Ana Sayfa Blog Sayfa 796

Kazdağları’nda uranyum sondajı: Daha arama aşamasında çevreye zarar veriyor

ÇANAKKALE – Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Ayvacık ilçesine bağlı Arıklı Köyü yakınlarında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından uranyum ve toryum madenleri için Haziran’da başlatılan sondaj çalışmalarının mevzuata aykırı yürütüldüğünü duyurdu. Bugün olayla ilgili sondaj faaliyetinin acilen durdurulması için Kaymakamlık, Valilik ve Bakanlığın ilgili kurumlarına başvurularda bulunuldu.

Dernek tarafından yapılan açıklamada, 20 Ağustos’ta saat 14.00-15.00 civarında Dernek yöneticilerinin bilgi almak amacıyla sondaj bölgesine gittiği ve çevre mevzuatına ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir şekilde çalışma yapıldığına tanık olduğu aktarıldı.

‣ Kazdağları’nın çilesi bitmiyor: Arıklı’da uranyum madenciliği için sondajlar başladı
  • Halihazırda orman içinde yapılan sondaj noktasında, sondaj atık çamurları içi membranla kaplı atık havuzlarında toplanması gerekirken, içerisinde membran serilmemiş ve hiçbir önlem alınmamış çukurda toplanmakta ve kimyasallı atık sular doğrudan toprağa verilmektedir.
  • Kullanılan kimyasalların, yağların tenekeleri ve ambalaj atıkları orman içerisine bırakılmıştır.
  • Alanda çalışan sondaj görevlilerinde baret gibi iş güvenliği ekipmanları kullanılmamaktadır.
  • Oldukça tehlikeli bir madenin uranyumun arandığı bölgede açılan sondaj deliğinin üstü kapatılmamıştır.
  • Sondajdan çıkartılan ve radyoaktif olma ihtimali bulunan karot örnekleri üstü açık bir şekilde alanda bulunmaktadır.
  • Ağaçlar kesilmiş ve bazı ağaçlara da zarar verilmiştir.
  • Köylüler MTA hakkında suç duyurusunda bulundu: Kazdağları’nda uranyum istemiyoruz

    Derneğin söz konusu usulsüzlükleri “Alo Çevre” ye intikal ettirdiği ancak Bakanlıklarının acil işlem yapmadığı; 15 gün içerisinde işlem yapılabileceği, acil durumlar için ise Alo Zabıta-153’ün aranabileceği yönünde yanıt aldıkları belirtildi. Dernek yöneticileri Zabıta’nın ise kendilerine yanıt vermediğini aktardı.

    Ayvacık Belediye Başkanlığı’na da başvuran dernek yöneticileri tarafından yapılan açıklamada ayrıca Belediye tarafından, söz konusu alanın mücavir alan olmaması nedeniyle görev alanları dışında olduğu ve bu nedenle hiçbir işlem yapamayacakları yanıtını aldıkları belirtildi.

    Olay sonrasında bugün, Ayvacık Kaymakamlığı, Çanakkale Valiliği, Çanakkale İl Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü, Ayvacık İlçe Sağlık Müdürlüğü, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’ne ve CİMER’e sondaj faaliyetinin acilen durdurulması, alanda inceleme yapılması ve çevreye zarar verenler hakkında gerekli cezai işlemlerin yapılmasını ve MTA’nın sondaj faaliyetinin sonlandırılması talebiyle başvurular yapıldı.

Evlerinin yıkımına direnen Tokatköylülere gazlı plastik mermili polis saldırısı

Beykoz Tokatköy’de kentsel dönüşüm için evlerini yıkılmasına karşı çıkan mahalleli, bugün tahliye operasyonuna gelen polis ekipleri tarafından darp edildi.

İstanbul 13. İdare Mahkemesi, Tokatköy Kentel Dönüşüm Projesi için yürütmeyi durdurma kararı vermiş ancak İstanbul Bölge Mahkemesi bu kararı iptal etmişti.

Kentsel dönüşüm kapsamında hukuki süreç devam ederken Beykoz Belediyesince vatandaşlar evlerinden çıkarılmak istendi. Vatandaşlar belediye görevlilerine karşı mahallelerini ve evlerini korumaya çalışırken polis ekipleri vatandaşa biber gazıyla müdahale ederek şiddet uyguladı.

https://twitter.com/hacerfoggo/status/1561627808119623680?s=20&t=pPL9QtyRDXHUGdNiu2yf-Q

Kentsel dönüşüm için Beykoz Belediyesince 238 evin yıkılacağı bildirilmiş, bunlardan 110’u ise öncesinde zaten yıkılmıştı. Öte yandan polis müdahalesinin hedefinde vatandaşlar kadar gazeteciler de vardı.

Öte yandan bölgede yaşananları sosyal medya hesabından paylaşan Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo, yıkılmak istenen bir evde iki hasta küçük çocuk olduğunu ve mahallelinin komşularla birlikte direndiklerini belirtti.

