Ana Sayfa Blog Sayfa 379

Florida’ya ulaşan Idalia kasırgası ‘son derece tehlikeli’ şiddete ulaştı

ABD‘de günlerdir beklenen ve yetkililerin uyarıda bulunduğu Idalia Kasırgası, “çok tehlikeli” kabul edilen “Kategori 3” şiddetinde Florida eyaletinde karaya vurdu.

Sabah saat 07.45 gibi başlayan ve ağırlıklı olarak eyaletin kuzeybatısındaki Big Bend bölgesini etkisi altına alan kasırga öncesi milyonlarca kişi, fırtına beklentisiyle evlerini boşaltarak ya daha güvenli bölgelere gitti ya da sığınaklara saklandı.

ABD Ulusal Kasırga Merkezi (NHC), Idalia’nın, Florida kıyılarını Kategori 3 şiddetinde vuracağını ve fırtına dalgasına sebep olacağını açıklamıştı. Kasırga merkezinden yapılan bir sonraki açıklamada, Big Bend kıyısı boyunca feci fırtına dalgası yaşanmaya başladı.

‣ İnsan kaynaklı iklim değişikliği aşırı hava olaylarını şiddetlendirecek
Uydu Görüntüsü: NOAA

Deniz seviyesi 3,6 metreye kadar yükselebilir

euronews‘ün aktardığına göre, şiddetli rüzgarların okyanus sularını kıyıya doğru itmesiyle meydana gelen “fırtına dalgasının”, kuzey Florida’nın bazı kesimlerinde su seviyesinin 3,6 metreye kadar yükselmesine neden olabileceği belirtiliyor.

Eyalet itfaiye yetkilileri, Tampa Körfezi bölgesinde suların yükselmeye devam edebileceği uyarısında bulundu.

Yerel basına konuşan vatandaşlar, araçlarıyla kasırgadan kaçan kişilerin aşırı yağışlar ve yükselen deniz seviyeleri nedeniyle yüzerek araçlarının pencelerelerinden çıkmaya çalıştıklarını belirtti.

Sosyal medya platformu X üzerinden paylaşılan videolarda, kasırganın ilk karaya vurduğu yer olan Keaton Plajı‘ndan görüntüler yer aldı. Videoda, şiddetli sağanak yağışlar ve rüzgarda savrulan ağaçlar görülüyor.

‣ İklim krizi: ABD’nin güneyinde hortum ve kasırga 26 can aldı

‘Kategori 4’ şiddetine ulaştı

Ulusal Kasırga Merkezi’nden yapılan açıklamada, kasırganın bu sabah Florida’da karaya vurma yolunda rüzgar ölçeğine göre, “son derece tehlikeli” olan “Kategori 4” şiddetine ulaştığı belirtildi.

Kasırga bir süre sonra hafifçe zayıflayarak Kategori 3’e geriledi ve saatteki hızı maksimum 200 kilometreye düştü.

Kategori 3 ya da daha yüksek bir değere ulaşan her fırtına büyük kasırga olarak kabul ediliyor.

‣ İklim krizi: Tarihin en uzun süreli kasırgası Afrika’da 522 can aldı
Fotoğraf: Reuters

230 binden fazla kişi elektriksiz kaldı

İç Güvenlik Bakanlığı Federal Acil Durum Yönetim Ajansı (FEMA) eyalet sakinlerini sel riskine karşı uyararak, tahliye emirlerine uyulması çağrısı yapmıştı.

ABD Başkanı Joe Biden, Beyaz Saray‘da yaptığı açıklamada, Florida Valisi Ron DeSantis ile “sürekli temas halinde” olduklarını söyledi.

Kasırganın karaya oturmasının ardından Florida Körfez Kıyısında 230 binden fazla kişi elektriksiz kaldı.

Çevrimiçi verilere göre, halihazırda eyalet genelindeki Kızıl Haç barınaklarında yaklaşık 4 bin 500 kişi bulunuyor.

Yetkililer, kasırganın Georgia eyaleti yönüne doğru devam edeceğini bildirdi.

Yakın zamanlı araştırmalar, kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtların kullanımı başta olmak üzere insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizinin, kasırgaların daha yıkıcı olmasına ve yağışlarda ciddi artışa yol açtığını ortaya koyuyor.

‣ Katrina Kasırgası ile iklim değişikliği arasında bir bağlantı var mıydı?
İklim değişikliği: Kasırga mevsiminde yağışlar artıyor

Kütahya’da orman yangını: İki kişi yaralandı

Kütahya merkeze 20 kilometre mesafede orman yangını çıktı. Bölgeye sevk edilen ekipler, alevlere müdahalede bulundu. Kütahya Valisi Musa Işın‘ın açıklamasına göre 35 hektarlık alanda tahribat meydana geldi. Valilik tarafından, yangına müdahale eden ekiplerden iki kişinin yaralandığı bildirilirken ormanda yaşayan hayvanların durumuna dair ise bir açıklama yapılmadı.

Kent merkezine yaklaşık 20 kilometre mesafedeki Gedikoğlu Çiftliği mevkisinde çıkan yangının, ilk incelemelere göre kopan elektrik tellerinden kaynaklı çıktığı bildirildi.

DHA‘nın aktardığına göre; ihbar üzerine bölgeye Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, sevk edildi. Kütahya ve Bursa’nın yanı sıra Bilecik ile Balıkesir‘den de altı helikopter ile İzmir‘den bir uçağın bölgeye sevk edildiği belirtildi. Ormanda yükselen dumanlar, kent merkezinden de görülürken, ekiplerin yangına müdahalesi sürüyor.

