Ana Sayfa Blog Sayfa 226

Hak savunucuları sokakta yaşayan hayvanlar için bir araya geliyor

Yaşam hakkı savunucuları, seçim öncesi artan hak ihlallerine ve canavarlaştırma kampanyalarına karşı sokakta yaşayan hayvanların sesi olmak için 28 Ocak Pazar günü saat 14:00’te Üsküdar’da bir araya geleceğini duyurdu.

Etkinliğe ilişkin “Yaşam için Yasa” platformu tarafından yayınlanan duyuru metninde şu ifadelere yer verildi: “Halihazırda yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesini ihlal ederek yasadışı söylemler geliştiren, sokakta yaşayan dostlarımızın kitleler halinde toplatılıp öldürülmesini ve/veya ömür boyu hapsedilmesini seçim vaadi olarak sunan siyasilere hep birlikte sesleneceğiz. 2004’ten bu yana yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen belediyeler ile ilgili bakanlıklara görevlerini hatırlatacak, sokaklarımızı bugünün ve geleceğin katilleri ile dolduran “asıl suçluları” ifşa edeceğiz. 

Artık nefret kültürüyle beslenen ve insanı hayvana düşmanlaştıran rant peşindeki siyasilere oy vermeyeceğimizi haykıracak, barış odaklı ve hak temelli çözümler üreterek bütüncül toplumsal adalet için çabalayan, doğaya ve yaşam hakkına duyarlı adaylar görmek istediğimizi yüksek sesle dile getireceğiz.              

Yerel seçimlerden önce bir kez daha katliam ve tecrit riskiyle karşı karşıya olan, tıpkı bizim gibi birer kent sakini olan sokak hayvanlarının sesini daha geniş kitlelere duyurabilmemiz ve yetkililere ulaştırabilmemiz için sizin desteğinizi ve eylemimize katılımızı bekliyoruz.

Yaşam savunucuları sokak hayvanları için bir araya geliyor

İktidarın tutumu hayvanlara düşmanlığı artırıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen ay yaptığı bir konuşmada sokakta yaşayan hayvanları bir kez daha “sorun” olarak nitelendirerek “Başıboş sokak köpeklerinin zarar verdiği insanlarımızın haklarını korumanın da görevimiz olduğunun bilinciyle hareket ediyoruz” açıklamasında bulunmuştu.

Hemen ardından Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından valiliklere ‘Sahipsiz Sokak Hayvanları Hakkında‘ ‘acele’ genelge gönderilmiş, genelgede hayvanların şiddet olaylarının patlak verdiği bakım evlerine alınması ve kısırlaştırılması gibi taleplere yer verilmişti. Belediyelere görevlerinin hatırlatıldığı genelgede ayrıca hayvanlardan bazılarının öldürülmesine ilişkin maddelere de yer verilmişti.

Bahsi geçen genelgenin yayınlandığı gün sokaklarda yaşayan köpeklerin toplanması ve kısırlaştırılmasına ilişkin Tarım ve Orman Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından temsilcilerin yer aldığı ortak bir komisyon kurulmuştu.

‣Sokaklarda yaşayan köpeklerin toplanması ve kısırlaştırılmasına ilişkin komisyon kuruldu
‣Bilecik’te katliam: 14 köpek ölü, bir köpek yaralı halde bulundu
‣Köpük eziyet edilerek öldürülmüştü: Altı bin TL ceza verildi
‣Bakanlıktan sokakta yaşayan hayvanlar hakkında genelge
‣Erdoğan yine sokakta yaşayan hayvanları hedef aldı: ‘Sorun’u inancımıza uygun şekilde çözeceğiz

‘Canavarlaştırmanın propagandası’ yaygınlaşıyor

İktidarın sokak hayvanlarıyla ilgili attığı adımların ardından sokak hayvanlarının güvenliği daha fazla tartışma konusu oldu.

Geçtiğimiz günlerde Yeniden Refah Partisi de sokak hayvanlarının durumunu seçim propagandası haline getirmekten geri durmayarak skandal bir slogan yayımladı: “Ahlak yoksa başıboş köpekler vardır.”

[İklim Masası] Trafik sıkışıklığı fiyatlandırması, İstanbul’a çare olabilir

İklim değişikliğiyle ilgili güvenilir bilgileri yaygınlaştırmayı hedefleyen İklim Masası‘yla olan işbirliğimiz çerçevesinde, Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu‘nun kaleme aldığı ve trafik sıkışıklığına çare olarak tartışılan “fiyatlandırma”yı ele aldığı makalesini  yayımlıyoruz. 

*

Bugün küresel nüfusun yüzde 56’sı şehirlerde yaşıyor ve 2050 yılına gelindiğinde, bu oranın yüzde 70’e yükseleceği tahmin ediliyor. Ancak ekonomik büyüme ve kalkınmada önemli rol oynayan ve  küresel gayri safi hasılanın yüzde 80’ini sağlayan şehirler, aynı zamanda insan refahını ve diğer canlıları olumsuz etkileyen önemli sorunlara neden oluyor. Trafik sıkışıklığı ve yol açtığı sorunlar, bunlardan biri.

Özellikle yolcu ulaşımından kaynaklanan trafik sıkışıklığının dışsal maliyetleri arasında zaman kayıpları, yerel ve küresel hava kirliliği, iklim değişikliği, trafik gürültüsü ve kazalar gibi sorunlar yer alıyor. Üstelik bu maliyetlere yalnızca sürücüler değil, o çevrede yaşayan herkes katlanmak zorunda kalıyor.

Trafik sıkışıklığını ve ilişkili olduğu sorunları azaltmak için başvurulabilecek çözümlerden biri, İstanbul’un Eminönü ve Kadıköy ilçeleri için de gündemde olan trafik sıkışıklığı fiyatlandırması. Bu politika, başarılı bir şekilde uygulandığında, hem trafik sıkışıklığını azaltıyor hem de azalan yakıt tüketimi nedeniyle hava kirliliğiyle ve iklim değişikliğiyle mücadeleye de katkıda bulunuyor.

Singapur’da ve birçok Avrupa şehrinde uygulanıyor

Şehir içinde trafik sıkışıklığının çok yoğun olduğu bölge ya da bölgelere özel araç girişini fiyatlandıran bu yöntem, özel araba sürücülerinin toplu taşımacılığı tercih etmesini ve/veya seyahat saatlerinde değişiklik yapmasını hedefliyor.  Böylelikle, taşıma kapasitesi sınırlı olan yollara talebin azaltılması amaçlanıyor.

1960’lı yıllarda, Nobel ödüllü ekonomist William S. Vickrey tarafından ortaya atılmasından yaklaşık 10 yıl sonra, 1975 yılında, Singapur’da ilk defa uygulamaya geçirilen bu sistem, oldukça başarılı sonuçlar verdi ve ülkenin daimi trafik politikası haline geldi. Ardından Milan, Stockholm ve Londra gibi bazı Avrupa şehirlerinde de uygulamaya başlandı. Bu farklı örneklerden elde edilen sonuçlar, uygulamanın etkin bir araç olduğunu ortaya koyuyor.

