Birleşmiş Milletler 5 Mart’ta yaptığı açıklamada, yoksul ülkelerde çiftlikleri ve kırsal evleri işleten kadınların iklim değişikliğinden daha fazla etkilendiğini ve kriz zamanlarında diğer gelir kaynaklarına uyum sağlamaya çalışırken ayrımcılığa maruz kaldıklarını söyledi.
Euronews’un aktardığına göreGıda ve Tarım Örgütü‘nün (FAO) hazırladığı “Adaletsiz İklim” adlı yeni bir rapor, kadın reisli kırsal hanelerin, erkek reisli hanelere kıyasla sıcak dalgaları sırasında ortalama yüzde 8 daha fazla, sel sırasında ise yüzde 3 daha fazla gelir kaybettiğini ortaya koyuyor.
Roma merkezli FAO, dünya çapındaki 24 yoksul ve orta gelirli ülkede 100 bin kırsal haneyi araştırarak istatistiklere ulaştı. Ajans daha sonra bu verileri 70 yıllık yağış ve sıcaklık verileriyle birleştirdi. Raporda, iklim değişikliğini ele alma ve uyum stratejilerini teşvik etme planlarının çok azının kırsal kesimdeki kadınların ve gençlerin belirli hassasiyetlerinin dikkate alındığı dikkate değer bir şekilde belirtildi.
Ankete katılan ülkelerin ulusal iklim uyum planlarında yer alan 4 binden fazla önerinin yalnızca yüzde 6’sında kadınlardan bahsediliyor.
Yoksulluk iklim krizinin etkilerini daha da derinleştiriyor
Raporda, pek çok yoksul ülkede kadınların toprak sahibi olma veya işleriyle ilgili kararlar alma konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı belirtiliyor. Tarım ve hayvancılıkta verimliliği azaltan iklim krizleri sonucunda gelir kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışırken aynı zamanda bilgi, finansman ve teknolojiye erişimde ayrımcılıkla da karşılaşıyorlar.
FAO genel müdürü Qu Dongyu, “Konum, zenginlik, cinsiyet ve yaşa dayalı sosyal farklılıkların, kırsal kesimdeki insanların iklim krizinin etkilerine karşı savunmasızlığı üzerinde güçlü ancak tam olarak anlaşılamayan bir etkisi var. Bu bulgular, küresel ve ulusal iklim eylemlerinde kapsayıcılık ve dayanıklılık konularına önemli ölçüde daha fazla mali kaynak ve politika ilgisi ayırmaya yönelik acil ihtiyacın altını çiziyor” diyerek açıkladı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ‘İstatistiklerle Kadın, 2023’ raporunu açıkladı.
Buna göre; 31 Aralık 2023 tarihi itibarıyla, Türkiye’de kadın nüfus 42 milyon 638 bin 306 kişi, erkek nüfus 42 milyon 734 bin 71. İki cinsiyet arasındaki oransal denge, 60 ve daha yukarı yaş grubundan itibaren kadınların lehine değişiyor. Kadın nüfusun oranı, 60-74 yaş grubunda yüzde 52,1 iken 90 ve üzeri yaş grubunda yüzde 70,2.
Doğuşta beklenen yaşam süresi de 2020-2022 döneminde Türkiye geneli için 77,5 yıl iken kadınlarda 80,3 yıl, erkeklerde 74,8 yıl oldu.
Hayat Tabloları sonuçlarına göre, kişinin yaşam kalitesini engelleyecek bir sağlık sorunu olmadan yaşaması beklenen yıl sayısını ifade eden sağlıklı yaşam süresi, 2020-2022 döneminde sıfır yaşında bulunan bir kişi için Türkiye genelinde 58,4 yıl iken kadınlarda 57,0 yıl, erkeklerde 59,7 yıl olarak hesaplandı.
Eğitim durumu
Ulusal Eğitim İstatistiklerine göre, ortalama eğitim süresi, Türkiye geneli için 2011 yılında 7,3 yıl, kadınlarda 6,4 yıl, erkeklerde 8,3 yıl iken, 2022 yılında ortalama 9,2 yıl, kadınlarda 8,5, erkeklerde 10 yıl oldu.
TÜİK, en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki nüfusun toplam nüfus içindeki oranının da 2008 ile 2022 yılları arasında arttığını bildirdi. Buna göre, en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve üstü yaştaki bireylerin toplam nüfus içindeki oranı, 2008 yılında yüzde 75,1 iken 2022 yılında yüzde 91,3 oldu. Bu oran cinsiyete göre incelendiğinde, 2008’de kadınların oranı yüzde 67,5, erkeklerin oranı yüzde 82,8 iken, 2022 yılında kadınlarda yüzde 86,7, erkeklerde ise yüzde 96,1 seviyesine çıktı.
Cinsiyete göre en az bir eğitim düzeyini tamamlayanların oranı, 2008-2022
İşgücüne katılım
Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına ise göre 2022 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun işgücüne katılma oranının yüzde 53,1 olduğu görüldü. Bu oran kadınlarda yüzde 35,1, erkeklerde ise yüzde 71,4 oldu.
İşgücüne katılma oranı eğitim durumuna göre incelendiğinde, kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları görüldü. Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 13,9, lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 27,1, lise mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 36,1, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 43 iken, yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 68,8 oldu.
İstihdam oranları ise 2022 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun istihdam oranının yüzde 47,5 olduğu görüldü. Bu oran kadınlarda yüzde 30,4, erkeklerde ise yüzde 65 oldu.
Cinsiyet ve eğitim durumuna göre işgücüne katılma oranı, 2022
Yarı zamanlı çalışma ve küçük çocuklu kadınlar
İstatistiklere göre, yarı zamanlı çalışanların istihdam içindeki oranının 2022 yılında yüzde 9,8. Bu oran kadınlarda yüzde 16,1, erkeklerde ise yüzde 6,7 olarak gerçekleşti.
Hanesinde üç yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki bireylerin istihdam oranı, 2014 yılında yüzde 59,8 iken 2022 yılında yüzde 60,5 oldu. Bu oran cinsiyete göre incelendiğinde, 2022 yılında hanesinde üç yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların sadece yüzde 28’i istihdama katılırken, erkeklerde aynı oran yüzde 90,5.
