Ana Sayfa Blog Sayfa 140

İliç’te bir işçinin cenazesine daha ulaşıldı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, X üzerinde yayınladığı mesajında Erzincan İliç’teki Çöpler altın madeninde 13 Şubat’ta gerçekleşen yığın kaymasının ardından toprak altında kalan dokuz işçiden birinin daha cenazesine ulaşıldığını söyledi.

Alparslan Bayraktar yayınladığı mesajda, “Erzincan İliç’te maden sahasında meydana gelen heyelanda ilk günden bu yana aralıksız olarak devam eden arama çalışmaları neticesinde bu sabah bir işçi kardeşimize daha ulaştık. Kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Tüm canlarımıza ulaşana kadar yoğun çalışmalarımıza devam edeceğiz” dedi.

Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu, Sabırlı Deresi bölgesinde ulaşılan cenazenin maden işçilerinden Adnan Keklik’e ait olduğunu belirterek, aileye başsağlığı diledi.

13 Şubat’ta madendeki milyonlarca metreküp yığın liçinin kayması sonucu 9 işçi toprak altında kalmıştı ve ilk olarak 5 Nisan’da işçilerden Uğur Yıldız‘ın cenazesine ulaşılmıştı.

İliç faciası Meclis’te araştırılacak

DHA’nın aktardığına göre, İliç’te yaşananların tüm yönleriyle araştırılması ve ileride benzeri kazaların önlenmesine yönelik tedbirlerin araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu üye seçimine dair karar bugün (19 Nisan’da) Resmi Gazete‘de yayımlandı.

Meydana gelen olayın tüm yönleriyle araştırması ve gelecekte benzer durumlara karşı önlem almak için kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’na üye seçimi tamamlandı. Komisyon Başkanı AK Parti Antalya Milletvekili Atay Uslu, Komisyon Başkanvekili AK Parti Bolu Milletvekili Yüksek Çoşkunyürek, Komisyon Sözcüsü MHP Antalya Milletvekili Abdurrahman Başkan, Katip ise CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül olarak belirlendi ve üyeler şöyle sıralandı:

CHP Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin, AK Parti Adıyaman Milletvekili Resul Kurt, Saadet Partisi Ankara Milletvekili Mesut Doğan, CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, DEM Parti Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü, İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, AK Parti Denizli Milletvekili Şahin Tin, AK Parti Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman, AK Parti Giresun Milletvekili Ali Temür, MHP Gümüşhane Milletvekili Musa Küçük, AK Parti İstanbul Milletvekili Şengül Karslı, AK Parti İstanbul Milletvekili Oğuz Üçüncü, İYİ Parti Manisa Milletvekili Şenol Sunat, CHP Muğla Milletvekili Cumhur Uzun, AK Parti Siirt Milletvekili Mervan Gül, DEM Parti Tunceli Milletvekili Ayten Kordu, AK Parti Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu ve CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz.”

 

Liderler, Okyanus Anlaşması’nın acilen onaylanması çağrısında bulundu

Avrupa Birliği ve 13 ülkenin hükümetleri, dünya okyanuslarını aşırı avlanma ve diğer insan kaynaklı faaliyetlerden korumaya yönelik Birleşmiş Milletler (BM) anlaşmasının onaylanmasına öncelik verilmesi çağrısında bulundu.

AB ve Belçika, Bermuda, Şili, Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, Yunanistan, Güney Kore, Nijerya, Palau, Filipinler ve Seyşeller hükümetleri bu hafta Atina‘da düzenlenen “Okyanusumuz” konferansında (The Our Ocean Conference, OOC)  “Açık Denizler” anlaşmasının yürürlüğe girmesi için gereken 60 onayı süratle sağlamayı taahhüt etti.

Açık denizlerdeki biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik küresel anlaşma geçen yıl BM tarafından resmen kabul edildi ve “30’a 30” olarak bilinen 2030 yılına kadar Dünya’nın kara ve denizlerinin yüzde 30’unun korunması hedefine ulaşılması için önemli bir araç olarak görülüyor.

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı John Kerry – Fotoğraf: Louiza Vradi / Reuters

30×30 nedir?

COP15’te en çok bilinen tartışma konuları arasında “30’a 30” bulunuyor. Bu başlıkta 2030’a kadar Dünya’nın kara ve denizlerinin yüzde 30’unu koruma çağrısına yer veriliyor.

COP15’te bu konuya iki grup öncülük ediyor: İlki hem karayı hem de denizleri korumaya çalışan ve ikincisi de yalnızca okyanusa odaklanan bir grup.

Ayrıca Doğa ve İnsanlar için Yüksek Hırs Koalisyonu, Ocak 2021’de Paris’te gerçekleştirilen Tek Gezegen zirvesindeki lansmanından bu yana 114 imza toplamıştı ve koalisyon da 30×30 sözü vermişti.

Malta adaları çevresindeki deniz seviyesinin 23 Şubat 2023'te Marsascala, Malta'da rekor seviyede; 50 cm düşmesinin ardından kıyı şeridinde genellikle su altında bulunan ağarmış algler görüldü. - Fotoğraf: Darrin Zammit Lupi-Reuters
Malta adaları çevresindeki deniz seviyesinin 23 Şubat 2023’te Marsascala, Malta’da rekor seviyede; 50 cm düşmesinin ardından kıyı şeridinde genellikle su altında bulunan ağarmış algler görüldü. – Fotoğraf: Darrin Zammit Lupi-Reuters

Dört ülke anlaşmayı resmen onayladı

Şu ana kadar dört ülke – Palau, Şili, Belize ve Seyşeller – anlaşmayı resmen onaylarken 89 ülke de onaylama niyetlerini ifade ederek imzaladı.

