldırısında aile üyeleriyle birlikte öldürüldü.

Majed Kashko

Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı Wafa ve Filistinli Gazeteciler Sendikası tarafından yapılan açıklamaya göre, Filistin Yönetimi tarafından işletilen Filistin TV kanalının ofis müdürü ve medya çalışanı olan Kashko, İsrail’in Gazze Şeridi’nde düzenlediği bir hava saldırısında aile üyeleriyle birlikte öldürüldü.

Nazmi Al-Nadim

Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı Wafa ve Mısır’ın devlet tarafından işletilen Middle ‘East News Agency’e göre, Filistin Televizyonu’nun finans ve idare müdür yardımcısı olan Al-Nadim, Gazze’nin doğusundaki Zeitoun bölgesindeki evine düzenlenen hava saldırısında aile üyeleriyle birlikte öldürüldü.

Fotoğraf: Dilek Kaya / Turkish Journal
Fotoğraf: Dilek Kaya / Turkish Journal

Yasser Abu Namous

Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı Wafa, El Cezire ve Hamas’a bağlı Al-Quds kanalına göre Al-Sahel medya kuruluşundan Filistinli gazeteci Yasser Abu Namous, Gazze’nin Khan Yunis kentindeki ailesinin evine düzenlenen hava saldırısında öldürüldü.

Duaa Sharaf

Anadolu Ajansı ve Middle East Monitor’un haberine göre Hamas’a bağlı El Aksa Radyosu’nda sunuculuk yapan Filistinli gazeteci Sharaf, Gazze’nin Yermuk mahallesindeki evine düzenlenen hava saldırısında çocuğuyla birlikte hayatını kaybetti.

Duaa Sharaf – Kaynak: BBC

Saed Al-Halabi

Filistin Gazeteciler Sendikası, Filistinli basın özgürlüğü grubu MADA ve Al-Jazeera-Filistin’e göre Hamas’a bağlı El Aksa TV’de gazetecilik yapan El Halebi, İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Jabalia mülteci kampına düzenlediği hava saldırısında öldürüldü.

Ahmed Abu Mhadi

Filistinli Gazeteciler Sendikası ve Youm7’ye göre, Hamas’a bağlı El Aksa TV’de gazetecilik yapan Mhadi, İsrail’in Gazze Şeridi’nde düzenlediği bir hava saldırısında öldürüldü.

Salma Mkhaimer

Filistinli Gazeteciler Sendikası ve bağımsız Mısır internet gazetesi Mada Masr’a göre serbest gazeteci Mkhaimer, İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Rafah kentinde düzenlediği hava saldırısında çocuğuyla birlikte hayatını kaybetti.

Salma Mkheimer – Kaynak: BBC

Mohammed Imad Labad

RT Arabic ve Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı WAFA’ya göre Al Resalah haber sitesinden gazeteci Labad, İsrail’in Gazze’nin Şeyh Radvan mahallesine düzenlediği hava saldırısında öldürüldü.

Roshdi Sarraj

Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı WAFA ve Sky News’e göre, gazeteci ve profesyonel medya hizmetleri konusunda uzmanlaşmış Filistinli bir şirket olan Ain Media’nın kurucu ortağı olan Sarraj, İsrail’in Gazze Şeridi’nde düzenlediği bir hava saldırısında öldürüldü.

Roshdi Sarraj – Kaynak: BBC

Roee Idan

The Times of Israel ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’na göre, 20 Ekim 2023 tarihinde İsrailli gazeteci Idan’ın cesedinin bulunmasının ardından öldüğü açıklandı. 7 Ekim 2023’te İsrail gazetesi Ynet’te fotoğrafçı olarak çalışan Idan’ın kayıp olduğu, eşi ve kızının ise öldürüldüğü bildirilmişti. CPJ, Idan’ın ailesinin saldırıya uğradığı gün çalışmakta olduğunu doğruladı.

Muhammed Ali

Filistinli Gazeteciler Sendikası ve Kahire merkezli Al-Dostor gazetesine göre, Al-Shabab Radio’dan (Gençlik Radyosu) bir gazeteci olan Ali, İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyinde düzenlediği bir hava saldırısında öldürüldü.

Khalil Abu Aathra

Filistinli Gazeteciler Sendikası ve Amman merkezli haber kuruluşu Roya News’in bildirdiğine göre, Hamas’a bağlı El Aksa TV’nin kameraman Abu Atra, İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Rafah’ta düzenlediği hava saldırısında kardeşiyle birlikte öldürüldü.

Khalil Abu Aathra –  Kaynak: BBC

Sameeh Al-Nady

Filistin Gazeteciler Sendikası ve Filistin basın ajansı Safa’ya göre, Hamas’a bağlı El Aksa TV’nin yöneticisi ve gazeteci El Nady, İsrail’in Gazze Şeridi’nde düzenlediği bir hava saldırısında öldürüldü.

Mohammad Balousha

Anadolu Ajansı ve The Guardian’ın haberine göre, gazeteci ve Gazze’deki yerel medya kanalı “Palestine Today” ofisinin idari ve mali müdürü olan Balousha, İsrail’in Gazze’nin kuzeyindeki Al-Saftawi mahallesine düzenlediği hava saldırısında öldürüldü.

Issam Bhar

TRT Arabia ve Kahire merkezli Arapça gazete Shorouk News’e göre, Hamas’a bağlı El Aksa TV’de gazetecilik yapan Bhar, İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyinde düzenlediği hava saldırısında öldürüldü.

Abdulhadi Habib

Filistinli Gazeteciler Sendikası ve Filistin topraklarında yaşayan Filistinliler tarafından yönetilen bağımsız haber kuruluşu Uluslararası Middle East Media Center’a göre, Al-Manara Haber Ajansı ve HQ Haber Ajansı için çalışan gazeteci Habib, Gazze Şehri’nin güneyindeki Zeitoun mahallesi yakınlarındaki evini hedef alan bir füze saldırısında birkaç aile üyesiyle birlikte öldürüldü.

