Ana Sayfa Blog Sayfa 904

Seri konser yasakları devam ediyor: Melek Mosso’ya ‘ahlaksızlık’, Mem Ararat’a ‘güvenlik’ bahanesi

AKP‘li yönetimlerin sanatçılara koyduğu yasakların ardı arkası kesilmiyor.

Sanatçı Melek Mosso‘nun Isparta konseri, Milli Gençlik Vakfı ve Anadolu Gençlik Vakfı tarafından hedef alınmasının ardından belediye tarafından iptal edildi.

Kürt müzisyen Mem Ararat‘ın Bursa‘da 29 Mayıs’ta vereceği konserini iptal eden Valiliğin gerekçesi ise ‘kamu güvenliği’ oldu.

Sanatçı Ece Seçkin‘in Düzce‘deki konserinin iptaliyle başlayan yasak furyası, Eskişehir’de düzenlenecek Anadolu Fest‘in yasaklanmasıyla devam etmişti.

Dün ODTÜ ve YTÜ‘de düzenlenecek konserler son dakika kararıyla rektörlük tarafından iptal edilmiş; geçtiğimiz haftalarda Kürt sanatçı Aynur Doğan‘ın yanı sıra Niyazi Koyuncu ve Apolas Lermi‘nin de konserleri çeşitli gerekçelerle yasaklanmıştı.

İlgili haber: Kürtçe müzik konserini ‘gerekli izinler alınmadı’ diye iptal eden belediye, pankartı kendi asmış
İlgili haber: Niyazi Koyuncu ve Apolas Lermi’nin konserlerine de engel
İlgili haber: ODTÜ ve YTÜ konserleri iptal edildi

‘Ahlakımı sorgulamak birkaç kendini bilmeze kalmadı’

Belediye’den Mosso‘nun Isparta Uluslararası Gül Festivali‘nde 3 Haziran günü gerçekleşecek konserini “ahlaksızlığı özendirdiği” gerekçesiyle yasaklamasını talep eden söz konusu vakıflara sanatçı, şöyle cevap verdi:

“Birkaç kendini bilmeze kalmadı benim ahlakımı sorgulamak, kadınlık onuruma laf atmak.”

“Ben bu ülkenin kadınıyım. Fikirlerimle, vizyonumla, hayallerimle her yeni gün geleceğe sanatımı işliyorum. Genci yaşlısı milyonlarca sevenim var” açıklamasını paylaşan Melek Mosso, şöyle devam etti:

Bu zihniyetteki insanlar kendi yüreklerindeki karanlığı ve sapıklığı bizim hayatımıza da sokmaya çalışıyorlar ama buna asla izin vermeyeceğim, VERMEYECEĞİZ…Ben Isparta’ya elbet gidecek ve şarkılarımı söyleyeceğim. Bugün olmazsa yarın sarılacak kalplerimiz.”

‘Kürtçe şarkılarımızı söylemeye devam edeceğiz’

Biletlerin tamamının tükendiği konseri, üç gün kala Bursa Valiliği tarafından iptal edilen Mem Ararat, “Ayrıştırıcı ve toplum vicdanını yaralayan bir karar” değerlendirmesini yaptı ve “Kürtçe‘nin bütün ağız ve lehçelerinden şarkılarımızı söylemeye devam edeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın dedi.

Ararat’ın çalıştığı Ziz Müzik‘ten de şu açıklama yapıldı:

“Müzik, sevgiyi ve özgürce bir arada yaşama duygusunu artırır. Ancak son günlerde yaşanan konser iptallerinden dolayı derin bir üzüntü ve endişe içerisindeyiz. Alınan kararlar toplum açısından kaygı vericidir.

Şarkılarımızı her dilde söylemeye, sevgimizi sanat ve müzikle büyütmeye ve sevgiyle kucaklaşmaya devam edeceğiz.”

 

Atatürk Orman Çiftliği’ne emniyet binasının yürütmesi durduruldu

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin, Atatürk Orman Çiftliği’nde emniyet hizmet alanı yapılmasına ilişkin imar planı değişikliğinin iptali için açtığı dava üst mahkemede sonuçlandı.

Davada Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı‘nın yaptığı imar planı değişikliğinin yürütmesini durdurma talebi reddedilmişti. Bölge İdare Mahkemesi 5. Dava Dairesi, Mimarlar Odası’nın itirazını kabul etti. İdare Mahkemesi,  yürütmenin durdurulması talebinin reddine yönelik olarak Ankara 11. İdare Mahkemesi’nce verilen kararın kaldırılmasına hukuka aykırı olduğu ve uygulanması halinde telafisi güç zararına yol açacağı açık bulunan dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verdi.

