Ana Sayfa Blog Sayfa 684

Göktürk’te mücadele sürüyor: Belediyenin değişmesinden sonra bakanlık vasıtasıyla yaptırıyorlar

Demirören Grubu’nun kredi borçlarına karşılık Ziraat Bankası’na geçtiği belirtilen İstanbul‘un Göktürk Mahallesi’ndeki Kemer Country Golf Sahası‘na, Emlak Konut GYO’nun konut inşaatı projesine karşı bölge sakinlerinin mücadelesi sürdürüyor. ‘Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi’, dün (21 Kasım’da) İBB Meclisi‘nin kasım ayı toplantısı öncesi CHP Grubu‘nu ziyaret ederek, projenin durdurulması konusunda destek istedi. CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı ise “Büyükşehir Belediyesi’nin el değiştirmesinden sonra yaptıramadıkları şeyleri bakanlık vasıtasıyla yaptırıyorlar. Çok değil, altı ay sonra o da değişir. O bakanlık ellerinden gittiğinde, mutlaka bunun geriye dönüşü olur” dedi.

Anka Haber Ajansı‘nın aktardığına göre; Proje ile ilgili iki kez yürütmeyi durdurma kararı verilmesine karşılık, inşaat çalışmaları hala sürerken, ‘Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi’ üyeleri dün İBB Meclisi toplantısı öncesi CHP grup üyelerini ziyaret etti.

‘Türkiye’mizin bütün yeşil alanlarına bir çökme operasyonu yapılıyor’

Görüşmeye CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı, CHP Meclis üyeleri Gülsüm Polat, Ali Haydar İşgar katıldı. Görüşmede, ‘Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi’ sözcüsü Gülseren Onanç şunları söyledi:

“İki hafta önce Eyüpsultan Belediyemizi ziyaret ettik. Oradaki belediye meclis üyelerine yapılan usulsüzlükleri söyledik. Bir an önce yapılması gerekenleri söyledik, aksiyon almalarını talep ettik. Şu ana kadar yapılan herhangi bir aksiyon yok. Türkiye’de ve İstanbul’da şöyle bir süreç var; ‘Cumhurbaşkanlığı Kararı’ ve ‘Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Rezerv Yapı Alanı’ diye. İstanbullumuzun ve Türkiye’mizin bütün yeşil alanlarına bir çökme operasyonu yapılıyor. Bu çökme operasyonları daha sonra belediyelerin ruhsat ve inşaat süreçlerine giriliyor ve sizlerde belediyelerde hem ilçe hem de büyükşehir belediyesi bize göre büyük suçun bir şekilde ortağı haline getiriliyor. Bu rezerv yapı alanı denilen sürecin bir an önce İBB Meclisi tarafından durdurulması ve itiraz edilmesi gerekiyor.

Bizim alanımız, aslında bir yeşil alan, 30 yıldır bizim kendi ellerimizle büyüttüğümüz, baktığımız bir yeşil alan ama Demirören’in özgür basını sonlandırmak üzere Doğan Medya’yı satın almak için Ziraat Bankası’ndan usulsüz kredisine alet edilmiş bir yeşil alandan söz ediyoruz. Bizim yeşil alanımız maalesef bu usulsüz kredinin bir teminatı olarak gösteriliyor.

Şu anda 358 bin metrekarelik yeşil alanımızın üzerine haksız, hukuksuz bir yapılaşma oluyor. Biz 22 gündür buna direniyoruz. Büyükşehir Belediyesi’ni de ilgilendiren ihlaller var, bununla ilgili İSKİ kanalıyla bildirdik. İSKİ de bu sürecin içine dahil oldu. Ama henüz bu ihlallerin, bu sürece bir yaptırımı maalesef olamadı. İBB, İBB Meclisi, henüz bu yapılan ihlalleri bu yapılan yapılaşmaları durdurmak olarak yerine getiremedi.”

‘Mesele tamamen imar rantı’

CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı ise meselenin tamamen imar rantı olduğunu ifade ederek “İstanbul’da çok uzun zamandır yaşadığımız, yeşil alanların imara açılması ile ilgili geçmiş yıllarda önemli gördük CHP Grubu olarak uzun yıllardır bütün bu hukuksuzluklara karşı durup hem siyaseten hem de hukuken bunlara cevap veriyoruz ve dava açıyoruz. Böyle kazandığımız onlarca, yüzlerce dava var” dedi.

“Ama ne yazık ki mevcut iktidar geçmiş dönemde Büyükşehir Belediyesi vasıtasıyla yaptıklarını, Büyükşehir Belediyesi’ni kaybetmelerinden sonra, ellerinde olan bakanlık vasıtasıyla yeşil alanları ya da imara açık olmayan yerleri imara açıyorlar” ifadelerini kullanan Balyalı,  “Sadece Kemerköy’deki hadise biraz daha farklı. Onun bir özelliği var, medya kuruluşunun el değiştirme hikayesinin baş aktörü olmasından kaynaklanıyor. Oradaki spor alanlarının imara açılması olayı, orada bir imar rantı yaratılması, imar rantıyla da oraya ödenmesi gereken paranın buradan ödenmesi meselesi” ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Büyükşehir Belediyesi’nin el değiştirmesinden sonra yaptıramadıkları şeyleri bakanlık vasıtasıyla yaptırıyorlar. Çok değil altı ay sonra o da değişir. Elbette bir zarar veriliyor burada ama mutlaka bunun geriye dönüşü olur.

Özellikle başkanımızın yönlendirmesiyle imardan sorumlu genel sekreter yardımcımız bizzat olayla ilgileniyor. Onun haricinde dört tane daire başkanlığı bizzat ilgileniyor, belediye meclis üyelerimiz bizzat ilgileniyor. Bu hafta içerisinde konuyu Belediye Meclisi’nde gündeme getiririz.”

‘Taşkın riski çok yüksek’

Görüşme sonrası ‘Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi’ sözcüsü Gülseren Onanç bir de basın açıklaması yaptı:

“Daha sonra bizim Kemerköy’de yapılan ihlallerden iki tanesini çok önemli bulduğumuzu söyledik. Bir tanesi; Cendere Deresi‘nin taşma olasılığı. Bakın şu anda yoğun bir yağmur başladı. Eğer bu yağmur böyle devam ederse şu anda bizim içinde bulunduğumuz Kemerköy’ün inşaat yapılaşma alanı içerisinde taşkın olma riski çok yüksek. Bu eskiden de vardı, şu andaki bu yapılaşmadan sonra çok daha fazla arttı. Bu riske de dikkat çektik. Aynı zamanda İSKİ’nin şu anda ihlal edilen İstanbul Caddesi üzerindeki alanın da bir an önce eski haline getirilmesini talep ettik.

