Ana Sayfa Blog Sayfa 246

Yurttaşlar tepkili: Rezerv alan ilan edilen bölgeye 72 katlı rezidans projesi

Taşyapı İnşaat Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘ndan aldığı onayla Şişli, Merkez mahallesinde 72 katlı bir rezidans ve alışveriş merkezi yapmaya hazırlanıyor.

Cumhuriyet‘ten Cengiz Karagözün haberine göre; iktidara olan yakınlığıyla da bilinen şirkete ait projenin inşa edileceği 10619 ada, 3 parselde bulunan arazi, Ocak 2021’de rezerv alan olarak ilan edilmişti.

İtirazlar sonucunda İstanbul 8. İdare Mahkemesi bakanlığın bu kararını iptal etti.

Konuya ilişkin hazırlanan bilirkişi raporunda ise arazinin yeni bir yerleşim alanı olarak kullanılamayacağı, davaya konu işlemin şehircilik ilkelerine, kamu yararına ve afet riski altındaki alanların dönüştürülmesini de kapsayan 6306 sayılı kanuna uygun olmadığı sonucuna varıldığı ifade edildi.

Arazi 8 Ağustos 2022’de ikinci kez rezerv yapı alanı ilan edildi.

Yapılması planlanan projeye tepkili çevre sakinleri, “Şişli’nin rezidansa değil, deprem toplanma alanına ihtiyacı var” yazılı pankartları ilçenin pek çok noktasına astı.

‘Afet anında toplanma alanları yetersiz’

Şişli Kent Konseyi Genel Sekreteri Nevin Kaplan, söz konusu arazi üzerinde planlanan rezidans projesinin, hem çevresel hem de kültürel açıdan Şişli’ye olumsuz etkileri olacağını vurguladı.

Projenin trafiği artıracağı gibi otopark sorununu da perçinleyeceğini, arazinin geçici deprem toplanma merkezi yapılmasını talep ettiklerini aktaran Kaplan, şunları söyledi:

“Ülkemizde 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden 10 kent olumsuz etkilendi. Binlerce bina yıkıldı, 50 bini aşkın yurttaşımız da yaşamını yitirdi. İlçemizde nüfusa kayıtlı 276 bin 528 kişi var. İstanbul’da yaşanabilecek depremde ilçemizde bulunan yoğun ve eski yapı stoğu, açık alan yetersizliği ve ilçemizin gündüz yaklaşık üç milyon kişiye ev sahipliği yapmasını da göz önünde bulundurursak afet anında risk taşımayan güvenli alanlar olarak belirlenen toplanma alanlarının ilçemizde yetersiz kaldığı ve bu alanın geçici barınma alanı olarak belirlenmesi talebimizi yetkililere ilettik.”

Şişli Kent Konseyi öncülüğünde, dün (3 Ocak) Nazım Hikmet Kültür Merkezi‘nde bir araya gelen bölge halkı, planlanan projenin olumsuz etkilerini değerlendirdi.

Ne olmuştu?

6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli depremlerin ardından, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 28 Şubat’ta İstanbul‘da deprem riski teşkil eden 1.5 milyon konutun taşınacağı rezerv alanı açıklamıştı.

‣ Rezerv alanlar kim(ler) için?

Kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren ”Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda kabul edilmişti.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’daki “rezerv yapı alanı” tanımında değişikliğe gidilmişti.

‣ Yeni kentsel dönüşüm yasası çıktı: Rezerv yapı alanındaki tanım değişikliği ne anlama geliyor?

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 9 Kasım’da yürürlüğe girmesinin ardından ilk rezerv yapı alanı ilanı yapılmıştı.

Hatay’ın Antakya ve Defne ilçelerinde 207 hektarlık büyüklüğe sahip alan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı tarafından rezerv yapı alanı olarak belirlenmişti.

‣ İlk rezerv yapı alanı ilanı Antakya ve Defne’de: 50 bin kişi mülksüzleşebilir
‣ Hatay’daki mülk sahipleri endişeli: Sit alanı, riskli ve rezerv alan bilinmezliği…
‣ Samandağ’da rezerv alanı protestosu: Dededen kalma malları gasp etmek istiyorlar

Japonya depreminin ardından kurtarma çalışmaları sürüyor: Ölü sayısı 81’e yükseldi

Japonya‘da 1 Ocak’ta meydana gelen depremde ölenlerin sayısının 81’e yükseldiği belirtildi. Depremin ardından binlerce kurtarma görevlisi, Perşembe (4 Ocak’ta) öğleden sonrasına kadar süren üç günlük hayatta kalma süresi içinde olabildiğince fazla kişiyi kurtarmak için çalışmalarını sürdürüyor.

Reuters’in haberine göre, Japonya Başbakanı Fumio Kishida bir basın toplantısında “Çöken binalarda hala kurtarılmayı bekleyen birçok insan var” dedi ve ekledi:

“Depremden bu yana geçen 72 saat içinde mümkün olduğunca fazla insanı kurtarmak için tüm çabalarımızı sarf edeceğiz.” 

Öte yandan Japonya depreminin ardından Noto yarımadasında yaklaşık 600 artçı sarsıntının meydana geldiği belirtiliyor. Yolların kapanması ve depremden en çok etkilenen bölgelerin merkezi yerleşkelere uzak konumda bulunması, kurtarma çalışmalarını zorlaştırıyor. Ardı arkası kesilmeyen artçı depremler ise altyapının zarar görmesiyle ilgili endişeleri arttırıyor.

Fotoğraf: REUTERS / Kim Kyung-Hoon
Japonya’da depremin ardından ölü sayısı 64’e yükseldi
Japonya depremi: Dünyanın en büyük nükleer santralinden radyoaktif su sızdı

Japonya depreminde yardım krizi

Felaketin üzerinden üç gün geçmesine rağmen, yetkililerin belirttiğine göre, soğuk hava koşulları nedeniyle yardım malzemeleri yavaş geliyor ve çoğu tahliye edilen kişi yemek, su, barınak ve iletişim imkanlarından büyük ölçüde mahrum kalmış halde.

Wajima şehrinin belediye başkanı Shigeru Sakaguchi, Çarşamba gününe kadar ulaştırılan üç bin öğün yemek ve beş bin şişe suyun, yardım arayan 11 bin tahliye edilen kişi için yetersiz olduğunu söyleyerek “Öncelikli sorun yollar -kesilen yollar- yardım malzemelerinin yanı sıra elektrik, su, mobil sinyaller ve diğer hayati altyapıların iyileştirilmesini engelliyor” dedi.