Reuters’ın aktardığına göre; geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği’nin bu yıl bir dizi girişimle okyanusu korumak ve sürdürülebilirliği teşvik etmek için 3.5 milyar avro (3.71 milyar dolar) harcamayı taahhüt ettiği bildirildi.

Konferans sırasında toplamda 10 milyar dolar tutarında 400’den fazla yeni taahhüt açıklandı.

AB’nin yıllık konferans sırasında açıklanan 40 taahhüdü, deniz kirliliğiyle mücadeleden sürdürülebilir balıkçılığın desteklenmesine ve mavi ekonomi olarak adlandırılan ekonomik faaliyetler için deniz ve tatlı su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına yönelik yatırımlara kadar uzanıyor.

Virginijus Sinkevicius
Virginijus Sinkevicius – Fotoğraf: Louiza Vradi/ Reuters

AB Komisyonu‘nun Çevre, Okyanuslar ve Balıkçılıktan sorumlu Üyesi Virginijus Sinkevicius, “Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için gereken diğer 60 onayı da mümkün olan en kısa sürede toplamayı umuyoruz” dedi ve ekledi:

“Okyanus bizim kim olduğumuzun bir parçasıdır ve ortak sorumluluğumuzdur.”

Isınan okyanuslar

Avrupa Birliği’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi geçen ay yaptığı açıklamada, 1979’a kadar uzanan verilere göre okyanus sıcaklıklarının Şubat ayında rekor seviyeye ulaştığını bidirdi. Aşırı avlanma ve plastik kirliliği de okyanuslar için önemli tehditler arasında bulunuyor.

AB fonlarının büyük bir kısmı Kıbrıs, Yunanistan, Polonya, Portekiz ve İspanya‘da sürdürülebilir balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği alanında 14 yatırım ve bir reformu desteklemek için kullanılacak. Diğer AB girişimleri ise Afrika ülkelerinin mavi ekonomilerini geliştirmelerine yardımcı olmaya yönelik.

Öte yandan Virginijus Sinkevicius, Yunanistan’ın ülkenin tüm deniz koruma alanlarında dip trol avcılığının yasaklanmasını da içeren 21 taahhüt için 780 milyon Avro harcayacağını bidirdi.

Ülke ayrıca, biri deniz kuşlarının korunması için Ege Denizi‘nde ve diğeri deniz memelilerinin korunması için İyon Denizi’nde olmak üzere, AB’nin Natura 2000 çevre koruma alanları kapsamında korunan dört bin km2’den fazla alanı kapsayacak iki deniz parkı daha oluşturma sözü verdi.

Yaptığı bir açıklamada Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis ise, “Zarar azaltma ve adaptasyon yeterli değil. Karayı ve denizleri zararlı insan faaliyetlerinden izole etmek ve doğaya iyileşmesi için alan açmak üzere koruma ve restorasyona da odaklanmalıyız” dedi.

Deniz çayırı- Fotoğraf: Lisi Niesner /Reuters
Deniz çayırı- Fotoğraf: Lisi Niesner /Reuters

Ek olarak Yunanistan’ın Ege Denizi‘ndeki deniz parkı planından Türkiye rahatsız. Geçen hafta Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Atina’yı jeopolitik gündemi için çevre sorunlarını istismar etmekle suçladı.

Buna karşılık Yunanistan ise Türkiye’yi “tamamen çevresel bir konuyu siyasileştirmekle” suçladı.

Ekoloji aktivistleri de Yunanistan’ı İyon Denizi’ndeki doğalgaz arama planlarını durdurmaya çağırdı.

“Okyanusumuz” konferansı, 2014 yılında başlatılmasından bu yana yaklaşık 130 milyar dolar değerinde 2 bin 160’tan fazla taahhüdü harekete geçirdi.

İzmirliler Kültürpark’taki fuarlara son verilmesini istiyor

Kültürpark Platformu, İzmir’in Konak ilçesinde bulunan ve şehrin en büyük yeşil alanı olan Kültürpark’ın park olarak kalmasını, düzenlenecek olan tüm fuarların Gaziemir’de kurulan yeni fuar alanı olan Fuar İzmir‘de yapılmasını talep ederek, parkın kendine özgü dokusunun korunması çağrısında bulunuyor.

1990’lı yıllarda 2. derece doğal sit ve tarihi sit alanı olarak tescil edilen Kültürpark, platform tarafından “420 bin metrekarelik alanıyla İzmir’den her kesimden insanın doğa ve yaşam ile iç içe olabileceği bir vaha” olarak tanımlanıyor. Kültürpark’ın ‘yaşlı ve yorgun’ yapısının artık yoğun insan kalabalığını kaldıramadığını belirten platform sözcüleri, parkta yapılan fuarların ve benzeri etkinliklerin tarihi ve doğal yapıya zarar verdiğini ifade ediyor.

2023 sonbaharında Fuar İzmir’de gerçekleştirilmiş olan kitap fuarının yeniden Kültürpark’ta yapılacak olmasına tepki gösteren Kültürpark Platformu, yayınladığı mesajda “Kitap fuarı için parkın çeşitli yerlerine kurulan çadırlar, ahşap standlar ve bunların inşasında kullanılan elektrik, araç gereçler, iş makineleri, inşaat malzemeleri ile araç trafiğinin yoğun olarak yarattığı gürültü ve kirlilik, Kültürpark’ın tüm canlılarının yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. Park’ın tümünü kapsayan deprem çadırı görüntüsündeki standlar, her türlü yiyecek, içecek standının doluştuğu abartılı bir etkinlik Kültürpark’ın yaşlı ve yorgun yapısını bir kez daha yaralamakta, oradaki canlıların yaşamlarını olumsuz etkilemektedir” ifadelerine yer verdi.

