Ana Sayfa Blog Sayfa 777

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] ‘Bu bir vazo değil, vazo resmi’: Mış gibi…

‘-mış gibi’ yapmak drama ve tiyatro başta olmak üzere bütün sanatların temel aracıdır. Dramada bir durum ya da olay -mış gibi yapılarak canlandırılıyor ve duruma daha yakından bakma olanağı oluşuyor katılımcılar için.

Tiyatro oyuncusu rolüne hazırlanırken ‘ben bu olayı yaşamış olsaydım ne yapardım?’ sorusu üzerinden hazırlanıyor rolüne.  -mış gibi yaparak daha derinden anlamaya doğru bir yönelim oluşuyor. Bunu sanatçıları hesaba katmazsak en iyi çocuklar biliyor. Anneymiş gibi evcilik oynuyor, kovboymuş gibi at biniyorlar. Onların öğrenmelerinin en temel aracı -mış gibi yapmak.

Vazo’ymuş gibi…

MIŞ GİBİ kitabının kahramanı Ramon resim yapmayı çok seviyor ve gördüğü her şeyin resmini yapıyor. Bir gün vazodaki çiçeklerin resmini yaparken ağabeyi Leon çizdiği resimlere bakarak kahkahalarla gülüyor. Ramon çizdiği resmi buruşturup atıyor ve aylarca çizdiği her resmi buruşturup atmaya devam ediyor. Resim çizmek konusundaki cesaretini tam yitirecekken kardeşi Marisol buruşturulmuş kağıtları odasına götürüp orada bir sergi yapıyor. Ramon’a en sevdiği resmi gösteriyor.

Ramon vazoda çiçekleri çizdiğini ama beceremediği söylüyor. Marisol ‘evet vazoymuş gibi’ diyor. Bu cümleden sonra Ramon çizdiklerine başka bir gözle bakmaya başlıyor ve aklına gelenleri özgürce çiziyor. Çevresindeki dünyayı -mış gibi tekrar tekrar çiziyor. -mış gibi resimlerden esinlenerek -mış gibi şiirler yazmaya başlıyor.

Ramon -mış gibi şiirler yazarken okura Ramon gibi birinin -mış gibi kelimelerden dili icat ettiğini fark ettiriyor.

MIŞ GİBİ kitabı çok az cümle ve yalın bir hikayeyle mükemmellik yerine kendini keşfetme, kendi ile barışık olma, yaratıcı olma ve -mış gibi’nin sanat ve hayat için tılsımlı gücünü okurla paylaşıyor. Çizgilerde tıpkı Ramon’un resimleri gibi -mış gibi çizgilerden oluşuyor ve okura Ramonmuş gibi dedirtiyor. Kitap hem içerik hem çizgileriyle okurun yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirebilen kitaplardan.

MIŞ GİBİ kitabının yazarı ve çizeri Peter H. Reynolds Türkçeye çeviren Oya Alpar. Kitap Altın Yayınları’ndan çıkmış.

Peter H. Reynolds hakkında

Peter H. Reynolds eğitim hayatına Masshachusetts Güzel Sanatlar Akademisi ve Fitsburg Devlet Koleji’nde devam etmiştir. 1983 yılında ‘Yılın İletişim Öğrencisi’ ödülünü, 1999 yılında da ‘Üstün Öğrenci Ödülü’ kazanmıştır. 2006 yılında Amerikan Kütüphaneciler Derneği’nin düzenlediği yarışmada ‘Çocuklar İçin En Seçkin Video Ödülü’nü MIŞ GİBİ adlı eseri ile kazanmıştır.

Ağustos’ta Türkiye: Doğuda kuraklık, Batı’da normalin iki katı yağış

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) Ağustos 2022 Alansal Yağış Değerlendirmesi verilerine göre, Türkiye genelinde ağustos yağışları ortalamanın üzerinde ancak geçen yılki yağışların altında gerçekleşti.

Yağışlar normale göre yüzde 8,8 artış gösterirken, geçen yılın ağustos ayına göre ise yüzde 23 azaldı. Analizde,

  • Geçen yıl ağustosta metrekareye düşen yapış  20,9 kilogram,
  • Bu yıl aynı dönemde metrekaraye düşen yağış 16,1 kilogram.
  • 1991-2020 dönemini kapsayan uzun yıllar ağustos ayı yağış ortalaması metrekareye 14,8 kilogram olarak belirtildi.

Doğu’da son 45 yılın en düşük seviyesi

Türkiye geneli yağışlı gün sayısı ortalama 4,8 gün olarak gerçekleşti. 1991-2020 yılları arasında normaldede bu rakam 2,8 gün olarak belirtiliyor.

Ağustos ayında İstanbul‘un batısı, Karadeniz Bölgesi’nin doğu ve batı kesimleri, Bursa, Bilecik, Eskişehir, Afyonkarahisar, Kastamonu, Samsun ve Ağrı çevrelerinde 10 günün üzerinde yağış görülürken, yurdun güney kesimlerinde ise yer yer bir günün altına düştü.

Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri normalinin altında yağış alırken, Marmara ve Ege bölgelerinde normalin iki katından fazla yağış kaydedildi.

Doğu Anadolu Bölgesi’nde ağustos ayı yağışları son 45 yılın en düşük seviyesinde oldu.