Ayrıca ruhsatsız inşaat sürecinin de yerel belediye tarafından verildiği bir sürece de dahil olunması gerektiğini hatırlattık kendilerine. Her ne kadar bunu Eyüpsultan Belediyesi, bu usulsüz ruhsat sürecini götürse de biz Büyükşehir Belediyesi’nin bu usulsüzlüğün takipçisi olmasını ve bunu sonlandırması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü bu ruhsat sürecinde, yeniden Büyükşehir Belediyesi’nden birtakım talepler olacaktır. Bu konuda da kendilerini göreve davet ettik.”

Katılımcı bir tiyatro: Kara Kabare’nin armağan ekonomisiyle oynanacak oyunu Kadıköy Emek Sahnesi’nde

Türkiye’de ilk kez armağan ekonomisiyle tiyatro yapan ödüllü topluluk Kara Kabare,  10’uncu yılında “Zenhar” adlı oyunuyla 28 Kasım Pazartesi’den itibaren her Pazartesi 20.30’da Kadıköy Emek Sahnesi’nde olacak.

Topluluğun tüm oyunları gibi Zenhar da armağan ekonomisiyle oynuyor. Oyunun bütün masrafları, kitlesel fonlama projesi ile kumbaraya
seyirciden gelen katkılarla karşılandı.

Seyirci bu kumbaraya kaydolarak, her ay belli bir para karşılığında çeşitli armağanlar alabiliyor. Dilendiği zaman iptal edilebilecek bu aylık abonelik Seyirci oyuna rezervasyonunu topluluğun internet sitesi üzerinden yapıyor.

Oyunun sabit bir bilet fiyatı yok; topluluğun kendisini dengede hissedebilmek ve armağanını vermeye devam edebilmek için belirlediği bir yelpaze var. Bu yelpazedeki nakit para armağanı, oyunu izlediken sonra armağan kutusuna bırakılıyor.

Şirvan Akan tarafından yazılan ve yönetilen Zenhar ‘bir tören oyunu’ olarak nitelendiriliyor. Oyun interaktif değil, seyircisinin katılabileceği bölümlerden oluşan bir deneyim. Seyirci bir oyun “izlemeye” değil, bir törene “katılmaya” davet ediliyor.

İklim krizinin, salgınların, savaşların, yoksulluğun damgasını taşıyan çağımızda, Kara Kabare “artık yeni dünyayı çağırma zamanı geldi” diyor ve daha güzel bir dünyayı çağırmakta tek bir seyirlik oyunun yeterli olmadığını düşünen topluluk; oyunun yanı sıra tüm yıla yayılan, ekinoksları ve gündönümlerini, ay döngülerini takip eden farklı çalışmalar düzenlemeye
de devam ediyor.

 

 

Nükleer santralin yeniden ‘ısıtıldığı’ Sinop’ta huzursuz bekleyiş sürüyor: Yaşamak istiyoruz

 

Nükleer santralin yeniden ‘ısıtıldığı’ Sinop’ta huzursuz bekleyiş sürüyor: Yaşamak istiyoruz

Video haber: Sıla ERTAŞ

*

Sinop’un merkeze bağlı Abalı köyünün İnceburun mevkiinde kurulmak istenen Türkiye’nin ikinci nükleer santrali, Japonya’nın maliyetlerin arttığı gerekçesiyle projeden çekilmesi üzerine bir süredir gündemden çıkmıştı.

Ancak, geçen ekim ayında gerçekleşen Astana görüşmeleri sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le görüşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan muhatabına “Sizinle Sinop’u da konuşmuştuk. Bu iki nükleer enerji santralinin çıkaracağı ses dünyada çok farklı olacaktır” diyerek yıllardır finansman sorunları ve açılan davalarla anılan Sinop NGS projesini yeniden gündeme getirdi.

Açıklamanın ardından Rusya devletine bağlı atom enerjisi kurumu Rosatom, Türkiye ile Sinop’ta nükleer güç santrali inşa edilmesine yönelik müzakerelere başladıklarını duyurdu. Halihazırda Mersin’de Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (NGS) çalışmalarını sürdüren Rosatom‘un Genel Müdürü Aleksey Lihaçev, Sinop’un dört üniteli bir nükleer santral inşası için “son derece cazip” bir nokta olduğunu da söyledi.

‣Astana görüşmesinden nükleer endişesi çıktı: Sinop NGS açıklaması ne anlama geliyor? 

Ne olmuştu?

Sinop’taki nükleer santral süreci 1990’lı yılların ortasında başlamıştı. Japonya’nın üstlenmesi planlanan santral için görüşülen Japon şirketlerden önce Itochu ardından da yüklenici firma Mitsubishi Heavy Industries ‘finansman artışı’ gerekçesiyle projeden çekildi.

‣Sinop NGS için kesenin ağzı daraldı, Itochu çekiliyor!

Japonya basınına yansıyan bilgilere göre 11 Mart 2011’de Fukuşima Nükleer Santrali‘ndeki kaza ve sızıntı sonrası, yurtiçi-yurtdışı santrallerin inşasında eski güvenlik protokollerinin değiştirilmesi ve yenilerinin eklenmesi, Sinop gibi projelerinin maliyetlerini büyük ölçüde arttırmıştı. Japonların çekilmesi üzerine EUAS International ICC Merkezi Jersey Adaları Türkiye Merkez Şubesi “proje üstlenicisi” yapılarak ÇED sürecine başlandı.

‣Sinop Nükleer Santral Projesi’ne ‘ÇED olumlu’ kararı
‣Sinop’ta referans reaktöre şirketsiz ÇED

Yapımı 20 milyar doları bulan proje için hazırlanan ÇED raporu, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Eylül 2011’de kabul edildi. 3220 sayfalık bu rapor hakkında açılan davalar ise idare mahkemesi tarafından birleştirildi. Mahkemenin atadığı ve ‘tanıdık isimlerden’ oluşan 15 kişilik bilirkişi heyeti bile, sundukları raporda santralin yapılmaması için tam 276 madde sıraladı.

