Ana Sayfa Blog Sayfa 380

Klimalar içeriyi soğuturken, dış sıcaklığı 2°C’den fazla artırabiliyor

Avrupa daha sık ve daha yoğun sıcak dalgalarıyla karşı karşıya kalırken, daha fazla insan bir klima ünitesi satın almayı düşünmeye başlıyor. Ancak soğutucu bir etkide bulunduğu düşünülse de, aslında tam tersini yaparak işleri kızıştırıyor.

Fransa‘dan sol görüşlü milletvekili Mathilde Panot‘nun bir röportaj sırasında “klima kullanımı nedeniyle bir şehrin sıcaklığı 2°C kadar artabilir” demesi üzerine klima kullanımı tartışma konusu haline geldi.” Peki Panot haklı mıydı?

Fransız milletvekili bu istatistiğe nasıl ulaştı?

euronews‘ün aktardığına göre, bu bilgi, 2020’de yayımlanan ve bir sıcak dalgası sırasında iç sıcaklığı 23°C’de tutmak için Paris gibi bir kentin tüm binalarında klimaların kullanıldığı bir senaryoya dayanan bir çalışmadan geliyor.

Araştırmaya göre, klima kullanımına bağlı sıcaklık artışları “günün saatine ve sıcak dalgasının özelliklerine, özellikle de yoğunluğuna bağlı.”

Fotoğraf: Roberto Schmidt / AFP

Bilim insanları tahminlerini modellemek için Fransa’da 14 binden fazla insanın ölümüne yol açan ölümcül 2003 sıcak dalgasını kullandı.

“2003’tekine benzer dokuz günlük bir sıcak dalgasının” ardından, bu süre zarfında klimanın sistematik kullanımı nedeniyle hava sıcaklığının “2,4°C’ye kadar” arttığı keşfedildi.

‣ Klima kullanımındaki patlama küresel ısınmayı besliyor

Klima neden sıcaklıkları artırıyor?

Klimalar bir ısı pompası gibi çalıştığı için dışarıya sıcak hava salarak odayı soğutuyor.

Klimalar evdeki diğer tüm cihazlardan daha fazla elektrik tüketiyor. klimalar, küresel elektriğin yüzde 10’unu tüketiyor ve gezegenin ısınmasına yol açan zararlı gazları atmosfere salıyor.

Klima kullanımı ile şehirlerdeki artan sıcaklıklar arasındaki bağlantı ise zaten belgelenmiş durumda.

2014 yılında Jeofizik Araştırmalar Dergisi: Atmosferler dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, bir şehirdeki klimaların ürettiği aşırı ısı, geceleri dış sıcaklığı 1 ila 1,5°C artırabiliyor.

Şehirlerin iklim değişikliğinin bir sonucu olarak daha da ısınması beklendiğinden, bu da insanların iç mekanlarda muhtemelen daha fazla  iklimlendirme cihazları talep edeceği anlamına geliyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC) son raporuna göre, 1800’lerde on yılda bir görülen sıcak dalgaları artık çok daha yoğun ve neredeyse üç kat daha sık yaşanıyor.

Klima kullanımının 2050 yılına kadar üç katına çıkması bekleniyor

Avrupa Çevre Ajansı‘na göre 2019’da Avrupa Birliği‘ndeki (AB) hanelerin yüzde 20’sinde klima ünitesi bulunuyordu.

Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) 2018 yılında yayımladığı raporda ise dünyada bugün 1,6 milyar olan klima ünitesi sayısının bu yüzyılın ortasında 5,6 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Raporun tahminlerine göre, 2050 yılına gelindiğinde dünyadaki tüm klimalar, günümüzde Çin‘in tüm faaliyetlerinde kullandığı kadar elektrik tüketecek.

‣ İklim krizi: Avrupa’da evlerin soğutma ihtiyacı 40 yılda yüzde 170 arttı

Klimalara alternatifler neler?

2020’deki çalışmayı yürüten bilim insanları, şehirlerin soğutulmasına yardımcı olacak başka seçenekler öneriyor: daha fazla yeşil alan oluşturmak, binaları yalıtmak ve sıcak dalgası sırasında nüfusa nasıl serin kalacakları konusunda daha iyi tavsiyelerde bulunmak.

Çalışma, tüm bu önlemlerin alınması durumunda bu eylemlerin “dış hava sıcaklıklarını geceleri 4,2°C‘ye kadar önemli ölçüde soğutabileceğini” öne sürüyor.

Fotoğraf: Martin Meissner / AP
‣ İklim krizi: Aşırı sıcaklarla nasıl mücadele edilebilir?
‣ Klimanız yoksa sıcak dalgasında uyuyabilmek için 40 ipucu

Klimanın kısır döngüsü

Klima kullanımının artması, klima ünitesinin üretiminden teslimatına, kullanımına ve geri dönüşümüne kadar kullanım ömrü boyunca üç etkide bulunuyor:

  1. Enerji tüketiminde artış;
  2. Sera gazlarında artış;
  3. Özellikle kentsel ısı adası etkisiyle havanın daha sıcak olması.

IEA’ya göre, klimalar şu anda dünya çapında salınmış olan toplam 37 milyar ton karbondioksitin yılda yaklaşık 1 milyar tonundan sorumlu.

IEA uzmanlarından Clara Camarasa, klimanın “elektrik şebekeleri üzerinde büyük bir baskı oluşturabileceğini ve sera gazı emisyonlarını hızlandırarak iklim krizini daha da kötüleştirebileceğini” açıklıyor.

Camarasa, şunları ekliyor:

İklimlendirme gereksinimlerindeki hızlı artış, verimsiz, yoğun enerji tüketen ekipmanların kullanılmasına yol açabiliyor. Klimalar da sıklıkla büyük miktarda suya ihtiyaç duyuyor ve bunların bazıları, belirli soğutucularla birlikte önemli ısınma potansiyeline sahip. Bu da ozon tabakasına zarar veriyor.”

