Ana Sayfa Blog Sayfa 85

Dünya başkentlerinde sıcak gün sayısı giderek artıyor

İklim değişikliği nedeniyle ülkelerin başkentlerinde sıcaklıkların 35 dereceyi aştığı gün sayısı giderek artıyor.

Londra merkezli Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü (IIED) tarafından yapılan bir analiz dünyanın en büyük kent merkezlerinde artan sıcaklıkları inceledi.

Sıcak gün sayısı yüzde 52 arttı

Reuters kaynaklarının aktardığına göre Delhi‘den Jakarta‘ya dünyanın en büyük 20 başkentinin sıcaklıklarını analiz eden IIED araştırması, başkentlerde sıcaklıkların 35 dereceye ulaştığın gün sayısının son 30 yılda yüzde 52 arttığını gösterdi.

Havaalanlarının meteoroloji istasyonlarından alınan yüzey sıcaklığı verilerini kullanan araştırma, sıcaklıkların 35 derece veya daha yüksek olduğu gün sayısının yaklaşık 1750 gün arttığını gösterdi. 1994-2003 yıllarında toplam 4755 gün hesaplanırken bu sayı 2014-2023 yıllarında 6500’e yükseldi.

Başkentler ısınıyor

Hindistan-Delhi, BangladeşDakka ve FilipinlerManila gibi başkentlerde bu yıl birçok tehlikeli sıcak dalgası yaşandı. Bu sıcak dalgaları okulların kapanmasına, insanların rahatsızlanmasına, hatta ölümlere yol açtı.

Meteoroloji verilerine göre 14 Mayıs-21 Haziran tarihlerinde Delhi’de sıcaklıklar 39 gün art arda 40 dereceyi aştı. Yaşanan sıcak dalgası son 74 yılın en uzun ve en şiddetli sıcak dalgasıydı.

Delhi’de sıcaklara karşı ölüm kalım savaşı: Daha erken öleceğiz, başka ne olabilir ki?
[İklim Krizi] Delhi’nin tarihindeki en sıcak günde ibre 50°C’yi gösterdi
Delhi’de okullar aşırı sıcaklar nedeniyle erken tatil edildi

Endonezya-Jakarta’da 35 derecenin üzerindeki gün sayısı 1994-2003 yıllarında 28 günken bu sayı son on yılda 167’ye çıktı. Bu artış Jakarta’yı sıcak gün sayısının en çok arttığı şehir haline getirdi.

Güney Kore-Seul’de sıcak gün sayısı 9’dan 58’e, Buenos Aires’te ise 7’den 35’e yükseldi.

Şehirler savunmasız durumda

Dünyanın en büyük 20 başkentinde 300 milyondan fazla insan yaşıyor.  Ancak asfaltlar ve binalar ısıyı emerek muhafaza ettiği için büyük şehirler iklim değişikliğinin tetiklediği yüksek sıcaklıklara karşı savunmasız durumda.

Bu durum kentlerde yaşayan yoksul kesimler üzerinde daha şiddetli bir iklim baskısına yol açıyor.

‣ Dört şehirden birinin şehirlerini iklim tahribatına karşı koruyacak parası yok

IIED araştırmacılarından Tucker Landesman da şehir içindeki eşitsizliklere değinerek “Sıcak havanın şehirlerde eşit olarak hissedilmediğini biliyoruz. Bazı mahallelerde ve bölgelerde aşırı sıcaklıklar daha fazla hissedilebiliyor. Bu durum şehir içindeki eşitsizliklere, bina tasarımlarına ve altyapıya bağlı” dedi.

Kentsel nüfus her geçen gün artarken şehirleri iklim değişikliğine dirençli hale getirirken en yoksul kesimleri güçlendirmeye yönelik politikalar izlenmesi gerekiyor.

Isıyı içine hapseden ve ısı adaları haline gelen yolların yeniden planlanması, gölge alanlarını artırmak için ağaçlandırma yapılması, binaların ısıyı yansıtacak şekilde tasarlanması, düşük gelirlilerin yaşadığı konutların dayanıklılığı için destek sağlanması kentlerin aşırı sıcaklıklara karşı dayanıklılığını artırmaya yardımcı olabilir.

[İklim Masası] Kentsel ulaşım, iklim krizine dirençli hale getirilmeli
‘Depreme ve iklime dayanıklı kentler yaratmalıyız’
Prof. Türkeş: Kentlerimiz hem depreme, hem iklime direngen inşa edilmeli

Muğla Şubeler Platformu halkın mücadelesi hakkında çıkan yalan haberlere yanıt verdi

Muğla‘nın Menteşe ve Yatağan ilçelerindeki Bayır ve Deştin mahallelerinin sınırına kurulması planlanan Entegre Çimento Fabrikası ve Hammadde Ocakları projesini protesto eden grupların para karşılığı çevre eylemi yaptıkları iddia edildi.

İddialar üzerine Deştin Çevre Platformu, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Menteşe Meclisi ve Bayır Çevre Komitesi 13 Haziran’da Sınırsızlık Meydanı’nda bir basın açıklaması yaparak çimento şirketi Muğla’yı terk edene kadar mücadelelerinin süreceğini söyledi.

Kamu Emekçiler Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Muğla Şubeler Platformu‘ndan da konuya ilişkin bir açılama paylaşıldı.

‘Hedef gösterilen arkadaşlarımızın yanındayız’

Muğla Şubeler Platformu, çimento fabrikası protestoları hakkında çıkan yalan haberleri kaygıyla izlediklerini ve protestoculara karşı yürütülen karalama kampanyalarını kınadıklarını ve gerçekleri örtbas etmeye çalışan girişimlere karşı mücadeleye devam edeceklerini söyledi.