Kültürpark Platformu ve paydaşları olarak İZFAŞ’ın Kültürpark’tan elini çekmesini istiyor, mücadelemizin Kültürpark, “Kültürpark” olana kadar süreceğini belirtip, taleplerimizi bir kez daha yineliyoruz.

Kültürpark Platformu, taleplerini şöyle sıraladı:

  • Bu “Kitap fuarı” son olsun. Tüm fuarcılık etkinlikleri Fuar İzmir’de gerçekleştirilsin.
  • İzmir Büyükşehir Belediyesi İdari birimleri en kısa zamanda Kültürpark’ı boşaltsın.
  • Kültürpark içinde konuşlandırılmış olan, park için iş üretmeyen tüm resmi kurumlar alandan taşınsın.
  • Kültürpark, hemen her türden araç trafiğine kapatılsın.
  • Koruma Amaçlı İmar Planı (KAİP) geriye çekilsin.
  • Kültürpark’ta yapılaşmanın önünün açılması için yanlış tanımlanmış işlev tanımı yeniden tanımlansın. KAİP’teki “Enternasyonal Fuarlar, enternasyonal faaliyetler ve festivallere ev sahipliği yapacak, İEF tarihi dışında da kültürel amaçlı doğrudan tüketiciye yönelik sınırlı büyüklükte kitap, mücevher, el sanatları, hediyelik eşya fuarlarının yer alacağı fuar organizasyonları hedeflenmektedir. Ayrıca enternasyonal fuar kullanımı dışında alanın uluslararası canlılığını sürdürebilmek/yeniden canlandırmak için çalıştaylar, festivaller, bienaller ve sergi vb. faaliyetlerin gerçekleştirilmesi planlanmaktadır” ifadesi hemen kaldırılıp, Kültürpark KENT PARKI kimliğine döndürülsün.

Kültürpark

  • Kültürpark’ın Yönetim ve İşletim Planları alanın koruma-kullanma dengesi gözetilerek KAİP’e işlensin.
  • Plan Araştırma ve Açıklama Raporu ekinde yer alan “Kültürpark’ın Taşıma Kapasitesinin Değerlendirilmesi Raporu”nda belirtilen hususlara uyulsun.
  • Çok geniş bir alana hakim olan kilit taşları, beton ve asfalt en aza indirilerek yeşil alan olarak düzenlensin.
  • 90 yıldır hizmet veren Paraşüt Kulesinin restorasyonu hemen başlatılsın ve hizmete açılsın.
  • Geçmiş yönetimin Kültürpark’ta açtığı anlamsız, gereksiz, zararlı “pazar” uygulamasına hemen son verilsin.
  • Göl Gazinosu‘na yapılacağı söylenen Mumya Müzesi fikrinden hemen vaz geçilsin.
  • Kültüpark’ta yapılan / yapılacak tüm işler, kapalı kapılar arkasında değil, kamuya açık gerçekleştirilsin.

Marmaris Milli Parkı’ndaki tartışmalı kapı davası yargıya taşındı

Marmaris İçmeler’deki Aşıklar Tepesi‘nde bulunan bir kapı ile yerel halkın milli parka girişini engelleniyor. Marmaris Kent Konseyi ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan başvurular sonucu, kapının Marmaris Kaymakamlığı ve Milli Parklar Müdürlüğü‘ne ait olduğu ortaya çıktı. Ancak bölgede inşaat faaliyetleri yürüten Sinpaş şirketi, bu kapıyı kullanarak halkın parka girişini engelliyor.

2022’de kapıya zarar verilmesiyle ilgili olarak başlatılan soruşturma, şüpheli olarak Korcan Yılmaz‘ın yargılanmasına karar verilmesiyle sonuçlandı. Yılmaz’ın kapıyı kasten kırdığı iddiası, Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede yer alıyor. İddianamede belirtilen zararın 23 bin 10 TL olduğu ve bu zararın Sinpaş tarafından giderilmediği ifade ediliyor.

marmaris

Bu dava, Marmaris ve çevre illerdeki çevre koruma mücadelesinde önemli bir yer tutuyor. Yarın (19 Nisan’da) yapılacak olan duruşma, bu kapının hukuki statüsü ve halkın milli parklardan yararlanma hakkının korunup korunamayacağını belirleyecek. Davanın sonucu, aynı zamanda bölgedeki benzer çevre ve imar ihlallerine karşı hukuki mücadelede emsal teşkil edebilir.

Muğla İdare Mahkemesi Sinpaş davasını reddetti
Sinpaş-Kızılbük Oteli inşaatında ‘tuhaf işler’!
‘Bakanlık, Marmaris’te milli parka beton santrali yapan Sinpaş’ı neden koruyor?’

Marmaris Kent Konseyi yayınladığı açıklamada “Sinpaş’ın kentimizde yarattığı yıkıma karşı her alanda mücadele vermeye devam ediyoruz. Hatırlayacağınız gibi Sinpaş’ın tapulu parseli dışında ve Milli Parka ait alanda bulunan kapı nedeniyle defalarca firma personeli tarafından şiddete varan boyutlarda kamusal alan kullanımımız engellenmişti. Kapının kime ait olduğu yılan hikayesine dönmüş, sonunda ekte yer alan dilekçe cevabı ile kapının Marmaris Kaymakamlığı ve Marmaris Milli Parklar Müdürlüğü’ne ait olduğunu öğrenebilmiştik. İddianameden de göreceğiniz şekilde tam Aziz Nesinlik bir durumla karşı karşıyayız. Kapının sahibi olmayan Sinpaş şikayeti, Cumhuriyet Savcısı tarafından bir iddianameye ve ceza davasına dönüştürüldü” ifadelerine yer verdi.