İstanbul Valiliğinden halka açık alanlarda içki yasağı ‘hatırlatması’: 617 TL cezası var

İstanbul Valiliği, ile halka açık deniz ve sahil kenarlarında, plaj, park, piknik ve mesire alanlarında alkollü içki içme yasağını “hatırlattı”.Bu yerlerde içki içenler 617 TL para cezası ile cezalandırılıyor.

İstanbul Valisi Davut Gül’ün imzasını taşıyan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Alkol satışı ve tüketilmesi ruhsatı bulunan işletmelerin dışında park, piknik ve mesire alanı, sahil bandı, plaj vb alanlarda çevrenin rahatsız edilmemesi, olumsuz görüntülerin oluşmasına mahal vermemek amacıyla alkoş satışı ve tüketilmesinin önlenmesi,

“Bahsi geçen yerlerde emniyet/jandarma ve zabıta birimleri tarafından sorumluluk alanlarında etkin bir şekilde denetimlerin yapılarak asayişi, halkımızın huzur ve güvenliğini bozacak olaylara meydan verilmemesi, Kanun, Yönetmelik ve Genel Emir hükümlerine uymayan kişiler ve işletmeler hakkında yasal işlem yapılması,

“Hususlarında konunun sıralı/sorumlu amirler ve yerel yönetimlerce titizlikle takip edilmesi ve uygulamada herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesi hususu ilanen tebliğ olunur.”

617 lira para cezası 

Açıklanan karar sonrası halka açık alanlarda alkol tüketenlere 617 lira para cezası uygulanacak. Alkol kullanan kişinin sarhoş olması halinde, kişinin sarhoşluğu geçene kadar kontrol altında tutulacak.

Valilik: Yeni bir durum değil, hatırlatıyoruz

İstanbul Valiliği yasakla ilgili haberler üzerine bir açıklama yayımlayarak, söz konusu mekanlardaki içki yasağının yeni bir durum olmadığını, tebliğin bu durumu hatırlatmak amacıyla yayınlandığını bildirdi.

Valiliğin açıklaması şöyle:

“Valiliğimizce alınan alkol kullanım ve satışına ilişkin yeni bir uygulama kararı bulunmamaktadır.

Bununla birlikte; 17.08.2023 tarihinde yayımladığımız genelgeyle, 4250 sayılı kanunla belirlenen alkol satış ve kullanım alanlarına ilişkin uygulama yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin gerekliliğini ilgili kurumlara (Kaymakamlık ve Belediyeler) hatırlatmış bulunmaktayız.

İstanbul Valiliği olarak bu hatırlatma genelgesini yayımlamamızda, İlçe ziyaretlerimizde muhtarlarımızdan, sosyal medya ve bireysel olarak vatandaşlarımızdan gelen, alkol tüketimine bağlı olarak gelişen asayişi bozucu olaylara ilişkin şikayetler etkili olmuştur.

Hatırlatma genelgemizde özetle kanunla belirlenmiş;

  • 18 yaş altı çocuklara alkol satışının yapılmaması,
  • Ruhsatlı Alkol satışı yapılan Lokanta ve Restoranlar dışında 22.00 – 06.00 saatleri arasında Perakende alkol satışının yapılamayacağı,
  • Sarhoşluk sebebiyle halkın huzurunu bozacak şekilde hareket edilmemesi,
  • Alkol satışı ve tüketilmesi; ruhsatı bulunan işletmeler dışında yapılmaması. (Park, piknik ve mesire alanları, sahil bandı, plaj vb. alanlarda)
  • Bahsi geçen yerlerde emniyet, jandarma ve zabıta birimlerinin etkin denetimleriyle asayişi, halkımızın huzur ve güvenliğini bozacak olaylara meydan vermemesi

Hususlarında ilgili birimler talimatlandırılmıştır. Kamuoyuna Saygıyla Duyurulur”

Adaların geleceği için bir dönüm noktası: Beton bir ada mı, Dünya Mirası bir ada mı?

Yaptıklarımız ve planlarımızla Adalar’ın geleceğini belirleyeceğiz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Adalar Belediyesi’nin birlikte hazırladığı imar planlarında yetki, adaların Özel Çevre Koruma (ÖÇK) bölgesi ilan edilmesiyle  Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na geçmişti.

1 Ağustos’ta Adalar imar planları askıya çıktı.

Gördük ki, yerel ve merkezi iktidar erklerinin yapıp ettikleri Adalar’ın hayrına değil. Planlara baktığınızda oldukça bulanık, net okunmayan cümlelerle karşılaşıyorsunuz. Plan notları muğlak, görseller silik ve öyle cümleler var ki, öyle de olur, böyle de olur; yani neye niyet edilirse öyle çalışacak gibi kurgulanmış. Adaları erk kimin elinde ve niyeti neyse ona göre bir gelecek bekliyor gibi görünüyor. Konunun uzmanı değilim ama bir çok uzmanla, hukukçuyla, şehir plancıyla görüştüm. Onlar da benim gibi Adalar’ın geleceğinden endişeli. Planların Prens Adaları’nın  inşaat ve ranta açmak üzere hazırlandığını söylüyorlar.

Bu şekilde bir netliğe sahip olmayan planlar uygulamaya konulduğunda Adalar kentsel peyzajını kaybetme riskini yaşıyor. Kıyıların bütüncül bir plandan çıkarılması ile Adaların tüm canlıları ile birlikte yaşam biçimi, çok kültürlü yapısı, gelenek ve görenekleri, bugüne kadar adalara özgü olan üretimi, İstanbul’da tamamen yok olan ancak Adalar’da varlığını sürdüren kesintisiz mimarlık tarihi ve mirası, toplumsal kimliği, yüzyıllar içinde oluşmuş kıyı kenar çizgisi, koyları, kumsalları yok olabilir.