Tarihi sit bölgesinde

Kararı değerlendiren Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan şunları söyledi:

“Atatürk Orman Çiftliği plan değişiklikleriyle sürekli olarak talan ve ranta açılmak istenmektedir.  Ağaçlandırılacak alan statüsünde olan tarihi SİT bölgesinde emniyet hizmet binası yapmak için plan değişikliği yaptılar. Saraya yakın bir yerde, sarayın güvenliği için yapılan emniyet hizmet binası plan değişikliğini yargıya taşıdık ve telafisi mümkün olmayan zararlar verilmesin diye yürütmeyi durdurma ve iptal isteminde bulunduk. 11.İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma talebimizi reddetti. Bölge İdare mahkemesine itiraz ettik, Bölge idare mahkemesi Atatürk Orman çiftliği alanları tarihi sit alanıdır emniyet hizmet binası yapamazsın dedi ve telafisi mümkün olmayan zararlar verilmesin diye yürütmeyi durdurma kararı verdi.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/danistayin-ayasosya-kararini-emsal-gosteren-mimarlar-odasi-ataturk-orman-ciftligi-icin-harekete-gecti/

Hiç bir yapı yapılamaz

Bölge İdare Mahkemesi gerekçesinde de, ‘Tarihi sit alanlarında zorunlu altyapı uygulamaları ve bu uygulamalar kapsamında yapılacak olan resmi kurum yapıları dışında hiçbir inşai ve fiziki uygulamada bulunulamayacağı son alınan ilke kararı ile ortaya konulduğundan, tamamı tarihi sit statüsüne sahip planlama alanının zorunlu altyapı uygulamaları kapsamında değerlendirilmeyecek ‘Kamu Kurum Alanı’ olarak planlanmasına yönelik dava konusu planlama kararında hukuka uygunluk bulunmamıştır’ denilerek plan değişikliğinin hukuka aykırılığı ortaya konmuştur. Kaçak Sarayı yakından ilgilendiren 1700 sayılı ilke kararında Tarihi SİT alanlarında kamu yapıları yapılabilir kararının Danıştay tarafından iptalinden sonra Atatürk Orman Çiftliği Tarihi Sit alanında kamu yapısı yapılamayacağını ifade ederek, yürütmeyi durdurma vermesi oldukça önemlidir. Bu kararla birlikte hem Atatürk Orman Çiftliği alanlarında emniyet hizmet binası yapılmasına olanak sağlayan plan değişikliğinin yürütmesi durduruldu, hem de 1700 sayılı ilke kararına atıfta bulunması ile Kaçak Saray’ın kaçaklığını da ortaya koyan kararın altını bir kez daha çizilmiş oldu. Bu karar o açıdan da çok sevindiricidir.”

İlgili haber: https://yesilgazete.org/ataturk-orman-ciftligine-simdi-de-spor-vadisi-projesi/

‘Kaçak Saray için de hukuki süreç başlatacağız’

1700 sayılı ilke kararının Danıştay tarafından iptali ile sarayın kaçaklığı hukuken de bir kez daha tescillendiğini söyleyen Karakuş Candan, aynı alanda bulunan Beştepe Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın tahliyesi için de hukuksal ve kurumsal süreçlerini başlatacaklarını belirtti:

“Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyeti ihlal edilerek hukuk katledilerek yapılan ve her defasında ilke kararları değiştirilerek kılıf bulunmaya çalışılan Kaçak Saray ülkenin hukuk garabetinin simgesi olmuştur. Bu karar Atatürk Orman Çiftliği alanlarında yürüttüğümüz bütünlüklü hukuk sürecinde çok önemlidir. Bugün yaşadığımız tüm süreçler, ülkenin aynı zamanda kaçak bir yapıdan yönetilmesindendir. Bunun değişmesi kaçınılmazdır.”

İlgili haber: https://yesilgazete.org/ataturk-orman-ciftligindeki-kanunsuz-yapilasma-aihmde/

Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları: İklim eylemlerinde bakım işini merkeze almak

Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi2022 bahar  döneminde ‘Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları’ başlıklı etkinlik serisiyle okurlarıyla buluşmaya devam ediyor.

Serinin 30 Mayıs Pazartesi günü gerçekleşecek olan üçüncü etkinliğinin konukları “Değişen Bir İklimde Bakım: İklim Eylemlerinde Bakım İşini Merkeze Almak” başlıklı konuşmalarıyla İsveç Tarım Bilimleri Üniversitesi’nde kırsal kalkınma profesörü Seema Arora- Jonsson ve Manchester Üniversitesi Çevre Politikası Bölümü’nden Sherilyn MacGregor.

Bu etkinlikte MacGregor ve  Arora-Jonsson, Oxfam için birlikte hazırladıkları, iklim krizinin bakım emeği üzerindeki etkileri hakkındaki yeni raporlarının verilerini paylaşacak.

Rapor, iklim değişikliğinin etkileri ile ücretsiz bakım işinin miktarı, dağılımı, ve koşulları arasındaki bağlantıları incelemekle birlikte, iklim eylemlerine ilişkin öneriler de sunuyor.