Marmaris Kent Konseyi ve çevre savunucuları, adaletin sağlanmasını ve halkın milli parklardan serbestçe yararlanma hakkının iadesini bekliyor.

Bilim insanları beyin hücrelerinde de mikroplastik buldu

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Emrah Çeltikçi ve Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden ve Yeşil Gazete yazarlarından Prof. Dr. Sedat Gündoğdu‘nun yürüttüğü araştırma, günlük kullanımda sıkça yer alan plastik ürünlerin neden olduğu mikroplastiklerin beyin hücrelerinde de bulunduğunu ortaya çıkardı.

AA’nın aktardığında göre Doç. Dr. Emrah Çeltikçi, plastiklerin günlük yaşamımızda ne kadar yaygın olduğuna dikkat çekerek, su şişelerinden kumaşlara, araba direksiyonlarından tıbbi aparatlara kadar pek çok yerde bulunan plastiklerin mikro boyutta parçalar halinde vücuda geçtiğini ve bu parçaların “mikroplastik” olarak adlandırıldığını ifade etti.

Çeltikçi ve Gündoğdu, daha önce deniz canlılarında başlayan ve insan dokularına kadar ulaşan mikroplastik araştırmalarının devamında, beyin hücrelerinde de mikroplastik bulunduğunu gösterdiğini açıkladı. Araştırma, daha önce kolon kanseri ve plasenta hücrelerinde de mikroplastik tespit edilmesinden ilham alarak, beyin hücrelerinin incelenmesine yöneldi. Yapılan çalışmalarda, hasar görmüş ve sağlam beyin hücrelerinin her ikisinde de mikroplastikler tespit edildi.

Mikroplastikler bulutlarda: Bulut suyunda litre başına 6,7 ila 13,9 tane mikroplastik tespit edildi
‘Mikroplastikler insan vücudunda genetik bozukluklara yol açıyor’
Yeşil ipuçları: Mikroplastik maruziyetini azaltmanın 7 yolu

Araştırmanın sonuçları, demans, MS, Alzheimer gibi nörolojik hastalıklar ile beyin kanamaları ve inmeler üzerinde mikroplastiklerin potansiyel etkilerini aydınlatacak. Bu çalışma, Kanada’da bir belgeselde yer alarak ve The New York Times’ta yayımlanarak uluslararası ilgi çekti. Ayrıca, Türkiye dışından birçok ülke, araştırmanın devamını kendi ülkelerinde yapılması için tekliflerde bulundu.

Bu araştırma, mikroplastiklerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini daha derinlemesine anlamamızı sağlayacak ve ileride yapılacak çalışmalar için temel teşkil edecek. Araştırmacılar, özellikle beyin sağlığı üzerindeki etkileri konusunda daha fazla bilgi edinmek için çalışmalarını sürdürüyor.

Beyin hücrelerinin her yerinde mikroplastiklerin olduğun belirlendi

Beynin diğer organlardan çok farklı olduğunu dile getiren Çeltikçi, çalışma sürecine ilişkin şu bilgileri verdi:

“Beyinde kan beyin bariyeri var. Kandaki her şey beyne aynen geçmiyor. Örneğin, karaciğerde damarlarla karaciğer arasında bir bariyer yok ama beyinde var. Beyinde kanın iletiminde bile filtreleme var. Çünkü, beyin hücreleri doğrudan kanla temas ettiğinde, yani sağlıklı kan bile ulaştığında beyne zarar veriyor. Dolayısıyla, mikroplastikler beyne geçiyor mu, kan beyin bariyeri bunu engelliyor mu diye bakmak istedik.”

Bu kapsamda Doç. Dr. Sedat Gündoğdu ile çalışma başlattıklarını belirten Çeltikçi, şunları söyledi:

“Ön çalışmayla, beynin kendi ürettiği tümörlerden 4. evre olanların MR görüntülerini inceledik. Bu tümörler, normalde kan beyin bariyerini bozarak harap eder. Kan beyin bariyerini bozan tümör ile kan bariyerinin bozuk olmadığını gösteren MR görüntülerini belirledik. Ameliyatta, hastanın beynindeki kan beyin bariyerinin bozuk olduğu ve bozuk olmadığı bölgelerden örnekler aldık ve bunların içinde mikroplastik bulunup bulunmadığını inceledik. İncelemeler sonucunda, hasar gören ve hasar görmeyen beyin hücrelerinin her yerinde mikroplastiklerin olduğunu belirledik. Çalışma kapsamında şu anda örnek toplamaya devam ediyoruz ve 50 ayrı örnekte tek tek çalışacağız.”

Aktivist gençler Biden’a iklim davası açmak için destek bekliyor

ABD‘nin Florida eyaleti kıyısındaki küçük bir adada yaşayan Levi Draheim adlı çocuk, iklim değişikliğinin tetiklediği art arda yaşadıkları fırtına ve seller yüzünden yaşadıkları yerden ayrılmak zorunda kaldı.

13 yaşındaki Draheim, aralarında İsveçli Greta Thunberg‘in de bulunduğu dünyanın pek çok bölgesinden genç aktivistlerle birlikte, dünyanın en büyük kirleticisi olan ABD‘ye karşı açmak istedikleri davayla ilgili baskı oluşturabilmek için Avaaz üzerinden bir kampanya başlattı.