Kütahya, yangın
Fotoğraf: Kütahya Valiliği

Vali Işın: Soğutma çalışmaları devam ediyor

Kütahya’da kent merkezine 20 kilometre mesafedeki Gedikoğlu Çiftliği mevkisinde çıkan orman yangınının büyük oranda kontrol alındığını bildiren Kütahya Valisi Musa Işın, ormanda soğutma çalışmalarının devam ettiğini ifade ederek dozer operatörü Hasan Hüseyin Türker ve orman işletme şefi Murat Yıldırım adlı personelin de yangın söndürme çalışmaları sırasında yaralandığını açıkladı.

Vali Işın, “Saat 14.00 sıralarında ormanda yangın meydana geldi. Yaklaşık 35 hektarlık bir alanda tahribat söz konusu. Altı helikopter ve bir uçakla söndürme çalışmalarımız devam ediyor. Bunun yanı sıra çevre ilçelerimizden ve merkezden itfaiye, arazöz ve su tankları geldi. Onlarla yangın söndürme çalışmaları devam ediyor. Orman yangını büyük oranda kontrol altına alındı. Bir saat içerisinde söndürülecektir. İki yaralımız var. Alev sıçraması sonucu bir orman şefimiz ile dozer operatörümüz yaralandı. Hayati tehlikeleri yok” dedi.

İlk incelemelere göre yangının nedeni kopan elektrik telleri

Ormanda yapılan ilk incelemede ise kopan elektrik tellerinin yangına yol açtığı tespit edildi. Kütahya’daki orman yangınında, dozerle yol açmaya çalışırken yaralanan dozer operatörü Hasan Hüseyin Türker ve orman işletme şefi Murat Yıldırım ise ambulansla Eskişehir Şehir Hastanesi’ne getirildi. Ambulanstan indirilerek yanık ünitesine alınan 2 personelin sağlık durumlarının iyi olduğu el, yüz ve ayaklarında yanıklar olduğu belirtildi.

‣Hatay, Çanakkale, Muğla ve Mersin’de orman yangınları

Valilikten genelgeyle ilgili yeni açıklama: Kendi halinde içene yaptırım yok

İstanbul Valisi Davut Gül’ün 17 Ağustos 2023’te yayımladığı, “Alkol Satışı ve Alkollü İçeceklerin Tüketimi” başlıklı genelgeyle “halka açık deniz ve sahil kenarlarında, plaj, park, piknik ve mesire alanlarında alkollü içki içme yasağını ve buna uymayanlara para cezası verileceği” “hatırlaması” yargıya taşındı.

İstanbul Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Emin Gökçegözoğlu ise tartışma yaratan genelgedeki cezai yaptırımın yalnızca, “çevreye rahatsızlık verenler için uygulanacağını” söylerken, “kendi halinde içki tüketen vatandaşlara” yönelik bir yasak kararı olmadığını belirtti.

‘İçki yasağı için kanun gerekli’

T24’ten Gözde Yel’e konuşan Gökçegözoğlu şunları söyledi:

“Biz, yayımladığımız genelgede, kamu kurumlarına, ‘kanunlardan kaynaklanan sorumluluğunuzu yerine getirin’ diye bir hatırlatma yapıyoruz. Yani, ‘toplumun huzurunu bozacak şekilde davranışlara sebep veriliyorsa’ buna müdahale edin deniliyor. İçki yasağı için kanun gerekli. Bizim yeni bir kararımız yok. Kendi halinde içkisini içen vatandaşa herhangi bir yaptırım uygulanmıyor. Genelgede bir yasaklama söz konusu değil. Vatandaşı rahatsız edecek, parklarda, çocukların olduğu ortamda alkol tüketmek tabii ki hoş karşılanmıyor ama bu uygulama şikâyet ve sarhoşluktan dolayı çevreye zarar vermeye yönelik yapılacak. Vatandaş parka gitmiş, iki bira içiyor, bu değil bizim meselemiz. Genelgede kafa karışıklığı ortaya çıktı. Burada kastedilen sarhoşluktan dolayı çevreye rahatsızlık veriyorsa, şikâyet varsa polis buna uygulama yapacak. Vatandaş gitmiş Maçka Parkı’nda, Caddebostan’da ya da herhangi bir yerde arkadaş grubu ile ufak tefek bir şeyler yiyip içiyor, bunlarla bizim bir meselemiz yok. Ancak çevreye rahatsızlık veriliyorsa uygulama yapılacak.”

Özgür Özel: Tanımıyoruz

Genelge vatandaşların tepkisiyle karşılanmış, kamuoyunda “yaşam tarzına müdahale” ve kanunsuz uygulama eleştirileri yükselmişti.

CHP Grup Başkanı Özgür Özel de İstanbul Valiliği’nin alkol satışıyla ilgili genelgesine ilişkin, “Yok hükmünde olan bu yasağı tanımıyoruz” dedi.

Sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada genelgenin yaşam tarzı ayrıştırması olduğunu belirten Özel, “Bu bir hatırlatma metni değil, açıkça genelgeyle getirilen bir yaşam tarzı ayrıştırmasıdır. Yurttaşlarımızın hak ve özgürlüklerine çok net ve cesaretle sahip çıkacağız. Yok hükmünde olan bu yasağı tanımıyoruz, anayasayı, laikliği ve tüm yaşam biçimlerine saygıyı savunuyoruz” ifadelerini kullandı.