Yağışlarda Ege Bölgesi‘nin tamamı, Kocaeli çevreleri hariç Marmara Bölgesi’nin tümü ve İç Anadolu’nun batı kesimlerinde yüzde 100’den fazla artış kaydedilirken, Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerinin doğu kesimleri ile Adana, Osmaniye, Hatay, Mersin, Adıyaman çevrelerinde normallerine göre yüzde 80’den fazla azalma gösterdi.

‣ Temmuz’da ülke genelinde yağışlar yüzde 55 azaldı
‣ Van Gölü’nün sınırları değişiyor: Yağışlar da yeterli olmadı

Ortalaması metrekareye 1,7 kilogram olan ve geçen yıl aynı dönemde 4,1 kilogram yağış alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ağustos ayı yağışı metrekareye 0,9 kilogram oldu. Bu normale göre yüzde 47, bir yıla göre ise 78 azalma anlamına geliyor.

İl geneli yağışlarda İstanbul 63,2 kilogram yağış alarak yurtta ağustos ayında en fazla yağış alan il oldu, Batman’da ise hiç yağış kaydedilmedi.

‣ İstanbul aşırı sıcakların ardından aşırı yağışın etkisi altında
‣ Seller ve ‘kırılgan’ kentler: Türkiye şehirleri aşırı yağışa neden hazırlıksız?

Demans hastası Aysel Tuğluk hastaneye kaldırıldı

Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan Demans hastası Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk, sabah saatlerinde hastaneye kaldırıldı. Tuğluk’un acil serviste tedavi altına alındığı belirtildi.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre; Kobanê Davası duruşmasında söz alan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, yakın zamanda Kovid-19’a yakalanan Tuğluk’un toparlanamadığını belirterek, “Bugün kendisini acile gönderdik. Cezaevi koşullarının yarattığı olumsuz durum sağlığını gittikçe kötüleştiriyor” dedi.

HDP eski Milletvekili Aysel Tuğluk’un, durumunun kötüleşmesi ardından acil servise kaldırıldığı, oradan hastaneye sevk edildiği öğrenildi.

Tuğluk’a serum verildiği ve tetkikleri ardından yeniden cezaevine götürüldüğü belirtildi. Tuğluk’un sağlık durumunun iyi olduğu kaydedildi.

 

BM’den Pakistan için ‘büyük’ destek çağrısı: Selin maliyeti 30 milyar dolar

Rekor muson yağmurları ve buzul erimesiyle tetiklenen sellerin evleri, yolları, demiryolu raylarını, köprüleri, hayvanları ve ekinleri silip süpürdüğü ve yaklaşık 1400 kişinin ölümüne neden olduğu sellerin ardından Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Pakistan‘ı ziyaret etti.

Büyük kısmı sular altında kalan ve yüzbinlerce kişinin yerinden olduğu ülkeiçin Guterres, “büyük uluslararası destek” çağrısında bulundu ve selin kaynağı olarak insan kaynaklı iklim krizine işaret etti.

İslamabad, yaklaşık 33 milyon insanın yaşamının selden dolayı kesintiye uğradığını belirtirken sel kaynaklı hasarın maliyetini 30 milyar dolar olarak belirledi.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 6,4 milyondan fazla insanın sel bölgelerinde insani desteğe ihtiyacı olduğunu söylüyor.

‣ Pakistan’da ‘küçük kıyamet’: Ülkenin üçte biri sular altında kaldı
‣ Pakistan sel felaketini ‘iklim felaketi’ ilan etti: Ölü sayısı bini aştı
‣ Pakistan’da can kaybı bin 355’i buldu: Küresel eylem yarın gerçekleştirilecek
Fotoğraf: Akhtar Soomro / Reuters

Başbakan Şehbaz Şerif ile iki günlük görüşmesinin ardından başkent İslamabad’da düzenlenen ortak basın toplantısında Guterres, “Uluslararası toplumu Pakistan’ın büyük mali desteğe ihtiyacı olduğu konusunda uyarırken Şerif, şöyle dedi:

“Pakistan’ın yardım çalışmaları için sayısız miktarda fona ihtiyacı var” Yeterli uluslararası yardım almadığımız sürece başımız belada kalacak.”

Birleşmiş Milletler, Pakistan’ın felaketle başa çıkmasına yardımcı olmak için 160 milyon dolarlık yardım çağrısı yapıyor.

Pakistan Planlama Bakanı Ahsan İkbal, daha önceki bir basın toplantısında yaptığı açıklamada, Pakistan’ın 2022-2023 mali yılı için GSYİH büyüme tahminini kayıplar nedeniyle yüzde 5’ten yüzde 3’e düşürmeyi beklediğini söylemişti.

Günlerdir dünyanın pek çok yerinden, iklim krizine en az katkı yapan ülkelerden olmasına rağmen bunun bedelini ağır ödeyen Pakistan‘a destek çağrıları yapııyor.

Bugün İstanbul‘da gerçekleştirillen mitingde, “İklim krizine yönelik etkili önlemler acilen uygulanmazsa, Pakistan’da yaşananlar bizim de gerçeğimiz olacaktır. Pakistan’ın hikayesi bizim hikayemizdir!” denildi.