Planlarda yok yok…

Adalar’a 20 milyonluk bir megapol olan İstanbul’dan vapurla gelirken pitoresk bir kültürel peyzaj karşılar sizi. Daha karaya ayak basmadan başka bir zamana ışınlandığınızı düşünür, eski İstanbul ile bağ kurarsınız. Büyükannelerinizin , büyükbabalarınızın İstanbul’unu görür, oraya ait hissedersiniz. Tarihini merak etmeye başlar, geziniz bittikten sonra da Adalar’ın geçmişini, tarihini merak eder, araştırmaya  başlarsınız. Adalar’ın kültürel peyzajı İstanbul’un beton siluetine benzemez. Tek katlı, iki katlı, üç katlı evler, köşkler, bahçeler; 1850’lerden başlayıp günümüze kadar gelen kesintisiz bir İstanbul tarihini bir film stüdyosunda geziyormuşcasına sunar size. Tek bir farkla, bir simülasyon değil gerçektir.

Ben Adalar imar planlarını sizlere farklı, tek bir örnek üzerinden anlatmaya çalışacağım. Kararınızı sonra verebilirsiniz?

Bu tek örnekte iklim krizi, afetler ve risklerin, kültürel peyzajının korunması ön plana çıkması gerekirken nasıl rant odaklı, kişiye, kişilere özel çalışılmış olduğunu göreceğiz.

Büyükada tarihi iskelesinin önündeki meydan 1980’lerde başlayan neo liberal ekonomik modele uygun olarak Adalar’da yıkılan köşklerin ve evlerin molozları İle dolduruldu.

O dönemde molozlar o kadar çoktu ki, kumsal mevkiine giden yolun tümü bu molozlarla doldurulup, dolgu alanlar yapıldı. Daha sonra buralara evler yapıldı.

Üstteki görsellerde gördüğünüz Splendid Oteli’nin önündeki kahve dükkanının önündeki dolgu alanı, bir zamanlar Splendid’in eski kayıkhanesi ve rıhtımı idi. Daha eski dönemlerde de orada deniz hamamları vardı. 1984’den sonra ise yok edildi.

Şimdi bu planlarla beraber güzelim tarihi Splendid Otel’in önüne ev/konut ve işyeri izni verildi. Büyükada’nın kültürel peyzajında çok önemli bir yeri olan bu hafıza mekanının önünde planlar bu şekilde uygulanırsa, büyük bir yapı yükselecek. Üstelik planlarda bahsedilen kot farkından dolayı epey yüksek olacak. Bir düşünün bir falezde nasıl bir kot farkı olur?

Gelelim iklim krizi ve afetler, deprem kısmına;

Görsellerde göreceğiniz gibi orası denizden dolma olduğu için lodos fırtınasında su basar, çöker, dalgalar koca parke taşları yerinden söküp denize taşır. Deniz kendinden alınanı geri ister. Nasıl bir akılsa, kamu çalışanları denizin her yıl geri aldığı dolgu alanını tekrar, tekrar ve tekrar yeniden tamir ve inşa eder. Deniz alır, insan yapar, deniz alır, insan yapar… Ve bizim vergiler denizi boylar. Beklenir ki, doğa ile birlikte yaşayan akıllı insan kıyıyı eski haline döndürüp, restore etsin. Oysa bu böyle senelerdir yaşanır durur.

Bu alan ayrıca ilk depremde zemin sıvılaşmasından ve dolgu alanı olmasından dolayı depremin etkilerini en şiddetli hissedecek alandır. Çünkü arka tarafı falezdir ve bu dolgu alanı yapma inadı, doğaya -sonuç alınmayacağını bile bile- meydan okuyan, irrasyonel bir uygulamadır.

Deprem uzmanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan ile konuştum. “Adalar için olası büyük depremde tsunamiden dolayı beklenen hasar ve kayıplardan bir senaryodur. Senaryoya göre en yüksek 12 m, en alçak 2.5 m beklenmekte” dedi.

İBB’nin 2019’da ODTÜ’ye yaptırdığı tsunami analizi.

Ona göre,  Marmara için iki türlü tsunami riski var: Depremli ve depremsiz. Yani hiç deprem olmadığı halde Marmara kıta sahanlığında apart bekleyen büyük heyelan kütlesi hareket ederse hesaplamalar göre deprem fayının hareketinden daha büyük bir tsunami yaratabiliyor. Artık o heyelanı ne tetiklerse?”

Fransızların heyelan için yaptırdığı çalışma.

Şimdi bu alana kondurulmak istenen ev, konut, iş yeri kimin hayrına? Burada kamusal bir yarardan bahsedebilir miyiz?

Planlara ayrıntılı şekilde baktıkça küçük parsel bazında da o kadar sorunlu cümleler çıkıyor ki, “yok artık o kadar da olmaz, bu plan bu şekilde geçmemeli!” diyorsunuz.

Tabi bir de “Adalar plansız kalırsa çok fena olur” diyenler var. Haklılar, plansız olmamalı hiç bir bölge. Ama bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmelerine de razı olmamamız gerekir.

Bakın planı inceleyen uzmanların görüşlerinden birkaç örnek:

  • Planlarda çok sorun var. Örneğin planlarda Adalar’ın önemli kentsel peyzajı olan kıyılar yok! Dört tarafı suyla çevrili Adalar, kıyıları olmayan, denizle ilişkisi olmayan bir kara parçası gibi tanımlanmış. Görselde göreceğiniz gibi şu anda bile kıyılar tamamen halka kapalı. Sit bölgesinde olamayacak devasa yapılar var.

