Ana Sayfa Blog Sayfa 120

Muğla Su İnisiyatifi: Çare desalinasyon değil, adaletsiz su yönetimine son vermek

İnsan kaynaklı iklim krizinin etkisiyle artan hava sıcaklıklarıyla birlikte ardı ardına en sıcak ay rekorları kırılırken Muğla‘ya bağlı Bodrum‘daki susuzluk yurttaşları tedirgin ediyor. Muğla Su İnisiyatifi tarafından açıklama yapılarak konuya ilişkin endişeler dile getirilirken deniz suyundan desalinasyon ile içme suyu elde edilmesi projelerinin daha da büyük sorunlara yol açacağı belirtildi.

İnisiyatif’in açıklamasında susuzluğa çözüm olarak desalinasyona yönelik planlamalar yapılması yaklaşımının doğru olmadığı, ekolojik dengeyi bozan faaliyetler sonucu yaşanan bu sorunu yine ekolojik dengeyi bozacak, deniz kirliliğine, deniz canlılarının yok olmasına yol açacak bir yöntemle çözmeye çalışmanın daha fazla sorunlara yol açacağı belirtildi.

Denizden su arıtma: Hem maliyetli hem çevresel tahribat
Desalinasyon susuz kentlere çare mi?
Desalinasyon İstanbul’un susuzluğuna çare olamaz

Desalinasyonun öncesinde bölgedeki su sorununa ilişkin şu adımların atılması gerektiğine de vurgu yapıldı:

  • Bölgede hali hazırda suya ihtiyaç duyulan tüm süreçlerin tartışılması,
  • Suyun yaşam için vazgeçilmez olduğunun kabul edilmesi,
  • Bölgede su gereksiniminin doğru hesaplanması,
  • Gerekli önlemlerin alınması öncelikli olmalı…
  • Demokratik kitle örgütleri; emek, ekoloji, meslek örgütleri ve yöre halkı ile birlikte, suyun ve ekosistemlerin korunması esas alınarak su sorununun çözümü tartışılmalı, çözümler aranmalı ve su sorununun çözüm yolları doğru saptanmalı,
  • Su varlıkları ve deniz ekosistemi ise mutlaka korunmalıdır.

‘Termik santraller gibi oteller de mi su arzında halktan öncelikli olacak?’

Açıklamada ayrıca bölgede ekokırım gerçekleştirmek pahasına yapılan otel projelerinden birine dikkat çeken İnisiyatif, suya erişimde bu otellerin önceliği olup olmayacağını da sordu:

“Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bodrum’un en bakir yerlerinden ve çoğu orman olan Kızılağaç’ta 3 bin 575 yatak kapasiteli 7 otel için yatırımcılara arazi tahsis edileceğini ilan etmiştir. Bırakın orman alanlarının katledilecek olmasını, bu otellere nereden su sağlamayı düşünüyorlar? Yoksa termik santraller gibi oteller de mi su arzında halktan öncelikli olacak! Suya erişimin bu kadar zorlaştığı koşullarda bu uygulamaların hangi akla hizmet ettiğini anlamakta zorluk çekiyoruz.”

DSİ’ye dava açıldı: ‘Suyu termik santrallere değil, doğaya verin
Türkiye’de su sorunu ve yönetimi: Kriz kapıda mı?
Ege madenler ve JES’lerle doldu

‘Desalinasyon, çok pahalı ve ekosisteme zararlı bir yöntem’

Desalinasyonun Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve İsrail gibi suya erişim sorunu yaşayan, ekonomik düzeyi yüksek ülkelerde kullanılan bir yöntem olduğunu hatırlatan İnisiyatif’in açıklamasında şunlara yer verildi:

“Ancak hem çok pahalı, hem çok enerji ihtiyacı doğuran, hem de deniz ekosistemine zararlı bir yöntemdir. Tuzdan arındırma çok fazla enerji gerektirir. Desalinasyon yönteminde; reverse ozmos (ters tuz basıncı) uygulanarak membran sistemi ile tuzlu suyun içindeki tuz alınır. Sistem maliyeti enerji maliyetine, membran teknolojisine bağlı kalmaya devam ettiği sürece, bu teknolojiler kendilerine en çok ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler için uygun yöntemler olamaz. Sonuç olarak halkın içme suyuna erişimi de daha pahalı olacaktır.”

Fotoğraf: DHA

Deniz ekosistemindeki varlıklar için geri dönüşsüz zararların söz konusu olacağının belirtildiği açıklamada, “Deşarj edilecek olan tuz yoğun akışkan toksik etkisini hızla göstererek deniz yaşamında biyo-çeşitliliği olumsuz etkileyecek, balık popülasyonu hızla azalacak, deniz giderek kirlenecek, çölleşecek, çeşitli canlı türlerinin yaşaması daha da imkansızlaşacak” denildi.

Sonuçları itibarı ile desalinasyon tesislerinin, 1976 Barselona Sözleşmesi gibi Akdeniz’in korunması amaçlı birçok uluslararası sözleşmeye de aykırı olduğunun altının çizildiği açıklamada, “En son Datça ve Bozburun’da yapılması planlanan desalinasyon tesislerinin ÇED gerekli değildir kararı da bilirkişi raporlarına dayanılarak iptal edilmiştir. Yine son zamanlarda suyu daha az tuzlu olduğu için desalinasyonun daha az maliyetli olacağı söylenerek gündeme getirilen Ekinanbarı suyu için de aynı endişeleri taşıdığımızı bildirmek isteriz. Bu projenin Geyik Barajı’nın kamulaştırılmasından dört kat daha fazla maliyetli olacağı MUSKİ tarafından da açıklanmıştır” ifadelerine yer verildi.

Geyik Barajı kamunundur, kamuya iade edilmelidir
Bodrum’da kuraklık
Bodrum’a su veren ikinci baraj da kurudu

‘Su için önce ömrünü çoktan doldurmuş termik santraller kapatılmalı’

Son olarak açıklamada bölgede her gün neredeyse bir milyon insanın, şehrin tüm nüfusunun, ihtiyacı kadar su kullanan ancak enerji üretimine katkısı sadece yüzde 2 olan, ömrünü çoktan doldurmuş 40 yıllık termik santrallerin kapatılması gerektiğine vurgu yapıldı.

