Ana Sayfa Blog Sayfa 660

Zilan’da HES’e iptal

Danıştay‘ın bozduğu ve yerel mahkemeye geri gönderdiği “Zilan Regülatörü ve HES Projesi”nin iptali ile ilgili davada karar çıktı.

Van 1. İdare Mahkemesi, “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir” kararının uygun olmadığını ve projenin çevreye olabilecek olumsuz yöndeki etkilerinin önlenmesi ya da zararının çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin alınmadığı sonucuna vardı.

Van Gölü’nü besleyen derelerden biri olan Zilan Deresi‘nin yakınında baraj, çaylar, ırmaklar, tarihi açıdan öneme sahip olan bir mezar ve köyler bulunuyor. Derenin üzerine yapılmak istenen HES ve civarında açılması planlanan maden ocaklarına karşı ekoloji aktivistleri 2014’ten beri mücadele veriyor.

Geçen ağustosta Erciş’teki Zilan bölgesinde yargı kararlarına rağmen sürdürülen inşaat için düzenlenen bilirkişi raporunda, hidroelektrik santralin ekolojik tahribata yol açacağı belirtilmiş; inşaatı sürdürülmüştü; hidroelektrik santralinin (HES) ekolojik tahribatlara neden olacağı 10 Ağustos’ta çıkan bilirkişi raporuyla da yinelendi. Raporda, proje kapsamında gerçekleştirilecek faaliyetlerin SİT alanları, canlı organizmalar, bitki örtüsü ve su kaynaklarını olumsuz yönde etkileneceği uzmanlar tarafından ortaya konuldu.

Zilan’da ikinci perde: Yeni bilirkişi raporu HES’i durdurabilecek mi?
Zilan’daki bilirkişi keşfinden ‘ÇED Gerekli’ kararı çıktı: Tamamen ilkellik, vahşet
[Yeşil Gazete Doğu’da-5] Zilan’ın gösterdikleri: Hukuk, doğaya hep geç kalıyor

Van Çevre Derneği Başkanı Ali Kalçık, bilirkişi raporunun çıkmasının ardından Yeşil Gazete’ye şunları söylemişti:

“Zilan bu bölge için çok önemli bir alan. Aslında bu bir vahşet. Oradaki mezarlığın üzerinde üretim amaçlı bir karar geçirmek kabul edilecek bir olay değil. Çok ciddi bir endemik tür var, fauna ve flora açısından zengin bir alan. Mutlaka korunması gerekiyor. ‘ÇED gerekli’dir kararı doğrudur. Buranın ticarileşmemesi gerekiyor. Canlı organizmaların doğal hakkıdır. Kimsenin tekelinde olmaması gerekiyor. Bu tamamen bir ilkelliktir, vahşettir. Vahşi kapitalizmin somut bir göstergesidir.”

‘ÇED gerekli’

İdare Mahkemesi kararında, hidroloji, su ürünleri, arkeoloji, flora ve fauna uzmanları tarafından, proje kapsamında düzenlenen “Proje Tanıtım Dosyasında” yer verilen alınması gereken önlemlere ilişkin değerlendirmelerin, ilgili uzmanlık alanları itibarıyla eksik olduğu kaydedildi:

“Bu veriler ve değerlendirmeler esas alınmak suretiyle tesis edilen dava konusu ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararının uygun olmadığı, projenin çevresel etkilerinin ilgili uzmanlık alanları cihetiyle daha detaylı incelenmesi ve ÇED raporunun alınması gerektiği açıkça ortaya konulmuştur.

Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporlarının birlikte değerlendirilmesinden; her ne kadar, anılan raporlarda yer alan inşaat, ziraat ve jeoloji uzmanlarınca, dava konusu işlemin ilgili uzmanlık alanları itibarıyla uygun olduğu yönünde görüş ve kanaat belirtilmiş ise de, özellikle ekolojik canlılığın devamı için gerekli olan can suyu miktarının dere yatağına ne kadar bırakılacağının proje tanıtım dosyasında belirtilmemiş olması, yine alanda bulunan su ürünlerinin ve flora-faunanın endemik çeşitliliği bakımından proje tanıtım dosyasının yeterli kapsamda olmadığı görülmektedir.”

‘ÇED gereksiz kararı hukuksuz’

Mahkeme, Zilan Elektrik Üretim Anonim Şirketi tarafından yapılmak istenen  “Zilan Regülatörü ve HES Proje Revizyonu ve Kapasite Artışı” projesine ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nın “ÇED Gerekli Değildir” kararını da şöyle değerlendirdi:

“Çevre Kanunu ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamında çevre üzerindeki olumsuz etkilerini, projenin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalarla alınacak önlemlerin ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olmayan, projenin çevreye olabilecek olumsuz yöndeki etkilerinin önlenmesi ya da zararının çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin alınmadığı ve literatür bilgilerine dayalı hazırlanan ve proje özelinde uygun ve yeterli olmayan proje tanıtım dosyasına göre verilen dava konusu ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”

Mahkeme, bu belirlemeler ışığında dava konusu işlemin iptaline karar verdi.

 

Münih’te iklim protestolarına yasak, aktivistlerden ‘yapıştırıcı banyosu’ yanıtı

Almanya‘nın Bavyera Eyaleti başkenti Münih yönetimi, geçen hafta iklim aktivistlerinin gerçekleştirdiği havalimanı eylemlerinin ardından, kentte iklim protestolarını sınırlandırdı.

Buna göre, önemli yolları ve alanları kapatmayı amaçlayan iklimle ilgili tüm toplanmalar, en az bir ay süreyle yasaklandı. Yasak, en az 8 Ocak’a kadar devam edecek.

Geçen hafta Mühin Havalimanı‘nda eylem yapan yapan Letzte Generation (Son Kuşak) grubu, tel örgüleri keserek kuzey pistine ulaşmış, ellerini yere yapıştırarak hava trafiğini kesintiye uğratmıştı. Grup yaptığı açıklamada, yerel hükümetlerin küresel karbon ayak izindeki katkısı yüksek olan hava ulaşımına mali teşvik vermemesini, bunun yerine herkese aylık 9 euro’luk toplu ulaşım bileti sağlanması gibi daha çevreci önlemler almasını talep etmişti.