  • 350 adet modern mimarlık mirasının tescili yapılmamış. Başlayan planlarla,  dava da açılsa, itiraz da edilse, yürütmeyi durdurma kararlarının, olan olduktan sonra alındığı bir ülkede hepsi külliyen yok olabilir. Çünkü çalışmalar hemen başlayacak ve dava süreçleri sürerken yıkımlar başlayacak. Esasında tescilsiz tüm yapıların yıkılma tehdidi var. İstanbul 5 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun çalışmaları bu güne kadar olan çalışmaları bize gösteriyor; resmen  “korumama kurulları!”
  • İklimin en güzel olduğu, üzerine şiirler yazılan, planlarda tarla olarak gözüken büyük araziler turizm alanı olarak açılmış. Bunlar vakıf ve kişi arazileri. Örneğin yakın bir zaman böyle bir yeri  tarla olarak  almış bir kişi , birden turizm alanına sahip oluveriyor. Aynı Yassıada’ya, Seferoğlu‘na yapıldığı gibi.
  • Bir çok manastır ve kilise gibi dini mekanların yanına siluetlerini bastıracak imar izinleri verilmiş.

  • Tarihi bir bostana, en eski yerleşim ve antik limanın olduğu bölgeye devasa bir lojistik alan inşası planlanmış.

Her neyse ben teknik detayları, şehir plancılarına bırakarak, Nasıl bir Ada istiyoruz, istiyorsunuz? diye sormak istiyorum.

Geçmişini unutmuş, bugünü anlayamayan geleceğini planlayamayan bir Adalar mı?

Yoksa gelecek nesillere mirasını koruyarak, kullanarak bırakacak bir UNESCO Dünya Mirası listesine girerek koruma altına alınmış Adalar mı?

Dünya Mirası ilan edilmek herkese kazandırır ama en çok o ülkeye kazandırır. Evrensel normlarla korunduğu için gelecek kuşakların mirasını bir mirasyedi gibi yedirtmez kimseye. Çocuklarınıza, torunlarınıza zengin bir miras bırakmanın gururuyla uçup gidersiniz bu diyardan. Gelecek kuşaklar saygı ile hatırlar sizi.

Bugün sermayenin doğa üzerinden kazandığı  paraların maliyeti çok yüksek.  Bunlar kendi sermayeleri olmadığı gibi bizlerin, gelecek kuşakların servetlerini bir kaç kişiye kazanç kapısı yapılmaması gerekiyor.  Sistem olmadığı ya da çalışmadığı; inşaat ve rant odaklı olduğumuz, kayırmacılıktan bir türlü kurtulamadığımız için bunlar oluyor. Düzen bu şekilde kurulduğu için biz fakirleşiyoruz ama bir avuç azınlık zenginleşiyor, yerlerimizden  sürülüyoruz,  evlerimize çökülüyor. Buna kapitalizm bile diyemeyiz. Bu feodal bir düzendir. Bu planlara da bu nedenlerle itirazımız var. Bu planlar bu şekilde geçerse büyük bir hafıza kırımına ve  eko kırıma sebep olabilir.

Adalar hepimizin. Şimdi hep birlikte ona sahip çıkma zamanı!

 

Çanakkale’de yangından kaçan hayvanlar sığındıkları yerde avlanıyorlar: Av yasağı ilan edilsin!

Çanakkale’de geçen hafta bölgede etkili olan orman yangınlarının ardından av yasağı ilan edilmemesi üzerine, avcılar kaçabilen ve yanmayan bölgelere sığınan hayvanları öldürmeye başladı. Dört gün süren ve hektarlarca ormanlık alanın yok olduğu yangından kurtulabilen hayvanlar, yangının kontrol altına alındığı bölgeye yakın olan Güzelyalı ve çevresindeki ormanlara sığınmıştı.

Yaban hayvanları, yangının yarattığı şoku atlamadan bu kez de sığındıkları bölgede avcıların hedefi oldu.

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, 26 Ağustos’ta ülke genelinde av yasağını kaldırmış ve “avcılık sezonunu” açmıştı. Hayvan hakları savunucuları, bölgedeki yaban hayatının tekrar eski haline kavuşmasının için av yasağının uzatılmasını istedi.

Muğla ve Antalya’da 2021 yılında çıkan orman yangınları sonrasında bölgedeki av yasağının uzatılması kararı alınmıştı. 2021-2022 yıllarındaki uzatma kararını dönemin Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “Antalya ve Muğla’da zarar gören devlet avlakları bölgelerinin 2021 ve 2022 yılında av döneminde ava kapatılması kararını aldık” şeklinde açıklamıştı.

‣ Yangın bölgesinde av yasağı ilan edildi

‘Hani hiçbir avcı böyle bir durumda avlanmazdı?’

Çanakkale’de 22 Ağustos tarihinde çıkan orman yangını, 2 bin 650 hektarı ormanlık alan olmak üzere 4 bin 80 hektarlık alanın yanmasıyla sonuçlandı.  Çanakkale Belediyesi, üç gün boyunca süren yangından etkilenen köylerdeki ve ormanlardaki hayvanlar hakkında tahliye çalışmaları yapmış; Çanakkale Veteriner Hekimler Odası da yangından etkilenen hayvanlar için ücretsiz hizmet vereceğini duyurmuştu.

Çanakkale’deki yangından etkilenen hayvanlara ücretsiz sağlık hizmeti

Change.org’ta da yangından etkilenen bölgelerde av sezonunun durdurulması için kampanyalar başlatıldı. Çanakkale’de yaban hayat fotoğrafçılığı yapan Cenk Polat yangından etkilenen yaban hayatının olumsuz etkilenmesinden dolayı bölgedeki kara avcılığı faaliyetlerinin yasaklanması gerektiğini belirterek, “Böyle bir karar en azından yangından dolayı büyük yara almış Çanakkale yaban hayatına yaralarını sarması için zaman kazandıracak ve yenilenmesini sağlayacaktır” dedi.