Belediye başkanları ise bazı yardımların geldiğini kabul ediyor ancak daha fazlasına ihtiyaç duyduklarını söylüyor. İnternet erişimi, tıbbi malzemeler ve temiz tuvaletler gibi temel ihtiyaçların da eksik olduğu belirtiliyor.

Fotoğraf: REUTERS / Kim Kyung-Hoon

Japonya hükümetinden yardım sözü

Hükümet, yerel makamlardan resmi talepler beklemek yerine yardım malzemelerini aktif olarak sağlama sözü verdi ve 1 Ocak’tan bu yana kurtarma operasyonları için görevlendirilen Öz Savunma Kuvvetleri üye sayısını beş katına çıkardı.

Bazı yardımlar karadan değil, deniz yoluyla teslim edildi; Sahil Güvenlik botları Çarşamba günü Wajima ve Suzu limanlarına ulaştı.

Ancak, Ishikawa Valisi Hiroshi Hase‘nin ilettiğine göre, Noto yarımadasının koylarında daha büyük gemiler, deprem sonrası deniz tabanının çökmüş olması nedeniyle demirleyemiyor.

Başbakan Kishida, Perşembe günü felaket yardımı için ulusal bütçeden yaklaşık 4 milyar yen (826 milyon TL) ayırmaya söz verdi.

Gök Olayları Yıllığı yayınlandı: 2024’ün göğe bakma takvimi

Gök Olayları Yıllığı’nın yeni sayısı TÜBİTAK’ın BİTO ve TUG iş birliğiyle hazırlandı. 2001’den beri her sene yayınlanan yıllıkta bu yıl, Oğuzhan Okuyan, Doğan Tekay Köseoğlu ve Hüseyin Dike’nin imzası bulunuyor.

Gök Olayları Yıllığı

DHA’nın haberine göre, Gök Olayları Yıllığı’nda Ay evreleri, tutulmalar, göktaşı yağmurları, her ayın gökyüzü durumu ve gök olayları listesi bulunuyor. 

Gök Olayları Yıllığı

Yıllığın ön kapağında TUG T100 Teleskobu ile çekilen NGC 6992 Bulutsusu, arka kapağında Bakırlıtepe‘den Samanyolu‘nun fotoğrafı var. Her iki fotoğraf da Doç. Dr. Roman Y. Zhuchkov tarafından çekildi.

2024’ün gök olayları yıllığı

Bu yıl Türkiye’den görülebilecek ilk gök olayı, 3-4 Ocak tarihlerinde gerçekleşecek olan Quadrantid (Dörtlük) göktaşı yağmuru olacak ve bu olayda saatte 110 adet göktaşı görülebilmesi bekleniyor. 

21-22 Nisan tarihlerindeki Lyrid (LİR) göktaşı yağmurunda gökyüzünde saatte 18 meteor görülebilecek. 

5-6 Mayıs tarihlerindeki Eta Aquarid (Eta Kova) göktaşı yağmurunda saatte 30 meteor görülebilecek. 

30-31 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek Delta Aquarid (Delta Kova) göktaşı yağmurunda saatte 25 civarında göktaşı görülebilecek.

Bu yıl yine en renkli gök olaylarından biri 12-13 Ağustos’taki Perseid (Perse) göktaşı yağmurunda yaşanacak. Gökyüzünde saatte 100 civarında göktaşı kayması görülebilecek. 

Gök Olayları Yıllığı

Bu yıl Türkiye’den sadece bir parçalı Ay tutulması gözlenebilecek. 18 Eylül’de gerçekleşecek bu tutulma, gece 3.41 ile 07.47 saatleri arasında olacak. Tutulma, Ay’ın önce yarı gölge, sonra tam gölge konisine girmesiyle yaşanacak. Maksimum tutulma anında Ay’ın yüzde 8’i gölgede olacak. Türkiye’de Ay, yarı gölge konisinden tamamen çıkmadan batmış olacak.

20-21 Ekim tarihlerinde gerçekleşecek Orionid (Avcı) göktaşı yağmurunda saatte 20 civarında göktaşı görülebilecek.

Gök Olayları Yıllığı

17-18 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek Leonid (Aslan) göktaşı yağmurunda ise saatte 15 civarında göktaşı izlenebilecek. 

2024’ün en son gök olayı 13-14 Aralık tarihlerinde Geminid (İkizler) göktaşı yağmuru olacak. Göktaşı yağmurunda saatte 120 kadar meteor görülebilecek. 

El Niño etkisiyle sıcaklık rekorları 2024’ün yarısına kadar sürebilir

İklim değişikliği ve küresel ısınma nedeniyle dünya tarihindeki en sıcak 10 yıl, 2010-2022 arasında yaşandı. Öte yandan El Niño etkisiyle 179 günde sıcaklık rekorunun kırıldığı 2023, tüm zamanların en sıcak yılı oldu. Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, El Niño’nun, dünyadaki bütün ortalama sıcaklıkların artması anlamına geldiğini, bu nedenle zaten yüksek olan sıcaklıkların daha da yükseldiğini belirtti.

Atmosfer sıcaklığına paralel aşırı hava olaylarının da arttığını ve daha da şiddetlendiğini, El Niño’nun, sıcaklığın yanında yağışların ve kuraklıkların da şiddetini artırdığını bildiren Kurnaz, bu nedenle 2023’ün yaklaşık yarısının sıcaklık rekorlarıyla geçtiğini aktardı.

‣El Niño geliyor: Dünyayı ve Türkiye’yi ne bekliyor? 
‣Peru’da El Niño etkisi: Yağışlar nedeniyle 18 bölgede olağanüstü hal ilan edildi 
Fotoğraf: NOAA

AA’dan Gülseli Kenarlı‘nın aktardığına göre; Kurnaz, “2023, şimdiye kadar insanlığın yaşadığı en sıcak yıldı, yaklaşık son 125 bin yılda bu kadar sıcak bir yıl yaşamadık. Özellikle yılın ikinci yarısında yani temmuz ayından itibaren El Niño etkisinin de işin içine girmesiyle normalin çok üzerinde sıcaklıklar başladı. Bundan önceki en sıcak yıllar, El Niño’nun etkili olduğu 2016 ve 2020’ydi. 2023, her ikisini de çok açık arayla geçiyor. Paris Anlaşması’nda da sıkça konuşulan 1,5 derece hedefini bu sene geçiyoruz gibi görünüyor” bilgisini verdi.