Ücret farkları
Cinsiyetler arası ücret veya kazanç farkı, erkek ve kadın arasındaki ücret veya kazanç farkının erkek ücret veya kazancına yüzdesel oranı olarak tanımlanıyor. Kazanç Yapısı İstatistikleri‘ne göre, yıllık ortalama brüt ücret-maaş ile hesaplanan gösterge için en yüksek fark yüzde 17,1 ile yükseköğretim mezunlarında, en düşük fark yüzde 12,4 ile yine ilkokul ve altı mezunlarda gerçekleşti. Yıllık ortalama brüt kazanç ile hesaplanan gösterge için ise, en yüksek fark yüzde 19,6 ile lise mezunlarında, en düşük fark ise yüzde 14,5 ile ilkokul ve altı mezunlarda gerçekleşti.
Meclis’te cinsiyet temsili
Türkiye Büyük Millet Meclisi verilerine göre ise 2023 yıl sonu itibarıyla 599 milletvekili içerisinde kadın milletvekili sayısının 119, erkek milletvekili sayısının ise 480 olduğu görüldü.
TÜİK’in istatistiklerinde diğer rakamlar şöyle:
KADIN PROFESÖR ORANI YÜZDE 33,9: Yükseköğretim İstatistikleri’ne göre yükseköğretimde görevli profesörler içerisindeki kadın profesör oranı 2010-2011 öğretim yılında yüzde 27,6 iken 2022-2023 öğretim yılında yüzde 33,9 oldu. Yükseköğretimde görevli doçentler içerisindeki kadın doçent oranı ise, 2010-2011 öğretim yılında yüzde 32,2 iken 2022-2023 öğretim yılında yüzde 40,8 oldu. ÜST VE ORTA DÜZEY KADIN YÖNETİCİ ORANI YÜZDE 19,6: şirketlerde üst ve orta düzey yönetici pozisyonundaki kadın oranı 2012 yılında yüzde 14,4 iken 2022 yılında yüzde 19,6 oldu. KADIN AR-GE PERSONELİ ORANI YÜZDE 34,1:Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri Araştırması sonuçlarına göre, Tam Zaman Eşdeğeri cinsinden kadın Ar-Ge personel sayısı, 2022 yılında 93 bin 41 kişi ile toplam Ar-Ge personel sayısının yüzde 34,1’ini oluşturdu. Sektörler itibarıyla TZE cinsinden kadın Ar-Ge personel oranı, yükseköğretimde yüzde 47,5, kâr amacı olmayan kuruluşların da dâhil edildiği genel devlette yüzde 31, mali ve mali olmayan şirketlerde ise yüzde 27,3 oldu. EVLENME İSTATİSTİKLERİ: Evlenme İstatistikleri’ne göre resmi olarak ilk evliliğini 2023 yılında yapmış olan kadınların ortalama evlenme yaşı 25,7 iken erkeklerin ortalama evlenme yaşı 28,3 oldu. Ortalama ilk evlenme yaşının en yüksek olduğu il, kadınlarda 29,0 yaş, erkeklerde 32,7 yaş ile Tunceli oldu. Ortalama ilk evlenme yaşının en düşük olduğu il ise kadınlarda 22,9 yaş ile Ağrı, erkeklerde 26,2 yaş ile Şanlıurfa. KADINLARIN YÜZDE 16,2’SİNİN EĞİTİMİ EŞLERİNDEN YÜKSEK: Resmi evliliklerde eşler arasındaki eğitim farkı incelendiğinde, 2022 yılında kadınların %38,9’unun kendilerinden daha yüksek eğitimli erkeklerle evli olduğu görüldü. Eşlerinden daha yüksek eğitimli olan kadınların oranının %16,2, eğitim seviyeleri aynı olan eşlerin oranının ise %42,8 olduğu görüldü. KADINLAR GÜVENDE HİSSETMİYOR: Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre 2023 yılında, yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kendilerini güvensiz hissedenlerin oranı yüzde 18,9 iken bu oran kadınlarda yüzde 27,4, erkeklerde yüzde 10,2 oldu. Kadınların yüzde 56,3’ü, erkeklerin ise yüzde 75,8’i yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kendilerini güvende hissetti.
Evde yalnız olduklarında kendilerini güvensiz hissedenlerin oranı 2023 yılında yüzde 4,6 iken bu oran kadınlarda yüzde 6,3, erkeklerde yüzde 2,7 oldu. Kadınların yüzde 83,4’ü, erkeklerin ise yüzde 90,8’i evde yalnız olduklarında kendilerini güvende hissetti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz,Erzincan İliç‘teki Çöpler Maden Ocağı’nda yaşanan liç yığını kaymasına ilişkin hazırladığı “İliç Raporu”nun sonuçlarını, partisinin genel merkezinde paylaştı.
Olayın doğal bir afet olmadığını belirten Yavuzyılmaz, siyanür içerikli milyonlarca ton yığın liç malzemesinden oluşan yapay bir dağın kaymasıyla meydana gelen bir felaket olduğunu hatırlattı.
Yığın liç sahasının yüksekliğinin 200 metrenin üzerine çıktığını kaydeden Yavuzyılmaz, “Bu berbat bir dünya rekorudur. Dünyanın en tehlikeli ve en yüksek yığın liç sahasıdır” dedi.
‘Kurum, Çevre Komisyonluğu Başkanlığı’ndan istifa etmeli’
Yığın liç sahasının bu yüksekliğe çıkmasında eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum‘un sorumluların başında geldiğini söyleyen CHP’li vekil, Kurum’un hala TBMM Çevre Komisyonu Başkanlığı yaptığına da dikkat çekti; “Buna rağmen halen felaket bölgesine gitmemiştir. Bu da Murat Kurum’un suçluluk psikolojisinin bir sonucudur” dedi. Yavuzyılmaz, Kurum’un Başkanlıktan istifasını talep ettiklerini de ekledi.