Nijerya’da LGBTİ+’lara yönelik ‘cadı avı’: Düğünde 200’den fazla gözaltı yapıldı

Nijerya’da polis pazartesi günü (28 Ağustos) homoseksüel cinsel yönelimi bir suç olarak göstererek eşcinsel düğün yapıldığı gerekçesiyle bir düğüne baskın gerçekleştirdi. Son yıllarda ülkedeki LGBTİ+‘ları hedef alan hükümetin son vukuatında LGBTİ+’lara yönelik en yüksek sayıda gözaltına imza atılarak 200 kişi gözaltına alındı.

CNN‘in aktardığına göre, güneydeki Delta eyaletindeki bir polis sözcüsü salı günü gazetecilere yaptığı açıklamada 67 kişinin “eşcinsel düğün töreni düzenleme ve düğüne katılma iddialarıyla” yargılanacağını bildirdi.

Homoseksüel ilişkilerin suç sayıldığı Nijerya’da eşcinsel birliktelik yaşayan kişiler 14 yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalabiliyor. 

2018’de ülkenin Lagos kentindeki bir otelde 57 kişinin homoseksüellikten suçlanarak gözaltına alınmasının beş yıl ardından yaşanan bu benzer durum, insan hakları örgütleri tarafından tepkiyle karşılanıyor.

‘Cadı avına derhal son verin’

Uluslararası Af Örgütü Nijerya Şubesi, durumu “bir cadı avı” olarak tanımlayarak Twitter olarak bilinen sosyal medya platformu X üzerinden bir kınama mesajı paylaştı.

Mesajda şunlar kaydedildi:

“Uluslararası Af Örgütü, Nijerya’nın Delta eyalet polis komutanlığını gay düğün düzenleme iddialarıyla gözaltına alınan ve medyaya sunulduğu üzere gözaltına alınan 100’ün üzerinde adamı derhal serbest bırakmaya ve bu cadı avına derhal son vermeye çağırıyor.

Gözaltılar bir dizi insan hakkını ihlal ediyor ve gerçek veya algılanan cinsel yönelim ve cinsel kimliğe dayalı ayrımcılığa yol açıyor.

Yozlaşmanın yaygın olduğu bir toplumda eşcinsel ilişkileri yasaklayan kanun, insanların güvenlik güçleri ve halkın diğer üyelerince taciz, gasp ve tehdit edilmesi için giderek daha fazla kullanılıyor. Bu, kabul edilemez.

Delta eyalet polisi adamların eşcinsel düğün planlama iddiasıyla gözaltına alındığını iddia etti. Yalnızca giyim ve saç tarzı veya ikili bir grup olarak oturulmasının suç olarak görülmesi hayret verici.”

Fukuşima ‘aklamaları’: Güney Kore lideri ve Japonya Başbakanı deniz ürünü yedi

Japonya Başbakanı Fumio Kişida, Fukuşima Dai-İçi Nükleer Santrali’nden denize boşaltılmaya başlanan radyoaktif atık suya karşı tepki gösterenlere, kameralar önünde bölgeden gelen deniz ürünlerini yiyerek karşılık verdi.

Japonya hükümeti tarafından bugün “Söylentileri durdur” etiketiyle paylaşılan görüntülerde Başbakan Kişida ve üç bakan, Fukuşima bölgesinden geldiği belirtilen deniz ürünlerini yiyor.

Kişida, yemeğin görüntülerini “Fukuşima’dan gelen malzemeler, Japon yemekleri çok lezzetli!” açıklamasıyla tekrar paylaştı. Başbakanlık, deniz ürünleri tüketimini artırmayı amaçlayan kampanyaya başladıklarını de belirtti.

Önceki gün de Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol ve Başbakan Han Duck-so  öğle yemeğinde deniz mahsulünü tercih etiklerini açıklamıştı. Başkanlık Ofisi‘nden yapılan açıklamada, Japonya’nın atık suyu okyanusa boşaltmaya başlamasının ardından hükümetin deniz ürünlerinin güvenli olduğunu göstermeye çalıştığı belirtilmişti.

Açıklamada Güney Kore Başkanlık Ofisi’ndeki kafeteryada hafta boyunca bölgeden gelen çeşitli deniz ürünlerinin servis edileceği bildirilmişti.

Çin’le kriz büyüyor

Japonya’nın komşusu Çin ise Fukuşima bölgesinden elde edilen tüm deniz ürünleri ticaretini insan sağlığına zararlı olacağı gerekçesiyle yasaklayacağını açıkladı.  Pekin, radyoaktif suyun serbest bırakılması kararını “bencilce” olarak nitelendirmişti.

Ülkede Japonya’ya yönelik protestoların giderek yükselmesi üzerine, Japonya hükümeti Çin’de bulunan vatandaşlarına anadillerini kullanmaktan kaçınmalarını istedi. Japon vatandaşlarına yönelik bildiride vatandaşlara, ülkeyi ziyaret etmeyi planlıyorlarsa “büyükelçiliğin çevresine çok dikkat etmeleri” tavsiyesinde de  bulunuldu.

Ayrıca Çinliler Japon kurumlarını ve Japon diplomatları farklı yollarla taciz etmeye başladı. Japonya bu tavrın durdurulması için Pekin’e diplomatik çağrıda bulundu. Başbakan Kişida Japon diplomatik tesislerine ve okullara taş atıldığını, Japon kurumlarının telefonlarının yoğun arama nedeniyle kilitlendiğini söyledi.

Japon Dışişleri Bakanı Yardımcısı Masataka Okano da “Çin halkının sakin ve sorumlu davranmasını istemek için” Çin’in büyükelçisi Wu Jianghao’yu çağırdığını söyledi.

Ne olmuştu?