Ayrıca Foggo, bir vatandaşın intihar girişiminde bulunduğunu ve komşuları tarafından engellendiğini aktardı. Direniş için evlerinin çatısına çıkan yurttaşlara polis ekiplerinin plastik mermiyle müdahale ettiği öğrenildi. Ek olarak polislerin evlerini terk etmek istemeyen yurttaşların evlerine de biber gazı sıktığını görüldü.

Validebağ Korusu’na belediye baskını: Direnişçilere ve otlara saldırdılar

İSTANBUL – Üsküdar Belediyesi‘nden yüzlerce görevli, imara açılmaması için iki yıldır mücadele verilen ve kazanılan hukuki süreç sonucu yeniden korumaya alınan Validebağ Korusu‘na sabahın erken saatlerinde’otsu bitkileri biçmek’ gerekçesiyle polis ve zabıta eşliğinde baskın yaptı.

Zabıta ekipleri, koruyu savunmak için direnen Validebağ Gönüllüleri‘nin üstüne yürürken, belediye görevlileri halkın bütün engellemelerine rağmen bitkileri biçmeye çalıştı.

Korunun ekosisteminin bozulmaması için çaba gösteren vatandaşlar, kendilerini engellemeye çalışan zabıtaya, “Yurttaş olarak bu ülkenin korusunu korumaya hakkım var!” diyerek tepki gösterdi.

Katliama son verin

Validebağ Savunması yaptığı açıklamada, ekiplerin bu hareketinin koruya verdiği zarara dair şöyle dedi:

“Üsküdar Belediyesi’nin ‘kuru ot’ diyerek zabıta, sivil polis, belediye çalışanları zorbalığıyla kestiği bitkiler, koru ekosisteminin bir parçası ve canlıların yaşam alanıdır. Üremek için kelebekler yumurtalarını bırakmakta, arılar çiçeklerinden beslenmekte, kuşlar yuvalarını altlarına yapmakta, kirpiler, kaplumbağalar gibi yaban hayattan birçok canlı bu alanlarda yaşamaktadır.

İşlenen bu suç koru otsu bitkilerinin yaşam döngüsüne olduğu kadar ekosisteme, Koru’nun ev sahipliği yaptığı binlerce canlıya geri dönüşü çok zaman alacak şekilde zarar veriyor. Bu şiddetli gürültü, tüm yaban hayatını ürkütmüş ve göç ederken Koru’da mola vermesini beklediğimiz leyleklerin inmesini engelleyecek.”

Doğal yeşil alanlar yalnızca ağaçlardan oluşmuyor. Otsu bitkiler mikroekosistemin evidir diyen gönüllüler, Üsküdar Belediyesi’ne katliama son verin” çağrısı yaptı.

Avrupalı Yeşiller için sınav zamanı

Brezilya Donanması‘nın çürüğe çıkarttığı Fransız yapımı, 62 yıllık Sao Paulo uçak gemisi Rio Limanı’ndan Aliağa’ya uzanan yolculuğunun Güney Atlantik Okyanusu’ndaki bölümünün büyük bir kısmını tamamladı. Greenpeace örgütünün uluslararası sulardaki gemi trafiği ile ilgili web sitelerinden sağladığı bilgiye göre, gemi okyanusun Afrika sahillerine yakın bölümünde ve gemiyi çeken Alp Center römorkörünün hızı saatte 8.3 knota çıkmış. Muhtemelen birkaç güne kadar yasa dışı yolculuğunun en kritik noktasına, Cebelitarık Boğazı’na ulaşacak. Geminin Cebelitarık’ın yönetiminden sorumlu İngiltere de dahil olmak üzere güzergahı üzerindeki hiçbir ülkeden resmi geçiş izni almadığı biliniyor. Aliağa’ya hesaplanan tahmini varış tarihi ise 6 Eylül olarak ortaya çıkıyor.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) 10 Ağustos tarihinde Avrupalı hekim örgütlerine gönderdiği mektupta “hükümetlerini uluslararası sözleşmelere uygun önlemi almaya ve Sao Paulo uçak gemisinin ülkeleri üzerinden geçişine izin vermemesi konusunda uyarmalarını” istemişti. TTB yazdığı mektupta “…geminin sökülmek üzere Brezilya’dan Aliağa-Türkiye’ye gönderilmesinin Basel Sözleşmesi ile uygun olmadığını’ vurgulayarak, ‘bunun Basel Sözleşmesi’nin 9. maddesine göre yasadışı trafik anlamına geldiğini’ belirtmişti.

Hekim örgütleri de sessiz

Sao Paulo uçak gemisinin Cebelitarık Boğazı’na, sonrasında Akdeniz’e ve Aliağa’ya doğru Basel Sözleşmesi’nin yanı sıra Brezilya Yüksek Mahkemesi’nin Rio Limanı’na bağlanma kararlarına aykırı olarak sürdürdüğü yolcuğu için Avrupalı hekim örgütlerinden TTB’nin mektubuna henüz bir yanıt gelmedi.

