Ana Sayfa Blog Sayfa 343

4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’nde Türkiye: Şiddet, cinayet, katliam…

Bugün 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü. Dünya genelinde gezegeni ve hayatı paylaştığımız hayvanların haklarını, refahlarını ve korunmalarını vurgulamak ve hayvanlara olan saygıyı artırmak amacıyla “kutlanıyor.”

1931’de Floransa‘da 4 Ekim, insanların birlikte yaşadığı diğer canlılara karşı farkındalığı artırmak, onları korumak ve kollamanın önemine dikkat çekmek, daha iyi koşullarda barınmalarını ve beslenmelerini sağlamak, hayvanlara karşı yapılan haksızlıklara dikkat çekmek gibi amaçlarla Hayvanları Koruma Günü olarak kutlanmaya başlandı.

Hayvanların hakları, BM belgelerinde şu şekilde tanımlanıyor:

  • Yaşam Hakkı: Hayvanlar da insanlar gibi yaşama hakkına sahiptir. Bu, hayvanların keyfi olarak öldürülmesine karşı koruma sağlar.
  • İşkence ve Kötü Muamele Karşı Koruma: Hayvanlar işkenceye veya kötü muameleye maruz bırakılmamalıdır.  Kötü muameleye karşı koruma, hayvanların uygun yaşam koşullarına ve bakımına sahip olmalarını içerir.
  • Özgürlük ve Hareket Hakkı: Hayvanlar, türlerine uygun doğal yaşam alanlarında özgürce dolaşma hakkına sahiptir. Bu, hayvanların tutsaklık, zincirleme veya kafesleme gibi sınırlı yaşam koşullarında tutulmalarına karşı koruma sağlar.
  • İfade ve Davranış Özgürlüğü: Hayvanlar, türlerine uygun davranışları sergileme hakkına sahiptir. Bu, hayvanların doğal davranışlarını serbestçe ifade etmelerini içerir. Örneğin, yüzgeçleri kesilen bir yunusun doğal yüzme davranışlarına engel olmak bu hakkın ihlali anlamına gelir.
  • Refah Hakkı: Hayvanlar, sağlıklı bir yaşam sürdürme hakkına sahiptir. Bu, uygun beslenme, barınma, tıbbi bakım ve hijyen koşullarını içerir.
  • Ticari Sömürüye Karşı Koruma: Hayvanlar ticari amaçlarla aşırı sömürüye uğramamalıdır. Bu, hayvanların örneğin kürk, et, süt, yumurta ve eğlence endüstrileri için aşırı kullanılmasına karşı koruma sağlar.
  • İnsan Eğitimi: İnsanlar, hayvan hakları konusunda bilinçlendirilmelidir. Bu, insanların hayvanların haklarına saygı duymasını ve hayvanlara iyi davranmasını teşvik eder.

UNESCO Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 5.1’de de “Bir insanın desteğine ihtiyaç duyan her hayvan uygun beslenme ve bakımı görme hakkına sahiptir” deniliyor.

Türkiye’nin karnesi kırıklarla dolu

Ancak Türkiye’de son yıllarda giderek artan hayvana şiddet olaylarına karşı 2021’de yeniden düzenlenen 5199 sayılı Hayvan Hakları Yasası’na göre hayvanlar mal olarak değil can olarak değerlendirilmesine buna paralel olarak cezaların bir bölümünün idari cezalar kapsamından çıkarılıp suç olarak değerlendirilerek arttırılmasına rağmen özellikle sokakta yaşayan hayvanlara yönelik şiddet, cinayet olayları arttı; geçici barınaklarda yaşanan vahşet olayları sıradanlaştı.

Av sezonu adı altındaki katliam, denizlerde aşırı avlanma, yunus parklarındaki eziyet ise hız kesmeden sürüyor. ‘Yasaklı tür’ denilerek toplanan ve/ya sahipleri tarafından bırakılan hayvanların akıbeti ise bilinmiyor.

Cinayet mahalli barınakta nöbet: Yollar kapatıldı, köpeklerin akıbeti bilinmiyor
‣Cehennem… 
Hak örgütlerinden sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili araştırma: Kanun çıktı ama vahşet ve katliam sürüyor
Erzincan’da hayvan katliamı: Kent çöplüğünde onlarca öldürülmüş kedi ve köpek bulundu
Antalya’da bir katliam daha: ‘Ellerine ne geçiyor bu kadar hayvanı öldürdükleri zaman?’
Ankara’da katliam: 17 köpeği ağaca astılar, üçü yaşamını yitirdi
Eskişehir’de belediyenin hayvan bakımevi için kapatma kararı: Yüzlerce hayvan ortada kaldı
Yunus parkında iki haftada bir yunus bir de fok öldü
‘Av katliamı’ için liste açıklandı: Bir kızıl geyiğin ömrü 35 bin TL.
Dünya Çiftlik Hayvanları Günü’nde ‘adil bir gelecek’ çağrısı
Avcılar’da sokakta yaşayan iki hayvan bıçaklanarak öldürüldü

Sokakta yaşayan hayvanların yok edilmesi ve/ya toplanıp hayvan hapishanelerine tıkılmasına yönelik kampanyalar dozunu artırırken, bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, açlık, bakımsızlık, hijyenik olmayan koşullar, şiddet ve cinayet başta olmak üzere birçok usulsüzlük ve vahşetle gündeme gelen Beykoz ve Konya barınaklar defalarca övüldü, sokakta yaşayan hayvanların belediyelerce toplatılmasını içeren “Avrupai uygulamaların” hedeflendiğini söylendi; belediyelere ve bakanlıklara talimatlar gönderildi.