Bu eylemlerin bakım işi konusunda duyarlı olması gerektiğine, kadınların ve kız çocuklarının gündelik hayatlarını olumsuz bir şekilde etkileyen ve cinsiyet eşitliğinin önünde engel teşkil eden, bakım işi kaynaklı eşitsizlikleri dönüştürmeyi hedeflemesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Rapordan hareketle ikili, konuşmalarında iklim değişikliğinin ve bakım krizinin dünyanın her yerinde yaşamları ve geçim kaynaklarını tehdit eden kesişen etkilerine odaklanacak ve İklim krizinin özellikle Küresel Güney’in düşük gelirli bölgelerinde, insanlar, hayvanlar, bitkiler ve yerlerin bakımını nasıl zorlaştırdığını gösterecek.

Dili İngilizce olan etkinlikte Türkçe simultane çeviri yapılacak.
30 Mayıs Pazartesi günü saat 19:30’da çevrimiçi olarak gerçekleşecek olan etkinliğe bu link üzerinden kayıt yaptırılabilir.
Dergi’nin ekoloji krizini ele alan Bahar 2022 sayısından hareketle düzenlenen Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları’nın ilk konuğu Christine Bauhardt, “Yeşil Yeni Düzen, Küçülme ve Dayanışma Ekonomilerine Feminist Yaklaşımlar” konuşmasını yapmıştı.
İlgili haber: Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları: Tarihsel anlatılarda toplumsal cinsiyet adaleti
Serinin ikinci konuğu ise “Feminist Politik Ekoloji ve Tarihsel Anlatılar: Sürdürülebilirlik ve Toplumsal Cinsiyet Adaleti Üzerine Çıkarımlar” başlıklı konuşmasıyla Melissa Leach olmuştu.

Dört ilde bazı araziler, Cumhurbaşkanı kararıyla ‘orman sınırı’ dışına alındı

Resmi Gazete‘de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın imzasıyla yyaımlanan karara göre, Düzce, Manisa, Bilecik ve Mersin’de 530 dönümlük orman arazisi, ‘orman’ sınırları dışına çıkarıldı.

Bu yılın başında da  Mersin ve Ankara’da 376 bin 494 metrakrelik orman, orman sınırı dışına çıkarılmıştı.

28 Nisan 2018’de torba kanunla çıkarılan Ek. 16. Madde uyarınca alınan bu kararlarla, 2022 başına kadar 6 milyon 843 bin 788 metrekare, yani 684 hektarlık orman alanı, orman sınırı dışına alındı.

Bugünkü kararla bu toplama 530 dönüm yani 5,3 hektar daha eklenmiş oldu.

İlgili haber: Dört ilde daha ormanlık alanlar, orman sınırı dışına çıkarıldı: 10 binlerce hektar yok edilebilir
İlgili haber: Turizm Bakanı’ndan, kendi şirketinin tatil köyü projesinin ormanlık alana genişletilmesi için onay

Orman sınırından çıkarılan araziler, Düzce Gümüşova’ya bağlı Selamlar Köyü, Manisa Yunusemre‘ye bağlı Uzunburun Mahallesi, Bilecik Osmaneli‘ne bağlı Selçik Köyü ve Mersin Mut‘a bağlı Barabanlı-Meydan Mahallesi’ni kapsıyor.

Kararda, arazilerin iki katından az olmamak üzere, devletin  tasarrufu veya Hazine’nin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından Orman Genel Müdürlüğüne orman tesis etmek üzere tahsis edileceği belirtildi.

 

Yapay et üretimi için en büyük biyoreaktörler geliştirildi: 8 yıl içinde 13 bin 700 ton üretim bekleniyor

Yapay et üretmek için dünyanın en büyük biyoreaktörlerinin inşa ettiğini açıklayan ABD‘li Good Meat şirketi, birkaç yıl içinde üretilecek etleri on binlerce restorana tedarik edebilecek.

Hücre bankalarından veya yumurtalardan alınan hücreleri kullanılarak biyoreaktör ‘fıçı’larında büyümesini sağlayan teknoloji, eti için herhangi bir canlı hayvanın kesilmesi gerektirmiyor.

Good Meat’in her biri 250 bin litre kapasiteye sahip olan ve bugüne kadar inşa edilenlerden çok daha büyük, dört kat yüksekliğinde 10 yeni biyoreaktörünün çalışmasına devam ediliyor.

Uzmanlar, bunun gelişmekte olan yapay et endüstrisi için “çığır açıcı” olabileceğini söylüyor.

İlgili haber: Laboratuarda üretilen yapay deri hayvan deneylerinin sonunu getirebilir

Torunlarımız neden hayvan kestiğimizi soracak

The Guardian‘ın haberine göre dünya çapında yapay et üzerinde çalışan yaklaşık 170 şirket var. Ancak Good Meat, ürününü halka satmak için yasal onay almış tek şirket. Şirket, yapay tavuk etini 2020’de Singapur’da sunmaya başladı.

Yeni biyoreaktörlerin yılda 13 bin tondan fazla tavuk ve sığır eti yetiştireceğini söyleyen şirketin ABD sahasının üç ay içinde tamamlanması ve 2024’ün sonlarında faaliyete geçmesi planlanıyor.

