Ana Sayfa Blog Sayfa 471

Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’ın TRT’deki propaganda konuşmaları yayınlandı

Millet İttifakı‘nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhur İttifakı‘nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan‘ın TRT‘deki propaganda konuşmaları yayınlandı. 28 Mayıs Cumhurbaşkanı Seçimi‘ne günler kala yayınlanan propaganda konuşmasında Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a meydan okuyarak “Erdoğan, sana devletin televizyonu TRT’den sesleniyorum; gel, çekinme. İkimiz de er meydanına çıkalım, devletin televizyonu TRT’de, senin istediğin gazetecilerin sorularını yanıtlayalım” dedi. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a şöyle seslendi:

“İstersen halk da soru sorsun. Sen ki kendine reis dedirten, sen ki bir dünya lideri herhalde Bay Kemal’den çekinmezsin. E çık karşıma ve milletimiz, onun derdini bileni de o dertleri kimin çözebileceğini de bu vatanı kimin sevdiğini de görsün. Varsın, kararını versin.”

Erdoğan ise Kılıçdaroğlu’na yönelik olarak “Sandıktan çıkan mesaj şudur; milletimiz kendi değerlerine saygı duymayan terör örgütleriyle kol kola yürüyen, bölgesel ve küresel güçlerin dümen suyuna girme sözü veren bir adaya ülkenin yönetimini teslim etmeyeceğini açıkça söylemiştir. Buna karşılık muhalefet ne yapmıştır?” ifadelerini kullanarak şunları söyledi:

“Meclis’te çoğunluğu kaybedişinin, cumhurbaşkanlığında da açık ara geride kalışının öfkesini, hıncını, acısını, milletimizden ve özellikle de depremzedelerimizden çıkartmaya çalışmıştır. Her vatandaşımız gibi depremzede kardeşlerimizin onurlarını korumak da bizim görevimizdir. Hiç kimse milletimizin herhangi bir ferdine, kökeninden, inancından, mezhebinden, meşrebinden olduğu gibi siyasi tercihinden dolayı da hakaret edemez. Kendi milletine hakaret üzerine kurulu böyle bir siyaset dilini reddediyoruz. Hele hele asrın felaketi 6 Şubat depremlerinde mağdur ve mazlum duruma düşen kardeşlerimize yapılan saygısızlıkları asla kabul edemeyiz.”

Kılıçdaroğlu: PKK ile masaya oturan, gizli saklı müzakereler yürüten kendisidir

“Sevgili halkım, Erdoğan benim karşıma çıkmaya cesaret edemez” diyen Kılıçdaroğlu, bunun nedenini ise şöyle açıkladı:

“Çünkü o da çok iyi biliyor ki; PKK ile masaya oturan, gizli saklı müzakereler yürüten kendisidir. Kahraman ordumuza kumpas kuranlara yol veren kendisidir. Bir milletin namusu olan ordunun kozmik odasını teröristlere açan kendisidir. 10 milyon düzensiz göçmeni, bile isteye vatanımıza sokan kendisidir. Yabancılara, el altından konut karşılığı vatandaşlık satan kendisidir. ”

Erdoğan: Sosyal medyada yalan söyleyenlerin tiyatrosu kendilerini ilgilendirir

6 Şubat depremlerine işaret eden Erdoğan, “Bizim için milli iradenin üstünlüğüne halel getirmemek de depremzede kardeşlerimize sahip çıkmak da siyasetin ve seçimin ötesinde bir sorumluluktur. Gerçekleri bal gibi bildikleri halde kendilerine inanan masum insanları kandırmak için saatlerce ekran önünde, sosyal medyada yalan söyleyenlerin tiyatrosu kendilerini ilgilendirir” dedi ve ekledi:

“Ama mesele milletimiz, mesele depremzedelerimiz, mesele ülkemizin ve evlatlarımızın geleceği olduğunda hiç kusura bakılmasın, kimsenin gözünün yaşına bakmayız. Seçim kampanyası boyunca her gün bir başka maskeyle sahneye çıkarak milletimizi kandırabileceklerini sananlara tavsiyemiz, dönüp önce kendilerini sorgulamalarıdır. Parti yöneticisinden medya mensubuna kadar muhalefetin tüm aktörlerinin adeta paçalarından akan kibrin gerisindeki nobranlığı milletimizin takdirine bırakıyoruz.”

Kılıçdaroğlu: Bu milleti kimin sevdiğini bilin

Erdoğan’a yönelik olarak “Milletin öz evladını, mülteciye çeviren bırak ev araba almayı, kira bile ödeyemeyecek duruma düşüren kendisidir” ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, şunları aktardı:

“O biliyor da maalesef TRT’de bu gerçekleri sizlere göstermiyor. Bu konuşmayı, TRT istediği için değil; kanunen mecbur oldukları için yayınlıyorlar. Benim güzel halkım, görün, tanıyın, bu vatanı, bu milleti kimin sevdiğini bilin.”