26 Ağustos’ta av yasaklarının kalkmasıyla birlikte ormanlardaki silah seslerini kayda alan Polat, “Hani hiçbir avcı böyle bir durumda avlanmazdı?” başlığıyla başlattığı ikinci kampanyada da “Yanmaktan kurtulan bu küçücük orman parçasına sığınmış canlarımız için biraz daha vicdan göstermemiz gerekmez miydi?” diye sordu.

 

İran’da başörtüsü zorunluluğuna karşı şarkı söyleyen Yarrahi gözaltına alındı

İran‘da başörtüsü zorunluluğuna karşı söylediği şarkı nedeniyle pop şarkıcısı Mehdi Yarrahi gözaltına alındı.

İran’ın resmi haber ajansı IRNA‘nın aktardığına göre, Tahran savcılığı tarafından pazar günü verilen kararla, Yarrahi’nin dün gözaltına alındığı bildirildi.

Ülkenin yargı erkine bağlı Mizan haber ajansı da 41 yaşındaki şarkıcının gözaltına alınma gerekçesini, “İslam toplumunun ahlak ve geleneklerine karşı çıkarak yasaları ihlal eden şarkısı” şeklinde açıkladı.

Pop şarkıcısı, Farsçada “Başörtün” anlamına gelen “Roosarito” adlı parçasını cuma günü yayınlamıştı. Şarkının YouTube‘dan paylaşılan klibinde, dans eden başörtüsüz kadınların görüntüleri de yer almıştı.

Klibin başında, ülkeyi ayağa kaldıran Mahsa Amini protestolarının sloganı olan “Kadın, yaşam, özgürlük” ifadeleri de ekrana geliyor.

Şarkıcı ise Twitter hesabından pazar günü yaptığı paylaşımda, “Ağlamayın, ben bu yargıcın kabusuyum” dedi.

Mizan’ın haberinde, Yarrahi hakkında hukuki süreç başlatıldığı belirtilirken, popçunun ekimde yayımladığı Kadınların Marşı (Farsça “Soroode Zan”) şarkısı nedeniyle de yargılanabileceği belirtildi. Parçanın özellikle üniversite öğrencileri tarafından eylemlerde sık sık kullanıldığı ifade edildi.

Ne olmuştu? 

22 yaşındaki Mahsa Amini, Tahran’da 13 Eylül’de “ahlak polisi” olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından gözaltına alındıktan sonra 16 Eylül’de yaşamını yitirmiş, Amini’nin ölümü ülkede yönetime karşı büyük protestolara yol açmıştı.

Norveç merkezli İran İnsan Hakları’nın protestolarla ilgili nisan ayında yayımladığı son verilere göre ise eylemlerde aralarında 48 kadın ve 68 çocuğun yer aldığı en az 537 kişi yaşamını yitirdi.

Yunanistan’da orman yangınları 11’inci gününde: Yalova büyüklüğünde alan yok oldu

Yunanistan‘ın Türkiye sınırı yakınınındaki Meriç bölgesinde orman yangınları 11’inci gününde devam ederken, şu ana kadar yanan alanın büyüklüğü 810 kilometrekare olarak açıklandı.

Kuzey Yunanistan yangını, Avrupa Birliği (AB) sınırlarındaki en büyük orman yangını ve en ölümcül afet olarak olarak kayda geçti.

19 Ağustos’ta başlayan yangınlarda ölen 20 kişinin 18’i göçmen olduğu ve bunların ikisinin çocuk olduğu belirtildi. Dedeağaç bölgesinde de en az 4 bin koyun can verdi.

Yunan itfaiye ekipleri, yırtıcı kuşlar için kritik öneme sahip bir sığınak noktası olan Dadias Milli Parkı’nın kuzey doğusunda alevlerin halen kontrol altına alınamadığını açıkladı.

Fotoğraf: Alexandros Avramidis / Reuters

BBC‘nin aktardığına göre, Ekathimerini gazetesi, yangınlar söndürüldükten sonra daha fazla ölü bulunabileceği endişesinin yetkililer tarafından değerlendirildiğini aktarıyor.

Ajansa konuşan orman görevlisi Dora Skartsis, 2011 yangını sonrası yapılan tüm yenileme çalışmalarının kaybedildiğini söyledi. Skartsis, “Devasa bir ekolojik felaketten sözediyoruz” dedi. 

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Yunanistan bölümünden Panagiota Maragou, ulusal parkın yüzde 30’unun yok olduğunu duyurdu.

Fotoğraf: Alexandros Avramidis / Reuters
‣ Yunanistan’daki yangınlar kontrol altına alınamıyor
‣ Yunanistan’daki orman yangınları rekor seviyede karbon emisyonuna yol açtı

AB’de kaydedilen en büyük yangın

The Guardian‘ın aktardığına göre, Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi‘nden (Effis) yapılan açıklamada “Bu orman yangını, kayıtlara başladığımız 2000 yılından bu yana AB’de meydana gelen en büyük yangın” diye konuştu.

AB yaklaşık 500 itfaiyeci ve 11 uçaktan oluşan bir müdahale ekibini Yunanistan’a gönderdi.

Avrupa Birliği yönetimi, dört helikopter ve 24 yangın söndürme uçağı olmak üzere toplam 28 hava aracından oluşan bir kuvveti blok içindeki ve çevresindeki bu tür felaketler için hazır duruma getirme çağrısı yaptı.

