2023 KAHRAMANMARAŞ DEPREMİEditörün Seçtikleriİklim KriziManşet

Prof. Türkeş: Kentlerimiz hem depreme, hem iklime direngen inşa edilmeli

0
iklim

Her yıl 23 Mart’ta kutlanan Dünya Meteoroloji Günü bu yıl “Nesiller boyunca havanın, iklimin ve suyun geleceği” temasıyla gündemde. Gün, Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (DMÖ) 1950 yılındaki kuruluş yıldönümü nedeniyle önem kazanarak her yıl meteoroloji biliminin ve bulgularının önemine dikkat çekilmesini hedefliyor.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İklimBU) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, iklim değişikliği nedeniyle etkileri şiddetlenen meteorolojik afetleri ve bu afetlere dirençli kentlerin oluşturulmasının önemini Yeşil Gazete’ye değerlendiriyor.

Hava, iklim ve suyun ulusal ve politik sınırları tanımadığını ve gelecek nesiller için bu unsurları korumak adına birlikte eyleme geçilmesi gerektiğini hatırlatan tema, uluslararası düzeyde ortak adımlar atılması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.

DMÖ’nün 2021 yılına ait verileri, 1970-2019 yılları arasında, ortalama olarak her gün hava, iklim veya suyla ilgili bir felaket meydana geldiğini gösteriyor. Bu felaketler nedeniyle her gün ortalama 115 kişinin hayatını kaybederken günde 202 milyon dolar (3,8 milyar TL) değerinde kayıp yaşanıyor.

‣ Araştırma: İklim değiştikçe sel ve kuraklıklar daha sık olacak, daha uzun sürecek

İklim değişikliği ve aşırı hava koşulları nedeniyle son 50 yılda kaydedilen afet sayısı beş kat artış gösterdi. Öte yandan gelişmiş erken uyarılar ve afet yönetimi sayesinde can kaybı sayıları neredeyse üç kat azaldı.

Küresel verilere bakıldığında 1970-2019 döneminde, 11 binden fazla iklim değişikliği ve aşırı hava koşullarına atfedilen felaket meydana geldi. Bu felaketlerde 2 milyonu aşkın kişi hayatını kaybetti ve 3,64 trilyon dolar (69,4 trilyon TL) kayıp meydana geldi.

1970’den 2019’a kadar hava, iklim ve su kaynaklı afetler, tüm afetlerin yüzde 50’sine tekabül ederken, bildirilen tüm ölümlerin yüzde 45’inden ve bildirilen tüm ekonomik kayıpların yüzde 74’ünden sorumluydu. Söz konusu ölümlerin yüzde 91’inden fazlası ise gelişmekte olan ülkelerde meydana geldi.

Bu 50 yılda meydana gelen afetler arasında en fazla can kaybına yol açan ilk 10 afet arasında kuraklık (650 bin ölüm), fırtına (577 bin ölüm), seller (58 bin ölüm) ve aşırı sıcaklıklar (55 bin ölüm) yer aldı.

Nesiller boyunca hava, iklim ve suyun geleceği

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İklimBU) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, Dünya Meteoroloji Günü’nün “Nesiller Boyunca Hava İklim ve Suyun Geleceği” temasının insan kaynaklı iklim değişikliği ve onunla bağlantılı şiddetli hava ve iklim olayları ve afetlere işaret ettiğini belirterek “Hava sistemlerinin değiştiğini, çok daha şiddetli havanın giderek daha fazla etkili olduğunu biliyoruz. Koskoca fiziksel iklim sistemini değiştirdik, fizik temelli sera etkisini değiştirdik, yerkürenin fiziki coğrafyasını bozduk, ormanları yok ettik, iklim değişikliğine neden olduk” dedi.

Hava ve iklimin değişmesi sonucunda yağış rejimi, hidroloji, hidroklimatoloji ve su kaynaklarında da ciddi değişimler olduğunu ifade eden iklim bilimci, bu değişimleri şöyle açıkladı:

“Bir yandan kuraklıkları yaşamaya başladık, bir yandan da çok daha şiddetli, aşırı yağışlar, geçen gün Urfa yöresinde de yaşadığımız gibi, çok kuvvetli sağanaklar, gök gürültülü sağanak yağışlar… Su kaynakları üzerindeki aşırı talep, aşırı insan baskısı, içme-kullanma suyu, özellikle tarımsal amaçlı kullanım ve altyapıdaki kayıp kaçaklar, yeraltı suyunun azalmasına, yanlış arazi kullanımıyla toprak neminin ve toprak organik maddesinin azalmasına yol açtı ve bir bütün halinde bir hidroklimatolojlik ve hidrolojik yeni sorunların bizi beklediğini gösterdi.”