Libya‘nın Derne kentinde geçen yılın eylül ayında yaşanan sel felaketini, 2023’te gerçekleşen “en aşırı hava olayı” olarak nitelendiren Kurnaz, “Bazı felaketler vardır ve bunları bekleriz, Karadeniz’deki aşırı yağışlar gibi. Ona göre köprü, ev yaparız, mesela dere yatağına ev yapmayız. Libya, böyle bir sel felaketinin olmasını beklediğimiz bir yer değil, Akdeniz o derece dev ve yağış getirecek bir fırtınanın olmasını beklediğimiz bir yer değil. Dolayısıyla El Niño bütün bu beklemediklerimizi getiriyor, beklediklerimizi de şiddetlendiriyor” görüşünü paylaştı.

El Niño’nun etkilerinin 2024’te de devam edeceğinin altını çizen Kurnaz, buna bağlı olarak şiddetli hava olaylarının ve yüksek sıcaklık değerlerinin süreceği uyarısında bulundu. Kurnaz, şöyle devam etti:

“En azından mart, nisan ayına kadar bunun sürmesini bekliyoruz. El Niño’yu hızlı bir şekilde öngörmek mümkün değil, bugünden bakıp haziran ayında ne olacağını söylemek çok kolay değil ama öngörüler El Niño’nun gittikçe şiddetleneceğini söylüyor. Bu yaşadığımız El Niño’nun, şimdiye kadar gördüklerimizin en şiddetlisi olma olasılığı yüzde 50’nin üzerinde. Bu da gelecek yazın neredeyse ortasına kadar Türkiye ve Avrupa, çok ciddi sıcak bir dönemden geçecek demek.”

Sıcaklık rekoru kırılan günün, tarihte o güne ait en sıcak gün anlamına geldiğini kaydeden Kurnaz, sıcaklık rekorlarının 2024’ün Haziran ayına kadar sürebileceği hatta hazirandan sonra da devam edebileceği tahmininde bulundu. Prof. Dr. Levent Kurnaz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Türkiye’de El Niño etkisiyle biraz daha normalin üzerinde nem bekliyoruz. Zaten Türkiye çok kurak üç sene geçirdi, bunun üzerine aynı oranda kurak bir üç sene daha beklemiyoruz. İnşallah biraz daha sulu bir kış ve ilkbahar geçiririz çünkü gerek tarımın gerek büyük şehirlerin son derece yüksek bir su ihtiyacı var, barajlarımızın dolması gerekiyor.”

[İklim Masası] Türkiye’nin ‘zeytin kentleri’nde verim 50 yıl önceki seviyelere geriledi

İklim değişikliğiyle ilgili güvenilir bilgileri yaygınlaştırmayı hedefleyen İklim Masası‘yla olan işbirliğimiz çerçevesinde, Prof. Dr. Sevil Acar‘ın kaleme aldığı ve iklim krizi ve zeytin üretimi ilişkisini ele aldığı makalesini  yayımlıyoruz. 

*

İklim değişkenlerinin zeytin verimi üzerindeki etkisini inceleyen yeni bir çalışmaya göre, son 50 yıldır Türkiye zeytin üretiminde önemli rol üstlenen 12 şehirde zeytin verimi azalıyor.

Ekolojik koşulların uygunluğu nedeniyle tüm dünyada tüketilen zeytinin ve zeytinyağının çok büyük kısmı, Akdeniz ülkelerinde üretiliyor. Örneğin 2020-2021 sezonunda, küresel sofralık zeytin üretiminin neredeyse yüzde 80’i altı Akdeniz ülkesi tarafından gerçekleştirilmişti: İspanya, Mısır, Türkiye, Cezayir, Yunanistan ve Fas. Aynı sene, küresel zeytin üretiminin yüzde 14’ü Türkiye’de gerçekleşti ve Türkiye en büyük üçüncü üretici oldu.

Ancak Akdeniz Havzası aynı zamanda iklim değişikliğinin olumsuz etkileri karşısında en hassas bölgelerden biri ve ortalama küresel sıcaklık artışına kıyasla daha fazla ısınıyor. Nitekim şu ana kadar yapılan araştırmalar, özellikle artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar nedeniyle, Akdeniz’de zeytin veriminin azalma eğiliminde olduğunu ortaya koyuyor.

Verim tüm kentlerde düşüş eğiliminde

Türkiye’de zeytin üretimi, çoğunlukla ülkenin Akdeniz kıyılarında ve Akdeniz ikliminin etkili olduğu, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa gibi bazı Güneydoğu Anadolu şehirlerinde gerçekleşiyor. Daha ılık geçmeye başlayan kışların etkisiyle, Güney Marmara’da da zeytincilik daha mümkün hale geldi. Dr. Oğuz Tutal ile birlikte gerçekleştirdiğimiz bu yeni çalışma, iklim değişikliğinin bu bölgelerdeki zeytin verimini ne şekilde etkilediğini ekonomik perspektiften inceleyen ilk araştırma.

Araştırma kapsamında, 1968-2018 yılları arasında sürekli olarak zeytin üretiminde önemli rol oynayan, meyve veren zeytin ağaçlarının en az yüzde 1’inin bulunduğu şehirler (Adana, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Gaziantep, Hatay, İzmir, Manisa, Mersin ve Muğla) incelemeye alındı. Çalışmanın bulguları, 50 senede zeytin dağılımının fazla değişiklik göstermediğini, ancak Bursa, Çanakkale ve Muğla dışındaki tüm kentlerde, verimin düşüş eğiliminde olduğunu ortaya koyuyor.

Bazı kentlerde zeytin verimi, 50 yıl önceki seviyelere geriledi

En büyük üreticiler olan Aydın, Balıkesir ve Manisa’da 50 yıl boyunca üretimde dalgalanmalar yaşanmışsa da; son yıllarda kayda değer düşüş gözleniyor. Çanakkale, Gaziantep ve Mersin gibi bazı örneklerde ise zeytin verimi 50 yıl önceki seviyelere gerilemiş durumda. Örneğin Balıkesir’de, 1968-1970 yılları arasında ağaç başına 15,7 kilogram olan zeytin verimi, 2016-2018’de 16,7 kilogram olarak tespit edilmiş. Kısacası, aradan geçen 50 senede tarım teknolojilerinde yaşanan tüm gelişmelere karşın verim yalnızca yüzde 6 artmış.

Aydın’da ise 2000’lerin başında ulaşılan rekor verim, özellikle son yıllarda gözlenen keskin düşüşler ışığında geride kalmış görünüyor. Son verilerde verim, 2004-2006 yılları arasındaki zirve seviyelerden yüzde 17 daha düşük gözleniyor.