Şu ana kadar sesi çıkmayan sadece Avrupalı hekim örgütleri değil, Avrupalı Yeşillerin de konu ile ilgili herhangi bir açıklamasını duymadım, okumadım. Oysa Sao Paulo uçak gemisi 1957-60 yıllarında Fransa’da üretilip, 2000’li yıllara kadar Fransız Donanması’nda hizmet vermişti. Üstelik bu süre içinde Pasifik Okyanusu’nda 201 defa nükleer denemelere de katılmıştı. 2000’li yılların başında Brezilya’ya satılan geminin ikizi Clemenceau, Fransa tarafından ücret ödenerek İngiltere’de kapalı bir havuzda söktürülmüş ve Greenpeace raporlarına göre gemiden 760 ton asbest çıkmıştı. Şimdi Aliağa’ya doğru çekilen atık geminin üzerindeki tek tehlikeli atık asbestte değil. Gemi petrol atıkları, yanmış motor yağı, poliklorlubifenil (PCB), ağır metaller ve TBT (organokalay) bileşikleri ile dolu… Böyle bir geminin Akdeniz’de baştankara yapılarak, tamamen açık ortamda oksijen kaynaklarıyla kesilmesine Avrupalı Yeşiller de sessiz… Geminin Fransız yapımı olmasına ve 62 yıllık yaşam süresinin 50 yıla yakınını Fransa’da geçirmesine rağmen sesini çıkartmıyor; Avrupalı Yeşiller… Üstelik gemiyi Akdeniz’e doğru çeken Alp Center isimli römorkör da Hollanda bandıralı…

Çevrebiliminde ‘gömmek’ diye bir arıtma yok

Emekli akademisyen, çevrebilimci Dr. Küçükgül, 19 Ağustos’ta ‘Gündeme Bakış’ web sitesi ile yaptığı söyleşide, gemide tonlarca zararlı, kanserojen madde bulunduğunu belirterek, şunları diyor:

Öncelikli olarak yanıtlanması gereken soru; Türkiye’de gemi söküm işinin neden yapıldığı… Çevremize bakıyorum, hiçbir ülkede, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde, Amerika‘da hatta Afrika‘da bile bir başka ülkenin gemisini sökmek diye bir derdi yok. Bu gemiler üretim amaçlarına göre çok sayıda ve miktarda tehlikeli zararlı kimyasal atıkları barındırır. Biz neden gemi söküyoruz diye bir düşünelim. Bize bu işin karı nedir? Bu gemi ya da herhangi bir gemi söküldüğünde ortaya çıkan atıkları arıtabiliyor muyuz? Öncelikli olarak asbest soruluyor; o yüzden ondan başlayalım; asbest arıtılmıyor, en ideal koşullarda dahi asbesti eğer çevreye saçmadan, başka yere bulaştırmadan gemiden alabilirseniz, onu ambalajlayıp götürüp toprağa gömüyorsunuz. Gömmek bir arıtma yöntemi mi, hayır! Milyonlarca ton asbest çıkardınız ve her yere gömdünüz, bundan kim etkilenecek? Şu anda gözden uzaklaştırıyorsunuz ama gelecek kuşakların hakkını gasp ediyorsunuz. Dolayısıyla çevre biliminde gömmek diye bir arıtma yoktur. Bu ahlak dışıdır. Gemideki tehlikeli madde miktarı dediğiniz zaman; asbest bunun yüzde 20’sini geçmez’ diyor. Uzun söyleşisinde gemideki diğer tehlikeli atıkları ve yarattıkları tehlikeleri de açıklayan Küçükgül, ‘Dünyada gemi sökümü Bangladeş, Pakistan, Hindistan gibi ülkeler yapıyor. Bunun dışında yapan yok, çünkü zararlı. Gemiden kim yararlandıysa o alsın söksün gemisini.’ 

Dünya denizlerinde binlerce gemi dolaşıyor. Bu gemiler ekonomik ömürlerini tamamladıklarında sökümlerinin ait olduğu, hizmet ettiği ülkeler tarafından yapılması her şeyden öte ahlaki bir zorunluluk. Hiçbir ülkenin kendi atıklarını göndererek başka bir ülkenin insanlarının, canlılarının yaşamını olumsuz etkilemeye hakkı yok. Avrupalı Yeşiller bu konuda ne düşünüyorlar acaba?

Hani dünya ortak evimizdi? Yoksa Türkiye onlar için başka bir ev mi?

 

 

 

Sudan’da 79 kişinin hayatını kaybettiği sel sonrası OHAL ilan edildi

Sudan Bakanlar Kurulu dün, Nil Nehri, Gezira, Beyaz Nil, Batı Kordofan, Güney Darfur ve Kassala olmak üzere altı eyaleti birden etkileyen sel felaketleriyle ilgili olarak Pazar günü bir alarm ve olağanüstü hal ilan etti.

Ulusal Sivil Savunma Konseyi sözcüsü Abdeljalil Abdelrahim’in Cumartesi günü verdiği en son bilgilere göre yaklaşık bir aydır Sudan’ın büyük bir bölümünde etkili olan sağanak yağışlarda en az 79 kişi öldü.  