Yousef Maher Dawas

Palestine Chronicle’a katkıda bulunan ve Filistinli gençlerin öncülüğündeki kâr amacı gütmeyen bir proje olan We Are Not Numbers’ın (WANN) yazarlarından olan Dawas, WANN ve Palestine Chronicle’a göre, Gazze Şeridi’nde Jabalia’nın kuzeyinde yer alan Beit Lahia kasabasında ailesinin evine düzenlenen İsrail füze saldırısında öldürüldü.

Yousef Maher Dawas – Kaynak: BBC

Salam Mema

Serbest gazeteci olan Mema’nın ölümü bu tarihte (13 Ekim 2023) teyit edildi. Mema, Filistinli gazeteciler için medya çalışmalarını geliştirmeyi amaçlayan bir kuruluş olan Filistin Medya Meclisi’nde Kadın Gazeteciler Komitesi başkanlığı görevini yürütüyordu. Filistin Gazeteciler Sendikası ve Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı WAFA’ya göre Mema’nın cesedi, Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yer alan Jabalia kampındaki evinin 10 Ekim’de İsrail hava saldırısıyla vurulmasından üç gün sonra enkazdan çıkarıldı.

Husam Mubarek

Skeyes Medya ve Kültürel Özgürlük Merkezi ve Filistinli Gazeteciler Sendikası’na göre, Hamas’a bağlı El Aksa Radyosu’nda gazetecilik yapan Mübarek, İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyinde düzenlediği bir hava saldırısında öldürüldü.

Issam Abdallah

Reuters haber ajansı için Beyrut’ta videografikerlik yapan Abdallah, Lübnan sınırı yakınlarında İsrail tarafından düzenlenen bir bombardıman sırasında öldürüldü. Abdallah ve bir grup diğer gazeteci Lübnan’ın güneyindeki Alma Al-Shaab yakınlarında İsrail güçleri ile Lübnan’ın militan Hizbullah grubu arasındaki karşılıklı bombardımanı takip ediyordu.

Issam Abdallah – Kaynak: Reuters

Ahmed Shehab

Filistinli Gazeteciler Sendikası ve Londra merkezli haber sitesi The New Arab’a göre, Sowt Al-Asra Radyosu (Mahkûmların Sesi Radyosu) muhabiri Shehab, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Jabalia’da bulunan evini vuran İsrail hava saldırısında eşi ve üç çocuğuyla birlikte hayatını kaybetti.

Mohamed Fayez Abu Matar

Filistin Gazeteciler Sendikası ve Filistin Yönetimi’nin resmi haber ajansı WAFA’ya göre, serbest foto muhabiri Abu Matar, İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Rafah kentinde düzenlediği hava saldırısında öldürüldü.

Saeed al-Taweel

İngiltere merkezli The Independent gazetesi, Katar’ın sahip olduğu İngilizce haber kanalı Al Jazeera English ve WAFA’ya göre, Al-Khamsa News internet sitesinin genel yayın yönetmeni Al-Taweel, İsrail savaş uçaklarının Gazze’nin batısındaki Rimal bölgesinde çeşitli medya kuruluşlarının bulunduğu bir bölgeyi vurması sonucu hayatını kaybetti.

Mohammed Sobh

Haberlere göre “Khabar” Haber Ajansı fotoğrafçısı Sobh da Rimal bölgesindeki hava saldırısında hayatını kaybetti.

Hisham Alnwajha

“Khabar” Haber Ajansı’nda gazeteci olarak çalışan Alnwajha’nın da Al-Taweel ve Sobh’un hayatını kaybettiği aynı bombalı saldırıda öldüğü bildirildi.

Assaad Shamlakh

Beyrut merkezli kâr amacı gütmeyen araştırma ve savunma kuruluşu The Legal Agenda (LA) ve BBC Arapça’ya göre, serbest gazeteci Shamlakh, İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Sheikh Ijlin mahallesinde bulunan evlerine düzenlediği hava saldırısında ailesinin dokuz üyesiyle birlikte öldürüldü.

Shai Regev

İbranice yayınlanan günlük Ma’ariv gazetesinin dedikodu ve eğlence haberleri bölümü TMI’da editör olarak görev yapan Regev, Hamas’ın İsrail’e yönelik bir saldırısı sırasında öldürüldü. Maariv ve The Times of Israel’in haberine göre Shai Regev’in ölümünün teyidi, altı gündür kayıp olduğu bildirildikten sonra ailesine yapılan açıklamayla geldi.

Ayelet Arnin

İsrail Yayın Kurumu Kan’da haber editörü olarak çalışan 22 yaşındaki Arnin, İsrail’in güneyinde Hamas’ın düzenlediği bir saldırı sırasında öldürüldü. The Times of Israel ve Yahoo’ya göre Arnin’in öldürüldüğü bir arkadaşı tarafından ailesine bildirildi.

Ayelet Arnin – Kaynak: BBC

Yaniv Zohar

İsrail’in İbranice yayın yapan günlük gazetesi Israel Hayom için çalışan İsrailli fotoğrafçı Zohar, İsrail’in güneyindeki Kibbutz Nahal Oz’a düzenlenen Hamas saldırısında öldürüldü. Israel Hayom ve Israel National News, saldırıda eşi ve iki kızının da öldüğünü bildirdi. Israel Hayom genel yayın yönetmeni Omer Lachmanovitch CPJ’ye Zohar’ın o gün çalıştığını söyledi.

Yaniv Zohar – Kaynak: BBC

Mohammad Al-Salhi

Wafa ve Orta Doğu’da medya haklarını savunan Gazeteci Destek Komitesi’ne (JSC) göre, Fourth Authority haber ajansı için çalışan foto muhabiri Al-Salhi, Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki bir Filistin mülteci kampı yakınlarında vurularak öldürüldü.

Mohammad Jarghoun

BBC ve UNESCO’ya göre Smart Media’da çalışan gazeteci Jarghoun, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Rafah kentinin doğusunda yer alan bir bölgede çatışmalarla ilgili haber yaparken vuruldu.