Mart 2011’de Japonya’da meydana gelen 9 büyüklüğündeki depremin yol açtığı tsunami, Fukuşima Dai-içi Nükleer Santrali’ndeki dört nükleer reaktörden üçünde hasara yol açmış, radyoaktif serpinti nedeniyle santralin çevresi ‘tahliye bölgesi’ ilan edilmişti. Tesis bünyesindeki 1 ve 3 numaralı reaktörlerde oluşan çekirdek erimesi sonrası, reaktörlerin soğutulması için içlerine su basılmaya başlandı. İşlem gören ve radyoaktif özellik kazanan atık su zamanla birikti.

Haziran 2020’de Balıkçılar Kooperatifleri Ulusal Federasyonu (JF Zengyoren), atık suyun okyanusa boşaltılmasına karşı çıkan özel deklarasyonu oy birliğiyle kabul etmiş, dönemin Başbakanı Suga Yoşihide de nükleer atık suyun okyanusa boşaltılmasını kapsayan planı 13 Nisan 2021’de duyurmuştu. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) da temmuz 2023’te Japonya’nın biriken atık suyun denize tahliyesi planının güvenlik standartlarıyla uyumlu olduğunu bildirmişti.

Japonya, 24 Ağustos’ta atık suyun tahliyesini başlatmıştı.

‣ Fukuşima nükleer santralinin radyoaktif suyu Pasifik Okyanusu’na boşaltılmaya başlanıyor
‣ UAEA: Fukuşima nükleer santralindeki atık suyun denize boşaltılması güvenli

Londralılar ‘Ultra Düşük Emisyon Bölgesi’ kararını adaletsiz buluyor

Londra’daki İngiltere Başbakanlık Ofisi’nin önünde, emisyon standartlarına uygun olmayan araçlara günlük ödeme yapma zorunluluğu getiren ULEZ’e karşı protestolar yapıldı. Özellikle Londra Belediye Başkanı Sadık Khan’ı hedef alan protestolarda; “Hava sorunu yok, kirli başkan sorunu var”, “Khan, parası olanın havayı kirletebileceğini söylüyor” pankartları açıldı  ve Khan’ın görevden alınması talep edildi.

Londra Belediyesi ise  ULEZ’in eski tip araçların yol açtığı sera gazı emisyonuna karşı bir mücadele olduğunu, emisyon değerlerini düşürmek isteyen diğer bölgeleri de destekleyeceklerini duyurdu.

Hava kirliliğinin bedeli ne kadar?

Belediye, hava kirliliği kaynaklı olumsuzlukları azaltmak amacıyla 1’inci Bölge olarak belirlenen şehir merkezini ULEZ olarak belirlemişti. 29 Ağustos tarihinde kalınan karar, şehir merkezine giren araçların 7 gün 24 saat kontrol edilmesini ve belirlenen karbon emisyonu kurallarına uymayan araçların günlük giriş bedeli ödemesini zorunlu kılıyor.

ULEZ kararıyla birlikte; standartlara uymayan eski araç sahipleri, günlük 12,5 sterlin ile 100 sterlin arasında ödeme yapacak. Ancak engellilere ait araçlar, tekerlekli sandalyeli yolcu taşımaya uygun kiralık araçlar, 40 yaş üzeri klasik otomobiller, Londra taksileri, askeri araçlar, iş makineleri ve tarımsal üretimde kullanılan araçlar, ULEZ kapsamında ödeme yapmayacak.

Vatandaşların bir kısmı, standartlara uymayan eski araçları maddi durumu iyi olmayan insanların kullandığını ve bu kararın fakir halk üzerinden para kazanma projesi olduğunu belirtiyor. Londra’nın dışında yer alan Uxbridge’te yaşayanlar, ULEZ’den kazanılacak paranın aslında büyük şirketlerden alınması gerektiğini savunuyor ve hava kirliliğinden bahsedildiğinde 12,5 sterlinin öneminin olmadığını vurguluyor.

Guardian’a konuşan 52 yaşındaki Yeşiller Partisi destekçisi Matthew Marsh ise büyük ölçüde çevre projelerinden yana, ancak Ulez’e verdiği destek en iyi ihtimalle geçici:  “Proje kağıt üzerinde kötü değil, ancak yaşam maliyeti krizi yaşadığımız şu an doğru zaman değil. Şu anda bence yaydıkları kirlilik nedeniyle Heathrow Havaalanı’na da daha fazla odaklanmaları gerekiyor; ancak her zamanki gibi maliyetler büyük kirleticilerden ziyade sıradan insanlara düşüyor.”

Mahkeme, Londra Belediyesi’ni haklı buldu

ULEZ uygulaması, İngiltere’deki hükümet ve Londra Belediyesi arasında da gerginliğe neden oldu. İngiltere Ulaştırma Bakanlığı’ndan yetkililer, İşçi Partisi’nden seçilen Khan’ın bütçesini arttırmak için böyle bir karar aldığını söyledi ve belediye başkanının bu projeyi ekoloji savunuculuğu kisvesi altında hayata geçirdiği için ikiyüzlü olmakla suçladı. Khan buna karşın, Ulaştırma Bakanlığı’nın trafiği arttırmak için teklif ettiği parayı reddettiğini ve amacının para kazanma olması halinde bu teklifi kabul edebileceğini söyledi. Muhafazakar Parti’nin oluşturduğu hükümet de ULEZ kararını dava etti ancak mahkeme Londra Belediyesi’nin lehine karar verdi.