Manisa’da ise bu azalma çok daha vurucu seyrediyor. 2016-2018 yılları arasındaki ağaç başı verim seviyeleri, 1986-1988 yıllarındaki zirve noktasına kıyasla yüzde 45 daha düşük. Bu düşüş eğilimi örneklemin tamamında gözleniyor.

Zeytin için ideal koşullar kayboluyor

İklim değişikliğiyle birlikte sıcaklıkların artması ve yağışların azalmasının yanı sıra, en yüksek ve en düşük sıcaklıklar arasındaki farkın açılması, zeytin verimini olumsuz etkileyen unsurlar arasında yer alıyor.

15°C ve 20°C arasındaki sıcaklıklar, yüksek zeytin verimi için en olumlu koşulları yaratıyor. Zeytin ılık kışları ve çok sıcak ya da çok nemli olmayan yazları seviyor. Sıcaklıkların 40°C’nin üzerine çıkmasından zarar gördüğü gibi, çok soğuyan havalar konusunda da hassas.

İklim değişikliği ve zeytin verimi ilişkisi konusunda farklı ülkelerde yapılan çalışmalar, artan sıcaklıkların olumsuz etkilerini netlikle ortaya koyuyor. Örneğin 2019 yılında yapılan bir çalışmada, sıcaklık artışının rekolte ve olgunlaşma üzerindeki etkisini incelemek üzere sıcaklıkların 4°C arttığı bir durumun simülasyonu yapılmış. Sonuçlar, meyvenin daha geç olgunlaştığını ve yağ içeriğinin azaldığını; meyvelerin daha küçük boyutlu olduğunu ve rekoltenin düştüğünü gösteriyor.

2020 yılında, İspanya’nın Endülüs bölgesindeki farklı zeytin türlerinin iklim değişikliğinden nasıl etkileneceğini inceleyen bir çalışma da bu sonuçları destekler nitelikte. Araştırmaya göre, Endülüs’te hem zeytin verimi hem de zeytinciliğe uygun alanlar azalacak. Bunun sebebi olarak yağışlardaki azalma ve yükselen sıcaklıklarla birlikte artacak buharlaşma gösterilmiş.

Türkiye’de de iklim değişikliğinin etkileri şiddetlendikçe yağışların azalması, zeytin verimini daha da düşürebilir. Bu çalışmada incelenen 50 yıllık süreçte, yağışlarda kayda değer azalmanın en çok gözlendiği şehirler arasında Aydın, Manisa, Muğla ve İzmir yer alıyor. Aynı süreçte, zeytinin büyüme sezonundaki ortalama sıcaklıklar yaklaşık 1.2°-1.3°C artmış görünüyor. En yüksek sıcaklıklarda ise 1.3°-1.4°C’lik artış gözleniyor. Öte yandan, don olaylarında görülen yüzde 12’lik azalmanın, zeytin üretiminde olumlu etkisi olduğunu eklemekte fayda var.

Tarımsal kuraklık artacak, ekonomi daralacak

Tarım, bir yandan iklim değişikliğine sebep olan küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte birinden sorumlu olan bir sektör. Diğer yandan ise iklim şokları karşısında en kırılgan sektörlerden biri. Akdeniz Havzası da iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en çok hissedildiği coğrafyalar arasında yer alıyor. Nitekim Türkiye’nin risk seviyesi ‘orta-yüksek’ olarak tanımlanıyor.

İklim etkilerinin 21. yüzyıl süresince ne seviyelere ulaşacağını ortaya koyan projeksiyonların yer aldığı G20 İklim Risk Atlası’na göre, acilen harekete geçilmediği takdirde, Türkiye’de tarımsal kuraklık 2050 yılına kadar yüzde 37 artacak. Sıcak hava dalgaları ise yaklaşık yüzde 4 daha uzun süreli olacak. İklim değişikliğinin bu gibi olumsuz etkilerinin sonuçları ise zeytin verimi ile sınırlı kalmayacak.

Atlas’a göre, sera gazı emisyonlarının düşürüldüğü senaryoda dahi, 2050 yılında Türkiye’nin su ihtiyacı, kuraklık nedeniyle yaklaşık yüzde 47 artabilir. Bu, şimdiden su stresi çeken Türkiye’nin su kaynakları üzerinde ciddi baskı yaratabilir. Bugün, Türkiye’de tarım arazilerinin yalnızca yüzde 20’sinin sulandığı durumda dahi tarım sektörü, su kullanımının yüzde 84’ünden sorumlu.

Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı iklim afetlerini tetikleyecek diğer faktörler arasında deniz seviyesindeki yükselme, kıyı erozyonu ve aşırı hava olayları öne çıkıyor. Tüm bu olumsuzlukların, 2050 yılında Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasında yüzde 2,26’lık bir daralmaya sebep olacağı öngörülüyor.

Araştırma: Tutal, O. and Acar, S. (2023) “Assessing the Impact of Climate Change on Olive Yield in Turkey”, Water Security and Climate Change Conference, 21-23 Kasım 2023, Cuenca, Ekvador.

Prof. Dr. Sevil Acar kimdir?

Prof. Dr. Acar, Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesidir. Başlıca çalışma alanları çevre ve doğal kaynaklar olup özellikle iklim değişikliği, doğal sermaye muhasebesi, sürdürülebilir kalkınma, fosil yakıt teşvikleri ve bolluk paradoksu üzerinde uzmanlaşmaktadır.

Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nde (2000-2005), yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İktisat programında (2005-2007) ve doktorasını Marmara Üniversitesi (İngilizce) İktisat programında (2007-2011) tamamlamıştır.

2005-2010 yılları arasında İTÜ’de araştırma görevlisi olarak çalışmıştır. Doktora çalışmalarının bir bölümünü İsveç Enstitüsü bursuyla Umeå Üniversitesi, Centre for Environmental and Resource Economics’te sürdürmüştür. IPBES Hükümetlerarası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Bilim-Politika Platformu’nun yürüttüğü Avrupa ve Orta Asya Bölge Değerlendirme Raporu’nun ve Transformative Change Assessment’ının başyazarlarındandır.

Makaleleri, Structural Change and Economic Dynamics, Ecological Economics, International Review of Environmental and Resource Economics, Ecological Indicators, Energy Policy, Journal of Environment & Development gibi çeşitli uluslararası dergilerde yayımlanmıştır. Ayrıca yazarlığını ve editörlüğünü yaptığı üç kitabı bulunmaktadır (The Curse of Natural Resources: A Developmental Analysis in a Comparative Context; Macroeconomics of Climate Change in a Dualistic Economy; Handbook of Green Economics).

