İklim KriziManşet

Prof. Levent Kurnaz: Güney Asya’daki bugünün taşkını yakın geleceğin mülteci sorunu olarak kapımızı çalmaya aday

0

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Yeşil Gazete yazarı Prof. Dr. Levent Kurnaz, Pakistan‘da geçen haftalarda yaşanan ve onlarca kişinin ölümüne, binlerce Pakistanlının evlerini terk etmesine neden olan ağır sel ve taşkın felaketinin nedenleri ve olası sonuçlarını değerlendirdi.

AA için bir analiz kaleme alan Kurnaz, Pakistan’ın  240 milyonu aşan nüfusuyla yakın gelecekte iklim göçü verecek büyük ülkelerin başını çektiğine dikkat çekerek, “Bugün için bu insanlara yardım taşımaktan başka yapabileceğimiz bir şey bulunmuyor. Ama taşkın suları çekildiği anda nehir kenarlarındaki setlerin güçlendirilmesi için acilen çalışmalara başlanılması gerekiyor” dedi.

Levent Kurnaz’ın analiz yazısı şöyle:

“Irmaklardan akan su miktarı aydan aya ve seneden seneye değişebilir. Ülkemizdeki çoğu ırmağın su miktarının yaz aylarında düşüp, kış aylarında yükseldiğini biliriz. Bu, ülkemizin iklim koşullarından kaynaklanıyor. Genel yapısı ile yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ya da serin ve yağışlı diyebileceğimiz iklimimiz nehirlerin kış ve bahar aylarında daha fazla; yaz ve sonbaharda ise nispeten daha az su taşıması sonucunu doğurur.

Nehirler binlerce, hatta milyonlarca yıl diyebileceğimiz uzun zaman sürelerinde toprağı aşındırır ve fırsat buldukça enine doğru da genişlerler. Bugün gördüğümüz vadiler, geçmişte bundan çok daha dar yapılardı ve akan suyun yanlarına olan baskısı ile uzun bir zaman süresinde genişlediler. Buradan, nehirlerin zaman zaman yataklarını terk ederek çevrelerini suyla kapladıklarını kolayca görebiliriz. Eski Mısır gibi uygarlıklar nehirlerin bu yapısı üzerinde kurulmuştur. Belirli zamanlarda gelen yağışlar Nil Nehri’nin taşmasına neden olur. Bu mevsimde çiftçiler ürünleri toplayıp nehirden uzaklaşırlar, nehrin yatağına döndüğü mevsimde de geri dönerler. Nehrin zaman zaman sular altında bıraktığı bu bölgeye “taşkın havzası” adı verilir. Taşkın havzasında yer alan bölgelerin bu sene olmazsa seneye, o da olmazsa yakın gelecekte bir gün sular altında kalacağı neredeyse kesindir.

Taşkın havzasındaki bu etkileri azaltmak için yapılacak en önemli çalışma suyu barajlarda biriktirerek akışın düzenliliğini sağlamaktır. Bu, oldukça maliyetli bir süreçtir ve Mısır bunu ancak 1970’te başararak Nil Nehri’nin yatağından taşmamasını sağlamıştır. Mısır’da nüfusun önemli bir kısmı ile tarım alanları ve sanayi bu taşkın havzasında yer aldığından Mısır’ın gelişmesi bu barajın düzgün çalışması ile sağlanmıştır.

Buna karşılık Mississippi Nehri çok uzun bir düzlükte aktığından baraj yapımına uygun değildir. Ayrıca nehrin havzasındaki yağışlar da mevsimsel olmadığından nehrin akışını kontrol etmeye fazla gerek duyulmuyor. Bunun ötesinde, bir de nehrin düzenli akışının kolaylaştırdığı nehir taşımacılığı büyük baraj yapımını tamamen anlamsız kılıyor. Ancak Mississippi de zaman zaman taşıyor. Bu taşkınların taşkın havzasında büyük zararlara yol açmaması için taşkınların görüldüğü yerlerde nehir kenarına yüksek setler çekilmiştir. Taşkınlar öncelikle nehrin denize yakın aşağı bölgelerinde görüldüğü için ilk setler o bölgeye yapılmıştır. Ama setlerin aşağı bölgelerde önlediği taşkın bu sefer biraz daha yukarıda oluşur ve geniş bir alana yayılır. O zaman setler biraz yukarıya doğru uzatılır, nehir de biraz yukarıda taşmaya başlar. Ülke ekonomisi bu set yapımına yetecek maddi imkanlara sahipse insanla doğa arasındaki bu savaş, çoğunlukla insanın lehine devam eder.

Güney Asya’da durum farklı

Yalnız, Güney Asya’daki nehirlere baktığımızda durum biraz değişir. Ana nehirler olan İndus, Ganj ve Brahmaputra taşıp büyük zarar verme potansiyeline her zaman sahipler. Bunun çeşitli nedenleri mevcut. Öncelikle buradaki nehirlerin geçtiği ülkelerin ABD veya Batı Avrupa gibi maddi imkanları yüksek değil. Bundan dolayı da nehirlerin taşmasını önlemeye yönelik çalışmaların uygulanması bu ülkeler için oldukça külfetli. Ama bunun ötesinde, nehirlerin su kaynağı tek değil en az iki tanedir. Bu kaynakların ilki Himalayalar‘daki buzullardır. Bu buzullara düşen kar yavaş yavaş eriyerek bu nehirlerin temel kaynağını oluşturur.