İklim aktivistleri Almanya’da kendilerini uçak pistine yapıştırdı

Münih yönetimi bu eylemin ardından yasak kararını aldı. Belediyeden yapılan açıklamada, “Kent bölgesindeki acil durum ve kurtarma arazları için ana yolların her zaman açık tutulması ve seyahatlerdeki gecikmelerden kaynaklanabilecek olası zararların önlenmesi”, gerekçe olarak belirtildi. Açıklamada aktivistlerin son dönemde ülkenin pek çok yerinde yaptığı “engelleyici” iklim eylemlerinin bu kararı gerekli kıldığı kaydedildi.

Dokuz Letzte Generation aktivisti halen Bavyera cezaevlerinde “önleyici gözaltında”  tutuluyor.

Aktivistlerin yanıtı: Yapıştırıcı banyosu

Öte yandan aktivistler bugün de Münih sokaklarında yeni bir protesto eylemi gerçekleştirdi. “Münih sokaklarına geri döndük” diyen Letzte Generation üyeleri, “Münih kendimizi yapıştırmamızı yasaklıyor mu?  Biz de yapıştırıcı ile banyo yapıyoruz” dedi, “Sizce önümüzdeki salı ne olacak” diye sordu.

Aktivistler yayınladıkları bildiride şunları söyledi:

“Yapıştırıcı yasağı hiçbir şeyi değiştirmiyor. Kendimizi Münih sokaklarında sık sık ve gerektiği kadar yapıştırıcıyla yapıştırmaya devam edeceğiz. Demokratik bir protesto biçimine getirilen yasak, yalnızca hükümetin yaklaşan iklim cehennemine uygun şekilde tepki verme ve basit, hayati güvenlik önlemlerimize uyma konusundaki acizliğini gösteriyor. Direniş devam edecek. Anayasayı korumak isteyen insanları yasaklayamazsınız”

Almanya’da geçen temmuz ayında Ahr Vadisi‘ndeki sel nedeniyle 130’dan fazla kişinin yaşamını yitirdiğini ve  binlerce insan tüm varlığını kaybettiğini hatırlatan iklim aktivistleri, “Bilim insanlarına göre, yaklaşan iklim çöküşü kısmen sel felaketinden sorumlu. Bu nedenle ani seller ve rekor yağışlar gibi aşırı hava olayları, hükümetin sorumsuz politikasının kaçınılmaz sonucudur” dedi.   

Belçika’dan özel jet ve kısa mesafeli uçuşlara ek vergi

Belçika hükümeti eski ve daha gürültülü uçakların yanı sıra özel jetler ve kısa mesafeli uçuşlara yeni vergiler getirmeye hazırlanıyor. Hükümet bununla  gürültü ve hava kirliliğini azaltmayı hedefliyor.

Halihazırda Brüksel Havalimanı’nı kullanan uçaklar, kalkış ve iniş sırasında oluşan gürültü düzeyine göre belirlenen bir vergi ödemek zorunda. Ancak şimdiye kadar özel jetler ve küçük uçaklar bundan muaf tutuluyordu.  1 Nisan 2023’ten itibaren ise vergiler sadece gürültü değil, hava kirliliği, sera gazı emisyonları ve varış noktasına bağlı olarak konulacak. Buna göre, 500 km’den daha kısa uçuşlar için ek ödeme gerekecek.

Başbakan yardımcısı ve ulaştırmadan sorumlu bakan Georges Gilkinet  “Brüksel Ulusal Havaalanı yakınında yaşayanların maruz kaldığı “kirlilik” olduğu gibi kalamaz” dedi.

Karar, Fransa’nın kısa mesafeli iç hat uçuşlarını yasaklayacağı haberlerinin hemen ardından geldi.

Fransa’da trenle gidilebilecek yerlere iç hat uçuşları kaldırılıyor
Kylie Jenner’ın özel jeti gündemde: Yüzde 1, iklim için üzerine düşeni ne zaman yapacak?
Özel jetlerin iklime etkisi zannedilenden çok daha dramatik

En çok kısa mesafeli uçuşlar iş nedeniyle

Avrupa İş Havacılığı Derneği’ne göre, iş nedeniyle yapılan kısa mesafeli uçuşlar, Belçika’daki tüm hava trafiğinin yüzde 12’sini oluşturuyor. Yeni tasarıya göre şirket uçakları, sera gazı emisyonları üzerinden ek bir vergi ödemek zorunda kalacak.

Karar, düşük maliyetli havayolu şirketi Ryanair’in “sürdürülemez” maliyet artışlarını gerekçe göstererek bu kış Brüksel Zaventem havaalanındaki üssünü kapatmasına yol açtı.

 

HSBC de petrol ve doğal gaz projelerine krediyi kesiyor

Birleşik Krallık‘ın en büyük bankalarından HSBC, yeni petrol ve doğalgaz sahalarına yönelik kredi ve finansman sağlamayı keseceğini açıkladı.

Paris İklim Anlaşması’nın hedefleri doğrultusunda, 2050’ye kadar ya da daha erken finanse ettiği projelerin emisyonlarını net sıfıra indirmelerine destek vermeyi hedefleyen banka, söz  konusu kararı güncellediği enerji politikası kapsamında aldığını duyurdu.

Küresel enerji krizi ve Ukrayna‘daki savaşın arz üzerindeki baskısı göz önüne alındığında, HSBC şimdilik hali hazırdaki doğal gaz projelerini finanse etmeye devam edeceğini açıkladı. Ancak, daha geniş iklim taahhütlerinin bir parçası olarak, aktif olarak yönettiği yatırım fonları aracılığıyla termik kömür santralleri için finansman sağlamayı durduracak.

İklim eylemleri karşılık buldu: Birleşik Krallık’ta bir bankacılık grubu daha fosil yakıtı desteklemekten vazgeçti

Baskı altındaydı

HSBC, yıllık hissedarlar toplantısında protestolar ve fosil yakıtları finanse ettiğini vurgulayan yaygın medya kampanyaları da dahil olmak üzere, son yıllarda “sürdürülebilirliği benimseme hızı” konusunda baskı altındaydı.  Geçen mayıs ayında da küresel yatırım başkanı bankadan ayrılmadan önce iklim kriziyle ilgili riskleri küçümsemiş, bu da müşterilerin bankanın iklim değişikliğiyle mücadele taahhüdünü sorgulamasına yol açmıştı. 