Son haberlere göre ülkede 50 binden fazla ev tamamen veya kısmen çöktü, 20 bin 600 kişi hasarlardan etkilendi.

Sudan’ın 18 eyaletinin çoğu şiddetli yağışlardan etkilendi. El Gezira‘da seller yolları kırdı ve bütün köyleri ulaşıma kapattı. Birçok tarım alanı da sular altında kaldı.

Darfur‘da yerinden olanlar için kurulan kamplar da selden hasar gördü, Güney Darfur afet bölgesi ilan edildi.

Darfur Yerinden Edilmiş Kişiler ve Mülteciler Genel Koordinatörü Yagoub Furi Perşembe günü yaptığı açıklamada, yerinden edilenler için kamplarda tahmini 7 bin barınağın, sağlık merkezinin ve okulun tamamen veya kısmen yıkıldığını bildirdi.

Sudan Haber Ajansı’na (SUNA) göre Konsey, eyaletlerdeki durumdan etkilenenlere yardım sağlamak için resmi ve sivil organlardan iç ve dış insani yardım çekmek için harekete geçme çağrısı yaptı.

Kabine İşleri Bakan Vekili Osman Hüseyin Osman, destek toplamak için yabancı para birimlerinde hesap açıldığını doğruladı.

Hükümetin İnsani Yardım Komisyonu (HAC), karadaki insani yardım kuruluşlarından ve yerel yetkililerden alınan bilgilere dayanarak, 14 Ağustos’a kadar yaklaşık 136 bin Sudanlı’nın Mayıs ayından bu yana şiddetli yağmur ve selden etkilendiğini tahmin ediyor.

2022 Sudan Acil Müdahale Planı (ERP), bu yağışlı mevsimde 46 binden fazla insanın selden etkilenebileceğini tahmin ediyor. 2017 ve 2021 yılları arasında sellerden yılda ortalama 388 bin 600 kişi etkilendi.

[Hussein Ery /AFP]
Sudan’daki BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) geçen Pazar günü yaptığı açıklamada, bu yıl yağmur ve selden etkilenen insan ve yerleşim yerlerinin sayısının önceki yıllara kıyasla iki katına çıkabileceğini bildirdi.

Sudan’da her yıl yaşanan sel felaketleri, binalara ve ekinlere  zarar vermenin yanı sıra; yükselen nehirler ve durgun su birikintileri sıtma, akut ishal ve kolera gibi su kaynaklı hastalık riskini artırıyor.

Su aktivisti Mina Guli, Türkiye koşusunu tamamladı: Su krizi ‘başkasının sorunu’ değil

Dünyadaki su krizine dikkat çekmek için eylemler gerçekleştiren sivil toplum kuruluşu Thirst Foundation’ın kurucusu Mina Guli, su kriziyle ilgili farkındalığı artırmak, karşılaştığımız sorunun aciliyetini göstermek ve çözümler için harekete geçmeyi teşvik etmek üzere bu yıl 200 maraton koşacağı Run Blue kampanyasını başlatmıştı.

Kampanyanın öncelikli hedeflerinden biri Mart 2023’teki Birleşmiş Milletler Su Zirvesi öncesinde dünya çapındaki 200 şirketten su konusunda somut adımlar atma taahhüdünde bulunmalarını sağlamak.

Kampanyaya 22 Mart Dünya Su Günü’nde Avustralya’da başlayan Guli; Özbekistan, Tacikistan, Kenya, Tanzanya, Malavi, Zambiya, Zimbabve, Botsvana ve Güney Afrika‘nın ardından Avrupa ayağını başlatmak için Türkiye’ye geldi.

Geçen hafta Pamukkale travertenlerinden başladığı koşularında Guli, Büyük Menderes havzası ve Konya’daki Tuz Gölü‘nde koştu.

‣ Su aktivisti ve ultra maraton koşucusu Mina Guli Türkiye’de: Pamukkale’den İstanbul’a su krizi maratonu

Guli, kampanyanın Türkiye kısmını İstanbul‘da Fatih‘teki Küçükayasofya Caddesi‘nden başlayarak Beşiktaş’taki Kuruçeşme Parkı‘nda bitirdiği koşuyla tamamladı.

Türkiye’nin ardından Guli’nin Avrupa koşuları, Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya, Stockholm, Karadağ, Hırvatistan, Avusturya, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İsviçre, İtalya, İspanya ve İngiltere’de devam edecek.

İnsanlar çoğu zaman su krizinin ‘başkasının sorunu’ olduğunu düşünüyor

Guli, “Dünya çapında büyük bir sorun olan su krizinin içerisindeyiz. Ne yazık ki çoğu insan bunun farkında değil ama ben sorunu gördüm ve dünyanın da görmesini istiyorum” dedi.