Çimento fabrikasına karşı çıkan köylüler ve çevre savunucularının hedef alındığını belirten platform, “Hedef gösterilen arkadaşlarımızın yanındayız” diyerek yanıltıcı algı oluşturma çabaların mücadelelerinin haklılığını değiştirmeyeceğini vurguladı.

Platform üyeleri, açıklamlarında bölgedeki projenin ÇED raporunda çimento fabrikasının su kaynaklarını kirleteceğini, hava kalitesini düşüreceğini ve yerel ekosistemi bozacağının yazdığını hatırlattı.

‘Yalan haberler çimento fabrikasına haklılık kazandıramaz’

Açıklamada “Çimento fabrikasının kişiler üzerinden yürütülen tartışmalarla meşrulaştırılması ve çevre dostuymuş gibi gösterilmesi kabul edilemez” diyen platform, çimento fabrikasının bölgedeki tarımsal faaliyetleri ve köylülerin geçim kaynaklarını yok edeceğini söylüyor. Fabrikanın yol açacağı sağlık sorunları da bölge halkının sağlığına zarar verecek.

Mahkemenin de bu hasarı göz önünde bulundurarak iptal kararları aldığını hatırlatan aktivistler, haklı mücadelelerinin hukuka dayandığının altını çizdi.

Daha önce açılan davalarda projeye verilen ÇED olumlu kararına dava açılmış ve Muğla 2’nci İdare Mahkemesi, bilirkişi raporu doğrultusunda ÇED olumlu kararının iptaline karar vermişti. Daha sonra ise mahkeme proje için yürütmeyi durdurma kararı almış ve fabrika için alınan yapı ruhsatını iptal etmişti.

“Sermaye sahiplerinin kişiler üzerinden yaptırdıkları haberlerle çimento fabrikası haklılık kazanamaz” diyen platform, insanları manipülatif haberlere karşı bilinçi olmaya davet etti.

Otuz yıllık bir doğa mücadelesi: Muğla’da çimento fabrikası istemiyoruz
Deştin’de doğa kazandı: Mahkeme, entegre çimento tesisinin ÇED raporunu iptal etti
Bakanlıkla şirketin Deştin’teki çimento ısrarına karşı yine doğa kazandı

 

 

İşçi sendikaları: İliç felaketinin sebebi üretim baskısı

Bugün 11. toplantısını gerçekleştiren TBMM İliç Maden Kazasını Araştırma Komisyonu, komisyon başkanı Atay Uslu başkanlığında madende çalışan sendika üyelerini temsil eden TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK üyeleriyle görüştü.

Komisyon başkanı Uslu, iki günlük İliç ve Balıkesir-İvrindi altın madeni ziyaretleri dahil olmak üzere bugüne kadar toplam 100 saate yakın toplantı yapıldığını ve bu toplantılarda 5 kamu kurumu, 4 üniversite, ruhsat sahibi şirketler ve diğer taraflar da dahil olmak üzere 75 kişinin dinlendiğini söyledi.

Kazanın ve madenciliğin tüm paydaşlarıyla iletişimlerin devam ettiğini söyleyen Uslu, bakanlıklar, yargı organları, firmalar, odalar, sendikalar, STK’lar, dernekler, vakıflar ve üniversitelerden 60’a yakın bilgi talebinde bulunduklarını ve buralardan bilgi almaya devam ettiklerini belirtti. Uslu, bugüne kadar komisyona 8 bin sayfa dokümanın iletildiğini bildirdi.

İliç Altın Madeni’nde toprak kayması: En az dokuz işçi toprak altında
İliç’te yığın liçin altındaki üç işçinin daha cansız bedenine ulaşıldı
Çevre Bakanlığı’ndan İliç itirafı: Denetim boşluğunu yeni fark ettik, şirket kendini denetlemeli!
İliç için Meclis Araştırma Komisyonu kuruluyor

Üç yıllık üretim 10 ayda yapılmaya çalışıldı

Demirören Haber Ajansı‘nın aktardığına göre çalışanlar üzerindeki üretim baskısını anlatan HAK-İŞ genel sekretere yardımcısı Hamdi Abdullah Koçoğlu, yaşanan felaketin en önemli sebebinin üç yılda yapılacak üretimin 10 ayda yapılmaya çalışılması olduğuna dikkat çekti.

HAK-İŞ’in üretim baskılarının göstergesi olarak komisyona sunduğu tespitler şu şekildeydi:

  • Liç yığını alanı yeterince geniş olmadığı için liç yığını yükseltildi
  • 8 kat olması gereken liç yığını yüksekliği 20 kata çıktı
  • Sulama tonajı fazla olduğu için toprak kirli suyu hapsetti
  • Maliyetleri düşürmek için liç yığınına çimento basılmadı
  • Liç yığınındaki çatlaklara rağmen üretim sürdürüldü
  • 2020 yılından beri iş sağlığı ve güvenliği denetimleri yüz yüze yapılmadı

Komisyon toplantısında çözüm önerilerini de anlatan Koçoğlu, bölgedeki yığın liçindeki çatlak ve çökme verilerinin sismik tarama cihazlarıyla günlük olarak kaydedilmesi, bu verilerin sürekli kontrol edilmesi, cihazların bakımlarının düzenli yapılması ve olumsuz durumların raporlanması gerektiğini söyledi.

Koçoğlu, komisyonun mevcut iş yerinde sismik tarama cihazının kullanılıp kullanılmadığını, buradan düzenli veri alınıp alınmadığını ve veri alındıysa veriye yönelik ne gibi tedbirler alındığını araştırması gerektiğini belirtti.

