Ana Sayfa Blog Sayfa 247

Fransa zorunlu kompost uygulamasını hayata geçiriyor

Fransa‘da ‘zorunlu kompost’  kuralları 1 Ocak 2024 tarihinde yürürlüğe girdi.

Yeni yasayla organik atıkların geri dönüşümü zorunlu hale geldi.

Hükümetin Yeşil Fonu‘nun desteğiyle belediyelerin, gıda artıkları, sebze kabukları, son kullanma tarihi geçmiş gıdalar ve bahçe atıklarını içeren biyo-atıkları ayırmak için bölge sakinlerine yöntemler sunması gerekiyor.

Uygulama kapsamında hane halkı ve işletmeler, organik atıkları ya evde toplamak için özel küçük bir çöp kutusuna ya da belediyeye ait bir toplama noktasına atacak.

Kimyasal gübrelerin yerini alacak

Euronewsin aktardığına göre, daha önce sadece yılda beş tondan fazla organik atık üretenlerin bu atıkları ayırması gerekiyordu.

Alternatif olarak evde de kompost yapılabicek atıklar daha sonra kimyasal gübrelerin yerini almak üzere biyogaz veya komposta dönüştürülecek.

Şu anda yerel yönetimler, hanelerin organik atıkları kompostlaştırması veya ayırması için kolay bir yol sağlama yükümlülüğü altında. Uygulama tesislerde yaygınlaştırılırken, uyulmaması halinde para cezası uygulanmayacak.

Gelecekte daha katı kurallar getirilip getirilmeyeceği henüz belli değil.

evsel atık kompost

Evsel atıkların üçte biri organik atık

Gıda ve bahçelerden elde edilen organik atıklar, evsel atıkların neredeyse üçte birini oluşturuyor.

Organik atıklar, diğer çöplerle karıştırıldığında, genellikle depolama alanlarına veya yakma tesislerine gidiyor ve burada metan ve CO2 gibi ısıyı hapseden sera gazları üretiyor. Ayrıca kağıt, plastik ve cam gibi geri dönüşüme gönderilecek ambalajları da kirletebiliyorlar.

Avrupa Komisyonu‘na göre gıda atıkları, AB gıda sisteminden kaynaklanan toplam emisyonların yaklaşık yüzde 16’sından sorumlu.

Birleşmiş Milletler (BM), küresel olarak gıda kaybı ve atıklarının her yıl insan kaynaklı tüm emisyonların yaklaşık yüzde 8’ini oluşturduğunu belirtiyor.

Zero Waste Europe adlı STK‘ya göre de 2018 yılında AB’nin toplam biyo-atığının sadece yüzde 34’ü toplanmış ve 40 milyon ton potansiyel toprak besin maddesi çöpe atılmış durumda.

Fransa’da her yıl kişi başına tahmini 82 kg kompostlanabilir atık çöpe atılıyor.

Diğer Avrupa ülkelerinde biyo-atık ayrıştırma

AB’nin Atık Çerçeve Direktifi kapsamında bu yıl biyo-atık toplama teşvik ediliyor, ancak zorunlu hedefler belirlenmiyor. Birçok Avrupa ülkesinde organik atıkların ayrıştırılması belediye düzeyinde zaten uygulanıyor.

İtalya‘nın Milano kenti 2014 yılından bu yana konutlarda gıda atığı toplama programı uyguluyor. Programı başlatmak için hanelere, özel çöp kutuları ve kompostlanabilir torbalar verildi.

Başka yerlerde, biyo-atıkların yakılmasına yönelik vergiler veya yasaklar benzer programları teşvik etmiş, Avusturya, Hollanda ve Belçika‘da ayrı kutular ve evde kompostlama yaygınlaşmıştı.

Birleşik Krallık 2023 yılında ayrı gıda atığı toplama uygulamasını başlatmayı planladığını duyurdu. Bu uygulama Birleşik Krallık’taki haneler için gönüllülük esasına dayanırken, Galler‘de ve işletme sahipleri için daha sıkı bir şekilde uygulanıyor.

Biyo-atıklarınızı nasıl ayırırsınız?

İdeal olarak, organik maddeler de dahil olmak üzere tüm atıklar minimum düzeyde tutulmalı.

Bu da dikkatli bir yemek planlamasıyla sağlanabilir. Yiyecekleri son kullanma tarihleri geçmeden tüketmek, dondurmak veya muhafaza etmek ve bir malzemenin her parçasını kullanmak da israfı azaltmaya yardımcı oluyor.

Saklanamayan ya da yeniden değerlendirilemeyen gıda atıkları kompost haline getirilmeli ya da toplanmak üzere ayrılmalı. Yenmemiş gıda artıkları, unlu mamuller, süt ürünleri, yumurta kabukları, meyve ve sebzeler ve kabukları, küflenmiş yiyecekler, evcil hayvan yiyecekleri, çiğ ve pişmiş et ve balık, kemikler, çay ve kahve telvesi bu kapsama giriyor.

Ancak, sıvılar, gıda dışı ürünler ve ambalajlar biyo-atık kutularına atılmamalı.

Bazı gıda atıkları hayvan yemine de dönüştürülebiliyor.

Depremde yıkılan İsias Otel davası başladı: 72 kişi hayatını kaybetmişti

Adıyaman‘da, 6 Şubat depreminde çöken ve aralarında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’li sporcuların da bulunduğu 72 kişinin hayatını kaybettiği İsias Otel davası başladı. Davada 5’i tutuklu toplam 11 sanık, ‘bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma’ suçlamasıyla yargılanıyor. 

Duruşma, Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesinde gerçekleşti ve duruşmaya KKTC Başbakanı Ünal Üstel ile birlikte ölen sporcuların aileleri de katıldı. Başbakan Üstel, adaletin önemine vurgu yaparak, davanın sadece KKTC için değil, tüm Türkiye için önemli olduğunu belirtti. 