Trafik sıkışıklığı fiyatlandırması, uygulandığı şehirlerde trafik sıkışıklığının yüzde 10 ila 40 arasında azalmasını sağladı. Aynı zamanda toplu taşıma kullanımının yüzde 5 ila 15 arttığı görülüyor. Bunlara bağlı olarak hava kirliliğinde de azalma gözlemleniyor. Örneğin Stockholm’de yedi ay süren pilot uygulama sonucunda nitrojen oksitte yüzde 8,5, partikül maddelerde ise yüzde 13 oranında düşüş sağlandı.

Trafik sıkışıklığı fiyatlandırmasının bir diğer önemli faydası, ortaya çıkan gelirin doğru değerlendirilmesiyle ortaya çıkıyor. Londra ve Stockholm’de, elde edilen gelirin bir kısmı veya tamamı, toplu taşımacılığı iyileştirmek için kullanılıyor. Bu, özellikle, toplu taşımacılığı tercih eden düşük gelirlilerin, kadınların ve yaşlıların refahını artırıyor.

İstanbul’da bir taşla iki kuş vurmak mümkün

Dünyaca ünlü TomTom Trafik Endeksi’ne göre 2021 yılında İstanbul’da trafik sıkışıklığı yüzde 62 olarak gerçekleşti – bu oranın yüzde 100’e varması, trafiğin tamamen durmasını ifade ediyor. Bu yüksek oran ise İstanbul’u, trafik sıkışıklığında dünyanın zirvesine taşıdı.

Uzun yıllardır süregelen bu sorunla mücadele için trafik sıkışıklığı fiyatlandırması yapmak, zaman zaman İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin planları arasında da yer alıyor. Son olarak 2023 yılının Aralık ayında çıkan haberlerde, Belediye’nin bu sistemi Kadıköy ve Eminönü ilçelerinde uygulamayı planladığı basına yansıdı.

İstanbul, yalnızca çok yüksek trafik sıkışıklığı oranlarından musdarip değil, aynı zamanda hava kirliliği de oldukça yüksek seviyelerde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hava Kalite Ölçüm verilerine göre, İstanbul’da 2021 yılında ortalama partikül madde (PM10) hava kirliliği konsantrasyonu 38,2 µg/m3 olarak gerçekleşmiş. Bu konsantrasyon, 2022’de yüzde 9 artarak 41,5 µg/m3 olarak ölçülmüş. Oysa Dünya Sağlık Örgütü’nün PM10 için aşılmamasını tavsiye ettiği üst limit, yılda ortalama 15 µg/m3.

Yolcu taşımacılığı, şehirlerde hava kirliliğinin en önemli kaynaklarından biri. Yaşadığımız Covid-19 pandemisi esnasında koyulan kısıtlamalar, hava kirliliği ve trafik arasındaki ilişkiyi bir kez daha gözler önüne serdi. İnsanların yolculuk yapamaması, hava kalitesinde bir iyileşme yarattı. Bugün geldiğimiz noktada ise hava kirliliği, sağlık riskleri arasında da dördüncü sırada yer alıyor ve ülke bütçesinde önemli yer kaplıyor.

Doğrudan trafik sıkışıklığı kaynaklı hava kirliliği ile ilişkili olmasa da, Sağlık ve Çevre Birliği’nin (HEAL) 2022 tarihli bir raporunda, 1965-2020 yılları arasında Türkiye’de kömürden elektrik üretiminin neden olduğu kümülatif sağlık maliyetleri 320 milyar Euro olarak hesaplanmıştı. Bu veriler, hava kirliliğinin önemli sebepleri arasında bulunan trafik sıkışıklığıyla etkin bir şekilde mücadelenin ne kadar elzem ve acil olduğunu da ortaya koyuyor.

Fiyatlandırma politikalarının başarısında, toplumsal destek belirleyici

Ancak birçok olumlu yönüne karşın bu fiyatlandırma politikası, Edinburgh gibi bazı şehirlerin vatandaşları tarafından, henüz öneri aşamasında iken reddedildi. Bunun birçok sebebi olsa da, güvensizlik ve planlamadaki yetersizlikler öne çıkıyor. Vatandaşlar, politikacıların ek gelir yaratmak için trafik sıkışıklığını bahane ettiğinden şüpheleniyorlar. Bazı durumlarda uygulamanın, kent sakinlerinin kolay uyum sağlayacağı şekilde tasarlanmaması da bir diğer önemli etken.

Tam da bu nedenle, bu gibi politikalar söz konusu olduğunda vatandaşların düşüncelerini, algılarını, bu politikaları ne ölçüde destekleyeceklerini bilmek önemli. En önemli kaygılarından biri seçim kazanmak olan politikacılar, kazanma ihtimallerini düşürecek herhangi bir politikayı uygulamaktan kaçınıyorlar. Fiyatlandırma politikaları da bu kategoride yer alıyor.

Toplumsal kabul edilebilirlik ve siyasal kabul edilebilirlik arasındaki yakın ilişkiye dair belki de en dikkat çekici örnek, 2018 yılında Paris’te başlayan ve ardından Fransa’nın geneline yayılan protestolar. Fransa hükümetinin, iklim değişikliğiyle mücadele için akaryakıt vergilerini artırma isteği, toplumdan destek bulamadığı gibi, şiddete varan gösterilere yol açmıştı. Nihayetinde hükümet geri adım atarak öneriyi rafa kaldırmak zorunda kaldı. Kısacası toplumsal destek, çevre sorunları ile mücadelede etkili olabilecek politikaların kaderini belirleyebiliyor.

Araştırma, vatandaşların yaklaşımına ışık tutuyor

İstanbul’da yaşayan vatandaşların, fiyatlandırma politikasına inanıp inanmadığını ve bu inançlarını etkileyen faktörlerin neler olduğunu bilmek de, uygulamanın İstanbul’daki başarısında belirleyici olacak. İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından desteklenen ve İstanbul’da yaşayan 852 bireyle hanelerde yüz yüze yapılan saha araştırmasından elde edilen veriler, tam olarak bu sorulara ışık tutuyor. Çalışmanın sonuçlarına göre:

  • Araç sahibi bireyler, fiyatlandırma sisteminin çözüm getireceğine, araç sahibi olmayanlara kıyasla daha az inanıyorlar;
  • Fiyatlandırma sisteminin çözüm olabileceğine yönelik inanç, İstanbul’daki toplu taşıma sisteminden memnun olanlar arasında, olmayanlara kıyasla yüzde 7,3 daha yüksek;
  • Benzer şekilde, İstanbul’daki trafik sıkışıklığı sorununun çözümünde etkin toplu taşıma sisteminin faydalı olacağına inananlar, fiyatlandırma sistemini de daha büyük oranda destekliyor. Destekleme oranları, toplu taşıma sisteminin faydasına inanmayanlara kıyasla yüzde 17,9 daha yüksek;
  • Trafik sıkışıklığı sorunuyla mücadelede en etkin rolü devletin veya belediyelerin oynaması gerektiğini düşünenlerin fiyatlandırma sistemine inancı, bireyi merkeze koyanlara kıyasla daha düşük;
  • Hane halkı gelir düzeyi, sistemin etkin olup olmayacağına dair inancı etkilemiyor. Ancak çalışmayan bireyler, çalışan bireylere kıyasla, bu politikanın etkin olacağına daha çok inanıyorlar.