‣ Gazeteci ‘çanak tuttu’, Erdoğan katliam merkezlerine övgü yağdırdı: Köpekler toplatılmalı
‣ Erdoğan’dan belediye başkanlarına: Sokakta yaşayan hayvanları barınaklara alın
‣ Barolardan ortak açıklama: Erdoğan’ın ‘köpekler toplatılsın’ talimatı yasaya aykırı, uygulanamaz
Hayvan barınakları: ‘Bakımevi değil, toplama kampları’
Antalya’lı hayvan hakları savunucularından Cumhurbaşkanı ve Parlamentoya çağrı: Kanunu uygulayın, görevinizi yapın

Hayvan hakları savunucuları ve hukukçuların itirazları bir yana, yasalara aykırı bu yaklaşım sonucunda, son günlerde kanunun sokakta yaşayan hayvanları koruyan 6’ncı maddesi bizzat  hayvanları korumakla yükümlü olan kamu kurumu Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından delinmeye çalışılıyor.

Söz konusu madde, il ve ilçe belediyelerinin sokakta yaşayan hayvanları kısırlaştırıp, aşılamak ve tedavi etmekle yükümlü kılıyor. Tedavi için sokaktan aldığı hayvanları ise tedavileri bittikten sonra aldıkları sokağa geri bırakmak zorundalar.

Ancak belediyelerin, çoğunda zorunlu olduğu halde veteriner hizmeti yok. Yaygın uygulama ise sokakta yaşayan hayvanları yakalayıp aşılama, kısırlaştırma veya tedavisini yapmadan kent dışındaki ormanlara bırakmak; böylece açlıktan ya da birbirlerini parçalayarak ölmelerini beklemek.

Bakanlık ise belediyelerin yükümlülüğünü yerine getirmemesini göz ardı ederek, hayvanları kent dışındaki, gözetimsiz dev hapishanelere tıkmak için yeni projeler hazırlıyor. Kurulan, İçişleri Bakanlığı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından temsilcilerin de yer aldığı komisyona sunulan öneriler arasında büyükşehirler başta olmak üzere il ve ilçelerde toplanma ve kısırlaştırma merkezlerinin kurulması da yer alıyor. Maliyetlerin yüksek olması nedeniyle belediyeler bu sorumluluğu yerine getiremezse işlemler Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılacak.

‣ Sokaklarda yaşayan köpeklerin toplanması ve kısırlaştırılmasına ilişkin komisyon kuruldu

8 Ekim’de hak savunucuları bir kez daha sokaklarda

Hayvanları korumak ve bu konuda farkındalık yaratmak için 1931’de Floransa‘da kabul edilen 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü öncesinde hayvan hakları savunucuları, büyük buluşma çağrısı yaptı.

Söz konusu çalışmaya tepki gösteren hak savunucuları, sokakta yaşayan köpekler için 8 Ekim’de saat 14.00’da Kadıköy İskelesi’nde bir araya gelecek.

“Sokakta yaşayan köpekleri ölüme göndermeyeceğiz” diyen hak savunucuları, “Tüm yaşam savunucularını mahalle sakinlerimiz olan köpekleri ölüm kamplarına göndermek isteyenlere karşı tek ses olmaya çağırıyoruz” dedi. ‘Büyük Türkiye Buluşması’ İstanbul’daki Kadıköy İskelesi Meydanı’nda, Atatürk heykelinin önünde gerçekleştirilecek.

Ne yapmalı: Öneriler

Türk Veteriner Hekimleri Birliği‘nin kentlerdeki hayvanların refahının sağlanması ve adil bir çözüm bulunması için önerileri şöyle:

  • Hayvanları koruma konularında toplumda farkındalık ve bilinç oluşturulmalıdır.
  • Hayvanlar potansiyel tehlike değil, onlar eko-sistemin koruyucularıdır.
  • Yaşam alanlarının, ormanların tahrip edilmesi ile yaban hayatının yok oluşa sürüklenmesi engellenmelidir. Kürkü ve postu için yapılan hayvan cinayetlerine engel olunmalıdır.
  • Yeterli bir bütçe kaynağı için Hayvan Refahı Fonu oluşturulmalıdır.
  • Yetkili tek merkezden daha istikrarlı bir uygulama için Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde Veteriner işleri Genel Müdürlüğü Kurulmalı ve bunun bünyesinde Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı Daire Başkanlığı oluşturulmalıdır.
  • Büyükşehir statüsündeki illerdeki Belediyelerde Veteriner İşleri Daire Başkanlığı diğer il ve ilçelerde ise Veteriner İşleri Müdürlükleri oluşturularak buralarda yeterli Veteriner Hekim ve yardımcı personel istihdamı sağlanmalıdır.
  • Hayvan Hakları Müfettişliği ile Hayvan Refahı Polisi kadroları oluşturulmalıdır.
  • İlköğretim öğrencilerine yönelik olarak hayvan sevgisini aşılayan dersler konulmalıdır.
  • Vatandaşlarımız ücretsiz olan barınaklardaki kedi-köpekleri sahiplenmelidirler.
  • Hayvan sahiplenecek kişilere hayvan sağlığı, çevre sağlığı ve mevzuat hakkında eğitim verilmeli ve hayvan sahiplenme ehliyeti olmayan insanların hayvan sahiplenmesi engellenmelidir.
  • Kısırlaştırma ve aşılamalar devam ettirilmeli, kedi ve köpekler mikroçip uygulaması ile kimliklendirilip,  kayıt altına alınmalıdır.
  • Sahipsiz hayvan rehabilitasyonu yapan merkezler günün şartlarına ve ihtiyaca uygun donanım, personel ve fiziki şartlara kavuşturulmalıdır.
  • Hayvan mağduriyetlerinin başında sokağa terk etmeler gelmektedir. Bunun hem vicdani açıdan, hem de havyan sevgisi açısından sorumluluğu büyüktür. İnsanlar terk etmek için evlerine süs eşyası gibi hayvan almamalıdır. Bunun yasal bir müeyyidesinin olması gerekiyor. 5199 sayılı hayvan hakları kanununda bunlara yer verildi ama daha caydırıcı olması gerekiyor. Ayrıca 5199 sayılı kanun çeşitli yönlerden tekrar değerlendirilmelidir.
  • Sokakta yaralı bulunan sahipsiz hayvanların bakım ve tedavisi için yine Türk Veteriner Hekimler Birliği ile yapılacak bir işbirliği içerisinde üyeleri olan serbest veteriner hekim kliniklerinden tedavi hizmeti satın alınarak can dostlarımızın tedavi hakkı kesintisiz sağlanmalıdır.
  • Türkiye 1984 yılında tarafı olduğu Bern Sözleşmesi’nin yükümlülükleri gereği, nesli tükenmekte olan canlılarını koruma altına almalı ve avlanılmasına izin vermemelidir.

Sahipsiz ya da sahipleri tarafından sokağa terk edilmiş hayvanların sorumluluğu insanlara aittir. Onların da duyguları olduğunu unutmadan hareket etmek gerekiyor. Siz de bireysel olarak toplatılmaları için belediyeleri aramak yerinde çevreye su dolu kaplar ve mamalar bırakabilir, düzgün çalışan bakımevlerine ve bu alanda faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarına bağış yapabilirsiniz. Daha iyisi barınaklardan bir hayvan sahiplenerek, onun ailesi olabilirsiniz. Hak ihlali yapanlara karşı sesinizi yükseltebilir, protestolara ve eylemlere katılabilirsiniz. Son olarak “türcü” olmayı bırakabilir, hayvanların doğal haklarına saygılı olup onlarla eşitlik temelinde bir ilişki kurmayı deneyebilirsiniz.

Unutmayın! Hayvanlara eziyet ve işkence yapmak bir insanlık suçudur.

Nobel Kimya Ödülü’nün kazananları açıklandı

Bilim insanları Moungi Bawendi, Louis Brus ve Alexei Ekimov, kuantum noktalarının keşfi ve sentezi” çalışması nedeniyle 2023 Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü.

Nanopartiküller ve kuantum noktaları, LED ışıklarda ve TV ekranlarında kullanılıyor ve ayrıca kanser dokusunu çıkarırken cerrahlara yardımcı oluyor.

Bu yılki ödülü kazanan isimlerden Bawendi,  Massachusetts Institute of Technology‘de (MIT) profesör, Brus Columbia Üniversitesi‘nde emeritus profesör ve Ekimov ise Nanocrystals Technology şirketinde çalışıyor.

Louis Brus, 1972 yılında girdiği AT&T Bell Labs‘teki 23 yıllık çalışma hayatı boyunca zamanının çoğunu nanokristaller üzerinde çalışmaya ayırdı.

Paris‘te doğan ve Fransa, Tunus ve ABD’de yaşayan Bawendi ise doktora sonrası araştırmalarını Brus’un yanında yaptıktan sonra 1990’da MIT’ye katıldı ve 1996’da profesör oldu.

Sovyetler Birliği‘nde doğan Ekimov, ABD’ye  taşınmadan önce Vavilov Devlet Optik Enstitüsü’nde çalıştı. Ekimov 1999 yılında Nanocrystals Technology Inc. şirketinde baş bilim insanı olarak görevlendirildi.

Yüzyılı aşkın bir süredir verilen ödül, sveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından takdim ediliyor  ve 11 milyon İsveç kronu (yaklaşık 1 milyon dolar) ile geliyor.

Nobel ödülleri 

İsveçli dinamit mucidi ve kimyager Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine verilen  bilim, edebiyat ve barış alanlarındaki başarı ödülleri, 1901 yılından bu yana veriliyor.

Dün ve önceki gün Nobel Tıp ve Kimya ödülleri sahiplerini bulmuştu.

Kimya ödülleri ise bazen fizik ödülünün ve Albert Einstein gibi ünlü kazananlarının gölgesinde kalsa da, kimya ödülünü kazananlar arasında radyoaktivitenin öncüsü Ernest Rutherford ve fizik ödülünü de kazanan Marie Curie gibi pek çok bilim insanı yer alıyor.

Geçen yılın kimya ödülü, moleküllerin bir araya gelerek yeni bileşikler oluşturmasını sağlayan reaksiyonları keşfeden “klik kimyası” alanındaki öncü çalışmaları nedeniyle bilim insanları Carolyn Bertozzi, Morten Meldal ve Barry Sharpless‘e verilmişti.

Nobel Kimya Ödülü’nü 2015’te Türk bilim insanı Aziz Sancar kazanmıştı. Sancar, “Nobel Ödülü kazanan ilk Türk bilim insanı” olmuştu.