İbrahim Mohammad Lafi

MADA ve JSC’ye göre Ain Media’da fotoğrafçı olarak çalışan Lafi, Gazze Şeridi’nin İsrail’e açılan Erez Sınır Kapısı’nda vurularak öldürüldü.

facebook sharing button

 

Küresel ısınma Dünya’yı gerçek anlamda sarsıyor: Sismik veriler güç kazanıyor

Okyanus dalgaları yükselip alçaldıkça, aşağıdaki deniz tabanına kuvvet uyguluyor ve sismik dalgalar oluşturuyor. Bu sismik dalgalar o kadar güçlü ve yaygın ki depremleri izlemek ve incelemek için kullanılan sismograflarda sabit bir gürültü gibi görünüyor.

Bu dalga sinyalinin son yıllarda daha yoğun hale gelmesi, denizlerdeki fırtınaların giderek arttığını ve okyanus kabarmalarının daha yüksek ve yoğun olduğunu yansıtıyor.

Nature Communications dergisinde yayımlanan yeni bir çalışma, son 40 yılda dünya genelinde yaşanan bu artışları mercek altına alıyor. Küresel veriler, diğer okyanus, uydu ve bölgesel sismik çalışmalarla birlikte, artan küresel sıcaklıklara atfedilen fırtınalar ile dalga enerjisinde on yıllar süren bir artış olduğunu gösteriyor.

Sismolojinin okyanus dalgalarıyla ne ilgisi var?

The Conversation‘ın aktardığına göre küresel sismografik ağlar, daha çok depremlerin izlenmesi, incelenmesi ve bilim insanlarının gezegenin derin iç kısımlarının görüntülerini oluşturması için kullanılıyor.

Bu son derece hassas cihazlar, volkanik patlamalar, nükleer ve diğer patlamalar, meteor çarpmaları, toprak kaymaları ve buzul depremleri gibi çok çeşitli doğal ve insan kaynaklı sismik olayları sürekli olarak kaydediyor ve rüzgar, su ve insan faaliyetlerinden kaynaklanan kalıcı sismik sinyalleri de yakalıyor. Örneğin, sismografik ağlar, koronavirüs pandemisi sırasında dünya çapında uygulanan karantina önlemleri sırasında insan kaynaklı sismik gürültüde küresel bir sessizleşme olduğunu gösteriyor.

Bununla birlikte, sismik arka plan sinyallerinin küresel olarak en yaygın olanını, küresel mikroseizm olarak adlandırılan fırtına kaynaklı okyanus dalgalarının yarattığı aralıksız tını oluşturuyor.

İki tür sismik sinyal

Okyanus dalgaları iki farklı mikro sismik sinyal türü üretiyor.

Bunlardan en enerjik olanı, ikincil mikro sismik süreç olarak biliniyor ve yaklaşık sekiz ila 14 saniye arasında bir periyotta titreşim yayıyor. Dalga setleri okyanus içerisinde çeşitli yönlerde ilerlerken, birbirleriyle etkileşime girerek deniz tabanında basınç değişimleri yaratıyor. Ancak dalgalar her zaman birbirine karışmıyor. Bu nedenle de genel okyanus dalgası aktivitesi için kusurlu bir yansıma oluşturuyor.

Diğer sinyal türü ise birincil mikro sismik süreç olarak adlandırılıyor. Bu sinyaller, hareket halindeki okyanus dalgalarının doğrudan deniz tabanını itmesi ve çekmesinden kaynaklanıyor. Dalgalar içindeki suların hareketi derinlikle birlikte hızla azaldığından, bu durum su derinliğinin yaklaşık 300 metreden az olduğu bölgelerde meydana geliyor. Birincil mikro sismik sinyal, sismik verilerde 14 ila 20 saniye arasında bir periyoda sahip sabit bir uğultu olarak görülebiliyor.

Gezegenin daha çok sarsılması ne anlama geliyor?

Çalışmayı yürüten bilim insanları, dünya çapında uzun süreli sürekli kayıt geçmişine sahip 52 sismograf sahasında 1980’lerin sonlarına dek uzanan tarihsel birincil mikro sismik yoğunluğu tahmin ve analiz etti.

Bu istasyonlardan 41’inin (yüzde 79’u) on yıllar boyunca enerjide oldukça önemli ve aşamalı artışlar gösterdi.

Bulgular, 20’nci yüzyılın sonlarından bu yana küresel olarak ortalama okyanus dalga enerjisinin yılda ortalama yüzde 0,27 oranında arttığını gösterdi. Öte yandan, 2000 yılından bu yana, bu orandaki küresel ortalama artışın yılda yüzde 0,35 oranında yükseldiği saptandı.

En büyük genel mikro sismik enerji, Antarktika yarımadası yakınlarındaki bol fırtınalı Güney Okyanusu bölgelerinde tespit edildi. Bu sonuçlar, Kuzey Atlantik dalgalarının son yıllarda tarihsel seviyelere kıyasla en hızlı şekilde yoğunlaştığını ortaya koyuyor. Bu artış, Kuzey Atlantik fırtına yoğunluğunun ve kıyı tehlikelerinin arttığını gösteren son araştırmalarla da paralellik gösteriyor. Kasım 2023’te Avrupa‘yı güçlü dalgalar ve kasırga şiddetinde rüzgarlarla vuran Ciarán Fırtınası, bu artışın rekor kıran örneklerden biriydi.

Onlarca yıllık mikro sismik kayıt, güçlü kış fırtınalarının Kuzey ve Güney yarımküreler arasındaki mevsimsel salınımını da gösteriyor. Çalışma, Antarktika‘daki deniz buzunun büyüyüp küçülmesinin dalga sönümleyici etkilerinin yanı sıra El Niño ve La Niña döngüleriyle ilişkili çok yıllı iniş çıkışları ve bunların okyanus dalgaları ve fırtınalar üzerindeki uzun menzilli etkilerine de işaret ediyor.

Bulguların yanı sıra diğer yeni sismik çalışmalar da iklim ve okyanus araştırmalarından elde edilen ve küresel ısınma arttıkça fırtınaların ve dalgaların yoğunlaştığını gösteren sonuçları tamamlayıcı nitelik taşıyor.

Fotoğraf: Rebecca Blackwell / AP

Kıyılar için uyarı

Okyanuslar, son yıllarda insan faaliyetlerinden kaynaklanan artan sera gazı emisyonlarına bağlı aşırı ısının yaklaşık yüzde 90’ını hapsediyor. Bu fazla enerji, daha tehlikeli dalgalara ve daha güçlü fırtınalara dönüşebilir.