Duruşma, İsias Otel’in sahibi Ahmet Bozkurt’un ifadesinin alınmasıyla başladı. 1992 yılında ticari konut inşasına müsaade edildiğini, belediyeye imar planını öğrenmek için başvurduğunu anlatan Bozkurt, “Bana ‘9 kata kadar izin veriyoruz, ileri tarihte 12 kadar çıkaracağız, planınızı buna göre ayarlayın’ dediler” diye konuştu.

Kendisinin müteahhit olmadığını söyleyen Bozkurt, şöyle devam etti:

“O zamanlar da müteahhit gibi bir firma yok. Herkes kendi işini yapıyor. Ben de uzman olmadığım için yakınlarımdan bu işi en iyi yapacak ustalar kimler diye bilgi aldım ve isimleri alarak kendileri ile görüştüm. 9 katın betonu döküldü, her şey uygunca yapıldı ve mühendisler sürekli inşaatı kontrol ediyorlardı. Hepsi derdi ki ‘Projeye birebir uyulmuş.’ Yakınlarım beni uyardı, ‘Niye bu kadar çok demir kullandınız’ diye. İş kazası olunca inşaatı durdurdum. Kolonları sıvattırdım ve projeden çekildim.”

Bozkurt, otelin yapımına 2001’de yeniden başladıklarını, 2003’te de bitirdiklerini söyledi.

Daha önceki depremlerde otelinde sıva çatlağı bile olmadığını, hiçbir masraftan kaçınmadığını, İsias’ta ailesinin de yaşadığını söyleyen Bozkurt, kendisinin de enkazdan çıktığını belirtti:

“Hiç mi başkasının suçu yok?” diye soran Bozkurt, “Oradaki acı hepimizin acısı, ülkenin acısı. Ailemden ve akrabalarımdan 300 tane kaybım var. Bana atılan iftiralar var, hep ben suçlu gözüküyorum. Hiç mi başkasının suçu yok? Devlet tarafından denetleniyor” dedi.

Duruşmanın 3 gün sürmesi bekleniyor. Savcılar, sanıklar hakkında ‘bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma’ suçundan 2 yıl 8 ay ile 22 yıl 6 ay arasında hapis cezası talep ediyor.

İsias Otel davası: ‘Sanıkların tümü cinayetle yargılanmalı’

Duruşmada Şampiyon Melekler Derneği Başkanı Ruşen Karakaya, İsias Oteli’ne ilişkin davanın sadece sanıkların cezalandırılması amacı taşımadığını, tüm depremzedeler adına mücadele verdiklerini belirtti. Karakaya, “Deprem bu ülkenin bir gerçeğidir. Aktif fay hatlarında deprem olması kaçınılmazdır. Tarih yüzyıllarca bu coğrafyada depremlere tanık olmuştur ama binlerce masumun canlarını alan bizleri de diri diri öldüren depremler değildir adete toplu mezar inşa eden ve bunlara katkı sağlayan ve göz yumanlardır. İsias Oteli’ni yaratan her birey suçludur. Sanıkların tümü cinayetle yargılanmalıdır” dedi.

İsias Otel davası
Fotoğraf: Evrensel

Şarkıcı Haluk Levent ve Turist Rehberleri Birliği Başkanı Hakan Eğinlioğlu da suçluların cezalandırılmasını umduklarını dile getirdi.

‘Adalet yoksa devlet de olamaz’

İsias Otel davası duruşmasına katılmak üzere Kıbrıs’tan gelen KKTC Başbakanı Ünal Üstel, davanın KKTC için önemli olduğunu vurgulayarak, adaletin tecelli etmesi gerektiğini söyledi. Üstel, “Adalet yoksa devlet de olamaz” diyerek, sorumluların kanunların öngördüğü şekilde cezalandırılmasını beklediklerini belirtti. Başbakan, “Biz Yüce Türk adaletine güveniyoruz” dedi.

Üstel, acılarının ilk günkü gibi taze olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: “Milletimizin yaklaşık 50 bin ferdinin yaşamını yitirdiği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, şampiyon meleklerimizin de içinde bulunduğu 50 bin hayat, ne acıdır ki dakikalar içinde son buldu. Bu ve benzeri şiddette depremler dünyanın pek çok ülkesinde az da olsa yaşanmaktadır. Ancak bizim kayıplarımıza bakarsanız, aradaki uçurum farkı görebilirsiniz. O yüzden, gündelik çıkarlara bakmadan, gerekli yasal tedbirleri tam ve eksiksiz uygulayarak, bunlara uymayanları da en ağır şekilde cezalandırarak bu acılardan kurtulabiliriz.”

Kıbrıs’ta öfke de acı da büyük: Çocuklarımızı emanet ettik, koruyamadınız
Deprem sonrası tutuklanan müteahhitlerin sayısı 133’e çıktı

Suçluların hak ettikleri en ağır cezaları almasının, gelecekte bu suçlara yeltenenlere önemli bir ders olacağına dikkat çeken Başbakan Üstel, “Bir kez daha, Adıyaman‘a ve deprem felaketi yaşan tüm illere geçmiş olsun diyor, aramızdan ayrılanları rahmetle anıyorum” diye konuştu.

Yaklaşık 100 kişilik bir heyetle bu duruşmaları izlemek için Adıyaman’da bulunduklarını belirten Başbakan Üstel şöyle konuştu: “Başbakan olarak ben buradayım. Hükümetimizi temsilen 3 bakanımız yanımızda. Bu bakanlarımız aynı zamanda, deprem süresince günlerce burada kalıp arama kurtarma çalışmalarını koordine eden bakanlarımız ve ekibimiz. Ana muhalefet partisi başkanı burada. Meclisimizin deprem konuları ile ilgili kurulan izleme komitesi ve onun çok kıymetli milletvekilli üyeleri de burada. Başbakanlıkta deprem sürecini yöneten özel kriz ekibimiz burada. Barolar birliğimiz burada. Yaşamlarını yitiren şampiyon meleklerimizin ailelerinin temsilcileri burada. Sanıyorum bu ekip, ülke olarak bu konuya ne kadar hassasiyetle yaklaştığımızın somut bir göstergesidir.”