Son yıllarda İklim krizinin artan etkileri, fosil yakıtlara yönelik yükselen tepkiler ve eylemler bankaları ve yatırım fonlarını da iklim ve çevre dostu olmayan projelerden uzak durmaya yöneltmeye başladı.  Paris anlaşması doğrultusunda belirlenen Birleşmiş Milletler (BM) Sorumlu Bankacılık İlkeleri de bu anlamda finans kuruluşlarının destekliyor.

Türkiye’deki bankaların iklim karnesi: Ulaşılamıyor…
‣  Bir banka daha kömür finansmanında yer almayacağı duyurdu

TBMM önünde zeytin isyanı: İki şirket uğruna yıllarca mağdur edildik

Elektirik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, 33 milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulmasının ardından çevre aktivistleri zeytinlik sahalarında madencilik faaliyetlerinin önünü açacak teklife karşı TBMM önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

İstanbul, İzmir ve Muğla da dahil olmak üzere birçok farklı şehirlerden Ankara’ya gelen çevre aktivistleri ve avukatları TBMM önünden seslendi:

“Kömür için zeytinliklerimizi feda ettirmeyeceğiz!”

Kanun teklifi bugün  ‘Sanayi Ticaret Enerji Tabii Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülürken hak savunucuları TBMM önünde eylemde.

Polis yurttaşların TBMM önüne gelmesini engelledi

TBMM önüne doğru yola çıkan aktivistler sabah saatlerinde polis tarafından engellendi. Yurttaşların TBMM önüne gelebilmesi ancak Milletvekillerinin olay yerine gitmesi sonrası mümkün oldu. Otobüsleri durdurulan vatandaşlar milletvekillerinin araçlarıyla ayrı ayrı TBMM önüne ancak geçebildi. TBMM önünde bir araya gelen yurttaşlar sordu:

“Yine köylünün sesi kesilmeye çalışılıyor. Bir avuç köylüyüz burada. Biz buraya zeytin için savaşmaya gelmedik. [Elindeki zeytin dallarını göstererek] Topumuz, tüfeğimiz bunlar bizim. Zeytin bunlar zeytin. Barışın simgesi. Niçin kömür uğruna feda edilmek isteniyor diye sormak için geldik. O kadar öfkeliyim ki; vekillerimiz olmasa buraya giremeyeceğiz! Nedir yani korku bir avuç köylüden?”

‘Önce beni çiğneyin diyeceğim; en önce beni öldürün!’

Akbelen’de bir buçuk yıldır süren çadır nöbetine de işaret eden Nejla Işık, dört yıldır İkizköy’de süregelen YK Enerji‘nin madencilik faaliyetlerine işaret ederek şu ifadeleri kullandı:

“Bu sefer zeytinlerimizi bu açgözlü şirketlere vermeyeceğiz. Ne pahasına olursa olsun. Önce beni çiğneyin diyeceğim; en önce beni öldürün! Yeter artık iki şirketin karnı doyacak diye, biz köylüler yıllarca mağdur edildik. Muğla’nın her yerine göz dikildi. Zeytinlerine göz dikildi. Vermeyeceğiz!”

‘Ölmez ağaç yaşamaya devam edecek!’

TBMM önünde bir araya gelen hak savunucuları basın açıklamalarında onuncu kez değiştirilmek istenen Zeytin Yasası‘na işaret ederek şu ifadeleri kaydetti:

“83 yıldır ölmez ağacı koruyan Zeytin Yasası 10. kez değiştirilmek isteniyor.
Çünkü sermaye böyle istiyor. Çünkü kapitalizm doymak bilmeyen kar iştahıyla, maliyeti azaltıcı en önemli girdinin doğa olduğunu biliyor. Çünkü iktidar sermaye ne isterse vermekten geri durmuyor! Kendilerinin de bildiği gibi dokuz kez denediler, olmadı. Bu sefer de olmayacak. Ölmez ağaç yaşamaya devam edecek!

Yasa değişikliği ile maruz bırakılacağımız durum; toplumsal barışı bozan, kadim mirasımızı, geçimlik ve şifa kaynağımızı yok etmek isteyen, habitatı onarılmaz biçimde yıkıma uğratan vahşi bir madenciliğe yol vermektir.”

600 bin imza Meclis’te

Öte yandan Maden Kanunu’na eklenecek geçici madde ile zeytinliklerin madenciliğe açılmasına izin verecek torba yasa teklifine karşı #ZeytinimeDokunma diyerek change.org/ZeytinicinAdalet adresinde bir araya gelen yaklaşık 600 bin kişinin imzaları ise zeytin için adalet isteyen vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu.

Kampanyayı yürüten Aydın Edremit Körfezi Zeytin Üreticileri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Ayvalık Zeytin Üreticileri Derneği Başkanı Aydın Şensal, torba yasaya yönelik şu yorumda bulundu:

“Sadece Edremit Körfezi‘nde 30 bin emekçinin beş ay boyunca istihdamını sağlayan, ülke ekonomisine ve insanlarımızın sağlığına önemli katkısı kanıtlanan bir ürünün toplum menfaati adı altında katledilmesi için 10. girişim! Çıkarılmaya çalışılan bu yasa yüzünden bütün coğrafyamızın talan edileceğinin endişesiyle daha önce Danıştay tarafından 8 kez anayasaya aykırı bulunarak reddedilen tasarıyı torba yasayla yürürlüğe sokmak istemek neden?

Zeytin ağacının yaşadığı bölgeler insan yaşamı için de fazlasıyla uygun ve verimli topraklar olduğundan yapılaşmanın da verdiği zararlar ortadadır. 20 yıl önce 100 milyon olan ağaç sayımız 180 milyona varmışken, körfezimizde 40 bin ton üretimle, yaklaşık 200 milyon dolar gelir elde edebilecekken, doğan bebeğinizi ellerinizle boğuyor musunuz? Change.org platformunda başlattığımız imza kampanyası ile neredeyse yarım milyon duyarlı vatandaş tarafından tepki gösterildi, bundan önceki dokuz girişim gibi bunun da aynı şekilde tepki toplayacağından şüpheniz olmasın. Umuyoruz ve diliyoruz ki daha öncekilerde olduğu gibi komisyonunuz bu hatadan vazgeçer ve bizlere zeytin ağaçlarımızı çocuklarımıza bırakma imkânı sağlanır.”