Üretim baskısı çalışma koşullarını daha da zorlaştırıyor

Madende örgütlenen Türkiye Maden İşçileri Sendikası şube müdürü Yıldırım Beyazıt Çetin ise her cuma iş güvenliği üzerine İliçli yöneticilerin ve temsilcilerin katıldığı toplantılar düzenlendiğini ancak bu toplantılarda yığın liçiyle ilgili bir şikayet duymadığını söyledi. Çetin, “Bize işçi kardeşlerimizden bir tane yazılı ya da sözlü ‘burada çatlak var’ denmedi” dedi.

Öz Maden-İş Sendikası genel başkanı Fahrettin Kütükçü ise kazan iki günce bölgede yapılan toplantıda “Her an her şeyin olabileceğini iki gün öncede bu insanlar bana söyledi. Bu benim için bir vebaldir, ben de sizlere duyurmakla mükellefim” şeklinde konuştu.

Kütükçü de HAK-İŞ’in dile getirdiklerini doğrulayan bir açıklama yaparak ekonomik maliyeti nedeniyle liçin içine beton basılmadığını ve “üretim baskısının had safhada olduğunu” belirtti.

Ekonomik kazanç baskısının çalışma koşullarını daha da zorlaştırdığını söyleyen Kütükçü, işçilerin iş güvenliğinin olduğuna inanmadığını söyleyerek “Madencilerin kanunları kanla yazılıyor, ille ölmek zorunda mıyız? 301 insan öldü, yasalar değişti” diyerek mevcut yasalara tepki gösterdi.

Türkiye’de her gün 4 işçi hayatını kaybediyor

TÜRK-İŞ sendikasının sosyal güvenlik danışmanı Barış İyiaydın, İliç’ten beri Türkiye’de 600 işçinin daha hayatını kaybettiğini ve her gün iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle 4 işçinin hayatını kaybettiğini söyledi. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine referans veren İyiaydın, dünya genelinde de yılda üç milyon işçinin hayatını kaybettiğine dikkat çekti.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre Türkiye’de 2022 yılında 1517 işçi hayatını kaybetti. Ancak SGK kayıtlarına yansımayan birçok kayıt dışı işçi de hayatını kaybediyor. İyiaydın, paylaştığı verilerle Türkiye’de iş kazalarına uğrayan işçi sayısının ne kadar yüksek olduğuna dikkat çekti.

SHURA: İstihdamı koruyan adil dönüşüm mümkün

SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi, istihdamı koruyan bir adil dönüşümün mümkün olduğunu gösteren Adil Dönüşüm ve Bölgesel İstihdam: Türkiye için Politika Seçenekleri başlıklı bir rapor yayınladı.

Rapor, kısa ve orta vadede karbonsuzlaşma faaliyetlerinin özellikle kömür ve Avrupa Birliği‘nin diğer sınırda karbon düzenleme mekanizması (SKDM) kapsamına giren sektörlerde yaratacağı bölgesel istihdam risklerini ele alıyor. Karbon açığını önlemek ve karbon emisyonlarını azaltmak için emisyonları ürünlerin maliyetine yansıtan SKDM mekanizması, yüksek emisyonlu çimento, demir-çelik, gübre ve elektrik üretimi gibi sektörleri kapsıyor.

Rapora göre dönüşüme uğrayacak sektörlerde 35 bin kişi istihdam riskleriyle karşılaşacak.

İstihdam risklerine yönelik politika önerilerinde bulunan rapor, dönüşümün adil ve eşitlikçi yürütülmesi açısından her politikanın bulunduğu bölgeyle ilişkilendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Örneğin bazı bölgelerde birden fazla SKDM sektörü bir arada bulunuyor ve bu bölgelere daha bütünsel politikalar tasarlamak gerekiyor.

Sendikalar: Karbonsuz ekonomiye geçiş işçiyi mağdur etmemeli, Adil Dönüşüm Fonu şart
DİSK ve İklim Eylem Ağı’ndan adil geçiş raporu: Hem iklimi hem işçileri korumak mümkün
Londra ve Berlin’de 60 bin iklim aktivisti fosil yakıtlara dur diyerek adil geçiş talep etti

Bölgesel müdahaleler gerekiyor

Adil Dönüşüm ve Bölgesel İstihdam raporu, kömürden çıkış başta olmak üzere enerji dönüşüm sürecinin istihdam üzerindeki etkilerinin ulusal düzeyde görece daha küçük olacağını ancak bölgesel düzeyde büyük sorunlar yaşanabileceğine dikkat çekiyor.

Bunun sebebi özellikle küçük ilçelerde dönüşümün etkileyeceği sektörler ve faaliyetlerin bölge istihdamının ve yerel ekonominin önemli bir bölümünü oluşturması.

SHURA direktörü Alkım Bağ Güllü, “Enerji dönüşümünün adıl ve eşitlikçi bir şekilde yürütülebilmesi için etkilerin yoğun olarak hissedileceği bölgelerin saptanarak gerekli müdahalelerin merkezi ve bölgesel aktörlerin koordinasyonuyla yürütülmesi önemli” diyerek veriye dayalı çalışmaların sürece yön vermesinin önemli olduğunu vurguladı.

Bu nedenle rapor, kömür ve SKDM kapsamındaki sektörlerde yaşanacak dönüşümün bölgesel risklerini ülke ölçeğinden bölge, il ve ilçeye kadar inerek analiz ediyor ve politika önerileri sunuyor.

35 bin kişi etkilenecek

Araştırma kapsamında yapılan bölgesel incelemeler, dönüşümden etkilenecek işgücünün 35 bin kişi olduğunu öngörüyor.