İklim değişikliği küresel ortalama sıcaklıkları artırdı. Artan sıcaklıklar daha fazla buzun erimesine ve nehirlerin normal seviyesinin de artmasına neden olur. Bu artış günlük yaşamda nehirlerin birden yükselmesine yol açmaz, yine de insanlar için güvenli yaşam koşullarını biraz daha zorlamaya başlar. Yani nehir kenarına yapılmış olan setler suyun yükselmesine dayanır ama zorlanır. Arada, Himalayalar’a yakın bölgelerde kar sularının erimesinden oluşan küçük göletler patlayarak nehrin seviyesinde ani yükselmelere yol açabilir ama bu taşkınlar, genelde büyük zarar vermesine rağmen geçicidir.

Güney Asya’daki nehirlerin ikinci ana kaynağı muson yağmurlarıdır. “Muson” kelimesi Arapçadaki “mevsim” kelimesinden gelir ve bu bölgede haziranda başlayıp ekim ayında sona eren mevsimsel yağışlara verilen isimdir. Muson yağmurları sadece bu bölgede değil, yeryüzünün değişik bölgelerinde değişik zamanlarda görülür. Bu yağmurların şiddeti seneden seneye çok fark edebilir. Bazı seneler hiç yağış düşmezken bazı seneler ortalamanın çok üzerinde yağış düşebilir. Bu değişikliğin ardında yatan sebep okyanuslarla karaların farklı hızlarda ısınmasıdır ve halen bilimin anlamaya çalıştığı sorulardan biridir.

“El Nino” adını verdiğimiz, Güneydoğu Pasifik‘teki suların normalden sıcak olmasına neden olan doğa olayının muson yağmurlarını da etkilediği biliniyor. El Nino görüldüğünde, yani okyanus suları normalden sıcak olduğunda Güney Asya’daki muson yağışları oldukça azalır; tam tersi La Nina görüldüğünde, yani okyanus suları normalden soğuk olduğunda da Güney Asya’daki muson yağışları artar.

Sellerin kaynağı yoğun nüfus ve altyapı problemi

İklim değişikliği Himalayalar’daki buzulları eritmenin ötesinde okyanus sularının da ısınmasına yol açtığından bugün ve yakın gelecekte El Nino şartlarının artması ve buna bağlı olarak Güney Asya’daki su kaynaklarının da azalması bekleniyor. Güney Asya bölgesindeki üç büyük ülke, Pakistan, Hindistan ve Bangladeş sırasıyla en büyük nüfusa sahip beşinci, ikinci ve sekizinci ülkelerdir. Nüfus yoğunluğu arttığı zaman insanlar, normal şartlar altında yaşamamaları gereken taşkın havzalarında kendilerine yaşam kurmaya çalışırlar. Taşkın havzalarındaki bu yerleşim ve tarım alanlarını su baskınlarından ve taşkınlardan korumak için ise yüksek setlerin inşa edilmesi gerekir. Bu setlerin inşası ise bir altyapı yatırımıdır ve ülkenin kalkınmasına katkısı ikincil olarak kabul edildiğinden öncelikli olarak görülmez. Şu anda nehirlerin alt kısımlarından yukarıya doğru ilerleyen set çalışmaları vardır ama bu çalışmalar yeterli olmadığından bir yandan setlerin yukarısından havzaya yayılan, diğer yandan da setleri kırıp yayılan taşkınlar sıkça görülüyor.

Setlerle ilgili bu problemi Güney Asya’ya özgü bir sorun olarak görmemek gerekiyor. Mississippi havzasında birkaç yılda bir setleri aşan ya da kıran taşkınlar geniş alanları sular altında bırakıyor. 2005 yılında, Katrina Kasırgası sırasında New Orleans‘ta bir setin kırılması şehrin önemli kısmını sular altında bırakıp ciddi can kaybına yol açmıştı.

Ancak yeryüzü son üç senedir ilginç sayılabilecek bir durumla karşı karşıya. Bir yanda okyanus sularının ortalama sıcaklığı artarken öte yandan Pasifik Okyanusu’nun güneydoğu kesiminde sular normalden daha serin, yani La Nina görülüyor. La Nina’nın Güney Asya’ya etkisi ise muson yağışlarının artması şeklinde karşımıza çıkıyor. İndus havzasında, bir yanda Himalayalar’daki buzulların erimesi, diğer yanda da artan muson yağışları nehirlerin setleri aşarak ciddi taşkınlar yaratmasına neden oldu. Bu taşkınlar sırasında etkilenen insan sayısının 30 milyonu aştığı söyleniyor.

Bugün için bu insanlara yardım taşımaktan başka yapabileceğimiz bir şey bulunmuyor. Ama taşkın suları çekildiği anda nehir kenarlarındaki setlerin güçlendirilmesi için acilen çalışmalara başlanılması gerekiyor. Bu tür olaylar, o bölgede gözlemlenen aşırı sıcaklarla birleştiğinde kısa süre içerisinde bölgeyi yaşanmaz hale getirebilir. Söz konusu olan bölge az nüfuslu bir yer olsa bu çok önemli bir sorun olarak görülmeyebilir. Ancak, Pakistan 240 milyonu aşan nüfusuyla yakın gelecekte iklim göçü verecek büyük ülkelerin başını çekiyor.

Dünyanın bu büyük göçleri engellemek için yapması gereken, o insanların kendi topraklarında yaşam güvencesine sahip olmalarına yardımcı olmaktır ancak ne yazık ki bu çabada başarılı değiliz. Dolayısıyla bugünün taşkın sorunu yakın geleceğin mülteci sorunu olarak kapımızı çalmaya aday görünüyor”

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.