‘Bir değil, iki şirketin üretim baskısı var’
Yavuzyılmaz,maden sahasındaki ikinci kapasite artışına ve birçok yanlış uygulamaya Kurum’un imza attığını kaydetti:
Anagold şirketinin yüzde 80’i ABD ve Kanada borsalarında işlem gören SSR Mining ve yüzde 20’si AKP‘ye yakınlığıyla bilinen Çalık grubuna bağlı Lidya Madencilik’tir. Aynı liç sahasına başka bir ruhsat sahasından oksitli cevherileri getirip yığma yapan bir şirket daha vardır. Bu şirketin adı da Kartaltepe Madencilik’tir. Yani kayma yaşanan yığın liç sahasında bir değil, iki şirketin üretim baskısı vardır.
Murat Kurum’un imzaladığı ÇED raporuyla maden sahası patlamaya hazır bir bomba haline gelmiştir. Onun onayıyla liç sahasının 5’inci ve 6’ıncı fazları inşa edilmediği halde inşa edilmiş gibi gösterilerek sahanın kapasitesi kağıt üzerinde 85.3 milyon tona çıkarılmıştır. Oysa kullanımda olan ilk dört fazın kapasitesi 58 milyon tondur. ”
Kartaltepe Madencilik’in ikinci kapasite artışı nihai ÇED raporuna göre; 2021 Ekim ayında dolmuş durumda olduğunu, yani son iki yıldır bu liç sahasına fazla yükleme yapıldığını bildiren Yavuzyılmaz, “Bu aşırı yükleme her iki şirket tarafından yapılmış, bakanlıklar süreci doğru düzgün denetlememiş, sonuçta kapasite fazlası üretim ve denetimsizlik nedeniyle yığın liç sahası yıkılmıştır” dedi.
Yavuzyılmaz, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki‘yi de bölgeye 172 saat sonra gitmesi nedeniyle eleştirdi; göçük altında kalan dokuz işçinin halen çıkarılamadığını da hatırlattı: ” Göçük altında dokuz insanımız kaldı. AKP arama kurtarma çalışmalarını eline yüzüne bulaştırdı.”
‘Altı ruhsat iptal edilmemiş’
Madende yaşanan felaket sonrası, işletmenin çevre izninin ve lisansının iptal edilmesine rağmen, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Anagold’a verdiği altı işletme ruhsatının iptal edilmediğini tespit ettiklerini anlatan CHP’li vekil, maden sahasının yakın çevresinde şiddetli deprem üretme potansiteli olan fayların bulunduğunu kaydetti; toprağa yayılan siyanür ve ağır metaller içeren kimyasal içerikli malzemenin yer altı sularına karışarak geçtiği her yere zehir taşıma riski barındırdığını belirtti.
DİKKAT!Haberin içindeki görseller tetikleyici ve travma yaratabilecek etkiler uyandırabilir.
*
Ankara’nın Çankaya ilçesi İmrahor Vadisi’nde dün akşam saatlerinde sokak hayvanları için besleme yapanlar, boş arazide ağzı ve ayakları plastik kelepçe ile bağlı, ölü bir köpek buldu.
İhbar üzerine bölgeye gelen polis inceleme yapıp çevrede delil topladı. Köpeğin ölümüne yol açan kişi ya da kişilerin tespiti için çalışma başlatılırken işkence gören ve tecavüze uğradığı da öne sürülen hayvan, otopsi yapılmadan defnedildi.
Hayvan hakları savunucusu İsmail Erdoğan, köpeğin cinsel saldırı sorası öldürüldüğünü ileri sürerek şunları anlattı:
“Beş tane plastik kelepçeyle ağzını bağlamışlar ve nefes alamayacak hale gelmiş. Ön kolları ve arka bacaklarını kırmışlar, tecavüz var. Son zamanlarda sokak hayvanlarına yönelik düşmanca tavırlar sergileyen, paylaşımlar yapan çeşitli örgütler var. Bu örgütlerin pohpohlamalarıyla sokak hayvanlarına karşı bir düşmanlık oluşturuldu. Sonuçta da ne yazık ki tecavüzler, ölümler, zehirlemeler arka arkaya geldi.”
Besleme yapan hayvanseverlerden Canan Koç da polisin incelemesinin sürdüğünü belirterek “Biz adalet istiyoruz, sokak hayvanları için, suçluların bulunmasını istiyoruz. Bu bölge madde bağımlıları, uyuşturucu kullananlar, alkol alan insanların uğrak yeri. Çok çok büyük acı yaşadık. Dün akşamdan beri hiçbirimiz uyumadık. Sorumluların bulunmasını ve cezalandırılmasını talep ediyoruz” dedi.
Hak örgütlerinden büyük tepki
Hayvanın işkenceyle öldürülmesihak örgütleri ve vatandaşlardan büyük tepki topladı.
Yitip giden canlar için lütfen rt
Elleri kolları bantla, ağzı plastik kelepçeler ile bağlandı. Teca*üz edildi. Katledildi. C tesi onların sesi olmak için haykıracağız. Sen olmazsan eksik kalırız.sessiz kalırız. Saat 14.30 tüv Türk Konya yolu önünde buluşuyoruz. Yasal izinler… pic.twitter.com/YL0ZAzmJkq
Change. org’da açılan kampanyada, her gün onlarca gördüğü zulüm ve işkencenin münferit olaylar olmaktan çıkıp bir katliama dönüştüğüne vurgu yapılarak, görevi hayvanları aşılamak, kısırlaştırmak, tedavi etmek ve aldığı yere geri bırakmak olan belediyelerin de ya hayvanları doğrudan katlettiği, ya kötü koşullardaki barınaklara hapsettiği ya da ıssız yerlere bırakarak ölüme mahkum ettiği hatırlatıldı.
Ülkede şu an sokak hayvanlarının yol açtığı sorunlar varsa bunun sorumlusu o hayvanlar değil, yıllardır görevini yerine getirmeyen belediyeler ve kamu görevlileri denilen kampanyada talepler şöyle:
Hayvanları öldüren, işkence eden, aç bırakan, tedavi etmeyen tüm belediye ve barınak görevlileri; ve onlara göz yuman, önlem almayan yöneticileri yargılansın.
Hayvan Hakları Yasası, konuyla ilgili çalışma yürüten sivil toplum örgütlerinin katılımıyla, hayvanları gerçekten koruyacak şekilde yeniden düzenlensin.