2026’ya kadar üretiminin yılda 11 bin 800 tona ve 2030’a kadar 13 bin 700 tona ulaşması bekleniyor.

Good Meat’in ana şirketi Eat Just‘in CEO’su Josh Tetrick, “Sanırım torunlarımız bize 2022’de neden kesilen hayvanlardan et yediğimizi soracaklar” diyor.

İlgili haber: Bill Gates: Gelişmiş ülkeler et tüketimini bırakıp yapay ete geçmeli

Neden yapay et üretiliyor?

Sığır, tavuk ve diğer çiftlik hayvanları metan emisyonları, ormanların ve arazilerin tahribatı ve yüksek su kullanımı nedeniyle büyük bir çevresel etkiye sahip.

Çiftlik hayvanlarının neden olduğu metan gazı dünyayı ısıtan sera etkisine neden oluyor. Bir ineğin bir yılda ürettiği sera gazı bir arabanın yıllık emisyonuna eşit olduğu belirtiliyor.

Hayvancılık sektörünün neden olduğu emisyonlar enerji sektöründen sonra iklim değişikliğinin en önemli nedenlerinden.

Bilim insanları, zengin ülkelerdeki geleneksel et tüketiminin iklim krizini yenmek için çarpıcı biçimde düşmesi gerektiğini söylüyor.

Yapay et, geleneksel etteki tadı ve hissi sağlayabilir ve çok daha küçük bir çevresel etkiye sahip olabilir.

Geçen yıl ‘hurda’ denilen THK’nin yangın söndürme uçakları bu yıl kullanılacak

Geçen yıl günler süren orman yangınlarında tüm tepkilere rağmen ısrarla kullanılmayan ve iktidarın “hurda” dediği Türk Hava Kurumu’nun (THK) yangın söndürme uçaklarının bu yıl yangınlarda kullanılmak üzere uçuşa hazırlandığı ortaya çıktı.

BirGün’den İsmail Arı’nın aktardığına göre; 2019 yılından beri kayyum heyeti tarafından yönetilen THK’nin, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Şirketi’nin (TUSAŞ) desteği ile iki yangın söndürme uçağının bakımını tamamladığı ve uçuşa hazır hale getirdiği bildirildi. İki yangın söndürme uçağının bakımının sürdüğü ve bu uçaklardan birinin de kısa süre sonra tamamlanacağı öğrenildi.

THK’nin Merkez Denetleme Kurulu eski Başkanı Bayram Duman, “Eski Bakan Bekir Pakdemirli, bir bakandan beklenmeyecek şekilde uçak meselesini kişiselleştirmişti. Bakan değişince sorun da çözülmüş oldu, aklın yolu bir. Lakin arkamızdaki hassas ve güçlü kamuoyu desteğiyle gece gündüz bu olayın üstüne gitmeseydik, şu an yangınları söndürmek için hazır THK uçakları sanayide hurda demire dönüştürülmüştü. Şimdi ise tüm Avrupa’nın kullandığı ama hurda dedikleri CL-215 yangın söndürme uçaklarına görev vermek zorunda kaldılar. İşlerine son verilen yetişmiş ve yetenekli yangın söndürme pilotlarımıza da görev vermek zorunda kaldılar” dedi.

İlgili haber: Tarım ve Orman Bakanı: Beş yangın söndürme uçağı alacağız

Edinilen bilgilere göre, Orman Genel Müdürlüğü’nün yangın söndürme uçağı filosuna THK üç söndürme uçağıyla dahil olacak. THK’nin bir söndürme uçağı ise yedek uçak olarak uçuşa hazır halde tutulacak. Ayrıca, THK üç söndürme uçağı için altı kaptan pilot, altı yardımcı pilotla anlaştı. Bu pilotların büyük bir kısmının ise THK’nin daha önce işten attığı veya istifaya zorladığı eski söndürme uçağı pilotları olduğu öğrenildi.

AKP iktidarı, özellikle Bekir Pakdemirli’nin Orman Bakanı görevine atanmasından sonra, uzun yıllar başarıyla görev yapan Türk Hava Kurumu’nun CL-215 tipi uçaklarını devre dışı bırakmıştı. Son üç yıldır ihale şartnamesine konulan beş bin litre şartıyla, dört bin 900 litre kapasiteli THK uçakları sadece 100 litre için ihaleye sokulmamıştı. Bu da ‘beş kova veya beş damacana su eksiği nedeniyle THK uçakları ihaleye sokulmadı’ yorumuna neden olmuştu.

İlgili haber: Pakdemirli, Rusya’da yangın söndürme uçaklarını inceleyecek

Ayrıca, Pakdemirli bir açıklamasında, “Vizontele’de vardı ya, kaputu açıyorlar, motor yok, işte öyle” derken bir başka açıklamasında ise “Uçaklar hantal, hurda uçamaz, motorları çalışmıyor” demişti.