Sadık Khan, 2016’da İşçi Partisi’nden Londra Belediye Başkanı seçilerek Batı Avrupa ülkelerindeki büyükşehirlerde belediye başkanı olan ilk Müslüman siyasetçi olmuştu.

 

 

 

Gidenler, kalanlar, arafta olanlar: Antakya

Video haber: Burcu ÖZKAYA GÜNAYDIN 

*

Antakya denilince akla tarihi evleri, mutfağı, sıcak insanları, kültürleri, sofraları gelir; 6 Şubat’tan sonra bunlara bir de tarihin en büyük yıkımlarından biri eklendi. Çok fazla insan yaşamını yitirdi, binlerce kayıp, ve mecburi göç… Evi, şehri yıkılan sevdiklerini kaybeden binlerce insan istemese de Antakya’sını bırakmak zorunda kaldı. Ne gidenler mutlu, ne kalanlar ne de arafta kalanlar…

Uzun yıllar cezaevinde kalan Selman Altınöz, yıllarca çalışıp bir ev aldı, depremde yıkıldı. Altınöz için o bir evin yıkılması değil, yılların emeğinin bir anda gitmesi. “Yıllarca hanımla rahat emeklilik için çalıştık, bir anda gitti, biz şimdi yeniden hayata nasıl başlarız” diyor.

‘Burada doğduk, öleceksek burada ölelim’

Depremden sonra sağlık sorunlarından kaynaklı Mersin’e yerleşen Selman Altınöz, Antakya’dan kopamadı. Haftanın dört gününü Antakya’da, üç günü Mersin’de geçiren Altınöz, durumunu “Benimki tam bir arafta kalma hali” şeklinde ifade ediyor.

Antakya, Antakyalılar için bir şehir değil, bir vatan, bir yaşam tarzı. Altınöz için de öyle ki şu sözler dökülüyor dudaklarından:

“Kısa zamanda Antakya’ya döneceğiz, burada doğduk, öleceksek de burada ölelim…”

Depremden sonra Mersin’e giden Eylem Çapar, hiçbir zaman Mersin’e alışamadı. Konfor, büyüklük her bakımdan Mersin’in Antakya’dan daha iyi olmasına rağmen kendileri için hiçbir zaman bir Antakya olamayacağını vurguladı. Eylem Çapar, ne yaptıysa Mersin’ alışamadı, öyle ki Mersin’de de Antakyalılarla görüşüp, vakit geçiriyor. Çapar, Antakya biraz toparlanmaya başladığında ise geri dönüş yapmayı planladığını söyledi.

‘Normalleşme ne demek bilmiyorum’

Ergül Sayın aslen Antakyalı değil ama fahri Antakyalı. 20 yıldır Antakya’da yaşayan, insanını, doğasını, havasını çok seven Sayın, kendi memleketi Antalya’da bu kadar kalmadığını söyledi. Ergül, Antakya’yı tüm zorluğuna rağmen terk edemeyenlerden. Deprem bölgelerinin normalleşmesine vurgu yapan Sayın, “Hala çadırlardayız, tozun içindeyiz, normalleşme ne demek onu dahi bilmiyorum” diyor.

Antakya’yı şimdilik terk etmeyi düşünmeyen Sayın, eğer bir gün giderse; çok üzülerek, sağlık sorunlarından kaynaklı gitmek zorunda kalacağını belirtti.

Gidenler, kalanlar, arafta kalanlar…

Giderek daha fazla ülke ekokırımı suç kapsamına alıyor: Sırada Meksika var

Çevreye büyük oranda ve uzun vadeli zararlar verebileceği bilinmesine rağmen yapılan tüm yasa dışı işlemlerin suç kapsamında değerlendirilmesi, veya kısaca ekokırım yasası, birçok ülkenin ardından şimdi Meksika‘nın da meclisinde tartışılıyor.

Yasa tasarısının meclisten geçmesi durumunda ekolojik yıkımdan suçlu bulunan kişilerin 15 yıl hapis cezası ve günlük 1,500 Peso (70 Euro) kadar para cezasına çarptırılabileceği gündemde yer alıyor.

Çevresel tahribata yol açan hareketler, birçok ülkede suç olarak tanınıyor olsa da anayasada “çevre katliamı/ekokırım” başlığının yer alması, bu durumun daha büyük bir suç olarak tanımlanmasını sağlayacak.

The Guardian‘ın aktardığına göre meclis, ekolojik yıkım için 2021 yılında yapılmış uluslararası bir panele katılan uzmanlar tarafından verilmiş tanımı kullanıyor. Stop Ecocide Foundation (Ekokırımı Durdurun Vakfı/SEF) tarafından oluşturulan bu tanım, esas olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde uygulanması adına meydana getirilse de artık ulusal kanunlarda da kullanılabiliyor.

Amazon Yağmur Ormanlarında her yıl yasadışı ağaç kesimi nedeniyle binlerce ağaç katlediliyor.
‣ En temel hak ihlali: İklim krizi-ekokırım

Vietnam’dan İzlanda’ya birçok ülkenin yasasında, gündeminde

Vietnam, Ukrayna ve Rusya’nın da içinde bulunduğu az sayıda ülke çevre katliamlarını anayasal bir suç kapsamına alıyor. Ukrayna Bassavcısı Andriy Kostin, Nova Kahkovka barajının yıkılmasının ardından bu konuda Rusya’nın bir ekokırım ihlali olup olmadığı hakkında incelemelerini sürdürüyor.

Yasada kullanılan ifadeler tam olarak ekoloji savunucularının umduğu gibi olmasa da Fransa, ekokırımı 2021 yılında suç kapsamına alan ilk Avrupa Birliği ülkesi oldu. Kanserojen maddeleri içeren ‘test davası’nın şimdilik dava sürecinde olduğu bildiriliyor.