‘Emsal oluşturabilir’

Medyascope‘un haberine göre, Turist Rehberleri Birliği Başkanı A. Hakan Eğinlioğlu, sorumluların olası kast ile yargılanmasını talep ederek şunları söyledi: “Bir eğitim gezisi esnasında, İsias Otel’de 40 kişilik kafilemiz depreme yakalandı. 32 arkadaşımız bu otelde hayatını kaybettiler. Bu dava, bozuk plan ve projelerle yapılan evlerde, otellerde ölen insanların davası.”

İsias Otel davasından çıkacak olan sonucun emsal oluşturabileceğine dikkat çeken Eğinlioğlu, “Burada çıkacak olan karar emsal bir sonuç olacaktır. Biz sorumluların olası kast ile yargılanmasını istiyoruz. Bu bizim ülkemiz için de önemli. Bundan sonra yapılacak olan binalarda insanlar 50 defa düşünmek zorunda kalmalı” dedi.

Kıbrıs’ta öfke de acı da büyük: Çocuklarımızı emanet ettik, koruyamadınız

İsias Otel davasında ne olmuştu?

Adıyaman’da yer alan İsias Otel, şehrin tanınmış konaklama yerlerinden biriydi. Ancak 6 Şubat’ta meydana gelen büyük depremde otel binası çöktü. Bu felaket sırasında, Kuzey Kıbrıs’tan Gazimağusa Türk Maarif Koleji’nin voleybol turnuvası için giden kız ve erkek voleybol takımı oyuncuları, veliler ve öğretmenlerden oluşan 39 kişilik bir kafile, otelde konaklıyordu. Aynı zamanda, Turist Rehberleri Birliği’nden yaklaşık 40 kişilik bir grup da eğitim amaçlı otelde bulunuyordu.

Otelin yıkılmasıyla, çoğunluğu Kuzey Kıbrıslı öğrenci ve tur rehberlerinden oluşan toplam 72 kişi hayatını kaybetti.

Kuzey Kıbrıs’ta, hayatını kaybeden öğrenciler “Şampiyon Melekler” olarak anılmaya başlandı ve aileleri, çocukları adına hem hukuki mücadele vermek hem de çeşitli projeler yürütmek için Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği’ni kurdu. Dernek, davayla ilgili geniş çaplı bir kampanya başlatarak #isiasortakdavamız etiketiyle sosyal medyada seslerini duyurmaya çalıştı.

Bilinçli taksir ve olası kast arasındaki fark ne?

Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın hazırladığı iddianamede, 5’i tutuklu 11 sanığın “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma” suçundan 2 yıl 8 aydan 22 yıl 6 aya kadar hapis cezasıyla yargılanması talep ediliyor. İddianamede yer alan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün raporuna göre, otelin kolon ve kirişlerindeki eksiklikler ve beton basınç dayanımlarının yetersizliği, binanın yıkılma nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. Ayrıca, binanın 2016 yılında ruhsatsız bir şekilde ek kat eklenmesi ve deprem güvenliğinin göz ardı edilmesi, yapının taşıyıcı sistemine ek yük getirerek riski artırdı.

Ceza hukukunda bilinçli taksir ve olası kast arasındaki fark, istenmeyen bir sonucun öngörülmesi ve bu sonucun kabullenilip kabullenilmemesine dayanır. İsias Otel davasındaki müşteki avukatlarından Deniz Özbilgin, bu farkı “Bilinçli taksirde öngörülen bir sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket edilirken, olası kastta bu sonucun öngörülüp kabullenildiği” şeklinde açıklıyor. Bu durum, dava sürecinde sanıkların kusurlarının belirlenmesinde önemli bir faktör olarak değerlendiriliyor.

Harvard rektörü Claudine Gay, antisemitizm ve intihal suçlamalarının ardından istifa etti

Harvard Üniversitesi‘nin ilk siyah ve ikinci kadın başkanı olan Claudine Gay,  öğrencilerin Gazze‘deki olaylara karşı düzenlediği Filistin dayanışma gösterilerinin ardından yoğun eleştirilere maruz kaldı.

Gösteri sonrası intihal yaptığı gerekçesiyle akademik çalışmaları da incelenen Gay, Kogre‘de antisemitizm suçlamasıyla ifade verdikten sonra istifa etmek zorunda kaldı.

ABD Temsilciler Meclisi komitesi önünde antisemitizm ile suçlandığı gerekçesiyle de ifade vermiş ve istifa etmesi gerektiği vurgulanmıştı.

Gay, son haftalarda artan istifa baskısıyla karşı karşıya kaldı.

İstifa mektubunda, görevi bırakmanın üniversite için daha iyi bir çözüm olduğunu ifade etti.

Fotoğraf: Harvard Üniversitesi

Ne olmuştu?

Pennsylvania Üniversitesi Rektörü Liz Magill, Harvard Rektörü Claudine Gay ve MIT‘den Sally Ann Kornbluth, Kongre’de verdikleri beyanda ifade özgürlüğü savunusu ve antisemitizm suçlamalarıyla gündeme geldi.

Cumhuriyetçi  Kongre üyesi Elise Stefanik‘in yönlendirdiği sorgulamada, rektörlerin “Yahudilere karşı soykırım çağrısı yapıldığı” iddiasına, antisemitizm suçlamalarına karşı ifade özgürlüğüne vurgu yaptıkları ifadeleri eleştirilere neden oldu.