Maden aramalarına açılan Munzur Dağları’nda ağaç kesimi ve orman tıraşlamasına hız verildi

Yüzde 27’sini ormanların oluşturduğu Dersim‘in Munzur Dağları, maden şirketlerinin tehditi altında. Yüzlerce endemik bitkinin ve canlının yaşam olan bölgede bir yandan maden şirketleri, diğer yandan Orman Genel Müdürlüğü eliyle “gençleştirme” gerekçesiyle yapılan kesimler nedeniyle kentin ve ormanların doğası, kültürü ve inancına yönelik tahribat hız kesmeden devam ediyor.

Mevcut maden işletmeleri ile birlikte yüzü aşkın maden projesinin bulunduğu ifade edilen Dersim’de, şimdi de 60 kilometre uzunluğundaki Munzur Dağları’nın neredeyse tamamı maden sahası ilan edilmiş durumda.

DEM Parti‘nin Dersim Milletvekili Ayten Kordu, son olarak maden sahaları nedeniyle Sarı Saltuk ve Ali Boğazı bölgesinde ağaç kesimi yapılarak maden projeleri için hazırlık yapıldığını duyurdu. Kordu’nun yöre halkına dayandırarak verdiği bilgilere göre, Sarı Saltuk tepesinde bulunan büyük bir alanda orman tıraşlanmış durumda, Ali Boğazı bölgesinde de büyük bir alanda ağaç kesimi yapıldı ve iş makineleri getirilip büyük metal direkler dikildi. “Gençleştirme” gerekçesiyle de Çiçekli köyü mevkiinde yapılan meşe ormanı kesimi devam ediyor.  Dersim Hozat yolu arasındaki Çiçekli bölgesinde orman müteahhitleri tarafından genç, filiz, meşe ağaçlarının bulunduğu orman arazisi tıraşlanıyor.

Dersim’de kurulacak maden ocağı Meclis gündeminde
Dersimliler GES değil, yaşam alanlarının korunmasını istiyor
Dersim’de ormanlık alana katı atık tesisine karşı tepkiler dinmiyor
Dersim’deki gölet projesine tepki: Hem tarihi yapılara hem de doğal yaşam alanlarına zarar verecek

Ormanı ve ağacı sadece bir odun olarak gören, rant ve para uğruna orman kıyımını gerçekleştiren ve buna izin veren zihniyetle mücadele etmeye devam edeceklerini belirten Kordu şunları söyledi:

6831 sayılı orman kanun hükümlerine göre orman alanlarının hiçbir şekilde tahrip edilmesi mümkün değil. Türkiye’nin tarafı olduğu Bern Sözleşmesi’ne göre de korunan türlere, habitatlara zarar verilemez. Meşe ormanları bir habitattır. Bu habitatların korunması, Türkiye’nin tarafı olduğu, uluslararası sözleşmeler gereğince mutlaka zorunludur. Bu tip gibi kesimlerin hukuka aykırı olduğu inancındayız. Bu kesim faaliyetleri Çevre Kanunu hükümleri çerçevesinde derhal durdurulmalıdır.”

Munzur Dağları’nda, Çambulak, Çat, Yalmanlar ve Eskigedik üçgeninde kalan Kızılçayır mevkiinde Dosteli Madencilik Yatırım A.Ş. şirketi tarafından krom madeni ocağı projesi hayata geçirilmek isteniyor. Projenin iptali için açılan dava kapsamında Erzincan İdari Mahkemesi’nin kararıyla geçen haziran ayında keşif yapıldı. 

Kordu, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı‘nın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na da bir soru önergesi verdi.

Yanıt bekleyen sorular şöyle:

  • 2024 yılı dahil olmak üzere son 10 yılda Dersim’de kaç maden sahası için orman kesimi izni verilmiştir?
  • 2024 yılı dahil olmak üzere son 10 yılda Dersim’de orman gençleştirme adı altında kaç orman alanında orman kesim izni verilmiştir?
  • Sarı Saltuk tepesinde bulunan büyük bir alanda orman tıraşlandığı, Ali Boğazı bölgesinde de büyük bir alanda ağaç kesimi yapıldığı ve iş makineleri getirilip büyük metal direkler dikildiği iddiaları doğru mudur? Doğru ise halkın onay vermediği bu uygulamanın iptali söz konusu mudur?
  • Dersim Hozat yolu arasındaki Çiçekli bölgesinde orman müteahhitleri tarafından genç, filiz, meşe ağaçlarının bulunduğu orman arazisi tıraşlanma kesimin yapılmaya başlandığı doğru mudur? Doğru ise halkın onay vermediği bu uygulamanın iptali söz konusu mudur?
  • Gençleştirme ve maden sahaların işletilmesi amacıyla orman kesimlerine verilen izinlerin iptal edilmesi söz konusu mudur?

Adalılar kıyılardaki rant düzenine karşı Martha koyundan seslendi

İSTANBUL- Türkiye‘deki kıyıların ranta açılması yerine halka açılması için yapılan protestolar yeniden başladı. Burgazada‘daki Madam Martha Koyu‘nun ihaleyle bir şirkete verilmesinin ardından tepki çeken bu karara karşı Adalar Belediyesi‘nin ve Belediye Başkanı Ali Ercan Akbolat’ın çağrısıyla Adalılar koyda bir araya geldi.

Geçtiğimiz hafta Martha Koyu ve sebze bahçesi, iki parsel olarak ihaleye çıkarılmış ve ihaleyi Arge Yapı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi almıştı. Bu koyun ihaleye çıkmasının öncesinde Adalar Belediyesi STK temsilcileriyle bir araya gelmiş ve konuya ilişkin görüşlerini almıştı. Toplantının sonucunda ise Adalar Belediyesi, bu ihaleyi alacak firmaya hiçbir şekilde ruhsat vermeyeceğini ve buranın koruma bölgesi olması için de çalışmalara başladığını açıklamış, toplantıdan bir saat sonra da belediye tarafından ihalenin iptali için dava açılmıştı. Yurttaşlar bu ihaleden yalnıza birkaç gün sonra Madam Martha Koyu’nda ranta karşı bir araya gelerek adanın ve kıyıların korunması gerektiğini dile getirdi.

Sahillerin halka açılması gerektiğine vurgu yapan Adalılar, birbirinden önemli kültürel miras niteliğindeki bu adaların özel şirketlere ihale edilmesi yerine korunması gerektiğine yeniden yerinden dikkat çekti.

