Ana Sayfa Blog Sayfa 469

Kazanılanı kaybetmemek

Devlet imkanlarıyla gerçekleşen bunca ablukaya, manipülasyona, kara propagandaya, sahte videolara, maaşlı troller ordusuna, devasa medya gücüne rağmen alınan en az yüzde 45 oy büyük bir başarıdır. Çünkü eşit koşullarda bir yarış olsaydı bunun karşılığı en az yüzde 55 dir. İktidar ilk defa balkon konuşması yerine bir suçlu edasıyla filmin devamını bekleyin demek zorunda kalmıştır.

Psikolojik kırılganlığın dayanılmaz hafifliği

Belli ki iktidar ikinci turu bir psikolojik savaş olarak tertiplemişti. Özellikle de Anadolu Ajansı üzerinden. Bu tuzağa düşmekte gecikmedi acelecilikte sınır tanımayan arkadaşlarımız ve hemen sosyal medya da ağlamaya ve sitem etmeye başladılar. Yav bir dur! Ağlayacaksan evinde ağla, gideceksen yurtdışına sessiz sedasız git. Nedir bu ülke beni haketmiyor kibri. Dost acı söyler kusura bakmayın! Bir oy verdin ya da belki konforundan taviz vermeyip onu da yapmadan, mangal başında kolayca açık ara seçim alacağını mı zannediyordun? Mao‘ya sormuşlar kaybettiniz ne olacak şimdi diye? O da demiş ki 50 yıl sonra da biz kazanırız. Müthiş bir ironi. Ama sizin iki hafta sonraki ikinci tura dair bir tahayyülünüz bile yoktu değil mi? Bende yenilgi hissi hiç olmadı. Öfke vardı. Hem de iktidardan çok muhaliflere. Görevli olduğum sandıkta ezici bir muhalefet üstünlüğü profili vardı ancak oy kullanmaya gelmeyen 90 kişi de vardı. Hesabı siz yapın! Bunun yüzde 10’u sandığa gelemeyecek kadar hasta olsun! Gerisi?

Vebanın dereceleri

Albert Camus, başyapıtı Veba‘yı İkinci Dünya Savaşı yıllarında yazmıştı. Ama o metafor olarak vebayı Nazilerle sınırlamamıştı. Veba her düzeyde tezahür ediyordu. Kötülük örgütlenmesiyle mücadele ederken ilk turda olmadı ben oynamıyorum deme şansınız yok. Beterin beteri vardır ve vebanın dereceleri…
Silkelenin! Yapamıyorsanız Yeşil Sol‘a bakın! Bunu Yeşil Sol’lu olduğum için söylemiyorum. İktidarı, muhalefeti bunca ırkçılığa saplanmışken diktatörlüğün gelişine dur demek için vakur bir tavırla kötülüğün büyük tezahürüne, sonra gelenle mücadele hakkını saklı tutarak tavır alıp Kılıçdaroğlu‘nu destekleme kararı aldığı için söylüyorum.

Mücadeleyi havale etmeyin!

Bunca zamandır belki ekoloji mücadelesini ekolojistlere, cinsiyet haklarını ve çocuk haklarını ilgili birilerine, etnik sorun yaşayanı sadece kendisine, mülteci sorununu ırkçılık karşıtlarına, sınıf mücadelesini işçilere, hayvan hakları mücadelesini vegan, vejeteryan ve hayvan dostlarına havale ettiniz. Artık elinizi taşın altına koyma zamanı. Siz koyun elinizi taşın altına korkmayın ezilmeyecek eliniz. Ayrıca ezilse bile haysiyetinizin ezilmesinden evladır.

seçim

Phaselis örneği

Phaselise Dokunma Hareketi‘nin aktif bir üyesi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki mücadele istediğiniz oranda olmasa da kazandırır. Vicdanınız rahat bir sonraki hamleye baştan yenik olmadan hazırlanırsınız. Şimdi de durum böyledir. Phaselis‘te üç beş kişiyle yaptıklarımızla Türkiye kamuoyunu salladık. Duymayan kalmadı Phaselis direnişini. Projeyi yüzde 80 gerilettik. Bitti mi ? Bitmedi. Karşı taraf pusuda bekliyor daha fazla inşaat için. Seçim de böyle: yenilebilirsiniz elinizden gelenin tamamını yapmanıza rağmen! Bence kazanabiliriz. Diyelim ki yenildik. 29 Mayıs’ta yaşamdan istifa mı edeceksiniz? İşe gitmeyecek misiniz? Çocuğunuzu okula göndermeyecek misiniz? 52 yaşındayım ve iktidarlar açısından bakarsak hiç rahat rahat geçirdiğim “günler aylar yıllar” olmadı. İktidar değişse de yıllarca rahat edecek miyim? Zannetmiyorum. Kapitalizmin farklı bir yüzüyle uğraşacağım. Ama bu ayıp düzen, hiçbir zaman yaşam hevesimi, neşemi, coşkumu, mücadelemi elimden alamayacak yer yer büyük hüzünlere kapılsam da. Defalarca yazdım. Politika iğrenç bir şey değildir. Aldığınız nefes, yediğiniz gıda bile son derece politiktir. Bu politikanın ne kadar güzel olacağı sizin özgünlüğünüze ve yaratıcılığınıza kalmış.

Son olarak;

Mücadele etmeden teslim olana hakkımı helal etmiyorum!

Analiz: Mitinglerde hangi siyasetçi en çok hangi konuya değindi, hangi kelimeleri kullandı?

13’üncü Cumhurbaşkanlığı seçimi ile 28’inci Dönem Milletvekili seçimleri için siyasi parti liderleri Türkiye’nin her yerinde mitingler düzenliyor.

Her ne kadar Millet İttifakı’nın liderleri Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tur için miting düzenlemeyeceklerini belirtse de hem Cumhur hem de Millet İttifaklarının liderleri nisan ve mayıs aylarında çeşitli illerde miting sahnelerinde yer aldı.

Sosyal etki ve sürdürülebilirlik üzerine çalışmalar yürüten sosyal bir girişim olan Gürce, liderlerin yaptıkları konuşmalarda hangi konulara ne kadar değindiklerini ve ne söylediklerini özet bir şekilde görebilmek için seçim konuşmalarını analiz etti.

Analize dahil olan 125 konuşmadan 29’u Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, 24’ü Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, 21’i Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, 38’i Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Sözcülerine, 13’ü ise Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’a ait.

Analizi yürüten araştırmacı-yazar İlhan Ceyhan, konuşmaların analizi için farklı kategorilerde sözlükler oluşturarak, bu sözlüklere dahil olan kelimelerin konuşma metinlerindeki yüzdelik ağırlığı hesapladı ve siyasi figürlerin konuşmalarında değindikleri konuları karşılaştırdı.

Ceyhan, konuşma metinlerinde yer alan sözcükleri ekonomi, istihdam, göç, terör, sağlık hizmetleri, kamu düzeni, LGBTİ+, toplumsal cinsiyet, çevre ve iklim, enerji ve eğitim olmak üzere 11 kategoriye ayırdı.

Siyasi figürler mitinglerde hangi konuya hangi oranlarda değiniyor?