Uzmanlık Alanları: Sürdürülebilir Kalkınma; Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA’ler); İklim Değişikliği; İklim Politikaları; Enerji Politikaları; Fosil Yakıt Teşvikleri

İklim krizi: 2023 Birleşik Krallık’ta kayıtlara geçen en sıcak ikinci yıl oldu

Met Office‘in geçici verilerine göre, iklim krizi yüksek sıcaklıklara yol açmaya devam ederken, Birleşik Krallık 2023 yılında kayıtlara geçen en sıcak ikinci yılını yaşadı.

Bilim insanları, böylesine sıcak bir yılın, insan kaynaklı küresel ısınma olmadan 500 yılda sadece bir kez meydana gelebileceğini söyledi.

Dünya genelinde yüzey sıcaklıkları, 1884’e kadar uzanan süreçte her ikisi de rekor sıcak aylar olan haziran ve eylül aylarında zirveye ulaştı. Birleşik Krallık’ın en sıcak 10 yılının tamamı 2003 yılından bu yana gerçekleşti.

Atmosferdeki karbondioksit seviyelerinin son 2 milyon yılın en yüksek seviyesine ulaşması ve El Niño olarak bilinen Pasifik Okyanusu fenomeninin geri dönmesi nedeniyle 2023 yılının küresel olarak gezegenin kayıtlara geçen en sıcak yılı olması bekleniyor.

Guardianın aktardığına göre, iklim değişikliğinin uzun vadede Birleşik Krallık sıcaklık kayıtlarını etkilediğini ve 2023 yılının da çok sıcak bir yıl olarak kayıtlara geçeceğini ifade eden Met Office’ten Mike Kendon şu açıklamada bulundu:

”2023 yılı da Babet ve Ciarán gibi etkili fırtınaların rakamları etkilemesiyle yağmurdan payına düşeni fazlasıyla aldı. İklim projeksiyonları daha sıcak, daha kurak yazların ve daha ılık, daha yağışlı kışların sıklığında bir artış olduğunu gösteriyor. Daha sıcak bir atmosferin nem tutma kapasitesi daha yüksek, dolayısıyla iklimimiz ısındıkça daha da yağışlı olmasını bekliyoruz ve bu eğilim gözlemlerde de açıkça görülüyor.”

‣ Çin’de 2023 yazı: Aşırı sıcak ve büyük seller arasında bir halk
‣ Kasım ayında, Türkiye genelinde 67 merkezde ekstrem sıcaklık rekorları kırıldı
‣ Kuzey Kutbu’nda yaz sıcaklıkları rekor kırdı
İnsanlar sıcak dalgası sırasında İngiltere’nin başkenti Londra’daki Trafalgar Meydanı’nda bir su fıskiyesinde serinliyor. Fotoğraf: Henry Nicholls/Reuters

‘Net sıfır emisyona ulaşana kadar artmaya devam edecek’

Met Office, günümüzün sıcak ikliminde bu tür sıcak yılların her üç yılda bir beklendiğini açıkladı.

London School of Economics‘e bağlı Grantham İklim Değişikliği Araştırma Enstitüsü‘nde politika direktörü olan Bob Ward şunları söyledi:

“2023’teki ısınmaya kıyılarımızda deniz seviyesinin yükselmesi, daha yoğun yağışlar ve daha ölümcül sıcak dalgaları eşlik ediyor ve bunların hepsi Birleşik Krallık’ta giderek artan sayıda yaşam ve geçim kaynağına zarar veriyor. Tüm bu etkiler, dünya net sıfır emisyona ulaşana kadar artmaya devam edecek.”

‣ Copernicus: Rekor seviyedeki deniz sıcaklıkları deniz biyoçeşitliliğini tehdit ediyor

Kayıtlara geçen en sıcak yılların ardından iklimle ilgili alarm zillerinin çaldığını ancak Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak‘ın elinin kulağında olduğunu vurgulayan Greenpeace İngiltere‘nin politika direktörü Doug Parr şunları söyledi:

İklim eylemi için büyük bir seçmen desteği var. Sunak bu kararları tersine çevirmediği ve iklim kriziyle mücadele için gereken cesur politikaları hayata geçirmediği sürece, muhtemelen kısa sürecek olan başbakanlığı iklim başarısızlığı olarak anılacak.”

Yurttaşlar Antalya’da antik kentlerden geçirilmek istenen otoyola karşı yola çıkıyor

ANTALYA – Demre ve Kaş‘ta yer alan Kekova, Myra, Andreake Kaputaş Kanyonu gibi tarihi ve doğal alanlardan geçecek otoyol projesi için düzenlenen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu yarın (4 Ocak 2023) Ankara’da İnceleme Değerlendirme Kurulu‘nda (İDK) görüşülecek. Ancak Demre ve Kaş‘tan yurttaşlar ağaçları yok edecek ve tarihi varlıkları tehdit edecek projeye karşı İDK’nin toplantısına katılarak tepkilerini dile getirilecek. Ayrıca toplantıya Demre Belediye Başkanı Gülsüm Cengiz, meclis üyeleri, Kaş Çevre ve Kültür Derneği’nden yurttaşlar da katılacak.

Öte yandan projeye ‘ÇED Olumlu’ kararının çıkması durumunda, Bakanlığın izniyle yolun yapımına başlanabilecek.

Karayolları 13’üncü Bölge Müdürlüğü‘nün, gidiş-geliş toplam dört şeritli, 11 köprü ve viyadük, altı tünel ve 12 alt ve üst geçit planlanan bölünmüş yol projesinin gerekçesi olarak mevcut kıyı yolu ya da yolların fiziki ve geometrik standartlarının olağanüstü düşük olması, sürücü konforu, trafik güvenliği ve yoğunluğunun problem teşkil etmesi gösterilmişti. Ayrıca yolun sağlayacağı faydaların ‘’Turizmden ekonomiye, eğitimden sağlığa, bölgeye her alanda kalkınma, gelişme sağlayacağı’’ iddia edilmişti.

otoyol, Demre, Kaş, Antalya

‘Doğal ve sosyal hayatı bir bıçak gibi ikiye bölecek’

Kaş Çevre ve Kültür Derneği tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada ise şu konulara dikkat çekildi:

Kaş – Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Kaputaş 1. Derece Doğal Sit Alanı dahil olmak üzere toplam dokuz doğal koruma alanının ve 11 arkeolojik sit alanının ya içinden ya da yakınından teğet geçecektir. Kıymetli tarım topraklarının olduğu üretim alanlarından, hayvancılık ve çiftçilikle geçinen dağ köylerinden, halkın ata toprakları ve evlerinin üzerinden geçerek doğal ve sosyal hayatı bir bıçak gibi ikiye bölecek.”