Vatandaşların fiyatlandırma politikalarına yaklaşımını etkileyen faktörleri ortaya koyan bu araştırma, yaklaşımlarını olumu etkileyen faktörlerin geliştirilmesi ve uygulamanın da bu doğrultuda tasarlanmasında yol gösterici olabilir. Yukarıdaki çıkarımlara dayanarak, trafik sıkışıklığı fiyatlandırma sisteminin etkinliğini artıracak bazı önerilerde bulunmak mümkün.

Uygulamaya pilot bölgelerden başlamalı

Bu fiyatlandırma politikasını belirli bir süre için öncelikle pilot bölgelerde uygulamaya almak ve elde edilen sonuçları düzenli olarak toplumla paylaşmak, önemli.

Örneğin bu uygulama Stockholm’de ilk önerildiğinde bir referandum yapılmış ve ‘hayır’ oyu çıkmıştı. Ardından yedi ay süreyle bir pilot uygulama yapıldı. Bu süre zarfında hava kirliliğinin azalması ve elde edilen olumlu sonuçların kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılması, toplumun uygulama hakkındaki fikrini değiştirdi. Yapılan ikinci referandumda, vatandaşların çoğu ‘evet’ oyu kullandı ve uygulama süreklilik kazandı.

Uygulamanın ilk aşamada pilot olması, olumlu sonuçlar yardımıyla toplumun önyargılarının değişmesini sağlayabilir. Hatta mümkünse, azalan hava kirliliğinin sağlık harcamalarında nasıl bir azalma sağladığı ve elde edilen tasarruf ile hangi projelerin finanse edilebileceği de toplumla paylaşılabilir.

Gelir, toplu taşımacılığın iyileştirilmesine aktarılmalı

Fiyatlandırma uygulaması ile elde edilecek gelirin önemli bir kısmının, hatta mümkünse tamamının, toplu taşımacılığın iyileştirilmesi için kullanılması büyük önem taşıyor.

Birçok şehir, toplu taşımacılık kapasitesinin yetersizliği nedeniyle fiyatlandırma sistemine geçişi erteliyor. Örneğin Kuala Lumpur ve Bangkok, özel araçlardan kayacak talebin toplu taşıma sistemi tarafından karşılanamayacağı nedeniyle bu uygulamayı bekletiyor. Nitekim toplu taşımacılığın yetersiz olması, sisteme dair kuşkuların artmasına ve sistemin etkinliğinin azalmasına yol açacaktır.

Dolayısıyla sistemden sağlanan gelirlerin toplu taşımacılığa aktarılması, belediyelerin niyetlerine dair kuşkuların da ortadan kalkmasına yardım edebilir. Ayrıca, Stockholm örneğinde olduğu gibi, kırılgan grupların refahının artmasını sağlanabilir.

Sistem kolay anlaşılır olmalı

Sistemin basit ve kolay anlaşılır bir şekilde tasarlanması ise, sisteme uyumda yaşanabilecek sorunları azaltması açısından önemli. Örneğin, araç türlerinden ve bölgede geçirilen zamandan bağımsız olarak, uygulamaya tabi tüm araçlar için tek yönlü bir sabit ücret uygulanabilir.

İlerleyen dönemlerde, sistemi geliştirmek tabii ki mümkün. Bölgede geçirilen zamana göre artan bir tarife uygulanabilir. Bunun yanı sıra, çevre dostu araçlara – örneğin elektrikli araçlara – daha düşük bir tarife uygulamak söz konusu olabilir.

*

Kaynak Makale: ‘Trafik Sıkışıklığı Ücretlendirmesi Sistemi İstanbul Trafiğine Çözüm Getirir mi?’ Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Zahide Eylem Gevrek

 

Tepkilerin ardından emekli maaşı zammında ikinci değişiklik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, SSK ve Bağkur emeklilerini yakından ilgilendiren emekli maaşı zammıyla ilgili orandaki değişikliği açıkladı.

Zammın, 5 puan ek artışla yüzde 42,6’ya yükseltileceği duyurulmuştu. Beklenenin çok altında kalan bu artış tepkileri dindirmemişti. Bunun üzerine yeni bir çalışma yapıldı, zam oranının memur emeklileriyle eşitlenerek yüzde 49,25’e yükseltileceği açıklandı. Kök aylığı 6 bin 700 ve altında olan emekliler ise yüzde 49,25 değil yüzde 23,3 zam alacak. Böylelikle SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yüzde 42,6 yerine yüzde 49,25 zam yapılması düşük aylık alan milyonlarca emekliyi etkilemeyecek.

Özgür Özel: Göstermelik iyileştirme yapıyorlar

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, X hesabından iktidarın SSK ve Bağ-Kur emekli maaşı zammı oranının yüzde 49,25’e yükseltmesini eleştirdi. “En düşük emekli maaşı asgari ücret olana kadar susmayacağız!” notuyla bir video paylaşan Özel, videoda şunları söyledi:

  •  Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeyiz, şimdi Meclis hareketlendi, bir haber var. Bağ-Kur ve SSK emeklisine yapılan zam emekli sandığı emeklisine yapılan zam oranına çıkarılacak. Yani 49.25’e çıkacak.
  •  Yüzde 7 civarında bir artış olacağı öngörülüyor. Ve bu yine bir iyileştirme olarak söyleniyor. Biz diyoruz ki, ‘En düşük emekli maaşı 10 bin lira olmasın, asgari ücret düzeyine çıksın, 17 bin lira olsun.’

‘450 lira zamma karşılık geliyor’

  • Onların bu söylediği şey örneğin 10 bin lira maaş alan bir emekli için 450 lira zamma karşılık geliyor. Haberleri yok, 1 kilo et 450 liradan pahalı ve yapmaya çalıştıklarını söyledikleri iyileştirme değil.
  • Sadece bizim gündemde tuttuğumuz ve emeklilerin sahiplendiği tepkiler üzerine şimdi göstermelik bir iyileştirme yapıyorlar. Biz, en düşük emekli maaşı asgari ücrete eşitlenene kadar, yani en az 17 bin lira olana kadar konuşmaya devam edeceğiz, emeklilerin sesini duyurmaya devam edeceğiz.”

‣ Akademisyenler geçinemiyor: Bu mesleği devam ettirmek imkânsız hale geldi
‣ Enflasyon rakamları arasında yine uçurum var: ENAG ‘yüzde 127’, TÜİK ‘yüzde 65’ dedi

Emekli zam farkları ne zaman yatacak?

Emekli maaşlarına yapılacak ek ödemelerle ilgili SGK’dan yapılan açıklamada; 5510 sayılı Kanun’un ilgili maddesi kapsamında emekli, malul, vazife malulü, dul veya yetim aylığı alanların  1 Ocak 2024 tarihinden geçerli olmak üzere aylıklarında oluşan aylık farkın, banka ve PTT şubelerine gönderilerek, 26 Ocak cuma günü ödenmeye başlanacağı belirtildi.

 

Türkiye, elektrik için kömür üretiminde Dünya’nın ‘ters yönünde’: Üretim iki puan arttı

Dünyada hızla artan elektrik talebinin gelecek üç yılda “düşük emisyonlu” enerji kaynaklarından karşılanacağı tahmin ediliyor. Türkiye’de ise kömürlü termik santralların elektrik üretimindeki payı bir yıl öncesine göre 2 puan artarak yüzde 36,3 oldu. Elektrik üretiminde fosil yakıtların payı da yüzde 58’e yaklaştı.