‘Bilimin ışığında acil ve sürekli bir iklim eylemine ihtiyaç var’

Prof. Türkeş, Dünya Meteoroloji Günlerinin ana mesajlarından bir tanesinin de ulusal meteoroloji, klimatoloji ve hidrometoroloji hizmetlerinin önemine dikkati çekmek olduğunu aktararak, “Ulusal meteoroloji, klimatoloji, hidroloji hizmetleri değişen iklim koşullarında geçmişte olduğundan çok daha fazla önem taşıyor. Hep önemliydi ama şimdi artık iklim değişikliği nedeniyle çok daha önemli” yorumunda bulundu.

Türkeş, dünyada meydana gelen değişimleri açıklayarak bu bilimlerin önem kazanmasının nedenine işaret etti:

“Biliyoruz ki Sanayi Devriminden beri atmosfere salınan büyük hacimlerdeki insan kaynaklı karbondioksit, metan ve gibi diazotmonoksit gibi gazlar sera etkisini kuvvetlendiriyor. Yüzeydeki fiziki coğrafyadaki değişiklikler, ormanların yok edilmesi, yüzeyin gelen güneş enerjisini tutma, yansıtma oranını değiştiriyor ve biz bugün çok iyi biliyoruz ki küresel yıllık ortalama sıcaklıklar sanayi öncesi ya da sanayi dönemine göre en az 1,1 santigrat derece daha yüksek. Yine çok iyi biliyoruz, gözlemliyoruz ki hava olayları daha aşırı, okyanuslar denizler daha sıcak, atmosferdeki artan karbondioksit nedeniyle daha asitli.

Deniz seviyeleri yükseldi, dünyanın her tarafında buzullar ve buzlar eriyor. Başka bir deyişle fiziksel ve bütün ekolojik biyocoğrafya sistemlerinde hızlı bir değişim var; değişim giderek de hızlanıyor. İnsan kaynaklı sera gazlarını azaltmak ve gelecek nesillerin yerkürede hem hayatta kalmasını hem de gelişimi sağlamak için bir başta meteoroloji, hidroklimatoloji, klimatoloji, meteoroloji bilgi ve hizmetlerinin gerçekten önemli olduğunu da dikkate alarak şimdi acil bir eyleme ve bunun sürekli bir eyleme dönüşmesine ihtiyacımız var.”

Aşırı hava olayları: Seller ve kuraklık bir arada

İklim değişikliğinin yerkürenin hemen her bölgesinde, tüm iklim bölgelerinde ve tüm coğrafyalarda etkili olduğunun altını çizen Murat Türkeş, “Özellikle kara ve deniz yüzeyi sıcaklıkları ve alt atmosfer sıcaklıkları artıyor, dünyanın her hemen her tarafında tüm iklim bölgelerinde artan hava sıcaklıklarına bağlı olarak buharlaşma, terleme artıyor ve atmosfere daha fazla su buharı veriliyor; dağ buzları, kalıcı karlar, kutup bölgelerindeki buz kalkanları eriyor ve deniz seviyesi yükseliyor, toprak nemi azalıyor”  dedi.

Hava sıcaklıklarının ve buharlaşmanın artması ile birlikte atmosferde daha fazla su buharının bulunması nedeniyle hidrolojik döngünün hızlandığını kaydeden iklim bilimci, bu durumun yağış rejiminde ciddi bir değişikliğe yol açtığını açıkladı.

Dünyanın büyük bir bölümünde, Sub-Tropikal kuşakta, Akdeniz havzasında genel olarak yağışlarda bir azalmanın söz konusu olduğunu ve bir kuraklaşma eğilimi olduğunu ifade eden Prof. Türkeş, “Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Akdeniz havzasında özellikle yılın soğuk dönemindeki yağışların çok önemli olduğunu biliyoruz. Sonbahar ortasından ilkbahar başına kadar olan bu soğuk dönemde yağışlar azalıyor. Kış kuraklıklarının sıklık ve şiddeti artıyor. Bu çok ciddi bir sorun” diye konuştu.