Benzer yasa tasarıları Hollanda‘nın da aralarında bulunduğu diğer ülkelerde de sunuldu. Belçika yasayı ülkesine uyarlamaya hazırlanırken, Katalan parlamentosu İspanyol ceza kanununu genişleterek ekokırımı suç sayma çabalarına öncülük ediyor.

İskoçya‘da, İşçi Partili vekil Monica Lennon bir ekokırım yasa tasarısı sunmaya hazırlanıyor ve sonbaharda konuyla ilgili bir kamuoyu müzakeresi başlatmayı planlıyor.

Amazon yağmur ormanlarının ormansızlaştırılmasının defalarca suç olarak tanımlandığı Brezilya‘da, PSOL siyasi partisi haziranda kongreye bir ekokırım tasarısı sundu.

Stop Ecocide Americas‘ın (Amerika Kıtalarında Ekokırımı Durdurun) yöneticisi ve ekokırım tanımını geliştiren panelin bir üyesi olan Rodrigo Lledó, Brezilya’daki ekokırım yasasının Latin Amerika‘da bu konu özelinde resmi olarak ulusal bir yasama meclisine giren ilk yasa tasarısı olduğunu söylüyor.

Arjantin ve Şili‘nin de aralarında bulunduğu bölgedeki diğer ülkeler de giderek artan bir ilginin sinyalini veriyor.

Lledó, tüm bu yasa tasarılarının hâlâ meclis onayı gerektirdiğini ve çok azının iktidar partisinin desteğine sahip olduğunu vurgulayarak  “Fakat insanların bunun hakkında konuşması ve bazı yeni yasa tasarılarının ortaya çıkması önemli” diyor.

Petrol ve enerji şirketleri dünyanın hemen her yerinde ekolojik yıkım gerçekleştiriyor.
‣ Çevre mücadelesinden doğan ekokırım yasası için meydanlarda imza toplanıyor

‘Ekokırımın insan hakları arenasındaki en büyük sorun haline gelmesi an meselesi’

Bu yılın başlarında İzlanda‘da ülkenin ekokırımı tanıyıp tanımaması gerektiğine ilişkin bir parlamento soruşturması sırasında, başbakan Katrín Jakobsdóttir milletvekillerine hükümetinine kokırıma ilişkin uluslararası yasal çerçeve üzerindeki çalışmaları “çok yakından” takip ettiğini söylüyor.

Jakobsdóttir, “uygulanması karmaşık” olsa da “bu konunun insan hakları arenasındaki en büyük sorun haline gelmesinin an meselesi” olduğunu belirtiyor.

Ocak ayında, Avrupa Konseyi parlamenter meclisi, üye devletleri yasalarını ekokırım suçunu kanunlaştıracak şekilde güncellemeye çağıran bir kararı kabul etti.

İki ay sonra Avrupa Parlamentosu, ekokırım düzeyindeki suçların AB’nin revize edilmiş çevre suçları direktifine dahil edilmesini destekledi. Eğer bu durum AB’nin tüm yasama sürecinden sağ salim geçerse, o zaman üye devletlerin ulusal yasalar yoluyla ekokırımı suç olarak kabul etmeleri gerekecek.

‣ Ekokırım Uluslararası Konferansı: Ekokırım yasa tasarısı, aktivizm ve hukuki mücadele

‘Ekokırımın suç sayılması fikrine ilgi giderek artıyor’

Stop Ecocide International‘ın (Uluslararası Ekokırımı Durdurun) kurucu ortağı ve genel müdürü Jojo Mehta, ekokırımın suç sayılması fikrine ilginin son yıllarda büyük ölçüde arttığını söylüyor.

Mehta, belirli faaliyetlerden ziyade çevresel sonuçlara odaklanan yasal tanımın genişliğinin oldukça faydalı olduğunu düşünerek şu ifadeleri kullanıyor:

[Yasal tanımın genişliği] Politik olarak oldukça iyi bir noktaya gelmiş gibi görünüyor çünkü herhangi bir sektöre veya herhangi bir şirkete parmakla işaret edilmiyor. Bu özellik aynı zamanda yasayı gelecekte atılabilecek adımlardan da koruyor çünkü madencilik konusundaki tutumumuzun trajik yanlarından biri de, bugünden bir yıl sonraya dek ne kadar alçakça sonuçlar alacağımızı önceden kestiremiyor olmamız.”

‘Ekokırımın cezasız kalmasına müsaade edemeyiz’

Meksika’da ekokırımın suç sayılmasına yönelik hamle, ülke hükümetinin Yerli toplulukları tehdit eden ve ciddi çevresel tahribata yol açabilecek dev Maya tren projesi nedeniyle eleştirilerle karşı karşıya kaldığı bir dönemde geldi.

Muhalefet partilerinden PRI‘ye mensup Kongre Üyesi Barrón Perales, yasa yapıcı meslektaşlarına yeni tasarıyı geçirerek Meksika’nın ekolojisinin yok edilişini görmezden gelmeye son vermeleri çağrısında bulunarak “[Bu zararlı eylemlerin] hak ettikleri ağırlıkla cezalandırılması adına tepki vermenin ve mevzuatımızdaki bu eksikliklere dikkat çekmenin zamanı geldi. Bu eylemlerin cezasız kalmasına müsaade edemeyiz” diyor.