Grafik: Liderlerin konuşmalarında değindikleri konuların oransal dağılımı
Yeşil Sol Parti Sözcüleri: İstihdam, kamu düzeni, toplumsal cinsiyet ve çevre-iklim

Ceyhan tarafından yapılan analiz, miting konuşmalarında istihdam, kamu düzeni, toplumsal cinsiyet ve çevre-iklim konularına en çok değinen siyasi figürlerin Yeşil Sol Parti Sözcüleri olduğunu gösteriyor.

Recep Tayyip Erdoğan: LGBTİ+ ve sağlık hizmetleri

Adalet ve Kalkınma Partisi lideri ve Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan, LGBT konusuna en çok değinen lider. İlhan Ceyhan, bunun sebebinin muhalefeti sık sık “LGBT”ye yakın olmak veya desteklemekle suçluyor olması olduğuna dikkati çekiyor.

Erdoğan’ın yaptığı konuşmalarda diğer liderlere göre daha çok değindiği bir diğer konu ise sağlık hizmetleri olarak görülüyor. Terör konusuna değinme oranıysa MHP lideri Devlet Bahçeli’den sonra en yüksek oranda.

Kemal Kılıçdaroğlu: Eğitim ve göç

Analiz, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun göç konusuna ve eğitime diğer lidere göre daha çok değindiğini gösteriyor.

Kılıçdaroğlu ayrıca Ali Babacan’dan sonra ekonomi konusuna da en çok değinen lider konumunda.

Devlet Bahçeli: Terör

Devlet Bahçeli’nin ise konuşmalarında en çok terör konusuna değindiğini, ikinci olarak ise ekonomi konusuna ağırlık verdiği görülüyor.

Ali Babacan: Ekonomi

Siyasi liderler arasında Ali Babacan, ekonomi konusuna açık ara farkla en çok değinen lider oluyor.

Ekonomiden sonra Babacan’ın en çok değindiği konunun istihdam olduğu görülüyor.

Siyasi liderlerin mitinglerde en çok kullandıkları kelimeler

Erdoğan: Bay BAY
Grafik: Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında en sık kullandığı kelimeler

Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim konuşmalarında en sık kullandığı kelime ‘bay’. Bunun sebebiyse Erdoğan’ın konuşmalarının çoğunda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na itafen ‘Bay Kemal’ veya ‘Bay Bay Kemal’ demesi. “Türkiye”, “terör”, “inşallah”, “tesis”, “inşa”, “yeni” gibi kelimeler de öne çıkan kelimeler arasında.

Bahçeli: ‘Türk’ ve ‘Türkiye’
Grafik: Devlet Bahçeli’nin konuşmalarında en sık kullandığı kelimeler

Konuşmalarında en çok Türk ve Türkiye kelimelerine yer veren Devlet Bahçeli’nin, “cumhur”, “milli”, “aziz”, “milletim” kelimelerine de epey yer verdiği görülüyor. Bir başka dikkat çeken kelimeyse Devlet Bahçeli’nin muhalefeti eleştirirken sıkça kullandığı “zillet” kelimesi.

Kılıçdaroğlu: ‘Biliyorum’ ve ‘olacak’
Grafik: Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında en sık kullandığı kelimeler

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun en sık kullandığı kelimeler “biliyorum” ve “olacak” kelimeleri olurken, “söz”, “güzel”, “beraber” gibi kelimelerin de öne çıktığı görülüyor.

Babacan: ‘Beraber’ ve ‘gün’
Grafik: Ali Babacan’ın yaptığı konuşmalarda en sık kullandığı kelimeler

Deva Partisi Lideri Ali Babacan’ın ise en sık kullandığı kelimelerin “beraber” ve “gün” kelimeleri olduğunu görüyoruz. Diğer öne çıkan “ortak”, “destek”, “demokrasi” gibi kelimelerse Ali Babacan’ın ortak akla dayalı mesajlar verdiğini gösterir nitelikte.

Liderlerin popülist söylemleri

Özellikle seçim dönemlerinde kendinden sıkça söz ettiren bir diğer dinamikse popülist iletişim stratejisi. Akademisyen Cas Mudde, popülizm kavramının genel olarak kabul gören tanımını “Popülizm, toplumu ‘gerçek halk’a karşı ‘yozlaşmış elitler’ olmak üzere homojen ve birbirine düşman iki gruba ayırarak, siyasetin halkın genel iradesinin bir ifadesi olması gerektiğini savunur” şeklinde yapıyor.

Değişik ülkelerde farklı şekillerde karşımıza çıkan popülist söylemin çeşitlerinden biri ise manişeist söylem. Bu söylem, iyi-kötü, dost-düşman ve siyah-beyaz gibi ikici (manişeist) ve kutuplaştırıcı bir dünya görüşüne dayanmakta. Popülistler, “gerçek halk”ı ezilen, hakkı yenen insanlar olarak algılıyor ve onlarla “yozlaşmış elitler” arasında düşmancıl bir ikilik meydana getiriyor. Bu yozlaşmış elitlerse popülist siyasetçiler tarafından “gerçek ve saf olan halk”ın iradesinin altını oymaya çalışan kişiler, gruplar veya kurumlar olarak tasvir edilebiliyor.

Nisan ve Mayıs 2023’te  Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için miting yapan liderler hangi oranda manişeist bir söylem benimsediğinin analiz edilebilmesi için “tehdit, tezgah, hain, ihanet, kirli, odak, taviz” ve “yalan” sözcüklerinden oluşan manşeist söylem sözlüğüyle miting konuşmaları incelendi.

Grafik: Siyasi liderlerin Manişeist söylem karşılaştırması

‘İktidar bloku liderleri daha yoğun bir manişeist söyleme sahip’

Analize göre, en yüksek oranda manişeist söylemde bulunan lider 0.43 puanla Devlet Bahçeli olurken, bunu 0.32 puanla Recep Tayyip Erdoğan takip ediyor.

Muhalefet tarafındaysa en yüksek manişeist söyleme sahip siyasi figürse 0.21 puanla Yeşil Sol Parti Sözcüleri.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında ise manşeist söylemlerin 0.03 puanla oldukça düşün olduğu, onu 0.11 puanla Ali Babacan’ın takip ettiği görülüyor.

LGBTİ+ derneklerinden ortak açıklama: Nefret siyasetine değil mücadelemize güveniyoruz

Toplam 14 LGBTİ+ derneği, ikinci turu 28 Mayıs’ta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin ortak bir açıklama yayımlayarak dayanışma ve mücadele çağrısında bulundu.

Seçim sürecinde her iki Cumhurbaşkanı adayının da nefret söylemine başvurduğunu vurgulayan dernekler, buna rağmen tek adam rejiminin son bulması gerektiğini söyledi.

Seçim döneminin tüm LGBTİ+’lar için için uzun ve sancılı geçtiğine yer veren açıklamada, “Seçim süreci boyunca bağrımıza bastığımız taşlar, artık bardağı taşırıyor. Seçimlerden önce ve seçimin ilk turu boyunca hedef tahtasına oturtulan, nefret söyleminin odağında olan sıklıkla LGBTİ+’larken; ikinci turda ırkçılık ve mülteci düşmanlığı da ağır basıyor” ifadeleri kullanıldı.