Türkiye‘nin sorunu haline gelen kıyıların ticarileştirilerek yağmalanmasına karşı ülkenin kıyı kesimlerinde verilen mücadeleler hız kazandı.

‣ Marta Koyu Dayanışması: Ücretli plaj, restoran, konser ve düğün organizasyonları yapılması planlanıyor
‣ Burgazada Martha Koyu’ndaki “Martha’nın Evi” boşaltıldı
‣ Madam Marta Koyu için kiralama ihalesi açıldı
‣ Prens Adaları’nda ‘rant’ operasyonu hız kazandı
‣ Adalar Belediyesi’nden Çam Limanı ve Martha Koyu açıklaması: Tutumumuz halktan yana!

Geçtiğimiz günlerde de konuya ilişkin kolektif bir mücadele göstermek adına Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı kurulmuş ve bu kapsamda kıyıların özelleştirilmesine karşı 18 Mayıs’ta tüm kıyılarda saat 13.00’da eşzamanlı eylem gerçekleştirileceği bildirilmişti.

Bugün Madam Martha Koyu’nda bir araya gelen yurttaşlar, “Kıyılar halkındır, halkın kalacak” sloganları attı.

Fotoğraf: Dünya Mirası Adalar – Derya Tolgay

“Denizime dokunma, ormanıma dokunma” diyerek sloganlar atan yurttaşlar, ellerinde “İnsana saygı, çevreye saygı, geleceğe miras”, “Koylar halkındır, halkın kalacak”, “Sahiller ranta değil, halka açılsın” ve “Ada’da yaşayıp denize giremiyoruz” yazılı dövizler taşıdı.

Fotoğraf: Dünya Mirası Adalar - Derya Tolgay
Fotoğraf: Dünya Mirası Adalar – Derya Tolgay

Öte yandan iki tekne yardımıyla deniz üzerinde “Martha koyu halkındır bırakın halkın kalsın” yazılı ana pankart açıldı.

İtirazlar ve tepkiler görmezden gelindi, Madam Martha Koyu’nun ihalesi yapıldı

Ne olmuştu?

Sahillerin şezlong işletmecilerine kiralanması ve dünyadaki birçok kıyıdaki işletmelerin kiralanan alanların dışına yayılarak halka ücretsiz sahil kullanımı imkanı bırakmamasına tepki olarak başlayan “Havlu Hareketi” geçen yıl (2023) Yunanistan’ın ardından İspanya ve Türkiye kıyılarında da geniş yayılım sağladı.

Turizmin önemli geçim kaynağı olduğu Akdeniz ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde sahilleri kiralayan şezlong ve şemsiye işletmeleri, kâr amacıyla kiraladıkları alanların dışına yayılarak halka açık alanları adeta istila ediyor.

Belediyelerin gerekli denetimleri yeterli ölçüde gerçekleştirmemesi ise bazı kıyılarda halkın bu plajlara erişimini neredeyse imkansız hale getiriyor.

Havlu Hareketi şimdiye dek İzmir‘deki ÇeşmeGüzelbahçeFoça ile Balıkesir‘deki Ayvalık sahilleri başta olmak üzere Ege ve Akdeniz kıyılarında yankı uyandırdı.

Vatandaşlar Ordu Boztepe için özel imar planı talep ediyor

Boztepe’ye yapılan “kızak projesi” nedeniyle Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) yönetim kurulu adına yapılan açıklamada, “Boztepe rant sahası oldu. Ordu Büyükşehir Belediyesi turizm atılımı adıyla doğal yaşama zarar veriyor. Tartışmadan ‘ben yaptım oldu’ mantığıyla doğallık yok ediliyor” denildi.

​ORÇEV Yönetim Kurulunun açıklamasında, “Otellerden sonra kızak adıyla yapılan projenin yeri doğru bir seçim değil. Ordu’da deniz manzaralı otoparktan sonra deniz ve şehir manzaralı kızak projemiz de oldu. Kızak yanında kafeterya adıyla yapılan yapı ise en büyük hançer olmuş. Ahşap bir kafeterya yapılabilme olanağı varken şu an görünen iki katlı yapı kabul edilemez. Bir de OBB Başkanı Güler, yapının ve kızağın kamufle edileceğini de söyleme gafletinde bulundu. Yani Boztepe yamalı bohçaya dönüştürülecek” ifadeleri yer aldı.

ORÇEV: Ordu’da kanalizasyon dereye akıyor, belediye ve DSİ seyrediyor
699 sahanın maden ihalesine açılmasına ORÇEV’den tepki: Topraklar parsel parsel ihale ediliyor
Altınordu’da yasadışı deniz dolgusu yapılıyor, belediye suç işliyor!

boztepe

​Boztepe’nin korunmasının şart olduğu belirtilen açıklamada, “Boztepe’yi rant kapısı görenler parça parça projelerle betonlaşmayı hızlandırmaktadır. Her yapı, yenisini davet ediyor. Boztepe’de sarı öküzü vermemek için geç kalınmış değil. Partileri, sendikaları, odaları, dernekleri; entelektüelleri, aydınları Boztepe’ye sahip çıkmaya çağırıyoruz. Ordu Büyükşehir Belediyesi’ni de tepkileri, eleştirileri dikkate almaya davet ediyoruz. Bu sorunda gösterdi ki bir an önce demokratik işleyişi olan bir Kent Konseyi kurulmalıdır. Bu tür projeler burada tartışılabilsin ki, yaşanabilir bir şehir için ortak akıl oluşturulabilsin” vurgusu yapıldı.

İBB ücretsiz HPV aşısı uygulamasını başlatıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İnsan Papilloma Virüsü’ne (HPV) karşı koruma sağlamak için ücretsiz aşı kampanyası başlatıyor.

İBB tarafından 16 Mayıs’tan itibaren kabul edilmeye başlanacak başvurular, İstanbul’da yaşayan ve 9-26 yaş arası bireyleri kapsayacak. Adaylar, İBB’nin sağlık web sitesi üzerinden online olarak başvuru yapabilecekler. Aşılama, randevu sırasına göre planlanacak ve İBB’ye bağlı sağlık merkezlerinde gerçekleştirilecek.

