Ana Sayfa Blog Sayfa 344

Erkekler bir ayda en az 42 kadını öldürdü

Erkekler Eylül’de en az 42 kadını öldürdü. Eylül’de en az 20 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı. Erkekler, en az 66 kadına şiddet uyguladı, en az 11 kadını taciz etti. Eylül’de erkekler en az dört kadına tecavüz etti. Eylül 2023’te erkekler, 66 kadını seks işçiliğine zorladı.

bianet‘in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlerle ortaya koyduğu Erkek Şiddeti Çetelesi‘ne göre; 2023’ün ilk dokuz ayında erkekler 247 kadını öldürdü, 56 kadını taciz etti, 578 kadına şiddet uyguladı, 12 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 254 kadını seks işçiliğine zorladı. 190 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı.

Erkekler en az sekiz kadını koruma kararına rağmen öldürdü

Erkekler, Eylül’de en az 42 kadını öldürdü; geçen yıl aynı ay bu sayı 26 idi. Erkeklerin öldürdüğü kadınlardan biri Özbekistanlı, biri Rusya, biri de Azerbaycanlıydı. Erkekler, en az sekiz kadını koruma kararına rağmen öldürdü. Bazı failler ( 2) hapishaneden çıkıp kadınları öldürdü. Kadınları öldüren erkeklerden biri “korucu”, ikisi de “polisti”.

Erkekler 13 kadını “ayrılmak istediği, barışmak istemediği”, üç kadını “kıskandığı” için öldürdü. Erkekler dört kadını “ekonomik taleplerini karşılamadığı” için öldürdü. Erkeklerin 22 kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı.

29 kadını kocası, eski kocası, sevgilisi erkekler, bir kadını arkadaşı, bir kadını korucu, dokuz kadını oğlu, damadı, kardeşi gibi erkekler öldürdü. İki kadını öldüren erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı.

Erkekler, 30 kadını ev içinde, dokuz kadını sokakta, bir kadını bahçede, bir kadını parkta, bir kadını da otomobilde öldürdü.

Eylül’de kadınları öldüren en az 37 fail vardı. Sadece 14 fail tutuklandı. Yedi fail intihar etti, altı fail gözaltına alındı, dört failin süreci “kaçtı” diye yansıdı. Altı failin hukuki süreci basına yansımadı.

Erkekler en az 11 kadını taciz etti, sadece bir fail tutuklandı

Eylül’de erkekler en az 11 kadını taciz etti. Bu sayı geçen yıl aynı ayda 16 idi. İki taciz sistematikti. Erkekler, sekiz kadını sözlü ve fiziki yollarla taciz etti. İki kadını da video fotoğraf çekerek taciz etti. Erkekler bir kadını da cinsel organını göstererek taciz etti.

Erkekler, 11 kadını, hastane, market, konfeksiyon, toplu taşıma aracı gibi ev dışı alanlarda aciz etti. Üç kadını doktor, iki kadını market çalışanı, iki kadını arkadaşı taciz etti. Dört kadını taciz eden erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı.

Kadınları taciz eden 10 fail vardı. Sadece bir fail tutuklandı. Üç fail gözaltına alındı. Altı failin hukuki süreci basına yansımadı.

Erkekler Eylül’de dört tecavüz etti: Altı failden sadece ikisi tutuklandı

Erkekler Eylül’de dört tecavüz etti. Geçen yıl aynı ayda bu sayı üç idi. Bir kadına arkadaşı, bir kadına akrabası tecavüz etti. İki kadına tecavüz eden erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı. Kadınlara tecavüz eden altı fail vardı. Faillerden ikisi tutuklandı. Üç fail serbest bırakıldı. Bir hakkında soruşturma başlatıldı.

Kadınları yaralayan 66 failden sadece altısı tutuklandı

Erkekler, Eylül’de 66 kadını yaraladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı 71 idi. Sekiz kadını ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. En az dokuz kadın koruma kararına rağmen erkeklerce yaralandı. Kadınlardan biri transtı.

En az 48 kadını kocası, nişanlısı erkekler, bir kadını esnaf, üç kadını abi, oğul gibi aile üyeleri, bir kadını patronu öldürdü. 13 kadını öldüren 15 erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı.

Erkekler, erkekler altı kadını “kıskandığı” için, en az 34 kadını da “barışmak istemediği, ayrılmak istediği” için öldürdü. Bir kadını “dans ettiği” için bir kadını da “içinden şeytan çıkardığını iddia” ederek öldürdü. Erkeklerin, 24 kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı.