Rektörleri sorularıyla ısrarla sıkıştıran Stefanik, “Yahudilerin soykırıma uğratılması çağrısının yapılması sizin üniversitenizin zorbalık ve taciz ile ilgili kurallarını ihlal ediyor mu?” sorusuna, “evet” ya da “hayır” yanıtı istediğini söylemişti.

Nehirden denize özgür Filistin” sloganının atıldığı İsrail saldırılarına karşı olan öğrenci gösterilerinden dolayı düzenlenen oturumda rektörler, “Bağlamına göre değişeceğini” ifade etmişti.

Oturumun ardından üç rektör, Yahudilere yönelik soykırım çağrısını açıkça reddetmeyip kınamadıkları için eleştirilere maruz kaldı.

Filistin yanlısı tutumları nedeniyle zaten baskı altında olan Liz Magill istifa etti.

Gay ise özür dilemesine rağmen, artan istifa baskısıyla karşı karşıya kaldı.

Harvard’dan 700’den fazla öğretim üyesi ve binlerce mezun ise Gay’e destek açıklamasında bulundu.

CO2 artışını maskeleyen grafikler: İklim inkarcılığı ve gerçek bilim arasındaki farklar

Yanıltıcı grafiklerle iklim gerçeklerini çarpıtmaya çalışan iklim inkarcıları, bilim insanlarının uyarılarına rağmen, insanların yaşadığı dönemdeki CO2 artışını görmezden geliyor.

Bilim insanlarına göre, modern karbondioksit (CO2) seviyelerini, insanların var olmadan milyonlarca yıl öncesiyle karşılaştıran yanıltıcı bir grafik, insanların var olduğu dönemde iklimi değiştiren ve insan yaşamını etkileyen büyük CO2 artışını göz ardı ediyor.

Bilim insanları ayrıca, insan ve hatta bitki yaşamının var olmadığı ve var olamayacağı dönemlerle de karşılaştırmalar yapıldığını söylüyor.

‣[Dosya] İklim inkarcılığı Türkiye’de: Kim bu insanlar, neyi, neden inkar ediyor? -1 

İklim inkarcıları

İlk olarak 2022 yılında ABD merkezli bir iklim inkarcısı grup tarafından dolaşıma sokulan grafik, Facebook‘ta bir başlıkla yeniden ortaya çıktı: “CO2 600 milyon yıldır en düşük seviyede. Hakikat.”

iklim inkarcısı

Bir kullanıcının söz konusu grafiğe yorumu ise şu şekilde:

“İklim değişikliği büyük bir aldatmaca.”

Bir diğer kullanıcı ise de şöyle dedi:

“Onlar da bunun doğru olduğunu biliyor ama gerçeklerden para kazanamazsınız. İşsiz kalan tüm ağaç kucaklayıcılarını bir düşünün!!!”

“İçinde bulunduğumuz jeolojik dönem (Kuvaterner) Dünya tarihindeki en düşük ortalama CO2 seviyelerine sahip” başlıklı grafik, yaklaşık 541 milyon yıl önce başlayan Kambriyen döneminden 2,6 milyon yıl önce başlayan ve günümüze kadar devam eden mevcut Kuvaterner dönemine kadar ortalama CO2 seviyelerini gösteriyor.

Çubuk grafik, Kambriyen döneminin en yüksek CO2 seviyelerine sahip olduğunu ve bunlara göre Kuvaterner döneminin en düşük olduğunu gösteriyor.

‘İnsan kaynaklı dramatik artış göz ardı ediyor’

Reutersın aktardığına göre, bilim insanları yaptıkları açıklamada, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu söyledi. Grafiğin Kuvaterner dönemindeki nispeten daha düşük ortalama CO2 seviyelerine odaklanması, iklim bilimciler ve politika yapıcılar için önemli bir endişe kaynağı olan son 150 yıldaki insan kaynaklı dramatik artışı göz ardı ediyor.

Grafik, Britannica‘ya göre ayrıca eski iklimlerle ilgili temel bağlamı atlamakta ve modern insanların sadece yaklaşık 300 bin yıldır var olduğu 4,6 milyar yıllık varlığının yaklaşık yüzde 80’ini atlayarak Dünya’nın tüm tarihini temsil ettiğini iddia etmekte.

Modern CO2 yükselişi

CO2, Dünya’nın ısısını hapseden bir sera gazı. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi‘ne göre, başta fosil yakıtların yakılması olmak üzere insan faaliyetleri bu etkiyi yoğunlaştırarak iklim değişikliğine yol açıyor.

Imperial College London‘da iklim bilimi alanında kıdemli bir öğretim görevlisi olan Paulo Ceppi, “CO2 grafiği son derece yanıltıcı, çünkü son yüzyıllarda CO2 seviyelerindeki insan kaynaklı keskin artışı yansıtmıyor” şeklinde açıkladı.

Commonwealth Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Örgütü (CSIRO) baş araştırma bilimcisi David Etheridge, atmosferdeki CO2 konsantrasyonunun yaklaşık beş milyon yıldır görülmeyen seviyelere çıkmasının beklendiğini belirterek, Jeolojik zamanlara göre daha yüksek CO2, son 150 yıldaki antropojenik CO2 artışının ısınma etkisini engellemeyeceğini ifade etti.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC) raporuna göre, CO2 konsantrasyonları halihazırda son iki milyon yıldaki herhangi bir noktadan daha yüksek ve sanayi öncesi seviyelerden yüzde 50 daha yüksek.

Ceppi, sanayi devrimine kadar atmosferdeki doğal CO2’nin mevcut seviyelerin sadece üçte ikisi olduğunu söyledi.

IPCC verileri (syf. 44), Sanayi Devrimi‘nden bu yana mevcut ve gelecekte öngörülen dramatik CO2 artış oranını gösteriyor, bu durum daha önce milyonlarca yıl boyunca doğal olarak meydana gelen daha yavaş değişimlerle tezat oluşturuyor.