‘Yoksulluk içinde ölüme sürükleneceğiz’

TBMM önünde bir araya gelen hak savunucularının yasa teklifinin geçmesi durumunda neler yaşanacağına ışık tuttuğu açıklamada ise “Önce istihdam ve enerji masallarıyla uyutulacağız; uyurken ölmez ağacımızın, geçimlik nafakamızın, topraklarımızın çoktan yok olup gittiği yoksullaşmış bir yaşama uyanacağız. Şanslıysak bulduğumuz köle işliklerimizde, yoksulluk içinde ölüme sürükleneceğiz” denildi. Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:

“Yürürlükteki yasa ile zeytin, kültürel ve ekonomik bir değer olarak güvence altına alınmış, serpilip gelişmesi ve yüksek verimlilikle ürün vermesi için tüm tehditlerden korunmaya çalışılmıştır.

Zeytincilik yapılan alanların üç kilometre çevresinde toz üreten, zeytinlerin gelişimini engelleyecek hiçbir faaliyete izin verilmez. Yani 1939 yılından beri geçerli olan yasa ile bırakın zeytinliklerin sökülüp madene açılmasını zeytinlik bulunan bir alanın etrafında bile madencilik yapılamaz. Yeni yasa önerisi ile zeytini koruyan bu zırh kaldırılmak isteniyor.

‘Zeytin hayattır, hayatımıza dokunmayın’

Yasa değişikliğinin kabulü halinde zeytin ağacını taşıyarak habitatı taşıyacağını zanneden cehaletin bedeli, yerinden yurdundan koparılıp göçmen hale gelen yurttaşlar olacaktır.

Hukuki süreç işlerken tıpkı Kolin İnşaat’ın termik santral yapmak üzere bir gecede 6 bin zeytin ağacını keserek geri döndürülmez doğa yıkımı yarattığını unutmadık. Açgözlü, yeni fırsatçıların aynı yıkıma yol açmaktan çekinmeyeceklerini biliyoruz. Bu nedenle önerilen yasa teklifi derhal geri çekilmelidir çünkü bırakın ağacı, ağacımızın tek bir dalını bile kaybetmeye tahammülümüz yok!

Davaysa dava, dilekçeyse dilekçe, nöbetse nöbet!

Ölmez ağaç zeytin için, ormanlarımız için inatla mücadele edeceğiz.
Siz geri adım atmadıkça bizleri sokakta, mitingde, mecliste, genel müdürlüklerinizin önünde, hayatın her alanında, gerekirse rüyalarınızda görmeye hazırlıklı olun.

Zeytin hayattır, hayatımıza dokunmayın!”

 

 

İran’da hava kirliliği nedeniyle eğitime verilen ara uzatıldı

İran‘ın Elburz ve Tahran eyaletlerinde hava kirliliğinin yüksek seviyelerde seyrettiği ve tüm gruplar için sağlıksız düzeye çıktığı gerekçesiyle okullarda eğitim öğretime verilen aranın tekrar uzatıldığı duyuruldu.

İran resmi ajansı IRNA’nın aktardığına göre, Hava Kirliliği Acil Durum Grubu’nun akşam yaptığı toplantıda, iki eyaletin Perdis, Demavend ve Firuzkoh dışındaki tüm şehirlerinde üniversiteler dahil tüm okulların çarşamba ve perşembe günleri kapalı olmasına karar verildiği kaydedildi.

Haberde, derslerin sabah saatlerinde çevrim içi yapılacağı belirtildi.

İran’da hava kirliliği yılda 40 binden fazla can alıyor

İran Sağlık Bakanlığı Hava Sağlığı ve İklim Değişikliği Daire Başkanı Dr. Abbas Şahsuni geçen yıl 27 şehirde yapılan araştırmada hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle 20 bin 800 kişinin hayatını kaybettiğini; bu rakamın başkent Tahran’da 6 bin 400 olduğunu söylemişti. Bir önceki yıl aynı sebebe bağlı nedenlerden hayatını kaybedenlerin sayısı ülke genelinde 41 bin 700, başkentte ise 3 bin 751 kişi olarak açıklanmıştı.

Hava kirliliğinin tüm gruplar için sağlıksız düzeye çıkması nedeniyle açık alanlarda spor yapmak yasaklanırken Tahran Belediyesi’nin araç girişine sınırlama getirdiği bölgelere giriş bileti satışı yapmayacağı ifade edildi.

Hava Kirliliği Acil Durum Grubu, vatandaşlardan gerekli olmadıkça seyahatten kaçınmalarını istedi. Haberde, başkent Tahran’da hava kalitesinin 168 indeksinde seyrettiği, bunun da tüm gruplar için sağlıksız koşul anlamına geldiği vurgulandı.

Tahran ve Elburz eyaletlerinde okullar önce cumartesi ve pazar günleri için tatil edilmiş, hava kirliliğinin devam etmesi nedeniyle pazartesi ve salı günleri de eğitime ara verildiği bildirilmişti. İran’da okullar için resmi hafta sonu tatili perşembe ve cuma günleri yapılıyor.

Dünyada ilk üçte

Hava sirkülasyonuna uygun olmayan konumu ve nüfus yoğunluğunun yanı sıra eski model araçlar ile yaygın olarak kullanılan motosikletlerin çıkardığı egzoz gazları, Tahran’da hava kirliliğini artıran etkenler arasında gösteriliyor.

Ağustos 2022’de Küresel Hava Durumu‘nun (SoGA) dünyadaki 7 binden fazla şehir için 2010-2019 yılları arasındaki PM2.5 ve azot (nitrojen dioksit – NO2) kirliliği verilerini analiz ettiği raporuna göre,  azot kirliliğinde ilk üç sırada Şangay (Çin), Moskova (Rusya) ve Tahran (İran) yer alıyor.

Dünya genelindeki hava kirliliği sıralamasında ilk üç şehir arasında yer aldığı belirtilen Tahran’da bu nedenle okullar sık sık tatil ediliyor.

Yargıdan Atatürk Orman Çiftliği’nde plan değişikliğiyle vakfa kiralanan alana iptal kararı

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Melih Gökçek döneminde Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) içerisinde yapılan imar değişikliğine yönelik açtığı davada Ankara Bölge İdare Mahkemesi 5.İdari Dava Dairesi iptal kararı verdi.

Gökçek, AOÇ’de Büyükşehir’e kiralanan alanı, mescit, Kuran kursu ve taziye yapılması için Doğu ve Güneydoğu Anadolu Vakfı’na kiralamış ve bu kapsamda 2015 yılında plan değişikliği yapmıştı. Yargıya taşınan imar değişikliği planının davası yedi yıl sonra sonuçlandı.