Başvuru kabul edilen vatandaşlar, Şehzadebaşı Tıp Merkezi, Darülaceze Tıp Merkezi ve Esenyurt Bütünleşik Halk Sağlığı Merkezleri gibi belirlenen İBB sağlık tesislerinde aşılarını ücretsiz olarak yaptırabilecekler.

Aşılama programı, 9-15 yaş arası bireyler için iki doz, 15 yaşını geçen bireyler için ise üç doz şeklinde uygulanacak. Bu uygulama, aşının etkin korumasını sağlamak için yaşa uygun dozajda gerçekleştirilecek.

Aşı uygulamasıyla ilgili detaylı bilgi ve başvuru için İBB’nin resmi sağlık hizmetleri web sayfası ziyaret edilebilir.

Mart 2024’te de Ankara Büyükşehir Belediyesi ücretsiz HPV aşısı için başvuru alacağını duyurmuştu.

World Weather Attribution: Nisan ayındaki aşırı sıcakların tek nedeni iklim değişikliği…

Geçtiğimiz ay, dünya genelinde kayıtlara geçen en  sıcak nisan ayı oldu ve üst üste on birinci kez en sıcak ay rekoru kırıldı.

Aşırı iklim olaylarıyla iklim değişikliğinin bağlantısını inceleyen World Weather Attribution (WWA) grubunun önde gelen iklim bilimcilerinden oluşan uluslararası bir ekip tarafından yapılan hızlı ilişkilendirme analizine göre, nisan ayında Asya‘da milyarlarca insanı etkileyen 40°C’nin üzerindeki aşırı sıcaklıklar, insan kaynaklı iklim değişikliği nedeniyle daha sıcak ve daha olası hale geldi.

Çalışma, iklim değişikliğinin şiddetlendirdiği sıcak dalgalarının Asya’da yoksulluk içinde yaşayan insanlar ve Gazze’de yerlerinden edilen 1,7 milyon Filistinli için hayatı nasıl daha da zorlaştırdığını vurguluyor.

Asya’da rekor üzerine rekor

Bu nisan ayında şiddetli sıcak dalgalarının etkisi altında kalan Asya kıtasında; Güney ve Güneydoğu Asya’da Myanmar, Laos ve Vietnam en sıcak nisan günü rekorlarını kırarken, Filipinler şimdiye kadarki en sıcak gecesini yaşadı. Hindistan‘da sıcaklıklar 46ºC’ye kadar ulaştı. Batı Asya‘da da aşırı sıcaklar yaşandı, Filistin ve İsrail‘de 40°C’nin üzerinde sıcaklıklar görüldü.

Nisan ayı boyunca Bangladeş‘te en az 28, Hindistanda beş ve Gazze’de üç olmak üzere sıcaklığa bağlı ölümler yaygın bir şekilde rapor edilirken, bu yıl Tayland ve Filipinler’de de sıcaklığa bağlı ölümlerde artışlar rapor edildi.

Sıcak dalgaları nedeniyle binlerce ölüm yaşanmış olabilir

Bunlar sadece ilk rakamlar ve sıcaklığa bağlı ölümlerin yeterince bildirilmemesi nedeniyle nisan ayı boyunca Asya’da yüzlerce ya da muhtemelen binlerce başka sıcaklığa bağlı ölüm yaşanmış olması muhtemel. Sıcaklar ayrıca ürün kıtlığına, hayvan kaybına, su kıtlığına, balıkların toplu ölümüne, okulların yaygın olarak kapanmasına yol açtı ve Hindistan’ın Kerala eyaletinde  seçmenlerin düşük katılımıyla ilişkilendirildi.

Petrol, kömür ve doğal gazın yakılması ve ormansızlaşma gibi diğer insan faaliyetlerinin neden  olduğu iklim değişikliği, sıcak hava dalgalarının dünya çapında daha sık, daha uzun ve daha sıcak olmasına yol açıyor.

İnsan kaynaklı ısınmanın Asya’daki aşırı sıcaklıklar üzerindeki etkisini ölçmek  için bilim insanları, hava durumu verilerini ve iklim modellerini hakemli yöntemler kullanarak analiz  etti ve bu tür olayların yaklaşık 1,2°C küresel ısınmanın yaşandığı günümüz iklimi ile daha soğuk olan sanayi öncesi dönem iklimi arasında nasıl değiştiğini karşılaştırdı.

Analiz, iki bölgede sıcaklığın en tehlikeli olduğu dönemlere odaklandı: Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve Ürdün‘ü içeren Batı Asya bölgesindeki üç günlük maksimum günlük sıcaklık ortalaması ve Filipinler’deki 15  günlük maksimum günlük sıcaklık ortalaması. Bilim insanları ayrıca El Niño, nötr ve La Niña koşulları arasında geçiş yapan ve doğal olarak oluşan bir iklim fenomeni olan El Niño-Güney Salınımının olası etkisini de analiz etti.

Çalışmada ayrıca Hindistan, Bangladeş, Myanmar, Laos, Vietnam, Tayland ve Kamboçya‘yı içeren Güney Asya bölgesine ait geçmiş hava durumu verileri de analiz edildi. Araştırmacılar bu bölge için tam bir  ilişkilendirme analizi yapmadı, çünkü Dünya Hava Durumu İlişkilendirmesi 2022 ve 2023 yıllarında da  benzer çalışmalar yürüttü ve hava durumu gözlemlerinden elde edilen veriler ilişkilendirme sonuçlarının önemli ölçüde farklı olmayacağını gösterdi.

Daha sık ve daha etkili sıcak dalgaları

Bilim insanları Batı Asya’da, insan faaliyetlerinin neden olduğu ısınma nedeniyle 40°C’nin  üzerinde sıcaklıklara sahip nisan sıcak hava dalgalarının daha sık görüldüğünü tespit etti.  Günümüz ikliminde, 1.2°C’lik ısınma ile, benzer sıcak hava dalgalarının yaklaşık her 10 yılda bir meydana gelmesi bekleniyor. İklim değişikliği, sıcakların görülme olasılığını yaklaşık beş kat arttırdı ve 1,7°C daha sıcak hale getirdi. Gelecekte, Batı Asya’daki aşırı sıcaklıklar daha da sık ve yoğun hale gelebilir. Emisyonlar  hızla durdurulmazsa 2040’larda veya 2050’lerde beklendiği gibi ısınma 2°C’ye ulaşırsa, benzer sıcak hava dalgaları yaklaşık her beş yılda bir meydana gelecek ve 1°C daha sıcak olacaktır. El Niño’nun Batı Asya’daki yüksek sıcaklıklar üzerinde bir etkisi ise tespit edilemedi.