Kampanyaya imza vermek için tıklayın

Juliana vs. ABD davasında aktivistler fosil yakıta dayalı enerji sisteminin anayasaya aykırı olduğu iddiasına bulunuyor. 2015 yılında başlatılan davada, federal hükümetin eylemlerinin iklim krizine doğrudan katkıda bulunduğunu savunulmuştu. 9’uncu Temyiz Mahkemesi ise geçen ay verdiği kararda hükümeti bir iklim iyileştirme planı hazırlamaya zorlama yetkilerinin olmadığına karar vermişti.

Genç iklim aktivistleri ABD Yüksek Mahkemesi’ne açtıkları davada strateji değiştirdi
AİHM’den üç iklim davası kararı: Büyük bir başarı
İrlanda’da iklim aktivistleri hükümete karşı açtığı davayı kazandı
Montanalı genç aktivistlerin açtığı ABD’nin ilk iklim davası bugün görülüyor

(Bu davada, Montana Mahkemesi çığır açan bir kararla devletin fosil yakıtları teşvik ederek gençlerin anayasal haklarını ihlal ettiğine hükmetti.)

İklim aktivisti gençlerin Türkiye’ye açtığı dava incelenmeden reddedildi
‣ Yüzyılın iklim davasına 2 milyon Fransızdan destek
‣ İlk ‘küresel’ iklim davası: Alman yargıçlar Peru’da
‣ 12 İtalya vatandaşı enerji devi Eni’ye iklim davası açıyor
‣ Araştırma: İklim davaları, fosil yakıt şirketlerinin hisse fiyatlarını düşürüyor

Dahil olduğu iklim aktivisti grubuyla önce Obama yönetimine, daha sonra da Trump yönetimine iklim değişikliğiyle mücadelede başarısız oldukları gerekçesiyle açılan davanın en genç davacısı olan Draheim, şimdiye dek yaklaşık 165 bin kişinin imza verdiği kampanyasına davet metninde dünyaya şöyle sesleniyor:

“Benim ismim Levi. Çocukluğum Florida kıyısındaki küçük bir adada dalgalarla oynayarak geçti. Cennette yaşıyordum – ta ki seller evimi neredeyse yok edene kadar. Ardı ardına gelen fırtınalar nedeniyle ailem taşınmaya ve beni büyüten okyanustan uzağa kaçmaya mecbur kaldı.

Şimdi şunu söylemekten gurur duyuyorum: Arkadaşlarım ve ben, dünyanın en büyük kirleticisi olan Amerika Birleşik Devletleri’ne dava açıyoruz. İnsanlar bunu yüzyılın davası olarak adlandırıyor çünkü bu dava, gezegenimizi yok eden iklim kaosundan bizi kurtarabilir.

Ama ABD Adalet Bakanlığı davamıza engel olmak için elinden geleni yapıyor, ve bir kaç hafta içerisinde duruşmaya çıkıp hikayelerimizi mahkeme önünde anlatma şansımızı tamamen kaybedebiliriz!  Kazanabileceğimizi biliyorlar, geleceğimizi tehlikeye attıkları için onlara nihayet hesap sorabileceğimizi de.

Hükümetin bizimle uğraşmayı bırakmasını sağlayabilecek tek kişi Başkan Biden, ama küresel kamuoyundan devreye girmesini sağlayacak kadar baskı hissetmiyor. O yüzden hemen ismini ekle ve Biden’a seslen: Mahkemeye çıkmamıza izin ver!

Biden’a çağrı: 20 cesur genç, hikayelerini yargıç önünde anlatmayı hak ediyor

Kampanyanın sürdüğü Avaaz platformundan ise Biden’a şu çağrı yapılıyor:

“Dünyanın dört bir yanından vatandaşlar olarak, “Juliana ABD’ye karşı”davasının daha fazla gecikmeden veya Adalet Bakanlığı’nın engellemeleri olmadan mahkemeye gitmesine izin vermeniz için acil bir çağrıda bulunuyoruz.

Gençleri önemsediğinizi ve iklim krizi ile mücadele edeceğinizi söylemiştiniz, ancak hükümetiniz bu davayı normal yasal süreçten koparmak için istisnai yetkilerini eşi görülmemiş bir şekilde kötüye kullanıyor. Bu yirmi bir cesur genç davacı, hikayelerini bir yargıç önünde anlatmayı hak ediyor. Onların mahkemeye gitmelerine izin verin!”

 

Çevre eğitimi ve iklim değişikliği öğretmenleriyle bir araya geliyoruz!

Alternatif Medya ve İletişim Derneği‘nin (AMİD) düzenlediği, “Çevre Eğitimi ve İklim Değişikliği Dersine Yeni bir Yaklaşım: Kavramlar ve Eğitici Eğitimi”nde, iklim ve ekoloji uzmanlarımız çevre ve iklim değişikliği dersi veren ve/ya verecek olan öğretmenlerle bir araya geliyor.

Sabancı Vakfı‘nın desteklediği ve İstanbul’da yüz yüze gerçekleşecek bir (1) günlük eğitimde, bu zamana kadar öğretmen ve öğrencilerle yapılan toplantılardan çıkan sonuçlara göre tasarlanmış içerikler aktarılacak.

Hali hazırda dersi vermekte olan, vermek isteyen ve/veya vermeyi planlayan öğretmenler için özel olarak tasarlanmış bir (1) günlük eğitime katılmak için linkte yer alan kayıt formunu 28 Nisan 2024 tarihi saat 00.00’a kadar doldurarak başvuru yapmanız gerekiyor.