Dernekler, seçimin her iki adayı tarafından toplumun çeşitli kesimlerine yöneltilen nefret söylemlerini kaygı ve öfke ile takip ettiklerini belirterek, “Her geçen gün demokratik katılım, örgütlenme ve toplanma haklarımızın kamusal alandan bizleri yoksun bırakma çabası ile elimizden alınmaya çalışılması yetmezmiş gibi; derneklerimizi kapatmayı bir “vaat” olarak sunan [Hür Deva Partisi] HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi’nin meclise girmesini önümüzdeki günlerde nefretin, ayrımcılık ve şiddetin artacağının işareti olarak görüyoruz” dedi.

Fotoğraf: EPA

Açıklamada şunlar kaydedildi:

Aylardır söylediğimiz gibi, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir referandum niteliğinde olduğunun farkındayız. Bu seçim 12’nci Cumhurbaşkanı’nın iktidarının devam edip etmeyeceğinin, ülkedeki tek adam rejiminin son bulup bulmayacağının seçimi. Evet, sonuç ne olursa olsun bizler muhalefette olmaya devam edeceğiz. Ancak bu seçim, bundan sonra hangi koşullarda ve kime karşı muhalefet edeceğimizin de seçimi.

‣ LGBTİ+ dernekleri: Seçim kampanyalarına hakim nefret dili son derece tehlikeli
‣ TRT’de LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemli seçim propagandası

‘Hayatlarımıza ve iradelerimize sahip çıkıyoruz’

“Nefret siyaseti ardına gizlenmiş vaatlere değil, eşitliğimizin, özgürlüğümüzün teminatı olan örgütlü mücadelemize güveniyoruz” diyen dernekler, herkesi oy kullanmaya ve sandık güvenliğini sağlamak üzere mücadele etmeye çağırarak”Tüm LGBTİ+’ları ve LGBTİ+ hakları savunucularını hayatlarımıza ve iradelerimize sahip çıkmak için 28 Mayıs günü, oy kullanmanın hepimizin hakkı olduğunu ve kullandığımız oyun hiçbir şaibeye yer bırakmayacak şekilde sayılması gerektiğini vurgulayarak, oy vermeye ve oylara sahip çıkmaya sandık başına davet ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Dernekler, şunları ekledi:

29 Mayıs gününden itibaren de kazanan kim olursa olsun LGBTİ+ ve mülteci düşmanlığına son vermek, kayyum rejimini bitirmek, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek, yaşamlarımızı ve haklarımızı savunmak için hepimizi yan yana, omuz omuza örgütlenmeye, dayanışmaya ve mücadeleye çağırıyoruz.

‣ Haklıyız, öfkeliyiz, güçlüyüz: Meclis’te HÜDA-PAR’ın karşısında LGBTİ+’ları savunan vekiller var
‣ SPoD seçim öncesi siyasilere seslendi: İlk geride bırakılan olduğumuz için kaygılıyız

‘Uzattığımız barış elini havada bırakmayın’

Toplamda 14 dernek tarafından imzalanan açıklamada, tüm topluma seslenen LGBTİ+’lar birlik, beraberlik ve dayanışma çağrısı yaparak şunları kaydetti:

Bizler tarihin başından beri buradaydık. Okulda sıra arkadaşınız, mahallede komşunuz, fabrikada, tarlada, ofiste yanı başınızdaki iş arkadaşınız, akrabanız, arkadaşınız, kısacası yaşamın her alanında beraber olduğunuz insanlarız. 

Belki görünmeziz bazen. Ama bu var olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. 

Ve bizler birlikte, barış içinde yaşamak, eşit olmak, özgür olmak istiyoruz. Tek gayemiz, tek planımız bu. 

Size anlatılan komplolara inanmayın. 

Size uzattığımız barış elini havada bırakmayın.

Fotoğraf: EPA

‘Oylarımıza, hayatlarımıza ve irademize sahip çıkıyoruz’

28 Mayıs’taki seçimin LGBTİ+ hareketinin ısrarla verdiği onur mücadelesinin en önemli aşamalarından biri haline geldiğinin belirtildiği açıklamada “Oylarımıza, hayatlarımıza ve irademize sahip çıkıyor, sandıkları terk etmiyoruz!” sözlerine yer verildi.

Açıklamaya imzacı dernekler arasında şunlar yer alıyor:

  • Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD)
  • 17 Mayıs Derneği
  • Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği (GALADER)
  • Genç LGBTİ+ Dayanışma Derneği
  • HEVİ LGBTİ+ Dayanışma Derneği
  • Kaos GL Derneği
  • Kırmızı Şemsiye Derneği
  • Lambdaistanbul LGBTİ+ Dayanışma Derneği
  • LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği (LİSTAG)
  • Mersin 7 Renk LGBTİ+ Dayanışma Derneği
  • Muamma LGBTİ+ Dayanışma Derneği
  • Özgür Renkler LGBTİ+ Dayanışma Derneği
  • Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği
  • ÜniKuir Derneği

8,500 yıllık hava ve yağmur tanrısının evine maden ocağı: Aydın Latmos’ta ÇED süreci başlatıldı

Aydın’ın Söke ilçesinde yer alan Beşparmak Dağları‘nda yeni bir maden işletmesi için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlatıldı.

Tarih öncesi kaya resimlerinin yoğun olarak bulunduğu Karakaya Köyü yakınlarında, Kormad Madencilik tarafından işletilmek istenen feldspat madeni binlerce zeytin ve kızılçam ağacının yanı sıra 8 bin 500 yıl öncesine dek uzanan kaya resimlerini de tehdit ediyor.

Evrensel‘den Özer Akdemir‘in aktardığına göre, bölgenin milli park ilan edilmesi için 2015 yılında yapılan başvuru ise sekiz yıldır bakanlıkta sonuçlanmayı bekliyor.

Dünyadaki ender jeolojik oluşumlara ev sahipliği yapan bölge, tarihi ve bitki örtüsünün yanı sıra değişik şekillerdeki kaya yapıları ile de jeopark özellikleri taşıyor. Bölgenin öncelikli olarak jeopark ilan edilmesi ve milli park koruma statüsüne alınması ile ilgili başvurular bakanlık tarafından yıllardır yanıtsız bırakılırken, bölgede madencilik işletmeleri birbiri ardına üretime geçmeye ya da kapasite arttırmaya devam ediyor.

Kormad Madencilik tarafından Karakaya Mahallesi Söğütözü mevkiinde 39 bin metrekarelik bir alanda yapılmak istenen madene en yakın konut ise 300 metre mesafede. Proje sahasının tamamı “orman alanı” ve “önemli doğa alanı” olarak geçiyor. Bu nedenle il tarım müdürlüğü madene yakın tarım arazilerindeki zeytin ağaçlarının vejetatif ve generatif gelişmelerine engel olmayacak şekilde tedbirlerin alınması şartı ile faaliyete ‘olur’ veriyor.

maden

‘Neolitik kaya resimlerinin dünyada benzeri yok’

Antik çağlarda Latmos olarak bilinen Beşparmak Dağı’ndaki taş kültü hava ve yağmur tanrısının evi olarak geçiyor. Dağın dört bir yanı ise neolitik dönemde bölgede yaşamış insanların bıraktığı izlerle dolu.