Elektrik sektörü, şu anda dünya ekonomisindeki tüm sektörlerden daha fazla karbon emisyonuna yol açıyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Elektrik 2024 raporuna göre, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretim hızla artıyor.  Küresel elektrik talebindeki büyümenin 2023’te gelişmiş ekonomilerdeki tüketim düşüşü nedeniyle kısmen yavaşlayarak yüzde 2,2 olduğu, 2024-2026 döneminde ise küresel ekonomik görünümdeki iyileşme ve hızlanan elektrifikasyonun etkisiyle talebin yüzde 3,4 artması bekleniyor.

Elektrik talebindeki büyümenin yüzde 85’inin Çin, Hindistan ve Güneydoğu Asya’daki ülkeler başta olmak üzere gelişmiş ekonomiler dışından kaynaklanacağı tahmin ediliyor.

Küresel elektrik talebinde gelecek üç yıldaki büyümenin tamamının yenilenebilir enerji ve düşük emisyonlu kaynaklardan karşılanacağı öngörülüyor. 2026 itibarıyla dünyadaki elektriğin yaklaşık yarısının “temiz enerji kaynakları”ndan üretileceği hesaplanıyor.

‘Dünyanın tüm enerji ihtiyacı için rüzgar, güneş ve su yeter, mucizeye gerek yok’

IEA’nın raporunda “düşük emisyonlu kaynaklar” arasında nükleer enerji de sayılıyor. Ancak bilim insanları ve uzmanlar, termik santraller kadar olmasa da uranyum üretiminden işletmesine kadar CO2 salan nükleer santrallerin asıl riskinin, deniz suyu ısınmasına bağlı riskler, atıklar ve gereksiz/aşırı maliyetli olması, inşaatının çok uzun süreler alması ve güvenlik gibi tehlikelere dikkat çekiyor. Öte yandan nükleer enerji hiçbir AB kararında ‘yeşil’, veya ‘sürdürülebilir’  olarak tanımlanmıyor. 

2025’te yenilenebilir kaynaklar kömürü geride bırakacak

IEA’nın raporunda gelecek üç yılda düşük emisyonlu kaynaklardan elektrik üretiminin 2018-2023 dönemindeki yıllık ortalama büyümenin iki katına çıkacağı ve 2025’te yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payının kömürü geride bırakacağı öngörülüyor.

Güneş enerjisindeki hızlı büyümenin etkisiyle yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretiminde 2023’te yüzde 30 olan payının, 2026’da yüzde 37’ye yükselmesi bekleniyor.

IEA’ya göre, fosil yakıtların küresel elektrik üretimindeki payının yüzde 60’ın altına düşmesiyle, geçen 50 yıl içinde ilk kez bu eşiğin altına inilmiş olacak. Elektrik sektöründen kaynaklı küresel emisyonların bu yıl ise yüzde 2,4 azalacağı 2025 ve 2026’da bu gerilemenin daha düşük seviyede de olsa devam edeceği hesaplanıyor.

Türkiye’de kömürün payı artıyor

Türkiye’de ise  elektrik üretiminde kömürün payı artmaya devam ediyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yayımladığı son verilere göre 2023 yılında üretilen 326,3 milyar kilovaatsaat elektriğin yüzde 36,3’ü kömürlü termik santrallardan sağlandı. Bu oran TEİAŞ istatistiklerinde, 2021 yılında yüzde yüzde 31,4, 2022 yılında ise yüzde 34,6 olarak görünüyor.

Bakanlık, elektrik üretiminde kömürlü termik santralları yüzde 21,4’lük oranla gaz santrallarının takip ettiğini; kömür ve gaz gibi iki fosil yakıtın elektrik üretimindeki payının bir önceki yıla göre yaklaşık bir puan artarak yüzde 57,7’yi bulduğunu açıkladı.

Yenilenebilir enerji alanında ise hidroelektrik santrallar yüzde 19,6’lık payla ilk sırada yer alırken, onu yüzde 10,4 ile rüzgar, yüzde 5,7 ile güneş, yüzde 3,4 ile jeotermal enerji santralları izliyor. Üretimin yüzde 3,2’lik kısmı ise diğer enerji kaynaklarından elde edilmiş.

Kömürün elektrik üretimindeki payının artması, Türkiye’nin iklim hedeflerine ulaşmasını da zorlaştıracak.

2024 Oscar adaylıkları açıklandı: Birçok önemli isim listelerde yok

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından bu sene 96’ncı kez verilecek olan Oscar ödülleri adayları dün (23 Ocak’ta) açıklandı. Ödüller, 10 Mart’ta düzenlenecek olan törenle verilecek.

Bu yıl Altın Küre Ödülleri‘nde 5 ödül kazanan ve Oscar adaylıklarında en fazla yer alan Christopher Nolan‘ın Oppenheimer filmi 13 kategoride adaylık elde ederken, Greta Gerwig‘in Barbie filmi 8 kategoride adaylık kazandı.

Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos‘un Altın Aslan ödüllü Poor Things (Zavallılar) filmi 11 kategoride, Martin Scorsese‘nin Killers of the Flower Moon (Dolunay Katilleri) filmi ise 10 kategoride adaylık aldı.

Altın Palmiye ödülünün sahibi Justine Triet‘in Anatomy of a Fall (Bir Düşüşün Anatomisi) filmi, en iyi film ve en iyi yönetmen dahil olmak üzere 5 kategoride aday gösterildi.

En iyi film dalında aday olan filmler Oppenheimer, Barbie, Anatomy of a Fall, Killers of the Flower Moon, Poor Things, The Zone of Interest, American Fiction, Maestro, Past Lives ve The Holdovers olarak sıralandı.

En iyi yönetmen kategorisinde Oscar adaylıkları ise Anatomy of a Fall ile Justine Triet, Killers of the Flower Moon ile Martin Scorsese, Oppenheimer ile Christopher Nolan, Poor Things ile Yorgos Lanthimos ve The Zone of Interest ile Jonathan Glazer oldu.

Türkiye‘den de İlker Çatak‘ın yönetmenliğini yaptığı “Teachers’ Lounge” filmi En İyi Uluslararası Film dalında Oscar’a aday gösterildi.

Aday gösterilmeyen bazı isimler tepki topladı

Greta Gerwig‘in Barbie filmi için en iyi yönetmen adaylığı alamaması, Gerwig ve Noah Baumbach‘ın film için uyarlama senaryo dalında aday gösterilmesi ve filmde başrol oynayan ve aynı zamanda en iyi film adayı olan yapımcı Margot Robbie‘nin oyunculuk dalında aday gösterilmemesi dikkat çekti. Geçmişte Oscar kazanan Leonardo DiCaprio, “Killers of the Flower Moon” filmindeki rolüyle bu yıl oyunculuk dalında aday gösterilmedi.

Öte yandan, DiCaprio’nun “Killers of the Flower Moon” filmindeki rol arkadaşı Lily Gladstone, en iyi kadın oyuncu dalında aday gösterilen ilk Kızılderili oldu. Altın Küre adaylığı alamayan America Ferrera, “Barbie” filmindeki performansıyla en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında aday gösterildi. Justine Triet ise “Anatomy of a Fall” filmiyle en iyi yönetmen dalında aday gösterilen sekizinci kadın oldu. 