Filipinler’de benzer sıcak hava dalgalarının El Niño koşullarında yaklaşık her 10 yılda bir, El Niño’nun  etkisinin olmadığı diğer yıllarda ise yaklaşık her 20 yılda bir meydana gelmesi bekleniyor. Bilim  insanlarına göre, insan kaynaklı iklim değişikliği olmasaydı, El Niño koşullarında bile böyle bir olayın yaşanması neredeyse imkansız olurdu. Genel olarak, iklim değişikliği bu yılki sıcak hava dalgasını 1°C daha sıcak hale getirirken, El Niño sıcak hava dalgasını 0,2°C daha sıcak hale getirdi. Küresel  ısınmanın 2°C’ye ulaşması halinde, Filipinler’de benzer sıcak hava dalgaları her iki ila üç yılda bir  yaşanacak ve 0,7°C daha sıcak olacak.

Son olarak, Güney Asya’da benzer 30 günlük sıcak hava dalgalarının yaklaşık her 30 yılda bir  meydana gelmesi beklenebilir. Ancak, tarihsel hava durumu verilerine göre, iklim değişikliği nedeniyle bu dalgaların görülme olasılığı yaklaşık 45 kat artmış ve 0,85°C daha sıcak hale geldi. Bu sonuç, World Weather Attribution’ın bölgede iklim değişikliğinin nisan sıcak dalgalarını yaklaşık 1°C daha sıcak ve 10-30 kat daha olası hale getirdiğini ortaya koyan önceki çalışmalarıyla da tutarlı.  Tarihsel hava durumu verilerinin analizi ayrıca benzer sıcak hava dalgalarının El Niño  koşulları sırasında meydana gelme olasılığının iki kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.

Hassas gruplar büyük risk altında

Çalışma, iklim değişikliğinin Asya’da yoksulluk içinde yaşayan ve savaşın etkileriyle mücadele eden  insanlar için hayatı nasıl daha da zorlaştırdığını vurguluyor. Gazze’de yerinden edilen 1,7 milyon  insanın çoğu, ısıyı hapseden derme çatma çadırlarda yaşıyor, sağlık hizmetlerine ve temiz içme  suyuna erişimleri sınırlı ve serinlemek için seçenekleri yok. Güney ve Güneydoğu Asya’da kayıt dışı konutlarda yaşayan ve çiftçiler, inşaat işçileri ve sokak satıcıları gibi açık havada çalışan yüz  milyonlarca insan aşırı sıcaklardan orantısız bir şekilde etkileniyor.

Araştırmacılar, nisan ayı boyunca Asya genelinde yüksek sıcaklıklar normal olsa da, özellikle Manila gibi  hızla büyüyen şehirlerde artan tehlikeli sıcaklık riskinin, hassas grupları koruyan ısı planlamasına olan kritik  ihtiyacı vurguladığını belirtiyor. Hindistan gibi ülkeler ısı eylem planları geliştirme konusunda  önemli ilerlemeler kaydetmesine rağmen, kıta genelinde tehlikeli sıcaklara yönelik planlamada hala  önemli boşluklar bulunuyor.

Çalışma, Malezya, İsveç, Hollanda ve Birleşik Krallık‘taki üniversiteler ve meteoroloji kurumlarından bilim  insanlarının yer aldığı WWA grubunun bir parçası olarak 13 araştırmacı tarafından yürütüldü.

‘Her yıl daha fazla ölümcül sıcaklıktaki gün yaşanıyor’

Londra Imperial College Grantham Enstitüsü‘nden iklim değişikliği ve çevre araştırmacısı Mariam Zachariah, araştırmayla ilgili şunları söyledi:

İklim değişikliği Asya’ya her yıl daha fazla ölümcül sıcaklıkta gün getiriyor. Bu sonuç şaşırtıcı olmamakla birlikte Asya’daki aşırı sıcakların tehlikelerini vurgulaması açısından önemlidir. Dünya emisyonları azaltmak ve ısınmayı 1.5°C’de tutmak için büyük ve benzeri görülmemiş adımlar atmazsa, aşırı sıcaklar Asya’da daha da büyük acılara yol açacaktır.”

Aynı enstitüde kıdemli öğretim görevlisi Friederike Otto da “Gazze’den Delhi’ye ve Manila’ya kadar Asya’da nisan ayında artan sıcaklıklar nedeniyle insanların acı çektiğini ve öldüğüne dikkat çekti:

“Sıcak dalgaları her zaman olmuştur. Ancak petrol, gaz ve kömürden kaynaklanan emisyonların yol  açtığı ek ısı, birçok insanın ölümüne neden oluyor. İnsanlar fosil yakıtları yakmaya devam ederse, iklim ısınmaya ve savunmasız insanlar ölmeye devam  edecek.

Kızılhaç Kızılay İklim Merkezi İklim Risk Danışmanı ve Hollanda Kraliyet Meteoroloji  Enstitüsü‘nde doktora araştırmacısı olan Carolina Pereira Marghidan ise aşırı sıcak tehdidinin Asya genelinde hızla arttığına ve kıtada yaşayan dört milyardan fazla insan arasında en fazla kırılgan grupların orantısız şekilde etkilendiğine vurgu yaptı:

Sıcaklığın sağlık üzerindeki etkileri iyi izlenmiyor ya da belgelenmiyor. Bu durum, aşırı sıcaklarla ilişkili gerçek etkileri ve tüm risk yelpazesini anlama kabiliyetimizi gerçekten engellemektedir.

Isı eylem planları, iş ve okul saatlerinin değiştirilmesi gibi ısı ile başa çıkmaya yönelik tedbirleri ortaya  koymaktadır. Çeşitli ülkeler bu tür planlar konusunda önemli ilerlemeler kaydetmiş olsa da, artan  sıcaklarla başa çıkabilmek için Asya genelinde bu planların yaygınlaştırılması ve daha da  güçlendirilmesi acil bir ihtiyaçtır.”

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz: 

Osman Kavala için ‘yargılamanın yenilenmesi’ talebini yeni heyet de reddetti

Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilen, Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı, hak savunucusu, iş insanı Osman Kavala ile ilgili yargılamanın yenilenmesi için yapılan üçüncü başvuru da reddedildi.