  • Eğitimimiz yirmi (20) kişi kontenjanla sınırlıdır.
  • Eğitim yeri İstanbul’dur.
  • Eğitim saatleri 09.30 ile 18.00 arasında olacaktır.
  • Eğitimde dört (4) oturum olacaktır ve bir (1) gün sürecektir.

Çevrimiçi eğitim için İstanbul dışı öğretmenlere öncelik

İstanbul yüz yüze eğitim tarihleri ise şöyle: (Müsaitliğinize göre iki günden birini seçebilirsiniz):

  • 4 Mayıs 2024 Cumartesi
  • 5 Mayıs 2024 Pazar

Çevrimiçi eğitim tarihi ise 11 Mayıs 2024 Cumartesi günü. Bu eğitim için İstanbul dışında olan öğretmenlerimize öncelik verilecektir. 

İstanbul’a ulaşım ve konaklama masrafları karşılanmamaktadır.

Program

Eğitim programı şöyle:

  • 09.30-09.45: Kayıt
  • 09.45-10.00: Proje Tanıtım Sunumu
  • 10.00-11.30: İklim Değişikliği Temel Kavramları: Doğrular, Yanlışlar, Yanılgılar, Prof. Dr. M. Levent Kurnaz
  • 11.30-12.00: Ara
  • 12.00-13.00: İklim Değişikliğiyle Mücadele ve Paris Anlaşması, Dr. Ümit Şahin
  • 13.00-14.00: Öğle yemeği
  • 14.00-15.30: İklim ve Ekosistem Döngüleri Arasındaki İlişki, Güneşin Aydemir
  • 15.30-16.00: Ara
  • 16.00-17.30: İklim İletişimi ve Araçlar, Elif Ünal
  • 17.30-18.00: Gün sonu değerlendirmesi ve Kapanış

Fukuşima’nın radyoaktif atık suyu yarın beşinci kez okyanusa boşaltılıyor

Japonya‘nın kuzeydoğusundaki Fukuşima Dai-içi Nükleer Santrali’nde biriken radyoaktif özellikli işlenmiş atık suyun okyanusa boşaltılmasında yeni evre yarın başlayacak.

Santral işleticisi Tokyo Electric Power (TEPCO) firması, 1 Nisan’da başlayan 2024 mali yılının ilk atık su boşaltım evresini 19 Nisan-7 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirileceğini açıkladı.

Bu evrede 7 bin 800 ton radyoaktif atık su Pasifik Okyanusu’na boşaltılacak.

31 Mart 2025’te sona erecek 2024 mali yılı boyunca işletici firma yedi boşaltım evresinde toplamda 54 bin 600 ton atık suyu okyanusa deşarj etmeyi planlıyor.

Dört evrede 31 bin 200 ton atık su boşaltıldı

Firma 31 Mart 2024’te sona eren 2023 mali yılı boyunca 4 Ağustos-11 Eylül, 5-23 Ekim, 2-20 Kasım ve28 Şubat-17 Mart tarihlerinde, dört farklı evrede toplamda 31 bin 200 ton kirletilmiş suyu okyanusa tahliye etmişti.

Tahliyelerin 40 yıla kadar yayılması bekleniyor.

‣ Japonya, radyoaktif atık suyu okyanusa boşaltmaya başladı
Fukuşima’da radyoaktif atık suyun ikinci tahliyesi başladı
‣ Fukuşima ‘aklamaları’: Güney Kore lideri ve Japonya Başbakanı deniz ürünü yedi

Süreç boyunca santral ve deniz suyunda yapılan denetlemelerde, deniz suyu ve balıkçılık ürünlerindeki radyoaktivite seviyesinin, hükümetin belirlediği standartların oldukça altında olduğu öne sürülmüş; ancak Japon aktivistler ve uzmanlar bunun doğru olmadığını, radyoaktif maddeler içeren atık suyun hem okyanusun kendisine hem de buradaki deniz yaşamına, ayrıca insan DNA’sına  zarar vereceğini belirtmişti.

Bazı bilim insanları ise, düşük seviyeli radyoaktif maddelerin sürekli salımının benzeri görülmemiş bir durum olduğunu ve yakından izlenmesi gerektiğini söylemişti.

Yeşil Gazete yazarı, Nükleersiz.org koordinatörü Dr. Pınar Demircan da Japonya’nın arıtma konusunda doğruyu söylemediğini; Japonya Çevre Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan verilerle de itiraf edildiği üzere aslında biriktirilmiş atık su  içinde arıtma yapıldığı iddia edilen radyoaktif izotopların sayısının gerçek miktarın  yalnızca yarısı kadar olduğunu kaydetmişti.

‣ Fukuşima’nın radyoaktif suyunun deşarjı benzer girişimlere emsal olabilir

Yıllarca devam edecek atık su deşarjına, balıkçı grupları ve aralarında yüzlerce kişinin protesto mitingleri düzenlediği Güney Kore‘nin de bulunduğu komşu ülkeler de şiddetle karşı çıkmış; Çin, Japon deniz ürünlerinin tüm ithalatını yasaklayarak Japon deniz ürünleri üreticileri ve ihracatçılarını büyük bir ekonomik zarara uğratmıştı.

Japonya hükümeti ise, yeni pazarlar bulmak ve Çin’in deniz ürünleri yasağının etkisini azaltma için bir yardım fonu kurdu.

Trityum materyali ayrıştırılmıyor

Atık su, deniz altına inşa edilen tünel vasıtasıyla kıyıdan 1 kilometre açığa boşaltılıyor.