Dünyada doğrudan veya dolaylı su kullanımının neredeyse yüzde 90’ının şirketler tarafından gerçekleştirdiğinin altını çizen aktivist, “İnsanlar çoğu zaman su krizinin başkasının sorunu olduğunu düşünüyor” dedi:

“Ama gerçek şu ki su herkesi ilgilendiriyor çünkü giyiniyoruz, elektrik kullanıyoruz ya da yemek yiyoruz; bunlar suyla mümkün olan şeyler. Artık bir şeyler yapmamız gerekiyor. Umut etmek için vaktimiz doldu. Değişim için bir fırsatımız var çünkü açıkçası başarısızlık diye bir seçeneğimiz yok. İkinci bir gezegenimiz yok ve su krizi giderek ciddileşiyor. İklim değişikliği dünya çapında muazzam su sıkıntıları yaşadığımız anlamına geliyor. Uzun zaman bunu göz ardı ettik ama artık görmezden gelemeyiz.

Kendisinin aslında bir koşucu olmadığını ve kampanyası için 200 maraton koşmanın birçok zorluğu bulunduğunu vurgulayan Guli, “Bazen bunaltıcı işler küçük, basit adımlarla çözülebilir ve sanırım aynı şey su için de geçerli. Su krizine bakıyoruz ve bunun çözülemeyecek büyük bir küresel sorun olduğunu düşünüyoruz. Ama işin aslı, hepimiz eyleme geçip küçük adımlar attığımız zaman büyük değişimler olabilir” şeklinde konuştu.

Barolardan Havrita’ya karşı dava hazırlığı: Hayvanların ve besleyenlerin yaşam hakkı tehlike altında

Sokakta yaşayan köpekleri harita üzerinden işaretleyerek hayvanları hedef gösteren internet uygulaması Havrita‘ya tepkiler dinmiyor. Pek çok dernek, örgüt ve vatandaş uygulamanın kapatılmasına yönelik harekete geçmek için adım atıyor.

Yoğun tepkiler üzerine geçici olarak kapanan sitede “Kısa bir ara, geri döneceğiz!” şeklinde bir mesaj belirdi.

Kullanıcıların köpeklerin yerlerini, fotoğraflarını harita üzerinde işaretleyerek, hatta onları besleyenlerin isimlerini yazarak paylaşan uygulamanın kapatılması için harekete geçen İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Gülsaniye Ekmekçi, “Antalya Muratpaşa’da çok sayıda işaretleme yapıldı. Ardından parkta 8-10 köpek zehirlendi. Uygulamanın tamamen kapatılması gerekiyor. Türkiye Barolar Birliği bünyesinde Hayvan Hakları Komisyonu olarak dava açmak için karar aldık” dedi.

Barolar bugün uygulamaya erişim engeli getirilmesi için başvuru yapılacağını da açıkladı.

‣ Sokakta yaşayan köpekler yine hedefte
‣ Hayvanlar dört ay önce sokaklardan toplatıldı: Şimdi ne yapıyorlar?

İşaretlemelerin iyi niyetli olmadığını vurgulayan Avukat Ekmekçi, “Havrita sokakta köpek istemeyen, hayvanların toplatılıp öldürülmesini isteyen kişilerin oluşturduğu bir uygulamadır. Sokakta görülen köpeklerin işaretlenmesini istiyorlar. Her yerden işaretlemeler yapılıyor. Bu işaretlemeler iyi niyetli değil çünkü işaretlenen yerde aynı gün ya da ertesi gün köpek öldürme vakaları duyuyoruz. Bize bu yönde ihbarlar geliyor. Bakıyoruz uygulamada işaretlenmiş yer mi diye evet öyle olduğunu görüyoruz” diye konuştu.

Hayvanları besleyen insanlar da hedef gösteriliyor

Change.org Türkiye’de uygulamanın kapatılması için başlatılan imza kampanyasında, uzun zamandır birtakım sosyal medya hesapları ve oluşumların, sokak köpeklerini hedef gösterdiğine dikkat çekildi:

“İnternet üzerinde bir süredir “Başıboş Köpek Sorunu”,“Müdafaa-i Hürriyet Topluluğu”, “Silahlan ve Savun” gibi adlarla çeşitli troll hesaplar üzerinden hayvanlara karşı nefret propagandası yapılıyor. Bu durum artık sokak hayvanlarının ve hayvanseverlerin can güvenliğine kast eder bir hale geldi.”

“havrita.com adlı harita üzerinden, hayvanların yaşam alanları fişleniyor. Bu harita açıldığından beri, zehirlemeler, kurşuna dizmeler, ölü köpekleri ağaçlara asmalar gibi çeşitli işkencelerle hayvanlar katledildi. Haritanın, hayvanları hedef göstermek dışında hiçbir toplumsal faydası bulunmuyor. Her önüne gelen, hiçbir kontrol mekanizması olmadan böyle fişleme haritaları açabilecek mi?”

“Bunun yanında, hayvanseverleri “itetapan, itperest” diye niteliyorlar ve bütün gün hakaret yağdırıyorlar. Bu dilin yaygınlaşması, hayvana şiddeti de yaygınlaştırıyor. Sadece hayvanları değil, besleme yapanları da “evet insanları!” da havritaya işaretliyorlar. Söylemleri ise “bütün itler ölecek, iti de sahibini de gördüğünüz yerde vurun” şeklinde.”