Türkeş, buna karşın şiddetlenen hidrolojik döngü nedeniyle yılın sıcak döneminde yağış olması durumunda yağışların çok daha şiddetli ve aşırı yağışlar şeklinde olduğunu aktararak şunları ekledi:

“Birim alana çok daha kısa sürede çok daha iri, çok daha hızlı yağmur ve dolu damlaları düşüyor. Özellikle insanın yerleşmelerinin bulunduğu alanlarda asfalt, beton, çatı ve binalardan oluşan geniş bir coğrafyada toprak bu suyu ememiyor, yeraltı suyuna dönüştüremiyor ve normal yüzeysel akışa geçip su kaynaklarını besleyemiyor. Düşen yağış hızla kentlerin içinde, çevresinde, yerleşim alanlarında, organize sanayi bölgelerinde, özellikle yeni ovalarda yapılan büyük kentsel alanlarda sellere, taşkınlara su baskınlarına yol açıyor.”

Prof. Türkeş, dağlık alanlarda uzun süreli etkili şiddetli yağışların veya çok kuvvetli, şiddetli kısa sağanak yağışların aynı zamanda çeşitli kütle hareketlerini ve heyelanları tetiklediğini ifade etti.

‘Türkiye’yi 3-5 derece daha sıcak bir gelecek bekliyor’

Türkiye’de ve dünyanın pek çok ülkesinde ortalama, en yüksek, en düşük hava sıcaklıklarının arttığını hatırlatan iklim bilimci, rekor yüksek hava sıcaklıklarında da belirgin bir artış olduğunu kaydetti. Sıcak hava dalgalarının sıklığında, şiddetinde, süresinde, büyüklüğünde de çok belirgin bir artış olduğunu bildiren Türkeş, yılın sıcak döneminde kuraklık sıcak hava dalgalarının birleşerek yangın mevsiminin uzaması ve büyük yangınların çıkma olasılığını da artırdığını ifade etti.

Türkiye için yapılan çalışmalara değinen Prof. Murat Türkeş, “Gelecekte Güney Avrupa‘da, Akdeniz havzasında -Türkiye’yi de içeren bir coğrafyadan söz ediyorum-, güneybatı Asya’da bu yüzyılın sonuna kadar günümüze oranla en az 3-5 santigrat derece çok daha sıcak bir dünya bizi bekliyor” ifadelerine yer verdi.

‣ İklim krizi: 2022’de Türkiye’de aşırı hava olayları rekor kırdı

“Akdeniz Havzası ve Türkiye bölgesinde yüzyıl sonuna kadar hemen hemen tüm mevsimlerde yağışlarda ciddi bir azalma, Karadeniz kıyı kuşağında -belki Kuzey Doğu Anadolu dışında- Türkiye’de kuraklıkların sıklık ve şiddetinin gelecekte bekliyoruz” diyen Türkeş, bütün bunların yangın havasının da uzamasına ve şiddetlenmesine yol açtığını aktardı.

Gelecekte toprak nemi ve yeraltı sularında görülen azalmanın çok daha şiddetlenmesinin beklendiğini belirten iklim bilimci, “Dünyada sadece biz yaşamıyoruz, kuşkusuz. Tüm canlılar da bu olumsuz iklimsel değişimlerden etkileniyor ve gelecekte de etkilenmeyi sürdürecek” dedi.

‘İklim krizine ve depremlere dirençli kentler mümkün’

İklim Bilimci Murat Türkeş, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli olarak meydana gelen depremler sonrasında ağır hasar alan ve büyük oranda yeniden inşa edilecek olan 11 ile dair şunları söyledi:

Büyük deprem felaketinden çok etkilenen ve ardından kısmen bu şiddetli yağış ve sellerden etkilenen kentleri yeniden inşa ederken iklim dostu ve aynı zamanda tüm afetlere karşı daha direngen, sürdürülebilir, akıllı, iklim direngen kentler oluşturmamız gerekiyor.

Bu kriterlerin farklı özellikleri, bileşenleri, kuralları ve kuramları olduğuna değinen Türkeş, “Afetlerin ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden kentlerin daha az etkilenmesi için etkilenebilirlik faktörlerini azaltmak ve bu kentlerin iklim direngen olabilmesini sağlayacak bir düzeni oluşturmak gerekiyor ki bu kentler aynı zamanda hem iklim değişikliği hem de diğer afetler açısından gelecekte bu büyük felaketleri yaşamasın” diye ekledi.