‘Karar kamu yararından yana’

İmar değişikliğine dair iptal kararını değerlendiren Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan “Yargı kararını kamu yararından yana verdi. Tarikatların ve vakıfların gelirlerinin denetlenmediğinin tartışıldığı bir süreçte, Atatürk Orman Çiftliği alanları üzerinden rant devşirmeye çalışan Gökçek’e ve alanın kiralandığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kalkınma Vakfı’na en güzel cevap yargıdan gelmiştir” dedi.

Karakuş Candan, imara açılması planlanan alanın devredileceği vakıfa dair de şu bilgileri verdi: “Söz konusu vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı, eski Refah Partisi Milletvekili Hüsamettin Korkutata’dır. Korkutata’nın ailesinin şirketlerine Gökçek döneminde kiralanan otopark ve mal teminlerinin düşük kira bedelleri ortaya çıkmıştı ve Korkutata ailesi 9 farklı şirket ile Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden 56 ihale aldığı kamuoyunun gündemine gelmişti.”

Yargı kararının kamu yararı açısından topluma nefes olduğunu söyleyen Candan, Atatürk Orman Çiftliği’nin en küçük parçasının bile takiplerinden olduğunu belirterek “Atatürk Orman Çiftliği alanının da bu vâkıfa kiralanması, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü ve Büyükşehir Belediyesi’nin bu hukuka aykırı işlemin tarafı olması, sistematik bir talanın göstergesidir. Atatürk Orman Çiftliği alanları, cemaatlerin tarikatların kuran kursu ve mescit yapacağı yer değildir” diye konuştu.

Nükleer füzyonda ‘büyük adım’: İşlem için gereken enerjiden fazlası üretildi

ABD’li bilim insanları, nükleer füzyonu gerçekleştirme yarışında büyük bir gelişme kaydedildiğini duyurdu. Sınırsız bir temiz enerji kaynağı potansiyelinden dolayı fizikçiler onlarca yıldır nükleer füzyonu yeniden yaratacak teknoloji arayışında.

Salı günü (13 Aralık) araştırmacılar büyük bir engeli aştıklarını ve bir füzyon deneyinde, işlem için gereken enerjiden daha fazlasını üretmeyi başardıklarını doğruladılar.

‘Bu tarihi bir başarı’

BBC’den Esme Stallar‘dın aktardığına göre; uzmanlar, füzyonun konutlara enerji sağlamada kullanılması için daha gidilecek çok yol olduğunu söylüyor.

Deney, California’daki Lawrence Livermore Ulusal Laboratuarı‘nda (LLNL) bulunan Ulusal Ateşleme Tesisi‘nde gerçekleştirildi.

LLNL direktörü Dr. Kim Budil deney sonucunu, “Bu tarihi bir başarı… Geçtiğimiz 60 yıl boyunca binlerce insan bu çabaya katkıda bulundu ve bu aşamaya gelmek gerçek bir vizyon gerektirdi” şeklinde değerlendirdi.

Enerji üretiminde nükleer füzyon “önemli bir amaç” olarak tanımlanıyor. Güneş ve diğer yıldızların  enerji kaynağını nükleer füzyon reaksiyonları oluşturuyor. Bu işlem, iki hafif atom çekirdeğinin birleşmeye zorlanması ve daha ağır bir çekirdek oluşturmasıyla meydana geliyor.

Fotoğraf: Philip Saltonstall/Lawrence Livermore National Laboratory/Handout/Reuters

Fisyona karşı füsyon teknolojisinin farkı ne?

Nükleer füzyon, ağır atomların parçalandığı nükleer fisyonun tam tersi.

Bugün nükleer enerji santrallerinde fisyon teknolojisi kullanılıyor. Ama bu işlem sonucunda çok fazla atık ortaya çıkıyor ve bunlar uzun süre radyasyon yayıyor. Bu atıklar tehlikeli ve güvenli bir şekilde depolanmaları gerekiyor.

Nükleer füzyon ise çok daha fazla enerji ürettiği gibi, çok daha az miktarda ve kısa ömürlü radyoaktif atık üretiyor. Ayrıca bu işlem sırasında sera gazı salımı olmadığı için iklim değişikliği açısından zarar oluşturmuyor.

Ancak füzyonda elementleri bir arada tutmak için çok büyük miktarlarda sıcaklık ve basınç gerekiyor. Şimdiye kadar hiçbir deney, bu işlem için harcanan miktardan daha fazla enerji üretmeyi başaramadı.

California’daki Ulusal Ateşleme Tesisi 3.5 milyar dolarlık bir deney. Karabiber tanesi büyüklüğündeki bir kapsülün içine çok az miktarda hidrojen konuluyor. Hidrojen yakıtını ısıtmak ve sıkıştırmak için 192 ışınlı güçlü bir lazer kullanılıyor.

Lazer o kadar güçlü ki kapsülü, Güneş’in merkezinden daha sıcak hale gelecek şekilde 100 milyon santigrat dereceye kadar ısıtabiliyor ve Dünya atmosferinin 100 milyar katından daha fazla sıkıştırabiliyor. Bu kuvvetler altında kapsül patlamaya başlıyor ve hidrojen atomlarını birleşmeye zorluyor ve bu süreçte enerji açığa çıkıyor.

‘Gerçek bir atılım anı’

Fusion Energy Insights‘ın CEO’su Dr. Melanie Windridge, “Füzyon, Güneş’in parlamasına neyin neden olduğunu ilk anladıklarından beri bilim insanlarını heyecanlandırıyor. Bugün elde edilen bu sonuçlar bizi gerçekten de teknolojinin ticari amaçlı kullanımına giden yola sokuyor” dedi.

Londra‘daki Imperial College Üniversitesi‘nden plazma fiziği profesörü Jeremy P. Chittenden de bunu “gerçek bir atılım anı” ve “uzun zamandır aranan hedefe gerçekten ulaşılabileceğinin kanıtı” olarak nitelendirdi.

Fotoğraf: Damien Jemison/Lawrence Livermore National Laboratory

Oxford Üniversitesi Fizik Profesörü Gianluca Gregori ise “Bugün elde edilen başarı ABD, İngiltere ve dünyanın dört bir yanındaki çok sayıda bilim insanının çalışmalarına dayanıyor. Ateşlemenin gerçekleştirilmesiyle birlikte sadece füzyon enerjisinin kilidi açılmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni bir bilime de kapı aralanıyor” dedi.