Ekim ayında hangi sebze ve meyveler tüketilmeli?

Hormon takviyesi, pestisitler ve doğal olmayan üretim teknikleri kullanımıyla, sebze ve meyvelere neredeyse her mevsim market raflarında ulaşılabiliyor. Ancak besinleri mevsiminde tüketmek hem doğa hem de sağlığımız için oldukça önemli.

Mevsim meyve ve sebzeleriyle beslenmek; doğayı ve doğal olanı korumak, zehirsiz gıdalar tüketmek, karbon ayak izini düşürmek için atabileceğimiz küçük ama etkili bir adım.

Yeşil Düşünce Derneği tarafından hazırlanan takvim, hangi mevsimde neleri yememiz gerektiğini hatırlatıyor. Dernek, paylaşımında şöyle diyor:

“Bu ay taze yeşillikler yağmurlarla çoğalmaya başlıyor. Bir yandan da ilk soğuklarla tadına tat katacak pırasa, nar ve ayva gibi meyve-sebzeler olgunlaşmaya devam ediyor.”

Ekim ayında hangi sebze ve meyveler tüketilmeli?

  • Kuşburnu,
  • Kapya biber,
  • Balkabağı,
  • Ispanak,
  • Salatalık,
  • Patlıcan,
  • Marul,
  • Domates,
  • Kestane,
  • Yer elması,
  • Kırmızı turp,
  • Havuç,
  • Nane,
  • Tere,
  • Kıvırcık salata,
  • Pırasa,
  • Karnabahar,
  • Lahana,
  • Mantar,
  • Kestane,
  • Soğan,
  • Maydanoz,
  • Roka,
  • Feleğen,
  • Mantar,
  • Elma,
  • Muz,
  • Kızılcık,
  • Hünnap,
  • Portakal,
  • İncir,
  • Ceviz,
  • Üzüm,
  • Mandalina,
  • Armut,
  • Greyfurt,
  • Limon,
  • Mürdüm eriği,
  • Dereotu

Güney Yarımküre’de de bahar ‘sıcak geçiyor’: Yeni Zelanda’da eylül rekorları

Kuzey yarımküre‘de insanlık tarihinin en sıcak ve bunaltıcı geçen yaz mevsiminin ardından bahar aylarını yaşayan Güney Yarımküre‘den de “sıcak rekoru” haberleri gelmeye başladı.

Yeni Zelanda‘nın serin olan bahar başlangıcı, genellikle yaz aylarında görülen rekor yüksek sıcaklıklara ulaştı. Ülkede şimdiye dek görülen en sıcak eylül ayı yaşandı; istisnasız her bölge ortalamanın üzerinde sıcaklıklara maruz kaldı.Kuzey Adası’nın doğu kıyısındaki Wairoa ise 21 Eylül’de 29,6°C’ye ulaştı; bu, ada için eylül ayında kaydedilen en yüksek  ve kayıtların başlamasından bu yana Yeni Zelanda’da üçüncü en yüksek sıcaklık.

Güney Adası‘nda ise bazı bölgelerde yeni yüksek sıcaklık rekorları kırıldı. Stewart Adası’ndaki Oban da dahil olmak üzere, şubat ayındaki normal günlük maksimum sıcaklıktan 6 derece daha yüksek olan 23,5°C’y ölçüldü. bu da Yeni Zelanda yazının zirvesi anlamına geliyor. Ulusal Su ve Atmosfer Enstitüsü’nden (NIWA) iklim bilimci Gregor Macara, “Oban’da bırakın eylülü, yazın 23,5 derece oldukça sıcak bir gün olurdu” diyor.

NIWA’dan elde edilen veriler, ülke çapındaki ortalama sıcaklığın 11,9 derece olduğunu, yani 1991-2020 Eylül ortalamasından 1,3 derece daha sıcak ve kayıtların başladığı 1909’dan bu yana en sıcak dönem olduğunu gösteriyor.

Eylül 2023’teki altı ana merkezden Auckland en sıcak olanı, Tauranga en güneşlisi, Dunedin en kurakı, Wellington en yağışlı ve en az güneşlisi ve Christchurch en serini olarak listelendi.

El Niño ve iklim değişikliğinin etkisi

Geçen hafta NIWA resmi olarak El Niño koşullarının geldiğini ilan etmişti. El Niño batı ve kuzeybatıdan daha sıcak rüzgarlar getirme eğiliminde oluyor ve bunun da doğu kıyısında daha kuru koşullara yol açacağı belirtiliyor.

El Niño’nun yaz boyunca da devam etmesi muhtemel, bu durum mevsimsel olmayan sıcak dönemlere ve ardından ani soğuk havalara neden olabilir. Hava fenomeni, klasik olarak daha sıcak koşullar oluşturtursa da iklim değişikliği, ısıyı yoğunlaştırıyor.

Guardian‘a konuşan Macara, batıdaki bazı bölgelerin artan yağış ve su baskınlarıyla karşı karşıya kalabileceğini, doğudaki bazı bölgelerin ise kuraklık riskiyle karşı karşıya kalabileceğini söyledi:”Yüksek sıcaklıklara maruz kalma ihtimalimiz artıyor, çünkü taban sıcaklığımız bugünlerde geçmişe göre daha yüksek.”