Pakdemirli, CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in “THK’nin söndürme uçakları neden kullanılmıyor?” soru önergesine verdiği yanıtta da Pakdemirli “Bu uçaklar yangınlarda etkili ve verimli olarak çalıştırılamadığından dolayı yangınlara müdahalede zafiyet oluşturmaktadır” ifadelerini kullanmıştı.

İlgili haber: Yangın bölgesinde Bakan Bekir Pakdemirli’ye tepki

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise “Yok bilmem işte Türk Hava Kurumu’nun uçakları varmış da… Türk Hava Kurumu’nun şu anda elinde buralarda rahatlıkla kullanılabilecek uçak falan yok” demişti.

İlgili haber: Tarım ve Orman Bakanı değişti: Pakdemirli’den ‘af’ açıklaması

Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü, orman yangınlarıyla mücadele hazırlıkları kapsamında hava filosuna, ABD’den getirilen ‘Chinook‘ tipi helikopterleri ekliyor.

Geçen hafta da THK’nin 1969 model olduğu için eski denilen uçaklarına karşı Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından getirilen biri 1963 diğer 1962 model helikopterlerinin kullanılacağı duyurulmuştu.

Öte yandan Türkiye’de olası orman yangınlarında kullanılmak üzere kiralanan yüksek manevra kabiliyetli  “Air Tractor” tipi 10 uçak da dün İzmir’e geldi.

Avrupa’dan en çok çöp alan ülke açık ara farkla Türkiye

Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre Türkiye, 2021’de 14,7 milyon tonla Avrupa Birliği’nden en çok çöp ithal eden ülke oldu.

AB’nin ihraç ettiği toplam 33 milyon atığın neredeyse yarısı, 2021’de Türkiye’ye geldi.

Verilere göre Türkiye, 2,4 milyon tonla AB’den en çok çöp alan ikinci ülke Hindistan‘ın yaklaşık yedi katı kadar ithalatla çöpler için  açık ara farkla birinci varış noktası.

Türkiye’nin AB’den aldığı atık miktarı ise 2004’ten 2021’e üç kat arttı.

İlgili haber: Küçük Çin olma yolunda Türkiye: İthal çöp enkazını kim kaldıracak?
İlgili haber: Yeşiller İstanbul’daki çöplerin izini sürdü: Hepsi yurt dışından gelen plastik çöpler
Avrupa atıklarının 2021’deki ilk 10 varış noktası (milyon ton). 

Atık ithalatında ikinci ve üçüncü destinasyon Hindistan ve Mısır oldu.

AB’nin birlik dışı ülkelere gönderdiği atık miktarı, 2004-2021 yılları arasında  yüzde 77 arttı. AB dışı ülkelerden AB’ye gelen atıkların miktarı ise 2004’ten bu yana yüzde 11 artarak 2021 yılında 19,7 milyon ton oldu.

AB’den yapılan tüm atık ihracatının yüzde 59’unu oluşturan demir ve çelik gibi metal atıkların da üçte ikisi de Türkiye’de.

Türkiye, 19,5 milyon tonluk demir atıkların  13,1 milyon tonunu aldı.

İlgili haber: Adana’daki çöp aldatmacası bitmiyor: Ne temizlendi ne de temizleme yetiyor
İlgili haber: Greenpeace: Plastik atık ithalatının bıraktığı hasarın geri dönüşü yok

Türkiye neden çöp ithal ediyor?

Atık ithalatı devlete doğrudan kazanç getirmese de, geri dönüşüm tesisleri ülke içi üretilen çöp yerine, dövizle alım satım yaparak çok daha fazla kar ettiği için diğer ülkelerin çöpünü almayı tercih ediyor. Şirketlerin kar etmesinin ikinci sebebi ise devlet teşvikleri.

Çin’in çöp ithalatını yasakladığı ve Türkiye’nin atık ithalatında dünyanın ilk sıralarına yerleştiği 2018 itibariyle, ülke içinde faaliyet gösteren geri dönüşüm tesisi sayısında da artış yaşandı.

2021 yılında geri dönüşüm tesislerine 69 milyon liralık devlet teşviki yapıldı. Şirketler KDV’den muaf tutuluyor.

Şirketler, ithal edilen plastikleri ‘ham madde’ olarak da görüyor. Çünkü yurt dışında, özellikle Avrupa ülkelerindeki kalite standartlarına uymayan ürünler, iç pazarda yer bulabiliyor.

Şirketlerin yurtdışından gelen çöpü tercih etmesinin bir sebebi de ülke içi çöpü ayrıştırma masrafından kurtulması. Çünkü ithal çöpler, ayrıştırılmış şekilde alınıyor.

İlgili haber: Daha ne olması lazım? – Sedat Gündoğdu
İlgili haber: Bilim insanlarından uyarı: Plastik kirliliğinin sonlandırılması için, üretiminin sınırlandırılması şart

Önce alışveriş merkezi, sonra gökdelen projesi: Burhaniye’nin 11 kat izni yargıda

Burhaniye Belediyesi, İskele Mahallesi sahil şeridindeki belediyeye ait alanda imar planı değişikliğine giderek beş kat olan imar iznini Aralık 2021’de ilçe belediye meclisi kararıyla 11’e çıkardı. İlçe belediye meclisinin kararı, büyükşehir belediye meclisi tarafından 21 Ocak 2022’de onaylandı.