Anadolu’nun kutsal dağlarından birisi olarak bilinen Latmos’ta günümüze kadar 180’e yakın kaya resmi tespit edilerek kayıt altına alındı. Tespit edilen kaya resimlerinin sayısı her geçen artarken, resimlerin en yoğun olduğu Karakaya bölgesinde madencilik faaliyetleri nedeniyle çok sayıda kaya resminin yok edilmiş olma olasılığı bulunuyor.

Kaya resimleri, konu ve üslup açısından “Dünyada bir benzeri yok” diye niteleniyor.

‘Madenler kültürü ve biyoçeşitliliği tehdit ediyor’

Maden işletmesinin bulunduğu bölge yakınlarında 2015 yılına kadar “Karakaya Tarih Öncesi Kaya Resimleri Şenliği” yapılırken, bu tarihten sonra festivallerin yapılmaması dikkat çekiyor.

Şenlik alanına çok yakın olan maden işletmelerinin yarattığı doğa yıkımı ve madenlerin tarih öncesi kaya resimlerine zarar verme olasılığının görülmemesi nedeniyle bu festivalin iptal edildiği ileri sürülürken, madenin ÇED raporunda kaya resimlerinden veya festivalden tek satır dahi söz edilmiyor.

Hayata geçirildiği takdirde maden projesinin toplam kapasitesinin yılda 1 milyon 320 bin ton olacağı öngörülüyor.

ÇED raporunda proje alanı ve etki alanında 22 familyaya ait 32 tür tespit edilirken bu türlerden iki familyaya ait üç amfibi türden biri olan gece kurbağası (bufo viridis ) Bern Sözleşmesi‘nin kesin olarak koruma altına alınan fauna türlerini içeren Ek-2 listesinde, diğer ikisi ise aynı sözleşmenin korunan fauna türlerinini içeren Ek-3 listesinde yer alıyor.

‘Bölgenin tüm doğal peyzajı yok oluyor’

Bölgenin koruma altına alınması ve milli park ilan edilmesi için bakanlığa başvuruda bulunan Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü bölgede bilinen kaya resimlerinin hepsinin tescil edildiğini ancak bilinmeyen bir kayanın altında da resmin olabileceğini dile getirdi.

Bunun uzun yıllar içerisinde yapılacak araştırmalarla ortaya çıkabileceğini belirten Sürücü, “Bununla birlikte bölgenin tüm doğal peyzajı yok oluyor” diye belirtti.

Sürücü, Ankara’dan Doğa Koruma Milli Parklar genel müdür yardımcısı ve daire başkanları ile birlikte Tabiat Varlıklarını Koruma genel müdürüne de bölgeyi gezdirdiklerini aktardı.

Bahattin Sürücü, “Bunlar hariç Aydın vali yardımcısı ve bölgedeki diğer kurumlarla birlikte bir AKP milletvekilini gezdirmiştik” diye ekleyerek bu gezilerin sonuçlarından hazırlanan bir raporun bakanlığa gönderildiğini ancak hiçbir gelişme olmadığını ifade etti.

Araştırma: 2100’e kadar milyarlarca insan ölümcül sıcaklara maruz kalacak

Bilim insanları, küresel ısınmayı kısıtlamaya yönelik mevcut politikaların yetersizliği nedeniyle yüzyılın sonunda tüm insanlığın beşte birinden fazlasının hayati tehlike arz eden aşırı sıcaklıklara maruz kalmış olacağını ortaya koyuyor.

Nature Sustainability’de yayımlanan çalışmaya göre, Dünya’nın yüzey sıcaklığı, 2100 yılına kadar sanayileşme öncesi sıcaklıkların 2,7 derece üzerine çıkarak, küresel nüfusun yüzde 22’sine denk gelen iki milyardan fazla insanı uygun iklim bölgelerinin dışına itme yolunda ilerliyor.

Bu senaryoda ölümcül sıcaklıklarla karşı karşıya kalacak ülkelerin arasında, Hindistan (600 milyon), Nijerya (300 milyon), Endonezya (100 milyon), Filipinler (80 milyon) ve Pakistan (80 milyon) gibi kalabalık nüfusa sahip ülkeler yer alıyor.

Araştırmanın baş yazarı ve Exeter Üniversitesi Küresel Sistemler Enstitüsü Direktörü Tim Lenton, “Gezegen yüzeyindeki yaşanabilirliği ciddi oranda yeniden şekillendirecek bir durum bu, ve insanların yaşam alanlarının büyük ölçekte yeniden düzenlenmesine sebep olabilir” diyor.

‘Her 0,1 derecelik ısınma ile 140 milyon insan tehlikeye atılıyor’

Bulgulara göre, küresel ısınmayı Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen 1,5 derece hedefiyle sınırlandırılmasıyla, günümüzden 60-70 yıl sonra risk grubundaki insan sayısı 500 milyonun altına çekebilir. Bu sayı, gezegenimizde yaşayacağı öngörülen 9,5 milyar insanın yaklaşık yüzde beşine tekabül ediyor.

Bugüne dek 1,2°C’nin biraz altında kaydedilen ısınma, halihazırda sıcak dalgalarının, kuraklıkların ve orman yangınlarının yoğunluğunu ve süresini artırarak, bunları fosil yakıtların ve ormanların yanmasıyla ortaya çıkan karbon kirliliğinin olmadığı bir senaryoda yaşanabileceklerin ötesine taşıdı.

Lenton, araştırmanın bulgularını değerlendirerek şunları söylüyor:

Küresel ısınmanın maliyeti genellikle finansal açıdan ifade edilir, fakat bizim çalışmamız iklimle ilgili bu acil durumun altından kalkılamaması durumunda insanlar üzerinde yaratacağı muazzam etkiyi ön plana çıkarıyor. Mevcut sıcaklıkların üzerine eklenen her 0,1 derecelik ısınma ile yaklaşık 140 milyon insan daha tehlikeli sıcaklıklara maruz kalmış olacak.

‣ Araştırma: Hayal dahi edemeyeceğimiz sıcak dalgalarına karşı hazırlık yapmalıyız 
‣ ‘Aşırı sıcak ve kuraklığın bileşik etkisi dünya nüfusunun yüzde 90’ını vuracak’

‘Günümüzde beş kat fazla insan risk altında’

Yeni bulgularda kullanılan “tehlikeli sıcaklık” eşiği, 29 derecelik bir yıllık ortalama sıcaklık.

Tarih boyunca, ılıman iklim bölgelerindeki yıllık ortalama sıcaklığı 13 derece ve kısmen de daha tropikal iklim bölgelerindeki 27 derece olan bölgeler, insan topluluklarının en yoğun olarak yaşadığı bölgeler oldu.

Küresel ısınma sıcaklığı her yerde yükseltiyor fakat hali hazırda 29 derece sınırına yakın sıcaklıklara sahip bölgelerde ölümcül sıcaklıkları yaşama riski bariz biçimde daha yüksek.

Araştırmalara göre bu sıcaklık eşiğinde veya eşiğin üstündeki uzun süreli sıcakların, ölüm oranlarının artması, iş gücü verimimin düşmesi ve hasatların azalmasına ek olarak çatışmaların ve bulaşıcı hastalıkların artmasıyla büyük oranda ilintili.