Zehirli lastik tozun okyanusa yolculuğu: En kötü mikroplastik kirliliği olabilir

Pew Charitable Trust‘ın 2020 tarihli bir raporunda, okyanuslardaki mikroplastiklerin yüzde 78’inin araç lastiklerinden geldiği belirtildi.

Otomobil lastiklerinin yaklaşık yüzde 24’ü sentetik kauçuktan (petrol yan ürünleri kullanılarak yapılan bir plastik çeşidi) yapılıyor ve araç hareket ettikçe parçalanıyor . Bu kauçuk parçalar sadece mikroplastiklerden değil, Yale Environment 360‘ın yeni araştırmasına göre de bakır, kurşun ve çinko gibi ağır metalleri de içeren “kimyasal kokteyl” içeriyor.

Euronews‘in aktardığına göre araştırmacılar, balıkların ölümüne neden olan lastiklerin çatlamasını önlemek için eklenen 6PPD adlı kimyasalın yer seviyesindeki ozona maruz kaldığında birçok başka kimyasala dönüştüğünü, bunlar arasında birçok balık türü için akut toksik olduğu bulunan bir bileşiğin de bulunduğunu tespit etti.

Yerli Amerikan kabilelerinden oluşan bir koalisyon ise  lastik tozunun somon türleri üzerindeki ölümcül etkisine tanık olduğunu açıkladı. Puyallup Kabile Konseyi yaptığı açıklamada, EPA‘ya 6PPD’yi yasaklaması çağrısında bulunarak, “Onları korumak için hiçbir şey yapılmazsa türlerin neredeyse kesin olarak yok olma noktasına geldiğini gözlemledik” dedi.

Toplamda, kauçukların çoğu kanserojen olan 400’den fazla kimyasal ve bileşik içeriyor.

Görünmeyen tehlike

Emissions Analytics‘e göre her yıl dünya çapında neredeyse 2 milyar lastik üretiliyor; bu lastik yan yana istiflendiğinde aya ulaşmaya yetiyor.

Birleşik Krallık‘taki firma, bir otomobilin dört lastiğinin kilometre başına 1 trilyon ultra ince parçacık yaydığını söylüyor. Bu parçacıklar o kadar küçük ki, akciğer dokusundan geçerek kan dolaşımına karışabiliyor ve kan-beyin bariyerini aşabiliyor.

Lastik tozu kirliliği bazı durumlarda egzoz borularından çıkan emisyonlara bile rakip olabiliyor. Bir çalışma, lastiklerden ve frenlerden kaynaklanan PM 2,5 ve PM 10 emisyonlarının, örneğin Kaliforniya‘daki egzoz borularından kaynaklanan emisyonların kütlesini çok aştığını gösteriyor.

Imperial College London‘ın yakın zamanda yaptığı bir araştırma, lastik aşınma parçacıklarının (TWP) azaltılmasının egzoz emisyonlarının azaltılması kadar önemli olduğunu belirtiyor.

Çözüm arayışları

Eko-inovasyon çalışan araştırmacılar, lastiklerin ‘doğal kauçuk’ bileşenini artırmak için bir tür kauçuk üreten karahindiba ve soya yağını kullanmayı denedi.  Continental Tire Company adlı bir Alman firması, karahindiba köklerinden bisiklet lastikleri üreterek bu çözümü ilerletiyor. Emissions Analytics’in testlerine göre bu lastikler yüzde 25 daha az kanserojen bileşik yayıyor, ancak yine de sorunlu katkı maddeleri kullanıldığına dikkat çekiyorlar.

Birleşik Krallık’ta temiz teknoloji start-up’ı The Tire Collective ise her lastiğe takılan bir cihaz üretti. Cihaz, üretilen lastik tozunu toplamak için elektrostatik ve çıkrık hava akışını kullanıyor. Parçacıklar toplandıktan sonra, yeni lastikler de dahil olmak üzere çeşitli uygulamalarla farklı türde bir kauçuğa dönüştürülebileceği belirtiliyor.

Ancak lastik tozu kirliliğinden kurtulmanın kesin bir yolu henüz bulunabilmiş değil, bu nedenle daha sıkı düzenlemelere ihtiyaç bulunuyor.

AB’de 2025’ten itibaren geçerli olacak yeni ‘Euro 7’ kuralları, frenlerden kaynaklanan partikül emisyonları ve lastiklerden kaynaklanan mikroplastik emisyonları için sınırlar belirleyen dünyadaki ilk emisyon standartları olacak. Bu standartlar , daha ağır olmaları nedeniyle daha fazla lastik emisyonu üretme eğiliminde olan elektrikli araçlara da uygulanacak.

Önde gelen 10 lastik üreticisinden oluşan Lastik Sanayi Birliği,  emisyonları azaltmak için yeniden tasarlanan lastikler de dahil olmak üzere lastik kirliliğinin “daha iyi anlaşılması ve hafifletilmesine yönelik eylemlerin teşvik edilmesi için bütünsel bir yaklaşım geliştirmeyi” amaçladıklarını açıklamıştı.

Özgürlük Yürüyüşü dördüncü gününde: Kahrolduğumuz bir suç işlendi

Türkiye İşçi Partisi (TİP), tutuklu Hatay Milletvekili Can Atalay‘ın da aralarında bulunduğu Gezi Davası tutuklularının cezalarının onanmasına karşı Hatay’dan Ankara‘ya başlattığı “Özgürlük Yürüyüşü”nün dördüncü gününde TİP Genel Başkanı Erkan Baş, deprem suçlarına dikkat çekti.