“Dönüşümün sürekliliği bu dönüşümü yönetecek ve destekleyecek teknik ve finansal desteklerin de devamlılığı gerekiyor” diyen rapor, dönüşüm kapsamında tüm değer zincirleri boyunca sorumluluk alması gerektiğini ve özellikle KOBİ’lerin dönüşümünün desteklenmesi gerektiğini vurguluyor.

Risk altındaki gruplara yönelik politikalar üç başlıkta ele alındı:

  • Beceri dönüşümü
  • Bölgesel ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi ile istihdamın artırılması
  • Yeniden istihdamı güç olanlar için diğer destekleyici politikalar

Rapor, yerel özelliklerin de merkezi karar alma ve koordinasyon kadar önemli olduğu hızlı ve kapsamlı bir planlamanın aciliyetine dikkat çekiyor.  

 

Bodrum’da bayram krizi: 9 günde 1 aylık su tükendi

Muğla‘nın Bodrum ilçesini besleyen Geyik Barajı‘nda su doluluğu bayram tatili boyunca yüzde 49,5’ten yüzde 45,7’ye indi. Muğla Sıtkı Kocaman Üniversitesi‘nden (MSKÜ) Doç. Dr. Ceyhun Özçelik, bayram tatilinde Bodrum’un bir aylık suyunun tüketildiğini söyledi.

15-23 Haziran tarihlerindeki Kurban Bayramı tatili boyunca Bodrum’da konaklama yerlerinde doluluk oranı yüzde 90’ı aştı. Yerleşik nüfusu 200 bin olan bölgede 9 günlük tatil boyunca 1 milyon kişi konakladı ve 250 bin araç girişi kaydedildi.

Bodrum nüfusu bayramda 4 katına çıktı

Bölgeye su sağlayan Geyik Barajı’nda doluluk oranı yüzde 4 civarında düşerken su yetersizliği nedeniyle doluluk oranı yüzde 16’larda olan Mumcular Barajı‘ndan kente ve tarımsal faaliyetlere su akışı sağlanamadı.

Birgün kaynaklarının aktardığına göre MSKÜ İnşaat Mühendisliği bölümünden Doç. Dr. Ceyhun Özçelik, bayramda nüfusun dört katına çıkmasıyla bölge halkının 1 aylık suyunun tükendiğini söyledi ve içme suyuna erişim sorunları hakkında konuştu.

Bodrum’a su veren ikinci baraj da kurudu
Bodrum’da kuraklık: İçme suyu kaynağı Mumcular Barajı kurudu

Barajlardan tarımsal sulama yapılamıyor

Barajlardaki mevcut doluluk oranlarıyla bölgedeki tarım alanları sulanamıyor. Çiftçiler tarımsal faaliyetlerini sürdürebilmek için artezyen kuyularını veya bahçelerinde açtıkları kuyuları kullanıyor.

Bölgedeki suyun dağıtımındaki sorunlara dikkat çeken Özçelik, “Termik santrale su vermemiz durumunda tarımsal alanlarda su sıkıntısı yaşıyoruz, tarımsal alanlara su verdiğimiz durumda Bodrum’un içme suyunda ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz” dedi.

Ancak içme suyu açısından sorunlar, patlaklar, kuraklık ve aşırı kullanım nedeniyle daha da derinleşiyor.

Su fiyatları artıyor

Özçelik, “Sudan ucuz terimi Bodrum’da tarihe karışacak gibi görünüyor” diyerek suyun giderek daha pahalı hale geldiğine dikkat çekti. Suyun metreküpü daha önce doğal gaz ve elektrikten daha ucuzdu. Doğalgazın metreküpü 7 lirayken aşırı kullanım dönemlerinde suyun metreküp fiyatı 70 liraya kadar çıkabiliyor. Yani su, doğal gazdan 10 kat daha pahalı.

Vatandaşların çözüm olarak içme ve kullanma sularını damacana ve tankerlerle taşıdığını söyleyen Özçelik, “Tankerle gelen suyun metreküpü 250 liraya, damacanayla su temin etmemiz durumunda ise metreküpü 4-5 bin liraya çıkıyor” dedi.

‘Mevcut çözüm önerileri maliyetli ve ekstrem projeler’

Özçelik, su sorunu için sunulan çözümlerin ekstrem örnekler olduğunu söyleyerek Bodrum için denizden su arıtılması, Dalaman‘dan su getirilmesi veya Köyceğiz‘deki Namnam Çayı’ndan su çekilmesi gibi projelerin çok maliyetli olduğunu vurguladı.

Turizm sezonu bitene kadar su sorunuyla ilgili bir proje planlanmadığını söyleyen Özçelik, sorunun bir süre daha devam edeceğini söyledi.

Asıl sorun patlaklar

Zaten kısıtlı olan su, şehre düzenli olarak temin edilemiyor. Özçelik, bu ekstrem projeler yerine esas sorun olan patlakların ve kayıp kaçakların önüne geçilmesini öneriyor. Ancak mevcut durumda şebekenin düzenli ve sürekli olarak işletilmesi sağlanamıyor.

Su tahsisi için altyapının iyileştirilemesi ve su temini alternatiflerinin geliştirilmesine öncelik verilmesini söyleyen Özçelik, Devlet Su İşleri (DSİ), termik santraller ve su kanalizasyon idarelerine önemli görevler düştüğüne dikkat çekti. Yüzey sularının değişken karakteri, suyun düzenliliğinin garantisini vermeyi zorlaştırıyor.

Bodrum’da kuraklık: Barajların dip seviye suları kullanılırsa ekolojik sistem zarar görür

 

Doğal gaz sertifikaları yeşil badana mı?