Yalnızca 40 yıl kadar önce, dünya çapında sadece 12 milyon insan bu tür aşırılıklara maruz kalıyordu. Bu sayı günümüzde beş katına çıkmış durumda, ve araştırmaya göre önümüzdeki on yıllarda artmaya devam edecek.

Fotoğraf: ABD Tarım Bakanlığı

‘En az emisyon salanlar, en büyük risk altında’

İnsan nüfusunun en hızla hızla arttığı ekvator ülkelerinde bu risk daha belirgin: Tropik iklimler, yüksek nem oranının, vücudun terleyerek kendisini soğutmasına engel olduğu nispeten düşük sıcaklıklarda dahi ölümcül olabiliyor.

Nemli aşırı sıcakların oranının 1979’dan bu yana iki kat arttığı görülüyor. Araştırmacılar, aşırı sıcağa karşı en savunmasız insanların, kişi başı karbon ayak izi en düşük olan fakir ülkelerde yaşadıklarını belirtiyor.

Dünya Bankası verilerine göre, kişi başı yıllık karbondioksit salımı Hindistan’da 2 ton ve Nijerya‘da yarım ton iken, bu sayılar Avrupa Birliği‘nde 7 tona yakın ve ABD‘de 15 ton olarak seyrediyor.

‣ Aşırı sıcaklar iklim kriziyle mi ilgili?
‣ Aşırı sıcak dalgaları, hava kirliliğiyle birleştiğinde ölüm riski önemli ölçüde artıyor

‘4 derecelik ısınmaya hazırlıklı olunmalı’

Hükümetler ve şirketler emisyon azaltımına yönelik sözlerini henüz tutmamış da olsa, küresel sıcaklık artışını 2 derecede ve belki 2 derecenin de altında tutarak yüzlerce milyon insanın felaket niteliğindeki sıcaklıklardan korunmaları sağlanabilir.

Öte yandan araştırmacılar, mevcut politikalar nedeniyle sıcaklık artışının 2,7 derecenin de üzerine çıkılabilecek senaryoların da yok sayılmaması gerektiği yönünde uyarıyor.

Bilim insanları, geçmişten günümüze yapılan emisyonların permafrostta donuk halde olan yüksek orandaki metan gazı gibi doğal karbon rezervlerini tetiklemesi veya atmosferi beklenenin üzerinde ısıtması durumunda, sıcaklıkların 19’uncu yüzyılın ortasındaki seviyelerin yaklaşık dört derece üstüne çıkabileceğini uyarılarına ekliyor.

‣ Aşırı sıcak ve soğuklar her yıl 5 milyon insanın ölmesine yol açıyor
‣ ‘Sıcak kışlar’, aşırı sıcak yaz ayları kadar hasara yol açıyor
Çok sıcak ne kadar sıcak?

Hayvan Hakları İzleme Komitesi: Hayvan hakları için sandığa gidin

Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), 14 Mayıs’ta yapılan 28’inci dönem milletvekili seçimi öncesinde imzaya açtığı ve hayvanlarla ilgili çalışmalara dair taahhütler içeren “Söz Veriyorum” metnini imzalayan 17 milletvekilinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ne (TBMM) girdiğini ifade etti.

Meclis’e giren imzacılar arasında Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi‘nden (Yeşil Sol Parti) Mithat Sancar (Urfa), Burcugül Çubuk (İzmir), Ceylan Akça (Diyarbakır), İbrahim Akın (İzmir), Mehmet Kamaç (Diyarbakır), Meral Danış Beştaş (Erzurum), Nevroz Uysal (Şırnak), Özgül Saki (İstanbul), Perihan Koca (Mersin), Serhat Eren (Diyarbakır) ve Sırrı Sakık (Ağrı); Türkiye İşçi Partisi‘nden Ahmet Şık (İstanbul), Erkan Baş (İstanbul) ve Sera Kadıgil (İstanbul); Cumhuriyet Halk Partisi‘nden Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır) ve Türkan Elçi (İstanbul) ile İyi Parti‘den Ömer Karakaş (Aydın) yer alıyor.

Komite, Yeşil Sol Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk’un, aynı zamanda Meclis’e giren ilk vegan milletvekili olduğunu açıkladı.

Kılıçdaroğlu’na destek

Hayvan Hakları İzleme Komitesi 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ikinci tur oylamasından önce yaptığı açıklamada Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklayarak hayvan hakları savunucularına da destek çağrısında bulundu.

Komite, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“Yargı bağımsızlığından bahsedemeyeceğimiz bir duruma geldiğimiz tek adam rejiminde en çok kırılgan gruplar, bunlar arasında da belki de en çok bir eşya gibi görülen hayvanlar ezildi. [Recep Tayyip] Erdoğan yönlendirmesindeki [Adalet ve Kalkınma Partisi] AKP iktidarı boyunca hayvanlar için verilen pek çok söz tutulmadığı gibi AKP tarafından müjde olarak lanse edilen gelişmelerin de hayvanlar için ölüm anlamına geldiğini çok acı şekilde yaşayarak deneyimledik.

Hayvanlar için hiçbir şey hiçbir zaman çok güzel olmadı, bundan sonra da bir günde çok güzel olmayacak. Ancak atacağımız doğru adımlar hayvanlar ve iade edilmesi gereken hakları adına yol kat etmemizi sağlayacak.”

‘Tekirdağ’da plastik organize sanayi süreci AKP’li vekillerin yalanını ortaya çıkardı’

Haber: Serap Cömertoğlu İşcan

*

Tekirdağ‘ın Ergene ilçesindeki Marmaracık Mevkii’nde yapılmak istenen Plastik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi‘ne (PAKOP) karşı çıkan Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) milletvekilleri, projenin kuruluş ve kamulaştırılmasının hızlandırılmasını öngören kanun teklifine imza verdi.

İYİ Parti Tekirdağ Milletvekili Selcan Taşçı Hamşioğlu, Ergene Havzası Koruma Alanı‘nda bulunan ve mutlak korunması gereken 1’inci sınıf tarım arazisi niteliğindeki 2 bin 253 hektarlık alana yapılması istenen PAKOP ile ilgili AKP’li vekillerin yalan söylediğini aktardı.

Hamşioğlu, sosyal medya platformu Twitter üzerinde yaptığı videolu açıklamada, PAKOP’a karşı çıkan AKP’lilerin projenin kuruluş ve kamulaştırılmasını hızlandırılmasını öngören kanun teklifine imza verdiklerini belirtti.

‣ Tekirdağ’da tarım alanlarının OSB için ‘heba edilmesi’ planına itiraz

‘Karşı mısınız değil misiniz, karar vereceksiniz’

PAKOP, Plastik Organize Sanayi alanına dönüşen bir yapılaşma olarak gündemi meşgul ediyor. Yapılması planlanan OSB ile ilgili bölgedeki tüm kurum ve kuruluşlar itiraz ederken aynı zamanda çevresel etkisinin de büyük tehlikeler içerdiği ortaya koyuluyor.