Halk için özgürlük istediklerini dile getiren Baş, halkın özgürce, eşit ve insanca yaşamasını talep ettiklerini yineledi. İktidarın ise suç işleme özgürlüğü istediğini belirten TİP Genel Başkanı, “Bir avuç yandaşını ihya etmek uğruna ülkeyi felakete sürükleme özgürlüğü istiyorlar. Halka karşı suç işlediler, suç işliyorlar” dedi. Baş, şunları dile getirdi:

“Bugün gündemimiz iktidarın deprem suçları. Türkiye İşçi Partisi veya herhangi halkçı bir partinin bırakın 20 yılı birkaç yıl dahi yönettiği Türkiye’de doğal olarak öncelik afetler olurdu, depremler olurdu. Çünkü bizim önceliğimiz kar değil, yaşam. Ama AKP iktidarının 21’inci yılında Türkiye yıkımların en büyüğünü yaşadı.”

Suçların en büyüğünün ülkenin depreme hazırlıklı kılmamak olduğunu vurgulayan Erkan Baş, depreme kadar yürütülen süreci şöyle anlattı:

“Ve dahası var; gözlerini bile kırpmadan afetleri katliama çeviren kanunların altına imza attılar. 2011’de 2013’de kanunlarda yapı denetimini özel şirketlere bıraktılar. Mimar ve Mühendis Odalarının elinden yetkilerini aldılar, kamusal denetim kavramını ortadan kaldırdılar. Yetmedi; sonuncusu 2018’de çıkarılan sözde imar barışları olmak üzere imar afları çıkarıldı. Mühendislik ve mimarlık hizmeti almamış binaların, evlerin sorumluluğu vatandaşlara yıkıldı.

Yetmedi, 6306 sayılı afet yasası kapsamında afet öncelikli alanlarda değil, rant öncelikli alanlarda kentsel dönüşüm yaptılar, bir de hiç utanmadan halka sözde ‘kentsel dönüşüm istemiyor’ diye yalan söylediler, solcular ‘rantsal dönüşüm’ istemiyordu.”

‘AFAD bu iktidar döneminde liyakatsiz insanlarla dolduruldu’

“En önemli kurumlarımızdan biri olması gereken AFAD bu iktidar döneminde liyakatsiz insanlarla dolduruldu” diyen Baş, ayrıca şu ifadeleri dile getirdi:

“Depremde bu kurum işlemedi, işletilemedi. En kritik anlarda yerli-yabancı organizasyonlar, madenciler saatlerce beklemek zorunda kaldı, sahaya onlar indi. Yardım tırlarına el konulduğunu unutmadık, sırf AFAD etiketini yapıştırmak için tırlar durduruldu, saatlerce bekletildi. Yetmedi, stratejik öneme sahip olmasına rağmen özelleştirilen telekomünikasyon hizmetleri işlemedi. Üstüne üstlük vatandaşların seslerini duyurabildikleri sosyal medya bant kısıtlamasına gidilerek engellendi. Ve tüylerimizi diken diken eden, düşündükçe kahrolduğumuz bir suç işlendi. Halk deprem bölgelerinde yağmur ve soğuk altında titrerken, çadır dağıtması beklenen Kızılay elindeki çadırları sattı. Bu halk düşmanlığı karşısında tek bir hukuki işlem dahi yapılmadı.”

‘Özgürlük ve kurtuluş bizim elimizde’

Bu suçları unutmayacaklarını ve affetmeyeceklerini dile getiren Baş, Özgürlük Yürüyüşü’nün dördüncü gününde vatandaşa şöyle seslendi:

“Bu ülkenin depreme hazır hale gelmesi için, yurttaşlarımızın bilinçlenmesi ve özgürce yaşayacağımız eşit bir ülke kurmak için hep beraber kolları sıvayacağız. Unutmayın; özgürlük ve kurtuluş bizim elimizde.”

Avrupa’da ‘en sıcak’ eylül ayının ardından ekimde de sıcak dalgaları bekleniyor

Avrupa kıtasındaki ülkeler geçen ay, tarihteki en sıcak eylül ayını yaşadı. Mevsim normallerinin üzerinde sıcak havanın ekim ayında da devam etmesi bekleniyor.

Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Polonya, İsviçre ve Birleşik Krallık‘ta geçen ay mevsim normallerinin 3,6°C üzerinde rekor düzeyde yüksek sıcaklıklar görüldü.

  • Fransız hava durumu servisi Meteo-France, ölçümlerin başladığı 1900 yılından bu yana en sıcak eylül ayı olarak ortalama 21,5°C kaydetti. Bu, 1991-2020 normalinin 3,6°C üzerinde ve bu yılın Temmuz ve Ağustos ortalaması olan 21,1°C’nin üzerinde.
  • Avusturya’da eylül sıcak hava dalgası uyarıları ülkede ilk kez yayınlandı; Viyana‘nın merkez batı bölgesi ayın başlarında 38,8°C’yi kaydedildi;  bu da ülkenin şimdiye kadarki en yüksek eylül sıcaklığıydı.
  • Almanya, eylül ayında ortalama 17,2°C’yi gördü; 1961-1990 ortalamasının neredeyse 4°C üzerinde.  Alman Hava Durumu Servisi‘nin (DWD) iklim ve çevre bölümü başkanı Tobias Fuchs, “Almanya’da bu yılın rekor eylül ayındaki olağanüstü sıcaklıklar, iklim değişikliğinin ortasında olduğumuzun bir başka kanıtı” dedi.
  • Polonya‘da sıcaklıklar ortalamanın 3,6°C üzerindeydi ve kayıtların tutulmaya başlandığı yüzyıldan bu yana eylül ayındaki en yüksek sıcaklık yaşandı.
  • Birleşik Krallık’ta ortalama en yüksek sıcaklıklar 22°C olarak ölçüldü; bu, 1895’te kırılan 20,9°C’lik önceki rekora göre önemli bir artış olarak kaydedildi.