Açıklamada, hayvan nefreti sebepli işlenen cinayetlere de vurgu yapıldı:

“Hayvanların haklarını savunan Görkem Bilal bir saldırgan tarafından kurşunlandı, Funda Güçlü, Yahya Köşek, Merhem Köşek ailesi hayvana nefret nedeniyle sokak ortasında katledildi.Bunun dışında bize ulaşan 11 saldırı, silahlı saldırı ve darp olayları yaşandı. Tüm bu nedenlerle, hayvanları hedef gösteren Havrita haritası kapatılmalı, nefret pompalayan yan sayfaları için ise yasal süreç başlatılmalıdır.”

Platform toplumu karıştırmak için oluşturulmuş

Hayvan düşmanlığının empoze edildiğini söyleyen belirten Avukat Ekmekçi, “Toplum bir anda ‘hayvansever’ ve ‘hayvan düşmanı’ diye ikiye bölündü” dedi:

“Sosyal medyada çok fazla hesapları var gibi gözüküyor ama hepsi sahte. Bu uygulamaları kısa sürede geliştirdikleri için inanılmaz bir para güçleri olduğunu düşünüyoruz.  Platform toplumu karıştırmak için oluşturulmuş. Biz hukukçular bu uygulamadan son derece rahatsızız.”

Hayvanları koruma kanuna muhalefet ve kamu düzenini bozma suçu

HAÇİKO Derneği, şu metin ile CİMER üzerinden şikayette bulunulması için takipçilerine çağrı yaptı:

“Havrita” isimli internet sitesi ve telefon uygulaması sokakta yaşayan hayvanları hedef göstererek öldürülmesi ve yasa dışı toplama yapılmaası noktasında teşviklerde bulunmaktadır. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kapsamında; 17.07.2021 tarihli 7332 sayılı yasa düzenlemesi ile hayvanlar canlı olarak kabul edilmiş olup; sahipli veya sahipsiz olduğu farketmeksizin hayvana karşı yapılacak şiddet, eziyet ve öldürülme durumu suç kapsamındadır. Hayvanı kasıtlı öldüren kişi; 6 aydan 4 yıla kadar hapis ve hayvana eziyet eden kişi; 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.”

Hal böyle iken “Havrita” web sitesi ve mobil uygulaması ile; sokaktaki hayvanlar haritadan tek tek işaretlenmekte, hedef haline getirilmekte ve üzerinden çok geçmeden o hayvanın ölüm veya zehirlenme haberi gelmektedir. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na muhalefette bulunulması dolayısıyla, 5651 sayılı yasa kapsamında ilgili sitenin suçlara ihtiva ediyor olması ve genel ahlak başta olmak üzere kamu düzenini bozmaya neden olması gerekçesiyle “http://havrita.com”web sitesinin ve yine aynı isimdeki mobil uygulamanın kullanıma kapatılmasını talep ediyorum.
Gereğini emir ve müsaadelerinize saygılarımla arz ederim.”

Doğanın Çocukları: Söğütlüçeşme ağaçlarıyla birlikte talan ediliyor

Doğanın Çocukları, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları’nın (TCDD) ‘Söğütlüçeşme Viyadük ve Çevre Düzenleme İşi’ projesine neden olacağı çevre tahribatı nedeniyle Söğütlüçeşme’de basın açıklaması gerçekleştirdi:

“Ruhsatsız inşaat bir an önce mühürlenmeli ve ceza kesilmelidir.”

Söğütlüçeşme ağaçlarıyla birlikte talan ediliyor’

Dün gerçekleştirilen eylemde “Kadıköy’ün son yeşil alanlarından birisi olan Söğütlüçeşme ağaçlarıyla birlikte talan ediliyor” denildi.

Projede yer alan Akfen Holding ve Fıratcan İnşaat’ın geçen günlerde yapmış olduğu; viyadüklerin altında yeme-içme, kültür-sanat alanları oluşturacağı yönündeki açıklamaya dikkat çeken Doğanın Çocukları şu açıklamalarda bulundu:

“Bahsi geçen bu alanda 118 dükkân ve 443 kapasiteli otopark inşa edilecek. Böylelikle Söğütlüçeşme’de açık alan AVM yapılmış olacak.

Bölgede hâli hazırda bir trafik sorunu var iken otopark açılması demek birçok aracın daha bu alana yönelerek hem var olan trafiği arttırması hem de bu durumun gürültü kirliliğine sebep olması demektir.”

Fotoğraf: Mert Can Bükülmez

Gürültü kirliliğinden kaynaklı canlıların yaşayacağı sorunlara değinen topluluk, şirketin ruhsata ilişkin açıklamasına işaret ederek “10 Şubat 2022 tarihinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan projenin ruhsatlarının alındığı söyleniyor. Ruhsatın içeriğine dair hiçbir detay Kadıköy ve İstanbul halkıyla paylaşılmıyor” denilerek şeffaf bir süreç yürütülmediğine vurgu yaptı.