Fotoğraf: Alexandros Avramidis / Reuters

Ayrıca AB tarafından fonlanan 12 hava aracından oluşan ve 2030 yılına dek hazır olacak bağımsız bir hava filosu üzerinde çalışılıyor.

Yuanistan Hükümet Sözcüsü Pavlos Marinakis ise orman yangınlarıyla ilgili 140 tutuklamadan 79’unun kundakçılıkla bağlantılı olduğunu söyledi.

Yunanistan’da 2018 yılında başkent Atina dışındaki orman yangınında 104 kişi hayatını kaybetmişti.

Fotoğraf: Alexandros Avramidis / Reuters

Dikmeceliler tarım arazilerine giren iş makinalarını alandan çıkardı

Hatay‘ın Antakya ilçesine bağlı olan Dikmece mahallesinde zeytinlik alana yapılması için kamulaştırılan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) konutlarına karşı Dikmece halkının direnişi sürerken bu arazilere bugün (29 Ağustos) iş makinaları girdi. Tarlalarına, zeytinliklerine el konulan Dikmeceliler, öğle saatlerinde çalışma yapmak için arazilerine giren iş makinelerini alandan çıkarıp nöbete başladı. Vatandaşlar nöbetten şöyle seslendi:

“Biz dört aydır nöbetteyiz. Acil kamulaştırma ve kamu yararı adı altında topraklarımız gasp ediliyor. Topraklarımıza el koyuluyor. Biz şu anda topraklarımızı koruyoruz. Biz, sabah baktık kepçeler , kamyonlar tarlalarımıza girmişler. Tapulu arazimiz burası. Biz buradan geçiniyoruz. Buğday ekiyoruz. Kamyonlar, kepçeler geldi. Biz onları kovduk. Şu anda tarlalarımızı korumak için nöbetteyiz. Çoluk çocuk güneşin altında hepimiz tarlalarımızı -ve yakında herhalde evlerimize de girecekler bundan da korkuyoruz- ve köyü korumaya çalışıyoruz. Onlar buradan gidene kadar biz buradayız.”

‣ Hatay’da inşaat için tarım arazileri kamulaştırılan Dikmece halkı nöbete başladı
‣ Dikmece’de de jandarma copu: Zeytinlerini ve tarım arazilerini savunan köylüler gözaltına alındı
‣ Kamulaştırılan Dikmece’nin köylüleri bahur ve rihenlerle yürüdü: Gitmedik, buradayız

TOKİ’den milyon liralık davalar

Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca açılan davada ise kamulaştırılan bir arazi için şu ifadeler kullanıldı:

“2942 sayılı (4650 sayılı Kanunla Değişik) Kamulaştırma Kanununa esas olmak üzere 5.4.2023 tarih ve 7452 Sayılı Kanunla yasalaşan 24.2.2023 tarih ve 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi 7. Maddesi gereğince söz konusu kamulaştırma sahasında kalan taşınmazların ve varsa üzerindeki mhdesatların kamulaştırılmasına esas olmak üzere;

126 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2. Maddesinin 1. ve 7. Maddesi doğrultusunda gerçekleştirilen terkin işlemi neticesinde SPK lisanslı Değerleme Şirketi tarafından tespit edilen 9.172.238,00 TL bedelin, paylan oranında evvel tapu kaydı malikleri/hissedarları adına ödenmek üzere belirlenen bankaya yatırılmasına karar verilmesini,

İdaremiz hesaplarının T.C. Ziraat Bakası’nda bulunması nedeniyle, işlem hızı ve kolaylığı açısından, depo edilecek bedelin T.C. Ziraat Bankası Antakya Şubesinde açtırılacak hesaba yatırılmasına, açtırılacak hesabın üçer ay vadeli dönüştürülmesine, 3. Kişilerin zararının doğmamasını teminen varsa tapu kaydındaki takyidaların bankaya yatırılan bedele kaydırılmasına karar verilmesini ve bu durumun kısıtlayıcı şerhlerin yer aldığı tapu kaydı eklenerek ilgili banka ve tapu sicil müdürlüğüne ve nihayetinde karar suretinin de davanın taraflarına gönderilmesini; arz ve talep ederim (15/06/2023)”

Vatandaşlar ise kamulaştırmalara karşı toplu halde dava açmaya başladı.

‣ ‘İmara uygun değil’ denilen Dikmece’ye nasıl TOKİ yapılır?
‣ Dikmece’de direniş 17’inci gününde: Ma rıhna nıhna hon!
‣ Zeytinlikleri imara açılan Dikmeceliler Meclis’te
‣ Hatay’da kamulaştırma kararı verilen köyde üç günde ikinci yangın: Tesadüf mü?

Ne olmuştu?

6 Şubat depremlerinin hemen ardından, uzmanların tüm uyarılarına rağmen hızlıca başlatılan deprem konutu inşaatları kapsamında çok sayıda arazi kamulaştırılmıştı.

Antakya merkeze 10 km mesafedeki Gülderen ve Dikmece, dağlık arazi yapısı nedeniyle tercih edilse de bölgede zeytinlikler başta olmak üzere tarım arazileri bulunuyor. Depremzede yurttaşlar ise geçim kaynakları olan tarım arazilerinin kamulaştırılmasına karşı çıkıyor.

Gülderen’de  61 parsel 14 Nisan tarihli Cumhurbaşkanı kararı ile kamulaştırılırken, TOKİ’nin Dikmece ihalesini alan Sarıdağ İnşaat şirketi de nisan ayı sonunda bölgedeki çalışmalarına başladı. İhaleye göre, bölgede 1415 adet konut inşaatı ile altyapı ve çevre düzenlemesi yapılacak.