Gosling’ten Oscar adaylıklarına tepki: ‘Barbie olmadan Ken olmazdı’

“Barbie” filminde Ken rolünü üstlenen Ryan Gosling, en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında adaylık kazanırken, filmin başrol oyuncusu Margot Robbie ve yönetmeni Greta Gerwig’in adaylık alamamasına itiraz etti.

Time‘ın aktardığına göre Gosling, “Ken’in varlığı Barbie’siz düşünülemez ve dünya çapında sevilen, çığır açan ‘Barbie’ filminin mimarları Greta Gerwig ve Margot Robbie’siz de Barbie mümkün değil” şeklinde konuştu.

Gosling ayrıca, “Eğer onların yetenek, cesaret ve dehası olmasaydı, filmdeki hiçbirimizin tanınması söz konusu olmazdı. Kendi dallarında aday gösterilmemeleri benim için büyük bir hayal kırıklığı. Onların eserleri, diğer hak eden adaylarla birlikte tanınmayı kesinlikle hak ediyor” ifadelerini kullandı.

96. Oscar adaylıklarının tam listesi:

EN İYİ FİLM
  • American Fiction
  • Anatomy of A Fall
  • Barbie
  • The Holdovers
  • Killers of the Flower Moon
  • Maestro
  • Oppenheimer
  • Past Lives
  • Poor Things
  • The Zone of Interest
EN İYİ YÖNETMEN
  • Justine Triet (Anatomy of a Fall)
  • Martin Scorsese (Killers of the Flower Moon)
  • Christopher Nolan (Oppenheimer)
  • Yorgos Lanthimos (Poor Things)
  • Jonathan Glazer (The Zone of Interest)
EN İYİ KADIN OYUNCU
  • Annette Bening (Nyad)
  • Lily Gladstone (Killers of the Flower Moon)
  • Sandra Hüller (Anatomy of a Fall)
  • Carey Mulligan (Maestro)
  • Emma Stone (Poor Things)
EN İYİ ERKEK OYUNCU
  • Bradley Cooper (Maestro)
  • Colman Domingo (Rustin)
  • Paul Giamatti (The Holdovers)
  • Cillian Murphy (Oppenheimer)
  • Jeffrey Wright (American Fiction)
EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
  • Emily Blunt (Oppenheimer)
  • America Ferrera (Barbie)
  • Jodie Foster (Nyad)
  • Danielle Brooks (The Color Purple)
  • Da’vine Joy Randolph (The Holdovers)
EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
  • Sterling K. Brown (American Fiction)
  • Robert DeNiro (Killers of the Flower Moon)
  • Robert Downey Jr. (Oppenheimer)
  • Ryan Gosling (Barbie)
  • Mark Ruffalo (Poor Things)
EN İYİ UYARLAMA SENARYO
  • American Fiction
  • Barbie
  • Oppenheimer
  • Poor Things
  • The Zone of Interest
EN İYİ ÖZGÜN SENARYO
  • Anatomy of a Fall
  • The Holdovers
  • Maestro
  • May December
  • Past Lives
EN İYİ uluslararası FİLM
  • Io Capitano
  • Perfect Days
  • Society of the Snow
  • The Teachers Lounge
  • The Zone of Interest
EN İYİ SİNEMATOGRAFİ
  • El Conde
  • Killers of the Flower Moon
  • Maestro
  • Oppenheimer
  • Poor Things
EN İYİ KOSTÜM TASARIMI
  • Barbie
  • Napoleon
  • Killers of the Flower Moon
  • Oppenheimer
  • Poor Things
EN İYİ FİLM KURGUSU
  • Anatomy of a Fall
  • The Holdovers
  • Killers of the Flower Moon
  • Oppenheimer
  • Poor Things
EN İYİ ANİMASYON
  • The Boy and the Heron
  • Elemental
  • Nimona
  • Robot Dreams
  • Spiderman: Across The Spiderverse
EN İYİ BELGESEL
  • Bobi Wine: The People’s President
  • The Eternal Memory
  • Four Daughters
  • To Kill a Tiger
  • 20 Days in Mauripol
EN İYİ KISA ANİMASYON
  • Letter to a Pig
  • Ninety-five Senses
  • Our Uniform
  • Pachyderme
  • WAR IS OVER! Inspired by the Music of John and Yoko
EN İYİ KISA BELGESEL
  • The ABCs of Book Banning
  • The Barber of Little Rock
  • Island in Between
  • The Last Repair Shop
  • Nai Nai & Wài Pó
EN İYİ MAKYAJ VE SAÇ TASARIMI
  • Golda
  • Maestro
  • Oppenheimer
  • Poor Things
  • Society of the Snow
EN İYİ PRODÜKSİYON TASARIMI
  • Barbie
  • Killers of The Flower Moon
  • Napoleon
  • Oppenheimer
  • Poor Things
EN İYİ ÖZGÜN MÜZİK
  • American Fiction
  • Indiana Jones and the Dial of Destiny
  • Killers of the Flower Moon
  • Oppenheimer
  • Poor Things
EN İYİ ÖZGÜN ŞARKI
  • The Fire Inside – Flamin Hot
  • I’m Just Ken – Barbie
  • It Never Went Away – American Symphony
  • Wahzhazhe (A Song for My People) – Killers of The Flower Moon
  • What Was I Made For – Barbie
EN İYİ SES KURGUSU
  • The Creator
  • Maestro
  • Mission: Impossible – Dead Reckoning Part One
  • Oppenheimer
  • The Zone of Interest
EN İYİ GÖRSEL EFEKT
  • The Creator
  • Godzilla Minus One
  • Guardians of the Galaxy 3
  • Mission: Impossible – Dead Reckoning Part One
  • Napoleon
EN İYİ KISA CANLI AKSİYON FİLMİ
  • The After
  • Invincible
  • Knight of Fortune
  • Red, White and Blue
  • The Wonderful Story of Henry Sugar

Güneş panellerinin çevresinde doğal yaşam mümkün mü?

ABD Enerji Bakanlığı‘na ait Argonne Ulusal Laboratuvarı ve Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuvarı araştırmacılarının yürüttüğü proje kapsamında güneş panellerinin çevresinde doğal yaşamın mümkün olup olmadığı gözlemlendi.

ZMEsience’ten Mihai Andrei’nin aktardığına göre 2018’den bu yana yürütülen projede test için iki yeni güneş enerjisi tesisi inşa edildi. Yerel ekosistemi desteklemeleri umuduyla bölgeye endemik bitkiler ekildi.

Ağustos 2018’den Ağustos 2022’ye kadar araştırmacılar, çiçekli bitkilere ve böcek topluluklarına bakarak, her seferinde bitki ve böcek bolluğunu değerlendiren 358 gözlemsel araştırma gerçekleştirdi. Şu anda bunu yapmanın daha hızlı bir yolu olmadığından araştırmada çok fazla zaman ve enerji harcandığı belirtildi.