‣Antalya’daki antik kentlerden otoyol geçirecekler 

Sadece Kaş-Kalkan etabında doğrudan işlevsiz hale gelecek olan tarım alanı, mera, zeytinlik ve benzeri kıymetli toprak kaybının 125,5 hektar (220 futbol sahası) olacağının altının çizildiği açıklamada “Bu kayıp, bölgede yaşayan çiftçilik, hayvancılıkla geçimini sürdüren halka büyük bir ekonomik zarar verecek” denildi. Ayrıca açıklamada projeyle ilgili olarak şunlara dikkat çekildi:

  • “Otoyol güzergahı üzerinde 454 bitki cinsinin yayılım alanı bulunuyor. Bunun 22’si endemik tür.
  • Otoyol sadece Kaş’ta yetişen Likya Orkidesi, Kaputaş Andızotu gibi nesli tehlike altında olan endemik türlerin yayılım alanı üzerinden geçiyor.
  • Flora üzerine getirdiği yıkımın yanında fauna yani yaban hayatı da (hem yol yapımı sırasında gerçekleşecek patlatmalarla hem de sonrasında doğal yaşamı ikiye bölerek) geri dönülmez şekilde olumsuz etkileyecek.
  • İnşaat aşamasında yolun önemli bir bölümü dinamitlerle patlatılarak geçilecek. Bu durum yeraltı su kaynaklarının yok olması ve/veya azalması ya da yön değiştirmesine sebep olacak.
  • Proje’de 118 hektar tarım alanı, 57 hektar toplam orman alanı (çalı, geniş yapraklı ve iğne yapraklı), 44 hektar zeytinlik alan ve 95 hektar makilik vejetasyon alanı olmak üzere toplam 321 hektar alan tahrip olacak.
  • Raporda otoyol güzergahında bulunan sadece 26,75 hektar orman alanında 66 bin 73 adet ağacın kesileceği ifade edilmiştir.
  • Otoyollar Türkiye’de yoğun yapılaşmayı tetikliyor. Rantsal imar baskılarıyla birlikte doğal ve tarihsel değerlerin tahribatı dışında, kırsalın demografik ve kültürel yapısının değişmesi ile köylülerin ata topraklarını terk etmeleri kaçınılmaz olacak.
  • Bölge, tüm doğal çevre dokusuyla bugüne kadar görece korunagelmiş son yerlerden biri. Bu sayede biyoçeşitliliği ve habitat alanları olağanüstü düzeyde zengindir. Otoban ve tetikleyeceği yoğun betonlaşmanın tahribat boyutu da olağanüstü olacak.
  • Kaş’ın temel gelir kaynağı turizm. Bu turizm Antalya’daki diğer bölgelerden farklı olarak kitle turizm değil, ekoturizm adı verilen kültür ve doğasına dayalı butik bir turizm türüdür. Yapılacak yol Doğal Koruma Alanlarına, ÖÇK bölgelerine, Arkeolojik Sit Alanlarına ve bu alanlardaki ekolojik çeşitliliği olumsuz etkileyerek Kaş’ın turizm girdisine, turist profiline de zarar verecektir.
  • Projede Turizm Bakanlığı’nın Türkiye’nin tanıtım yüzü olarak kullandığı 1. Derece Doğal Sit Alanı olan Kaputaş’ın üzerine köprü yapıldığı görülmektedir.

‘Kaş halkının talebi mevcut yolların iyileştirilmesi yönünde’

Açıklamada ayrıca bölgenin, tarım arazileri, büyük sürülerin otladığı meralar, zeytinlik alanları-bahçeleri, hayvancılığı için son derece önemli zengin makilik dokusu, ormanları ve köyleriyle bir bütün olduğunun altı çizildi. Son olarak şu ifadelere yer verildi:

“Onlarca antik kentine, doğal koruma alanlarına, özel çevre bölgelerine, milli parklarına, dağ köylerine, koylarına ve eşsiz manzaralarına erişen hem sahilden hem dağ köylerinden geçen mevcut yolları, yapılmak istenen Kaş-Kalkan Otoyoluna yegâne alternatiftir ve öyle kalmalıdır. Kaş halkının talebi mevcut yolların iyileştirilmesi yönündedir.”

Ne olmuştu?

Antalya Valiliğinin 22 Haziran 2017 tarihli işleminde Kaş – Kalkan Otoyolu için ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı alınmıştı. Buna istinaden iki dava açılmıştı. İlk dava otoban projesi için verilen “ÇED Gerekli Değildir” kararına, ikincisi ise Kalkan Güney Yamaçları (Kaputaş Plajı) 1’nci derecede SİT alanından geçen 2842 metrelik güzergahta Antalya Tabiat Varlıkları Koruma Komisyonu’na karşı açılmış olan davaydı.

2018’de Antalya 4. İdare Mahkemesi ‘kesin inşaat yasağı bulunan 1’inci derece doğal SİT alanında geri dönülemez tahribata sebep olabileceği ve bu yönüyle telafisi güç veya imkansız zarara yol açabileceği görüldüğü’ ifadelerine yer vererek yürütmeyi durdurma kararı vermişti.

2019’daysa Antalya 2. İdare Mahkemesi bilirkişi raporuna dayanarak Antalya Valiliği’nin ‘ÇED gerekli değildir’ kararını iptal etmişti. 2020’de de Danıştay, kararı onaylamıştı.

Karayolları Genel Müdürlüğü bunun üzerine Finike – Demre hattını, Kaş- Kalkan hattı ile birleştirerek 1 Temmuz 2021 tarihinde ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) toplantısı yapma kararı almış, Finike halkının tepkisi sonucu Finike ÇED toplantısı iptal edilmiş, Kaş’ta ise Akbel mahallesinde ÇED toplantısı yapılmıştı. Toplantıya yoğun katılım gösteren halk, Kaş – Kalkan otoyoluna karşı çıkmıştı.

Akbelen’in hikayesini anlatan gazeteci Osman Çaklı ifadeye çağrıldı

Gazeteci Osman Çaklı, Akbelen’deki doğa katliamına karşı direnen İkizköy halkı ile ilgili Artı Gerçek‘te yaptığı haber ve yayınladığı sosyal medya içerikleri nedeniyle bugün (3 Ocak’ta) ifade vermeye çağrıldı.