Doğal gaz üreticileri, ürünlerini temiz yakıt olarak farklılaştırabilmek için kuyularını ve altyapılarını iklime zarar veren metan emisyonları açısından takip eden gaz sertifikaları talep ediyor.

Ancak gaz sertifikasyonu sektörü herhangi bir düzenlemeye tabi olmadığı için tartışmalara yol açıyor.

Oil Change International ve Earthworks‘ün hazırladığı yeni bir rapor, fosil yakıt endüstrisinin doğal gazı ‘düşük karbonlu’ bir yakıt olarak sunma çabalarının yeşil badanadan başka bir şey olmadığını iddia ediyor. Rapora göre şirketlerin kullandığı denetim sistemleri, iklim değişikliğine katkı sağlayan metan gazı emisyonlarını gözden kaçırıyor.

Görünmez tehlike: Gaz yakma, atmosfere bir yılda 400 milyon ton sera gazı saldı

Şirketler kirliliği tespit edemiyor

Araştırma için Optical Gas Imaging adlı bir termal kamera kullanan kuruluş, 23 kirlilik olayı tespit etti. Ardından araştırmacılar, bu olayların gaz sertifikasyon şirketi tarafından da tespit edilip edilmediğini anlamak için Colorado eyaletinden kamu kayıtlarını talep etti.

Karşılaştırma sonuçları, bu kirlilik olaylarından biri hariç hiçbirinin sertifikasyon şirketleri tarafından tespit edilemediğini gösterdi. 23 olaydan 12’si Project Canary monitörlerinin sahasında gördüldü ancak şirket bunlardan yalnızca birini tespit edebildi.

Araştırmacılar ayrıca, Project Canary monitörlerinin 11 ay boyunca yüzde 26 oranında çalışmadığını gösterdi.

Earthworks araştırmacısı Dakota Raynes, “Sertifikalı doğal gaz bir yeşil badana aldatmacası” diyerek doğal gazın düşük metan emisyonuna sahip olduğunu gösteren bir kanıt olmadığına dikkat çekti.

Görsel: Metan gazı sızıntısı (Kazakistan)

Sertifikasyon şirketi iddiaları reddetti

Project Canary, Equitable Origin ve MiQ gibi şirketler, Amerika Birleşik Devletleri‘ndeki doğal gaz şirketlerine düşük metan gazı ürettiklerine dair sertifikasyon hizmeti veriyor.

Project Canary, raporun bulgularına itiraz ederken araştırmanın yanlış tanımlar ve hesaplar içerdiğini söyledi.

Rapordan bağımsız bir araştırmacı olan Texas Üniverstiesi’nden Arvind Ravikumar, Inside Climate News kaynaklarına gaz sertifikasyon şirketlerinin metan emisyon tespitlerinin henüz çok gelişmediğine ve teorideki tespitlerin sahada bambaşka sonuçlar verebileceğine dikkat çekti.

Project Canary, sensörlerin metan emisyonlarını tespit etmek için kullanıldığını ve raporda belirtilen sahaların kendileri tarafından sertifikalandırıldığını reddetti.

Görsel: Metan gazı dedektörleri

Şirket ayrıca kirlilik olaylarından yedisini tespit edebildiğini ancak eyalet yasaları gereği yalnızca birini düzenleyicilere bildirdiğini açıkladı. Diğer yandan Earthworks’ün tespit ettiği olaylardan üçünün Project Canary sensörlerinin bakım döneminde gerçekleştirildiği kabul edildi.

Ravikumar, rapordaki örneklemin rastgele seçilmediğini ve emisyon olasılığı yüksek sahaların değerlendirildiğine dikkat çekti.

Araştırmacılar ise örneklemlerinin rastgele olduğuna dair bir iddialarının bulunmadığını açıklarken emisyon olasılığı yüksek sahaların özellikle tercih edildiğine dair iddiayı, bu bölgeleri önceden bilmelerinin mümkün olmadığını öne sürerek reddetti.

Demokratlar çevreci iddiaların araştırılmasını istedi

Tartışmalı metodolojisi ve bulgularına rağmen araştırma, metan sertifikasyonları düzenlemeleri konusunda alınacak çok yol olduğunu doğruladı ve politikacılar için destekleyici bir kaynak sundu.

Massasschusetts eyaletinde yedi demokrat senatör, şubat ayında Federal Ticaret Komisyonu (FTC) başkanı Lina Khan‘a bir mektup yazarak FTC’yi “fosil yakıt üreticileri ve gaz sertifikasyon programları tarafından yapılan haksız ve aldatıcı çevresel iddiaları araştırmaya ve çürütmeye” davet etti.

Earthworkds ve Oil Change International’ın daha önceki raporlarına atıfta bulunan senatörler, sertifikalı gazın tüketicileri temiz olma konusunda yanılttığını ve haksız yere tüketicilerden yüksek fiyat talep ettiğini belirtti.

Geçen ay Khan, senatörlerin iddialarını gözden geçirdiğini açıkladı.

Gaz sertifikalarının doğru ve etkili olması için monitörlerin sensör performanslarının geliştirilmesi gerektiğini düşünen Ravikumar, “Sertifikasyonda en önemli şey güvendir, geri kalan her şey bundan sonra gelir” diyerek gaz sertifikalarının işe yaraması için bu sertifikaların önce paydaşların güvenini kazanması gerektiğini vurguladı.

 

UNHCR Danışmanı: Brezilya’nın hayalet kasabaları gelecek iklim felaketlerinin habercisi

Birleşmiş Milletler‘in (BM) mülteci birimi, Brezilya‘nın güneyinde 170’den fazla insanın hayatını kaybettiği ve yarım milyon kişinin yerinden olduğu sellerin iklim değişikliğinin getirdiği felaketler için bir uyarı olduğunu söyledi.