Hayvana şiddet ve evcil hayvanını sokağa terk etme suçunun cezası artırılsın; hapis yatarı olsun.
İhtiyaç duyulan tüm barınakların koşulları iyileştirilsin ve denetimi artırılsın.
Hayvanları yok etme değil, kısırlaştırma/aşılama seferberliği yapılsın.
AKP‘nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı adayı Murat Kurum’un “İstanbullunun gündeminde olmayan bizim gündemimizde olmayacak” sözlerine karşın Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın 2024-2028 Stratejik Planı’nda Kanal İstanbul’a yer verildiği ortaya çıktı.
Proje, bakanlığın “Ülkemizin denizyolu taşımacılığındaki yoğunluğunu azaltmak ve denizyolu trafiğinin daha güvenli, daha hızlı ve daha ekonomik hale getirilmesini sağlamak üzere bir suyolu oluşturulacaktır” hedefinin altında yer alıyor.
Cumhuriyet‘ten Sarp Sağkal’ın aktardığına göre, şu ana kadar projenin yüzde 20 oranında tamamlandığı aktarılan planda, 2027’de kanalın yüzde 30’unun, 2028’de de yüzde 45’inin tamamlanmasının hedeflendiği belirtiliyor.
Riskler: İptal davaları, yatırım maliyetinin yüksekliği
Hedefin “risk” başlığının altında ise şu tespitlere yer veriliyor:
“Yatırım maliyetinin çok yüksek olması nedeniyle özel sektör girişimciliğinin yetersiz kalması, ÇED olumlu kararının iptali ile Çevre Düzeni Planı ve İmar Planları’na karşı açılan iptal davalarının süreçte gecikmeler yaratması nedeniyle yatırımın gerçekleşmemesi, ihale sürecinde yapılan itirazlardan kaynaklanan gecikmeler nedeniyle yatırımın gerçekleşmemesi…”
Öngörülen maliyet beşe katlandı
Bakanlığın 2019-2023 yılı stratejik planının maliyet tahmininde bedeli 75 milyar TL olan kanalın yapım bütçesi yeni planda 356 milyar 176 milyon 423 bin 533 TL olarak gösteriliyor
Projenin stratejileri ise “Doğanın ve çevrenin korunmasına azami özen gösterilecektir. Proje süreci, paydaş kurum/kuruluşlarla güçlü bir işbirliği içerisinde yürütülecektir. İstanbul Boğazı’nın tarihsel ve kültürel dokusunu korunacaktır” ifadeleriyle anlatılıyor
Planda projeyle ilgili de “İstanbul Boğazı gemi trafiği artmaktadır. Boğaz çevresindeki tarihi dokular ve canlı yaşamı trafik nedeniyle tehdit altındadır” tespitlerine yer veriliyor.
İstanbul’un bozulmamış tarım ve orman arazilerine yapılacak Kanal İstanbul ve çevresinde kurulmak istenen Yenişehir için, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından etap etap imar planları hazırlanmıştı.
Yedi etaplık planın ilk üçü yapılaşma, kalan etaplar ise arkeolojik ve göl alanlarını kapsıyordu. 2021’de onaylanan ve verimli arazileri konut imarına açan bu planlara karşı İBB, hukuki mücadeleye girişmişti.
Açılan davalar sonucu İstanbul 11. İdare Mahkemesi’nin “Kanal İstanbul Yenişehir Rezerv Yapı Alanı 1. Etap Projesine” ilişkin imar planları iptal edildi. Aynı mahkeme, 29 Aralık 2023 tarihli kararıyla 2’inci etabın imar planlarını, 30 Ocak 2024 tarihli kararıyla da 3’üncü etabın imar planlarını şehircilik ilke ve esaslarına, planlama tekniklerine ve hukuk uygun olmadığı için istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile iptal etti. Böylece kanalın çevresine kurulması planlanan Yenişehir’in konut inşaatları yapılacak bütün etaplarının planları iptal edilmiş oldu.
İBB’nin Kanal İstanbul için verilen “ÇED olumlu” kararı karşı açtığı dava da Danıştay’da görülüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İnadına yapacağız” dediği Kanal İstanbul Projesini bakan olduğu dönemde ısrarla vaat eden Murat Kurum, İstanbul adaylığı sürecinde pek gündeme getirmiyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise seçim çalışmaları nedeniyle yaptığı pek çok etkinlikte Kanal İstanbul’a izin vermeyeceklerini tekrarlıyor.
Son olarak Küçükçekmece’de önceki gün yurttaşlarla ile bir araya gelen İmamoğlu, Kurum’a seslenerek “Gündemini sen belirleyemiyorsun ki senin öyle bir yetkin yok. Madem öyle iddialısın çık kameraların karşısına de ki ‘Kanal İstanbul yapılmayacak’ diyebilir mi? Diyemez” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da seslenen İmamoğlu şöyle konuştu: Desem ki bugün Kanal İstanbul’u yapalım ne var ne yok her şeyi bir günde çatır çutur imzalar. Ama buradan söylüyorum; sen o işi unut kardeşim. Kanal İstanbul’u unut! Bu milletin geleceğini yok edecek rant projesine, böyle bir çevre düşmanı projeye bu millet ‘evet’ demeyecek.”
Hindistan’ın kuzeyindeki Bengal‘de, çay yetiştirilen arazilerin drenaj hedneklerinde beş yavru fil, toprağa gömülmüş halde bulundu.
Fillerin bu tür davranışlarına ilişkin hazırlanan ilk bilimsel raporda, Asya fillerinin yavrularının bedenlerini bilinçli olarak toprağa verdikleri belirtildi.
NewScientist‘te yayımlanan makaleye göre, bilim insanları, yavru fillerin gömülü olduğu alanda çok sayıda ayak izi ve çeşitli büyüklükte gübreler tespit etti. Uzmanlara göre bunlar her yaştan sürü üyesinin cenaze törenine katıldığını gösteriyor. Çevre sitelerde yaşayanlar ve gece bekçileri ise sürü bölgeyi terk etmeden önce bazen 30 ila 40 dakika kadar süren yüksek oktavlı fil seslerinin duyulduğunu bildirdi.