Erdoğan: Daha önce yaptık, yine yaparız

“Milletimize bu ülkenin 85 milyon vatandaşının her birini, 81 vilayetinin her karış toprağını, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca vatandaşımızın tamamını kucaklayan bir anlayışla Türkiye’yi büyütmenin, güçlendirmenin, zenginleştirmenin mücadelesiyle dolu yeni bir dönem taahhüt ediyoruz” ifadelerini kullanan Erdoğan son olarak şunları aktardı:

“Asırlık demokrasi ve kalkınma eksiklerimizi nasıl 21 yılda telafi ettiysek, bugünkü sorunları da yine biz çözeceğiz. Depremde yıkılan şehirlerimizi, 650 bin yeni konutla biz ayağa kaldıracağız. Afet tehdidi altındaki şehirlerimizi, kentsel dönüşüm projeleriyle sadece İstanbul‘da yapacağımız 1,5 milyon, toplamda 6 milyonu bulan konutla biz güvenli hale getireceğiz. Konut ve kira fiyatlarındaki artışları, hem idari ve cezai düzenlemelerle hem de konut arzının artışını teşvik ederek, biz dizginleyeceğiz. Aynı şekilde gıda başta olmak üzere, insanlarımızın günlük hayatlarına doğrudan etki eden fiyat artışlarının üstesinden yine biz geleceğiz. Çünkü bunun için bizim vizyonumuz var, bilgi ve tecrübemiz var, azmimiz var, cesaretimiz var, hepsinden önemlisi milletimize verdiğimiz sözleri yerine getirme kararlılığımız var. Daha önce yaptık, yine yaparız. Daha önce başardık, yine başarırız.”

Ekoloji savunucuları Ordu’da betonlaşmayı artıracak imar değişikliğine itiraz etti

Ordu Çevre Derneği (ORÇEV), şehrin Altınordu ilçesindeki Durugöl Mahallesinde yapılması istenen imar değişikliğine betonlaşmayı artıracağı gerekçesiyle itiraz etti.

Yapılan açıklamaya göre ORÇEV Yönetim Kurulu, 23 Mayıs’ta Altınordu Belediye Başkanlığına bir itiraz dilekçesi vererek, halkın Durugöl alanının park ve rekreasyon alanı haline getirilmesi talebinin dikkate alınmasını talep etti.

ORÇEV, Durugöl mevkindeki gelişmeleri yakından takip ettiğini bildirerek, şu ifadeleri kullandı:

“Burası için halkın yeşil alan olarak değerlendirilmesi talebi var. 110 bin imza toplanarak yetkililere teslim edildi. Altınordu ve Ordu Büyükşehir Belediyesi Meclislerinde Altınordu ilçesini kapsayan imar değişikliği tartışmaları sürüyor. Yargı süreçleri oldu. İşin içinden çıkılmaz hal aldı. Halkla, kurumlarla, ilgili kuruluşlarla tartışmadan yapılan imar değişikliğinin çözüm üretmekten çok, sorun üretir olduğuna tanık olduk. Belediye yönetimleri bu tek taraflı karar verme alışkanlığını devam ettiriyor.”

‣ Ordu’da kıyı koruma yasasına aykırı duvar inşası: Şikayet var ama önlem alınmıyor

Durugöl imarı askıda

İtiraz dilekçesinde askıda bulunan imar plan tadilatında taşınmazın bir kısmının otel alanı olarak ayrıldığı ve taşınmazların iki farklı bölgesinde ise ticaret ve konut fonksiyonu ile tanımlandığına dikkat çekilerek bu tadilatın bölgeye oldukça yoğun bir nüfus getireceği uyarısı yapıldı.

Bölge altyapısında bu yoğunluğa göre sağlıklı bir iyileştirme planı yapılmadığı belirtilerek bu durumda şehircilik imar plan ilkelerine aykırılık oluşturduğu kaydedildi.

Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

Ayrıca bu bölgenin doğal tabiat parkı olarak kalması ve düzenlenmesi, imara açılmaması yolunda kamuoyunun ciddi karşı duruşu olduğu ve ötesinde bu karşı duruşu 110 bin ıslak imza kampanyası ile destekleyip ilgili kurumlara iletilmişliği de dikkate alınarak, imar plan tadilatına itiraz ediyoruz.

İtirazımızın Altınordu Belediyesi Meclisi tarafından park ve rekreasyon haline dönüştürülmesi için gereğinin yapılmasını istiyoruz. Bu konuda herkesi yaşanabilir bir şehir için itiraz hakkını kullanmaya çağırıyoruz.

Akkuyu power plant to be tried at Int’l Criminal Court for crimes against humanity

0

Environmental defenders filed a complaint to the International Criminal Court against Akkuyu Nuclear Power Plant in southern Turkiye for committing the crime of ecocide as well as a crime against humanity for posing a critical threat of transboundary nuclear pollution.

Among the perpetrators of the case are Turkish Energy Ministers who have taken office since the start of the project in 2009, namely Hilmi GülerTaner YıldızBerat AlbayrakFatih Dönmez, as well as the members of the executive board of Akkuyu Nuclear Power Plant Company and Rosatom Company, the Russian state corporation behind the project.

Atty. İsmail Hakkı Atal, a volunteer of the Environmental Association of Eastern Mediterranean, filed a lawsuit against Akkuyu at the International Criminal Court for violating the Rome Statute (articles 7 / 1 / a-b-d-k) by “causing transboundary pollution which will poison the entire Middle East and the Mediterranean geography with radioactive pollution.”

‘Imminent magnitude 7+ earthquake expected in the region’

Still under construction in the southern Turkish province of Mersin, the Akkuyu Nuclear Power Plant is being built on the Northern Anatolian Ecemiş fault line, which scientists deem potent of a devastating magnitude 7 or over earthquake any given time. 