Uzun yıllardır Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ekokırımı tanıması için çalışan Mehta, şunları söylüyor:

Uluslararası ceza hukukunun nihai olarak yeni suçlar icat etmek yerine en kötü suçları uluslararası düzeye çıkarmakla ilgilenmesi gerekiyor. Daha çok ulusal hükümet ekokırımı tartışmaya başladıkça, daha fazla devlet uluslararası düzeyde dinlemeye başlıyor.”

Munzur ve Pülümür vadileri ‘kesin korunacak hassas alan’ ilan edildi

Dersim‘in zengin endemik bitki türleri ve yaban hayatıyla bilinen Munzur ve Pülümür vadileri “Kesin korunacak hassas alan” olarak tescil ve ilan edildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla Resmi Gazete‘de yayımlanan kararda, “Tunceli İli, Pülümür, Merkez ve Ovacık ilçeleri sınırları içerisinde bulunan Munzur ve Pülümür Vadileri Potansiyel Doğal Sit Alanının koruma statüsünün değerlendirilmesi sonucunda, ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın kesin korunacak hassas alan olarak tescil ve ilan edilmesine, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 109 uncu maddesi gereğince karar verilmiştir” denildi.

Her iki vadide yapılmak istenen baraj ve HES projeleri, bölge halkının ve ekoloji aktivistlerinin büyük tepkisini çekiyordu. Karar, olumlu karşılandı.

Endemik zenginlik

Munzur ve Pülümür vadileri, çoğu endemik olan zengin bitki çeşitliliğinin yanı sıra kırmızı benekli alabalık, vaşak, çengel boynuzlu dağ keçisi, ayı, kurt, samur, kınalı keklik gibi yaban hayvanlarına da ev sahipliği yapıyor.

Ülkenin çeşitli kesimleri ve Avrupa’dan çok sayıda vatandaşın ziyaret ettiği her iki vadi, doğası ve plaj alanları nedeniyle yoğun ilgi görüyor.

Munzur’a iyi haber: Danıştay yapılmak istenen iki HES’le ilgili iptal kararını onadı
Munzur Vadisi’nde yapılması planlanan tüm baraj ve HES projeleri iptal edildi
Munzur Vadisi’ndeki krom madenciliği projesinin ÇED kararı yargıya taşındı
Munzur Vadisi’nde keşif gerçekleşti: Ya maden ya Munzur!
Pülümür’de de HES’lere tepki
Dersim istemezse olmaz: Pülümür Barajı iptal edildi

‘Yeni baraj ve HES’lerin önü kapandı’

Kararı, Dersim Barosu eski başkanı ve baro çevre komisyonu üyesi Avukat Özgür Ulaş Kaplan, Rûdaw‘a değerlendirdi:

“Bu sevindirici, çevre açısından olumlu bir karar, çünkü bu tarz sahaların korunması ve tahrip edilmemesi, buraya zarar verecek projelerin engellenmesi gerekiyor. Munzur vadisi, 42 bin hektar alanıyla 1970 yılında milli park statüsüne alınan ve korunan bir alandı. Milli park sahası olması nedeniyle belli bir koruma alanı içindeydi ancak buna rağmen bu vadi ve Pülümür üzerinde yapılmak istenen baraj ve HES projeleri vardı.

Uzun yıllar süren hukuk mücadeleleri sonucunda mahkeme kararlarıyla bu projeler iptal edildi. Buna rağmen ,”kamu yararı” gerekçesiyle belli projeleri gerçekleştirme çabaları devam ediyordu.”

UNESCO, Hevsel Bahçeleri ve Diyarbakır surlarını ‘Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne alacak

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) UNESCO, 2015 yılında Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aldığı Diyarbakır surları ve Hevsel Bahçeleri‘ndeki tahribat yüzünden, her iki alanı da “Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne almaya hazırlanıyor.

UNESCO heyeti, Suriçi’nde ve Hevsel Bahçeleri’nde yürütülen “restorasyon” çalışmalarının, Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınma kriterlerinden biri olan ‘Üstün Evrensel Değer‘e (ÜED) zarar verdiğine kanaat getirdi.

Kültür Bakanlığı’na sert eleştiriler

UNESCO’nun 9 Eylül’de Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da yapılacak Kültürel Miras Merkezi toplantısında kesinleştirmeyi planladığı taslak rapora Artı Gerçek ulaştı. Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne alınacak diğer kültürel mirasların da değerlendirildiği raporda, Diyarbakır konusunda Türkiye’ye sert eleştiriler yöneltiliyor.

Eleştiriler arasında, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı” projesinde arkeolog bulundurmaması, Hevsel Bahçeleri’nin Diyarbakır kenti ile toplumsal bağının kopartılmış olması, Suriçi’nin Üstün Evrensel Değeri’nin zarar görmüş olması yer alıyor.

diyarbakir4.jpg

Taslak rapora göre UNESCO, Türkiye’den 1 Şubat 2024 tarihine kadar bölgedeki koruma çalışmaları konusunda güncel bir rapor da talep ediyor.