Pune‘daki Hindistan Bilim Eğitimi ve Araştırma Enstitüsü‘nden Akashdeep Roy ve Hindistan Orman Hizmetleri‘nden Parveen Kaswan, trompote benzeyen bu yüksek seslerin yas belirtisi olabileceğini ve sürülerin cenazeler sırasında “yardımcı ve şefkatli davranış” sergilediğini söylüyor.
Fillerin, sürü üyeleri için düzenlediği cenaze törenleri, doğada nadir olarak gözlemlenebiliyor.
Roy, fil yavrularının ayakları yukarı gelecek şekilde gömülmesine şaşırdıklarını ancak ölen hayvanların toplu olarak karkasla çevrelenen drenaj hendeğine yerleştirilebilmeleri için en uygun ve erişilebilir konumun bu olduğunu belirtti.
Son derece zeki ve sosyal hayvanlar olan filler için ölen yavrularının başlarının tamamen toprak altında kalması, ona göre en önemli şey olarak görülmüş olmalı.
Cesetleri uzun mesafeler boyunca taşınmış
Cesetleri mezardan çıkarılan ve incelenen fil yavrularının yaşlarının üç ay ile bir yaş arasında değiştiği; bazılarının yetersiz beslendiği ve enfeksiyona yakalandığı belirlendi. Uzmanlar, her bir buzağının sırtındaki morlukların, onların mezarlıklara uzun mesafeler boyunca sürüklendiklerini veya taşındıklarını gösterdiğini bildirdi.
Afrika çalı fillerinin ( Loxodonta africana ) daha önce de ölülerinin bedenlerini bitki örtüsüyle kapladıkları ve daha sonra bu yerlere geri döndükleri gözlemlenmişti. Ancak Asya fillerinin ( Elephas maximus ) genellikle mezarlık alanlarına dönmekten kaçındığı, bunun yerine alternatif yollar kullandığı biliniyordu.
Çay bahçesindeki mezarlıkta, fil yavruları ayakları yukarıya doğru gömülmüş halde bulundu.
Oklahoma Şehri Hayvanat ve Botanik Bahçesi‘nden Chase LaDue , bulunan mezarlığın ve gözlemlerin fillerin sosyal karmaşıklığına ilişkin etkileyici kanıtlar sunduğunu söyledi: “Fillerin ölen akrabalarına karşı benzersiz davranışlar sergiler ancak bu, fil yavrularının mezar alanına götürüldükten sonra metodik ve kasıtlı olarak gömüldüğünü gösteren ilk olay olarak kayıtlara geçti.”
LaDue, bu hayvanların zihinsel ve duygusal yaşamlarının hala büyük ölçüde gizemli olduğuna da dikkat çekti.
Başta dünyanın en kalabalık ülkesi olan Hindistan olmak üzere Asya ve Afrika‘da fillerin serbestçe dolaştığı topraklar, insan nüfusu artıp vahşi yaşam alanlarına doğru yayıldıkça küçülüyor;
Hindistan’da fillerin kullandığı toprakların yalnızca yüzde 22’si korunan alanlar içerisinde.
LaDue, “Fillerin nasıl davrandığını ve insanların hakim olduğu bölgelerdeki hızlı değişikliklere nasıl tepki verdiğini anlamak, insanların ve fillerin bir arada yaşamasını destekleyen koruma stratejileri geliştirmemize yardımcı olabilir” dedi.
Antalya, dün (5 Mart) öğleden sonra başlayan sağanak yağışın yaşamı olumsuz etkilemesinin ardından, Kumluca ve Demre ilçelerinde meydana gelen hortumlardan etkilendi. Kent genelinde su taşkınları yaşanırken, Kumluca ve Demre’de çıkan hortumlar seralara, tarım alanlarına, iş yerlerine ve binalara ciddi zararlar verdi, 3 çocuğun yaralandığı öğrenildi.
Fotoğraf: Tunahan Kır / ANTALYA-DHA
DHA‘nın aktardığına göre Kumluca ilçesinde Göksu, Hacıveliler, Yenimahalle, Merkez ve Toptaş mahallelerini etkileyen hortum, ağaçların kökünden sökülmesine, bazı araçlarda hasar oluşmasına ve tarım alanları ile seralarda ciddi zararlara neden oldu. Kumluca Orman İşletme Müdürlüğü‘ne ait binanın çatısı yerinden kalkarken, birçok işyerinin camları patladı.
Vatandaşlar tarafından cep telefonu kamerasıyla kaydedilen görüntülerde, hortumun şiddeti ve seralardaki hasar net bir şekilde gözlemlendi. Kumluca Belediye Başkanı Mustafa Köleoğlu, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, Kumluca’nın büyük bir hortum afetiyle karşı karşıya kaldığını belirtti ve zararın boyutunun henüz netleşmediğini dile getirdi.
GEÇMİŞ OLSUN KUMLUCA’M Kumluca’mızda meydana gelen büyük çaplı hortum felaketi kademe şefliğimizde ve Kumluca Beton Santralimize, merkezi bölgelerimizde dahil birçok vatandaşımıza ve çiftçimize zarar verdi. KUMAFET ekipleriyle beraber hasar tespit çalışmalarını gerçekleştirdik. pic.twitter.com/gd7JLeeCSd
— 🇹🇷Mustafa KÖLEOĞLU (@mustafakoleoglu) March 5, 2024
Kumluca Ziraat Odası Başkanı Hidayet Kökce, zarar gören seralarla ilgili hasar tespit çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. Tarım Kredi Kooperatifi Kumluca Şube Müdürü Gözde Kocaer ise, sigorta yaptıran üreticilere irtibata geçme çağrısında bulundu.
Antalya’da yaşanan hortum felaketi, Kumluca ve Demre ilçelerinde ciddi hasarlara ve yaralanmalara neden oldu. Yerel yönetimler, ziraat odaları ve kooperatifler, hasarın boyutunu belirlemek ve etkilenen bölgelerdeki insanlara yardım sağlamak için çalışmalarını sürdürüyor.