Atal said in a statement that Turkiye is the country with the highest risk of earthquakes in Europe, citing a map published by the European Earthquake Hazard and Risk Facilities (EFEHR).

A study conducted at Çukurova University in 2001 also pointed out that the Akkuyu Nuclear Power Plant site is a high-risk area. Led by Prof. Hasan Çetin from the department of Geological Engineering, the study indicated that the Northern Anatolian Ecemiş fault line produces a magnitude 7 or higher earthquake every 10 thousand years, underlining that no devastating earthquake has been recorded for the last 17 thousand years and we may be approaching the end of the quiet period.

Atal’s statement emphasized that some cracks were observed in the concrete ground of the power plant in July 2018 during the construction period even before the the four nuclear reactors, weighing a total of 56 thousand tons, were mounted on the site.

‘Waters of Mediterranean too heated for cooling down reactors’

Atty. İsmail Hakkı Atal further drew attention to the threats that the climate crisis poses on Akkuyu, noting the Mediterranean Sea, which the water to cool down the reactors will be drawn from, is far too heated by the climate crisis to cool down the reactors.

Atal underlined that the sea surface temperature should not exceed 28°C to cool down the reactors while Turkiye’s General Directorate of Meteorology measured the temperature of the Mediterranean Sea as above 30°C in August 2022.

Citing studies indicating that the Mediterranean region was warming twice faster than the rest of the world due to the climate crisis, Atal said the Akkuyu power plant was the only nuclear site on the planet where the average sea surface temperature is higher than the average land surface temperatures.

Scientists indicate that Eastern Mediterranean has been disproportionately affected by the impact of climate change and has been warming twice faster than the world average.

Last year, the temperature of the water drawn to cool down the reactors in France rose above 28°C due to heatwaves that scorched Europe for months. The country had to shut down some of its reactors to avoid a nuclear disaster.

‘Mediterranean and MENA under risk of transboundary pollution’

In the statement, Atty. İsmail Hakkı Atal noted “The international law must intervene with the Akkuyu Nuclear Power Plant which would cause transboundary nuclear pollution, damaging the whole Mediterranean and the Middle East if run today.”

Underlining that Akkuyu power plant violates articles 7 / 1 / a-b-d-k of the Rome Statute of the International Criminal Court due to the deaths, displacement, and hazards on the civilian public health that it causes or may cause, he went on to say that in order for the construction and operation of the Akkuyu nuclear power plant to be prosecuted as a crime against humanity, either the perpetrators must be citizens of countries that recognize the Rome Statute, or the crime must take place within the territories of a country that recognizes the Rome Statute -as does Jordan, Tunisia, Spain, France, Greece, Montenegro, and Cyprus.

Almanya’da iklim aktivistlerine yönelik suç örgütü soruşturması: 15 hanede arama yapıldı

Almanya’da yetkililer, iklim eylemleri için ana yolları kapatan ve havaalanı trafiğini durduran bir iklim aktivisti gruba yönelik cezai soruşturmayla bağlantılı olarak ülke genelinde 15 hanede arama yaptı.

Bavyera savcıları tarafından bugün (24 Mayıs) yapılan açıklamaya göre, Letzte Generation’ın (Son Nesil, Last Generation) yedi üyesi hakkında, bir suç örgütü kurmak veya desteklemek ve daha fazla suç eylemini finanse etmek gerekçesiyle soruşturma açıldı.

iklim,
Fotoğraf: Peter Kneffel / DPA
Alman iklim aktivistlerinden ‘düşük hız limiti ve sübvansiyonlar’ için yol kesme eylemi 
‣ Almanya’da iklim aktivistleri Monet tablosuna patates püresi fırlattı
‣ İklim aktivistleri Almanya’da kendilerini uçak pistine yapıştırdı

Bloomberg‘in aktardığına göre; üyeler en az 1,4 milyon Euro toplamakla suçlanıyor. İki üyenin ayrıca Nisan 2022’de bir petrol boru hattını sabote etmeye teşebbüs ettiğinden şüpheleniliyor.

Savcılar, baskınların halkın Letzte Generation aleyhine 2022’den beri yaptığı bir dizi suç duyurusuna bağlı olduğunu söyledi.

iklim
Polis memurları, 24 Mayıs’ta Berlin’de iklim aktivizm grubu Last Generation üyelerine yönelik bir baskın sırasında bir araca karton kutu taşıyor. – Fotoğraf: AP

Grup, sera gazı emisyonlarını azaltmak için daha katı önlemler alınması çağrısında bulunmak için sık sık yollarda ve otoyollarda oturma eylemlerinde bulunuyor.

2022 sonlarında, birkaç Letzte Generation aktivistinin kendilerini pistlere yapıştırmasının ardından, Münih ve Berlin’in ana havalimanlarındaki kalkış ve inişler kesintiye uğramıştı.