PAKOP’a itiraz edenlerden birinin de AKP’liler olduğunu aktaran İYİ Parti vekili Hamşioğlu, “Tekirdağ’da bu yapılaşmaya istisnasız herkes karşı. Siyasi görüşü ne olursa olsun karşı. AKP’li belediyeler de karşı, CHP’li [Cumhuriyet Halk Partisi] belediyeler de karşı. Ticaret Sanayi Odaları karşı, zaten şehirde yaşayan insanlar karşı. AKP Milletvekilleri de karşıydı. En azından biz böyle biliyorduk” dedi.

Elinde 7 Mart tarihli bir kanun teklifi olduğuna dikkat çektiği videoda Hamşioğlu, “Bu kanun teklifinin konusu OSB’lerin kuruluşun ve kamulaştırılma sürecinin hızlandırılması. Kanun teklifinde imzası bulunan milletvekillerinden bir tanesi artık eski milletvekili olan AKP’li Sayın Mustafa Yel, bir tanesi de halen vekil olan Sayın Çiğdem Koncagül. Bu teklifin altında imzaları var. Şimdi siz yani AKP’li vekiller OSB’lerin hızlıca kamulaştırılıp kurulmasına karşı mısınız, değil misiniz? Öncelikle buna bir karar vereceksiniz. Neden bunu yapacaksınız. Tekirdağ için yapacaksınız. Çünkü Tekirdağ Türkiye’de kanserin baş kentine dönüşmüş durumda” şeklinde konuştu.

plastik

‣ Bakanlık mahkemeyi tanımadı, Tekirdağ’daki Plastik Sanayi Bölgesi’ne onay verdi

‘Beş haneden birinde kanser vakası var’

Tekirdağ Ergene ilçesinde kanser vakalarının hızla arttığına dikkat çeken Milletvekili Selcan Hamşioğlu, “Ergene’de her beş evden birinde kanser hastası var” diyerek şu bu konunun daha önce defalarca dile getirildiğine dikkati çekti.

Hamşioğlu şunları ekledi:

Belediyeler, Ticaret Sanayi Odaları o yapılanma ile mahkemelikken, STK’lar mahkemelikken siz ilkesiz bir şekilde öznesi o bölge olmasa bile böyle bir kanun teklifine nasıl imzanızı koyabiliyorsunuz? Bunu Tekirdağ halkına açıklamak zorundasınız. Tekirdağ da 28 Mayıs’tan önce bunun hesabını daha güçlü bir şekilde AKP’li vekillere hesabını ve sorusunu sormak zorunda” dedi.

‣ Bakanlığın Tekirdağ’daki Plastik Sanayi Bölgesi’ne verdiği onaya itirazlar sunuldu

‘Hayatınızdan daha değerli ne var?’

Ergene, Çerkezköy ve Kapaklı bölgesinin AKP’nin adeta oy deposu olduğuna dikkat çeken Selcan Taşçı Hamşioğlu, “Şimdi o seçmenlerin AKP’li vekillere bunu sormasını istiyorum: Hayatınızdan daha değerli ne var? Hayatınız tehlike altında. İktidar gerçekten sizleri düşünüyorsa, hatta ‘sahiplendiriyor ya hepimizi’; sahiplenmek böyle mi oluyor? Henüz yemin etmedik meclisten soramıyoruz, ama ben buradan sormak istiyorum. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” diye konuştu.

‣ Tekirdağ’da ‘mutlak korunması gereken 1. sınıf tarım arazisi’ne plastik organize sanayi inadı

Ne olmuştu?

Tekirdağ’da birinci sınıf tarım arazisi niteliğindeki 254 hektarlık alana yapılması planlanan Plastik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi için imar planı teklifi sunulmuş, duruma tepki gösteren Tekirdağ Ziraat Mühendisleri Odası, itiraz edeceğini bildirmişti.

Söz konusu girişime ilişkin Tekirdağ 1’inci İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı bulunmasına rağmen çalışmalar devam etmişti.

PAKOP Yönetim Kurulu Başkanlığının başvurusu kapsamında; 1/5000 ve 1/1000 ölçekli nazım ve uygulama imar planı, plan açıklama raporu ve bilgi paftası sanayi.gov.tr adresinde ve Tekirdağ Valiliği’nin uygun gördüğü yerde 26 Nisan 2023 tarihinden itibaren bir hafta süreyle ilan edilmişti.

Bakanlık kararıyla Ergene Havzası Koruma Alanı içerisinde yer alan ve sit alanı olarak da tanımlanan arazi, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu gereği mutlak korunması gereken birinci sınıf tarım arazisi özelliği taşıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın söz konusu alanın tarım dışı olduğuna ilişkin kararına, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen ÇED olumlu kararının iptaline, 1/100.000 ve 1/25.000 ölçekli planlarda değişikliğe karşı açılan davalarda mahkeme, Bakanlıklar tarafından PAKOP için verilen kararların mevzuatlara, yürürlükteki planlara ve hukuka aykırı olduğuna hükmederek, çalışmaların iptaline karar vermişti.

Mahkeme kararlarına rağmen Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın imar planlarının değişikliğine ilişkin ısrarla çalışma yürütmesi dikkatleri çekmişti.

Duruma tepki gösteren Tekirdağ Ziraat Mühendisleri Odası Başkanlığı, imar planı değişikliğine itiraz edeceklerini ve gerektiği taktirde tekrar dava açacaklarını bildirmişti.

Yer seçimi 9 Temmuz 2020’de yapılan PAKOP girişimine bölge milletvekilleri, belediye başkanları ve bölge halkı da tepki göstermişti.

Araştırma: İklim krizi toplu can kayıplarına neden olacak dev tsunamilere sebep olabilir

Bilim insanları, iklim krizinin devasa tsunamileri tetikleyebileceği ve bunun da ‘büyük can kayıplarına’ neden olabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Yeni bir araştırmaya göre, iklim krizi nedeniyle Antarktika‘da meydana gelen devasa su altı heyelanları, “bulundukları noktadan çok uzakta azımsanamayacak bir boyutta can kayıplarına” neden olabilecek tsunami dalgalarına yol açabilir.

Independent‘in aktardığına göre; su altı heyelanları, büyük hacimlerdeki tortul tabakayı yerinden oynatabilen ve öldürücü tsunamiler oluşturabilen küresel tehlikeler olarak biliniyor.

Örneğin 1998’de Papua Yeni Gine yakınlarında meydana gelen sualtı heyelanı 2 bin 200 kişinin ölümüne neden olan tsunami dalgalarına neden olmuştu.

ABD‘deki Plymouth Üniversitesi‘nden bilim insanlarının da aralarında olduğu araştırmacılar, üç ila 15 milyon yıl önce, küresel ısınmanın eski bir döneminde Antarktika’da gevşek tortul tabakalarının kaydığını ve Yeni Zelanda, Güneydoğu Asya ile Güney Amerika kıyılarını kasıp kavuran devasa tsunamileri tetiklediğini keşfetti.

Nature Communications dergisinde yayımlanan çalışmada, bilim insanları deniz tabanının yüzlerce metre altında geniş, zayıf, fosilleşmiş ve biyolojik olarak zengin tortu katmanları buldu.