Deney füzyon teknolojisinin işe yaradığını gösteriyor

LLNL direktörü Dr. Budil, füzyonun elektrik santrallerinde kullanılması için hala önemli engeller olduğunu, ama “Ortak çaba ve yatırımla, temel teknolojiler üzerinde birkaç on yıl sürecek araştırmalarla bir enerji santrali inşa edebilecek konuma gelinebileceğini” söyledi.

Bu deneyde üretilen enerji miktarı çok az- sadece birkaç su ısıtıcısını kaynatmaya yetecek kadar. Ama işlemin temsil ettiği şey çok büyük.
Füzyonla enerji üretiminin mümkün olduğu bir geleceğe bir adım daha yaklaşıldı. Ancak bunun gerçeğe dönüşmesi için daha gidilecek uzun bir yol var.

Deney füzyon teknolojisinin işe yaradığını gösteriyor. Ama önce deneyin tekrarlanması, mükemmelleştirilmesi ve ürettiği enerji miktarının önemli ölçüde arttırılması gerekiyor.

Bu deney milyarlarca dolara mal oldu; zira füzyon ucuz bir teknoloji değil. Ama temiz enerji kaynağı potansiyeli, bu zorlukların üstesinden gelmeyi teşvik edecektir.

Biden, evlilik eşitliği yasasını onayladı

ABD Başkanı Joe Biden, ülkede evlilik eşitliğini federal koruma altına alan “Evliliğe Saygı” yasasını imzaladı. Beyaz Saray‘ın bahçesinde düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı imza töreninde şarkıcı  Cyndi Lauper “True Colors” (Gerçek Renkler) şarkısını seslendirdi.

Lauper, şarkısını söylemeden önce “Bu gece rahat edebiliriz, çünkü ailelerimiz onaylandı ve artık sevdiğimiz kişiyi sevmemize izin verildi. Bunu söylemek garip gelebilir ama ABD’liler artık istediği kişiyi sevebilir” dedi.

Etkinlikte İngiliz şarkıcı Sam Smith de yer aldı.

ABD’de eşcinsel evlilik 2015’te yasal hale getirildi. “Evliliğe Saygı”yasasının kürtajın anayasal bir hak olmasının yasal zeminini ortadan kaldıran Yüksek Mahkeme’nin, evlilik eşitliğini mümkün kılan karar hakkında da benzer bir karar vermesi endişeleri üzerine alındığı belirtiliyor. Yasa, Temsilciler Meclisi‘nden 39 Cumhuriyetçi vekilin de desteğini alarak geçti. Senato‘da ise  Senato’da 36’ya karşı 61 oyla kabul edildi.

Yasayla, evlilik artık “bir kadın ve erkek arasında yapılan” bir birlik olarak tanımlanmıyor.

Biden: Aşk aşktır, hak haktır

ABD Başkanı Biden, törende yaptığı konuşmada, şunları söyledi:  “Amerika sadece bazıları için değil, herkes için eşitlik, özgürlük ve adalet yolunda hayati bir adım atıyor. Aşk aşktır, hak, haktır. Evlilik basit bir önermeye dayanıyor. Kimi seviyorsunuz ve sevdiğiniz kişiye sadık kalacak mısınız? Bundan daha karmaşık değil. Yasa, herkesin bu soruları kendisi için yanıtlama hakkına sahip olması gerektiğini kabul ediyor. Bugün güzel bir gün.”

İmza töreninden önce kalabalığa hitap eden Temsilciler Meclisi Başkanı, Demokrat Partili siyasetçi Nancy Pelosi de “Herkes sevdiği kişiyle bir birliktelik kurmanın büyülü nimetinin tadını çıkarmayı hak ediyor” diye konuştu.

Yeni yasa eyaletlerin eşcinsel evliliği yasallaştırmasını zorunlu kılmıyor ancak, evliliğin, yapıldığı eyalette hala geçerli olduğu sürece diğer eyaletlerde de tanınmasını garanti altına alıyor.

[İnsan kaynaklı çevre yıkımlarında bugün] Petar Zoranić tanker kazası

İstanbul Boğazı’nda meydana gelen ilk tehlikeli boyuttaki kaza, günümüzden yaklaşık 62 yıl önce, Independenta kazasından[1] 19 yıl önce, 14 Aralık 1960 tarihinde Yunan bandıralı World Harmony tankeri ile Yugoslav (Hırvat) bandıralı Petar Zoranić tankeri çarpışmasıdır. Trajedide 21 Hırvat ve 29 Yunan gemi subayı ve mürettebatı, bir Türk kılavuz kaptan ve Tarsus‘taki iki Türk gümrük memuru; toplam 53 kişi denizde yaşamını yitirirken, tonlarca petrol, önlem alınmaksızın Boğaz suyuna karışmıştır:  (1,2,3,4).

“Bundan 56 sene öncesi… Takvimler 1960 Aralık ayının 14’ünü gösterirken İstanbullular birkaç saat sonra olacaklardan habersiz uykuya yatmıştı. Boğaziçi sakinleri saat 02.30 sularında müthiş bir patlamayla uyandı. Kış gecesinin zifiri karanlığı birdenbire aydınlandı. Etraf kızılca kıyamete bürünmüştü. Deniz adeta tutuşmuştu!… Kimi korkudan bebeğini düşürdü kimi kalp krizi geçirdi; kimi ise memleketine dönmek için bavullarını hazırladı… Boğaziçi’nin ateş günlerinde gecesini gündüze katan bir aktör daha vardı: İstanbul İtfaiyesi.” (Mehmet Şimşek) (3)

Sovyetler Birliği’nin Tvapse limanından on bir ton gazyağı yüküyle Yugoslavya’ya hareket eden ve gazetelerin sonradan yazdıklarına göre Boğaz’da yanlış rotada seyreden Petar Zoranić adlı tanker, gene akaryakıt almak üzere Sovyetler Birliği‘ne doğru yol almakta olan World Harmony adlı Yunan tankeriyle çarpışmış ve bir iki dakika sonra Yugoslav tankerinden boşanan gazyağı bütün İstanbul’un işiteceği bir gürültüyle patlamıştı. İki geminin mürettebatı ya gemiyi anında terkettikleri ya da anında yanıp öldükleri için kumandasız kalan gemiler denetimden çıkmış ve Boğaz’ın güçlü ve esrarengiz akıntılarının ve girdaplarının keyfince sağa sola sürüklenerek her iki yakadaki mahalleleri, Emirgân‘ı, Yeniköy‘ün yalılarını, Kanlıca‘yı, Çubuklu‘daki petrol ve benzin depolarını, Beykoz‘un ahşap evlerle kaplı sahillerini tehdit eden ateş topları halinde dönmeye başlamışlardı. Bir zamanlar Melling‘in cennet gibi resmettiği ya da A. Ş. Hisar‘ın “Boğaziçi Medeniyeti” dediği yerler petrol alevleri ve kara dumanlar içindeydi” (Orhan Pamuk) (5)