Last Generation’ın eski tarihli bir eylemi- Fotoğraf:Fabrizio Bensch/Reuters
Fosil yakıt üretimini artırma kararı alan Birleşik Krallık hükümetine işgalli protesto
‣ Birleşik Krallık’ta iklim eylemi: Genç aktivistler kendilerini ünlü tablolara yapıştırdı
‣ İklim aktivistlerinin elleri bu kez ‘Son Akşam Yemeği’ tablosunda
‣ İklim aktivistlerinden Van Gogh’un tablosuna çorbalı protesto
‣ İklim aktivistleri Londra merkezindeki araba galerisini turuncuya boyadı
‣ Yemekli eylemlerde sıra Kral Charles’ta: Balmumu heykelinin yüzüne pasta yapıştırıldı
‣ Aktivistler, fosil yakıt lobicilerinin merkezi olan binaya boya püskürttü
‣ İklim aktivisti, ‘münasip eylem yöntemlerinin’ tartışıldığı programda kendini masaya yapıştırdı
‣ İklim aktivistlerinin protestolarının yeni hedefi ‘İnci Küpeli Kız’ oldu
‣ İklim aktivistlerinden Hamburg Filarmoni Orkestrası’nın konseri sırasında eylem
‣ La Scala sezonu iklim aktivistleri ve Ukraynalıların protestolarıyla açtı

Kılıçdaroğlu Erdoğan’a bir milyon liralık montaj davası açtı

Millet İttifakı‘nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun avukatı Celal Çelik, Kılıçdaroğlu’nun Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan‘a bir milyon TL’lik dava açtığını duyurdu.

Çelik, “Türk tarih ve kültürü ile özdeşleşmiş “Mertçe Mücadele” etik değerinden bihaber olan, müfteriliği ise değer olarak benimseyip içselleştirmiş bulunan, montajcıbaşından yani Erdoğan’dan; montaj video sahtekârlıklarının hesabını sormak üzere davamızı açtık! Ancak bu kez Erdoğan’ın ederini gözetmedik! Kişiliğine biçilen değeri aşarak, 1 Milyon TL miktarlı olarak dava açma yoluna gittik: Şehitlerimizin çocuklarına eğitim bursu olarak dağıtılmak üzere” dedi.

Ne olmuştu?

Katıldığı bir canlı yayında Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alan ve seçim mitinglerinde vatandaşlara gösterilen montaj videoyla ilgili açıklamada bulunmuştu:

“CHP Genel Başkanı sırtını PKK terör örgütüne dayamıştır. Kılıçdaroğlu’nun Kandil’dekilerle video çekimleri var. Bunları yayınladılar ‘haydi, haydi, haydi’ türü. Anladınız mı? Kandil’dekilerle bu şekilde; ama montaj ama şu ama bu. PKK’lılar bunlara destek verdi.”

İklim değişikliği Asya’yı tehdit ediyor: Araştırmacılar ‘su, enerjiden önce gelir’ mesajı verdi

İklim değişikliğinden dolayı Hindukuş-Himalaya su sisteminde gerçekleşen kesintilerin, 16 Asya ülkesinde ekonomik kalkınma ve enerji güvenliği için risk oluşturduğu ve bölgesel su akışlarını korumak için ortak eylemlere ihtiyaç duyulduğu bildirildi.

Hayati önem taşıyan Hindukuş-Himalaya su kulelerinden akan 10 büyük nehrin havzaları 1,9 trilyon insana ev sahipliği yapıyor ve yıllık GSYİH’ye 4,3 trilyon dolarlık katkı sağlıyor.

Bir düşünce kuruluşu olan Çin Su Riski’ne (China Water Risk) göre; buzul erimesi ve aşırı hava koşulları gibi iklim değişikliği etkileri ise bölge için şimdiden “ağır tehditler” oluşturuyor.

‣Nehirlerin karşı karşıya olduğu 5 büyük tehdit 

Reuters‘in aktardığına göre; Çin Su Riski’nden araştırmacılar, tüm nehirlerin emisyonların dizginlenememesi durumunda artan ve birleşen su riskleriyle karşı karşıya kalacağı ve su yoğun enerji altyapısının inşasına devam edilmesinin sorunları artıracağı konusunda uyarıda bulundu.

Tehlike altındaki 10 nehrin içerisinde, Hindistan ve Bangladeş‘e dökülen Ganj ve Brahmaputra, Çin‘in Yangtze ve Yellow nehirleri ve Mekong ve Salween gibi sınırötesi su yolları bulunuyor.

Nehirler aynı zamanda Afganistan, Nepal ve Güneydoğu Asya’nın sınırları da dahil olmak üzere 16 ülkedeki hidroelektrik santrallerinin neredeyse dörtte üçü ve kömüre bağlı enerjinin yüzde 44’ü için kullanılıyor.

iklim, su
Fotoğraf: David Gray/Reuters

10 nehir boyunca 865 gigawatt’a (GW) varan güç kapasitesinin, çoğu suya bağımlı olmak üzere iklim riskine karşı dayanıklı olmadığı kabul ediliyor.

Japonya’ya enerji sağlayan suyun çoğu, yüksek riskli bölgelerde bulunuyor

Öte yandan araştırmacılar, Japonya‘ya güç sağlamak için yeterli olan 300 GW’dan fazla su miktarının “yüksek” veya “aşırı yüksek” su riskleriyle karşı karşıya olan bölgelerde bulunduğunu belirtiyor.

Ülke nüfusunun yaklaşık üçte birini ve enerji kapasitesinin yaklaşık yüzde 15’ini besleyen Çin’in Yangtze nehri havzası ise geçen yıl hidroelektrik üretiminin düşmesiyle küresel tedarik zincirlerini sekteye uğratmış ve rekor sürede bir kuraklık yaşamıştı.

iklim, su
Fotoğraf: Aly Song/Reuters

Kuraklıktan bu yana hükümetler, gelecekteki olası hidroelektrik kesintilerini azaltmak için kömürle çalışan onlarca yeni santrale onay verdi. Bununla birlikte, kömürle çalışan enerjinin de suya ihtiyacı bulunuyor ve Çin ile Hindistan’daki kapasite artışı, kesintileri daha da kötü bir hale getirebilir.