Rio Grande do Sul eyaletinde 390 bine yakın kişi yağışlar ve sel nedeniyle evini terk etmek zorunda kaldı. Bölge tarihinin en kötü felaketi olarak nitelendirilen sellerin gerçekleşme olasılığı, iklim değişikliği nedeniyle iki kat daha yaygın hale geldi.

Brezilya’da sel 149 kişinin ölümüne neden oldu: ‘Haftalarca sürebilir’
Brezilya’da sel felaketi: Can kayıpları artıyor, kültürel miras tehlikede
Fotoğraf: Gustavo Ghisleni

Hayalet kasabalara geri dönemeyebilirler

Reuters kaynaklarının aktardığına göre BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) özel danışmanı Andrew Harper, hafta sonu eyaletin başkenti Porto Alegre‘yi ziyareti esnasında sular altında kalan bölgeyi “hayalet kasaba” olarak nitelendirdi.

Harper, bölgede verdiği röportajda “Neredeyse 40 gün boyunca her yer sular altındaydı. Etrafta fareler bile dolaşmıyordu. Her şey ölmüştü” dedi.

Bölge halkı sel sularının çekilmesine rağmen sokaklardaki çöp ve moloz yığınları yüzünden mahallelerine geri dönemiyor. Porto Alegre’ye göç etmiş Venezuellalı mülteciler de dahil olmak üzere bölge halkı barınaklarda yaşamaya devam ediyor.

Art arda vuran sellerden en ağır etkilenen bölgelerde yaşayan insanlar bir daha evlerine geri dönemeyebilir. Ancak felaketlerin kaç kişiyi iklim göçüne zorladığı henüz bilinmiyor.

Eyalet vadisi Eduardo Leite, yeniden inşa maliyetinin 3 milyar doları geçeceğini belirtmişti.

2024’ün küresel güvenlik algısında, iklim göçü ve savaş ön sırada
Prof. Levent Kurnaz: Güney Asya’daki bugünün taşkını yakın geleceğin mülteci sorunu olarak kapımızı çalmaya aday
İklim krizi: 2070’te her üç kişiden biri iklim göçmeni olabilir
İklim göçü: Türkiye iklim krizini ağır bir şekilde hissetmeye başladı

İklim değişikliğinin sonuçlarına dair bir uyarı

Harper, bölgedeki iklim felaketinin tüm yetkililerin ve hükümetin tahminlerinin ötesinde olduğunu ve herkesin bu tür felaketler için daha hazırlıklı olması gerektiğine dair uyardı.

Brezilya’daki felaketin tüm Amerika kıtasında görülebilecek iklim felaketlerinin bir habercisi olduğunu vurgulayan Harper, bu felaketleri görmezden gelmenin tehlikeli olduğunu söyledi.

Hükümetlerin Porto Alegre gibi iklim değişikliğine en savunmasız bölgeler ve buralarda yaşayan insanlar için iklim planları tasarlaması gerekiyor.

“Bu bir uyarı sinyali ve 5-10 yıldır uyarı sinyallerini görüyoruz” diyen Harper, artık uyanma vaktinin geldiğine dikkat çekti.

Anadolu Ormanları insan baskısından korunabilirse iklim değişikliğine direnebilir

Dr. Bikem Ekberzade ve arkadaşlarının yaptığı yeni bir araştırmaya göre insan etkisi en az seviyede tutulabilirse ve dağlık alanlar korunabilirse iklim değişikliğine rağmen Anadolu Yarımadası‘nın ormanları korunabilir.

Bulgular, soğukçul türlerin önce dağlık alanlara doğru göç edeceğini gösteriyor. Bu da Anadolu’daki dağlık bölgelerin iklim sığınağı görevi görebileceği anlamına geliyor.

Türkiye, coğrafi konumu ve topografik özellikleri sayesinde çeşitli iklim bölgeleri ve ekosistemlere sahip orman zengini bir ülke olarak kabul edilebilir. Ancak bu zenginlik, insan baskısı nedeniyle zenginliklerini kaybetme tehlikesi altında. Bir de iklim değişikliği hesaba katıldığıda ekosistemlerin geleceğine dair belirsizlik daha da artıyor.

Bazı türler korunacak, bazıları ise göç edecek

Dört yıldır farklı deneylerle yüzyılın sonuna kadar iklim değişikliğinin Anadolu Yarımadası’nı nasıl etkileyeceğini modelleyen araştırma, bölgedeki türlerinden bazılarının korunacağı bazılarının ise daha uygun alanlara göç edeceğini gösteriyor.

Daha önceki araştırmalardan farklı olarak yeni modelde düşük sıcaklıklarda yaşayan türlerin kuzeye değil, dağlık alanlara doğru göç edeceği tahmin ediliyor. Hakkari Dağları, bu türler için önemli bir iklim sığınağı olarak gösteriliyor.

Yeni araştırmanın modeli, iklim değişikliğinin etkilerini hesaba katıyor olsa da insan etkisinin sonuçlarını hesaplayamıyor.

İnsan baskısının bu alanların çoğunu tehdit altında bıraktığı düşünülürse bu alanların korunması oldukça zor görünüyor ancak insan etkisi azaltılırsa ormanları korumak mümkün.