Çaklı bir ihbar üzerine DHKPC ile ilişkili olduğunun iddia edildiğini açıklarken, “gazetecileri kıstırmak, bastırmak isteyenlere cevap yine gazetecilik olacak” sözlerini paylaştı.

Milas Orman Genel Müdürlüğü‘nün Temmuz 2021’de Akbelen Ormanı‘nda kesim yapacağı iddiası üzerine, İkizköylüler suç duyurusunda bulunup nöbet tutmaya başlamışlardı. Akbelen İkizköy direnişi, bugün tam dört yıldır sürüyor.

İkizköylülerden yeni yıl mesajı: Akbelen’i madene vermeyeceğiz
Akbelen direniyor: Yeter, düşsünler gayri yakamızdan!

Osman Çaklı başından beri süreci takip eden gazetecilerden biri olarak, konuyla ilgili pek çok haber yayınlamıştı. Artı Gerçek’te yayınlanan Kömür Göçü: ‘İkizköy Rüyalarıma Giriyor’ başlıklı videosu, bir ihbara konu oldu. Videoda bölge sakinlerinden Hacer Çukur, yaşadıkları yerden nasıl ayrılmak zorunda kaldıklarını anlatıyor.

Emniyet güçleri tarafından ifade vermeye çağrılan Osman Çaklı, kendisi hakkında DHKPC üyesi olduğuna dair ihbar yapıldığını, bu videonun da delil olarak gösterildiğini öğrendi. İddialara göre Çaklı’nın haberleri, örgüte yakın sosyal medya platformları ile ilişkilendiriliyor ve örgüt lehine çalışmalar olarak tanımlanıyordu.

İfadesinde sadece gazeteci olduğunu, herhangi bir örgütle bağlantısı olmadığını açıklayan Osman Çaklı, kamuyu yakından ilgilendiren hassas bir konu olduğu için Akbelen Direnişi’ne katılımın bu denli fazla olduğunu ve kendisinin de gazetecilik bilinciyle bölgede haber yaptığını belirtti.

Osman Çaklı’nın ifadesi savcılık tarafından değerlendirildikten sonra ya takipsizlik kararı verilecek, ya da konu davaya dönüşecek.  

Akbelen’de büyük buluşma: Köyümüzü terk etmiyor, ondan vazgeçmiyoruz!
Akbelen’de köylüler zeytin hasadında, şirket dinamit

Boğaza nazır Şehrizar Konakları ruhsatını Danıştay iptal etti, Bakanlık yine imar planı hazırladı

Haber: Canan COŞKUN

*

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği öne sürülen “sıfırlama tapesi”ne konu olan Üsküdar Burhaniye Mahallesi’ndeki Şehrizar Konakları’yla ilgili yeni bir imar planı hazırlandı.

39 villanın yapı ruhsatı Mart 2022’de Danıştay tarafından iptal edilmişti. Bunun üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı hazırladığı yeni planı bugün askıya çıkardı.

Villaların teknik şartlarıyla ilgili bir değişiklik önerilmeyen planda, villaların cephe kaplamasının Boğaziçi’ne uygun doğal malzemeden yapılacağı aktarıldı.

Ne olmuştu?

Şehrizar Konakları’nın inşa edildiği alan, hem Küçük ve Büyük Çamlıca kentsel ve doğal sit alanında hem de Boğaziçi silüeti alanında bulunuyordu. Kamuoyu, Şehrizar Konakları’ndan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçen telefon konuşmasıyla haberdar olmuştu.

İkili arasında geçtiği öne sürülen konuşmada Erdoğan, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları açığa çıkınca oğlu Bilal Erdoğan’a “evdeki paraları sıfırlaması” için talimat veriyordu. Bunu yapmakta zorlanan oğul Erdoğan, babasına damat Berat Albayrak’ın “Şehrizar önerisi”ni aktarıyordu. Buna göre, Albayrak, paranın 25 milyon dolarlık kısmının Çalık Holding Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Çalık’a verilmesini, üstüyle de Şehrizar Konakları’ndan daire almayı öneriyordu.

Kamuoyu, boğaza nazır bu konaklardan yolsuzluk soruşturmaları kapsamında kaydedilen telefon konuşmaları aracılığıyla haberdar olsa da inşaat hazırlığı yıllar önce başladı. Söz konusu alanda yapı yüksekliği için 6,5 metre sınırı bulunurken İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından 2008 yılında onaylanan imar planında yükseklik 9,5 metreye çıkarılmıştı. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi de bu planın ve yapı ruhsatının iptali için dava açmıştı.

İstanbul 8’inci İdare Mahkemesi 17 Eylül 2009’da yürütmeyi durdurma kararı verince İBB bu kez de binaların taban alanı kat sayısının indirilip yüksekliğin aynı bırakıldığı başka bir planı onaylamıştı. Üsküdar Belediyesi de bu plana dayanarak 23 Temmuz 2010 tarihinde 39 yapıya ruhsat vermişti.

Devlete gelir getiriyormuş

Mimarlar Odası, ilçe belediyesinin verdiği yapı ruhsatlarının da iptal edilmesi için dava açmıştı. Dava kapsamında hazırlanan bilirkişi raporuna göre, 39 villa için verilen yapı ruhsatı, planlama tekniklerine, şehircilik ilkelerine, üst ölçekli plan kararlarına ve kamu yararına uygun değildi.

Davalı Emlak Konut GYO, savunma dilekçesinde “söz konusu arazinin devlete gelir getirmesi amacıyla değerlendirildiğini” öne sürmüştü. İstanbul 4’üncü İdare Mahkemesi de Ocak 2012’de söz konusu raporu hükme esas almış ve villaların ruhsatını iptal etmişti. Kararda, villaların Boğaziçi siluetini etkilediği aktarılmıştı.

Satış devam etti

Bu karara rağmen Toplu Konut İdaresi (TOKİ) iştiraki Emlak Konut GYO ve Çalık Holding iştiraki GAP İnşaat tarafından yapılan Şehrizar Konakları’nın satışına devam edildi.

Mahkemenin kararı doğrultusunda inşaatın durdurularak mühürlenmesi gerekiyordu ama İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü bu karara uymadı. Bakanlığın mahkemeye gönderdiği işleme konulmama yazısında “Taşınmaz üzerinde sürdürülen çalışmanın TOKİ ile özel inşaat firması arasında gelir paylaşımı modeliyle gerçekleştirilen bir proje olduğu ve proje sonunda elde edilecek kaynağın kamuya aktarılmasının söz konusu olduğu” belirtiliyordu.