Çalışmadan elde edilen sonuçlar, artan okyanus dalga yüksekliklerinin kıyı şeritlerini vurabileceğini ve altyapıya zarar verebileceğini bildirerek bu dalgaların toprağı aşındırabileceğinden kıyı toplulukları için risk oluşturduğuna işaret ediyor.

Artan dalga enerjisinin etkileri, iklim değişikliği ve arazi alçalması nedeniyle devam eden deniz seviyesindeki yükselme ile daha da artıyor.

Uzmanlar ayrıca iklim krizini hafifletmenin ve kıyı altyapısı ile çevre koruma stratejilerinde direngenlik oluşturmanın önemini de vurguluyor.

Barış Akademisyenleri, 57 kurum ve 202 kişiden ‘İsrail’e dur de’ çağrısı

Türkiyeli Barış Akademisyenleri dünya kamuoyunu İsrail’in saldırılarına karşı tavır almaya çağırdı. Türkiye’nin İsrail ile tüm ilişkilerini kesmesini talep eden akademisyenlerin çağrısında şu ifadeler kullanıldı:

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri‘nin de belirttiği gibi tam 56 yıldır Filistin topraklarını yasadışı olarak işgal eden ve 2006’dan beri de uluslararası hukuka aykırı olarak Gazze’yi kuşatan İsrail, bugün tüm dünyanın gözü önünde Filistin halkına karşı bir insanlık suçu daha işlemektedir. Hamas diye bilinen, ama anlaşıldığı kadarıyla toplam 12 çok farklı çizgiden Filistinli örgütten oluşan ‘Filistin Direniş Grupları Ortak Operasyon Odası’ 7 Ekim 2023 tarihinde Gazze sınırından İsrail’e geçerek havadan ve karadan saldırılarla çoğu sivil 1400’ü aşkın insanı öldürmüş, bunun üzerine İsrail devleti Hamas’ın bu katliamını gerekçe göstererek, hatta bunu bir fırsata çevirerek Filistin halkına yönelik bugüne kadarki en ağır devlet terörünü uygulamaya başlamıştır. Bu kıyımların arasında iki hastanenin yerle bir edilişine, ambulans konvoylarının bombalanmasına ve İsrail devletinin açıkça hiçbir savaş hukukunu tanımayacağını ilan edişine tanıklık ettik. Gazze’de 6 Kasım tarihi itibariyle ölenlerin sayısının, binlercesi çocuk ve kadın olmak üzere 10 bini geçtiği tahmin ediliyor.”

İsrail hükümetinin bugün yaptığı katliamlar için Hamas’ın son saldırılarını bahane ettiğini belirten akademiyenler, “Ama biliyoruz ki henüz Hamas’ın olmadığı zamanlarda da Filistin halkı İsrail güvenlik güçlerinin yoğun baskı ve şiddetine uğramıştır. Birçok Yahudi diaspora inisiyatifi yanında İsrail yurttaşlarınca oluşturulmuş siyasi ve sivil inisiyatiflerince de Apartheid rejimi olarak adlandırılan İsrail hükümeti, dünyanın gözü önünde 2,2 milyon olduğu tahmin edilen Gazze halkının yeryüzünden silinmesini hedeflediğini ima etmektedir. İsrail’in başlattığı kara harekâtı etnik temizlik ve hatta soykırım anlamındadır” dedi.

192 akademisyen tarafından imzalanan metnin devamında şu ifadelere yer verildi:

“Halihazırda bu korkunç yok etme girişimine karşı çıkan birçok İsrailli akademisyenin, gazetecinin ve düşünürün ses verdiğine, devletin resmi söylemini sorguladıkları için bizzat devletleri tarafından ağır bir cadı avına uğradıklarına, hedef gösterildiklerine şahit oluyoruz. Kendi devletinin haksız savaşına ve katliamlarına karşı çıkan bu cesur insanların seslerini 2014 yılındaki Gazze bombardımanı sırasında da duymuştuk. Bu sese katılanların sayısının İsrail’in bugünkü Gazze katliamları sonrası katlanarak arttığını görmek umut vericidir. Türkiyeli Barış Akademisyenleri olarak devletlerin özellikle savaş gibi olağanüstü durumlarda muhalif seslere karşı ne türden susturma ve yıldırma yöntemleri kullanabildiklerini çok yakından biliyoruz ve bundan dolayı hem Filistinli meslektaşlarımızla hem İsrail’de resmi görüşe aykırı ses çıkarabilen meslektaşlarımızla dayanışma içindeyiz.

Biz aşağıda imzası bulunan Türkiyeli Barış Akademisyenleri dünya kamuoyunu, siyasetçilerini ve medyasını İsrail’in katliamlarına karşı tavır almaya ve Türkiye Cumhuriyeti devletini işgal sona erene ve barış tesis edilene kadar İsrail ile askeri, ticari ve diplomatik ilişkisini kesmeye çağırıyoruz. Dünyadaki tüm çatışmalarda olduğu gibi kalıcı barışın inşası ancak ve ancak zulme uğrayan halkın eşit bir şekilde masada yer aldığı bir barış süreciyle mümkün olacaktır.”

İmzacılar:

  1. Adalet B. Alada
  2. Adnan Şahin
  3. Ahmet Çinici
  4. Ahmet Bülent Özer
  5. Akın Atauz
  6. Ali Taşıran
  7. Ali Yalçın Göymen
  8. Aliye Kovanlıkaya
  9. Alper Açık
  10. Alper Kaliber
  11. Aslı Davas
  12. Aslı Odman
  13. Aslı Takanay
  14. Aslı Telli
  15. Atakan Büke
  16. Aydın Ördek
  17. Aydoğan Kars
  18. Ayfer Bartu Candan
  19. Aynur Özuğurlu
  20. Ayşe Durakbaşa
  21. Ayşe Erzan
  22. Ayşe Gözen
  23. Ayşe Serdar
  24. Banu Can
  25. Barış Ünlü
  26. Barış Yapışkan
  27. Bediz Yılmaz
  28. Berna Kılınç
  29. Beyza Üstün
  30. Biray Kolluoğlu
  31. Bülent Küçük
  32. Can Candan
  33. Can Şeker
  34. Caner Doğan
  35. Caner Ercan
  36. Cem Oyvat
  37. Cem Özatalay
  38. Cemil Yıldızcan
  39. Ceren Özselçuk
  40. Ceren Şengül
  41. Cesim Çelik
  42. Cumhur İzgi
  43. Cüneyt Başbuğu
  44. Çare Olgun Çalışkan
  45. Demet Bolat
  46. Derya Keskin
  47. E. Ahmet Tonak
  48. Ebru Işıklı
  49. Eda Aslı Şeran
  50. Efe Arık
  51. Elif Sandal Önal
  52. Emrah Günok
  53. Emre Çetin Gürer
  54. Ercan Şen
  55. Erdal Gilgil
  56. Erdem Üngür
  57. Ergün Özgür
  58. Erhan Yalçındağ
  59. Erol Köroğlu
  60. Esmeray Yoğun
  61. Esra Dabağcı
  62. Esra Ergüzeloğlu
  63. Esra Mungan
  64. Fatma Gök
  65. Fatma Ünsal
  66. Ferda Fahrioğlu-Akın
  67. Feryal Saygılıgil
  68. Fikret Uyar
  69. Filiz Arıöz
  70. Fuat Özdinç
  71. Funda Karapehlivan
  72. Gençay Gürsoy
  73. Görkem Akgöz
  74. Gözde Aytemur
  75. Gülcan Ergün
  76. Gülsün Güvenli
  77. Gürel Tüzün
  78. Hacer Ansal
  79. Hacı Çevik
  80. Hakan Altun
  81. Hakan Koçak
  82. Halis Ulaş
  83. Hazel Başköy
  84. Hilal Alkan
  85. Hülya Dinçer
  86. Hülya Doğan
  87. İ. Kuban Altınel
  88. İbrahim Yaman
  89. İlkay Özküralpli
  90. İlker Cörüt
  91. İrfan Eroğlu
  92. Kaan Ağartan
  93. Koray Sakarya
  94. Kumru Toktamış
  95. Kuvvet Lordoğlu
  96. Latife Akyüz
  97. Leyla Şimşek-Rathke
  98. Lülüfer Körükmez
  99. Lütfiye Bozdağ
  100. Mehmet Onur Yılmaz
  101. Melek Zorlu
  102. Melih Kırlıdoğ
  103. Meral Camcı
  104. Meral Demirel
  105. Meryem Koray
  106. Mesut Coşkun
  107. Murat Büyükyılmaz
  108. Murat Gülsoy
  109. Murat Koyuncu
  110. Murat Özbank
  111. Mustafa Altıntop
  112. Mustafa Çapar
  113. Mustafa Kemal Coşkun
  114. Mustafa Kerem Yüksel
  115. Mustafa Oğuz Sinemillioğlu
  116. Mustafa Şener
  117. Muzaffer Kaya
  118. Nagehan Tokdoğan
  119. Nazan Üstündağ
  120. Nazım Dikbaş
  121. Nazlı Bülay Doğan
  122. Nergis Perçinel
  123. Neşe Özgen
  124. Neşe Şen
  125. Nil Mutluer
  126. Nilay Etiler
  127. Nilgün Toker
  128. Nur Bekata Mardin
  129. Nur Betül Çelik
  130. Nurçin İleri
  131. Nuri Ersoy
  132. Nüket Esen
  133. Nükhet Sirman
  134. Olcay Akyıldız
  135. Olcay Kunal
  136. Olga Selin Hünler
  137. Onur Hamzaoğlu
  138. Orhan Kaya
  139. Osman İşçi
  140. Öget Öktem Tanör
  141. Ömer Faruk Yekdeş
  142. Özge Ertem
  143. Özgür Çiçek
  144. Özgür Müftüoğlu
  145. Özgür Orhangazi
  146. Özlem Özkan
  147. Öznur Yaşar Diner
  148. Pınar Şenoğuz
  149. Ramazan Kurt
  150. Rana Gürbüz
  151. Rıfat Okçabol
  152. Saadet Sorgunlu
  153. Seçil Doğuç
  154. Seçkin Özsoy
  155. Selda Altınok
  156. Selime Güzelsarı
  157. Serdar Başçetin
  158. Serdar Tekin
  159. Sevil Çakır
  160. Seyhan Çamlıgüney
  161. Sezai Ozan Zeybek
  162. Sibel Irzık
  163. Sibel Özbudun
  164. Sibel Perçinel
  165. Suzan Yazıcı
  166. Şahan Yatarkalkmaz
  167. Şebnem Oğuz
  168. Şükrü Boylu
  169. Tahsin Yeşildere
  170. Tamer Demiralp
  171. Tijen Tunalı
  172. Tuba Akıncılar
  173. Tuna Altınel
  174. Turan Keskin
  175. Ülkü Güney
  176. Ümit Biçer
  177. Veli Deniz
  178. Volkan Çidam
  179. Yasemin Özgün
  180. Yaşar Akdağ
  181. Yücel Demirer
  182. Z. Gizem Sayın
  183. Z. Tül Akbal Süalp
  184. Zafer Yenal
  185. Zerrin Kurtoğlu Şahin
  186. Zeynep Gambetti
  187. Zeynep Kadirbeyoğlu
  188. Zeynep Kıvılcım
  189. Zeynep Uysal
  190. Zeynep Yürekli
  191. Zişan Kürüm

202 kişi ve 57 demokratik kurumdan ‘kalıcı barış’ çağrısı

Sendikacı, sanatçı, yazar, önceki dönem milletvekili ve bakan, bilim insanı, hukukçu, siyasetçi, hak savunucusu 202 kişi ve 57 demokratik kurum, sendika, platform meslek örgütü ve siyasi parti de Gazze’deki savaşa son verilmesini isteyerek Filistin’e özgürlük, ülkede ve bölgede adil ve kalıcı barış çağrısı yaptı.