Argonne’un Çevre Bilimleri bölümünde Arazi Kaynakları ve Enerji Politikası Programı Yöneticisi Heidi Hartmann, “Bu verileri elde etmek için harcanan çaba kayda değerdi; polen taşıyıcı sayılarını kaydetmek için yaz aylarında her sahayı dört kez taradık” dedi. Hartman, zamanla yaşam alanı olgunlaştıkça çiçekli bitkilerin sayısının ve türlerinin arttığını belirtti.

Fotoğraf: Argonne Ulusal Laboratuvarı
Lee Walston.

Araştırma kapsamında aynı zamanda böcek sayısı üç katına çıkarken yerli arı popülasyonu da 20 kat arttı. Alanda doğal yaşam zamanla güveler, kelebekler ve diğer böceklerle çeşitlendi. Buna göre araştırmada, güneş enerjisi alanlarında oluşturulan habitatta böcek topluluğunun nispeten hızlı geliştiği vurgulandı.

‣ Gezegenimizi kurtarabilmek için acaba gerçekten yaşamı ağırdan mı almalıyız?
‣ Pestisit kabusu: Yılda 385 milyon kişi zehirleniyor, her yıl 11 bin kişi hayatını kaybediyor
‣ ‘Vızıltı hatları’: AB, azalan arı popülasyonunu artırmak için anlaşma imzaladı
Fotoğraf: Argonne Ulusal Laboratuvarı
Lee Walston.

Dünya ekosisteminde böceklerin başı genel olarak dertte. Bal arısı popülasyonlarının azalmasının yarattığı tehlike hemen herkesçe biliniyor. Ancak diğer türler de azalıyor.

Bunun bir kısmı pestisit kullanımından, diğer kısmı ise gerekli altyapıların geliştirilmemesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle araştırmacılar böceklere de yardımcı olacak altyapıya giderek daha fazla ihtiyaç duyuyor.

Mezeköy’de JES için kamulaştırılan tarlaların sahipleri hala mağdur: Kadınları ezip geçti asker

Aydın’ın Köşk ilçesine bağlı Mezeköy yakınlarında Efendi Tarım A.Ş. adlı şirketin jeotermal kaynak arama ve jeotermal enerji santralleri (JES) kurma çalışmaları için acele kamulaştırdığı arazilerin sahiplerinin mağduriyeti sürüyor.

Evrensel’den Özer Akdemir’in aktardığına göre Mezeköy’de yaşayanlar, devletin kendilerine ait arazileri adeta gasp ettiğini ve adaletin yok sayıldığını ifade ediyor.  

Acele kamulaştırma kararının ardından, köylülerin mücadelesine rağmen tarlalara beton döken, ürünleri söken şirket, bölgede aradığı kaynakları bulamayınca tahrip ettiği arazileri öylece bırakıp gitmişti. Şirkete ve şirketi koruyan Belediye Başkanı Nuri Güler ile kolluk güçlerine rağmen emekleri için direnen köylüler, hem direniş sürecini hem de bölgede devam eden yaşam mücadelesini Evrensel’e anlattı.

Mezeköy’de tarlasına beton dökülen sakinlerden biri olan Mehmet Zeybek, şirketin mısırların hasadı için üç gün bile beklemeyerek 6 bin 50 metrekarelik tarlasına kepçelerle girildiğini anlatıyor. Zeybek, tarlasını satmadığı için kendisine bu muamelenin yapıldığını ifade etti. Tarlasından yılda dört ürün kaldırdığını, sulama suyunu da Köşk Çayı’ndan karşıladığını belirten Zeybek, 90 cm beton dökülen tarlasını göstererek, “Şimdi ben bu betonla ne yapayım? Burası olsa olsa helikopter pisti olur. Eh, ben de bir helikopter alır, tarladaki işime onunla gidip gelirim artık. Tarlama 360 kamyon toprak döktüler. Üstüne mıcır atıp en üste beton döktüler. Mısırlarım süt mısırdı. Çıtlık ağacımı toprağa gömdüler. Yolu kazsanız altından ağacım çıkar” diyerek isyanını dile getirdi.

Mezeköy’de bilirkişi raporu: Zararı yok
Mezeköy’de direnen kadın: Bizi insandan saymadan çiğnediler
Mezeköylülere jandarma saldırısı gece boyunca devam etti: Köye giriş çıkışlar bir hafta kapatıldı

Mehmet Zeybek, AKP’li vekillerin ve Köşk kaymakamının da şirketin yanında olduğunu ifade etti. Köylülerin yalvarıp yakarmasına aldırmadıklarını söyleyen Zeybek, en çok zoruna giden sözlerden birinin de AKP’li Köşk Belediye Başkanı Nuri Güler’e ait olduğunu, başkanın Devlete lazım olan karı adamına boş düşer dediğini anlattı ve “Bu nasıl bir söz? Köşk kaymakamı dersen, sıkıyönetim ilan etti. Bir hafta tarlama ancak izin alıp gidebildim” dedi.

Askerlerin kendilerine gece yarısı müdahale ettiğini söyleyen Zeybek, “Kendi çocuklarımızdan dayak yedik! Bundan daha kötü bir şey var mı?” ifadelerini kullandı.

Mezeköy
Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel

‘Devlet Mezeköy’de tapulu arazileri gasp etti’

Köylülerden Sait Erdem de jandarmanın müdahalesinden şikayet ederken, “Benim evim jeotermal yapılacak yere 50 metre. Kokudan nasıl duracaktık biz? Hanımı, kendi evimizin önünde gözaltına aldılar” dedi.

Yetmiş yaşın üzerindeki Mezeköy sakinlerinden Huriye Muti yaşananları, “Para istemiyorum, toprağımı vermeyeceğim dediğim için bu yaşta benim üzerimde tepindi askerler. Ölümden döndüm. Kadınlara, çocuklara böyle müdahale olur mu? Kolu, kafası kırılan kadınları ezip geçti asker” diyerek anlattı. Tarlalarının tapuları ellerinde olmasına rağmen devletin adeta gasp yaparak arazilerini aldığını söyleyen Muti, en çok da yolun kenarında, gelip geçenin meyvesini yiyerek dua ettiği kayısı ağacının kesilmesine içerlediğini söyledi ve üzüntüsünü “Karakol komutanı bile rica etti şirkete, bu ağacı bari koruyalım, diye. İnadına ilk önce onu kestiler! Benim kayısımı yıktılar, Allah da onları böyle yıksın!” diyerek ifade etti.

Jandarma, tarlalarını JES şirketinden korumak için direnen Mezeköy halkına saldırdı
Danıştay Erdoğan’ın acele kamulaştırma kararını iptal etti: Köyümüzü savunduk ve kazandık

Aydın Çevre ve Kültür Platformu (AYÇEP) Başkanı Mehmet Vergili, yöre topraklarının birinci sınıf tarım toprağı olduğunu ve incir, zeytin başta olmak üzere her türlü meyvenin üretildiğini söyledi.

Vergili, “Burası jeotermale uygun bölge değil, tarım bölgesi. Toprağın fabrikası yok. Bizden önce devletin buraları koruması lazım iken devlet gelip vatandaşın malına çökmüyor. Danıştayın acele kamulaştırma kararını iptal ettiği davayı köylülerden İsmet Savaş açmıştı. Tek köylünün bile direnmesi böyle olumlu sonuçlar doğurabiliyor. O yüzden herkesi toprağına, suyuna, havasına sahip çıkmaya çağırıyoruz” dedi.