Çin’de 2023 yazı: Aşırı sıcak ve büyük seller arasında bir halk

Çin bu yaz dönemini aşırı sıcaklar ve yıkıma yol açan büyük sellerle geçirdi. Aşırı hava olaylarının daha önce hiç görülmediği bölgeler dahi sel altında kaldı. Kuzeydoğudaki Heilongjiang eyaletinde, ülkenin  tamamının yararlandığı gıda kaynaklarının çoğu zarar gördü. Bunu iklim değişikliğine bağlayan bilim insanlarına göre, ülkeyi daha kötü günler bekliyor.

Selin vurduğu bir pirinç (çeltik) tarlasında BBC‘ye konuşan 38 yaşındaki Zhang Junhua, “Ben hayatım boyunca bir kere olsun burada sel olduğunu görmedim” dedi.

Bu ay Wuchang türü pirinç yetiştirilen bölgedeki mahsullerin çoğu, yoğun sel nedeniyle tamamen yok oldu. Geçen aylarda yaşanan sellerde, başkalarını kurtarmaya çalışanların da aralarında olduğu en az 81 kişi hayatını kaybetti.

Ülkede yaklaşık 10 yılda kayda geçen sellerin sayısı neredeyse 10 kat arttı.Geçen yıl temmuz ayında 130, ağustos ayında da 82 sel meydana geldi.

Zhuozhou'da işletmeler

Doğu Asya biriminden Dr. Zhao Li’ye göre, sellere ilişkin verileri izleyen ve kayda geçiren sistemlerin iyileştirilmiş olması da verilerdeki bu artışta etkili oldu ancak iklim değişikliği hâlâ büyük bir faktör. Dr. Zhao Li, sıcaklıkların artması sonucu atmosferdeki nemin de arttığını, bunun sonucunda da yoğun yağışlar görüldüğünü, kasırga ve tufanlar dahil büyük fırtınaların meydana geldiğini söylüyor.

Çin hükümetine bağlı meteoroloji birimi, 1990’lı yılların ortalarından bu yana aşırı sıcaklık artışları ve aşırı yağışların daha sık görüldüğünü doğruluyor. Dr. Zhao, ülkesinin bu aşırı hava olaylarına hazır olmadığını, sellerle yaşanan tecrübenin de bunu ortaya koyduğunu kaydediyor.

Yaraları sarmak yıllar alacak

Çinli yetkililer yaşanan son sellerin yarattığı hasarın önüne geçmek için, su akışının yönünü değiştirecek barajlar sistemini hayata geçirmeye çalışıyor. Ancak yönü değiştirilen su  Zhuozhou eyaletini hedef aldı.  Bölgede iki küçük işletmesi olan Zhang, “Yaşadığım hasarı onarabilmem için 8-10 yıla ihtiyacım var” dedi.

Bilim insanları, aşırı hava olaylarını iklim değişikliğinden bağımsız düşünülemeyeceğini vurguluyor. İklim üzerine çalışan Profesör Cascade Tuholske, “Çin’de bu yaz yaşanan sıcak hava dalgaları ve seller gibi olaylara neden olan mekanizmalar karmaşık; ancak iklim değişikliği aşırı hava olaylarını daha sık ve daha şiddetli bir şekilde yaşamamıza neden oluyor” diyor.

Profesör Tuholske, büyük bir küresel ekonomi olmasının yanında nüfus yoğunluğu nedeniyle de Çin için iklim değişikliğine bağlı aşırı hava olaylarının büyük bir sorun olduğuna dikkat çekiyor.

Çin’deki kuraklık ve seller dahil aşırı hava olayları, ülkedeki iklim değişikliği ile mücadele önlemlerinin yeterince güçlü olup olmadığını tekrar tartışmaya açtı.

Bununla birlikte iklim değişikliği küresel bir sorun ve çözümü sadece bir ülke ile sınırlı değil.

Avustralya’da kuraklık uyarısı: El Niño kasıma kadar etkisini gösterecek

Avustralya Meteoroloji Servisi’nden gelen bilgiler, Pasifik bölgesinin tropikal alanlarındaki deniz yüzeyi sıcaklığının artmaya devam ettiğini ve havayı kurutup ısınmayı arttıran El Niño hava olayının eylül ayından sonra etkisini arttıracağını belirtti.

El Niño; orman yangınları, aşırı kuraklıklar ve tropikal fırtınalara neden olan aşırı hava olayı olarak nitelendiriliyor.

Reuters’in aktardığına göre, Dünya Meteoroloji Örgütü’nden yetkililer, bu hava modelinin tropik Pasifik bölgesinde son yedi yıldır ilk kez ortaya çıktığını aktardı.

Avustralya Meteroloji Servisi, Haziran 2023’te yaptığı açıklamada yüzde 70 ihtimalle El Niño hava olayının oluşacağına dikkat çekmişti. Sıcaklıkların 2024 yılında El Niño şartlarını aşacağını belirten servis, “Tropik Pasifik bölgesindeki deniz yüzeyi sıcaklıklarının El Niño eşiğine ulaştığını ve son iki haftadır ısınmanın artış gösterdiğini” vurgulamıştı.

‣WMO’dan uyarı: El Niño etkisiyle sıcaklık rekorları daha sık ve yoğun görülecek
‣El Niño zamanı geliyor: Benzeri görülmemiş sıcak dalgaları görülebilir
‣İklim krizi: El Niño nedeniyle 1,5°C eşiği iki yıl içerisinde aşılabilir

El Niño kurutmaya devam edecek

El Niño’nun gelişimini incelemek için kullanılan Güney Salınım Endeksi (SOI), hava şartlarının El Niño eşiğine gelmediğini gösterdi ancak Avustralya’daki yetkililer, bu endeksin güvenilir olmadığını ve Pasifik Okyanusu ile atmosferden alınan verilerin birbirine uymadığını söyledi.