Erkekler, 37 kadını ev içinde, 22 kadını da sokak, park, hastane gibi ev dışı alanlarda yaraladı. Erkeklerin yedi kadını nerede öldürdüğü bilgisi basına yansımadı.

Kadınları yaralayan en az 66 fail vardı. Sadece altı fail tutuklandı. 37 fail hakkında “yasal süreç” başlatıldı/gözaltına alındı. İki fail de kaçtı. 21 failin hukuki süreci basına yansımadı.

Erkekler 66 kadını seks işçiliğine zorladı

Erkekler, Eylül’de en az 66 kadını seks işçiliğine zorladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı, iki idi. Seks işçiliğine zorlanan kadınların tamamı Türkiye vatandaşı değildi. Kadınları seks işçiliğine zorlayan 28 fail vardı sadece 17 fail tutuklandı.

Deprem bölgesinde asbest tehdidi: Tedbir alınmazsa 353 bin kişi kanserden ölecek

TBMM Genel Kurulu’nda, İYİ Parti’nin depremde zarar gören illerde yaşanan hijyen sorunlarına ilişkin araştırma önergesinin gündemin önüne çekilmesine ilişkin grup önerisi, AKP ve MHP milletvekillerinin oyları ile reddedildi.

CHP Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere, tedbir alınmaması durumunda 352 bin kişinin kanserden öleceğini söyledi.

‘352 bin kişi kanserden ölecek’

ANKA’nın aktardığına göre; CHP Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere, enkazların toplanma alanlarında kuralsız şekilde ayrıştırıldığını vurgulayarak, “Ortalık toz duman ve göz gözü görmüyor. Kısa bir çalışma yaptım. Hükümet defalarca söylememize rağmen tedbir almadı. Bakın bu asbestin önümüzdeki süreçte deprem bölgesindeki yurttaşlarımıza yaratacağı ağır tabloyu ifade etmek isterim” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

ABD’de hatırlıyorsunuz, 11 Eylül saldırısında İkiz Kuleler yıkıldı. Bu İkiz Kuleler’in yıkımından etkilenen kişi ayısı 500 bindi, oluşan enkaz miktarı 1,8 milyondu. Enkazdan yayılan asbest iki bin tondu. Kansere yakalanma yüzde 19 ve bu olaydan sonra ABD’de 1366 kişi kanserden öldü. Bakanlık 6 Şubat depreminden sonra Türkiye’de 500 binden fazla bina yıkıldı. Oluşan enkaz miktarı 465 milyon ton. Yaklaşık 516 bin 666 ton asbest ortama yayıldı ve insanlar bunu soludu. Burada kanser vakalarında yüzde 4900 oranında bir artış olacak. Yani depremde 50 binden fazla yurttaşımız öldü.

Eğer tedbir alınmazsa, eğer gözleri kar hırsıyla bürünmüş yandaş müteahhitler uyarılmazsa bu bölgede tamı tamına 352 bin 882 kişi yaklaşık olarak önümüzdeki 5 ve 10 yıl içerisinde kanserden ölecek.”

’10 binin üzerinde aile hala konteyner sırası bekliyor’

Yeşil Sol Parti Şırnak Milletvekili Mehmet Zeki İrmez, halen deprem bölgesinde enkaz kaldırma çalışmalarının ilkel şekilde devam ettiğini belirterek, “Ağır hasar alan evlerin yaydığı asbest tehlikesi tüm yakıcılığı ile insan sağlığını tehdit etmeye devam etmekte. Yaşamın temel kaynağı olan suya insanlar halen erişememekte. Deprem bölgelerinde su kuyrukları oluşmakta. Konteyner kentlerde de durumlar hiç iç açıcı değil. Tuvalet ve banyo konteynerlerde de bulunmamakta. Salgın hastalıkların ortaya çıkması ve yayılması beklenmekte. Ayrımcılık olduğu ve iktidarın özellikle deprem bölgeleri arasında seçici davrandığı sıklıkla duyduğumuz ve bizzat gözlemlediğimiz bir durum. Eğitim konusunda da hassasiyet sıfır noktasında” dedi.

Saadet Partisi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan, “Bugün deprem bölgesinde 6 Şubat’tan daha acılar yaşanmakta. Çünkü o gün insanlar deprem felaketi ile ‘Doğa olayı, taktiri ilahidir’ diyerek boyun eğdiler. Ama yedi ay sonra insanlar umutlarını kaybetmeye başladı” dedi. Çalışkan, 10 binin üzerinde ailenin halen konteyner sırası beklediğini kaydetti.