Antik atmosfer

Bilim insanları, insan yaşamıyla ilgili olan CO2’deki modern artışları ihmal etmenin yanı sıra, dolaşımda olan çizelgenin Dünya’nın eski iklimi hakkındaki tarihsel bağlamı da atladığını söyledi.

University College London‘da (UCL) iklim bilimi profesörü olan Chris Brierley, CO2 konsantrasyonlarının “geçmişin sera iklimlerinde daha yüksek” olduğunu, ancak geçmiş dönemlerin bugünün iklim zorlukları için uygun bir kıyaslama olmadığını söyledi:

Çizimde gösterilen dönemlerin çoğunda bitkiler bile yoktu. Bunlar insan toplumunun var olduğu ya da var olabileceği dünyalar değildi”

Brierley ve Etheridge, erken dönem tahminleriyle ilgili belirsizlikleri göz ardı ettiğini söyledikleri 2001 tarihli bir veri modeline atıfta bulunan grafiğin doğruluğunu da sorguladı.

Britannica’ya göre, dolaşımda olan grafik aynı zamanda Dünya’nın tarihinin yanlış bir şekilde temsil edildiğini iddia ediyor, ancak Dünya’nın ve atmosferinin oluştuğu 4,6 milyar yılın yaklaşık yüzde 80’ini atlıyor.

Grafik ilk olarak Temmuz 2022’de ABD merkezli iklim inkarcısı lobi grubu CO2 Coalition tarafından twitter‘da (X) paylaşıldı.

Grafik, son 150 yılda insan kaynaklı CO2 seviyelerindeki artışı göz ardı ediyor ve Dünya’nın iklim tarihini basitleştirerek mevcut iklim sorunlarına ilişkin yanıltıcı bir açıklama sunuyor.

ETİ Maden yönetimine asgari ücretin 35 katı ‘huzur hakkı’

ETİ Maden İşletmeleri‘nin yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerinin, 2022’de toplamda 831 bin TL maaş aldığı öğrenildi. Bu rakam, asgari ücretlin yıllık kazancının 35 katı kadar. Şirketin geçmişteki hizmet binası için yaptığı yüksek kira ödemeleri ve yeni bina inşaatı için harcanan büyük miktardaki paralar da tartışma konusu oldu.

Birgün‘den Mustafa Bildircin‘in haberine göre, ETİ Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü‘nün 2022 yılı mali raporları, önceki yıl yönetim kurulu üyelerine ve denetçilere yapılan ödemelerin 457 bin TL iken, 2022’de yüzde 82 oranında arttığı ve 831 bin TL‘ye ulaştığı görüldü. 

Ege madenler ve JES’lerle doldu: Onlarcasına daha onay verildi
[COP28] Türkiye zirveye doğa katili, fosil yakıtçı şirketlerle gidip üç imzayla döndü

Bu artış, yöneticilere tanınan huzur hakkının da bir göstergesi. Yönetim kurulu üyeleri 2022’de 594 bin TL huzur hakkı alırken, kişi başına düşen yıllık huzur hakkı 148 bin 500 TL olarak hesaplandı. Bu da, 2022’de 4 bin 253 TL olan asgari ücretle karşılaştırıldığında raporlar, bir asgari ücretlinin yıllık kazancının 35 katı kadar bir gelir elde edildiğini gösteriyor.

2012’den 2018’e kadar süren dönemde, ETİ Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün kullanmakta olduğu hizmet binası için ödenen kira bedeli de gündeme geldi. Altı yıl içerisinde bu kira için toplam 30,6 milyon TL ödendiği bildirildi. Kiradan çıkmak ve kendi binasını inşa etmek için harekete geçen kurum, bu yeni yapı için toplam 219,3 milyon TL harcadı. Ayrıca, bu yeni binanın çevre düzenlemesi için ek olarak 8,2 milyon TL daha ödendi.

Cumhurbaşkanı kararıyla dokuz bakanlıkta onlarca yeni atama yapıldı
Murgul’da siyanürlü altın ayrıştırmaya karşı mücadele altı yıl sonra yeniden…

Grevdeki Sputnik çalışanları, işveren şikayetiyle karakola çağrıldı

Sputnik Türkiye şubesinde Türkiye Gazeteciler Sendikası‘nın (TGS) grev kararının ardından işten atıldıkları için greve başlayan gazeteciler karakola ifade vermeye çağrıldı.

140 gündür greve devam eden Sputnik çalışanlarınının polise ifade vermeye çağrılma nedeni ise işveren temsilcilerinin şikayeti oldu.

TGS Yönetim Kurulu ile sekiz grevciden şikayetçi olan işverenin, ‘2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu’na aykırılık iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi.

Haklı oldukları grevden ne mahkeme baskısı ile ne de polis baskısı ile vazgeçeceklerini vurgulayan TGS, ”Mahkemenin grevin hukuka uygun olduğuna dair yargı kararını hatırlatarak “Sputnik çalışanlarının kazanılmış haklarını ve Anayasanın uygulanmasını istemekten başka bir talebi yoktur” açıklamasında bulundu.

TGS’nin konuya dair açıklamasının tamamı şu şekilde:

“Kamuoyunun da yakından takip ettiği üzere, Sputnik Türkiye Bürosunda 24 Temmuz 2023’te grev kararı ilan etmemizin ardından, 7 Ağustos’ta sendika temsilcimiz dahil 24 üyemiz ekonomik küçülme bahanesiyle işten atılmıştı.17 Ağustos’ta başladığımız grevde bugün itibariyle 140 günü geride bıraktık.

‘Gazeteciliğin onuruna sahip çıkmak için’

Sputnik grevcileri, güneşin ve soğuğun yakıcılığına, rüzgârın keskinliğine rağmen bir gün olsun ara vermeden haklarını aramak ve gazeteciliğin onuruna sahip çıkmak için işyerlerinin önündeki grev çadırında nöbet tutuyor.