‣Sinop nükleer santral projesi BAE’ne önerilmiş

AKP hükümeti santralin kurulması için çabalarını sürdürürken çevre örgütleri ve nükleer karşıtları da boş durmadı. 1995 yılında ülkedeki tüm çevre kuruluşlarının davet edildiği Karadeniz Çevre Kurultayı gerçekleştirildi. 2005’te hükümete yakın çevrelerin Fransa’da görüşmeler yaptığını duyan Sinoplular Nükleere Karşı Platform’u kurdu. 2006’da ülkenin en büyük çevre mitingi nükleere karşı Sinop’ta gerçekleşti.

ÇED süreci kapsamında gerçekleştirilmesi gereken halkın katılımı toplantısı Sinop halkının itirazlarına rağmen yapılmış sayıldı,  2019 yılının Aralık ayında Ankara’da yapılan değerlendirme toplantısına ise Sinop’tan katılan sivil toplum örgütleri alınmadı.

Bir yandan da başta Sinop NKP olmak üzere meslek ve çevre örgütleri ve bölge sakinlerinin açtığı davalar yoluyla süren yargı sürecinde, ÇED Olumlu kararının iptali istemiyle açılan dava, henüz otuz günlük süresi bile dolmadan, on gün içinde reddedildi. Samsun 3’üncü İdare Mahkemesi’nin ret kararı nisan ayında davacılar tarafından Danıştay’a taşındı.

‣Sinop Nükleer Santrali’nin ÇED davası Danıştay’a taşındı

ÇED raporu eksiklerle dolu

Sinop NGS için seçilen alanın içinde Bozburun Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Hamsilos Tabiat Parkı, Sarıkum Tabiat Koruma Alanı, Aksaz- Karagöl Sulak Alanı ile Sarıkum Sulak Alanı gibi hassas alanlar bulunuyor.

Akkuyu Nükleer Santrali gibi dört reaktörden oluşması ve kullanım ömrünün 60 yıl olması planlanan santral için şimdiden 1 milyona yakın ağaç kesildi. Projenin ÇED Raporu’nda nükleer santralin inşaatı ve işletmesi sırasında oluşturabileceği etkiler atıklar için ara depolama ve son depolama aşaması gibi en önemli konular da dahil pek çok eksiklik var.

Projeyle ilgili en son Meclis’te HDP İzmir milletvekili Murat Çepni bir soru önergesi vermiş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verdiği yanıtta, Japonya ve başka ülkelerden gelen teklifleri değerlendirdiklerini belirtmiş ve nükleer enerjinin Türkiye’nin yeşil enerji dönüşümüne katkıda bulunacağını söylemişti.

‘Yalnızca Sinop ve Türkiye’yi değil, tüm dünyayı riske sokacak’

ÇED toplantısına alınmadıklarını, halkın katılımına izin verilmediğini söyleyen dönemin NKP sözcüsü İlker Şahin sürecin takipçisi olduklarını belirtiyor.

Sinop Nükleer Karşıtı Platformu yürütme Kurulu üyesi Selahattin Gümüş ise atanan bilirkişilerin bile 276 madde sıralayarak ÇED raporunun iptal edilmesini istediğini hatırlatarak, bunlara rağmen davanın reddedilmesini anlamanın zor olduğunu söylüyor. Zira raporda kentin jeolojik yapısı, rüzgarın yönü, acil duruma yönelik yapısal altyapının uygun olmayışına dikkat çekilerek güvenlik sorunları olduğu; deprem ve heyelan bölgesinde kalan alanda ne bu risklere yönelik ne de tsunamiye ilişkin bir çalışma yapıldığı belirtiliyor.

Sinop halkı ise yalnızca kentlerini ve Türkiye’yi değil tüm dünyayı tehlikeye sokacak bir proje olduğu; santralin inşa edilmesi halinde tüm Karadeniz’in deniz yaşamını sonlandıracağını ve tarımı ve yaşamı tümden olumsuz etkileyeceğini söylüyor.

Rus devlet şirketi Rosatom‘un Mersin‘de inşaatını sürdürdüğü Akkuyu NGS’nin ilk ünitesinin bir yıl içinde çalıştırılmaya başlanması planlanıyor. Bir süredir sessizliğini koruyan Sinop NGS’nin yeniden gündeme getirilmesinden tedirgin olan Sinoplular ise beklemede. Nükleer karşıtlarının bir başka argümanı da, bu santralin de Rus şirketine inşa ettirilmesi halinde tüm Karadeniz’in Rus hakimiyetine girecek olması. Hukuki savaşlarını sonuna kadar sürdüreceklerini belirten Sinoplular, yaşam alanlarını savunma konusunda da çok kararlı görünüyor.

 

Boğaziçi davası ertelendi: 12 kişiye üçer yıl hapis talebi

Boğaziçi Üniversitesi’nde Mart 2021’de LGBTİ+ bayrakları taşıdıkları için polis saldırısına uğrayanların yargılandığı davanın duruşması bugün görüldü. Ancak duruşmadan karar çıkmadı, dava 29 Aralık’a ertelendi.

KaosGL‘den Yıldız Tar‘ın aktardığına göre; İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Savcı, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten, 12 kişinin üç yıla kadar hapsini istiyor. “Yasaya aykırı yürüyüş” yapıldığını öne süren Savcı mütalaasında 12 kişinin kanunun 32’nci maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarını talep etti.

Hakim, mütalaaya karşı savunmalarını hazırlamaları için süre vererek davayı 29 Aralık’a erteledi.

‘Bilirkişi raporu hukuka aykırı’

Öte yandan dosyadaki bilirkişi, bir kişinin aynı anda iki farklı yerde olduğu iddia ediliyor. Avukatlar, davanın 21 Haziran’daki altıncı duruşmasında, bilirkişi raporunun gerçeği yansıtmadığını söyledi.

Avukat İrem Yener, bilirkişi raporuna itiraz ederek müvekkilinin derhal beraatini talep etti. Av. Yener, bilirkişiden sanıkların görüntüde yer alıp almadığını tespit etmesinin istendiğini ancak bilirkişinin yetki sınırlarını aştığını söyledi:

“Bilirkişi, dosyanın konusu dahi olmayan konularla ilgili belirleme yapmıştır. Trafiğin engellenip engellenmediğinin veya sanıkların ‘görevli memura mukavemet’ gibi dosyanın konusu olmayan başkaca suçlar işleyip işlemediğinin tespitini yapmak bilirkişinin yetki sınırları içerisinde değildir. Müvekkillerimizi hedef göstermeye ve hakim nezdinde olumsuz kanaat oluşturmaya yönelik bu bilirkişi raporu hukuka aykırıdır ve hükme esas alınmamalıdır.”