‘Enerji güvenliğine su güvenliği karar vermeli’

Araştırmacılar, iklim risklerinin artmasıyla birlikte ülkelerin enerji ve su güvenliğini “uygun hale getirecek” politikaları hayata geçirme baskısı altında olduğunu belirtti ve ekledi:

“Güç seçimleri suyu etkileyebileceğinden ve su eksikliği güç varlıklarını mahvedebileceğinden, enerji güvenliğine su güvenliği karar vermeli.”

Araştırma: İklim davaları, fosil yakıt şirketlerinin hisse fiyatlarını düşürüyor

Londra Ekonomi Okulu’nun Grantham Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir araştırma, iklim davalarının fosil yakıt şirketlerinin hisse fiyatlarını düşürerek ‘büyük kirletici’ler için finansal bir risk oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Dün (23 Mayıs) yayımlanan araştırma, yeni bir iklim davasının açılması veya bir şirketin davayı kaybetmesi haberlerine borsanın nasıl tepki verdiğini inceliyor.

Araştırmacılar, çalışmalarının borç verenleri, mali düzenleyicileri ve hükümetleri daha sıcak bir gelecekte yatırım kararları alırken iklim davalarının etkilerini düşünmeye teşvik edeceğini ve nihayetinde daha yeşil kurumsal davranışı teşvik edeceğini ümit ediyor.

Bilim insanları, 2005 ile 2021 yılları arasında 98 şirkete karşı açılan ve ABD ile Avrupa‘da görülen 108 iklim krizi davasını analiz etti. Çalışmada, bir şirket aleyhine yeni bir dava açılmasının veya mahkemenin şirket aleyhinde karar vermesinin, şirketin beklenen değerini ortalama yüzde 0,41 oranında azalttığı tespit edildi.

dava
Fotoğraf: AFP
‣ Shell yöneticilerine şirketi ‘net sıfır’a hazırlamadıkları için dava
‣ 12 İtalya vatandaşı enerji devi Eni’ye iklim davası açıyor

‘İstatistiksel olarak önemli düşüşler’

Borsada en güçlü tepkilerin, dünyanın en büyük enerji, hizmet ve malzeme firmalarını içeren karbon devlerine karşı davaların açıldığı günü takip eden günlerde görüldüğü kaydedildi ve bu şirketlerin nispi değerinin bir dava açıldıktan sonra ortalama yüzde 0,57; şirket aleyhine bir karar sonrası ise yüzde 1,5 azaldığı belirtildi.

Araştırmacılar, büyük kirleticilerin değerindeki düşüşün küçük de olsa istatistiksel olarak önemli olduğunu ve bu nedenle yasal zorluklarla ilgili olduğu sonucuna varıyor.

The Guardian‘ın aktardığına göre, araştırmanın baş yazarı Misato Sato, “Piyasaların iklim davalarını dikkate alıp almadığını daha önce bilmiyorduk. Bu çevreyi kirleten firmaların ve özellikle karbon yayıcı büyük şirketlerinin artık dönüşüm ve fiziksel riske ek olarak dava açılması riskiyle de karşı karşıya olduğuna dair şüphelerimizi destekleyen ilk kanıt” diyor.

dava

‣ İlk ‘küresel’ iklim davası: Alman yargıçlar Peru’da
‣ Exxon’un iklim kriziyle ilgili tahminleri, mahkemede başına dert oluyor

‘Yeni yasal argümanlar, yeni yargı alanları daha büyük düşüşe yol açıyor’

Araştırmacılar ayrıca, yeni bir tür yasal argüman içeren veya yeni bir yargı alanında açılan yeni davalara tepki olarak hisse fiyatlarının daha fazla düştüğünü buldu.

Son yıllarda fosil yakıt şirketlerine ve diğer çevreyi kirleten endüstrilere karşı açılan iklim davalarında bir artış yaşanıyor. Pek çok dava ile, şirketlerin iklim krizi konusunda eylemsiz kalmasına ve yanlış bilgi yayma girişimlerine meydan okunuyor ve şirketler iklim değişikliğine karşı eylemsiz kalmayı giderek daha büyük bir risk olarak görüyor.

Hukuk uzmanları, şirketler daha katı şeffaflık kurallarına tabi hale geldikçe, iklim davalarının yıllık hesaplarda yinelenen bir tema olmasının beklenebileceğini ifade ediyor.

Misato Sato davaların, fosil yakıt şirketlerinin iklim eylemleri üzerinde önemli değişikliklere yol açıp açmadığını söylemek için henüz çok erken olduğunu, ancak davaların hisse fiyatını veya kredi notlarını etkilediğine dair kanıtların kurumsal kararları etkilemeye yardımcı olabileceğini söylüyor.

dava
Fotoğraf: Reuters
‣ Genç iklim aktivistleri Erdoğan’a dava açtı: Gelecek hakkımızı koruyun
‣ Çin, uzun vadeli karbon hedefleri için yargının rolünü güçlendiriyor

‘Davalar, şirket gelirinin yüzde 5’i kadar zarara yol açıyor’

İklim riski şirketi Risilience‘ın CEO’su Andrew Coburn, kısa vadeli değerlemelerin önemli bir darbe almasına neden olan maliyetli ödemeler ve itibar kaybı nedeniyle, büyük bir davayı savunmanın piyasada nadiren pozitif olarak algıladığını belirtiyor.