Hem depremden etkilenen şehirlerde hem de Türkiye’nin diğer şehirlerinde kurulacak olan yerleşim alanlarının kesinlikle tarım havzası olması gereken ovalardan uzak tutulması gerektiğini vurgulayan Prof. Türkeş, “Ovalar hem yeraltı suyunun biriktiği yerler hem de verimli tarımın yapılabildiği, alüvyal topraklar üzerinde, verimli ve zengin tarımın yapılabildiği alanlar. Dolayısıyla ovaları tümüyle tarıma bırakmamız gerekiyor” dedi.

‣ Bakan Kurum: 200 bin konut için etüdleri tamamlayıp yer seçimi yaptık, 3 bin 107 konutun sözleşmesi tamam

İklim krizi ve diğer afetlere dirençli kentlerin oluşturulmasında dikkat edilmesi gereken ilk faktörün hem yeni kentlerin kurulacağı zeminlerin seçiminde hem de inşa sürecinde bilime uygun düzenlemelere uyulması olduğunu aktaran Türkeş, bunlar yapılmadığı takdirde iklim değişikliği ve şiddetli havaya karşı direngen kentlerin oluşturulamayacağını belirtti. İklim bilimci, bu kriterlerin yerine getirilmesiyle deprem ve iklim değişikliği başta olmak üzere tüm afetlere dayanıklı yeni kentsel alanlar oluşturabilmesinin mümkün olduğunu ekledi.

Bir diğer önemli hususun enerji üretimi olduğunu kaydeden Murat Türkeş, “İklim dostu, sürdürülebilir, iklim direngen kentler aynı zamanda rüzgar ve güneş gibi yeni yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kendi elektrik enerjisini bol, ucuz, temiz ve iklime zarar vermeden üretebilen kentler olmak zorunda” diye devam etti.

Şiddetli yağışlar, seller ve kuraklığın çok önemli bir sorun olduğuna ve olmaya devam edeceğine vurgu yapan iklim bilimci, afetlere dirençli kentler oluştururken dikkat edilmesi gereken bir başka hususun suya ilişkin olduğunu ifade etti:

Şiddetli yağış, sel, taşkın ve kuraklığa karşı önlem alabilecek şekilde binaların çatılarından başlayarak bir yağmur suyu hasadı sistemini oluşturmamız gerekiyor. Yağmur suyunun her damlası çatılardan başlayarak özel mekanizmalarla toplanmalı. Bunlar farklı su kullanım amaçlarıyla kullanıcıların hizmetine sunulmalı. Bunlar arıtılarak aynı zamanda içme suyu olarak da kullanılabilir. Arıtmazsanız da diğer bütün hizmetlerde kullanılabilir.

Kentlerin iklim değişikliğinden ve kentsel ısı adasının ürettiği ek sıcaklık artışından daha az etkilenmesi için kentlerdeki çatılarda ve yeni yerleşim alanlarının adaların içerisindeki parklarda, bahçelerde, geniş alanlarda küçük aile tarımı yapılabilecek alanlar da oluşturması gerektiğini kaydeden Prof. Türkeş, “Pek çok faktör var ama yeşil çatılar, akıllı kentler, yeşil kentler ve yağmur suyu hasadını bir bütün halinde düşündüğünüzde ve bunları yaptığınızda gerçekten hem afetlere genel olarak hem depremlere karşı daha direngen hem de iklim dostu, sürdürülebilir, iklim direngen yeni kentsel alanları oluşturabiliriz” dedi.

‣ İklim değişikliğine karşı toplumsal direngenliği artırabilir miyiz?

Son olarak Türkeş, şunları söyledi:

“Yeni yerleşim yerleri iklim değişikliğinin aşırı sıcaklarından, sıcak hava dalgalarından, kurak dönemde kuraklıktan daha az etkilenen ve kendi enerjisini üreten kentler şekinde düzenlenebilir. Bu kentler aynı zamanda daha yeşil ve küçük, geçimlik tarım yapılabilecek yeni kentsel alanlar olarak da tasarlanabilir diye düşünüyorum.”

You may also like

Comments

Comments are closed.