Fotoğraf: Akhtar Soomro / Reuters

Yaklaşık 220 milyon nüfuslu Güney Asya ülkesi, art arda sekiz hafta süren şiddetli yağışların ardından yaşadığı eşi görülmemiş krizle baş etmekte güçlük çekiyor.

Meteoroloji ve iklim uzmanları ise dünya çapında artan aşırı hava olaylarının gezegenin yükselen sıcaklıklarından kaynaklandığına dikkat çekiyor. Daha yüksek sıcaklıklar, atmosferde daha fazla su birikmesi anlamına geliyor. Yükselen her bir derece için havada yaklaşık yüzde 4 daha fazla su tutulabiliyor ve bu durum da ya aşırı yağışlara ya da muson gibi sert yağmurların güçlenmesine neden oluyor.

İKSV: 6. Kısa Film Atölyesi’ne başvurular başladı

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından gerçekleştirilen ve Anadolu Efes’in ana destekçisi olduğu Köprüde Buluşmalar, 2017’de başlattığı Kısa Film Atölyesi’ne devam ediyor.

6. Kısa Film Atölyesi” ilk ve ikinci kısa filmini yapacak yeni nesil genç sinemacıların proje ve filmlerini geliştirmelerine destek olmak amacıyla düzenleniyor.

Kısa Film Atölyesi, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle 2017 yılından bugüne “Uluslararası Dikey Kısa Film Yarışması” ile gelecek yetenekli gençler için fırsat tanıyor.

Asteros Film desteğiyle, kısa filmlerin sinema sektöründeki önemine dikkat çekmeyi ve uluslararası seviyede yapımların artmasına katkıda bulunmayı amaçlayan atölyelerin altıncısı için son başvuru tarihi ise 5 Ekim.

Başvurular arasından seçilecek 5 kısa film projesinin yazar, yönetmen ve yapımcıları projelerini deneyimli yönetmen, yazar ve yapımcılar ile grup çalışması formatında geliştirecekler.

Ayrıca görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, cast direktörü, yönetmen asistanı ve yapım amiri ile yapılacak derslerde yapım sürecine hazırlanacaklar. Atölye ile sinemacılar arasında işbirliği ve iletişimi geliştirmek de amaçlanıyor.

Bu yıl Nespresso sponsorluğunda gerçekleştirilecek olan atölyenin sonunda ekipler yapımcı – yönetmen çalışması disiplinini geliştirmiş ve eğitmenler ile birlikte projelerinin profesyonel sunum dosyasını hazırlamış olacaklar. Atölyeye katılan sinemacılara sertifika verilecek.

Ağustos, Çin’in tarihindeki en sıcak ay oldu: Kuraklık yağışa rağmen sürüyor

Çin Ulusal Meteoroloji Merkezi, 70 günden fazla süren ve mahsullere ve güç kaynaklarına zarar veren sıcak dalgası boyunca ülke genelindeki 267 hava istasyonunun Ağustos ayında ülke tarihinin en yüksek sıcaklıklarını kaydettiğini söyledi.

Asya‘nın büyük kısımlarına yayılan alışılmadık derecede büyük ve yoğun Batı Pasifik Subtropikal Yüksek Hava Sistemi tarafından yönlendirilen sıcak dalgası Çin’de 13 Haziran’da başlamış ve resmi olarak 30 Ağustos’a kadar sona ermemişti.

‣ Çin ‘fırına’ döndü: Rekor sıcak dalgasının ortasında önlemler sıkılaştırılıyor
‣ Çin’de kuraklık ağırlaşıyor: Gıda krizi kapıda, bir deniz memelisinin nesli tükendi

Ülkede bazı nehir ve göllerdeki su seviyeleri, şimdiye kadarki en düşük seviyelerine geriledi ve yılın en önemli sonbahar hasadı öncesinde tarım arazilerini kuruttu.

Çin Ulusal Meteoroloji Merkezi müdür yardımcısı Xiao Chan sıcak dalgasının süresi, yoğunluğu, kapsamı ve etkisi göz önüne alındığına; kayıtların başladığı 1961’den bu yana en büyük sıcak dalgası olduğunu söyledi.

Ortalama ulusal sıcaklık, tüm ay boyunca 22.4 derece -mevsimsel normalden 1.2 C daha yüksek- olarak gerçekleşirken, ortalama yağış miktarı ise yüzde 23.1 azalarak 82.4 milimetreye düştü: Bu da 1961’den beri üçüncü en düşük seviye oldu.

Sıcak dalgası boyunca Çin’in güneybatısındaki Chongqing bölgesinin bazı bölgelerinde sıcaklıklar 45 dereceyi aştı. Komşu Sichuan eyaletinde de hidroelektrik üretiminde büyük düşüşler yaşandı ve bölge genelinde enerji tedariki aksadı.

Meteoroloji yetkililerinden Zhao Zhiqiang,  Ağustos ayında 1.45 milyon kilometrekarelik bir alanı kapsayan 75 bulut tohumlama operasyonunun gerçekleştirildiğini söyledi.

‣ Kuraklıkla boğuşan ülkelerde bulut tohumlama çalışmaları sürüyor
‣ Dünyanın su kaynakları kuruyor

Eylül ayının başından itibaren Sichuan ve Chongqing’de yağışlar başlamasına rağmen, Hubei, Jiangxi ve Hunan eyaletleri de dahil olmak üzere ana Yangtze Nehri havzasının bazı kısımları hala kuraklıktan etkileniyor.