Söz konusu değişikliğe, eski belediye başkan yardımcısının sunumunda görülen ‘gökdelen otel’ projesi için gidildiğini savunan doğa mücadelecileri, belediyeye itirazlarının reddedilmesinin ardından imar planı değişikliğini mahkemeye taşıdı. Daha önce de bölgede zeytinlik alana alışveriş merkezi inşası söz konusu olmuş, çevrecilerin büyük tepkisine sebep olunmuş ve geri adım atılmıştı.

Diken’den Tuğba Özer’in aktardığına göre; belediyenin “Otel projemiz yok” açıklamasını inandırıcı bulmayan Burhaniye Çevre Platformu (BURÇEP) yürütme kurulu Balıkesir İdare Mahkemesi’ne bir dilekçe sunarak yürütmenin öncelikle durdurulmasını, sonrasında ise tamamen iptal edilmesini talep etti.

İlgili haber: Asırlık zeytin ağaçları turizm tesisi için feda edilecek

Dilekçede plan değişikliğinin ‘hukuka ve yürürlükteki mevzuata uygun olmadığı ve kamu yararı göz ardı edildiğinden de kamu zararına neden olacağı’ yazıldı.

BURÇEP 11 kat imar izni öngören imar değişikliğinin kanunsuz ve yönetmeliğe aykırı olduğu gerekçesiyle 25 Mart’ta belediyeye itiraz dilekçesi sunmuş, belediye meclisi itirazı reddetmişti.

Türkiye’den uzaya bilet: On binlerce vatandaş on günlüğüne ülkeden gitmek için sıraya girdi

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Üsküdar’da bulunan Cemile Sultan Korusu’nda gerçekleşen İstanbul Yaratıcılık Ağı Projesi tanıtım toplantısına katıldı. Toplantıda konuşan Varank, bu zamana kadar destek sağladıkları projeleri anlattı. Öte yandan uluslararası uzay istasyonuna başvuru yapmak üzere sisteme kaydını yaptıran vatandaşların sayısını açıkladı. Buna göre siteyi ziyaret eden dört milyon kişiden 31 bini kaydını yaptırdı.

Projeyle, seçilecek bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını 2023’te bilimsel faaliyetler yürütmek üzere 10 günlüğüne uluslararası uzay istasyonuna gönderileceğini belirten Bakan Varank, başvuru süreciyle ilgili bilgileri de paylaştı.

On binlerce kişi sıraya girdi

Bakan Varank, “10 kritik hedeften oluşan Milli Uzay Programı’mızın önemli bir aşamasını oluşturan, ‘Türk Uzay Yolcusu ve Bilim Misyonu Projesi‘ resmi olarak başladı. Seçilecek Türk vatandaşını 2023’te bilimsel faaliyetler yürütmek üzere 10 günlüğüne uluslararası uzay istasyonuna göndereceğiz. Böylece Türkiye uzaya vatandaşını gönderen sayılı ülkeler arasında yerini alacak. Gidecek vatandaşımızın seçimi için 23 Haziran 2022 saat 20.23’e kadar https://uzaya.gov.tr adresinden başvuruları kabul etmeye başladık” dedi.

Henüz iki gün olmadan siteyi dört milyon vatandaşın ziyaret ettiğini söyleyen Varank, “Burada başvuru yapmak üzere sisteme kaydını yaptıran vatandaş sayımız 31 bin. ‘Ben uzaya gitmek için şartları taşıyorum’ diyerek kaydını tamamlayan vatandaş sayımız da şu an 225. Dolayısıyla ben bu ilginin artarak devam edeceğine inanıyorum.  Hem salondaki arkadaşlarımıza hem de Türkiye’ye çağrıda bulunuyorum. Şartları sağlayan herkesi uzay yolculuğuna başvurmaya davet ediyorum” şeklinde konuştu.

Yerli astronotun maliyeti: 70 milyon dolar

DW Türkçe’den Emre Eser’in aktardığına göre;  Türkiye Uzay Ajansı (TUA) Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Lokman Kuzu, Uzay’a gidecek ilk Türk vatandaşı için toplam maliyetin yaklaşık 70 milyon doları bulacağını söyledi.

Uzaya Musk gönderiyor

Kuzu, bu konuda Türkiye’nin yakın dönemde işbirliğine gittiği ABD’li SpaceX firmasıyla anlaşıldığını belirtti.

Erdoğan, SpaceX’in Kurucusu Elon Musk’la geçen aralık video konferansta görüşmüş, ikili, Türkiye’deki kamu ve özel sektör kurumlarıyla şirket arasında uydu ve uzay teknolojileri başta olmak üzere farklı alanlarda işbirliğini ele almıştı.