Açıklamada yaklaşık bir aydır kuşatma altında bulunan Gazze’de, savaş ve soykırım suçunun işlendiğine dikkat çekilerek şu ifadelere yer verildi:

“ABD’nin ve Batılı devletlerin açık desteğiyle İsrail tarafından hastaneler, okullar, mülteci kampları, ibadet merkezleri, pazar yerleri bombalanıyor. Soykırım, dünyanın gözleri önünde, açıkça ilan edilerek, nice acılardan yıkımlardan süzülmüş insancıl hukuk mirası fütursuzca çiğnenerek yapılıyor. Devletler, BM ve AB gibi uluslararası kuruluşlar katliama engel olacak etkili bir tutum ortaya koymazken, dünyanın her yerinde halklar ayakta, insanlık mirasına sahip çıkıyor.”

‘İsrail işgal ettiği topraklardan çekilmeli’

“75 yıldır Filistinlilere dayatılan günlük katliam, sürgün, mülksüzleştirme, işçileştirme, yerinden etme üstüne oturtulmuş sistem, Filistinlilerin yaşamaya mahkûm edildiği açık hava hapishanesi, işgal edilmiş topraklardan yapılan Hamas saldırısıyla bir cerahat gibi patladı. Yok edilen yaşam alanları, binlerce can kaybı, öldürülen çocuklar, düşmanlık, nefret, ırkçılık ve cinsiyetçilik suçları da dahil olmak üzere savaşın yarattığı bütün felaketlere yaşadığımız bölgede şahit oluyoruz.

Savaşın ve yıkımın nedeni Filistin topraklarındaki İsrail’in yayılmacılığı ve işgalidir. Filistin halkının direnme hakkı meşrudur. İsrail ve Filistin halklarının eşit haklarına sahip olarak kaderlerini tayin edecekleri barışçıl bir çözüm yaratılmadan savaş ve şiddeti önlemenin hiçbir yolu yoktur.
İsrail işgal ettiği topraklardan çekilmelidir.

İsrail Başbakanı Netanyahu BM tarafından savaş suçlusu ilan edilmeli, soykırımdan sorumlu yetkililerle birlikte uluslararası mahkemelerde evrensel kriterlere göre yargılanmalıdır. BM’nin savaş suçu ve soykırım konusundaki yaptırımları hayata geçirilmelidir. Soykırımı ve işgali meşru görmeyen başta Türkiye olmak üzere bütün ülkeler İsrail ile tüm ekonomik, ticari, askeri ilişkilerini kesmelidir.

‘Kalıcı ve adil bir barış tek çözüm yolu’

Emperyalistlerin güç ve paylaşım savaşlarının yoğun biçimde sürdüğü bölgemiz ateş hattında. Filistin ve Kürt halkları başta olmak üzere halkların kendi kimlikleri ve kültürleriyle eşit ve özgür olarak var olma hakları sistemli baskı ve zulümle, katliamlarla yok ediliyor. Savaştan kazanan sadece savaş tüccarları, halkın sırtından zenginleşenler, ülkeyi savaşla ve baskıyla yöneten rejimlerdir. Halkların güvenlik ve refah içinde yaşamasının tek yolu kalıcı ve adil barıştır. Bölgemizde ve ülkemizde kalıcı ve adil bir barışın sağlanması için bütün toplumsal güçleri, emek ve meslek örgütlerini, demokratik kurum ve kuruluşları bölgemizdeki soykırım ve savaş politikalarına karşı kitlesel bir barış mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.”

Barış çağrısının kurumsal imzacıları şöyle:

  1. 10 Ekim Barış Derneği
  2. 1974 Çağdaş Hukukçular Derneği Adana Şubesi
  3. 4. Vardiya İşçi Dayanışması
  4. Akdeniz Kültür Derneği
  5. Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF)
  6. Alevi Dernekler Federasyonu
  7. Anti Kapitalist Müslümanlar
  8. Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAM-DER)
  9. Bakırköy Kent Savunması
  10. Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisİyatifi
  11. Bursa Bağımsız Direnişçi İşçiler Sendikası
  12. Demokrasi İçin Birlik
  13. Demokrasi İçin Hukukçular
  14. Demokratik Alevi Dernekleri
  15. Demokratik Bölgeler Partisi
  16. Dicle Görme Engelliler Derneği
  17. DİSK Devrimci Turizm İşçileri Sendikası Marmara Bölge Şubesi
  18. DİSK Genel İş İstanbul Anadolu Yakası 2 No lu Şube
  19. Diyarbakır Sspe Çocuk Hastalığı ve Hasta Yakınları Yardımlaşma Derneği
  20. Eğitim Sen Tekirdağ Şubesi
  21. Emek Partisi (EMEP)
  22. Emekçi Hareket Partisi (EHP)
  23. Emekliler Dayanışma Sendikası
  24. Emekliler Dayanışma Sendikası Adana Temsilciliği
  25. Engelsiz Bileşenler Federasyonu
  26. Halkevleri
  27. Halkların Demokratik Kongresi (HDK)
  28. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi ( HEDEP)
  29. Halkların Köprüsü Derneği
  30. Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği
  31. İklim Adaleti Koalisyonu
  32. İMECE Ev işçileri Sendikası
  33. İstanbul Geri Dönüşüme Katkı Derneği (GEKATDER)
  34. Jineps Gazetesi
  35. Kadın Savunma Ağı
  36. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK
  37. KESK/ SES Şişli Şubesi
  38. KHK’lı Platformları Birliği
  39. Kırkyama Kadın Dayanışması
  40. Mor Dayanışma
  41. Özgür Tiyatro
  42. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD)
  43. Politeknik Mühendis, Mimar Şehir Plancıları Dayanışma Derneği
  44. Politika Gazetesi
  45. Siverek Görme Engelliler Derneği
  46. Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPOD)
  47. Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP)
  48. Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF)
  49. Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP)
  50. Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP)
  51. Tüm Emeklilerin Sendikası Konak şubesi
  52. Türk Tabipleri Birliği (TTB)
  53. Türkiye İşçi Partisi (TİP)
  54. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS)
  55. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği (ÜNİV-DER)
  56. Validebağ Savunması
  57. Yeşil Sol Parti Girişimi

Bireysel imzalarıyla barış çağrısı yapan isimler ise şöyle:

  1. Adnan Ekşigil
  2. Adnan Özyalçıner
  3. Ahmad Zakaria
  4. Ahmet Aydoğan
  5. Ahmet Dindar
  6. Ahmet Ergin
  7. Ali Haldenbilen
  8. Ali Haydar Konca
  9. Ali Rıza Dizdar
  10. Aydın Cıngı
  11. Aydın Deniz
  12. Aylin Hacaloğlu
  13. Aysel Baytar Önsel
  14. Aysel Hoşgit
  15. Ayşe Erdem
  16. Ayşe Erzan
  17. Ayşegül Devecioğlu
  18. Ayşen Şahin
  19. Ayşenil Şamlıoğlu
  20. Bahadır Altan
  21. Baise Pirim
  22. Bedahet Tosun
  23. Belgin Koç
  24. Beyza Zeyno Bayramoğlu
  25. Birgül Asena Güven
  26. Birol aksu
  27. Birol Sarıkaş
  28. Bissan Edwan
  29. Bumin Güneri
  30. Bülent Erdem
  31. Bülent Gündoğmuş
  32. Cem Doğan
  33. Cengiz Arın
  34. Cengiz Cemri
  35. Cenk Güray
  36. Derya Tolgay
  37. Durna Şahin
  38. Elif Bulut
  39. Emel Cidecioğlu
  40. Emine Dayıoğlu
  41. Emre Gürkan
  42. Ender Öndeş
  43. Enes Dursun
  44. Engin Kulu
  45. Ercüment Gürçay
  46. Erkan yılmaz
  47. Erman Türkmen
  48. Erol Kızılelma
  49. Fatma Koçyiğit
  50. Ferda Koç
  51. Fevzi İpek
  52. Filiz Kerestecioğlu
  53. Gökhan Durmuş
  54. Gülay Bilici
  55. Gülnur Acar Savran
  56. Gülsen Ülker
  57. Gülsüm Ağaoğlu
  58. Hakkı Özdal
  59. Haldun İleri
  60. Halil Ergun
  61. Halil İmrek
  62. Hanife Yüksel
  63. Harika Şişmanlar
  64. Harun Gülmez
  65. Hasan Cevat Özdil
  66. Hasan Durkal
  67. Hasan Kara
  68. Haşim Korkmaz
  69. Hatice Göz
  70. Haydar Ergülen
  71. Hulusi Zeybel
  72. Hülya Ekşigil
  73. Hürriyet Karadeniz
  74. Hüseyin Kaya
  75. İbrahim Betil
  76. İbrahim Sarıkaya
  77. İlhan Turan Yıldırım
  78. İnanç Su
  79. İshak Kocabıyık
  80. İsmail Güzelsoy
  81. Juliana Gözen
  82. Jülide kural
  83. Kadir Akın
  84. Kadriye Doğan
  85. Kamil Tekin Sürek
  86. Kemal Atakan
  87. Kemal Aytaç
  88. Kenan Davutoğlu
  89. Kudret Ünal
  90. Latife Demirci Kahya
  91. Levent Tüzel
  92. Levent Üzümcü
  93. Leyla Han Tüzel
  94. M. İrem Afşin
  95. Mahmut Memduh Uyan
  96. Mehmet Bekaroğlu
  97. Mehmet Bozgeyik
  98. Mehmet Sina Hıdır
  99. Mehmet Turp
  100. Mehmet Zaman Saçlıoğlu
  101. Merih Cemal Taymaz
  102. Mert Büyükkarabacak
  103. Mert Fırat
  104. Metin Bayrak
  105. Mevlut Ülgen
  106. Muazzez Töre
  107. Mukadder Cankoçak
  108. Murat Akbaş
  109. Musa Piroğlu
  110. Mustafa Cinkılıç
  111. Mustafa Durmuş
  112. Mustafa Kurtul Karabulut
  113. Müfit Özdeş
  114. Müge Karalom
  115. Müge Yamanyılmaz
  116. Münir Korkmaz
  117. Necdet Okcan
  118. Necdet Saraç
  119. Necip Eraslan
  120. Nedim Kara
  121. Nesteren Davutoğlu
  122. Neşat Olağan
  123. Nevin Berktaş,
  124. Nil Mutluer
  125. Nilay Kırcı
  126. Nilgün Salmaner
  127. Nilgün Toker
  128. Nuray Özdoğan
  129. Nuray Sancar
  130. Nurcan Baysal
  131. Nuriye Ünal
  132. Olcay Ozak
  133. Olcay Şimşek
  134. Onur Hamzaoğlu
  135. Orhan Alkaya
  136. Orhan Atan
  137. Orhan Demirbağ
  138. Orhan Silier
  139. Osman Ergin
  140. Osman Polat
  141. Oya Ersoy
  142. Özgür Başkaya
  143. Özgür Karabulut
  144. Pakize Sinemillioğlu
  145. Pelin Kahiloğulları
  146. Perihan Koca
  147. Ayşe Gözen
  148. Baskın Oran
  149. Esen Aslandoğan
  150. Fatma Gök
  151. Gençay Gürsoy
  152. Rahmi Saltuk
  153. Ramazan Sarıoğlu
  154. Ramazan Yıldırım
  155. Remzi Altunpolat
  156. Resul Çatar
  157. Rezan Tuncay
  158. Rıza Türmen
  159. Saadet Erkuş
  160. Sadife Karataş Kural
  161. Salih Zeki tombak
  162. Sedef Erdal
  163. Semih Bilgen
  164. Serfinaz Ergun
  165. Sevda Köksoy Kuey
  166. Sevgi Yılmaz
  167. Sevil Aracı
  168. Seyit Aslan
  169. Seyit Soydan
  170. Sezgin Kartal
  171. Sibel Özbudun
  172. Sinan Tunç
  173. Songül Tunçdemir
  174. Süreyya Kemal Çakıroğlu
  175. Şamil Altan
  176. Şebnem Oğuz
  177. Şengün Kılıç
  178. Şivan Kırmızıçiçek
  179. Tahsin Yeşildere
  180. Tahsin Yılmaz
  181. Tamer Köksal
  182. Tatlıgül Gül
  183. Taylan Bekin
  184. Telli ışık
  185. Temel Demirer
  186. Tülay Özdeş
  187. Ümide Aysu
  188. Yaman Öğüt
  189. Yasemin Özgün
  190. Yaşar Güven
  191. Yavuz Halat
  192. Yelda Karataş
  193. Yıldız İmrek
  194. Yılmaz Bozkurt
  195. Yusuf Çakır
  196. Zehra Yılmaz
  197. Zeki Yalçındere
  198. Zeliha Altuntaş
  199. Zeynep Cengizhan
  200. Zeynep Göğüş
  201. Ziya Halis
  202. Zuhal Orhun