‘Sputnik işvereni bu süreçte sayısız hukuksuzluğa imza attı’

Sputnik işvereni bu süreçte sayısız hukuksuzluğa imza attı. Yetmedi, insanca bir yaşam ve adil ücret talepleriyle sendikamızda örgütlenen Sputnik çalışanları, grevlerinin 138. gününde işveren temsilcilerinin şikâyeti üzerine polise ifade vermeye çağrıldı.

TGS Yönetim Kurulu ile sekiz grevciden şikâyetçi olan Sputnik işvereni, yasal ve kanuni olan grevimizin “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu”na aykırı olduğunu iddia ediyor! Bununla da yetinmeyip iş ve çalışma hürriyetini ihlal etmekle, huzur ve sükunu bozmakla itham ediyor.

Hukukun tarafsızlığına gölge

Haklı ve meşru grevimizi etkisiz kılmak için grev kırıcılık yapan kimi şahısların işverenliğe hitaben kaleme aldığı mektupları delil olarak sunan Sputnik, grevcilerin grev kırıcılarla yaptığı müzakerelerin sosyal medyadan paylaşılmasını ise suç olarak nitelendiriyor.

Öte yandan, kanunlarımızda bir grevin nasıl yapılacağının açıkça yazmasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerinin Sputnik işvereni hakkında sendikal hakları ihlal etmekten para cezası kesmesine rağmen, savcılığın şikâyeti haklı bularak grevcileri ifade vermeye çağırması, hukukun tarafsızlığına gölge düşürmektedir.

Ancak yine de, gerçeklikle ilgisi bulunmayan, vasat iddialarla dolu bu şikayetin takipsizlikle sonuçlanacağından kuşkumuz yok.

‘Haklı olduğumuz grevimizden ne mahkeme baskısı ile ne de polis baskısı ile vazgeçeriz’

Zira,

Grevin hukuka aykırı olduğunu iddia edip dava açtılar. Yargı bu iddiayı kabul etmeyerek grevimizin kanuni olduğuna karar verdi.

İşyeri sendika temsilcimiz Nejdet Eksilmez’i işten çıkardılar. Mahkeme ilk duruşmada işe iadesine karar verdi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca teftiş yapıldı. Müfettişler yapılan toplu işten çıkarmaların ekonomik nedenle değil sendikal nedenle yapıldığını tespit ederek idari para cezası kesti.

Görüldüğü gibi Sputnik işvereninin tüm hukuksuzlukları birbiri ardına boşa çıkıyor.

Sputnik çalışanlarının kazanılmış haklarını ve Anayasanın uygulanmasını istemekten başka bir talebi yoktur. Sputnik işvereninin grevcileri bu şekilde yıldıracağını düşünmesi, çalışanlarını ve sendikamızı tanımamış olmasından kaynaklanmaktadır. Haklı olduğumuz grevimizden ne mahkeme baskısı ile ne de polis baskısı ile vazgeçeriz.”

Ne olmuştu?

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ile yürüttüğü toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 24 Temmuz’da grev kararı asılan Rusya devlet radyosu Sputnik’in Türkiye Bürosu, küçülme gerekçesiyle işten çıkarmalara başlamıştı.

Sputnik, grev kararı asan gazetecileri işten çıkarıyor

İstanbul ve Ankara bürolarında grev kararının asılmasının ardından 24 gazeteciyi işten çıkarıldı.

İşten çıkarılanlar arasında gazeteci Atilla Güner, kurumun gerekçe olarak “küçülme” bahanesini sunduğunu, ancak gazetecilerin grevine olan desteği nedeniyle işten çıkartıldığını söylemişti.

Sputnik Türkiye’de grev: Anayasa çiğnendi, ikna odaları kuruldu
24 sendikalı gazeteciyi işten çıkaran Sputnik Türkiye önünde eylem

Sendika hakları için yürütülen direnişin 24 Kasım’daki yüzüncü gününde gazeteciler düzenledikleri basın açıklamasında “Yaklaşık bir yıl önce başladığımız sendika mücadelesinde üyelerimizin sendikalı, toplu iş sözleşmeli ve güvenceli çalışabilmelerini sağlamak için elimizden gelen tüm çabayı sarf ettik. Amacımız bu sürecin uzlaşı ile bitmesi ve tarafların kazanmasıydı” dedi.

Sputnik’te grevin yüzüncü günü: Grevciler kazanacak

Gazze’deki hayvanlar da zorda: Hayvanat Bahçesi’ndeki çok sayıda hayvan açlıktan öldü

Gazze‘ye yönelik İsrail saldırıları devam ederken Refah kentindeki hayvanat bahçesinde yaşayan hayvanlar da zorlu yaşam koşullarından olumsuz etkilendi.

Gazze’de yaşayan 2,3 milyon insanın neredeyse tamamı, bölgenin büyük bölümünü enkaza çeviren bombardıman nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Birçoğu şimdi güneydeki Refah kentinin sokak köşelerinde ve boş arsaları dolduran barınaklarda yaşıyor.

İsrail saldırılarının 12’nci haftasında bombardımandan kaçanların bazıları da sağındıkları Hayvanat Bahçesi’nde açlıktan ölmek üzere olan maymunların, papağanların ve aslanların yiyecek için feryat ettiği kafeslerin arasında kamp kurdu.

Fotoğraf: Muhammed Salem / Reuters

Reutersın aktardığına göre, Gomaa ailesi tarafından işletilen özel hayvanat bahçesinde barınanların çoğu, çatışmalar evlerini yerle bir etmeden önce Gazze’nin farklı yerlerinde yaşayan geniş Gomaa ailesinin üyeleri.