Uzaya gitmek için gerekli şartlar neler?

Türk Uzay Yolcusu ve Bilim Misyonu, Milli Uzay Programı kapsamında belirlenen 10 hedeften biri. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında bir Türk vatandaşı, gerekli eğitimleri aldıktan sonra Uluslararası Uzay İstasyonuna gönderilecek. Yapılan başvurular arasından iki aday belirlenecek ve seçilen adaylar TUA veya TÜBİTAK bünyesinde istihdam edilecek ve 10 (on) yıl mecburi hizmet yükümlülüğü olacak.

Astronot eğitimlerini başarıyla tamamlayan adaylardan biri yaklaşık 10 gün sürecek uzay görevini gerçekleştirmek üzere Uluslararası Uzay İstasyonuna gönderilecek.

Aranan genel koşullar şöyle:

  • Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,
  • 23 Mayıs 1977’den sonra doğmuş olmak,
  • Kamu haklarından yasaklanmamış bulunmak,
  • Yükseköğretim Kurumlarının en az 4 yıllık lisans eğitimi veren Mühendislik, Tıp, Fen Bilimleri/Temel Bilimler veya Fen Bilimleri/Temel Bilimler alanlarındaki Eğitim fakültelerinden birini bitirmiş olmak,
  • Çok iyi derecede İngilizce bilgisine sahip olmak, anlamak, konuşmak ve yazmak,
  • İngilizce yeterliliğini aşağıdaki sınavların (KPDS YDS için 90, TOEFL IBT için 101, TOEFL CBT için 251, TOEFL PBT için 604 ve CPE için B puanı) birinden alınan puanla göstermek (Belirtilen sınavlardan alınan puanlarda herhangi bir geçerlilik süresi aranmaz),
  • Boy uzuluğu minimum 149.5 cm, maksimum 190,5 cm.
  • Kilo minimum 43, maksimum 110 kg.

Gerekli sağlık koşulları:

  • Her iki gözde doğal olarak veya gözlük/kontakt lens ile düzeltme sonrası yüzde 100 (Snellen 20/20) görme keskinliğine sahip olmak,
  • Renkli görme bozukluklarından herhangi birine sahip olmamak,
  • Herhangi bir uzuv kaybı veya nakli yaşamamış olmak,
  • Protez kullanmıyor olmak ve vücudunda platin/vida bulunmamak,
  • Tüm eklemler için normal hareket açıklığına ve işlevselliğine sahip olmak,
  • Duyma kusuru olmamak (normal ses seviyesindeki bir konuşmayı sessiz bir odada arkası dönük şekilde 2 metre mesafeden zorlanmadan ve hatasız duyabilmek),
  • Kulak zarı rahatsızlığı, östaki borusu problemleri, otoskleroz ve benzeri rahatsızlıklar yaşamamış olmak,
  • Kan basıncı/tansiyonu 155/95 altında olmak, kronik kalp ve damar sistemi rahatsızlığı olmamak,
  • Akciğer fonksiyonlarını bozan solunum sistemi hastalığı bulunmamak,
  • Sindirim sisteminde tıkanıklığa sebep olan, uçuş emniyetini riske sokabilecek ciddi hastalık veya geçirilmiş ameliyatların sekelleri bulunmamak,
  • İdrar ve üreme yollarında (genitoüriner sistem) hastalık veya geçirilmiş ameliyatların sekelleri bulunmamak,
  • Uçuş emniyetini riske sokabilecek ciddi veya bulaşıcı enfeksiyon hastalığı bulunmamak,
  • Büyük jinekolojik ameliyat geçirmemiş olmak,
  • Panik bozukluk, anksiyete bozuklukları, psikotik bozukluk, bipolar bozukluk, intihar düşüncesi, uyuyamama (insomnia) veya diğer ağır kişilik bozukluklarından birini yaşamamış olmak,
  • Hayatının herhangi bir döneminde alkol, uyuşturucu/uyarıcı madde veya ilaç bağımlılığı yaşamamış olmak,
  • Karanlık, yükseklik, hız, kaza, kalabalık, boğulma/nefessiz kalma, dağınıklık, yalnızlık/izolasyon, kapalı/dar alan korkusu olmamak,
  • Epilepsi, titreme (tremor), MS (multiple skleroz), inme (felç) gibi sinir sistemi rahatsızlıkları ve nedeni bilinmeyen bilinç bozukluğu yaşamamış olmak,
  • İnsülin veya diğer hipoglisemik ilaçlar ile tedavi gerektiren diyabet (şeker) rahatsızlığı olmamak.

Kişilik özellikleri:

  • Karmaşık sistemlerin çalışma prensiplerini anlamaya ilgili ve bunun için gerekli bilgi ve beceriye sahip olmak,
  • Özellikle rahatsız ve kısıtlı ortamlarda ve ilk kez karşılaşılan dış uyaranların varlığında problem çözme yeteneğine sahip olmak,
  • Takım çalışmasına yatkın olmak ve iletişim becerileri üst düzeyde olmak,
  • Baskı altında ve zorluklar karşısında soğukkanlı kalabilmek, çözüm odaklı olmak ve mantıklı kararlar alarak ilerleyebilmek.