Sudan karaya, yosundan ağaca: Ormanın evrimi-Anadolu ormanları-3[1]

‘Anadolu ormanları iklim değişikliğine rağmen büyüyebilir’

Araştırmanın amacı, Türkiye’nin orman kapasitesini ve orman türlerini  tüm ağaçlar, makiler ve otsul türleri kapsayacak şekilde modellemekti. Böylece türler arası rekabet ve yangınlar gibi orman tahribatına yol açan olayların ekosistemi nasıl etkilediği görülebiliyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC) de kullandığı bir simülasyon kullanan araştırmacılar, modele Anadolu Yarımadası’nın iklim toleransını tanımlattı ve bölgeye özgü üç türü de simülasyona dahil etti.

Daha sonra 1982-2022 yıllarını kapsayan 40 yıllık bir simülasyon yapıldı ve iklim değişikliğinin orman üzerindeki etkisi incelendi. İlk faz çalışmaları, iklim değişikliğine rağmen Anadolu’daki orman zenginliğinin hala korunabildiğini gösterdi. Ancak bu durum insan baskısı hesaba katılmadığında geçerli.

İkinci fazda ise simülasyon 1961-2100 tarihlerini kapsadı. Küresel sıcaklıkların 5 derece yükseldiği en karamsar senaryoda bile Anadolu, orman potansiyelini bir miktar koruyabiliyor.

Türler iklim değişikliğine yanıt veriyor

Simülasyonun gösterdiğine göre türler, farklı iklim değişikliği senaryolarına kendi özelliklerine göre yanıt veriyor. Ekberzade, “Örneğin, kuraklığa verdikleri yanıt, kaynaklar için diğer türlerle girdikleri rekabet veya doğal yangın gibi tahribatlar sonrası geri gelme potansiyellerine bağlı olarak ya varlıklarını bir kapasitede koruyor ya da koruyabilecekleri alanlara doğru göç ediyorlar” diye açıklıyor.

Göç eden türler, soğuk iklimlere alışık olan türler. Ancak bu türler, kuzeye doğru ilerlemek yerine bulundukları bölgeden uzaklaşmadan yaşamlarını devam ettirebilecekleri sığınaklarda toplanıyor.

Bu nedenle araştırma, Türkiye’deki dağlık alanların ekolojik ve iklim sığınakları olarak ne kadar değerli olduğunu doğruluyor. Özellikle Hakkari, Cilo ve Sat dağları, soğukçul türlerin sığınakları olarak görev yapacak.

Diğer yandan odunsu türlerin yüzyılın sonuna kadar yok olması beklenmiyor. Ancak göknar ormanları karışık ormanlara dönüşürken kayın alanları genişleyebilir.

İklim sığınaklarını korumak şart

Araştırmaya göre Anadolu Ormanları’nın korunabilmesi, hatta biyokütlesinin arttırılması bile mümkün. Bunun en önemli koşullarından biri de iklim değişikliği için türlere sığınaklık yapacak alanların korunması.

Her geçen gün aşırı hava olayları artarken ekosistemler üzerindeki baskı da giderek şiddetleniyor. Diğer yandan insanların ekosistem üzerindeki tahribatı da bu bölgelerin zayıflamasına ve daha dirençsiz hale gelmesine yol açıyor.

İnsan müdahalesinin fazla olduğu yerlerde iklim değişikliğinin de tetiklediği orman yangını, sel ve heyelan riskleri de artıyor. Bölgedeki türlerin tahribatlara yanıt vermek ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için adaptasyon esneklikleri de köreliyor.

Araştırmacıların bir sonraki hedefi, modele insan faaliyetlerinin etkisini de dahil etmek.

Rekor sıcaklıkların yaşandığı haziranda orman yangınları geçen yıla göre beş kat arttı
‣ Ormanların geleceği için büyük tehdit: Biyokütle enerji santralleri

Assos Antik Kenti yakınlarında çıkan yangında soğutma çalışmaları devam ediyor

Çanakkale‘nin Ayvacık ilçesinin Behram Köyü civarında makilik alanda yangın çıktı. Yangın kısmen kontrol altına alınırken soğutma çalışmaları sürüyor.

Sebebi henüz belirlenemeyen yangın, rüzgarın etkisiyle sahile doğru ilerledi.

Ayvacık Orman İşletme ekipleri ve Ayvacık Belediyesi‘nin itfaiye ekipleri yangına havadan ve karadan müdahale etti. 10 uçak, 5 helikopter, 20 arazöz-su ikmal aracı, 4 dozer ve 5 ilk müdahale aracı ve diğer araçlarla beraber 255 personel yangın söndürme çalışmalarına katıldı.

Anadolu Ajansı‘nın aktardığına göre yangın 31 hektarlık bir alana yayıldı. Ekipler yangına müdahale ederken bir arazözün yandığı bildirildi.

Soğutma çalışmaları devam ediyor

Çanakkale valisi İlhami Aktaş, yangın bölgesine giderek yetkililerden bilgi aldı. Aktaş, yangının köye ve Assos Antik Kenti‘ne ulaşmadığını ve hızlı müdahale sonucu yangının neredeyse tamamen kontrol altına alındığını söyledi.

Vali, “Hem köyde hem de Antik Liman’da teyakkuz halinde bulunmamız lazım. Biraz rüzgar var. Tam kontrol altına alıp soğutma çalışamaları bitene kadar teyakkuz halinde bulunmamız lazım” diye uyardı.

Antik Kent ve Liman bölgesinde kültürel ve tarihi varlıklara zarar gelmediğini bildiren Aktaş, makilik alandaki otların yandığını söyledi.

Yangın bölgesine giden Ayvacık kaymakamı Salih Sak da yangının tamamen kontrol altına alındığı açıklanana kadar teyakkuzda bulunmak gerektiğini söyledi. Köylerin ve otellerin tedbiren boşaltıldığını bildiren Sak, “Tamamen kontrol altına alındığını orman teşkilatı açıklayana kadar köylülerimizin de Antik Liman’daki özellikle misafirlerimizin, oradaki otelde konaklayanların da dönmemesini istiyoruz” dedi.