TEPCO, santraldeki reaktörleri soğutma işlevi gören saf su içinde oluşan radyoaktif maddelerin, Gelişmiş Sıvı İşleme Sistemi (ALPS) sayesinde trityum materyali haricinde ayrıştığını söylüyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ise Temmuz 2023’teki nihai raporunda, Japonya’nın atık su tahliye planının, uluslararası güvenlik standartlarıyla uyumlu olduğunu duyurmuştu.

‣ UAEA: Fukuşima nükleer santralindeki atık suyun denize boşaltılması güvenli

1.34 milyon ton atık su depolanıyor

Tesisteki yaklaşık bin tankta, tsunamide hasar görmesinden bu yana biriktirilmiş,  yaklaşık 1.34 milyon ton radyoaktif atık su depolanıyor. TEPCO ve hükümet, tankların gelecek yılın başında mutlak kapasiteye ulaşacağı ve onlarca yıl sürmesi beklenen tesisin devreden çıkarılmak üzere alana ihtiyaç duyulacağı için suyun denize boşaltılmasının kaçınılmaz olduğunu söylüyor.

 

 

Fas’ta kuraklık ekilebilir tarım alanlarının yüzde 20’sini yok edecek

Fas’ta 2024’te devam eden kuraklık sebebiyle ekilebilir tarım alanlarının yüzde 20’si kaybedilecek.

Fas Tarım Bakanı Muhammed Sadiki‘ye göre, ülkede ekilebilir tarım alanı normal yağışlı yıllarda dört milyon hektara ulaşırken, bu yıl sadece 2,5 milyon hektar ekilebildi. Sadiki, “Kuraklık sebebiyle ekilen 2,5 milyon hektarın da yüzde 20’sini kaybedeceğiz” açıklamasında bulundu ve bu yıl geçen yıla göre ekilen tarım alanının yüzde 31 oranında düştüğünü belirtti. Bu durum, ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının büyük bir bölümünü oluşturan tarım sektörü için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Fas
Copernicus’un uydu görüntülerine göre 2018 ve 2024 yılları arasında kuraklığın gözle görünür biçimde arttığı ortada.

Al Massira Barajı, Fas’ın en büyük ikinci rezervuarı ve başta Casablanca ve Marakeş olmak üzere büyük şehirler ve tarım alanları için hayati önem taşıyor. BBC tarafından analiz edilen uydu görüntülerine göre, barajdaki su miktarı son dokuz yılda ortalama seviyenin sadece yüzde üçüne düşmüş durumda.

Fas’ta suların yaklaşık yüzde doksanı tarım faaliyetleri için kullanılıyor ve yaşanan su kıtlığı, çiftçilerin ürün verimini düşürürken, hayvanlar üzerinde de olumsuz etkiler yaratıyor. BBC’nin aktardığına göre Rabat yakınlarında çiftçilik yapan Abdelmajid El Wardi, “Bu yıl yaşadığımız en zor kuraklık” diyerek durumun vahametini ifade ediyor. El Wardi’ye göre bu yılki tarım sezonu tamamen kaybedilmiş durumda. Kuraklık, hayvanların su ve yem bulamaması nedeniyle düşük yapmasına da sebep oluyor.

‘2023 açık ara en sıcak yıl, iklim eylemsizliğinin maliyeti artıyor’
Fas, iklim değişikliğinin yol açtığı toplu arı ölümlerine karşı mücadele ediyor
İklim krizi: Dünya her yıl 38 trilyon dolar zarar edecek

Son zamanlarda yaşanan yağışlar kısa süreli bir rahatlama sağlasa da, bu, art arda gelen kurak yılların etkisini dindirmeye yetmiyor. Ülke genelinde su tasarrufu sağlamak amacıyla hamamlar haftada üç gün kapatılıyor ve suyun daha verimli kullanılması için milli kampanyalar düzenleniyor. Kral 6. Mohammed, su krizini ele almak üzere bir toplantı düzenleyerek, su yönetiminin iyileştirilmesi için çabaların artırılmasını istedi.

Fas’ta devam eden kuraklık, tarım sektörü başta olmak üzere ülkenin genel ekonomisini derinden etkiliyor. Uzmanlar, gelecekte benzer durumlarla daha etkin mücadele edebilmek için su yönetimi ve tarım tekniklerinin gözden geçirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Araştırma: İstilacı balon balıkları Akdeniz’de 27 ölüm, 143 zehirlenmeye yol açtı

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) verilerine göre Akdeniz, yüzde 20 ila 30’u endemik olmak üzere 17 binden fazla deniz canlısına ev sahipliği yapıyor. Yerli türlerin dışında 1000’den fazla yabancı türü de sınırları içinde barındıran Akdeniz’deki türlerin korunması için 1233 deniz koruma alanı bulunuyor.

Akdeniz’deki istilacı yabancı türlerden biri olan balon balığı hakkında Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Lübnan, Suriye, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus‘tan bilim insanlarının yaptığı “Doğu Akdeniz’de İstilacı Balon Balıklarının İnsan Sağlığına Etkilerinin (Saldırılar, Zehirlenmeler ve Ölümler) Değerlendirilmesi” adlı çalışma bilim dergisi Biology’de geçen ay yayımlandı.

Çalışmada, Haziran 2004’ten Aralık 2023’e kadar Doğu Akdeniz’deki balon balığı (Lagocephalus sceleratus) ve turuncu benekli balon balığı (Torquigener Hypsolegeneion) kaynaklı meydana gelen fiziksel saldırı, zehirlenme ve ölüm vakaları ilk kez kapsamlı şekilde ele alındı. İnsan sağlığını etkileyen 198 olayın belgelendiği çalışmada, tüketimden kaynaklı 27 ölüm, 143 ölümcül olmayan zehirlenme ve 28 fiziksel saldırı vakası tespit edildi. Kaydedilen vakalarda özellikle 2019’dan sonra hızlı bir artış yaşandığı da gözlemlendi.