Coğrafi özellikleri nedeniyle son derece riskli bir suyolu olan İstanbul Boğazı’ndan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalandığı 1936 yılında, yılda ortalama 4 bin 700 gemi geçiş yapıyorken; bu sayı 2007 yılında 56.606’ye yük hacmi 484.867.696 grostona ulaşmıştı. Günümüzde (2021) geçen gemi sayısı  (38.551) yaklaşık %32 azalmakla birlikte, yük miktarı (631.920.375 gros ton) %30,3 artmıştır. %64’ü Boğaz’dan uğraksız geçen bu gemilerin 8.248’ini (%21,4) petrol, LPG ve kimyasal madde (TCH) taşıyan tankerler oluşturmaktadır. Her yıl İstanbul Boğazı’ndan ortalama 135 milyon ton ham petrol geçmektedir (1,6). Boğazın kıvrımlı yapısının denizciler için en zor rotalardan biri olduğu göz önüne alındığında İstanbul’un büyük risk altında olduğu görülmektedir.

10.000 m3 ’lük LNG tankında Bleve[2] patlamasının 2,0 km2‘lik yüksek (Kırmızı) risk bölgesinde 10,0 kW/m2 termal radyasyon oluşacağı ve 60 saniye içinde canlılar için potansiyel olarak ölümcül olacağı; 2,8 km2 orta derece (turuncu) risk bölgesinde 60 saniyede canlılarda ciddi yanıklar oluşacağı, yaklaşık 4,4 km2‘lik düşük risk (sarı) bölgesinde binaların tahrip olmasına, ciddi yaralanmalara ve camların kırılmasına neden olabileceği belirlenmiştir. Olası patlama modellemesi sonucunda İstanbul Boğazı’nda çok büyük bir felaket yaşanacağı öngörülmektedir (7). Boğaz’da yaşanacak olası bir tanker patlamasının 11 şiddetinde bir depreme eşdeğer yıkım yaratacağı ve yaklaşık 50 kilometrelik bir alanda etkili olacağını belirten yayınlar vardır. Son yıllarda seyir güvenliğine yönelik geliştirilen ciddi önlemler sonucunda İstanbul Boğazı’nda büyük bir denizcilik kazası yaşanmamıştır. Ancak geçmişte yaşanan pek çok tanker ve yük gemisi kazası İstanbul’da çevre felaketlerine ve milyonlarca liralık maddi kayba yol açmıştır.

Ölümcül yolculuk

14 Aralık 1960, 1959 yapımı olan Petar Zoranić’in, denize indirilişinin 108. günüydü.  O gün, Yugoslav (şimdiki Hırvat) tarihinin en büyük deniz kazası ve dünyada türünün en büyük trajedilerinden biri gerçekleşti. Çarpışmadan Yunan gemisi sorumluydu ve gemi sigortalı olduğu için hasar tazminatı ödendi, ancak yaşanan trajedi birçok aileyi etkiledi.

13 Aralık’ta Sovyetler Birliği’nin (şimdiki Gürcistan) Tuapse limanından yola çıkan Petar Zoranić, 12.065 ton yüksek derecede yanıcı benzin ve 11.330 ton mazottan oluşan toplam 23.395 ton akaryakıtla Hamburg’a gidiyordu. Geminin deneyimli kaptanı Yugoslav (Hırvat) Ante Sablić, İstanbul Boğazı’ndan daha önce yüzü aşkın kez geçmişti. Kader gecesinde, İstanbul Boğazı’nda seyir güvenliği yönetmeliğine göre Büyükdere karantina istasyonunda gemiye Türk kılavuz kaptan Cevdet Çubukçu bindi. Petar Zoranić’te 50 denizci ve denizcilerden ikisinin karısı, toplam 52 kişi vardı.

Petar Zoranić, boğazın Asya yakasından, İstanbul’a doğru 5 – 6 deniz mili hızla yol aldı. Her şey iyi gidiyordu. Mürettebat, İstanbul’un 7,5 mil kuzeyinde, Kanlıca semtinin hemen dışında, radarda büyük bir geminin ters yönden kendilerine doğru ilerlediğini ve rotalarını kestiğini gördü. Avrupa kıyılarına bağlı kalmak yerine, kurallara aykırı olarak Asya kıyılarına doğru yol alan bu gemi, Kaptan Aristoteles Badzis‘in komutasındaki 32.000 tonluk Yunan tankeri World Harmony idi. Boş olarak Pire’den Rusya’nın Novoroski Limanı’na akaryakıt yüklemeye gidiyordu. Soruşturmanın daha sonra ortaya koyduğu gibi, gemide hiç kılavuz kaptan yoktu. Yunan gemisinde 40 denizci ve bir denizcinin eşi olan bir kadın vardı.

Saat 02:00’den birkaç dakika sonra, Petar Zoranić’e geminin acentesi geldi ve memleketlerinden gelen (aslında Hamburg’da almayı bekledikleri) mektupları denizcilere dağıttı. Mektuplarını neşeli bir merakla okuyan denizcilerin büyük çoğunluğu bu yüzden uyanıktı ve bu durum birçok hayat kurtardı.