Assos Antik Kenti kapalı olacak

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, “Yangında Assos Örenyeri’nde kültür varlıkları açısından herhangi bir olumsuzluk bulunmamakla birlikte yapılan çalışmalara kolaylık sağlaması ve örenyerinde gerekli tespit çalışmalarının yürütülebilmesi için Assos Örenyerimiz 27-28-29 Haziran tarihleri boyunca ziyarete kapalı olacaktır” dedi.

Danimarka’dan ilk tarımsal karbon vergisi: İnek başına 100 Euro

Büyük bir domuz eti ve süt ürünleri ihracatçısı olan Danimarka’da hükümet, 2030 yılından itibaren hayvancılıktan kaynaklanan emisyonları azaltmak için yeni bir vergi uygulaması başlattığını açıkladı.

Hayvancılık emisyonları için getirilen ilk verginin diğer ülkeler için de ilham kaynağı olması bekleniyor.

Danimarka emisyonlarının yarısından tarım ve hayvancılıktan geliyor

Gıda sistemleri küresel emisyonların üçte birinden sorumlu ve bunun büyük bölümünü hayvancılık emisyonları oluşturuyor. Bu emisyonlar, ineklerin ve diğer hayvanların ürettiği gaz ve gübre yoluyla küresel ısınmaya katkı sağlayan metan gazından geliyor.

‣ Sadece 20 hayvancılık şirketi, Almanya’nın toplam emisyonunun fazlasından sorumlu
Dünya Bankası: Tarımda dönüşüm sera gazı emisyonlarını üçte bir azaltabilir
‣ IPCC’nin yeni raporu açıklandı: İklim değişikliğini önlemek için tarım ve gıda emisyonları da azaltılmalı

 

Tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin toplam emisyonların yüzde 46’sından sorumlu olduğu Danimarka’da uzmanlar, tarım vergisinin 2030’a kadar toplam emisyonların yüzde 70’ini azaltabileceğini söylüyor.

Ülkenin 2030’a kadar emisyonlarını 1990 seviyelerine göre yüzde 70 azaltma hedefine yardımcı olması için düzenlenen vergi teklifi ilk kez şubat ayında sunuldu. Merkezci hükümet 24 Haziran Pazartesi günü, çiftçiler, sanayi temsilcileri, işçi sendikaları ve çevre gruplarıyla vergi kararı üzerinde uzlaşmaya vardı.

Vergi inek başına 100 Euro olacak

Önerilen vergi miktarı, bir ton karbondioksit emisyonu için 300 Danimarka kronu (yaklaşık 40 euro) olacak. Bu miktar, 2030 yılında 750 krona (100 Euro) çıkacak.

Çiftçilerin yüzde 60 oranında gelir vergisi indiriminden yararlanabileceği de hesaba katılırsa emisyonların gerçek maliyeti, 2030 yılında 120 kron olacak. 2035 yılında ise bu miktar 300 krona çıkacak.

Danimarka’daki inekleri yaklaşık 5,6 ton karbon salıyor. 120 kronluk vergilendirme, inek başına yaklaşık 100 Euro vergi anlamına geliyor.

Vergi bakanı Jeppe Bruus, dün yaptığı açıklamada “Dünyada tarıma karbon vergisi uygulayan ilk ülke olacağız. Diğer ülkeler bundan ilham alacak” dedi.

Süt endüstrisi anlaşma hedeflerine genel olarak sıcak bakıyor ancak bazı çiftçiler durumdan memnun değil.

‘Yalnızca çiftçiyi cezalandırmak yeterli değil’

Süt ürünleri şirketi Arla Foods’un CEO’su Peder Tuborgh, vergiyi genel olarak olumlu karşıladığını ancak “emisyonları azaltmak için ellerinden geleni yapan çiftçilerin vergilendirilmesini” doğru bulmadığını belirtti.

25 bin Danimarkalı çiftçiden oluşturan DLG Group kooperatifinin CEO’su Kristian Hundeboll da çiftçilerin rekabet gücünün zayıflamaması için verginin Avrupa Birliği mevzuatına da dahil edilmesinin önemine dikkat çekti. Hundeboll, “Danimarka’nın tek taraflı hareket etmesinin ne iklime ne tarıma ne de yan sanayiye faydası var” dedi.

Henüz birkaç ay önce Avrupa’da yakıt sübvansiyonlarının geri çekilmesi, yüksek maliyetler ve yetersiz destek üzerine geniş çaplı çiftçi protestoları yaşandı. Çiftçiler traktörleriyle yolları kapattı ve çevre düzenlemelerine karşı çıktı.

İngiltere’de çiftçiler tarım politikalarına karşı ayaklandı
‣ Çiftçi protestoları Avrupa’nın başkentinde
Çiftçi protestoları AB’nin ‘çevreci’ önlemlerini erteletti
Fransa’da iklim önlemlerine karşı çiftçilerin öfkesi büyüyor, siyasetçiler çözüm arıyor

Danimarka hükümeti, çiftçilere, operasyonlarını destekleyebilmeleri için sübvansiyon sağlanacağını belirtti. Ayrıca iki yıl boyunca toplanan verginin tarım sektörünün yeşil dönüşümünü desteklemek için kullanılacağını açıkladı.

Verginin yanı sıra iklim değişikliğine ve çevre bozulmasına karşı yeniden ağaçlandırma ve sulak alanların kurulması gibi önlemlere 3,5 milyar dolar değerinde yatırım yapılacak.