Tahribat değil bir yok oluş hikayesi: Karataş Gölü meraya döndü

BURDUR- Göçmen kuşlar için önemli besin ve yumurtlama alanı olan, tatlı su balıkçılığı ve tarım alanlarının sulanmasına katkısıyla bölgede yaşayanların kazanç sağladığı göl, son yıllarda yeterli yağış olmaması, yer altı sularının azalması ve kuraklık nedeniyle meraya döndü.

DHA’dan Mesut Madan‘ın aktardığına göre; gölde oluşan merada çobanlar koyun otlatırken, bölgeye ziyarete gelenler, ‘Suya girmek tehlikeli ve yasaktır‘ yazılı tabelanın olduğu kurumuş gölün çevresinde yürüyüş yaptı. Kuruyan gölde artık kayığın çevresinde otlayan koyunlar ile geçmişte balıkçılık yapanlardan kalan sepet var.

‣Doğa fotoğrafçısının çığlığı: Burdur Gölü kan ağlıyor

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Gülle, Karataş Gölü’nde inceleme yaptı:

“Burası oluşum itibarıyla orijinal bir göl değildi. 1970’li yıllarda ‘Bahçeözü’ diye bilinen küçük bir su kaynağı vardı. Zaman içerisinde havzadan gelen diğer suları da biriktirmek amacıyla 1970’li yıllarda Devlet Su İşleri tarafından oluşturulmuş büyük su havuzu olarak görebiliriz. Onun için de bazen adı Karataş depolaması olarak bilinir. 40-50 yıl boyunca bölgeye hizmet etmiş, göl halini almış sulak alandı. Geçen yıla kadar sulak alanda su seviyesi zaman içerisinde dalgalanmalar gösterse de ekolojik işlevini devam ettirebiliyordu.”

Prof. Dr. Gülle, 10 kilometrekare genişliğinde ve 3 metre derinliğindeki sulak alanın kurumasının bölgede yaşanan susuzluğun göstergesi olduğunu söylüyor.

‣Burdur Gölü’nün olağanüstü kirli hikayesi

Prof. Dr. Gülle, bu sene bölgede yağışların normale yakın olmasına rağmen bir damla su tutulmadığına dikkat çekiyor.

İskender Gülle, bu göllerin veya sulak alanların bir defa kuruduktan sonraki dönemlerde tekrar su tutmalarının son derece zor olduğunu aktarıyor ve bunun sebebini şu sözlerle açıklıyor:

“Çünkü taban toprağı suyunu kaybediyor, nemini kaybediyor, su seviyesi göl seviyesinin de altına düşüyor ve tekrar bu rezervuarların dolması, toprağın su doygunluk seviyesine ulaşması, bunun üzerine 1-2 metre su birikmesi son derece zor bir durum. Normalin çok üzerinde bir su girdisinin olması lazım.”

Gülle, Karataş Gölü’nün su kuşlarının, biyolojik çeşitlilik açısından önemine de değiniyor:

“Kış aylarında çok yoğun su kuşu popülasyonu görebiliyorduk. 100’ün üzerinde kuş türü kaydedilmişliği var. Yıl boyunca 100 binin üzerinde su kuşu burada gözlemleniyordu. Çevrede bir tane bile kuş gözükmüyor.”

‣Burdur Gölü’nde su seviyesi 50 yılda 17,7 metre düştü

Gölün su kuşları açısından ekolojik işlevini yitirdiği gibi balıklar açısından da durumunun çok daha kötü olduğunu vurgulayan Gülle, “Gölde sekiz balık türü vardı. Bu balık türlerinin ikisi endemik türdü, tamamı yok oldu. Ayrıca önemli miktarda sazan, sudak ve kerevit avcılığı yapılmaktaydı. Bu da çevredeki vatandaşlar açısından önemli bir gelir kaynağıydı” diyor ve ekliyor:

“Burası tekrar suyla dolsa da sucul organizmaların ikame olması, balıkların, omurgasızların, su bitkilerinin tekrardan ekosistem oluşturması için uzun yıllar gerekecektir. En az 10 yıl boyunca su seviyesinin kendisini koruması, belki yeniden balıklandırma çalışmasının yapılması gerekecek.”

Tahribat değil yok oluş

Sulak alanın tamamen yok olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gülle, “Burada tahribattan söz etmiyoruz yok oluştan bahsediyoruz. Artık bu sulak alanın geri dönüşü son derece zor olacak veya hiçbir şekilde eski halini göremeyeceğiz. Tavşan, keçi, kertenkeleden oluşan karasal ekosisteme dönüşmüş. Bundan sonraki süreçte buranın kaderini iklimsel koşullar ve insanların etkinlikleri, yönetimsel faaliyetleri ve kullanım amaçları belirleyecek” dedi.

 

 

Lezzetli ve besleyici salatalar için 5 püf nokta

Çok fazla kalori içermeyen sebzeler, antioksidanlar ve lifle dolu salatalar, sağlıklı beslenmek isteyen herkesin ve doktorların favorisi olmanın yanı sıra, vejetaryen ve vegan beslenmenin de olmazsa olmazı.