Mahkeme Ocak 2012’de yapı ruhsatını iptal edince davalılar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İBB, Üsküdar Belediyesi ve Emlak Konut GYO karara itiraz etti. Tetkik hakimi Sedef Polat Türkdoğan, söz konusu kararın iptal edilmesi yönünde görüş bildirmiş, bunun üzerine Danıştay 6’ncı Dairesi de Mayıs 2013’te aynı yönde bir karara imza atmıştı.

Hakim Türkdoğan, söz konusu tartışmalı kararından sonra Sinan Aygün’e ait Ankara’daki Togo İkiz Kuleleri’nin “yapı ruhsatının iptal edilmesi ve inşaatın mühürlenmesi” ve İstanbul Gaziosmanpaşa’daki riskli alan ilanı davalarında verdiği aleyhte görüşlerle kamuoyunun karşısına çıkmıştı.

İnşaat ruhsatının iptali yönündeki kararın bozulması üzerine dosya Şubat 2014’te yerel mahkemeye gönderilmişti. İstanbul 4’üncü İdare Mahkemesi de ruhsatın iptal edilmesi kararında direnmişti. Davalılar, bu karara da itiraz edince dosya bu defa da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na taşınmıştı. Kurul, Nisan 2016’da mahkemenin iptal kararını onayarak, davalıların itirazını reddetmişti. Davalılar bu defa da kurula kararın düzeltilmesi talebinde bulunmuş, kurul bu talebi de reddetmişti.

Cephe kaplaması değişikliği

Danıştay 6’ncı Dairesi de Mart 2022’de Şehrizar Konakları’nın yapı ruhsatının iptal edilmesi kararını onamıştı. Bunun üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı harekete geçerek söz konusu alanla ilgili yeni imar planı hazırladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İstanbul Müdürlüğü’nün internet sitesinde bugün askıya çıkarılan planın açıklama raporuna göre, yeni planda herhangi bir değişiklik bulunmuyor.

Şehrizar Konakları’nın bulunduğu alanla ilgili 2010 ve 2012 yıllarında hazırlanan imar planlarında yapı yüksekliği 9,5 metre; yani üç kat olarak belirlenmişti. Yapının bir de bodrum katı bulunuyordu. Yeni imar planında bu şartlar varlığını korudu.

Geçmişteki planlara ek olarak, yeni planda bina cephe kaplamalarının Boğaziçi alanına uygun doğal malzemeden yapılacağı, erişebilirliği ve binalar arası ilişkiyi güçlendirecek tesviyelerin mimari proje ile belirleneceği belirtildi.

İnşası tamamlanmış villalar

Planın açıklama raporunda söz konusu alanı gösteren fotoğraflar da yer alıyor. Fotoğrafların açıklamasında “planlama alanı” olduğu yazıyor, ancak görsellerde inşası tamamlanmış villalar ve yaşamın başladığı bir konut alanı görünüyor.

Rapora göre, planlama alanı doğal ve kentsel sit alanı olduğu için 13 Kasım 2020’de Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından sit derecesi düşürülmüş. Rapordaki görsellere göre, villaların bulunduğu parseller “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı” olarak tescil edilmiş. Bu değişiklikle, söz konusu parsellerde turizm faaliyetlerine ve konut inşasına izin verilmiş oldu.

Yargıtay AYM’nin Can Atalay kararını yine tanımadı

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay  hakkında Anayasa Mahkemesi‘nin (AYM) ikinci ihlal kararının hukuki bir değeri olmadığına ve AYM’nin kararına uyulmaması yönünde karar verdi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi “Anayasa Mahkemesi’nce verilen ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığını, bu bağlamda Anayasa’nın 153/6. Maddesi kapsamında uygulanabilecek bir kararın var olmadığını” belirtti.

Atalay’ın annesi Şükran Atalay, karara “Bunun adı zulümdür” sözleriyle tepki gösterdi.

Ne olmuştu?

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekili seçilen Gezi Parkı davası sanığı Can Atalay’ın tahliye ve hakkındaki yargılamanın durması isteminin reddedilmesi üzerine yapılan hak ihlali başvurusunu  ikinci kez görüşmüştü.

Dosyada hak ihlali olduğuna oy çokluğuyla ikinci kez hükmeden AYM, ilk ihlal kararını 5’e karşı 9 oyla almıştı. İkinci ihlal kararında ise bu sayı 3’e karşı 11 oldu. Ayrıca Can Atalay’a 100 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmedildi.

‣ AYM’den Can Atalay hakkında ikinci kez ihlal kararı

AYM’nin kısa kararının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaşmasının ardından mahkemenin Can Atalay hakkında karar vermesi bekleniyordu.

Anayasa Mahkemesi, Gezi Parkı Davası’nda hakkında 18 yıl hapis cezası kararı verilen Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay’ın bireysel hak ihlali başvurusunun ilkini 25 Ekim’de görüşmüş; Can Atalay’ın ‘Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma’ hakkı ile ‘Kişi hürriyeti ve güvenliği’ haklarının ihlal edildiğine oy çokluğu ile karar verilmişti.

‣ AYM, Can Atalay için ‘hak ihlali’ kararı verdi

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise  dosyayı Yargıtay’a göndermiş; Yargıtay 3. Ceza Dairesi AYM kararına uyulmamasına hükmedip Atalay hakkında ihlal kararı veren Yüksek Mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.

Mahkeme, AYM’nin hak ihlali kararına rağmen Atalay’ın dosyasını Yargıtay’a gönderdi
Yargıtay’ın Atalay mütalaası: Dokunulmazlıktan yararlanamaz

Cezaevindeki Milletvekili Can Atalay’ın avukatlarının 1 Aralık’ta yaptığı bilgilendirmeye göre; Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması nedeniyle Yüksek Mahkeme’ye ikinci kez başvuru yapıldı.

Avukatlar Atalay’ın; ‘Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı’, ‘Adil yargılanma hakkı’ ve ‘Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının’ ikinci kez ihlal edildiğinin tespitini ve bu ihlallerin ortadan kaldırılmasını talep etmişti.

Can Atalay için uluslararası çağrı: Anayasa’ya ve halkın seçim iradesine saygı duyun
Can Atalay için adalet talebi sürüyor: Mahkeme Başkanı hakkında suç duyurusu
‣ Çağlayan’da sesler Can Atalay için yükseldi: Halk, verdiği oyun hesabını soracaktır