AB‘nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3s), 2023’ün insanlığın şimdiye kadar yaşadığı en sıcak yıl olmasını bekliyor.

Ekim ayında yüksek sıcaklıklar devam edecek mi?

Yüksek sıcaklıkların bu ay Avrupa’nın bazı bölgelerinde devam etmesi bekleniyor. Birleşik Krallık’ta ise ekim ayında sıcak hava dalgası öngörülüyor. Met Office, X’te şunları duyurdu: “Sıcaklıklar bu hafta ortalamaya yakın veya ortalamanın üzerinde olacak ve önümüzdeki hafta sonuna girerken çok daha sıcak bir havanın olacağına dair sinyaller artıyor.”

Hafta içinde ise Batı Avrupa‘da bir ısı kubbesinin oluşması ve sıcaklıkların Portekiz ve İspanya‘da 37°C’ye, güneybatı Fransa’da ise 35°C’ye kadar yükselmesi bekleniyor.

İspanyol hava durumu ajansı AEMET, yılın bu döneminde sıcaklıkların normalin 10°C üzerine çıkacağını söyledi.

Isıyı hapseden sera gazları ve El Niño hava olayı, bu yıl sıcaklıkların rekor seviyelere çıkmasına neden oldu; Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre, bu eğilimin önümüzdeki beş yıl boyunca devam etmesi bekleniyor.

Gelecek ay Dubai‘de yapılacak COP28 zirvesinde dünya liderleri iklim değişikliğini nasıl önleyeceklerini ve Paris Anlaşması hedeflerine nasıl bağlı kalacaklarını tartışacak. Gezegeni ısıtan sera gazı emisyonlarını azaltmak için fosil yakıtların kademeli olarak azaltılması önemli bir konu olacak.

İklim krizi: Deniz canlıları yaşam alanlarını değiştiriyor

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Şirin, sıcaklık artışına bağlı olarak bazı deniz canlılarının yaşam alanlarında değişimlerin yaşandığını söyledi. Şirin, iklim değişikliğinin denizdeki canlıları da olumsuz etkilediğini belirtti.

Deniz suyu sıcaklıklarının son 100 yılda Akdeniz‘de yaklaşık 1,5 derece, Karadeniz‘de ise 0,5 derece arttığını ifade eden Şirin, su sıcaklıklarındaki değişimin deniz ekosisteminin bozulmasına ve canlı türlerinin farklı derecelerde etkilenmesine neden olduğunu vurguladı.

AA’dan Fırat Çakır’ın aktardığına göre; bazı balık türlerinin dağılım ve yaşam döngülerinin değiştiğini, hastalıklara karşı daha duyarlı hale geldiklerini anlatan Şirin, şöyle devam etti:

Türk Deniz Araştırmaları Vakfının İklim Değişikliği ve Denizler Raporu oldukça çarpıcı örnekler içeriyor. Bu raporda Akdeniz’de yaşayan, Karadeniz ve Marmara’da 20 yıl önce nadir görülen sardalya, kupes ve sarpa gibi türlerin sıkça görülmeye başlanması deniz suyu sıcaklığının artışıyla ilişkilendirilmektedir. Başka bir balık türü olan gün balığının Akdeniz’in güneyinden Marmara Denizi’ne çıkması da küresel ısınmanın etkileriyle açıklanmaktadır. Balık türlerinin yanı sıra omurgasız canlılardan olan bir deniz kestanesi türünün de Kuzey Ege ve Marmara Denizi’nde yoğun olarak görülmeye başlanması yine küresel iklim değişikliğine bağlı faunal değişime işaret etmektedir.”

Şirin, Akdeniz’de yaşamaya uygun olan türlerin deniz suyunun ısınmasıyla gitgide Kuzey Ege, Marmara ve hatta Karadeniz‘e kadar yayılmaya başladıklarına dikkati çekti.

Denizlerde sıcaklık artışının alg patlamalarına da neden olduğunu aktaran Şirin, bu durumdan birçok canlının etkilendiğini dile getirerek şunları kaydetti:

“Alg patlamaları, azot veya fosfor gibi maddelerin su sistemine girerek aşırı alg büyümesine sebep olması nedeniyle oluşur. Bu patlamalar, güneş ışığının diğer canlılara ulaşmasını engelleyebilir, ayrıca sudaki oksijen seviyesinin azalmasına ve suda organik moleküllerin birikimi ile zararlı etkilere yol açabilir. Bu durum su kaynağındaki tüm ekosistemi etkileyebilir. Buna bağlı olarak da balık ölümleri veya su kaynaklarının kesilmesine neden olabilir.”

Tarihte ilk: Uzaydaki çöpünü toplamayan şirkete ceza

Dish Network adlı Amerikan uydu şirketi, uzayda bıraktığı çöp nedeniyle ceza verilen ilk şirket oldu.