Kavala’nın çarptırıldığı cezayla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “hak ihlali” kararı vermiş; bu karara uyulmaması nedeniyle Avrupa Konseyi Türkiye hakkında yaptırım sürecini başlatmıştı.

Kavala’nın talebi üzerine, önceki yargılamada bulunmayan hakimlerden oluşturularak yenilenen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, oybirliğiyle son talebi de geri çevirdi. Heyet, kararına, Kavala’nın yargılamanın yenilenmesi için öne sürdüğü iddiaların yargılama aşamasında zaten değerlendirilmiş olmasını gerekçe gösterdi. Kararda, AİHM kararına ve Avrupa Konseyi sürecine ise yer verilmedi.

Yerel seçimlerden sonra tartışma başlamıştı

31 Mart yerel seçimlerinin ardından, başta hükümete yakın gazetecilerden Abdulkadir Selvi olmak üzere, farklı çevrelerce Kavala’nın tahliye edilebileceği ve/ya yeniden yargılama sürecinin başlatılabileceği tartışmaları yaşanıyordu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel de 2 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşme sonrası açıklamalarında, davada yeniden yargılama konusunda bir yol bulunması çağrısı yapmıştı.

Kavala’yı ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum eden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin yenilenmesi, Osman Kavala için bir umut ışığına neden olmuştu.  oluşturulan yeni heyetin talebi karara bağlayacak olması, farklı yorumlara neden olmuştu.

Mahkeme: 312. madde iptal edilmeli

Talebi oybirliğiyle reddeden mahkemenin yenilenmiş heyeti kararda, savcılığın görüşüne yer verdi ve Selvi tarafından gündeme getirilen, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiği için yargılamanın yenilenmesi gerekeceği yönündeki görüşün doğru olmadığını savundu:

“İlgili itirazın hükumet sisteminin ortadan kalkması sebebi ile TCK 312. maddesini geçersiz kılacağına yönelik olduğu anlaşılmakla; ilgili TCK 312. maddesinin halen yürürlükte bulunduğu, hükumet sistemi değişikliğinin T.C. Anayasası kapsamında değerlendirildiği ve düzenlendiği, bu hususta ilgili kanun maddesinin geçerliliğini hali hazırda koruduğu, buna ilişkin başvurunun kanun iptali gerekçesiyle AYM’ne başvuru yapılmak suretiyle kanun iptali durumu olması halinde geçerlilik kazanacağı anlaşılmakla, şu aşamada yürürlükte bulunan TCK 312. Maddesi sebebiyle reddine…”

AİHM kararı yok sayıldı

Kararda, CMK’daki yargılamanın yenileneceği hallere yönelik düzenleme de  anımsatıldı: “Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması, bu halde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir”

Buna karşılık, mahkeme, kararında bu duruma değinme gereği görmeyerek şu ifadeleri kullanmakla yetindi:

“Yargılamanın yenilenmesindeki amaç, gerçeğin araştırılması ve böylece toplumun ve sanığın menfaatinin korunmasıdır. Yargılamanın yenilenmesi talebinde yeni kanıtlar öne sürülüp, önceki dosyada mevcut diğer belgelerle birlikte talep dilekçesi değerlendirildiğinde hükümlü lehine yeni bir durum oluşturmayacağı ve hükümlü hakkında verilen Mahkememiz kararının Yargıtay incelemesi neticesinde onanmak suretiyle kesinleştiği, sanığın dilekçesinde belirttiği hususların kanun yolu aşamasında incelendiği, CMK 311. Maddesinde bulunan koşulların oluşmadığı, CMK 311. Maddesindeki yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin mevcut olmadığı kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”

Kavala 6.5 yıldır tutuklu

Gezi Parkı davası kapsamında Osman Kavala 1 Kasım 2017’den; Çiğdem Mater, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ise 25 Nisan 2022’den bu yana hapiste bulunuyor.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Nisan 2022’de Kavala’ya “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi‘ye ise bu suça yardımdan 18 yıl hapis cezası verdi. Yapıcı, Altınay ve Ekmekçi daha sonra tahliye edildi.

Bu cezalar Eylül 2023’te Yargıtay tarafından onandı.

İliç’te işçiler yığın altındayken, dünya madencileri altın konferansı için Türkiye’de

Erzincan, İliç‘te 13 Şubat’ta gerçekleşen yığın liç kaymasının ardından aylar geçmesine rağmen ve yığının altında hala işçilerin bedenleri aranırken, dünyanın ve Türkiye‘nin “altın devleri”  yarın (16 Mayıs) Türkiyede toplanıyor.

Anagold Madencilik‘in Çöpler Altın Madeni’nde yapılan vahşi altın madenciliğinde yaşanan facianın altından henüz kalkamamış Türkiye’de gerçekleşen bu konferans tepki uyandırdı.

Konferans, Altın Madenciliği Derneği ve Dünya Altın Konseyi (World Gold Council) tarafından 16 Mayıs’ta Ankara Sheraton Otel ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

Yurttaşlar konferansa tepki göstermek için TBMM yolunda

İklim Adaleti Koalisyonu da söz konusu altın madenciliği konferansına tepki olarak TBMM’ye doğru yola çıkıyor.

Konferansı protesto etmek için yurttaşlar, konferansın yapılacağı 16 Mayıs’ta Kuğulu Park’ta 8.30’da bir araya gelecek. Saat 11.00’da ise TBMM önünde buluşma gerçekleştirilecek.

Eylem için Kadıköy Evlendirme Dairesi’nden yarın (15 Mayıs) saat 23.00’da otobüs kaldırılacak.

Altın madenciliğinin ödettiği bedeller

Altın madenciliği, yeryüzüne ve canlılara çeşitli yollarla zarar verebiliyor. Bu zararlar çevresel, ekonomik ve sosyal boyutlarda kendini gösteriyor.

Bunlardan bazılarına kısaca göz atmamız gerekirse;

Su kirliliği: Altın madenciliği sırasında kullanılan siyanür, civa gibi kimyasallar, su kaynaklarının kirlenmesine neden oluyor. Bu kimyasallar, su yollarına sızarak sucul yaşamı tehdit eder ve içme suyu kaynaklarını kirleterek canlı sağlığı için risk oluşturuyor. Ayrıca, madencilik faaliyetleri sırasında açığa çıkan ağır metaller de çevre ve insan sağlığı üzerinde uzun vadeli etkilere sahip.