Antalya’da iklim krizi daha da görünür hale geliyor
Akdeniz bölgesi, küresel iklim değişikliğinin etkilerini en yoğun hissedilen bölgelerin başında geliyor. Bilim insanlarına göre, iklim krizi nedeniyle bölgede sıcaklık artışları ve deniz seviyelerindeki yükselme gibi değişimler, hava olaylarının şiddetinde ve sıklığında artışa neden oluyor. Antalya’da yaşanan ve Kumluca ile Demre ilçelerinde büyük zararlara yol açan hortumlar da bu değişimlerin bir yansıması olarak görülüyor.
Küresel ısınma, atmosferdeki nem miktarını artırıyor ve bu da yağış düzenlerinde değişikliklere yol açıyor. Antalya gibi Akdeniz kıyı şeridinde bulunan bölgelerde, bu değişiklikler daha şiddetli hava olaylarına ve dolayısıyla hortum gibi afetlere neden olabiliyor. İklim krizi, aynı zamanda mevsim normallerinin değişmesine ve beklenmedik hava olaylarının daha sık yaşanmasına yol açıyor.
Hortumlar artık daha geniş coğrafyada görülecek
Geçmişte, hortumlar genellikle Meksika Körfezi‘nden ABD‘nin güney ve orta kesimlerine kadar uzanan bölgelerde görülürken, son yıllarda küresel iklim değişikliğinin etkileriyle bu coğrafya genişliyor ve yeni bölgeler hortum olaylarına sahne oluyor.
İklim değişikliği, dünya genelinde atmosfer ve yüzey sıcaklıklarının artışına, buharlaşma oranlarının yükselmesine ve atmosferdeki su buharı miktarının artmasına yol açıyor ve bu değişimler, hortumların oluşum sıklığını ve şiddetini artıran faktörler arasında yer alıyor. İklim modellemeleri ve araştırmalar, bu eğilimlerin gelecekte de devam edeceğini ve hortumların daha sık ve daha şiddetli olacağını öngörüyor.
Türkiye’de de son on yılda hortum vakalarında dikkate değer bir artış gözlemleniyor. Özellikle, daha önceden hortum olaylarının kaydedilmediği Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu gibi bölgelerde bile artık hortum oluşumları rapor ediliyor. Bu durum, iklim değişikliğinin etkilerinin sadece belli bir coğrafya ile sınırlı kalmayıp geniş bir alana yayıldığının bir göstergesi.
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İklimBu) Yönetim Kurulu Üyesi ve Yeşil Gazete yazarı Prof. Dr. Murat Türkeş‘in vurguladığı gibi, Türkiye’de son 20 yılda hortum vakalarında gözlenen artış ve coğrafi dağılımdaki genişleme, ülkenin hemen hemen tüm kıyı bölgelerinde, özellikle Marmara, Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz, Güney Batı Anadolu kıyıları, İzmir yöresi, Edremit Körfezi, Batı ve Doğu Akdeniz kıyılarında belirgin bir şekilde kendini gösteriyor. Bu gözlemler, Türkiye’de hortum klimatolojisinin oluşmaya başladığını ve iklim değişikliği ile mücadelenin öneminin altını çiziyor.
İstanbul Kadıköy‘deki Acıbadem metro istasyonu üzerine, bölgedeki kısıtlı yeşil alanlardan birinde dokuz katlı otopark inşa ediliyor. İnşaatın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya ait Medipol Hastanesi‘nin otopark ihtiyacını karşılamak amacıyla yapıldığı iddia ediliyor.
Acıbademliler otoban kenarındaki ağaçlık alanı yok edecek proje için ağaç sökümüne başlanması üzerine günlerdir nöbet tutuyor. İhaleyi İstanbulBüyükşehir Belediyesi’nin verdiğini belirten vatandaşların önceki gün yaptıkları eylemde, Acıbademliler adına konuşan Aslı Kahraman Eren, şunları söyledi:
“Acıbadem Medipol Hastanesinin yanında, metro hattı üzerindeki ağaçları katledip, zemin kayma tehlikesini göze alarak bu alana otopark inşa etmek başlı başına toplu cinayete sebebiyet vermektir. Bu projenin yapımına izin verildiği durumda Sabiha Gökçen-Kadıköy metro hattını ve E-5 Acıbadem otoyolunu kullananların tehlike altında olacaktır. On senedir Erzincan İliç’te yaşanan vahşete göz yumarak sessiz kalındı. İstanbul’a daha büyüğü gelmeden İstanbul’daki tüm yaşam savunucularını desteğe bekliyoruz. Metro hattı üzerine otopark yapılamaz. İnsan canı yok sayılmaz!”
Bugün de (6 Mart) protestolarını sürdüren vatandaşlar, bir basın açıklaması yaparak otoparka neden karşı çıktıklarını ve ne istediklerini anlattı:
Neden karşı çıkıyoruz?
• Kamu faydası gözetilmeden, karşısındaki özel işletmenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere belediyenin kaynaklarıyla, kamu malına inşa edilmektedir.
• Karayollarının, üzerinde yapılaşma olmaması şartıyla hibe ettiği alan, usulsüz bir şekilde yapılaşmaya açılmaktadır.
• E-5’ten Acıbadem girişine ve Avrasya Tüneli çıkışına inşa edilmek istenen otopark hem Acıbadem caddesinde hem de Avrasya Tüneli’nde trafik yoğunluğuna neden olacaktır.
• Acıbadem metro durağının hemen üzerinde bulunan alan, Acıbadem metro ve çevredeki konutlar için tehlike arz etmektedir.
• Ana artere bağlantı noktasında inşa edilmeye çalışılan otopark, deprem/afet gibi durumlarda hem itfaiye ambulans gibi resmi hem de hususi araçların ulaşımına engel olacak konumda olmakla birlikte, afet durumunda çevre konutların kaçış/bekleme noktası üzerine inşa edilmektedir.
• İnşaat için şimdiye kadar pek çok ağaç tahrip edilmiş veya “taşınmış”tır. Taşınan yetişkin ağaçlar başka bir alana dikilse bile bunların sadece küçük bir bölümünün hayatına devam ettiği bilinmektedir.
• Bu inşaatın gerçekleşmesi, E-5 yanında bulunan aynı yasal statüye sahip tüm alanların usulsüz ve/veya halkın zararına yapılaşmaya açılmasının önünü açacaktır.
Ne istiyoruz?