Bakanlık, proje için 6 Temmuz’da ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı almıştı. Kararın ardından 250 ağacın kesildiğini hatırlatan grup, “Ardından ilgili firmanın mevcut alanı olabildiğince betonlaştırması ve kar alanına dönüştürmesi sürecine hız verilmiş oldu. Kalan ağaçlar ise her an kesilme tehlikesi ile karşı karşıya. Yaşanan talan süreci ekosistemi ve canlı yaşamını doğrudan olumsuz etkilemektedir” dedi ve ekledi:

“Haydarpaşa Garı’na alternatif olarak tasarlanmaya çalışılan Söğütlüçeşme Projesi’nde kamu kaynakları sermayenin çıkarını merkeze alarak talan ediliyor.

Alternatifi olarak tasarlandığı yerin sahip olduğu fonksiyonları karşılayamayacağı ortada. Her geçen gün etkisini daha çok hissettiren ekonomik kriz varken bu projenin hayata geçirilmesi demek bölgede çalışan birçok insanın işinin son bulması anlamına gelecek. Bunun yanı sıra kent merkezlerinde bulunan yeşil alanların, tüm canlıların ve insanların daha aktif bir şekilde kullanabileceği alanlar olmalıdır.”

Fotoğraf: Mert Can Bükülmez

Kadıköy’ün AVM ve betona değil, deprem toplanma alanlarına, yeşil alanlara ihtiyacı olduğunu vurgulayan Doğanın Çocukları, yeşil alanı savunmanın sadece Söğütlüçeşme’de ya da Kadıköy’de yaşayan insanların değil tüm İstanbul halkının ve ranta karşı yeşil alanları savunan üniversite öğrencilerinin de görevi olduğunu belirtti ve taleplerini şöyle sıraladı:

  • Kadıköy Belediyesi‘nin ise konuya müdahil olarak 3194 nolu yasanın 32. maddesini uygulaması gerekmektedir.
  • Ruhsatsız inşaat bir an önce mühürlenmeli ve ceza kesilmelidir.

Singapur, eşcinsel ilişki yasağını kaldırıyor

Singapur başbakanı Lee Hsien Loong, erkekler arasındaki cinsel ilişkiyi suç sayan ceza yasası 377A maddesini yürürlükten kaldırılacağını açıkladı ve “toplumun geyleri daha fazla kabul etmeye başladığını” söyledi.

LGBTİQ+ aktivistleri, eşcinsellere yönelik sosyal damgalamayı ve ayrımcılığı sürdürdüğünü belirttikleri yasağın kaldırılması için uzun süredir çağrıda bulunuyordu.

Ulusal Gün mitinginde yaptığı konuşmada Loong,”Bunun yapılacak doğru şey olduğuna ve çoğu Singapurlunun artık kabul edeceği bir şey olduğuna inanıyorum” dedi, ancak hükümetin şehir devletinin “bir erkek ve bir kadın arasındaki birliktelik” olan yasal evlilik tanımını değiştirme niyetinde olmadığını söyledi.

Lee, “377A maddesini yürürlükten kaldırsak bile, evlilik kurumunu destekleyip koruyacağız. Yasaya göre, Singapur’da yalnızca bir erkek ve bir kadın arasındaki evlilikler tanınmaktadır” ifadelerini kullandı.

Singapur,eşcinsel seksi yasaklayan söz konusu kanunu 1965’te İngiltere‘den bağımsızlığını kazandıktan sonra da korumayı seçmişti.

Kanun son yıllarda aktif olarak uygulanmıyordu. Bu da eşcinsel gece kulüplerinin varlığı dahil olmak üzere LGBTİQ+’ların kamusal hayatta özgür olmalarına olanak verdi.

[Kömür kokusunda kamp-2] Zonguldak sokaklarında dolaşan hayalet: Kanser

ZONGULDAK – 17 Ağustos’ta katıldığımız İklim Adaleti Koalisyonu’ndan ve Yeşil Sol Parti’den üyelerin, çeşitli ekoloji derneklerinden aktivistlerin ve vatandaşların katıldığı ekoloji kampında, yağmur geçirmiş çadırımızda yeni bir güne uyanıyoruz. 

[Kömür kokusunda kamp-1] Çaycuma yolunda: Kirlilik turizmi

Gündemde Filyos’a yapılacak gezi var. Ancak Filyos’un öncesinde pazarda, kahvehanelerde ve marketlerde konuşulanlara dikkat kesiliyoruz. Çaycuma kadınlarını dinliyoruz:

2700 yıllık geçmişi olan Tios Antik Kenti’ne çıkmadan evvel kampçılar GBT testinden geçiriliyor. Eksiksiz devam edilen yokuşun sonunda antik kent var. Yol boyunca kuraklığın ve kirliliğin yansıdığı su kaynaklarıyla yüzleşen kampçılar Tios’tan Karadeniz’e bakıyor. 12,5 yaşındaki kampçı Elif’in sözleriyle:

“Okyanus gibi!”

Filyos – Fotoğraf: Cansu Acar

Filyos’a bakınca karşılaşacağınız kirliliğin ve çekilmenin ötesinde ve/veya gerisinde bulunan faaliyetler ise yıllardır gündemde.