Coburn, “Risilience’ın analizi, iklim davası açılması durumunda oluşan zararın bir şirketin gelirinin yüzde 5’i veya daha fazlası olabileceğini gösteriyor” diye ekliyor.

Coburn, Birleşik Krallık ve Avrupa’daki düzenleyicilerin algılanan yeşil aklamayı bastırma konusundaki artan istekliliğinin “şeffaf verilerle desteklenen güvenilir, iddialı ve gerçekçi iklim geçiş planları sunamayan firmalar için ek mali riskler gösterdiğini” kaydediyor.

Kanada’da şiddetli yağışlar, orman yangınlarıyla mücadelede soluk aldırsa da sel riski getiriyor

Kanada’nın batısında başlayan şiddetli yağışların, bölgede haftalardır devam eden rekor düzeydeki orman yangınlarıyla mücadelede bir kırılma noktası olması umut ediliyor. Öte yandan uzmanlar, sağanak yağışın felaketle sonuçlanabilecek sellere ve yıldırımlardan kaynaklanan yeni yangınlara yol açabileceği konusunda uyarıyor.

Alberta eyaletinde 5 Mayıs’tan bu yana devam eden orman yangınları, halihazırda 945 bin hektardan fazla alanı küle çevirerek, 2019 yılının aynı döneminde kaydedilen 615 bin hektarlık alanı etkileyen yangınları geride bıraktı ve kayıtlardaki en şiddetli yangın sezonunun başlangıcı oldu.

Bölgede şu ana dek çıkan 512 orman yangınından 81’i halen devam ederken, 23 yangının henüz kontrol altına alınmadığı bildirildi. Alberta’da şu anda tahliye emirleri altında 10 bin kişi bulunuyor.

Alberta’daki yetkililer, hafta sonu boyunca etkili olan ve ilerleyen günlerde devam etmesi beklenen serin ve yağışlı havanın, bir nebze rahatlama getirebileceğini söylüyor.

orman yangını

‣ İklim krizi: Kanada’daki orman yangınlarının tüm yaz devam edeceği tahmin ediliyor

‘Nemin artması itfaiyecilere avantaj sağlıyor’

The Guardian‘ın aktardığına göre, Alberta Orman Yangını Dairesi yetkililerinden Christie Tucker, “Bu, yangınlarla mücadele eden itfaiyeciler için bir dönüm noktası olabilir,” diyor ve haftalarca şiddetli yangınlarla mücadele ettikten sonra biraz yağmur görmenin herkesi rahatladığını ekliyor. Tucker, “Yağmur, daha düşük sıcaklıklar ve daha yüksek nem bölgenin çoğunda etkili oldu. Bu faktörler, itfaiyecilerin orman yangınlarıyla mücadelede mesafe katetmesine yardımcı olacak” diye belirtiyor.

Yağmurların yanı sıra, daha düşük sıcaklıklar ve bitki örtüsündeki nem oranının artması, itfaiye ekiplerine alevleri kontrol altına alma noktasında avantaj sağlıyor.

“Bu büyüklükteki yangınlar elbette birkaç günlük yağmurun ardından söndürülemez” diyen Tucker, 17 teşkilattan yaklaşık 3 bin itfaiyecinin yanı sıra Kanada ordusundan 400 askerin de yangınlarla mücadele için görevlendirildiğini sözlerine ekliyor.

orman yangını

‣ Kanada’da acil durum: Alberta’daki 110 yangında 43 bin hektar orman küle döndü

‘Yıldırım düşmesi, yeni yangınlar başlatabilir’

Kanada Çevre ve İklim Değişikliği Dairesi hafta ortasına kadar eyaletin batı kesimlerine 75 milimetreye kadar yağmur düşebileceğini belirtiyor.

İlkbaharda Kanada’da, yaklaşık olarak Antalya büyüklüğündeki 2 milyon hektardan fazla alan yandı. Yangınların büyük bir kısmı Alberta ve Saskatchewan‘da görülürken, British Columbia‘da ortaya çıkan yeni yangınlar toplam sayıyı hızla artırıyor.

British Columbia ve Alberta’daki itfaiye yetkilileri, şiddetli yağışların yağmurun yanı sıra yeni yangınları tetikleyebilecek gök gürültülü fırtınalar ve şimşekler getirebileceği konusunda uyarıyor.

Bu hafta başlarında doğu British Columbia için şiddetli gök gürültülü fırtına uyarıları yayımlandı. Kootenay milli parkındaki 250 hektardan büyük bir alana yayılan yangın da bu alanda yer alıyor. Kanada Parklar Dairesi, geçen hafta bir yıldırım düşmesiyle başlayan yangının hâlâ kontrol altına alınamadığını ve ekiplerin söndürme çalışmaları için var gücüyle çalıştığını aktarıyor.

orman yangını

‘Sel ve heyelanlara karşı dikkatli olunmalı’

British Columbia’daki Nehir Tahmin Merkezi, geçen haftaki sıcak koşulların dağlardaki kar örtüsünün erimesini hızlandırdığına dair uyarıda bulunarak eyaletin doğu-orta kesimlerinin çoğu için sel uyarıları yayımladı. Nehirlerdeki su miktarının artmasıyla, sel ve heyelanlara karşı dikkatli olunması gerektiği bildiriliyor.