Türkiye ve Suriye en fazla vaka raporlanan ülkeler

Balon balıklarıyla ilgili tespit edilen ilk vakalar Lübnan ve Mısır’dan gelirken, en fazla zehirlenme vakası 64 kişi ile Suriye’den bildirildi. Suriye ve Türkiye, balon balıklarıyla ilgili en fazla vaka rapor edilen iki ülke olurken, Lübnan 16 can kaybıyla balon balığı kaynaklı en fazla ölümün meydana geldiği ülke oldu. En fazla can kaybı yaşanan ikinci ülke olan Türkiye’de 4 ölüm, 24 ölümcül olmayan zehirlenme ve 8 fiziksel saldırı vakası kayıtlara geçti.

Dokularında yüksek miktarda nörotoksin tetrodotoksin (TTX) bulunduran balon balıkları, insan sağlığı açısından risk oluşturuyor. Dünyadaki yaklaşık 200 balon balığının yüzde 28’inden fazlası insan tüketimi için güvenli olmayan seviyelerde TTX içeriyor. Balon balıklarında bulunan TTX’in düşük düzeyi ağrı kesici olarak çok etkili olsa da yüksek dozu ölüme neden olabiliyor.

Zehirlenme semptomları genellikle TTX’in vücuda girişinden yaklaşık 10 dakika ila 6 saat arasında ortaya çıkabiliyor. Sinir ve sindirim sisteminde başlayarak 4 aşamada ilerleyen semptomlar, uzuvlarda uyuşma ve felç, kalp ve solunum sistemlerinde anormallikler ve son olarak meydana gelen bilinç kaybı ile genellikle 6 ila 24 saat içinde ölümle sonuçlanıyor.

Hastalar genellikle 24 saat içinde solunum yetmezliğine bağlı olarak hayatını kaybetmezse, vücutta kalıcı bir hasar olmadan iyileşebiliyor.

Akdeniz’de 13 tür balon balığı bulunuyor

Araştırmada yer alan bilim insanlarından Dr. Aylin Ulman, balon balıklarının insan sağlığına, ekonomiye ve biyoçeşitliliğe zarar verdiği için yüksek düzeyde istilacı tür olarak nitelendirildiğini belirtti.

Akdeniz’de bilinen 13 tür balon balığı bulunduğunu aktaran Ulman şu bilgileri verdi:  “Kaydedilen türlerden 6’sı Hint-Pasifik kökenli ve bunların 3’ü en yüksek zehir seviyelerine sahip. Hint-Pasifik kökenli Kızıldeniz türleri, Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz’e ulaşıyor. Zehir seviyesi en yüksek ve ne yazık ki sularımıza da gelmiş olan 3 balon balığı türünün bilimsel isimleri Lagocephalus sceleratus, Lagocephalus suezensis, Torquigener hypselogeneion‘dur.”

Fotoğraf: Tahsin Ceylan/AA. 

Türkiye sularında ilk kez 2002’de görülen balon balığının ilerleyen günlerde Akdeniz’in diğer noktalarına da yayılmaya başladığını ifade eden Ulman, Cebelitarık Boğazı ile Karadeniz’de de balon balığına rastlanabildiğini anlattı.

Ulman, keskin dişlere sahip balon balıklarının biyoçeşitlilik üzerindeki etkisi hakkında da şunları söyledi:

“Çok keskin dişleri iki plakaya kaynaşmış olması nedeniyle midye ve yengeç gibi omurgasız hayvanların sert kabuklarını kırabilir, hem de su kolonunda ve dipte yaşayan balıkları yakalayıp yiyebilirler. Bu yüzden, farklı habitatlarda yaşayan geniş bir canlı çeşitliliği üzerinden beslenebilirler. Esas olarak, ahtapot ve kalamar türlerini tercih ediyor gibi görünse de bulabildikleri tüm canlıları yiyorlar, hatta etrafta besin bulamadıklarında kendi türleri yediklerini de düşünüyoruz.”

‘İnsanlar balon balıklarını asla yememeli’

Balon balığındaki zehrin, balığın eti başta olmak üzere tüm organlarında bulunduğu ve kesip çıkarılamadığı bilgisini paylaşan Ulman, “Son yıllarda denizde bulunan, yüzen insanlara da saldırmaya başladılar ancak bu tip saldırılar şimdilik nadir görülen bir durum. İnsanlar balon balıklarını asla yememeli. Kazayla balon balığı yediklerinde ilk yardım tedavisi için vakit geçirmeden tıbbi yardım almalı. Şu ana kadar balon balığı zehrinin bilinen bir panzehiri yok ancak acil tıbbi müdahale gereklidir” diye konuştu.

Tarım ve Orman Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü zehirli balon balığının avlanmasını teşvik etmek için balık başına 25 lira ödül koymuş durumda.

Türkiye denizlerinde şu anda 500’den fazla yabancı tür olduğuna dikkati çeken Ulman, “Ne yazık ki bir kere yerleştikten ve yayılmaya başladıktan sonra burada kalacakları için onlara alışmak zorundayız. Ancak balon balığı ve aslan balığı gibi ciddi ve zararlı etkilere sahip olanların kontrol altına alınması, yerel biyoçeşitliliğimizin korunması için gerekli” dedi.