Toprak erozyonu ve habitat kaybı: Yer üstü madenciliği, büyük arazi parçalarının yok olmasına neden oluyor. Bu durum, yerel flora ve faunanın yaşam alanlarını yok ediyor ve biyolojik çeşitliliği azaltıyor.

Hava kirliliği: Madencilik faaliyetleri sırasında toz ve diğer kirleticiler atmosfere salınıyor ve bu da hava kalitesini düşürerek solunum yolu hastalıklarına yol açıyor.

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

İklim krizine etkisi: Altın madenleri bir yıl içerisinde, Avrupa ülkeleri arasındaki tüm yolcu uçuşlarının toplamından daha fazla sera gazı salıyor. Bu da küresel ısınmayı önemli ölçüde artıran faktörlerden biri.

Bölge halkı üzerindeki etki: Altın madenciliği genellikle yerel toplulukların yaşam alanlarına ve tarım arazilerine zarar veriyor. Bu durum, toplulukların yerinden edilmesine ve geleneksel yaşam tarzlarının bozulmasına yol açıyor. Altın madenciliği aynı zamanda özellikle çocuklarda zayıflatıcı hastalıklara neden olabilen kronik civa zehirlenmesine neden olan yıllık küresel cıva emisyonlarının yüzde 38’ini oluşturuyor.

Çalışma koşulları: Madencilik sektörü genellikle düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve yetersiz iş güvenliği önlemleri ile, iş kazaları ile tanınan bir sektör. Dünyanın dört bir yanında gerek artizan (küçük ölçekli) madencilik, gerekse endüstriyel madencilik faaliyetleri olsun, işçi sağlığı ve güvenliği konusunda altın madenciliğinin geçmişi hiç de parlak değil.

‣ İliç’teki altın madeninde kayan siyanürlü yığının iki kattan fazla artması istenmişti
‣ Altın madenciliğinde kapasite artırımı: Fatsa’nın geleceği kararmasın!
‣ Erzincan İliç’teki zehir saçan Çöpler altın madeninde ikinci bilirkişi keşfi

Yeşil aklama ve altın madenciliği konferansı

Şaşırtıcı bir şekilde konferansta ele alınacak konular arasında iklim değişikliği, biyoçeşitlilik ve sürdürülebilirlik gibi başlıklar da yer alıyor. Bu konuların altın madenciliği çatısı altında ele alınması ise yeşil aklamayı (greenwashing) akıllara getiriyor.

Yeşil aklama şirketlerin, kurumların ve kişilerin iklim krizine ve ekokırımlara  karşı eyleme geçmektense iklim krizinin ve doğaya/yaşama verilen olumsuz etkilerini artırır yönde hareket etmesi ve örneğin karbon salımına destek olması gibi eylemlerine rağmen kendisini günahsız yani “yeşil” göstermesi anlamına geliyor.

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

İklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve biyoçeşitlilik konuları üzerinden altın parlatılırken…

Konferans’ta yapılacak sunumların başlıkları arasında iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik gibi konular da var. Konferans aracılığıyla altının parlatılacağı sunumlar ise şöyle:

  • Altının Geleceği – David Tait (Dünya Altın Konseyi CEO’su)
  • Altın Piyasasına Bakış – John Reade (Dünya Altın Konseyi Baş Piyasa Stratejisti)
  • Altın Madenciliği: Sürdürülebilirlik ve ESG – John Mulligan (Dünya Altın Konseyi Piyasa Gerçekleri ve iklim Değişikliği Lideri)
  • Yığın Liçi: Tasarımı Uygulaması Denetimi – Jale Sakiyan Ateş (Tüprag Metal Madencilik Çevre ve Sürdürülebilirlik Grup Müdürü)
  • Biyoçeşitlilik Uygulamaları: İvrindi ve Lapseki Altın Madenleri – Bilge Küçükaytan (Tümad Madencilik Entegre Yönetim Sistemleri ve Sürdürülebilirlik Müdürü)
  • Altın ve iklim Değişikliği – John Mulligan (Dünya Altın Konseyi Piyasa Gerçekleri ve iklim Değişikliği Lideri)
  • Altın Madenciliğinde Su Yönetimi – Ömer Kahraman (Tüprag Metal Madencilik Çevre ve Sürdürülebilirlik Uzmanı)
  • Öksüt Altın Madeni’nde Uluslararası Siyanür Kodu Yönetimi – Pelin Usta Özkahyan (ESG Direktörü, Öksüt Madencilik)
  • Panel: Türkiye’de Altın Sektörü’nün Katma Değer Yaratmadaki Önemi (Moderatör: Kurtuluş Taşkale Diamondopoulos – WGC Merkez Bankaları ve Kamu Politikaları Direktör, Yiğit Korkmaz Yaşar – Hazine ve Maliye Bakanlığı Borç Yönetimi Genel Müdürü, Güzhan Gülay – Borsa İstanbul Genel Müdür Yardımcısı, Ayşen Esen – CEO İstanbul Altın Rafinerisi)
Gerçek bedel: Altın madenciliğine dair bilmeniz gerekenler

Dalaman Hilton’da otel ve golf sahası için yüzlerce ağaç kesilecek

Muğla’nın Dalaman ilçesinde, Hilton Otel zincirine ait yeni bir turizm projesi kapsamında yer alacak 1100 yatak kapasiteli beş yıldızlı otel ve 18 delikli golf sahası için tam 1345 ağacın kesilmesi planlanıyor. Yapılan açıklamalara göre kesilecek ağaçlar arasında yarım asırlık çam ve okaliptüs türleri de bulunuyor.

Projenin, bölgedeki ekosisteme zarar vereceği, su kaynaklarını tüketeceği ve yeraltı sularını kirleteceği konusunda çevre savunucuları, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar kaygılı. Hilton Otelinin önünde yapılan basın açıklamasında, Dalaman, Ortaca ve Köyceğiz çevre gönüllüleri, Dalyan Derneği ile MUÇEP Muğla Çevre Platformu adına konuşan Semih Gümüş, projenin gerçekleşmesi halinde mevcut orman örtüsünün ciddi şekilde tahrip olacağını belirtti.