Uzmanlar, orman yangınlarının toprağı yakarak toprağın suyu emmesini engelleyebileceği konusunda uyarıyor. Yanan alanlara şiddetli yağmurlar düştüğünde, su arazinin üzerinden akıp nehirlere karışarak sellere veya heyelanlara neden oluyor.

Kılıçdaroğlu ve Özdağ’ın imzaladığı protokolde neler var?

Millet İttifakı‘nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Zafer Partisi‘nin Genel Başkanı Ümit Özdağ, Zafer Partisi Genel Merkezi’nde yaklaşık bir saat görüştükten sonra kameraların karşısına geçti. Kılıçdaroğlu “Güzel sonuçlar elde edildi” derken, Ümit Özdağ, partisinin 28 Mayıs Cumhurbaşkanı Seçimi’nde Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini bildirdi.

İkili arasında imzalanan yedi maddelik protokol metni de paylaşıldı:

“Kapsam:

Bu protokol, Zafer Partisi ile Millet İttifakı Bileşenleri arasında, Cumhurbaşkanlığı İkinci tur seçiminde ve sonraki süreçte yapılacak iş birliği esaslarını kapsamaktadır.

Amaç:

21 yıllık AKP hükümetlerinin yarattığı sosyal yıkım, yolsuzluk, yoksulluk, devlet krizi, sığınmacı sorunu, rant-borç-talan ekonomisi ve neden olduğu ağır ekonomi sorunları ve toplumun siyasi kutuplara bölünmesine karşı devletin yeniden düzenlenmesi; millî birlik ve beraberliğin sağlanması, yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar ve ağır ekonomi sorunlarının çözümü, Türkiye için ağır bir güvenlik ve demografi sorunu oluşturan sığınmacı ve kaçakların gönderilmesi için ortak çalışma ve iş birliği detaylarının tespit edilmesidir.

Temel İlkeler

1-Anayasamızın ilk 4 maddesi ve 66. madde de yer alan Türk Vatandaşlığı konusundaki tanımı ve içeriği korunacaktır.

2-1924 yılında kurulan milli-üniter-laik devletten asla taviz verilmeyecektir. Bu değerlere bağlı kalınacaktır.

3- Başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç 1 yıl içerisinde ülkelerine geri gönderilecektir.

4. Devletin varlığı ve bütünlüğünü hedef alan başta FETÖ, PKK, IŞİD olmak üzere bütün terör örgütleri ile etkin ve kararlı mücadele edilecektir. Terörle mücadele çerçevesinde, terörle bağlantısı hukuki kanıtlarla sabit olan mahalli idare yöneticileri yerine devlet görevlileri ataması uygulamasına yargı kararı çerçevesinde devam edilecektir. Terörle müzakere değil, mücadele edilecektir. Türkiye’nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir.

5- Devletin bütün birimlerinde yapılacak görevlendirmelerde sadakat değil, liyakatin esas alınması sağlanacaktır.

6-Bütün yolsuzluklar ile hukuk çerçevesinde çok etkin bir şekilde mücadele edilecektir.

7- Devletin vatandaşına karşı şeffaf olunması ve açık davranması konularında tam mutabakata varılmıştır.”

 

 

Kadın Savunması Ağı, erkek şiddetinin sorumlusunun neden mülteciler olmadığını anlattı

Kadın Savunması Ağı, Türkiye‘de bulunan mültecilerin erkek şiddetinin sorumlusu olduğuna dair tartışmalara nokta koydu. Kadın Savunması “Neden erkek şiddetinin sorumlusu göçmenler, mülteciler değil!” diyerek bu sorunun sorumlularını madde madde anlattı:

  • “Biz kadınlar 22 yıllık kadın, çocuk ve emek düşmanı iktidarı devirmek, diktatörü göndermek istiyoruz; bunun için yıllardır her zeminde mücadele ediyoruz, ettik, etmeye de devam edeceğiz.
  • Ancak diktatörü gönderme mücadelesinin sağcı, ırkçı, gerici biçimlerde yapılmasını reddettiğimiz gibi, bu mücadelenin bu yöntemlerle yapılamayacağını da çok iyi biliyoruz.
  • Sağcı, ırkçı ve gerici politikaların her yerde ve her zaman başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere hiç kimsenin yararına olmadığını, diktatörlüğün, diktatörün söylemleriyle yıkılamayacağını biliyoruz. Açıklamamızda hiçbir mültecinin asla hiçbir kadını taciz etmediğini değil, tıpkı Almanya’daki neo-Nazi, yabancı düşmanlarının yaptığı gibi; halkları ‘kara kafa‘, ‘göçmen‘, ‘zenci’ vs gibi aşağılayan, düşmanlaştıran klişe torbaların içine sokmanın başta kadınlar olmak üzere hiç kimsenin insanca yaşam koşullarına yararı olmadığını vurguladık.
  • Taciz, şiddet meselesine gelince: Erkek şiddeti, İskandinavya’dan Ortadoğu coğrafyasına, Latin Amerika’dan Afrika’ya uzanan bir coğrafyada mevcut yağmacı sistemin de derinleştirdiği toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden; erkeklerin kadınlar üzerindeki sistematik egemenlik ilişkilerinin tanımı olan ataerki-patriyarkadan kaynaklanır.
    Erkek şiddetinin esas nedeninin herhangi bir ülkeye gelen göçmenler, mülteciler olduğu kanısı doğru değildir!
  • Tıpkı Avrupa’da yaşayan Türklerin Avrupa toplumundaki erkek şiddetinin kaynağı olmadığı gibi! Ayrıca bu yaklaşım şiddet gören kadınlara şiddet uygulayanların çoğunun kadınların en yakınlarındaki erkekler (sevgililer, kocalar, babalar, abiler) olduğu bilgisiyle de yalanlanmaktadır.
  • Herhangi bir etnik kökenin, ulusal veya ırksal kimliğin, göz veya ten renginin şiddete diğerlerinden daha yatkın olduğu doğru değildir, bu kafatasçı bir yaklaşımdır ve insanlık tarihi bu yaklaşımın trajik sonuçlarıyla doludur.
  • Bu tutum, kadınların hayatın her alanında karşılaştığı her türlü şiddet biçimine karşı mücadelesini engeller, şiddete karşı evrensel anlamda geçerli olan mücadele yöntemlerini zayıflatır, şiddet sorununun gerçek kaynağının ne olduğu bilgisini karartır.
  • Kadınların erkek şiddetine karşı tutumu, fail her kim olursa olsun şiddetle, tüm kaynaklarını ortadan kaldıracak biçimde ve tavizsiz biçimde mücadele etmektir.
  • Erkek şiddetiyle mücadelenin yolu her yaştan, her milletten, her ten renginden erkeğin, her yaştan, her milletten ve her ten renginden kadın üstündeki egemenliğinin toplumsal kaynaklarını ortadan kaldıran toplumsal-kamusal düzenlemelerin, örneğin İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284’ün tavizsiz biçimde uygulanmasıdır!
  • Türkiye’de yaşanan ‘göçmen sorunu‘ emperyalist yayılmacılık ve savaş siyasetinin, Ortadoğu’daki egemenlik siyasetinin ve AKP diktatörlüğünün Kürt düşmanı cihatçı, Osmanlıcı politikalarının sonucudur.
  • Bu sorunu ‘çözmenin’ tek yöntemi göçmenler ve mültecilerle ilgili uluslararası insan hakları ve sığınma hukukunu ayaklar altına alan ırkçı ve göçmen düşmanı yöntemler değildir!
  • Bu haklar 20. yüzyılda Avrupa’da faşizmin ve ABD’de ırk ayrımcılığının yol açtığı kanlı tarihin içinden geçen insanlığın ortak kazanımlarıdır.
  • Hiçbir toplumsal sorunun çözümü insan kardeşliğimizin yok edilmesiyle sağlanamaz!
  • Esas mesele emperyalist ve cihatçı göçmen sorununu hangi politikalarla çözmek istediğinizdir.

Göçmen sorunu nasıl çözülür?

Kadın Savunması Ağı tarafından yapılan tartışmalara yönelik yapılan sosyal medya paylaşımında ayrıca çözülmek istenen göçmen sorunu için de açıklamalarda bulunuldu. Göçmen sorununun çözülmesi için şu öneriler ortaya atıldı:

  • Öncelikle Türkiye’de kitlesel göçmen yığılmasına yol açan Suriye Savaşı’na son verin ve Kürt sorununu barışçıl ve kardeşçe biçimlerde çözün!
  • İnsanlık dışı koşullarda yaşamaya ve çalışmaya zorlanan göçmenleri değil, AKP diktatörlüğünün her türlü iktidar ayrıcalığından yararlanan cihatçıları gönderin!
  • Suriye Savaşı’nın esas sorumlusu olan emperyalist Avrupa devletleriyle yapılan, Avrupa’ya göçmen girişini yasaklarken, Türkiye’ye göçmenleri para karşılığı yığan Göçmen İade Anlaşması’nı iptal edin!
  • Göçmenlerin AKP iktidarı tarafından Türkiye’de ucuz işgücü olarak çalıştırılmasına yol açan sendikasızlaşma, sigortasız çalıştırma, güvencesizlik, asgari ücret altı ücretin yaygınlaştırılması gibi sorunları çözün!
  • Sendikasız-sigortasız çalıştırmayı yasaklayın, tüm emekçilere her türlü örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarını tavizsiz tanıyın, tüm emekçilerin sağlık, eğitim, barınma gibi sosyal haklarını ücretsiz sağlayın!
  • AKP diktatörlüğünün göçmenleri ucuz işgücü olarak depolamak için aldığı tüm kaynakları, sendikaların, kadın örgütlerinin dahil olduğu biçimde kamusal denetime açın, göçmenler dahil Türkiye’deki her milletten ve toplumsal cinsiyetten emek gücünün tamamının insanca şartlarda yaşaması için harcayın, kamuyu ve eğitim kurumlarını tüm gerici unsurlardan temizleyin!
  • Cihatçılarla iş birliği içindeki gerici tarikat örgütlenmelerini dağıtın, yargıda erkek adalete son verin!
  • İlk olarak İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasayı uygulamakla başlayarak, erkek şiddetinin tüm kaynakları ve görünümleriyle tavizsiz mücadele edin!