Şirket, eskiyen uydularını uzayda yanlış yerde bıraktığı için Amerikan telekomünikasyon düzenleyici kurumu Federal İletişim Komisyonu (FCC) tarafından 150 bin dolar para cezasına çarptırıldı.

Euronews‘e konuşan Komisyon’un İcra Bürosu Başkanı Loyaal Egal, uzay çöpü konusunda bir dönüm noktası olan cezanın komisyonun hayati önem taşıyan uzay atığı kurallarını uygulamak için güçlü bir yaptırım yetkisine ve kabiliyetine sahip olduğunu açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.

Komisyondan yapılan açıklamaya göre Dish’e 2002 yılından bu yana 122 kilometre irtifada yörüngede bulunan EchoStar-7 adlı uydunun ‘yörüngeden düzgün bir şekilde çıkarılmaması’ nedeniyle ceza kesildi.

Şirket, komisyonla vardığı anlaşmaya göre uyduyu operasyonel yörüngeden çıkararak yaklaşık 300 kilometre uzağa taşımayı taahhüt etmişti. Ancak Şubat 2023’te uydunun manevrayı tamamlayacak yakıtının kalmadığı fark edildi. Böylece uydu, gitmesi gereken yere 122 km kala, tehlike oluşturulan bir yerde kapandı. Bu da FCC’nin uzay enkazı kurallarına aykırıydı.

Milyonlarca atık yörüngede

Uzay çöpleri, Dünya’nın etrafında yörüngede olan ancak artık kullanılmayan ve çarpışma riski taşıyan teknoloji parçalarından oluşuyor. Dünya yörüngesine 1967’den bu yana 10 binden fazla uydunun fırlatıldığı tahmin edilirken, söz konusu uyduların yarısından fazlası şu anda kullanım dışında.

NASA’ya göre, uzunluğu 10 santimetreyi aşan 25 binden fazla uzay çöpü var. Avrupa Uzay Ajansı’na göre de (ESA) göre yörüngede boyutu 10 cm’den büyük 36 bin 500 adet, 1 cm ve 10 cm arasında 1 milyon adet, 1 mm ve 1 cm arasında ise 130 milyon adet uzay enkazı bulunuyor.

Bu atıklar, uzay araçları ve astronotlar için potansiyel bir tehlike oluşturuyor.

NASA Başkanı Bill Nelson, geçtiğimiz temmuz ayında yaptığı açıklamada, uzay çöplerinin “büyük bir sorun” olduğunu belirtmiş, “Saatte 17 bin 500 mil olan yörünge hızıyla yanlış yöne gelen bir boya parçası bile, uzay yürüyüşü yapan bir astronota çarpabilir. Bu ölümcül olabilir” demişti.

Aralık 2022’de Uluslararası Uzay İstasyonu’na (UUİ) kenetlenen bir Soyuz MS-22 kapsülü küçük bir göktaşının çarpması sonucu hasar görmüştü.

2022 yılının başlarında da bir Çin uydusunu bir önceki yıl imha edilen bir Rus uydusunun enkazı sıyırmıştı.

BM’ye göre yörüngedeki 14 bin uydunun yaklaşık yüzde 35’i son üç yılda fırlatıldı ve önümüzdeki on yıl içinde 100 bin uydunun daha fırlatılması bekleniyor.

İran’da 16 yaşındaki kız çocuğu komaya girdi: Ahlak polisi saldırdı iddiası

İran’ın başkenti Tahran’da, 16 yaşındaki bir kız çocuğu, metroda fenalaşaraka hastaneye kaldırıldı. Hengaw İnsan Hakları Örgütü, ismi Armita Garawand olarak duyurulan çocuğun ahlak polisinin saldırısına uğradığını duyurdu. Bilinci kapalı bir şekilde arkadaşları tarafından metrodan indirilen çocuğun görüntüleri, güvenlik kamerasına yansıdı.

Hükümet yetkilileri ise iddiaları yalanladı. İranlı yetkililer, Garawand’ın düşük tansiyon nedeniyle bayıldığını ve güvenlik güçlerinin bir dahli olmadığını öne sürdü.

Garawand’ın ‘başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle’ ahlak polisi tarafından darbedildiğini aktaran Hengaw ise, çocuğun ağır yaralı bir şekilde başkentteki Fecr Hastanesi’ne kaldırıldığına ve güvenlik gözetimi altında tutularak ‘ailesi de dahil olmak üzere hiç kimsenin kendisini ziyaret etmesine izin verilmediğine’ dikkat çekti.

Haber yapmak isteyen gazeteciye gözaltı

Şark gazetesi ise muhabiri Meryem Lutfi’nin Garawand’ın haberini yapmak için pazartesi günü Fecr Hastanesi’ni ziyaret ettiği sırada gözaltına alındığını ve daha sonra serbest bırakıldığını bildirdi.

Geçen yıl 22 yaşındaki Mahsa Jîna Emini, ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan üç gün sonra hayatını kaybetmişti. Emini’nin ölüm yıldönümü yaklaşırken sivil toplum kuruluşları, yetkilileri ‘baskıyı yoğunlaştırmakla ve aktivistlere ve protestolar sırasında ölen kişilerin yakınlarına bir gözaltı furyası başlatmakla’ suçlamıştı. İnsan hakları örgütlerine göre, aralarında onlarca güvenlik gücü personelinin de bulunduğu yüzlerce kişi protestolar sırasında hayatını kaybederken, binlercesi de gözaltına alındı.