Bombardımanlardan kurtulabilen Adel Gomaa, “Tamamen yok olmuş pek çok aile var. Şimdi tüm ailemiz bu hayvanat bahçesinde kalıyor. Hayvanların arasında yaşamak, gökyüzündeki savaş uçaklarından aldığımızdan daha merhametli” diyor.

Hayvanat bahçesi sahibi Ahmed Gomaa ise dört maymunun çoktan öldüğünü ve beşincisinin de yiyecek bulunduğunda dahi onu yiyemeyecek kadar zayıf düştüğünü söylüyor.

Fotoğraf: Muhammed Salem / Reuters

Çocuklar yakınlarda oynarken dişi aslan ve yavruları kafeslerinde kayıtsızca yatıyor.

İki aslan yavrusu için de endişe duyan Gomaa, “Onları hayatta tutabilmek için suya batırılmış kuru ekmekle besliyoruz. Durum gerçekten çok trajik” diye konuşuyor.

Hayvanat bahçesinin sahibi, yavruların annesinin çatışmalar başladığından bu yana yarı yarıya kilo kaybettiğini, günlük tavuk öğünlerinden haftalık ekmek porsiyonlarına düştüğünü de anlatıyor.

Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler (BM) destekli bir rapor Gazze’nin kıtlık riski altında olduğu ve tüm nüfusun kriz düzeyinde açlıkla karşı karşıya olduğu uyarısında bulunmuştu.

‣ Gazze’de hayatta kalma mücadelesi savaş suçları, su krizi, açlık, hastalık riskleriyle sürüyor

Her gün hayvanat bahçesindeki bir hayvanın öldüğünü veya hastalandığını anlatan veteriner Sofian Abdeen ise şunları anlatıyor:

Açlık, halsizlik, anemi vakaları. Bu sorunlar çok yaygın. Yiyecek yok.”

İsrail savaşın başlangıcında Gazze’ye tüm gıda, ilaç, elektrik ve yakıt ithalatını durdurmuştu.

‣ İsrail: Hamas rehineleri bırakana dek Gazze’ye gıda, su, ilaç, elektrik, yakıt yok

Şimdi yardımların bölgeye girişine izin verse de, güvenlik kontrolleri, teslimatta yaşanan problemler ve savaş bölgesinin enkazı arasında ilerlemenin zorluğu yardımları engelliyor.

‣ UNICEF: Gazze binlerce çocuğa mezar oldu, yaşayanlar için cehennem
‣ Gazzeliler kanalizasyon atıkları arasında, kirli su içerek ve zehirli hava soluyarak hayatta kalmaya çalışıyor

Bölgedeki pek çok Filistinli de her gün yemek yemediklerini söylüyor.

Japonya’da depremin ardından ölü sayısı 64’e yükseldi

Japonya’nın Nato Yarımadası’nda meydana gelen 7.6 büyüklüğündeki deprem nedeniyle ölü sayısı bugün (3 Ocak’ta) 64’e yükseldi.

Yeni yılın ilk gününde yaşanan felaket, evleri yerle bir etti. Uzak bölgelere yardım ulaştırılamadı. Depremin ardından bölgede beklenen ağır yağışlar, heyelan riskini artırıyor ve kurtarma çalışmalarını daha da zorlu bir hale getiriyor.

Öte yandan depremin merkez üssüne yakın olan bölgelerde, hasar görmüş yollar ve altyapı sorunları, kurtarma çalışmalarını zorlaştırıyor. Reuters’in haberine göre, ilk depremin ardından iki gün geçmesine rağmen, bölgedeki tam hasar ve can kaybı hala netleşmiş değil.

Japonya'da deprem
Fotoğraf: Xinhua / Zhang Xiaoyu

Japonya Başbakanı Fumio Kishida, yaptığı basın toplantısında, “Başlangıç depreminin üzerinden 40 saatten fazla zaman geçti. Bu, zamana karşı yürütülen bir mücadele ve şu an bu mücadelenin kritik bir anı” dedi. Hükümet, yardım malzemelerinin teslimi için bir deniz rotası açtı ve bazı büyük kamyonların daha uzak bölgelere ulaşabilmesini sağladı.

Japonya’da 7.6 büyüklüğünde deprem: Tsunami uyarısı yapıldı
Japonya depremi: 30 can kaybı, 140’dan fazla sarsıntı
Japonya'da deprem
Fotoğraf: Xinhua / Zhang Xiaoyu

Japonya’da depremin yaraları sarılıyor

Öte yandan, bölge belediye başkanları, hükümetten yolları açmasını ve yardımı hızlı bir şekilde ulaştırmasını talep etti. Suzu Belediye Başkanı Masuhiro Izumiya, “Ölümden kılpayı kurtulanlar bile yiyecek ve su olmadan hayatta kalamaz” diyerek durumun ciddiyetini vurguladı.

Bu deprem, 2016’dan bu yana ülkede yaşanan en ölümcül deprem olarak kayıtlara geçti. Şu ana kadar 33 binden fazla kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı ve bazı bölgelerde su ve elektrik erişimi kesildi.

Gerçekleşen bu depremler, bölgede dört tektonik plağın kesiştiği ve “Ateş Çemberi” olarak bilinen deprem kuşağında yer alması nedeniyle sıkça maruz kalınan felaketlerin en yenisi. Ülkede her yıl yüzlerce deprem meydana gelirken, birçoğu ciddi hasara yol açmıyor. Ancak son deprem, halkın ve yetkililerin etkili müdahalesi sayesinde bazı sonuçların hızlıca önlenmesine rağmen, yüksek can kaybına neden oldu.

Enflasyon rakamları arasında yine uçurum var: ENAG ‘yüzde 127’, TÜİK ‘yüzde 65’ dedi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) kasım ayı enflasyon rakamlarını açıkladı.