‘Hükümetin ilgili bakanlıklarının üzerine düşeni yapmasını rica ediyoruz’

İYİ Parti Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, Hatay’da hijyen ve haşere sorununun devam ettiğini belirterek, “Hükümetin ilgili bakanlıklarının üzerine düşeni yapmasını Hatay halkı adına rica ediyoruz” dedi.

Çirkin, imam Seyfullah Akyiğit’in depremzedeleri hedef alan sözlerine ilişkin “Adını zikretmekten imtina ettiğim imam en son dedi ki ‘Hatay’daki ölüler, cenaze yıkaması sırasında kokuyordu. Bir tek kişi kokmadı, o da Suriyeli çıktı. Sebebini sordum, çünkü bu Suriyeli çok Müslüman, inançlı bir adammış’. Bu soysuzu buradan lanetliyorum. Diyanet İşleri Başkanı’na buradan sesleniyorum. Daha ne kadar sabredecek ve susacaksınız Sayın Diyanet İşleri Başkanı. Biz Hatay halkı olarak Müslüman değil miyiz? Biz Allah ve peygambere inanmıyor muyuz” diye sordu.

Çirkin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Hatay’ın Milli Güvenlik Kurulu gündemine alınmasını ve özel statülü il ilan edilmesini istedi.

 

Mahkeme de İliç’teki bilirkişilerin tarafsız olmadığını kabul etti: Keşif ertelendi

ERZİNCAN- İliç‘te Anagold‘un Çöpler Altın Madeni tesisi için istenen kapasite artırımın ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu‘ kararının iptal davası kapsamında yapılacak keşif öncesi bilirkişilerin tarafsız ve konunun uzmanı olmadığı için değiştirilmesi talebiyle ilgili karar çıktı. Erzincan İdare Mahkemesi de keşfe atanan dört bilirkişinin tarafsız ve konunun uzmanı olmadığını onayladı.

Hidrolog ile maden, meteoroloji ve jeoloji mühendisi bilirkişilerin konusunda uzman olmadığı, sehven atandığı, altın madenciliği konusunda tarafsız olmadığı ve öğretim üyesi olmadığı gerekçeleriyle değiştirilmesine karar verildi. Ayrıca 5 Ekim’de yapılması planlanan keşif de bu ara kararla birlikte ertelenmiş oldu.

Öte yandan halk sağlığı uzmanı, çevre mühendisi ve sismolog bilirkişilerine yapılan itirazlar ise somut delil yetersizliği gerekçe gösterilerek kabul edilmedi.

İtirazlara yönelik olarak verilen kararlarla ilgili şu ifadelere yer verildi:

  • Maden mühendisi bilirkişisine yapılan itiraz yönünden; yargılama süreci göz önüne alındığında, tarafsızlığı hususunda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde oluşturulan bir bilirkişi heyeti ile keşfin icra edilmesi gerektiğinden itirazın yerinde olduğu,
  • Hidrolog bilirkişisine yapılan itiraz yönünden; hidrojeolog yerine sehven hidrolog alındığı görüldüğünden yapılan itirazın yerinde olduğu,
  • Meteoroloji mühendisi ile jeoloji mühendisi bilirkişilerine yapılan itiraz yönünden; Danıştay Altıncı Dairesi‘nin yukarıda yer verilen kararında bilirkişi heyetinin öğretim üyeleri arasından seçilmesi gerektiğinin belirtildiği görüldüğünden yapılan itirazın yerinde olduğu,
  • Halk Sağlığı Uzmanı, Çevre Mühendisi ve Sismolog bilirkişilerine yapılan itiraz yönünden; davacı itirazlarının, anılan bilirkişilerin görevlerini yerine getiremeyeceği yahut tarafsız olamayacaklarına
    dair somut delillerle desteklenmediği görüldüğünden yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.”

Ne olmuştu?

İliç’teki madene karşı yıllardır direnen Sedat Cezayirlioğlu‘nun avukatı İsmail Hakkı Atal, yedi bilirkişiden bazılarının AKP’li, bazılarının altın madeni savunucusu ve bazılarınında akademik anlamda bir yetkinliği bulunmaması nedeniyle keşfin ertelenmesi için talepte bulunmuştu. Heyetteki 13 bilirkişiden yedisine itiraz edildi. İtirazların gerekçeleri ise şöyleydi:

  • “Keşif bilirkişilerinden Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Serhat Vançelik 2007-2017 yılları arasında 10 yıl Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü yapıp AKP hükümetine yakın olduğundan başta bu bilirkişiyi kabul etmedik.
  • Eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner‘in Anagold madeni soruşturma dosyasında firari FETÖ’cü Savcı Bayram Bozkurt ile Anagold şirketi arasındaki rüşvet alışverişinin eski AKP’li Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin‘in oğlunun avukatlık bürosu vasıtasıyla yapıldığı bilgisi 2009’da Adalet Bakanlığı kayıtlarına girmişti. Diğer yandan Kanada-Amerikan altın madeni ( SSR mining ) Anagold şirketine Çalık holdingin yüzde 20 ortak olması ve Çalık Holding‘in de AKP iktidarına yakın olması nedeniyle, AKP’li halk sağlığı uzmanı bilirkişi Prof. Dr. Serhat Vançelik’in vereceği raporun tarafsız olmayacağı belli olduğundan itirazımızla birlikte Adalet Bakanlığı Ceza işleri genel müdürlüğünden İlhan Cihaner’in hazırladığı soruşturma dosyasının da celbini talep ettik.
  • Diğer yandan mahkeme ‘hidrojeolog’  bilirkişi ataması gerekirken ‘hidrolik mühendisi‘ bilirkişi atamış olduğundan bu bilirkişiye,
  • Danıştay bozmasına aykırı olarak öğretim üyesi vasfını taşımayan Meteoroloji Mühendisi ve Jeoloji Mühendisine,
  • Koşulsuz altın madeni propagandacısı Maden mühendisi Prof. Dr. İbrahim Alp‘e,
  • Özel şirket sahibi ve maden şirketlerine iş yapan Çevre Mühendisi Prof. Dr. Okan Tarık Komesli’ye,
  • Sismoloji alanında yeterli çalışması olmayan ve akademik sıfatı Sismolog değil jeofizikçi olan bilirkişi Prof. Dr. Nafiz Maden‘e itirazlarımızı bildirerek, keşfin ertelenmesini talep ettik.”

Atal, Akkuyu ve Akbelen davalarında olduğu gibi İliç davasında da görünüşte ve şekli bir yargılama yürütüldüğünü belirtmişti. Cezayirlioğlu daha önce davacı olduğu dosyanın keşfine alınmamıştı.

‣İliç’te davacının alınmadığı bilirkişi keşfi
Erzincan halkı siyanür soluyor

Avukat İsmail Hakkı Atal ayrıca Çöpler Altın Madeni’nin Yedisu Fay hattı üzerinde olduğuna da dikkat çekmişti. Prof. Dr. Naci Görür söz konusu fay hattıyla ilgili şunları söylemişti:

“Bizim Yedisu fayı dediğimiz Kuzey Anadolu fayının bir bölümü. Orası çok etkin ve hızlı. Oradan çok endişemiz var bizim. Tunceli’yi etkileyebilecek ciddi bir durum. Zamanı tam bilmiyoruz ama en son deprem orada 1784 yılında demek ki zamanı dolmuş veya dolmak üzere. Ona dikkatli olmak lazım. Bir deprem de yine Tunceli’ye yakın Malatya fayı var. Malatya fayı da yani 2 bin 500 sene gibi tekerrür periyodu var. Bu son depremler bu fayları tetiklemiş olabilir. Ya da bunlara stres transfer etmiş olabilir. Onları zamanından önce deprem üretmeye zorlayabilir.”

Anagold Madencilik, Erzincan İliç’teki siyanür sızıntısını doğruladı

Daha önce madende siyanürlü sıvının bulunduğu borunun patladığına dikkat çeken Atal, olası faciaları şöyle dile getirmişti:

“Hiçbir deprem, doğal afet, fırtına, dolu v.s.nin olmadığı 21.06.2022’deki sakin yaz gecesinde siyanür borusunu patlatan Anagold madeni, her an 7’den büyük bir deprem olacağı kesin olan Yedisu fay zonu üzerinde, Fırat Nehri’ne karışmak üzere atık havuzunda bekleyen 66 milyon ton sülfirik asitli, siyanürlü atığıyla ve depremde etrafa dağılmak üzere bekleyen siyanür boruları içindeki siyanürüyle; Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en yıkıcı ve aktif çevre-ekoloji-halk sağlığı tehdididir.

Görünüşte ve şekli yargılama yürüten AKP’li hakimlerin olduğu yargı, idarenin hukuki denetimini ortadan kaldırmış ve Türkiye’nin geleceğini tehdit etmektedir. Herkes için adalet, bağımsız yargı, hemen şimdi.”

Erzincan halkının siyanür soluduğu İliç’te bilirkişi keşfi

EŞİK Meclis’te: Yeni Anayasa gündeminin parçası olmayın!

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüleri 28. Yasama Dönemi‘nin başladığı 3 Ekim’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kadın milletvekilleriyle birlikte açıklama yaptı.