El Niño, Avustralya’nın doğusunda beklenen ilkbahar yağışlarını baskılarken bölgedeki çiftçileri ve tarım ürünlerini tehlikeye sokuyor. Meteoroloji servisi, Avustralya’da havaların eylül-kasım ayları arasında daha sıcak ve kuru olacağını tahmin ediyor.

‣ El Niño zamanı geliyor: Benzeri görülmemiş sıcak dalgaları görülebilir
‣ Dünya Meteoroloji Örgütü: El Niño ihtimali arttıkça sıcaklık rekorları kırılacak

El Niño nedir?

Doğu ve orta Pasifik Okyanusu‘ndaki okyanus sıcaklıklarında yaklaşık her üç ila beş yılda bir görülen yükseliş, El Niño’nun açık belirtilerinden biri. Bu durum dünya genelinde birbirini tetikleyen aşırı hava koşulları yaratarak bir yıla kadar etkili olabiliyor.

Bu dönemde doğu Pasifikte uzanan güney ABD gibi bölgelerde ortalamanın üzerinde yağış ve hatta tahribat yaratan toprak kaymaları yaşanabiliyor.

Okyanusun diğer ucundaki, Endonezya ve güneydoğu Asya gibi bölgelerde ise kuraklık etkili oluyor ve bu kuraklık yıkıcı orman yangınlarını tetikleyebiliyor.

Dünyanın diğer bölgelerinde ise yıkıcı sellergıda güvensizliğine yol açabilecek mahsul kayıplarıtropikal hastalıklardaki artış ve balık popülasyonlarında düşüş gibi etkiler gözlemleniyor.

Bu olayların tamamı, hem yerel hem de küresel ekonomileri zarara uğratabiliyor.

‣ Araştırma: Küresel ısınma La Niña ve El Niño olaylarını daha güçlü hale getirecek
‣ İklim krizi El Nino’ları, El Nino’lar iklim krizini besliyor
El Niño geliyor: Dünyayı ve Türkiye’yi ne bekliyor?

‘Depremde hasar gören Diyarbakır Surları kaderine terk edildi’

Maraş merkezli depremlerde Diyarbakır surları da zarar gördü. Surlarda çatlak ve yarıklar oluşurken taşlar da döküldü. Ancak depremlerin meydana geldiği 6 Şubat’tan bu yana surların bakım ve onarımı için bir çalışma yürütülmedi.

Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, onarıma şimdiye kadar neden başlatılmadığını Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy‘a sordu. Sorularının yazılı olarak cevaplanması talep eden Çandar, surların 2015 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak tescillendiğini ve tarihi kentin kalbi olduğunu, şimdi ise yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti.

Yarık ve çatlaklar

Çandar, önergesinde şunları ifade etti: “Depremle birlikte, tarihi surlarda; 30 noktada göçükler oluştuğu, yatay-dikey çatlak ve yarıklar ortaya çıktığı, yer yer taş düşmelerinin meydana geldiği ve taş düşme riskinin sürdüğü Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Derneği tarafından yapılan incelemelerle kayıt altına alınmıştır. Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi, tarihi surların ciddi biçimde hasar aldığı ve ‘derhal onarılması’ gerektiğine dair defaatle uyarılarda bulunmuştur”

Aradan geçen yedi aya rağmen “Dünya Mirası” kabul edilen ve binlerce yıldır ayakta kalmayı başarabilmiş olan Diyarbakır surlarının koruması ve onarımı için yeterli çalışmaların yapılmadığını belirten Çandar, “Amed’in kalbi adeta kaderine terk edilmiştir” dedi.

İhalede kamu zararı

Çandar’ın paylaştığı bilgilere göre, surların restorasyonu ile ilgili halihazırda bir ihaleye ek olarak Bakanlığa bağlı Diyarbakır Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından ‘Diyarbakır Surları Restorasyonu 9 Etap’ adıyla bir ihale daha yapıldı. Söz konusu ihale, davet edilen üç firma arasında pazarlık usulü ile gerçekleşmesine ve yüzde 1,6 gibi bir tenzilat oranına rağmen; Ankara Restorasyon İnşaat Taahhüt Limited Şirketi’ne verildi.

Yeşil Sol milletvekili böylece göz göre göre ciddi bir kamu zararı yaratıldığına dikkat çekti.

‘Acil eylem planı başlatacak mısınız?’

Çandar’ın, Mehmet Nuri Ersoy’a sorduğu sorular ise şöyle:

  • Tarihin en eski yapılarından olan, Dünya Kültür Mirası kabul edilen ve tarihi kentin kalbi sayılan Diyarbakır Surlarını korumak sorumluluğunuz altındadır. Sorumluluğunuzun gereği olarak, Diyarbakır Surları için derhal bir acil eylem planı başlatacak mısınız?
  • Bakanlığınıza bağlı Diyarbakır Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından yapılan ve kamuyu ciddi oranda zarara uğratan ihale bilginiz dahilinde mi gerçekleşmiştir? Kamu zararına yol açan ihale hakkında soruşturma başlatacak mısınız?
  • Bakanlığınız, oluşan kamu zararını gidermek adına söz konusu ihaleyi iptal etme ve yeniden gerçekleştirme yoluna gidecek midir?

Diyarbakır surları

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yer alan ve yaklaşım 6 km. uzunluğundaki surların 4. yüzyılın ortalarında inşa edildiği düşünülüyor.

Dört kapısı bulunan surlar, 2000’de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edildikten sonra 2015’te Dünya Mirası olarak tescillendi.

2015-16 yıllarındaki çatışmalar sırasında surlar ve burçlar zarar görmüş; sur duvarları ve tarihi kapılar, güvenlik noktası olarak kullanılmıştı. Depremde hasar gören sur duvarları ve kapıları ise halen onarılmadı.