Raporda öne çıkan eleştiri ve tespitler şöyle:

  • Raporun sonuç kısmında, Diyarbakır surları ve Hevsel Bahçeleri’nin kendilerinde, etraflarındaki tampon bölgelerde ve bulundukları ortamda, Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındıkları 2015 yılından bu yana önemli değişiklikler yapıldığı belirtilerek, “Bu değişikliklerin büyük çoğunluğu, doğrudan devletin hayata geçirdiği projelerden kaynaklandı” deniliyor.
  • UNESCO, Diyarbakır İç Kale Artuklu Sarayı Kazısı’nın uluslararası arkeolojik standartlara uygun şekilde yapıldığını ancak diğer çalışmalarda arkeolog bulundurulmadığını vurguluyor: “Burçların üst kısmındaki odaların yeniden kullanımı için yürütülen çalışmalarda arkeolog bulundurulmaması, mülke dair bilgilere katkıda bulunabilecek önemli dokunun kaybedilmesine yol açtı.”
  • Raporda, Suriçi’nde bir park oluşturulması için yapılan çalışmalarda, Roma döneminden kalma amfitiyatronun taşınması ihtimali gibi olası adımlar için gerekli çevre etki değerlendirmesinin ve araştırmasının yapılmadığı aktarılıyor. Aynı şekilde, Hazreti Süleyman Camii‘nin (Kale Camii) çevresinde 1930’lardan kalma yapıların yıkılması sırasında da arkeolojik araştırma yapılmadığı vurgulanıyor.

’10 Gözlü Köprü’nün değeri erozyona uğradı’

  • UNESCO, 2015’ten beri söz konusu alanda devlet tarafından yürütülen çeşitli inşaat, peyzaj ve altyapı projelerinin (Üstün Evrensel Değer’i “ciddi biçimde erozyona uğrattığını” belirtiyor, buna 1500 yıllık On Gözlü Köprü’nün de dahil olduğunu kaydediyor.
  • Taslak raporda, Anzele Suyu‘nda planlanan değişikliklerin de Üstün Evrensel Değer’e olumsuz yansıma riski bulunduğu vurgulanarak, Dünya Kültür Mirası Merkezi ile işbirliği içinde, derinlemesine bir değerlendirme yapılması çağrısı yer alıyor.

‘Hevsel’in kent ile bağı koptu’

  • UNESCO heyeti, Hevsel Bahçeleri ve Suriçi’ndeki peyzaj çalışmalarına da kırık not vermiş. Raporda, “Hevsel Bahçeleri ile bir zamanlar besledikleri kent arasındaki bağın zarar gördüğü” ve bu durumun Üstün Evrensel Değer’i ciddi biçimde zedelediği belirtti. Raporda, planlanan diğer değişikliklerin bu durumu daha da derinleştirme riski bulunduğu aktarılarak, “Daha fazla zararın engellenmesi ve Hevsel Bahçeleri, kent ve kentte yaşayanlar arasındaki ilişkinin yeniden tesis edilmesi için acil eylem” çağrısında bulunuluyor.

  • Taslak raporda, UNESCO’nun Türkiye’ye 2016 tarihli koruma planından vazgeçip planın 2012 versiyonuna dönme çağrılarının karşılık bulmadığı belirtiliyor. Bu durumun en öne çıkan örneği olarak ise Suriçi  gösteriliyor.  Rapora göre, alanın Dünya Mirası Listesi’ne alındığı 2015’ten bu yana Suriçi’nin yüzde 40’ı yıkıldı. Bu durumun Üstün Evrensel Değer’e büyük zarar verdiğini belirten UNESCO, “Test edilmeyen projeler (ki buna tarihi yapıların zaman zaman invazif şekilde restore edilmesi de dahil) yoluyla gerçekleşen bu erozyon, Komite’nin tekrar tekrar dile getirdiği endişelere ve Üstün Evrensel Değer odaklı etki değerlendirme prosedürlerinin yokluğunda gerçekleşti” diyor

‘Aynı boy ve görüntüde korumak yetmez’

  • UNESCO raporunda, Suriçi tampon bölgesinin sadece morfolojik (biçimsel) açıdan, tarihsel boyutu ve görüntüsüyle muhafaza edilmesinin yeterli olacağı ve yüzyıllar içinde evrilmiş kentsel dokunun değiştirilmesinin Üstün Evrensel Değer’e zarar vermeyeceği varsayımının hatalı olduğu vurgulanıyor. Bu varsayımın, surları “sadece tarımsal üretim alanları ile çevrili” bir yere indirgediği belirtiliyor.
  • Buna karşılık, Suriçi’nin UNESCO tarafından Helenistik, Roma, Sasani, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden bugüne dek çevresiyle birlikte ele alınması gereken bir alan olarak görüldüğü vurgulanıyor: “Suriçi, Diyarbakır Surları’nın bütünlüğünün ve dolayısıyla alanın Üstün Evrensel Değeri’nin tam olarak desteklenmesi açısından hayati bir rol oynuyor. Yakın zamanda inşa edilen yol ve Turistik Tur Rotası, Suriçi ile surların ilişkisini daha da kesintiye uğratmıştır.

surlar.jpg

‘Yakın tehlike var, 2012 tarihli planı uygulayın’

  • Daporda, Türkiye’yi ziyaret eden UNESCO heyetinin Dünya Mirası Listesi’ndeki alanın yönetilme biçiminin gözden geçirilmesi kanaatine vardığı vurgulanıyor;  Ankara’ya 2012 tarihli koruma planına geri dönme çağrısı yapılıyor: “Heyet, bütünlüğün, kültürel önemin ve destekleyici tarihsel dokunun ciddi biçimde kaybolması nedeniyle, söz konusu alanın yakın bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğu sonucuna vardı. Alanın Üstün Evrensel Değeri, mevcut planlama kontrolleri altında izin verilen ve yasal olarak tasarlanan planlardan kaynaklı bir tehlike altında.”
  • Taslak raporun sonuç bölümünde, devletin son yıllarda bölgeyi koruma girişimlerinde bulunmasının övgüye değer olduğu ancak Dünya Mirası Listesi’nde yer alan alanın Üstün Evrensel Değeri kriteri açısından ele alınmadığı vurgulanıyor.