Ancak, tüm salatalar otomatik olarak sağlıklı ve lezzetli olmayabilir.

Sadece marul ve domatesle yapılanlar gibi salatalar, sıkıcı olmanın yanında aç kalmanıza da neden olabilir. Bazıları ise sos, peynir ve kruton küpleriyle dolu ise yeterince besleyici ve sağlıklı olmayabilir.

Öte yandan biraz düşünce ve önceden planlama ile mükemmel salataların tadını çıkarmak mümkün. Uzman diyetisyen Dr. Lisa Young, besleyici ve lezzetli salataların nasıl hazırlanabileceğine diar için şu 5 püf noktayı sunuyor:

Besin değeri yüksek yeşillik çeşitlerini seçin

Marul, lahana ve ıspanak; lif, folat ve C vitamini bakımından yüksek, harika seçeneklerdir.

Çoğunlukla sudan oluşan ve daha ‘derin’ yeşillikler kadar besin değeri olmayan ıceberg (göbek) marul gibi seçenekleri atlayabiliriz. Yeşil ‘yağlıbaş’ marul ve kırmızı yapraklı marul karışımı, maskolin salata gibi seçenekler denenebilir.

Renkli, nişastasız sebzeleri karıştırın

Farklı renkler farklı besin maddeleeri içerdiği için çeşitli renkli sebzeleri salataya eklemek en iyi seçeneğinizdir.

Havuç gibi beta karoten açısından zengin turuncu sebzeleri ve likopen içeren domatesleri kullanabilirsiniz. Diğer harika seçenekler ise C vitamini açısından zengin sarı ve kırmızı biber, brokoli, salatalık ve mantardır.

Sağlıklı bir protein ekleyin

Sağlıklı bir protein seçeneği olarak ızgara somon, tavuk göğsü, konserve ton balığı, dilimlenmiş yumurta veya dilimlenmiş hindi eklenebilir

Vegan ve vejetaryen seçenekler için ise, mercimek gibi yüksek proteinli bakliyat veya kuruyemişlerin yanı sıra, bir avuçzgara tofu veya tempeh ile de lezzet katılabilir.

Protein doyurucudur ve kan şekerini stabilize etmeye yardımcı olur. Kızarmış tavuk, kızarmış balık ve pastırma gibi yağlı şarküteri ürünleri önerilmez, peynir ise dozunda kullanılabilir.

En sevdiğiniz bakliyatları kullanın

Fasulye ve baklagiller salataya lif, protein ve besin değeri  katarken tokluğunuzu da artırır.

Eğer isterseniz, lezzet ve ekstra lif için bazı fasulyeler veya nohut, siyah fasulye, barbunya veya mercimek harika seçenekler. Bunları yaklaşık bir su bardağı kadar kullanabilirsiniz.

Biraz da süs

Salata sosları genelde yüksek kalorili ve yağlıdır ve genellikle dışarda menüden bir salata sipariş ettiğimizde “hafif sos” istemezsiniz çok fazla soslu bir salata alırsınız. Çoğu restoran salatası, en az dörtte bir fincan veya 4 yemek kaşığı sos içerir. Dışarıda yiyorsanız, sosu ayrı bir kapta isteyebilirsiniz, böylece ne kadar ekleyeceğinize karar verebilirsiniz.

Sadece bir yemek kaşığı yağ (kalp için sağlıklı yağlar) 100’den fazla kalori içerdiğinden, eğer bir kalori hesabı yapıyorsanız porsiyon büyüklüğüne dikkat etmek de önemlidir.

Böye durumlarda sos seçerken, balzamik salata sosu, İtalyan sosu gibi kremsi olmayan sosları seçmek ya da en güzeli, en sevdiğiniz baharatlarla birlikte zeytinyağı ve sirke kullanmak en iyisidir. Ranch sos, Sezar ve mavi peynir sosu gibi sosları ise daha düşük oranlarda kullanılabilir.

Hazır satılan tatsız ‘diyet’ salata soslarının genellikle yağları daha düşük  ancak şekerleri daha yüksektir; bu da onları orijinal versiyonlarından daha sağlıklı yapmaz.

Evde yemek yerken zeytinyağı, hardal, balzamik sirke, taze limon ve baharatlarla kendi sosumuzu yapabiliriz.

Eğer sos hayranı değilseniz, salatanızı ezilmiş fındık (ceviz veya file badem de olur) veya sağlıklı yağ için dilimlenmiş avokado ile süsleyebilirsiniz.

BONUS: Meyve ile taçlandırma

Salatanızın gösterişini artırmak ve biraz daha canlandırmak istiyorsanız, biraz meyve ekleyebilirsiniz. Salatalara lezzet vermesi için kullanılabilecek nar taneleri, yaban mersini,çilek, dilimlenmiş elma veya armut gibi sayısız meyve, salataya gevreklik ve ek besin değerleri katacaktır.

 

 

Pakistan için sesler bu kez İstanbul’dan yükseldi: Pakistan’ın hikayesi bizim hikayemizdir

Haber: Mehmet TEMEL

*

Son dönemin en büyük sel felaketini yaşayan Pakistan’da can kaybı bini aşarken küresel iklim krizinden son günlerde kendi payına büyük bir sel felaketi alan Pakistan’da insanlar yerinden edilmiş durumda.