Araştırma, bu katmanların Antarktika’daki sıcaklıkların bugün olduğundan yaklaşık 3 santigrat derece daha sıcak olduğu bir zaman diliminde oluştuğunun altını çiziyor.

Bilim insanları, halihazırda deniz seviyesinin yükselmesine ve buz tabakalarının küçülmesine yol açan iklim değişikliği yaşanırken, Antarktika’daki su altı heyelanlarının bir kez daha Güney Okyanusu boyunca etkili olacak tsunami dalgaları oluşturabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Çalışmanın ortak yazarı Amelia Shevenell yaptığı açıklamada, “Antarktika sınırındaki büyük heyelanlar, bulundukları noktadan uzakta azımsanamayacak boyutta can kayıplarına neden olabilecek tsunamileri tetikleme potansiyeline sahip” diyor.

Heyelanlar ilk olarak 2017’de İtalyan ODYSSEA seferi sırasında uluslararası bir bilim insanı ekibi tarafından Ross Denizi‘nin doğusunda tespit edildi.

Araştırmacılar 2018’de bölgeyi tekrar ziyaret ettiklerinde, deniz tabanının yüzlerce metre altına uzanan tortul tabakadan çekirdek numunesi aldı.

Bilim insanları araştırmada ortaya çıkarılan tortuların su altı heyelan alanlarının altında oluştuğunu gördü.

Bu katmanların analizi, mikroskobik fosilleri ortaya çıkardı. Bu fosiller milyonlarca yıl önce bölgede iklimin nasıl olduğunun ve Antarktika’da dünyanın en büyük deniz koruma alanı olduğu söylenen bir koy olan Ross Denizi’nin altında nasıl zayıf katmanlar oluşturduklarının bir resmini çizdi.

Bilim insanlarına göre zayıf tortu katmanları, bölgeyi depremlere karşı zayıflatarak bölgede devasa tsunamilerin çıkmasına neden oluyor. Çalışmanın ortak yazarlarından olan Jenny Gales ise şunları söylüyor:

“Sualtı heyelanları, geniş çaplı can kayıplarına yol açabilecek tsunamileri tetikleme potansiyeline sahip büyük bir jeolojik tehlikedir. Heyelanlar ayrıca denizaltı kabloları da dahil olmak üzere altyapıyı yok edebilir, bu da gelecekte bu tür olayların çok çeşitli ekonomik ve sosyal etkiler yaratacağı anlamına gelir.”

Dr. Gales, “Bulgularımız, küresel iklim değişikliğinin bu bölgelerin istikrarını ve gelecekteki tsunami potansiyellerini nasıl etkileyebileceğine dair anlayışımızı acilen geliştirmemiz gerektiğini vurguluyor” diyor.

İklim krizi: Aşırı hava olayları artarken can kayıpları nasıl azalıyor?

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), sellerin, fırtınaların ve orman yangınlarının ekonomik maliyetinin 1970’ten bu yana arttığına dikkati çekerken, kalkınma sürecindeki ülkelerde gelişen erken uyarı sistemleri ve afet yönetimi sayesinde bu afetlerde artık daha az insan hayatını kaybediyor.

Aşırı hava olayları, 2019 ile 2021 arasında 22 bin 608 ölüme neden oldu; sayı, önceki yıllarla karşılaştırıldığında ölüm oranının düştüğüne işaret ediyor.

WMO verilerine göre, 1970’ten bu yana 2 milyon insan aşırı hava olaylarına bağlı afetlerde hayatını kaybetti. Aşırı hava olaylarından kaynaklanan hasarın maliyeti 1970’lerden bu yana sekiz kat arttı ve günümüzde toplam 4,3 trilyon dolara ulaştı.

Ölüm oranlarındaki düşüşün, bu tür olayların daha az sıklıkta veya şiddetli hale gelmesiyle hiçbir ilgisi bulunmuyor. Aksine, bilim insanları insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizinin, aşırı hava koşullarının sıklığını, şiddetini, kapsamını ve etki süresini artırıcı etkilerde bulunduğuna işaret ediyor. WMO da aynı dönemlerde hava durumuna bağlı felaketlerin sayısında beş kat artış görüldüğünü kaydediyor.

WMO, insan hayatını korumaya yönelik tedbirlerde gelişme gösteren gelişmekte olan ülkelerin, bu tür felaketlere karşı en kırılgan nüfuslara ev sahipliği yaptığını söylüyor.

Örgüt, 2027 yılının sonuna kadar yaklaşan felaketlerle ilgili yüksek kaliteli erken uyarıların gezegendeki herkes için ulaşılabilir olmasını hedefliyor ve 23 Mayıs’ta Cenevre‘de başlayan Dünya Meteoroloji Konferansı sırasında bu sistemlerin kurulumunu hızlandırmayı ümit ediyor.

‣ İklim krizi: 2022’de Türkiye’de aşırı hava olayları rekor kırdı
‣ İklim krizinin yol açtığı aşırı hava olayları, 2021’de milyonlarca kişiyi sefalete sürükledi

‘Erken uyarılar hayat kurtarıyor’

WMO, güncellenen Ölümlülük Atlası ve Hava, İklim ve Aşırı Su Kaynaklı Ekonomik Kayıplar başlıklı raporunda 1970 ile 2021 arasında 11 bin 778 felaketin meydana geldiğini bildiriyor.

Bu felaketlerde yaşamını yitiren her 10 insandan dokuzu, gelişmekte olan ülkelerde yaşıyordu.

WMO Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas, “Hava, iklim ve suya bağlı tehlikelerin asıl yükünü maalesef en kırılgan topluluklar çekiyor” diyor.

Taalas, geçen hafta Myanmar ve Bangladeş‘in bazı bölgelerini vuran tropik fırtına Mocha Kasırgası’nda da benzer bir durum yaşandığına değiniyor. Kasırga nedeniyle dünyadaki en fakir topluluklardan bazıları, geniş çaplı bir yıkım yaşıyor.

‣ Mocha Kasırgası Myanmar’a ulaşırken milyonlarca mülteci yıkıma karşı hazırlanıyor

Bölgede en az 800 bin kişinin acil gıda yardımına ve diğer yardımlara ihtiyacı olduğu bildiriliyor. Öte yandan şu anda kasırga nedeniyle ölen insan sayısının 200’den az olduğu tahmin ediliyor.

Taalas, geçmişte böyle bir fırtınanın onlarca, hatta yüzbinlerce insanın ölümüne yol açmış olabileceğini söylüyor:

Erken uyarılar ve afet yönetimi sayesinde, bu katastrofik ölüm oranları çok şükür artık tarih oldu. Erken uyarılar hayat kurtarıyor.

‣ İklim krizi: Okyanus yüzey sıcaklıklarının rekor kırmasıyla aşırı hava olaylarında artış bekleniyor
‣ Avrupa’da şiddetli hava olayları 40 yılda 142 bin kişinin ölümüne neden oldu

‘En fazla ölüme yol açan afet: Sıcak dalgaları’

En büyük mali kayıplar, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde yaşandı. Hava ve iklimle ilgili felaketler, ABD’ye son 51 yılda 1,7 trilyon dolara mal oldu. Bu maliyet, küresel toplamın yaklaşık yüzde 39’una tekabül ediyor.