Ayrıca Gümüş, “Orman, toprağıyla, bitkileriyle, hayvanlarıyla bir bütündür; bir ekosistemdir. Golf sahaları, yeşil görünümün altında, doğaya ilaçlarla zehir saçan, su kaynaklarını acımasızca sömüren, ektiği yapay çimler dışında hiçbir canlının yaşamasına mahal vermeyen alanlardır” diyerek golf sahalarının, bölge için öngörülen iklim değişiklikleri ve artan kuraklık koşulları göz önünde bulundurulduğunda daha da büyük bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

dalaman

Dalyan Dernek Başkanı Orhan Yükselen ise yaptığı açıklamada, büyük otel projelerinin doğal çevreye verdiği zararlara dikkat çekti ve bölgedeki koruma alanlarının yönetmeliklere uygun olarak korunmamasını eleştirdi.

Muğlalılar ‘kıyı işgali protestosu’ davasını kazandı
Muğla Valiliği yeraltı sularını satışa çıkardı: Üç yıllık içme suyu ihalesi
Muğlalı çevre örgütleri DSİ’ye imzaları teslim etti: Termik santrallere su tahsisini iptal et!

Dalaman Orman İşletme Müdürlüğü tarafından onaylanan ve Turizm Bakanlığı tarafından turizm amaçlı tahsis edilen bu alanda, yapılan ağaç kesimlerine karşı çevre gönüllülerinin hukuki yollara başvuracağı ve projenin iptal edilmesi için kamuoyu desteği arayışında olduğu belirtildi. Bu tür projelerin, bölgenin doğal ve kültürel mirasına verdiği zararların yanı sıra, gelecek nesillere aktarılacak değerler üzerinde de olumsuz etkiler bırakabileceği vurgulandı.

Yatağan’da maden ocağı projesinin iptali isteniyor

Muğla’nın Yatağan ilçesi, Eskihisar Mahallesi’nde önerilen bir mermer ocağı projesi, yerel halk ve doğa savunucuları tarafından tepkiyle karşılanıyor. Bölgede, Stratonikeia Antik Kenti‘nin de bulunduğu ormanlık alanda kurulması planlanan ocağın, çevresel ve kültürel zararlar verebileceği endişesi taşıyan köylüler, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü‘ne itirazda bulundu.

Eskihisar sakinleri ve çevreciler, projenin çevreye olan etkilerini göz ardı eden “ÇED gerekli değildir” kararına karşı çıkarak, projenin iptali için resmi başvuruda bulundu. Ümit Çelikten Mermer Sanayi Ticaret Limited Şirketi tarafından yürütülen 75 hektarlık projenin, antik kent ve çevresindeki doğal habitat üzerinde kalıcı zararlar bırakabileceği belirtiliyor. Köylüler, projenin yalnızca 500 metre uzağında yer alacak olmasının yaşam alanlarına direkt etkisi olacağını vurguladı.

Eskihisar Mahallesi sakinleri, mahalle muhtarı Cafer Ateş öncülüğünde düzenlenen bir basın açıklamasıyla, projeye karşı duruşlarını ifade etti. Ateş, projenin yasal olmayan yönlerine ve bölgenin zeytinlik sahaları ile içme suyu kaynakları üzerindeki olası olumsuz etkilerine dikkat çekti. Vatandaşlar, projenin, bölgedeki doğal ve kültürel varlıklara zarar vereceğini belirterek, hukuki ve idari yollardan mücadele edeceklerini duyurdu.

‘Eskiden eşkiyalar dağa çıkardı, şimdi sermaye çıkıp bizi soyuyor’

Eskihisar köyünden Lütfi Kirayoğlu, dilekçelerini verdikleri Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü önünde projeye şöyle karşı çıktı:

“Biliyorsunuz, Stratonikeia 2500 yıllık bir antik kent, güya buranın göz bebeği. Ama tüm Muğla’nın bütün Batı Anadolu’nun gözbebeği olan bu kent 40 yıldır ağır bir saldırı altında. Son dönemde de gözlerini para hırsı bürümüş madencilerin saldırısı altında. Artık sermaye dağa çıktı. Eskiden eşkiyalar dağa çıkardı. Sermaye bizi soymak için dağa çıktı. Daha Kasım ayında Ulusal Madencilik adlı bir şirket köye gelip hiçbir inceleme yapmadan ÇED raporu hazırlayıp köye saldırmak istemişti. Biz Eskihisar köylüleri olarak onları püskürttük. Bu kez yeni bir şirket yine 1500 dönümlük arazide, hemen köye 500 metrelik mesafede, seslenseniz duyucak kadar bir mesafede mermer ocağı açmak istemektedir. Daha iki saat önce hiçkimseye haber vermeden ağır bir patlamayı yaşayarak buraya geldik. Köyümüzün halini görmek için Bayır’a gidin kuzeybatı yönünde tepeye bir bakın. Eskiden orada leke halinde görülen taş ocakları şimdi bütün tepeyi kaplamış. Ormanlar bir leke haline gelmiş. Biz bu duruma boyun eğmek istemiyorum ve bu nedenle buradayız. Çevre İl Müdürlüğüne dilekçemizi verdik.”

‘ÇED gerekli değildir’ kararının hukuksuz olduğunu söyleyen Eskihisar Muhtarı Cafer Ateş, “Muğla ili Yatağan ilçesi Eskihisar Mahalle muhtarı ve halkı olarak, yaşamı savunanlar olarak burada Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü önünde mahallemiz sınırlarında ruhsat alanı 750 dekar, izin alanı 250 dekar, ÇED alanı 152 dekar olan Ümit Çelikten Mermer Maden Ocağı projesinin ÇED ilanını itiraz için toplandık. Mermer proje sahası antik Stratoneikeia’nın ocakları olup, zeytinlik sahalar ve mahallemizin içme su kaynaklarının bulunduğu bir alandır. Verilen ‘ÇED gerekli değildir’ kararı hukuksuzdur. Eskihisar kömür madeni yüzünden üç defa taşınarak büyük bedel ödemiştir. Mahalle muhtarı olarak ve mahalle halkımız bu yıkım projelerine karşıyız. Bu projenin iptali için adli ve idari olarak her türlü mücadeleyi hukuk devleti çerçevesinde yürüteceğimize basına ve kamuoyuna saygılarımızla bildiririz” dedi.