İklim krizi sonucunda yaşanan aşırı hava olayları sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı konumda olan ülkelere daha büyük bir fatura çıkarıyor. İklim Adaleti Hareketi de dünya çapında bu adaletsizliğe dikkat çekmek için eylemler gerçekleştirdi. 75 ayrı bileşeni bulunan İklim Adaleti Koalisyonu üyeleri ve çevre aktivistleri de bugün Beşiktaş’tan “Pakistan bizim hikayemiz” diye seslendi.

Aktivistler İklim Adaleti Hareketi çağrısıyla 14.00’da “#PakistanIsOurStory” sloganıyla İstanbul Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü Beşiktaş Hizmet Binası önünde bir araya geldi.

Burada bir basın açıklaması düzenleyen ekoloji aktivistleri “Pakistan’da geçtiğimiz günlerde yaşanan dünyanın en ölümcül sel felaketi, iklim krizinin dehşet verici boyutlarını bir anda tüm dünyanın gündemine taşıdı” dedi.

‘Pakistan iklim krizinden en az sorumlu olan, ancak en çok zarar gören ülkelerden biri’

Ortalamanın çok üzerinde yağan muson yağmurlarının neden olduğu sellerin, ülkenin yaklaşık üçte birinin sular altında kalmasına, binlerce insanın ve yüzlerce çocuğun ve yüzbinlerce evcil hayvanın hayatını kaybetmesine, 2 milyon dönümden fazla tarım arazisinin zarar görmesine, 10 milyar doların üzerinde maddi hasara neden olmasına değinen aktivistler açıklamalarında şunlara yer verdi:

“İklim krizinin neden olduğu bu büyük sel felaketinin ardından ishal ve sıtma gibi salgın hastalıklarda artış ve kitlesel açlık krizi riskiyle karşı karşıya olan Pakistan, dünyayı hızla yok oluşa sürükleyen iklim krizinden en az sorumlu olan, ancak en çok zarar gören ülkelerden birisi.”

Fotoğraf: Mehmet Temel

Bu felaketlerin baş sorumlularının, fosil yakıta dayalı elektrik üretim sektörü ve bu elektriği tüketen, sera gazı salımları yüksek, enerji yoğun endüstriler olduğunun altının çizildiği açıklamada “Enerji ve endüstri sektörleriyle iş birliği içindeki zengin, kapitalist ülkeler, küresel ölçekte sebep oldukları iklim krizi felaketlerinin mali faturasını ödemeli ve sera gazı salımlarını azaltmak için ciddi önlemler almalıdırlar” denildi.

Türkiye’de iklime bağlı felaketlerin gitgide sıklaşarak görülmeye başladığının da ifade edildiği açıklamada şunlara yer verildi:

Meteoroloji Genel Müdürlüğü İklim Değerlendirmesi Raporu’na göre 2021 yılı, 1024 adet aşırı hava olayı sayısı ile aşırı olayların en fazla yaşandığı yıl oldu. 2021 yılında Akdeniz ve Ege’deki orman yangınlarında 140 bin hektar ormanlık alan kül oldu. Yine 2021’de Kastamonu ve Sinop’taki sel felaketlerinde can ve mal kayıpları oluştu.

Fotoğraf: Mehmet Temel

‘İktidar kömürden çıkış konusunda isteksiz’

Tehlike bu kadar barizken ve hem iklim krizini azaltmaya hem de iklim krizinin olası zararlarını önlemeye yönelik eylemlerin acilen devreye alınması gerekirken, Türkiye’nin özellikle son 20 yıldaki performansı, iklim krizinin hükümetler tarafından hiçbir şekilde ciddiye alınmadığı kanısı uyandırmaktadır; 2011-2023 yıllarını kapsayan ve 541 maddeden oluşan İklim Değişikliği Eylem Planı (İDEP), iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum amacıyla başlatılmıştı. Ancak 2010’dan 2022’ye kadar geçen sürede sera gazı salımları 400 milyon ton CO2 eşdeğerinden 524 milyon tona çıkmıştır. Bu dönemde sera gazı salımlarında azaltıma gitmek için öncelikle kömürlü termik santrallerin kapatılması gerekirken tam tersine kömürlü termik santrallere yapılan yatırımlar artmıştır.

Ayrıca enerji ve karbon yoğun sanayiyi besleyen mega inşaat projelerini destekleyen hatalı ve ranta dayalı politikalar ısrarla uygulanmaya devam etmiştir ve sonraki yıllarda yayınlanan belgeler ve toplantılardaki tutumda açıkça görülmektedir; 2021 yılı temmuz ayında Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanan Yeşil Mutabakat, konuya mali yönden bakmaktadır ve ciddi bir eylem planı ortaya koymaktan uzaktır.

Fotoğraf: Mehmet Temel

2021 yılı Kasım ayında Glasgow’da düzenlenen COP26 BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı‘nda imzaya açılan “Temiz Enerjiye Geçiş” ve “Kömürden Çıkış” deklarasyonlarının Türkiye tarafından imzalanmaması iktidarın kömürden çıkış konusundaki isteksizliğini göstermektedir.