İki tanker Boğaziçi’nin en dar geçitlerinden biri olan Kanlıca-İstinye arasında karşılaştı. Çarpışma Kanlıca yakınlarında gerçekleşti. Gece saat 02:40’ta, Yunan tankeri baş bölümüyle Zoranić’in sağ baş tarafına, yüksek oktanlı benzin deposuna çarptı. Tank o kadar şiddetli patladı ki Boğaz’ın iki yakası sallandı. World Harmony’deki yakıt tankları da patladı. Boğaz’da, tüm İstanbul’u aydınlatan sanki büyük bir yüzen meşale oldu. Binlerce meraklı, hayaletimsi manzarayı görmek için kıyıya geldi. Denizciler gemiyi terk edince her iki gemi de kumandasız kaldı ve rüzgâr gemileri kıyıya sürükledi. Daha büyük bir felakete yol açacak olan yangının yakında kıyıdaki akaryakıt depolarına atlama tehlikesi neyse ki gerçekleşmedi (Şimdiki belediyenin bulunduğu yer Shell tesisleriydi. Çubuklu’da petrol depoları vardı.). Tüm İstanbul itfaiyecileri ve ordu müdahale etti, ancak World Harmony’nin serseri mayın gibi sürüklendiği taraftaki evleri kurtaramadılar. Harmony, yangının ahşap evleri sardığı Beykoz Körfezi’nde karaya oturdu.

Gemilerdekiler denize atlayarak kendilerini kurtarmaya çalıştı. Ancak bu nihai kurtuluş değildi, çünkü onları yeni tehlikeler bekliyordu. Bunların birincisi geminin deniz akıntısı tarafından çevreye yayılan akaryakıtın oluşturduğu yanan sıvı adacıklarıydı. İkincisi deniz ve hava soğuktu (10°C), bu yüzden soğuk şokundan etkilenmeden bir an önce karaya çıkmaları gerekiyordu ve üçüncü tehlike bu boğazda çok güçlü olan ve saatte 5 deniz miline ulaşan deniz akıntısı, neredeyse kaçan bir denizciler için ölümcül oldu ve çoğu karaya çıkamadı. Hasarlı M/T Petar Zoranić, rüzgar ve deniz akıntısıyla Beykoz sahiline doğru yüzdü. Saat 03.20 sularında, birkaç gün sonra Amerika’ya gitmek için İstinye tersanesi havuzunda ışıklandırılıp bekleyen boş Türk yolcu gemisi Tarsus‘a (4500 BT) yaslandı. Zoraniç’in dev alevleri Tarsus’u tanınmaz hale getirdi.

En az 18-20 bin ton petrol (Independenta’dan dökülenin yaklaşık %21,2’si) boğaza döküldü. Zoranić tankeri büyük bir alev topu gibi boğazda yüzerek Beykoz Kasrı’na yakınlarında karaya oturdu. Zoranić’teki yangın, 55 gün daha devam etti ve boğazdaki transit deniz trafiğini engelledi. Kimse yanan gemiyi söndürmeye cesaret edemedi. İstanbul, zaman zaman patlamalarla sarsıldı. Sonunda Türk Hava Kuvvetleri yangını söndürmek ve yayılmasını önlemek için yanan tankeri günlerce bombaladı, ama Zoranić, 14 Aralık 1960’tan 6 Şubat 1961’e kadar alev alev yandı.

Zoranić’teki insanların yarısından fazlası (29 denizci ve iki denizcinin eşi) kurtarıldı. Yunan tankeri World Harmony’nin 41 mürettebatından sadece 12’si hayatta kaldı.

Soruşturma

Türk denizcilik yetkilileri konuyu araştırmak için hemen harekete geçti. Deniz kazası, deniz hukuku ve kaza uzmanları ile deniz sigorta uzmanlarından oluşan on dört kişilik bir komisyon tarafından soruşturuldu. Yunan tankeri, kılavuz kaptansız ve boğazın ters tarafında seyrettiği için %97 oranında hatalı bulundu.

Daha sonra başka bir kaza

Yaklaşık üç yıl sonra, 15 Eylül 1964’te Norveç gemisi Norborn, Kanlıca yakınlarında Zoranić’in enkazına çarptı. Yangın çıktı ve denize petrol döküldü.

Olayın edebiyata ve görsel sanatlara yansıması

  • 1963’te İstanbul’da Fransızların çektiği L’immortelle filminden bir sahnede arkada Petar Zoranić’in enkazı uzun uzun görünüyordu (8).
  • Nobel edebiyat Ödülü sahibi romancımız Orhan Pamuk, çocukluğunda o gece gördüklerini, “İstanbul-Hatıralar ve Şehir” isimli  hayatının ilk yirmi iki senesini bir büyüme ve olgunlaşma romanına dönüştürdüğü kitabında ve İspanyol haftalık El País gazetesinde yayınlanan bir makalesinde yazdı.
  • Bugün, Petar Zoranić‘in trajedisiyle ilgili fotoğraflar ve makaleler, Zadardaki Hırvatistan Bilim ve Sanat Akademisi Tarih Bilimleri Enstitüsü‘nün denizcilik tarihi koleksiyonundadır.
  • 1979 yılında İzmir Alaybey tersanesinde inşa edilen Kaptan C. Çubukçu römorkör gemisi, adını Petar Zoranić‘te hayatını kaybeden pilot Cevdet Çubukçu‘dan almıştır.

Kaynaklar

  1. https://www.wikiwand.com/tr/%C4%B0stanbul_Bo%C4%9Faz%C4%B1#Denizcilik_kazalar%C4%B1 08.12.2022 tarihli erişim.
  2. https://www.wikiwand.com/hr/M/T_Petar_Zorani%C4%87 08.12.2022 tarihli erişim.
  3. https://www.aksam.com.tr/foto-galeri/guncel/istanbul-bogazinda-tarihi-kare-iste-52-gun-suren-1960-peter-zoranic-gemi-kazasinin-bilinmeyenleri/33046/34 08.12.2022 tarihli erişim.
  4. https://www.aksam.com.tr/aksam-tv/yasam/bogazin-en-buyuk-gemi-kazasi/23955 08.12.2022 tarihli erişim. (Kısa videoda kazadan sonraki yangın ve söndürme çabaları görülüyor)(Y.N.).
    5. Pamuk O., Hatıralar ve Şehir, 11. Baskı, Yapı Kredi Yayınları
    [1] Bkz.: https://yesilgazete.org/independenta-exxon-valdezin-nesi-olur-umur-gursoy/
    [2] Kaynayan Sıvı Genleşen Buhar Patlaması (BLEVE) olarak bilinen olay, bir tank içerisinde bulunan sıvının atmosfer basıncındaki kaynama noktasının çok üstündeki bir sıcaklığa ulaşarak içerisinde bulunduğu tankı parçalamasıdır. Bkz.: https://isgrehberi.org/2019/01/23/bleve-patlamasi-nedir/ 08.12.2022 tarihli erişim.