Gazeteci Çelebi’ye Onur Yürüyüşü paylaşımından beraat

2020 Onur Yürüyüşü dolayısıyla paylaştığı Tweet nedeniyle “devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılamak” iddiasıyla yargılanan Gazeteci Semra Çelebi beraat etti.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) websitesinde yer alan habere göreİstanbul Anadolu 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın üçüncü duruşmasında Çelebi’nin savunmasını MLSA adına üstlenen Avukat Fatih Aydın, davanın açılmasına yol açan kişinin şikayetçi (“müşteki”) sıfatının bulunmadığını açıkladı.

İstanbul Anadolu 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen üçüncü duruşmada Çelebi müdafii avukat Fatih Aydın, ilk olarak soruşturma dosyası kapsamında davanın açılmasının yolunu açan “kovuşturmaya yer olmadığı kararına itirazı” yapan kişinin “müşteki” sıfatı olmadığını, bu nedenle itirazın usule uygun olmadığını kaydetti.

‘Kimse şiiri ezbere bilmek zorunda değildir’

Savcının önceki duruşmada Çelebi hakkında ceza istediği esas hakkında görüşüne karşı beyanda bulunan avukat Aydın, kovuşturmaya konu Tweet (şimdiki X platform) “ibne” ifadesinin hakaret kastı içermediğini söyledi.

Avukat Aydın, ilk duruşmada iddianameye konu dizenin duruşma tutanağına bile yanlış geçirildiğini hatırlatarak, “Kimse bu şiiri ezbere bilmek ya da saygı duymak zorunda değildir” diye konuştu.

‘LGBTİ+ bireyler bu ülkenin yurttaşıdır’

Çelebi’nin Tweet’i Onur Yürüyüşü günü LGBTİ+ bireylere destek olarak attığını altını çizen avukat Aydın, “LGBTİ+ bireyler bu ülkenin 81 milyonluk yurttaşlarının parçasıdır. Bayrak onların da bayrağıdır. ‘Bayrakları bayrak yapan velev ki ibnelerdir’ sözü hakaret değildir. Müvekkilim ‘ibne’ sözcüğünü kesinlikle hakaret olarak kullanmamıştır. Dolayısıyla bayrağa da hakaret söz konusu değildir. Bu nedenle devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılamak suçunun unsurları oluşmamıştır” diyerek beraat talep etti.

Savcı ise esas hakkında görüşünü yineledi. Hükmünü açıklayan mahkeme “suçun unsurları oluşmadığı” gerekçesiyle gazeteci Semra Çelebi hakkında beraat kararı verdi.

Ne olmuştu?

Gazeteci Semra Çelebi, 28 Haziran 2020 tarihinde sosyal medya hesabından 2014 yılına ait Onur Yürüyüşü’nde çekilmiş bir fotoğrafla yaptığı paylaşım nedeniyle yargılandı.

Çelebi’nin paylaşımının ardından dönemin Kadıköy AKP İlçe Başkanı olan Aydoğan Ahıakın, 1 Temmuz 2020 tarihinde gazeteci Çelebi hakkında ihbarda bulunmuştu.

Çelebi hakkında “hakaret”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”, “devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılama”, “nefret ve ayrımcılık suçu”, “Türk Bayrağı Kanunu aleyhine işlenen suçlar vs.” suçlamaları ile ihbarda bulunan Ahıakın, Çelebi’nin Twitter paylaşımı ile “şehitlere ve Türk bayrağına hakaret” ettiğini iddia ederek hakkında kamu davası açılmasını ve cezalandırılmasını talep etmiş, aynı zamanda avukat olan Ahıakın, şikayet dilekçesine ek olarak AKP üyelik kartını da eklemişti.

Savcılık, 21 Ağustos 2020 tarihinde “suça konu yazıda Türk bayrağının kast edildiğine ilişkin yeterli delil bulunmadığı” gerekçesiyle takipsizlik kararı vermişti.

Savcılık tarafından “ihbar eden” olarak tanımlanan Aydoğan Ahıakın, paylaşımdan dolayı “zarar gören, mağdur” olan bir vatandaş olduğunu ve dolayısıyla “müşteki” olarak tanımlanması gerektiğini belirterek kendisine tebliğ edilmemesine rağmen 21 Ekim 2020 tarihinde takipsizlik kararına itiraz etti. Takipsizlik kararının “usule ve yasaya aykırı” olduğunu iddia eden Ahıakın, Çelebi’nin söz konusu paylaşımında “LGBT bayrağı ile Türk bayrağını bir tutarak”, “şanlı bayrağa hakaret ettiğini” ve “hakareti savunan ve pişmanlık duymayan yeni paylaşımlarına devam ettiğini” belirterek takipsizlik kararının kaldırılmasını talep etmişti.

“İhbar eden Aydoğan Ahıakın’ın itirazının usul ve yasaya uygun olduğuna” karar vererek itirazı kabul eden İstanbul Anadolu 8. Sulh Ceza Hakimliği, Çelebi’nin suçlama konusu yapılan paylaşımındaki “Bayrakları bayrak yapan velev ki ibnelerdir!” ifadelerine değinerek bu ifadelerle Mithat Cemal Kuntay’ın “On Beş Yılı Karşılarken” şiirine atıf yapıldığına kanaat getirmiş ve “Şair, şiirini Türk bayrağı ve şehitler için yazmıştır. Başka bir kesim için yazmamıştır. Dolayısıyla şiir, şairin kastetmediği kesimler için asla kullanılamaz” gerekçesiyle 30 Haziran 2022 tarihinde takipsizlik kararının kaldırılmasına hükmetmişti.