‘Kapitalizmin atıklarının maliyetini halka ödetmesine izin vermemeliyiz’

Son olarak 2022 yılı Şubat ayında yapılan İklim Şurası’nda da kömürden çıkışa yönelik bir eylem planı yer almadığı gibi, doğalgaz arama çalışmalarının desteklenmesi gibi fosil yakıtlara bağımlılığı devam ettirme kararlığı sergilenmiş, özel şirketlere kirletme hakkı alım-satımını öngören Emisyon Ticaret Sistemi önerilmiş, acilen radikal değişiklik yapılması gereken enerji politikalarının revizyonu ise COP27 öncesine ertelenmiştir.

Kapitalizmin enerji santralleri, sanayi tesisleri, madenler, altyapı projeleri yoluyla doğal varlıkları istediği gibi kullanabileceği bir hammadde olarak görerek tahrip etmesine ve toprağı, suyu, havayı zehirleyen atıklarının maliyetini halka ödetmesine izin vermemeliyiz.

Fotoğraf: Mehmet Temel

İklim Adaleti Koalisyonu olarak talebimiz, Türkiye’nin önümüzdeki kasım ayında 27.’si düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler Taraflar Sözleşmesi’nde adil paylaşım ve hakkaniyet ilkesine uygun karbon bütçesi üzerinden sera gazı salımlarında azaltmayı ve 2050 yılında sıfırlamayı öngören ciddi bir eylem planını sunması ve gerekli her türlü kurumsal ve mevzuat değişikliklerini acilen yaparak uygulamaya geçirmesidir.

‘Pakistan’ın hikayesi bizim hikayemizdir’

Türkiye’nin 2020 yılı sera gazı salımlarının yüzde 25’i kömürden kaynaklanmıştır. Bu nedenle dünyada olduğu gibi birinci öncelik, kömürden çıkışa verilmeli ve 2030 yılı itibarıyla tüm kömürlü santrallerin kapatılmasını öngören bir yol haritası hazırlanmalıdır. Türkiye’nin eylem planı, iklim krizinden etkilenmesi muhtemel, kırılgan toplum kesimlerinin sosyal şartlarını iyileştirmek için somut adımlar içermeli ve bunlar vakit kaybetmeden hayata geçirilmelidir.

Fotoğraf: Mehmet Temel

Unutmayalım; iklim krizine yönelik etkili önlemler acilen uygulanmazsa, Pakistan’da yaşananlar bizim de gerçeğimiz olacaktır. Pakistan’ın hikayesi bizim hikayemizdir!”

İklimin ‘devrilme noktaları’: Son araştırmalara göre kritik eşiklere ne kadar yakınız?

Science dergisinde yayınlanan büyük çaplı yeni bir araştırmaya göre, Paris Anlaşması‘nın küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelerin 1.5 derecenin üstü ile sınırlandırma hedefinde başarısız olursak, iklim sistemlerinin artık kendi kendini idame ettiremeyeceği çok sayıda kritik eşik, yani tehlikeli “devrilme noktalası” tetiklenebilir.

Devrilme noktaları (‘tipping points’), geçildiğinde Dünya’daki sisteminin belirli bir bölümünde büyük ölçekli ve potansiyel olarak geri döndürülemez değişiklikleri tetikleyen eşiklerdir.

Bunlardan bazılarının; -dev buz tabakaları, okyanus akıntıları ve permafrost gibi iklim belirleyicilerinin- geri dönüşü olmayan değişim noktasından çoktan geçmiş olduğu düşünülüyor.

Yeni araştırmalara göre ise 1.5 derecenin üzerindeki küresel ısınma birden fazla “devrilme noktasının” aşılmasına dair “çok önemli bir risk” yaratacak.

Bilim insanları bu araştırmada toplamda 16 devrilme noktası için kanıtlar topladı ve bazılarının tetiklenmesinin 2 dererecelik küresel ısınma ile başlayacağını tespit etti.

Araştırmaya göre bu 16’dan beşi bugünün sıcaklıklarında tetiklenebilir: Grönland ve Batı Antarktika buz tabakalarının çöküşü; yaygın permafrost çözülmesi; Labrador Denizi‘nde konveksiyonun çökmesi; ve tropikal mercan resiflerinin büyük ölçüde yok olması.

1.5 derece sınırının geçilmesi halinde bunlardan dördü “olası” olaylardan  “muhtemel” statüsüne geçiyor ve bu ısınma seviyesi civarında beş tane daha devrilme noktası mümkün hale geliyor.

Görnland buz tabakası. Fotoğraf: Kerem Yücel / AFP

İklimin devrilme noktaları ne demek?

Söz konusu araştırmayı yürüten Tim Lenton, 2008‘de yine Exerton Üniv ersitesi‘nde ‘devrilme noktaları’ üzerine ilk büyük araştırmayı kaleme alan bilim insanı.

Lenton bu makalesinde, insan kaynaklı iklim krizinin ve baskıların, bu noktaları nasıl ve ne zaman tetikleyebileceğine dair ‘devrilme elementlerini’ ve iklim sistemlerinin küresel ısınmaya duyarlılıklarını tespit etmeye çalışan bir çerçeve çizdi.