Uluslararası Uzay İstasyonu, 1998’de Dünya yörüngesine yerleştirildi. Aradan geçen 24 yılda istasyona 150 milyar dolarlık yatırım yapıldı. İstasyonda, insan araştırmaları, biyoloji ve biyoteknoloji, fizik ve malzeme bilimleri, teknoloji geliştirme, dünya ve uzay bilimleri alanlarında 3 binden fazla deney gerçekleştirildi. Bugüne kadar Uluslararası Uzay İstasyonu’nu 20 farklı ülkeden çoğu bilim insanı 258 kişi ziyaret etti.

‘Nükleer Enerjiye Giriş’ ders programında nükleer güzellemesi yargıya taşındı

Milli Eğitim Bakanlığı‘nın mesleki ve teknik liselerde okutmak üzere  hazırladığı “Nükleer Enerjiye Giriş” ders programında, nükleer enerji güzellemesi yapılması yargıya taşındı.

Eğitim-Sen‘in Danıştay‘da açtığı davada, “bilimsellikten uzak, pedagojik ilkelere aykırı nükleer enerjiye giriş dersinin okutulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanlığı işleminin ve öğretim programının” iptali istendi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Akkuyu Nükleer Anonim Şirketi ile Titan 2IC İçtaş İnşaat Anonim Şirketi arasında 26.06.2020 tarihinde mesleki iş birliği konulu protokol imzalamıştı. Bu protokole göre,  Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü Mersin ilinin Gülnar, Silifke, Toroslar, Tarsus, Akdeniz ve Erdemli ilçelerindeki bazı Anadolu mesleki ve teknik liselerinde okutulmak üzere “Nükleer Enerjiye Giriş” dersi için taslak öğretim programı hazırlamış; bu program Talim ve Terbiye Kurulu’nun 21.10.2020 gün ve 33 sayılı kararıyla kabul edilmişti.

Program doğrultusunda da müdürlük, 01.06.2021 gün ve 25807266 sayılı işlemiyle, söz konusu okullarda mesleki ve teknik Anadolu lisesi nükleer enerjiye giriş (11. sınıf) dersinin seçmeli ders olarak okutulmasını istemiş ve bu ders adı geçen Anadolu mesleki ve teknik liselerinde okutulmaya başlanmıştı.

Akkuyu Nükleer Santrali görevlileri geçen yıl Mersin’de seçilen okullardaki öğretmenlere “nükleer enerji ve nükleer santral” eğitimi vermişti.

Eğitim-Sen, söz konusu öğretim programı incelendiğinde, nükleer enerji ve nükleer santrallerin, sorunsuz, vazgeçilmez,  kaçınılmaz ve nükleer kazaların gereken önemden çok uzak biçimde ele alındığına dikkat çekti. Sendika’nın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Program bu yönüyle hem bilimsellikten uzak ve gerçeklikten kopuk hem de bu konuda öğrencilerde yanlış bir algı ve bilinç yaratacak şekilde yanlıdır. Küresel ısınmayla birlikte yenilenebilir alternatif enerji kaynaklarının daha çok tercih edildiği, birçok ülkenin nükleer santrallerin kapısına kilit vurduğu bir dönemde nükleer enerji ve nükleer santrallerin sorunsuz, vazgeçilmez, zorunlu biçimde yansıtılması bilim dışıdır, öğrencilere gerçek dışı bilgiler sunmaktır. Fukuşima ve Çernobil felaketleri, nükleer felaketlerin yalnız bu felaketlerin yaşandığı ülkeleri değil yakın coğrafyayı, hatta yakın kıtayı bile tehdit edebileceğini göstermiştir. Bu tehdit Rusya-Ukrayna savaşında nükleer santrale düşen bombalar nedeniyle Ukrayna’nın yanı sıra tüm yakın coğrafyadaki insanlar tarafından ciddi biçimde hissedilmiş, insanlar yüreği ağzında korkuyla beklemiştir.”

Eğitim-Sen dile getirdiği gerekçelerle, protokol kapsamındaki okullarda, 11’inci sınıf öğrencilerine seçmeli ders olarak okutulan  “Nükleer enerjiye giriş” dersinin  1739 sayılı yasa hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali ve yürütmesinin durdurulması talebini Danıştay‘a taşıdı.

“Dava konusu öğretim programı nükleer enerji ve nükleer santraller konusunda bilimsellikten uzak, gerçeklikten kopuk ve öğrencilerde yanlış bir algı ve bilinç oluşmasına neden olarak ülkemizde nükleer santralleri meşrulaştırıcı bir söylemin üretilmesine katkı yapmakta ve bu santrallere ucuz iş gücü sağlanmasına zemin hazırlamaktadır” denilen açıklamada, konunun ilgililerinden de davaya müdahil olmaları istendi.