Mezeköy
Fotoğraf: Özer Aydemir / Evrensel

Mezeköy’de ne olmuştu?

Mezeköy’de yaşananlar, Efendi Tarım A.Ş. adlı şirketin jeotermal enerji santrali (JES) kurma girişimi etrafında gelişti. Şirket, Aydın’ın Köşk ilçesine bağlı Mezeköy’deki tarlaları, jeotermal kaynak arama ve JES kurmak için hükümetin aldığı acil kamulaştırma kararıyla ele geçirdi. Bu süreçte, şirket tarlalara beton döküp zeytin bahçelerine sondaj havuzları kurdu, bu da tarlaların ve doğal yaşamın ciddi şekilde tahrip olmasına yol açtı.

Köylüler, tarlalarını şirkete vermeme uğruna direndi. Bu direniş, haftalar süren çadır nöbetleriyle ve yerel halkın mücadelesiyle devam etti. Ancak, valiliğin emriyle bu direniş dağıtıldı ve köylülere yönelik sert müdahaleler yapıldı.

Şirket, aradığı jeotermal kaynakları bulamayınca, tarlaları tahrip edilmiş ve betonla kaplı bir halde terk etti. Bu durum, bölgedeki tarım topraklarının ve doğal yaşamın geri dönüşü zor bir şekilde zarar görmesine neden oldu. Ayrıca, yerel halkın yaşam tarzı ve geçim kaynakları ciddi şekilde etkilendi. 

Akyakalıların ‘imar rantı’ ile sınavı devam ediyor

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 5 Ocak’ta Akyaka için yeni bir İmar Planı Revizyonu‘nu askıya çıkardı. 5 Şubat’a kadar askıda kalacak plan değişikliklerine itiraz süreci ise devam ediyor. Muğla Çevre Platformu Gökova Meclisi de, Akyaka İmar Planı Revizyonu ile ilgili itiraz yoluna başvuruyor.

Bakanlığın ilk kez 2020’de gündeme getirdiği plan değişikliğinin, her ne kadar ‘koruma amaçlı‘ olduğu ifade edilmiş olsa da rant amaçlı hazırlandığı gerekçesi ile Akyakalılar plana itiraz etmişti. Plan, Akyakalıların açtığı dava sonunda iptal edilmişti. İptal kararına Bakanlığın yaptığı itiraz Bölge İdare Mahkemesi tarafından red edilerek karar onaylanmıştı.

Bakanlık, Danıştay’a taşıdığı davada yargı süreci devam ederken 2021 ve 2023 yıllarında iki kez daha aynı planı küçük değişikliklerle yeniden askıya çıkardı. Akyakalılar bu planlara da itiraz ederek yeniden dava açtı.

Konuya ilişkin açıklamada bulunan Muğla Çevre Platformu Gökova Meclisi eşsözcüleri Candan Süsoy ve Serdar Denktaş, “Yargı süreçlerinin tamamlanmasını beklemeden Bakanlık 2021’de gündeme getirdiği plan değişikliklerini şimdi neredeyse tıpa tıp aynen yeniden geçirmeye çalıştığına şahit oluyoruz” dedi. Peki bu karara Akyakalılar neden itiraz ediyor?

Akyakalılar neden itiraz ediyor?

Akyakalılar askıda olan ve öncekilerden çok farklı olmayan plan değişikleri ile Akyaka’nın temel sorunlarına hiç bir çözüm getirilmediği gibi sorunları çok daha ağırlaştıracak uygulamaların öngörüldüğünün altını çiziyor. Plana itiraz edilmesinin nedenleri ise şöyle sıralanıyor:

  • “Azmak kıyısında restoranların yasadışı işgalleri, kaçak yapıları kaldırılmak yerine ‘günübirlik tesis’ olarak plana işleniyor ve yasal hale getiriliyor.
  • Ormanların korunması gerekirken orman alanlarında ‘konut gelişim alanları’ oluşturuluyor.
  • Çocuk oyun sahaları, parklar ve meydanlar daraltılarak kamusal alanlar rant alanlarına dönüştürülüyor.
  • Konaklama kapasitesi yaklaşık sekiz kat arttırılarak mevcut altyapı sorunlarına çözüm getirmek yerine katlanarak arttırılmasına yol açılıyor.
  • Akyaka merkezinde planlanan 4650 araçlık otopark ile yaz aylarında yaşanan trafik kaosunun katlanarak artmasına yol açılıyor. İnsan odaklı değil araç odaklı bir yaklaşımla planlama yapıldığı, Yavaşkent kriterlerinin dikkate alınmadığı anlaşılıyor.
  • Her ne kadar son planda adına marina denilmesinden vaz geçilmiş olsa da adeta bir marinaya hizmet vermesi amaçlanan ticari alanlar tesis ediliyor.
  • Plan hazırlanırken ne Muğla Büyükşehir Belediyesi‘nin, ne Ula Belediyesi‘nin ne de Orman Bölge Müdürlüğü‘nün uyarıları dikkate alınmıyor.
  • Akyaka‘nın Yavaşkent statüsü ve Gökova Özel Çevre Korum Bölgesi Yönetim Planı esas alınmadan planlama yapılıyor. 2020 yılında yerel paydaşların katılımı ile hazırlanan ve bizzat Bakanlık tarafından onaylanan Gökova ÖÇKB Yönetim Planı aslında Yavaşkent kriterleri de dikkate alınarak Akyaka’da yaşanan birçok sorunun çözümüne dair eylem planlarını içeriyor.
  • Yerel sivil toplum örgütlerinin de katıldığı ve desteklediği bu plan nedense Bakanlık tarafından dikkate alınmadan ısrarla o planla tamamen çelişen imar plan değişiklikleri yapılmaya çalışılıyor.”

Akyakalılar dava hazırlığında

Öte yandan Gökova Meclisi askıdaki projeye karşı itirazlarını yapacaklarını ve iptali için yeni bir dava açacaklarını bildirdi. İtirazlara ilişkin yapılan açıklamada ayrıca şu ifadelere yer verildi:

“Yapılmak istenen plan değişikliklerinin mahkeme kararları ile kamu yararına olmadığı ortaya konulmuşken, Akyakalılar bu planları istemediğini net bir şekilde ifade etmişken Bakanlığın yargı kararlarını tanımayan, halkın taleplerine kulak asmayan, Yönetim Planını hiçe sayan bu tutumunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Bakanlığa daha önceki plan değişikliği girişimlerinde yaptığımız çağrıyı bir kez daha yinelemek istiyoruz:

Yargının verdiği kararı dikkate alın ve bu rant projesindeki ısrarınızdan vazgeçin. Geçekten ‘koruma amaçlı’ bir plan hazırlamak istiyorsanız Akyakalılara kulak verin ve Gökova ÖÇKB Yönetim Planı’nı masanıza alın. İmar plan değişikliğini Yönetim Planı’na uygun şekilde, yerel paydaşlarla birlikte hazırlayın. Gökova Meclisi ve yerel sivil toplum örgütleri olarak bu şekilde hazırlanacak bir imar plan değişikliğine destek vereceğimizi ve tarafı olacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Aksi durumda, rant projelerine sonuna kadar karşı durmaya devam edeceğiz ve geçit vermeyeceğiz.”