TÜİK’in rakamlarına göre, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık yüzde 64,77 arttı. ENAG’ın açıkladığı enflasyon rakamı ise bunun iki katı. ENAG’a göre TÜFE yıllık olarak yüzde 127.21 oldu.

TÜİK’in enflasyonu

TÜİK verilerine göre TÜFE’deki aylık artış ise yüzde 2,93 oldu. Bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup yüzde 93,24 ile lokanta ve oteller. Bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup ise yüzde 40,39 ile konut oldu.

Öte yandan 2023 yılı Aralık ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup yüzde 5,30 ile eğlence ve kültür. Aralık 2023’te bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup yüzde -1,33 ile giyim ve ayakkabı oldu.

TÜİK, enflasyon
Kaynak: TÜİK

Endekste kapsanan 143 temel başlıktan 2023 yılı Aralık ayı itibarıyla, 112 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleşti. 20 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 11 temel başlığın endeksinde değişim olmadı.

Özel kapsamlı TÜFE

TÜİK verilerine göre; işlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE’deki değişim, 2023 yılı Aralık ayında bir önceki aya göre yüzde 2,39, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 68,02, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 68,02 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 58,58 olarak gerçekleşti.

ENAG’ın enflasyon rakamları

ENAG verilerine göre; Aralık 2023 dönemi günlük fiyat değişimlerinden elde edilen ENAGrup Fiyat Endeksi aylık bazda yüzde 4,12 arttı. ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi, E-TÜFE’deki 12 aylık artış oranı yüzde 127.21 olarak gerçekleşti.

ENAG, enflasyon
Kaynak: ENAG

Türkiye’de gıda israfı alarmı: 19 milyon ton gıda çöp oluyor

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği‘nin “Gıda Krizi” raporu, gıda üretimi ve tüketimindeki gizli maliyetleri ve krizleri ele alırken, Türkiye’de yılda 19 milyon ton gıdanın çöpe giderek israf olduğunu ortaya koydu.

Rapor, gıda sistemindeki adaletsizliğe, israfa ve besin değeri düşük gıdalara da odaklanıyor. ABD ve Avrupa’daki yüksek et tüketimi ile Türkiye ve Nijerya’daki tüketim farklılıkları, gıda paylaşımındaki eşitsizliği açıkça ortaya koyarken, tarımda kullanılan sentetik kimyasalların gıdaların besin değerini düşürdüğü ve sağlık sorunlarına yol açtığı da raporda vurgulanan konular arasında.

Raporun ilk bölümü, “sorunu doğru ortaya koymak, çözümün de belirmesini sağlar” anlayışından hareketle, gıda sisteminde yaşanan sorunların dört temel nedenine dikkat çekiyor: 

  • Birincisi, gıda paylaşımındaki adaletsizlik. 2017’de ortalama et tüketimi ABD’li bir kişi için 124 kilo, bir Avrupalı için 80 kilo, Türkiyeli için 40 kilo, bir Nijeryalı için 10 kilo civarındaydı.
  • İkinci neden, gıda israfı. Dünyada 800 milyonun üzerinde insan, yani her on kişiden biri açlık çekmesine karşın her yıl yetiştirilen gıdanın üçte biri, yani yaklaşık 1,3 milyar ton gıda tarladan tezgâha giden yolda heba oluyor.
  • Üçüncü neden, gıda olarak sunulan ürünlerin besleyici özelliğini yitirmiş olması. Tarımda kullanılan sentetik kimyasallar ve katkı maddeleri yiyeceklerdeki besleyicilik özelliğini geri plana iterken yetersiz beslenme kaynaklı sağlık sorunlarına neden oluyor.
  • Dördüncü neden olarak savaşlar, çatışmalar, iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve yanlış politikalar sonucu yaşanan üretim kayıpları ve gıda enflasyonu da eklenince gıda krizinin çözümü güçleşiyor.

Öte yandan raporda, gıdanın üretiminden tüketimine kadar olan süreçteki hammadde, enerji, lojistik, tanıtım, emek vs. gibi parasal değerlerle birlikte ekolojik, sosyal ve sağlık alanındaki zararlar da yer alıyor.

Gıda israfına karşı nasıl örgütlenmeli?

Rapor, çiftçilerin örgütlenmesi, suyun verimli kullanılması, pestisit ve monokültür tarım uygulamalarının terk edilmesi ve tüketim kültürünün sorgulanmasını içeren çözüm önerileri sunuyor:

  • Çiftçinin, özellikle de pazara ulaşma ve rekabet şansı düşük küçük çiſtçilerin refahını esas alan, üretimden araç kullanımına, depo olanaklarından pazarlamaya kadar her alanda üreticilerin örgütlenmesi,
  • Suyun verimli kullanılması, az su isteyen bitkilere yönelinmesi, damlama sulamanın ve yağmur hasadının yaygınlaşması, toprağın su tutuma kapasitesini artıracak yöntemlerin hayata geçirilmesi;
  • Pestisit, sentetik gübre ve monokültür gibi toprakları tarım yapılamaz noktaya getiren uygulamaların terk edilerek doğa haklarının, çeşitliliğin ve sağlıklı ekosistemlerin devamlılığının benimsenmesi;
  • Tüketim kültürünün sorgulanması, doğanın sınırsız bir kaynak olarak görülmekten vazgeçilmesi bu çerçevede gıdada görsel kaygılar yerine besleyici değerlerin ön plana çıkarılmasına yönelik adımlar dönüşümün kilometre taşlarını oluşturabilir.

Buğday Derneği’nin raporu, gıda ve beslenme sistemindeki sorunların ve çözüm yollarının sadece Türkiye için değil, küresel olarak da önemli olduğunu gösteriyor. Sürdürülebilir ve adil bir gıda sistemi için atılması gereken adımları belirleyerek, gıda krizine karşı mücadelede yol gösteriyor.

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.