Öte yandan WMO, ekonomilerinin büyüklüğüne göre değerlendirildiğinde en az gelişmiş ülkeler ve küçük ada devletlerinin yaşadığı yıkımların, çok daha maliyetli olduğunu belirtiyor.

Dünya çapında aşırı hava olaylarına bağlı olarak bildirilen tüm ölümlerin yüzde 47’si Asya’da meydana geldi. Yaklaşık 1 milyon kişi anlamına gelen bu ölümlerin başlıca nedenini ise tropikal siklonlar oluşturuyor. Bangladeş, 281 felakete atfedilen 520 bin 758 ölümle 1970’ten bu yana Asya’daki en yüksek ölüm oranına sahip ülke.

Avrupa‘da meydana gelen bin 784 afet ise 166 bin 492 kişinin ölümüne yol açtı. Bu da dünya çapında bildirilen ölümlerin yüzde 8’i anlamına geliyor.

Bildirilen ölümlerin başlıca nedeni sıcak dalgaları iken, ekonomik kayıpların başlıca nedenini seller oluşturuyor.

‣ Dünya aşırı hava olaylarına teslim: Aşırı soğuklar, rekor sıcaklar, dinmeyen fırtınalar
‣ TBMM: Aşırı hava olayları Türkiye’nin normali haline gelecek
İklim değişikliği dünya çapında aşırı hava olaylarını nasıl etkiliyor?

[Seçim Günlüğü] Soylu’dan ‘Oy ve Ötesi’ni sandıklardan uzak tutun’ talimatı

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir süredir hedef gösterdiği, seçim güvenliğine yönelik kaygılar nedeniyle sandık sonuçlarını takip eden Oy ve Ötesi Derneği aracılığıyla gelen müşahitlerin sandıklara yaklaştırılmaması için emniyet müdürlerine sözlü talimat verdiği belirtildi.

Cumhuriyet’ten Barış Pehlivan’ın aktardığına göre; İstanbul, Ankara ve İzmir’de bir ekip Oy ve Ötesini sandıklardan uzak tutmak üzere özel olarak görevlendirildi.

28 Mayıs’ta gerçekleştirilecek cumhurbaşkanı ikinci tur seçiminde bazı polis başmüfettişlerinin seçim günü üç büyük kentte belirlenen okullarda hazır olacaklarını belirten Pehlivan, “Örneğin, sadece İstanbul’un 19 ilçesindeki okullarda 61 polis başmüfettişi görevlendirildi. Peki, amaç ne? Emniyet müdürlerine verilen sözlü talimatta, Oy ve Ötesi aracılığıyla gelen müşahitlerin sandık çevresine yaklaştırılmaması istenildi” diye yazdı.

Büyük kentlerde Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun oy potansiyelinin yüksek olduğu okullar için İçişleri Bakanlığı‘nın özel bir görevlendirme yaptığını kaydeden Pehlivan, “Görünen o ki 1. sınıf Emniyet müdürleri o okullarda Oy ve Ötesi üzerinden gelen yasal müşahitleri sandığa yaklaştırmamak için bir çaba içinde olacak. Aslında 28 Mayıs’ta biraz da böylesi kararları oylayacağız” ifadelerini kullandı.

HÜDA PAR vekilleri ‘Meclis’te yemine karşı çıktı, kadın çalışan istemedi’

HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Meclis’e girmesini sağladığı Hür Deva Partili (HÜDA PAR) isimlere ilişkin olarak “HÜDA PAR’ın milletvekilleri Meclis’te kadın çalışan istemiyorlar. Kadın çalışanın olmadığı katlarda çalışmak istiyorlar. İşte AKP’nin Meclis’e soktuğu vekiller bunlar. Bunlar Cumhuriyet, Atatürk, bayrak düşmanı. 28 Mayıs seçimleri geçmeden bütün Türkiye tanısın bunları” açıklamalarında bulundu.

HÜDA PAR’lı isimlerin “milletvekili yeminiyle” ilgili “itirazları” ise sürüyor. Partinin seçim işleri başkanı Mahmut Şahin, “Vekillerimiz Meclis’e gidecek ve yemin metnini okuyacak” açıklamasında bulunsa da HÜDA PAR’lı vekiller yemin metnini tartışmaya devam ediyor.

AKP’den Batman milletvekili seçilen parti sözcüsü Serkan Ramanlı, önceki gün düzenlediği bir toplantıda “milletvekili yemininin yanlış olduğunu” öne sürdü. Ramanlı, “Biz parti programımıza da yazdık. Yemin metni değiştirilmelidir. CHP’nin altı oku üzerine ben niye yemin ediyorum?” dedi.

Ramanlı’nın, değişikliğin “Anayasa değişikliğine bağlı olduğunu” anımsatarak “O zamana kadar ben anayasaya uymakla mükellefim. Ben de o yemin metnini okuyacağım. Bu, yemin metninin içindeki her kelimeye ‘Ben sonuna kadar katılıyorum’ anlamına da gelmemeli” sözleri ise dikkat çekti.

Ramanlı, Türk eğitim devriminin öncüsü Reşit Galip tarafından yazılan ‘Andımız’ı da hedef aldı. Ramanlı, “O yemin metni doğru değil. Çocuklarımıza bir ideoloji üzerine, varlığını armağan etmek üzerinden bir metin okutulması yanlıştı” dedi.

Adressiz ‘hayalet seçmen’ kağıtları

İstanbul’un Ümraniye ilçesi, Namık Kemal Mahallesi’nde bulunan Çener ailesinin yaşadığı üç katlı müstakil eve ikinci tur öncesi fazladan bir seçmen belgesi geldi. S.K. adına gelen belgede ilçe ve mahalle adı yazarken, sokak ve kapı numarası kısmının boş bırakıldığı görüldü.

Evde hiç yaşamamış birisine ait seçmen bilgi kâğıdı gelmesi üzerine Namık Kemal Mahallesi Muhtarlığı’na giden Gülcan Çener, bu seçmenin olduğu listeyi görmek istediğini ancak muhtarın “Süresi geçti” gerekçesiyle buna izin vermediğini belirtti. Muhtarın siyasi olarak iktidara yakınlığının bilindiğini ve elindeki belgeyi de almaya çalıştığını söyleyen Çener, “1967’den beri buradayız, böyle bir isim bu apartmanda hiçbir zaman yaşamadı” dedi.

Cumhuriyet’in aktardığına göre, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Hüseyin Köprülü, 31 Mart 2022’de “Adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde görünmeyenler, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün adres kayıt sisteminde bulunan en son geçerli adres kayıt bilgileri kapsamında seçmen kütüğüne kaydedilir” şeklinde yasal düzenleme yapıldığını belirtti.

Köprülü, “Ancak bu çok eski tarihten beri müstakil adreste oturan kişilerle aynı adrese seçmen yazılması sonucunu doğurmaz” ifadelerini kullanarak şunları ekledi:

“Seçmen kütüğüne itiraz süreleri geçmiş olsa dahi yeni seçmene ilişkin bilgi kâğıdı ikinci oylama öncesi geldiği için şimdi itiraz konusu yapılabilir. Eğer bu durum yaygın bir yanlışlık ise YSK’ye de başvuru yapılabilir.”