Av. Yener, bilirkişinin tek görevi ve yetkisinin dosyadaki görüntülerde sanıkların yer alıp almadığını tespit etmek olduğunu belirterek, “Bunu dahi doğru şekilde yapamamış, sanıklara ilişkin yanlış tespitler yapmıştır” dedi. Bilirkişi raporunda dosyada sanık olmayan kişilere ilişkin tespitlerin yer almasını da eleştirdi. Yetki sınırlarını aşmasına ilişkin şikayette bulunacaklarını söyledi.

Ne olmuştu?

Boğaziçi Üniversitesi‘nde rektör Melih Bulu‘ya yönelik protestolar sırasında 25 Mart günü LGBTİ bayrakları taşıdıkları için 12 kişi gözaltına alınmış ve haklarında dava açılmıştı.

24’üncü Asliye Ceza Mahkemesi‘nde 3 Haziran’da ilk duruşma görülmüştü. Öğrencilerin adli kontrol kapsamında uygulanan imza atma zorunluluğu kaldırılmış, yurt dışına çıkış yasaklarının ise sürmesine karar verilmişti.

Davanın ikinci duruşması 28 Haziran’da görülmüştü. Adliye önünde açıklama yapılmış “Gökkuşağı bayrağı taşımayı suç göstermeye çalışan iktidarın LGBTİ+ düşmanlığını toplumun her katmanına yaymaya çalıştığını görüyoruz. Birçok kimlik ve yönelimin sembolü olan bu bayrağın kapsayıcılığından korkanlar, kendi dışlayıcı ve yozlaştırıcı politikalarının kurbanı olmaya mahkumdur” denilmişti.

İddianamede öğrencilere yönelik polis şiddeti yer almazken, 25 Mart’ta öğrencilerin gökkuşağı bayrağı taşımaları şu ifadelerle kriminalize ediliyor:

“Kuzey kampüs önü dış kısım kaldırıma geldiğinde, LGBTİ flamalalarını açıp toplu bir şekilde yürürken kolluk güçlerince durduruldukları, kolluk amirlerince grup ile müzakere edilerek ellerinde bulunan LGBTİ flamalarını kapatmaları…”

‘Kadın, Yaşam, Özgürlük’ sloganları Dünya Kupası’nda: İranlı sporcular milli marşı söylemedi

Katar‘da düzenlenen 2022 FIFA Dünya Kupası sırasında İngiltere ile karşılaşmaya çıkan İran milli takımı, ülkede devam eden kitlesel protestolara destek işareti olarak dün açılış maçından önce milli marşlarını söylemeyi reddetti.

Saat 16.00’da Khalifa Uluslararası Stadyumu’nda maç öncesi marş çalınırken oyuncular ciddi ve sessiz kaldı. Bazıları, baş parmaklarını aşağı indirerek alaycı jesttler yaptı.

Tribünlerdeki İranlı taraftarlar da eyleme destek verdi.

Protestoculardan bazıları “Kadın, Yaşam Özgürlük” pankartı taşırken İranlı bir kadın Eylemlere destek için “Kadın, Yaşam, Özgürlük” yazılı pankartlar taşıdılar. “İran’a özgürlük. Sokaklarda çocukları öldürmeyi bırakın!”  diye bağırdı.

Fotoğraf: Alessandra Tarantino / AP
Fotoğraf: Alessandra Tarantino / AP

Milli takım, maçı oynamak üzere Doha‘ya gitmeden önce İran Cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi ile bir araya gelmiş, sokakta eylemlerin tüm şiddetiyle devam ettiği sırada oyuncuların Raisi ile çekilen fotoğrafları sosyal medyada tepkilere yol açmıştı.

Pek çok İran vatandaşı, ülkesinin Dünya Kupası’na katılmaması gerektiğini belirtiyordu.

Protestolarda öldürülen çocukların fotoğrafları İranlılar tarafından Twitter’da geniş çapta paylaşılırken, “Onlar da futbolu seviyorlardı ama İslam Cumhuriyeti tarafından öldürüldüler” mesajları atılmıştı.

İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini‘nin başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle ahlak polisi tarafından öldürülmesinin ardından tüm İran’a yayılan protestolar devam ediyor.

Protestolarda bugüne kadar 43’ü çocuk olmak üzere en az 342 insan öldürüldü.

Endonezya’da 162 kişinin öldüğü depremin ardından Solomon Adaları’nda 7 büyüklüğünde bir deprem daha

Endonzeya‘nın Batı Java eyaletindeki Ciranjang şehrinin 18 kilometre güneybatısında meydana gelen 5,6 büyüklüğündeki depremde ölenlerin sayısı 162’ye yükseldi.

10 kilometre sığ derinlikte meydana gelen depremin ardından hastaneler tam kapasiteye ulaştı, yaralılar sokaklarda, çadırlarda tedavi edilmeye başlandı.

Aralarında okul ve hastanelerin de odluğu çok sayıda bina hasar gördü, depremin tetiklediği bir heyelanla bir köy toprak altında kaldı.

Jakarta’nın yaklaşık 217 kilometre (135 mil) güneyinde yer alan ve en çok etkilenen Cianjur şehrinde enkazdan kurtarma çalışmaları devam ediyor.

Batı Java Valisi Ridwan Kamil, ölenlerin çoğunun günlük dersleri bittikten sonra İslami okullarda ekstra derse devam eden devlet okulu öğrencileri olduğunu söyledi. Kamil, 31 kişinin de kayıp olduğunu belirtti. İlk açıklamalara göre 13 binden fazla kişi tahliye merkezlerine götürüldü.

Fotoğraf: Reuters

Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo kurtarma ekiplerine,  enkaz altında kalan kurbanları kurtarmaya öncelik vermeleri çağrısında bulundu.

Kurtarma çalışmaları gece boyunca devam etti. 

Fotoğraf: Tatan Syuflana / AP

Vali, yetkililerin “yaralı ve ölü sayısının zamanla artacağı varsayımıyla” hareket ettiğini söyledi.

Depremin meydana geldiği bölge, ülkenin en yoğun nüfuslu yeri ve toprak kaymalarına yatkın. Birçok alanda kötü inşa edilmiş evler yıkıldı.