• Yukarıda bir kısmı bahsedilen usulsüzlükler bir yana, mahalle halkı olarak bizlerin talep ve ihtiyaçlarının belediye tarafından dikkate alınmasını ve inşaat çalışmalarının hemen durdurulmasını istiyoruz.
• Alanın geri dönülmeyecek şekilde mahalle halkının yeşil alan olarak kullanımına bırakılmasını talep ediyoruz.
• E-5 yanında bulunan, aynı statüye sahip tüm alanların benzer şekilde korunmasını istiyoruz.
Erzincan‘da 7 yaban keçisi ve 1 çengel boynuzlu dağ keçisi için açılan av ihalesi, yasalara uyulmadığı gerekçesiyle mahkeme tarafından iptal edildi.
Vegan Derneği‘nin açıklamasına göre Erzincan İdare Mahkemesi, söz konusu av ihalesinin yasalara uygun olmadığını belirterek, ihaleyi iptal etme kararı aldı. Davanın odak noktası, ihale ilanının kanuni gerekliliklere uygun bir şekilde yapılmamasıydı. Mahkeme, ihale sürecindeki usulsüzlükleri gerekçe göstererek bu kararı verdi. Ancak hayvanların yaşam hakkı ile ilgili bir değerlendirme yapılmadı.
⚖️ Erzincan’da 7 yaban keçisi 1 çengel boynuzlu dağ keçisinin avlanmasını konu alan ihalenin yürütmesinin durdurulması ve iptali için açtığımız davada mahkeme av ihalesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle iptaline karar verdi.#AvaDurDe#AvcılıkYasaklansın#AvCinayettirpic.twitter.com/iWrIk9R8Tg
Vegan Derneği yaptığı açıklamada “Erzincan İdare Mahkemesi’nin davalar arasında, yürütmenin durdurulması kararı veren tek mahkeme olması sebebiyle de katledilmek istenen 8 hayvanın avcılardan kurtulduğunu ve dağlarda özgürce yaşamlarına devam ettiklerini umut ediyoruz” dedi.
Avcılığın tamamen yasaklanması ve tüm türlerin özgürleşene kadar mücadeleye devam edeceklerini vurgulayan dernek, doğal yaşam alanlarının korunması ve hayvan haklarının savunulması adına atılan bu adımların, daha geniş çaplı yasal değişikliklere yol açabileceğine inanıyor. Avcılığın yasaklanması, sadece Erzincan’da değil, tüm Türkiye’de doğa ve yaban hayatının korunması adına atılacak önemli adımlardan biri olarak görülüyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayınladığı Av Turizmi Uygulama Talimatı Ek Kararı‘nda avlanabilecek türler, avlanma tarihleri, canlıları avlamanın ücreti gibi detaylar yer alıyor.
Yaban hayvanlarının yaşamı avlanma ihalesine konu ediliyor
Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü‘nün her yıl yayınladığı “Av Turizmi Uygulama Talimatları”, belirli türler için avcılık faaliyetlerini düzenleyen kapsamlı bir dizi yönergeyi içeriyor. Bu talimatların av turizminin ‘sürdürülebilir’ bir şekilde yürütülmesini sağlamak, biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunmak ve avcılık faaliyetlerinin yasal çerçevede gerçekleştirilmesini garantilemek amacıyla hazırlandığı iddia ediliyor.
Talimatlar, avlanabilecek türler, avlanma dönemleri, avlanma izinleri, kota dağılımı ve avlanma usulleri gibi bir dizi konuyu detaylandırırken, hangi hayvan avlandığında ne kadar ücret ödeneceği de bu kılavuzda yer alıyor. Belirtilen türler arasında yaban keçisi, kızıl geyik, çengel boynuzlu dağ keçisi, karaca ve Anadolu yaban koyunu gibi çeşitli hayvanlar yer alıyor ve her bir canlı için cinsiyete, avlanma dönemine ve avlanma şekline dair özel hükümler bulunuyor.
Av turizmi için acenteler, yerli avcılar ve yabancı devlet misafirleri gibi farklı kategoriler için ayrı kotalar belirleniyor ve bu kotaların kullanımıyla ilgili genel hükümler tanımlanıyor.
Muğla’nın Fethiye ilçesindeki Çalış Plajı’nda önceki gün caretta carettaların yuvalama alanı olan sahilde Jiva Beach Resort adlı otel çalışanlarının iş makineleriyle sahili ‘düzlediği’ ve kumsalı tahrip ettiği anlar görüntülendi.
Gündem Fethiye‘nin aktardığına göre, çalışma, Çevre, Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı’nın “sahili bozacak herhangi bir çalışmanın suç olduğunu” belirten tabelasının önünde yapılıyor.
Duruma tepki gösteren yurttaşlar, iş makineleri ve ekskavatörler ile sahile kum döküldüğünü ve bazı alanların düzleştirildiğini kayıt altına aldı.
Vatandaşların kullandığı alan ile caretta carettaların yumurtlama alanını birbirinden ayıran kazıkların yerinden söküldüğünü de tespit eden Fethiyeliler, ilgili kurumların haberdar edildiğini, ancak şimdiye dek bir müdahale yapılmadığını belirtti.
Kumsalda kazılan ve düzleştirilen alanda, işletmeden denize gittiği tahmin edilen fakat çalışma sırasında parçalanmış boruların olduğu da görüldü. İşletme, yeniden düzenlediği alanda bu boruları yeniden döşedi.
‘Siz kimsiniz der gibi kumsalda oynamışlar!’
Kıyılar Halkındır İnisiyatifi Gönüllüsü Duran Yurteser, üzücü bir durumla karşı karşıya olduklarını söyledi.
Kepçeler ile caretta carettaların yuvalama alanını ayıran kazıklardan birinin söküldüğüne vurgu yapan Yurteser, “Kendileri için özel bir beach (kıyı) hazırlığına girişmişler. Biz geldikten sonra iş makinelerini ağaçların altına sakladılar. Kepçe vardı az önce onu da götürdüler, gittiler” dedi.