Bu devrilme noktaları, kısaca; iklim sistemlerinin, artık kendi kendini yenileyebilecekleri kadar güçlü olmayacağı bir döneme gireceği kritik eşikleri ifade ediyor.

Görsel: Climate Science

Gezegen ısındıkça, Dünya sisteminin birçok bileşeni -şimdiden- büyük ölçekli değişikliklerden geçiyor.

Buz tabakaları küçülüyor,eriyor; mercan resifleri ölüyor ve yağmur ormanları bozuluyor.

İngilizce’den Türkçe’ye ‘bardağı taşıran son damla’ olarak da çevirebileceğimiz ‘the tipping point’ deyimiyle; değişikliklerin ani, geri döndürülemez ve kademeli etkilere yol açabilecek ve daha büyük, daha kritik bir değişikliğe neden olacak kadar önemli hale geldiği nokta tarif ediliyor.

Bilim insanları, iklim sistemlerin birçoğunun bu devrilme noktasını bir kez aştığında, sistemin veya “öğelerinden birinin” aniden yeni ve geri döndürülemez bir duruma geçmeye yaklaştığı konusunda uyarıyor.

Örneğin, Batı Antarktika buz tabakasının devrilme noktası geçilirse, hızlı erime sonunda tabakanın çökmesine neden olacak.

CarbonBrief, iklim devrilme noktasını tanımlarken Jenga oyunundan örnek veriyor: Yükselen sıcaklıklar bütün sistemi istikrarsızlaştırıyor ve zaman içinde biriken bu sıcaklık sistemlerin baş edemeyeceği bir hale geliyor. Ve çöküş bir kez başladığında, artık geri döndürmesi çok zorlaşıyor:

 

NASA Godard Enstitüsü‘nden iklim bilimci ve Küresel Isınmanın Kırılma Noktaları kitabının da yazarı James Hansen ise devrilme noktalarına ilşkin şöyle diyor :

“Devrilme noktası, pozitif geri-beslemeli bir sistemin sonucudur. Sistem bir yöne doğru değişime zorlandığında ve değişimde yeterince yol aldığında, pozitif geri-beslemeler daha fazla zorlamaya ihtiyaç duymaksızın değişimde ani bir ivmeye sebep olabilirler.”

‘Devrilme noktaları’ kavramı 20 yıl önce de Hükümetlerarası İklim Paneli IPCC tarafından ortaya atılmıştı, ancak o zaman bunların yalnızca küresel ısınma 5°C’ye ulaştığında ortaya çıkacağı düşünülüyordu. Bununla birlikte, son IPCC değerlendirmeleri ve bazı yeni modellemeler, 1°C ile 2°C ısınma arasında da devrilme noktalarına ulaşılabileceğini öngörüyor.

Devrilme noktasına gelmesinden endişe duyulan belireyici iklim sistemlerinden başlıcaları; Doğu ve Batı Antarktika ve Grönland buz tabakaları , Atlantik Meridyonal Devrilme Sirkülasyonu (AMOC), Amazon yağmur ormanları, permafrost, El Niño Güney Salınımı…

Bu son araştırmada da ekip, mevcut küresel ısınma seviyelerinin bile (yaklaşık 1,2 derece) dünyayı Doğu ve Batı Antarktika ve Grönland buz tabakaları, çöküşü de dahil olmak üzere  beş büyük devrilme noktasına yaklaştırdığını vurguluyor.

Ancak yine araştırmcalara göre rotayı değiştirmek için çok geç değil.

Eriyen permafrost, Sibirya.

Exeter Üniversitesi’ndeki Küresel Sistemler Enstitüsü müdürü ve Dünya Komisyonu üyesi Tim Lenton bu araştırmaya da öncülük etti ve AFP’ye verdiği demeçte şöyle dedi:

“2008’de iklim devrilme noktalarını ilk değerlendirdiğimden beri liste büyüdü ve risklere ilişkin değerlendirmemiz arttı. Yeni çalışmamız, iklimin devrilme noktalarını geçme riskini sınırlamamız için dünyanın hızlı bir şekilde ekonomiyi karbonsuzlaştırması gerektiğine dair ikna edici kanıtlar sunuyor.

Bunu başarmak için şimdi temiz bir enerji geleceğine dönüşümü hızlandıran olumlu ‘sosyal devrilme noktalarını’ tetiklememiz gerekiyor.’ Ayrıca, kaçınamadığımız iklim devrilme noktalarıyla başa çıkmak ve kayıp ve zararlara maruz kalabilecek olanları desteklemek zorundayız.”

Makalenin diğer yazarlarından Dünya Komisyonu‘ndan David Armstrong McKay de emisyon azaltımına işaret ediyor:

“Batı Antarktika ve Grönland buz tabakalarının bazı kısımlarında, permafrost bölgelerinde, Amazon yağmur ormanlarında ve potansiyel olarak istikrarsızlaşma belirtileri görebiliyoruz. Atlantik sirkülasyonu da alt üst oluyor.

Dünya zaten bazı devrilme noktaları riski altında. Küresel sıcaklıklar daha da yükseldikçe daha fazla devrilme noktasına ulaşmak mümkün hale geliyor. Devrilme noktalarının aşılması riski, sera gazı emisyonlarını hızla keserek ve buna hemen başlanarak azaltılabilir.”