Fotoğraf: Rangga Firmansyah / AP
Fotoğraf: Rangga Firmansyah / AP

İlk kurtarma girişimleri, hasarlı yollar ve köprüler, elektrik kesintileri ve ağır beton molozlarının taşınmasına yardımcı olacak ağır ekipman eksikliği nedeniyle sekteye uğradı Bugün, elektrik ve telefon şebekesinde iyileşme olduğu kaydedildi.

Endonzeya depreminin hemen ardından bu sabah Pasifik Okyanusu‘ndaki Solomon Adaları‘nda 7,0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Avustralya Yüksek Komisyonu’ndaki tüm personelin güvende olduğunu söyledi.

Albanese Parlamento’ya yaptığı açıklamada, “Bilinen bir yaralanma yok, ancak Yüksek Komisyon ek binasının çatısı çöktü, bu da şehrin her yerinde büyük olasılıkla hasara işaret ediyor” dedi.

Solomon Adaları Meteoroloji Ajansı, Guadalcanal bölgesinde 15 kilometre derinlikte meydana gelen depreme yönelik tsunami riski bulunmadığını duyurdu. Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi ise tehlikeli dalgaların ada ülkesi kıyılarına yaklaşabileceğini açıkladı.

Solomon Adaları, birçok volkanik patlamanın ve depremin meydana geldiği Pasifik Okyanusu kenarı boyunca bir yay olan Pasifik Ateş Çemberi üzerinde yer aluyor.

Ankara’nın meraları nükleer çöplüğe dönüştürülmek isteniyor

Mersin‘de inşaatı süren Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘ne ait radyoaktif atıkların Ankara Avdanlı’ya taşınmasına ve yerleşim yerlerinde kurulacak bir yerleşkede depolanmasına karar verildi. 

Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu Başkanlığı (TENMAK) ve Ankara Valiliği arasında 7 Temmuz 2022 tarihinden itibaren yapılan yazışmalara göre, Ankara Polatlı sınırları içindeki Avdanlı Mahallesi’nde kurulacak nükleer atık depolama tesisi için 4 milyon metrekarelik mera alanında tahsis amacı değişikliği talep edildi.

TENMAK’ın Temmuz 2022 tarihli yazısı üzerine Ankara Valiliği il Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından Polatlı İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü’ne atfen düzenlenen raporda yer alan bilgilere göre; Avdanlı Mahallesi’nde bulunan yuvarlak sayıyla 1 milyon 500 bin metrekare yüzölçümlü mera vasıflı alan ile yine yuvarlak sayıyla 2 milyon 500 bin metrekare yüzölçümlü Ağnam Yeri (koyun yeri) vasıflı toplamda 4 milyon metrekarelik alan için “Radyoaktif Atık Yönetimi Merkezi, Radyoaktif Atık Bertaraf ve Depolama Yerleşkesi” olarak kullanılmak amacıyla 4342 Sayılı Mera Kanununa dayandırılarak “tahsis amacı değişikliği” talep ediliyor.

11 Kasım’da iddiaların Meclis araştırmasına açılmasına ilişkin partisinden 19 milletvekiliyle birlikte önerge veren İYİ Parti Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral, belgeleri 16 Kasım’da Enerji Bakanlığı’nın bütçe toplantısında da gündeme getirmişti.

Oral’ın paylaştığı belgede, nükleer atık ve depolama yerleşkesinin kurulmak istenen noktanın, çiftçi yerleşim ve üretim alanları olan Aşağı Yatak mevkiine 2-2,5 km, Gümüşkaya Mahallesine 3 km, Kocahacılı Mahallesine 2-2,5 km ve Sakarya Irmağı’na 3 km uzaklıkta olduğu bilgisi yer alıyor:

Bütçe komisyonunda konuşan Oral, “Akkuyu Santraline neredeyse 500 km ötedeki bu alana, güneyden kuzeye pek çok şehri kat eden bir yoldan, radyoaktif atık taşınması son derece sakıncalıdır. Atıkların bu kadar uzun bir nakil mesafesinde kazaya uğrama ihtimali yüksektir. Ayrıca olası bir kaza, kaçak ve radyoaktif etkileşimde çevresi tamamen tarım, hayvancılık ve yerleşim arazisi olan bu bölgede bir felaket yaşanması olasıdır” ifadelerini kullandı.

“Polatlı halkı adına bu işin takipçisi olacağız diyen Oral, Bakan’a da şu soruları sormuştu: “Akkuyu Santralinden çıkacak radyoaktif atıklar nereye depolanacaktır? Depolanması planlanan yerler arasında Polatlı’nın Avdanlı mahallesi var mıdır? Bahsettiğim riskler ve sorunlar hakkında bakanlığın bir risk ve etki analizi yapılmış mıdır? Polatlı halkı adına bu işin takipçisi olacağız.”

Bölgede yaşayanların gözden çıkarılmış olduğunu gösteriyor

Yeşil Gazete yazarı ve nükleersiz.org Koordinatörü Pınar Demircan, Mera Kanunu‘nda 2008 yılından itibaren yapılan değişikliklerle neredeyse bütün bakanlıkların ilgili bölgedeki Valilik aracılığıyla meraların tahsis amacını değiştirmesinin mümkün hale geldiğini hatırlatıyor:

“Özellikle Türkiye’deki başkanlık sisteminin kolaylaştırıcılığında enerjiye , kültür endüstrisine, madenciliğe, sanayiye kamu yatırımlarına tarım ve hayvancılık faaliyetleri karşısında öncelik tanınıyor ki bu durum bölge insanlarının topraksızlaştırıldığını, kırı terk etmeye zorlandığını ve aynı zamanda bölgede yaşayanların gözden çıkarılmış olduğunu göstermekte.

Üstelik bu kez söz konusu olan tesiri yüzlerce belki de on binlerce, hatta radyoaktif atık yarılanma ömrüne göre milyonlarca yıl söz konusu olan radyoaktif atıklar.”

ÇED yapılmasının bile kabul edilemeyeceği kadar hassas bir durum varken ÇED’in yapılması bile söz konusu değil.

Radyoaktif atıklara bağlı olarak gıda zincirine tesir eden bir kontaminasyon halinde ise dağıtımı ülke genelinde yapılan ürünler aslında hepimiz için risk ve güvensizlik teşkil edecek.