Antalya Belek’te 2011 yılında sahildeki Port Nature Luxury Resort Oteli’nin, yuvalama alanlarının üzerine ahşap yürüme bandı konulmuş; belirlenmiş; yürüme bantlarını aşamayan 60 yavru, denize ulaşmadan ölmüştü. Yine ahşap yol yapan Orange County Resort Hotel’in önündeki sahilde de 70 yavru kaplumbağa aynı akıbetten son anda kurtarılmıştı.
İki otele toplamda 482 bin 790 TL para cezası uygulayan Çevre Bakanlığı, bir sonraki yaz için “Deniz Kaplumbağalarının Yuvalama Alanları ve Sınırlarının Belirlenmesine Yönelik Ahşap Oluşturma Alan Standartlarının Sağlanması Projesi” geliştirmişti. proje kapsamında; deniz kaplumbağalarının yuvalama alanları ve sınırlarının belirlenmesine yönelik ahşap bariyerler oluşturulacak, alan standartları sağlanarak, koruma ve izleme çalışmalarının etkinliğini artırılması planlandı. Kaplumbağalarının üreme alanlarının belirlenmesi için Kaş Patara, Fethiye ve Köyceğiz-Dalyan sahillerine 1.650 adet çam kazık çakılmasına karar verildi.
Bakanlık tabelası önünde bu çalışmanın gerçekleştirildiğine dikkat çeken Yurteser , “Bunu ifade etmekte zorlanıyorum ama ‘Siz kimsiniz!’ der gibi -üzerinde yazılı kanuna ve sözlere ithafen bunu söyleyebiliyorum- hiçe sayarak bu kumsalda oynamışlar. Üzülüyorum, söyleyecek laf da bulamıyorum” değerlendirmesi yaptı.
Durumu ilk fark eden Kıyılar Halkındır İnisiyatifi Gönüllüsü Işık Bölükbaşı ise sahilde yürüyüş yaptığı sırada iş makinelerini ve kum tepeciklerini gördüğünü ve çalışmaya dair soru sorduğunda “Otel Jiva önünde plaj düzenlemesi yapıyoruz” cevabını aldığını anlattı.
Yetkili kurumlar ile iletişime geçerek caretta carettaların yumurtlama alanının iş makineleri ile tahrip edildiğini anlatan Bölükbaşı yanıtsız kaldığı süreci şöyle ifade etti:
“Hemen 181’i aradım. Büyükşehir Belediyesi’ni aradım. Zabıtayı aradım, görüntü aldım, ilettim. Zabıta hemen ilgilenelim, dedi. Tutanak tuttuğunu söyledi. Dedim ki ‘Siz ne yapıldığını görüyor musunuz? Ne tutanağı, tutanağı atın bana.’ ‘Paylaşamayız, gelin burada konuşalım’ dediler. Ben gerekli şikayetleri yaptım ama hiçbir merciden şu an tatmin edici bir cevap alamadık. ‘A kepçe de olmamış’ gibi yetkili bir isimden bir cevap aldık.”
Bölükbaşı, kazığın sökülmesine ilişkin sorularına ise “yanlışlıkla olmuş” şeklinde yanıt aldıklarını ve öfkeli olduklarını dile getirdi.
Av. Göktaş: Çok açık katliam
Kıyılar Halkındır İnisiyatifi’nden Avukat Görkem Göktaş ise yaşananların çok açık bir şekilde katliam olduğunu ve plajın yapısının bozulduğunu söyledi.
Kanunları bilmemenin zaten mazeret olmadığını fakat çalışmanın yapıldığı alanın ortasında Bakanlığın uyarı tabelasının bulunduğunu vurgulayan Göktaş, tabelada ise çok açık bir şekilde sahilin şeklini bozacak herhangi bir faaliyetin yapılamayacağının, yapanlara ise Çevre Kanunu kapsamında cezai işlem uygulanacağının yazdığını söyledi: “Koskoca Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın yazmış olduğu bir tabelayı göz göre göre ihlal ediyorlar.”
Çalış Plajı’nın kaplumbağa üreme sahası olduğunu bütün Fethiye’nin bildiğine dikkat çeken Göktaş, “Burası, özel bir bölge. Deniz kaplumbağalarının korunmasına yönelik bir genelgemiz var. Çok açık bir şekilde cezai işlem uygulanması gerekmektedir ama burada biz şu an hiçbir kamu kurumunu göremedik” diye konuştu.
2009/10 Sayılı Deniz Kaplumbağalarının Korunması Genelgesi’ni okumak için buraya tıklayın.
Av. Göktaş, gün içinde, yaklaşık yedi saat boyunca çalışmanın devam ettiğini ancak yetkili kurumların müdahale etmediğini belirterek, kurumları acilen işlem yapmaya, cezai işlemleri uygulamaya ve plajı eski haline getirmesine davet etti.
Fethiye Kaymakamlığı’na şikayet
Tahribatın haberleştirilmesi üzerine, dün (5 Mart) Fethiye Kaymakamlığı’na şikayette bulunuldu.
Fethiye Belediyesi Zabıta Müdürlüğü ekipleri tarafından tutulan tutanak ile birlikte şikayeti yapan Hayvan Hakları Koruma Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Eda Sheldon, işletme hakkında idari ve adli işlemlerin başlatılmasını talep etti.
Sheldon, şikayet dilekçesinde şu ifadelere yer verdi:
“4 Mart 2024 tarihinde Gündem Fethiye haber sitesi üzerinden öğrendiğimiz olay üzerine Fethiye Belediyesi Zabıta Müdürlüğü ile bir görüşme sağlayıp, bahse konu olan adreste koruma altında olan caretta caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanında tutanakla bahse konu iş yerinin plaj üzerinde yaklaşık 250 metrekarelik bir alanın tesviye edildiği zabıta ekiplerince tespit edilip tutanak altına alınmıştır.
Koruma altında olan caretta carettaların bulunduğu alanlarda işlem yapmak bir kenara insan girmesi dahi yasaklanmıştır. Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü tarafından ‘biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması’na ilişkin maddeyi ihlal ettikleri için bahse konu işletme hakkında hem adli hem idari sürecin başlatılmasının sağlanması makamınızdan ricamdır.”
Zabıta tespit tutanağında ise, Jiva Otel tarafından plaj üzerine kum dökülerek yaklaşık 250 metrekarelik alanın tesviye (düzlemek) edildiği belirtildi.