Bakanlık itirazına rağmen Akyaka imar planı revizyonunun yürütmesi durduruldu

Açık Denizler Anlaşması’nı ilk onaylayan ülkeler Şili ve Palau oldu

Şili ve Palau, açık denizlerin korunmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Anlaşması’nı (BM)  onaylayan ilk iki ülke oldu.

Palau, geçen pazartesi günü New York’taki BM Genel Merkezi’nde Ulusal Yargı Yetkisinin Ötesindeki Biyoçeşitlilik Anlaşması’nı ya da yaygın adıyla Açık Denizler Anlaşması’nı resmi olarak onaylayan ilk ülke olarak tarihe geçti. Açık Denizler İttifakı‘nın yöneticisi Rebecca Hubbard Palau’nun anlaşmanın mümkün olan en kısa sürede yürürlüğe girebilmesi için diğer ülkelerin gecikmeden onaylama çabalarını artırma konusunda ilham vermesini umduğunu söyledi.

Şili Senatosu da 17 Ocak’ta tarihi koruma anlaşmasının onaylanması yönünde oybirliğiyle oy kullandı. Greenpeace Andino‘nun kampanya direktör yardımcısı Estefania Gonzales, bunu okyanusların korunması çağrısında bulunan binlerce Şililinin başarısı olarak nitelendirdi.

Okyanuslar için bir zafer: Açık Denizler Antlaşması Birleşmiş Milletler’de imzalandı

2025’te Fransa‘nın Nice kentinde BM Okyanus Konferansı gerçekleştirilecek. Bu tarihe kadar ülkelerin söz konusu anlaşmayı onaylaması bekleniyor.

Ancak şimdiye kadar, açık denizleri yöneten parçalı ve gevşek bir şekilde uygulanan kurallar, bu bölgeyi kıyı sularına göre sömürüye daha açık hale getirdi. Açık denizlerin biyoçeşitliği ve dengesi iklim değişikliği, aşırı avlanma ve nakliye trafiği gibi pek çok olumsuz husustan etkileniyor.

‘Okyanus dibi trolleme’ milyonlarca ton CO2 salımına neden oluyor
‘Küresel okyanusta benzeri görülmemiş değişiklikler yaşanıyor, risk büyük’

Yalnızca yüzde 1’i koruma altında olan açık denizlerdeki derin deniz madenciliği, aşırı avlanma, kirlilik, nakliye trafiği gibi faktörler okyanuslara yönelik tehdit ve riskleri artırırken, yasal bir çerçeveye sahip olmadığı ve tüm ülkelerin kabul ettiği bir koruma planı bulunmadığı için aşırı sömürüye karşı giderek daha savunmasız hale geliyor.

Açık Denizler Anlaşması, yaklaşık 20 yıl süren müzakerelerin ardından ancak geçen yıl kabul edilebildi. Şu ana kadar 80’den fazla ülke sözleşmeyi imzalamış olsa da bağlayıcı olması için bunu parlamentolarında onaylamaları gerekiyor.

Anlaşma, ülkelerin ulusal yetki alanlarının ötesindeki alanlarda deniz yaşamının korunmasını ve yönetimini zorunlu kılan dünyanın ilk uluslararası yasası olacak. Okyanus hacminin yüzde 95’inin ortak yönetimiyle şunlar amaçlanıyor:

  • eşitliği ve adaleti teşvik etmek
  • çevresel bozulmayla mücadele etmek
  • İklim değişikliğiyle mücadele etmek ve
  • açık denizlerdeki biyolojik çeşitlilik kaybını önlemek.

Böylece açık denizlerde koruma alanları kurulabilmesi ve zararlı insan faaliyetlerinin sınırlandırılması umuluyor.

İlkokul öğrencilerine ‘değerler eğitimi’ kapsamında camide namaz kıldırılacak

Diyanet İşleri Başkanlığı, ilkokul öğrencileri için özel bir “değerler eğitimi” projesi başlatıyor. 10 Şubat’ta başlayacak olan bu proje, İstanbul ve Ankara da dahil olmak üzere 10 pilot ilde uygulanacak.

Anka Haber Ajansı’ndan Sinan Tartanoğlu’nun aktardığına göre proje kapsamında, ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri, her hafta sonu lise veya üniversite öğrencileri ile bir camide ya da Diyanet’e ait bir gençlik hizmet merkezinde buluşacak. Bu buluşmalarda, öğrencilere ev ödevlerinde manevi danışmanlar ve din görevlileri yardım edecek. Etkinliklerde öğrencilerle birlikte öğle namazı kılınacak. Çocuklarla cami bahçesinde bir günlük kamp etkinlikleri de proje kapsamında planlanan etkinlikler arasında.

“Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor Projesi” adı altında gerçekleşecek olan proje, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş tarafından duyuruldu. Projede, lise ve üniversite öğrencilerinin ilkokul öğrencilerine rol model olarak rehberlik edeceği açıklandı. Öğrencilere atanmış cinsiyetlerine uygun gördükleri şekilde Diyanet Gençlik Gönüllüleri eşlik edecek.

Manevi rehber sayısı açıklanmıyor: Değerler Eğitimi Programı uygulanıyor
Diyanet’in ‘yetki alanı’ genişletildi: 4-6 yaş grubundaki çocukların eğitim programını düzenleyecekler

‘Değerler eğitimi ile akademik başarılara destek olunacak’

Projenin amacının “günümüz dünyasındaki sorunlarla başa çıkabilen, değerlerle donanmış bireyler yetiştirmek” olduğu açıklandı. Etkinlikler sırasında, öğrencilerin akademik başarılarına destek olunacağı ve “toplumsal iletişim güçlendirilerek kuşaklar arası çatışmaların önüne geçilmesinin” hedeflendiği iddia ediliyor.

Yaz Kuran Kursları ve 7-10 yaş arası öğrenciler için açılan kurslardaki çocukların da projeye dahil edilmesi planlanıyor. Projenin ilk aşaması, belirlenen pilot illerde ve İstanbul’un Ümraniye, Beykoz, Sarıyer ile Ankara’nın Yenimahalle ve Keçiören ilçelerinde gerçekleştirilecek.

Etkinlikler, 10 Şubat’tan 10 Haziran’a kadar her hafta sonu yapılacak ve her hafta farklı bir tema işlenecek. “Dinimin direği namaz”, “Kuranla buluşuyorum” gibi temalar etrafında çeşitli etkinlikler düzenlenecek. Program dahilinde sohbetler, sanatsal ve sportif faaliyetler, “kadim oyunlar” gibi etkinlikler yer alacak ve cami bahçesinde kamp yapılacak. 

Proje belgelerinde; “Toplumları derinden sarsan çok sayıda sorunun yaşandığı günümüz dünyasında; değerleriyle büyümüş, erdemlerini kuşanmış ve böylece geleceğe emin adımlarla yürüyen fertler yetiştirmek elzemdir. Bu sebeple ilkokul 3. ve 4. Sınıflarda eğitim gören çocuklara yönelik, okullarda aldıkları akademik eğitimi de destekleyerek değerler eğitimi verilecektir” ifadeleri yer aldı.