Bölgede depremler meydana geliyor

IAEA küresel standartlarına göre nükleer atık alanı olarak belirlenen yerlerin jeolojik olarak stabil durum arz etmesi nedeniyle seçildiği düşünülen bu bölgede 2-4 büyüklüğünde depremler meydana geldiğinin altını çizen Demircan şu soruyu da ekliyor:

“Tabii bu durum, bir de tersinden düşünürsek halihazırda inşasına devam edilen Akkuyu NGS’nin bulunduğu Büyükeceli yöresinin ve bölgenin depremsellik bakımından uygun olmadığının kabul edildiği anlamına geliyorsa aynı durum nükleer tesis için deprem riskinin varlığının kabul edilmesi anlamına gelmiyor mu?”

Akbelen davası ertelendi: Beşli çeteye de imtiyaz tanınamaz

İkizköy’de Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret Anonim Şirketi’ne (YK Enerji) karşı ağaçları korumak için nöbet tutan ekoloji aktivistlerinin yargılandığı davanın dördüncü duruşması görüldü. Davanın görülmesi İkizköylülerin avukatlarının reddi hakim talebinin değerlendirilip kabul edilmemesi nedeniyle 2 Şubat’a 14.00’a ertelendi. Bir önceki duruşma da Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi’ne değerlendirmek üzere gönderilen reddi hakim savunmasında değerlendirme yapılmadığı için ertelenmişti.

İkizköylülerin davasına birçok ekoloji örgütü aktivisti de adliyede destek verdi.  Bugün 11.00’da Milas Adliyesi’nde görülen dava,  ağaçları korumak için nöbet tutan ve geçen sene yerlerde sürüklenen direnişçilerin davası.

Akbelen Ormanı’nda 740 dönümlük ormanlık alanda kömür madeni işletmek için izin alan Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret Anonim Şirketi (YK Enerji), tahsis kararının iptal edilmesi için Muğla 1’inci İdare Mahkemesi’ne açılan dava nın sonucunu beklemeden 17 Temmuz 2021’de ağaçları kesmek istedi. Bölge halkı bunun üzerine kesimleri durdurdu ve ormanın girişinde çadırlı nöbet başlatmıştı.

8 Ağustos 2021’de şirketin hukuksuzca yapmaya çalıştığı ağaç kesiminden böyle haberdar olundu ve kesim durdurulmuştu.

Akbelen direnişçilerine destek için adliyeden sonra ekoloji aktivistleri Akbelen Ormanı’ndaki nöbet alanında bir araya geldi. Fotoğraf: Demet Parlar

İkizköylülerin nöbet alanına 10 Ağustos 2022 Pazartesi’yi 11 Ağustos 2022 Salı’ya bağlayan gece yarısı Jandarma baskını yapılması sonrası 11 İkizköylü, 250 kişilik jandarma ekibi tarafından darp edilerek özel mülk olan alandan zorla çıkarılmıştı.

Bugün duruşmada hazır bulunan İkizköylüler duruşma çıkışında adliye önünden şöyle seslendi:

“Akbelen için adalet, zeytin için adalet!”

Anayasa maddeleriyle Akbelen’in savunusu: Beşli çeteye de imtiyaz tanınamaz

İkizköylülerin avukatı İsmail Hakkı Atal da adliye önünde yaptığı açıklamada Anayasa’nın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını tanıyan maddesini hatırlattı ve ekledi:

“Anayasa da, kanun da, yönetmelikler de bizden yana. Anayasa’nın 17. maddesi: Herkes maddi ve manevi hakkını geliştirme hakkına sahiptir, yani yaşama hakkına sahiptir [Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.]. Anayasa’nın 56’ıncı maddesi: Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir [Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir]. Anayasa’nın 169’uncu maddesi: Devlet ormanları korur, ormanlara zarar verecek hiçbir eyleme müsade edilemez, bu konuda bir istisna yapılamaz. [Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır.]

Anayasa’nın 10. maddesi de hakimlere, kaymakamlara, valilere de şunu emrediyor: Kamu görevlileri önünde herkes eşittir, hiçkimseye ayrıcalık imtiyaz tanınamaz. Hiçbir zümreye, hiçbir sınıfa, yani bir fabrikatöre, termik santrale, beşli çeteden Limak’a ayrıcalık tanınamaz. [Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.]”

‘Direnmekten vazgeçmeyeceğiz’

İkizköy Çevre Komitesi tarafından yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi:

“Yaşam hakkı gasp edilen, yalnızca yaşam alanlarını savunan ve anayasal hakkını kullanan kadın arkadaşlarımıza açılan bu haksız davada onların yanında yerimizi aldık. Doğaya ve kadına karşı bu muameleyi hak gören, bir de üstüne utanmadan yargılayan sisteme karşı; Akbelen için, zeytinler için, kadınlar için adalet sesini yükseltmeye çalıştık. Bizi bu tür baskılarla, zorbalıkla, haksız davalarla yıldırmaya çalışanlara karşı dayanışmayla, haklı direnişimiz ve duruşumuzla yeniden cevabımızı verdik. Haklılığımızdan aldığımız güçle mücadeleye devam edeceğiz. Susmayacağız, direnmekten vazgeçmeyeceğiz, Akbelen Ormanı’nı vermeyeceğiz!”

Bugün duruşmada İkizköylülerin yanında birçok ekoloji örgütünden yurttaş da vardı. Duruşma sonrasında 34 örgüt, parti il örgütleri, koalisyon ve dernek tarafından Akbelen’i korumak için mücadeleye devam eden İkizköylüler’le dayanışma çağrısında bulunuldu. Ortak açıklamada “Haksızca suçlanan ama cesurca yaşam alanlarını savunmaktan vazgeçmeyen İkizköy sakinleri ile birlikte olduğumuzu, meşru mücadelelerinde yanlarında durduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz” denildi ve eklendi:

“Bir yılı aşkın süredir Akbelen Ormanını gece gündüz çadır nöbeti tutarak koruyan, terk etmeyen İkizköylü dostlarımızla omuz omuza dayanışma içindeyiz.

Verdikleri zorlu mücadeleyle yalnız kendi yaşam alanlarını korumakla kalmıyorlar, bölgedeki ekosistemi ve Bodrum’un su kaynaklarını da koruyorlar.

Yaşam alanı savunucularını İkizköylüler ile dayanışmak, Akbelen Ormanı’nı savunmak için Aralık ayı boyunca nöbetlerine destek vermeye, yanlarında olmaya davet ediyoruz.

491 günden beri zorlu direnişlerini sürdüren İkizköylüler’i yalnız bırakmayacağız!”