Tios antik kentine doğru… – Fotoğraf: Cansu Acar

Filyos Vadisi, resmi kaynaklarda Kızılırmak’tan Sakarya’ya kadar bölgenin en değerli ekosistemi şeklinde ifade ediliyor. “Türkiye’nin ilk mega endüstri bölgesi”… Şöyle de denebilirdi: Termik santrallerin, çimento fabrikasının, petrokimyanın, kömür-cevher depolama tesislerinin mekanı… Ancak yıllardır buna karşı mücadele yürütülüyor.

Bayram Sarı (solda), Önder Öner (sağda) – Fotoğraf: Cansu Acar

Bu konuyu sürekli gündemlerinde tutan ekoloji aktivistleri, Ereğlili Yazar Bayram Sarı‘ya binevi mücadele üzerine yazılmış bir kitap olan Kağıt Gemi üzerinden mücadeleye ilişkin sorular yöneltiyor. Yurt içi ve dışında birçok farklı alanda çalışmış olan yazar, 12 Eylül’ü ve devrimi anlatıyor; parçalanan yaşamları, işkenceleri ve açlık grevlerini aktarıyor. Aktivizme ve mücadeleye dair değerlendirmelerde bulunan Sarı, günümüzdeki hak mücadelelerine geçmişten ışık tutuyor. 

Gaz gaz, nereye kadar? Cennet Filyos’ta sona doğru…

Kirlilik akan bir ırmak

Filyos Çayı veya Yenice Irmağı’yla karşılaştığımız herhangi bir nokta aslında bir manzaraya bakmanın hazzını vermiyor. Daha çok bir yokluğa bakıyormuşsunuz hissi hakim. Akan ırmak duran toprağı ve kirliliği işaret ediyor. 

Yenice/Filyos Irmağı – Fotoğraf: Cansu Acar

Şehirde sudan çok iş makinalarıyla karşılaşıyoruz. Kamyonlar, vinçler her bir yanda… Bir yandan 2023’te tamamlanması planlanan Filyos Vadisi Projesi, bir yandan milyonlarca liralık devlet desteğiyle yüzde yüz vergisiz çalışmasına onay verilmiş gübre üretim fabrikası, yüzlerce hektarlık alanları kaplayan projeler yapılıyor. 

Ayrıca Zonguldak’ta gözlemlediğimiz çevre tahribatlarına ek Ereğli’deki sorunları da Karadeniz Ereğli Çevre Platformu koordinatörlerinden Önder Öner’den dinliyoruz. 

Sümerbank Filyos ateş tuğlası fabrikası – Fotoğraf: Cansu Acar

Öner, Çatalağzı termik santralleriyle Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından biri olan Erdemir’in yarattığı hava kirliliğinden, son dönemde artan ağaç kesimlerine; borcam tesisindeki silisyumun etkilerinden, demir çelik fabrikalarından çıkan cürufların yarattığı tahribata ve geçmiş yıllara göre 3-4 kat artan ağaç kesimine kadar birçok soruna değiniyor:

“Ereğli’de ciddi bir hava kirliliği problemi yaşıyoruz. Bu İl Çevre, Şehircilik ve İklim değişikliği Müdürlüğü’nün ortaya koymuş olduğu verilerle de örtüşen bir sonuç.”

Çatalağzı: Kömürün nefesi

Öner, bir ay önce düzenlenen Sevgi, Barış ve Dostluk Festivali’nde yaptıkları bir ankete işaret ediyor: Sonuçlar bölgede ankete katılan kişilerin yüzde 60’ında solunum yolu hastalığı olduğunu gösteriyor.  

Çaycuma pazarı – Fotoğraf: Cansu Acar

Zonguldak’tan yükselen acı: Kanser

Bunu Çaycuma’daki vatandaşlara da soruyoruz. Kadınlar seralarında ürettikleri sebze ve meyveleri Çaycuma pazarında satıyorlar… 

Hayatları boyunca Zonguldak’ta yaşamış emekçi kadınlara hava kirliliğinden kaynaklı solunum yolu sorunları, hastalıkları olup olmadığını soruyoruz. 

Çaycuma pazarı – Fotoğraf: Cansu Acar

Neredeyse her kadından kanser kelimesini duyuyoruz. Bazılarında ciğer bazılarında kalp bazılarında solunum yolu rahatsızlıkları olduğunu dinliyoruz. Bölgedeki yaygın kanser sorunu ise herhangi bir konuyla ve/veya sorunla ilişkilendirilmiyor. Memleketlerinin çok iyi olduğunu, sanayinin şehri geliştirdiğini söylüyorlar.  

Fakat Zonguldak’tan yükselen ortak sesin kanser olduğunu söyleyebiliriz. Bir sokaktan geçtiğinizde muhakkak duyduğunuz bir kelime. 

İnsanların selamlaşmasının ardından bir ölüme dair söylenen bir kelime. 

Eşe dosta markette bildirilen bir kayıptan yükselen bir kelime:

Kanser.