Ne olmuştu?

Akbelen Ormanı’nda 740 dönümlük ormanlık alanda kömür madeni işletmek için izin alan Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret Anonim Şirketi (YK Enerji), tahsis kararının iptal edilmesi için Muğla 1’inci İdare Mahkemesi’ne açılan dava nın sonucunu beklemeden 17 Temmuz 2021’de ağaçları kesmek istedi. Bölge halkı bunun üzerine kesimleri durdurdu ve ormanın girişinde çadırlı nöbet başlattı.

8 Ağustos 2021’de şirketin hukuksuzca yapmaya çalıştığı ağaç kesiminden böyle haberdar olundu ve kesim durduruldu.

10 Ağustos 2022 Pazartesi’yi 11 Ağustos 2022 Salı’ya bağlayan gece yarısı nöbet alanına Jandarma baskını yapıldı.

Nöbet tutan 11 kişi, 250 kişilik jandarma ekibi tarafından darp edilerek özel mülk olan alandan zorla çıkarıldı.

Darp edilen köylülere karşı ‘Jandarmaya direnmek’ suçundan dava açıldı.

Davanın ikinci duruşmasında hazır bulunmalarına rağmen davalıların tanıkları dinlenmedi. Savunma avukatlarının Jandarmaya gece yarısı baskını emrini kimin verdiğinin araştırılması, sanıkların Jandarmanın orantısız güç kullanımı sonucu yaralanmalarını tespit eden adli tıp raporlarının dosyaya getirilmesi talepleri başta olmak üzere de bütün talepleri reddedildi.

Şikayetçi jandarma astsubaylarından birinin ifadesi alınmadan Savcı tarafından esas hakkında mütalaa sunuldu.

Sanıkların cezalandırılmasını isteyen mütalaayı kabul etmeyen avukatlar, esas hakkındaki savunmalarını yazılı olarak sunmak için süre talebinde bulundu ve ayrıca bir sonraki celse için adil yargılamayı uygun duruşma ortamının sağlanmasını istedi.

Mahkeme bu taleplere rağmen yeni duruşmayı 3 gün sonrasına koymak istedi ancak avukatların savunma hakkının kısıtlanması itirazı ile 11 gün sonrasına, yani bugüne yeni duruşma günü verildi.

Gençler, COP27’nin sonucundan ve Türkiye’nin yeni iklim hedeflerinden memnun değil

195 ülkeden 40 bin kişinin ve 100’den fazla devlet lideri ve politika yapıcının katılımıyla Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde gerçekleşen COP27 zirvesinin sonuçları, pek çok iklim aktivisti tarafından yetersiz bulunuyor.

Zirvenin ana gündemleri sera gazı emisyonu azaltım taahhütleri, iklim krizine uyum politikaları, kayıp & zararlar ve iklim tazminatıydı. Konferansın ilk gününde iklim değişikliğinden kaynaklanan kayıplar ve zararlar için tazminat ödenmesi konusu resmi olarak konferans gündemine eklense de zirve sonunda kurulan kayıp ve zarar fonuna dair detaylar açıklığa kavuşmadı, konuya dair tartışmalı kararlar seneye bırakıldı.

Bu sene “Uygulama İçin Birlikte” sloganıyla yola çıkan ve Afrika COPu olarak anılan COP27 İklim Zirvesi’nin birinci gününde ilk uyarı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’ten gelmişti:

“Hayatımızın en büyük savaşı bu ve kaybediyoruz. Sera gazı emisyonları artmaya, küresel sıcaklıklar yükselmeye devam ediyor. Ayağımız gaz pedalında, iklim cehennemine giden bir otoyoldayız.”

‣ [COP27] Gençlerin ortak beklentisi somut eylemler: 1,5 dereceyi geçersek COP’ar kıyamet
‣ [COP27] 60 yaş üstü adamların değil, gençler olarak sesimizi duyurmak istiyoruz – Ela Naz Birdal

Zirvenin ikinci haftasında Türkiye’nin yeni iklim hedefi de açıklandı. Bakan Murat Kurum, 2030 yılı için daha önce yüzde 21 olarak açıklanan artıştan azaltım emisyon hedefini yüzde 41’e yükselttiklerini, Türkiye’nin emisyon pik yılını 2038 olarak belirlediklerini söyledi.

Uzmanlar, “%41 artıştan azaltım” hedefinin, 2030’a kadar %30’dan fazla emisyon artışına neden olacağını vurguluyor. Bu hedefinin ardından Türkiye,  iklim müzakerelerini tıkayan ülkelere ve kuruluşlara verilen Günün Fosili Ödülü’nü kazandı.

[COP27] Ümit Şahin: Türkiye’nin açıkladığı, azaltım değil artış hedefi

COP27’nin ardından çıkan sonuç metninde Glasgow Paktı’nda da belirtildiği gibi, “etkisi azaltılmamış (unabated) kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılması ve verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının aşamalı olarak sonlandırılması” ifadelerine yer verilirken Hindistan gibi bazı ülkelerin “tüm fosil yakıtlardan kademeli çıkış veya en azından kademeli azaltım” talepleri karşılık bulmadı.

Uzmanlar ve genç iklim aktivistleri bu kararları iklim krizi ile gerçek mücadele için yeterli bulmuyor.

İklim İçin Gençlik ekibinden Resul Hüseynzade, Türkiye’nin en geç 2030’a kadar kömürden çıkmasını talep eden kampanyalarında imza sayısının 15 bini geçtiğini vurgulayarak şunları söylüyor:

“Umutla sonuçlarını beklediğimiz ve 27’nci kez iklim krizine çözüm üretmek amacıyla toplanan fakat pek bir sonuca varılmayan COP27 bu sefer de bizi hayal kırıklığına uğrattı, yine kömürden çıkışa dair net bir sonuç çıkmadı.

Özellikle Türkiye’nin azaltım yerine emisyonları artırma üzerine olan açıklaması durumun daha da kötüleşmesine neden oluyor.”

Türkiye’nin 2030 yılına kadar %35 mutlak azaltım yapması mümkün, bilim bunun uygulanabilir olduğu kanıtladı, hatta elektrik üretiminde bile tamamen kömürden çıkış yapılabilir. Biz gençler bu yok oluşu kabul etmiyoruz ve acilen net %35 hedefinin açıklanmasını ve tüm fosil yakıtlardan çıkılmasını talep ediyoruz.

Belli ki burada bir atalet ve çıkar hırsı söz konusu

İklim Öncüleri ekibinden, Alen Zinzal da, zirve sırasında yayınlanan BM Sentez Raporu’nun  193 ülkenin toplam iklim taahhütlerinin, yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 2,5 derecelik ısınmaya sebep olabileceğini ortaya koyduğunu hatırlatıyor:

“COP27 ne yazık ki bu sene de beklentilerimizi karşılamadı, karşılamıyor. Yürütülen kampanyalara, yapılan çağrılara ve bilimsel kanıtlara rağmen Türkiye, emisyonlarını azaltmak yerine artıracağını açıkladı! Türkiye’nin, uzman STK’lar ve gençler tarafından ortaya konan %35 mutlak emisyon azaltımını rahatlıkla yapabileceğini söylemeye artık lüzum yok, pek çok kez tekrarladık, belli ki burada bir atalet ve çıkar hırsı söz konusu.

Ne yazık ki çıkarlar anlayışının en belirgin tezahürü de, COP27 sponsorunun, dünyanın en büyük kirleticilerinden olan CocaCola‘nın olması.

“Ayrıca dünyanın en yüksek emisyon üreten 59 ülkesinin incelendiği İklim Değişikliği Performans Endeksi (CCPI) 2023 raporuna göre, Türkiye geçen yıla göre altı sıra gerileyerek 47’nci sıraya düştü ve düşük performans gösteren ülke olarak derecelendirildi. Talebimiz gayet açık ve net, bunun karar alıcılara ulaştığını da biliyoruz. Bu vurdumduymazlık sürerse, bugün en büyük kârları elde eden şirketler dahi çöküşe uğrayacaklar.

Unutmayın ki, dünyayı kurtaracak olan kâr değil, insanlardır.”

Konulan hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği hâlâ muamma

İklim için Türkiye ekibinden Gökçe Çiçek Arslan “Benim COP27 için beklentim, emisyonların azaltımı üzerine planlamalar yapılması ve iklim krizi karşısında uluslararası bir birliktelik sağlamak adına her ülkenin bu mücadeleye katılımının sağlanılması doğrultusundaydı” diyor:

“Konferans süresince yenilikçi, teknolojiye dayalı fikirler sunuldu, gelişmekte olan ülkelere destek planları yapıldı ve takiben Paris Antlaşması gibi eski hedefler hatırlatıldı fakat konulan hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği hâlâ muamma. Türkiye de dahil olmak üzere her ülkenin iklim krizine karşı bu mücadelede kolunu sıvaması gerekiyor. Türkiye ise COP 27’de 2030 yılı için belirlediği yüzde 21 artıştan azaltım hedefinin yüzde 41’e çıkarılacağını söyledi. Bu, emisyonların azalmayacağı, aksine artacağı anlamına geliyor.

Bana kalırsa bu hedefin arkasında yatan asıl neden istatistikler sonucu önlem alınmazsa kaçınılmaz artış olacağını göstermesi ve karar vericilerin tekrardan iklim krizini ikinci plana atılmasıdır. Bir artış olacağı, daha sonrasında ise 500 milyon tona kadar bir azaltım olacağı ne kadar kulağa hoş gelse de, gerçekçi bir hedef değil. Artıştan azaltımla büyük bir emisyon azaltımı hedeflemek yerine kısa süre içerisinde de etkisini görebileceğimiz devamlı azalış gösteren bir yol izlemek daha gerçekçi ve etkili olur.

Bu görüş çerçevesinde pek çok kuruluş tarafından desteklenen kampanyamızın, geleceğimiz için doğru yol olduğuna inanıyorum.”

Fosil yakıt şirketleriyle ulus ötesi dava anlaşması, iklim politikalarını baltalıyor

380’den fazla sivil toplum örgütü, fosil yakıt şirketleriyle devletler arasındaki ‘gizli’ mahkemeler sisteminin küresel iklim hedeflerini tehdit ettiği konusunda uyardı.

Yatırımcı-Devlet Uyuşmazlık Çözümü (ISDS) planı, birçok ticaret ve yatırım anlaşmasına dahil ediliyor. Sistem, ulusötesi şirketlerin, karlarını azaltabileceğinden korktukları yasa ve politika değişiklikleri nedeniyle hükümetleri ulusal hukuk sistemi dışındaki mahkemelerde dava etmelerini sağlıyor. 

Fosil yakıt şirketleri, kömürün aşamalı olarak kaldırılması, katranlı kum, petrol boru hattının iptali ve hidrolik kırma yasaklarına karşı dava açmak için bu  anlaşmadan faydalanıyor. Dünya temiz enerji kaynaklarına geçiş yaparken atıl kalacak varlıklar gözönüne alındığında, uzmanlar bu tür vakaların çoğalacağına işaret ediyor. 

Euronews‘e konuşan Friends of the Earth’ün iklim adaleti ve enerji koordinatörü Dipti Bhatnagar, “Bir Afrika ülkesinin iklimi korumaya çalıştığı için yabancı bir şirket tarafından hala dava edilebilmesi bir skandal” dedi. 
Bhatnagar, pazar günü sona eren COP27’de, liderleri bu “gizli yatırım mahkemeleri sistemi”ne bir son vermeye de çağırmıştı, ancak bu gerçekleşmedi.

‘Gizli davalar’

Bu yılın başlarında yayımlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda, iklim bilimciler, ISDS mekanizmalarının yarattığı sorunlara dikkat çekmişti. Dava edilme korkusu, ülkelerin fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırmak gibi hayati önem taşıyan iklim eylemlerini geciktirmesine veya almamasına neden oluyor.

Danimarka ve Yeni Zelanda‘nın iklim bakanları geçen yıl Capital Monitor’e yatırımcı-devlet davaları tehdidinin onları COP26’da geride tuttuğunu itiraf etmişti. 

Ulusötesi Enstitü’den Rachmi Hertanti ise şu değerlendirmeyi yaptı:  “Yeşil geçiş için kritik önem taşıyan ham maddelere olan talepteki büyük artış, özellikle küresel güneydeki ülkelerde maden çıkarma endüstrilerine her zamankinden daha fazla yatırımı itiyor. Çok uluslu şirketler ISDS ile silahlanacak ve ISDS davalarında artış olacağı aşikar. Demokratik alanı geri kazanmalı ve ticaret anlaşmalarıyla yönlendirilen bu genişlemeyi durdurmalıyız.”