İktidarın yeni anayasa teklifine tepki gösterilen açıklamada EŞİK gönüllüklerinin yanı sıra Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Emek Partisi (EMEP) ve Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) kadın vekiller katıldı.

“Bu Meclis’in anayasa yapma yetkisi yok”

81 ilden gönüllülerin katılımıyla yapılan açıklamayı EŞİK adına Hülya Gülbahar şunları söyledi:

“İktidar bir yandan, kendi döneminde defalarca değiştirerek bir AKP Anayasası haline getirdiği Anayasa’yı bile onlarca kez ayaklar altına almasına karşın, Meclis’e yeni Anayasa teklifi sunacağını söylüyor. Demokratik tartışma ve uzlaşma ortamının sıfırlandığı koşullarda, kapalı kapılar ardında yazılan taslağın sivil ve özgürlükçü bir Anayasa olacağını iddia ediyor.

Demokratik muhalefete yönelik baskıların gölgesinde, türlü çeşit adaletsizlikler ve kirli bilgiler ablukasında gerçekleşen seçimler sonucunda oluşan bu meclisin Anayasa yapma yetkisi yoktur. Mecliste yer alan partiler seçim sürecinde toplumdan yeni bir Anayasa yapma yetkisi istememiştir. Bu meclis Anayasa Meclisi değildir.”

‘Nefret suçunu önlemek yerine işliyorlar’

Açıklamada yeni anayasanın nefret suçlarını önleyecek hükümler içereceği iddiası şöyle eleştirildi:

“İktidarın RTÜK, Aile Bakanlığı gibi aracılığıyla LGBTİ+’lara karşı nefret suçu işliyor olması trajik bir ikilem olmaktan öte, insan haklarına karşı büyük bir saygısızlıktır.”

LGBTİ+ evliliklere anayasal yasak getirme girişimleri ile ayrımcılık anayasal hale getirilmeye, aile çeşitliliği ve evlilik eşitliği yok edilmeye çalışılmaktadır. Anayasa’nın aile ile ilgili 41 maddesinde önerilen değişikliğin bir amacı da, erkek çok eşliliğinin önünün anayasal olarak açılmasıdır.”

‘Eşitlik ortadan kaldırılmak isteniyor’

Açıklamada, yapılmak istenen yeni anayasanın kadın erkek eşitliğini ortadan kaldırmak niyetiyle hazırlandığına dikkat çekildi:

“Aileyi koruma” adı altında kadınların ve çocukların baskı ve şiddete mahkum edildiği reisli bir aile modeli tüm topluma dayatılmaktadır. Nafaka hakkı, boşanmanın hızlandırılması, aile arabuluculuğu,  karma eğitim, erkekleri mağdur ettiği iddia edilen 6284 sayılı şiddet yasası tartışmaya açılarak toplumdaki eşitlik fikri ve kadınların hayatları ve emekleri değersizleştirmeye çalışılmaktadır.

Medeni Yasa ve laik, eşitlikçi aile hukuku; seküler dindar, genç yaşlı, fark etmeksizin bu ülkede yaşayan herkesin eşit yurttaşlık güvencesidir. Medeni Yasa kadınların eşit yurttaşlık hakkı ve doğumdan ölüme tüm haklarına saygı demektir. Eşitliği sağlayan yasaları her fırsatta aşındıran iktidarın “Medeni Yasa’nın aile hukuku bölümünü sil baştan ele alacağız” demesi bir tehlike işaretidir. Bu nedenle EŞİK olarak 3 yıldır, “Yasalara dokunmayın, uygulayın” diyoruz. Çünkü her dokunduklarında bozduklarını biliyoruz.”

Muhalefet partilerine çağrı

EŞİK, yeni anayasa karşısında tüm muhalif kesimleri ve muhalefet partilerini ortak bir duruş göstermeye çağırdı:

“Yok canım, o kadar da değil” diyen, iktidarın tek derdi ekonomik krizi gölgelemek diyerek olan biteni görmezden gelen, kadın haklarının tırpanlanmasını sonra, hiç gelmeyen uygun bir zamanda konuşulacak ikincil bir mesele olarak gören; laikliği çekinerek savunan ya da sözünü etmeyen tüm toplumsal kesimleri, tüm kadınları ve laiklik ve eşitlikten yana tüm milletvekillerini göreve çağırıyoruz.”

Karaca: Yüzbinlerce kadının vebalini ödeyebilecek misiniz?

EŞİK gönüllülerinin izlediği Genel Kurul’da konuşan EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca da “Şu an izleyici sıralarında gözlerini meclise dikmiş kadınlar adına soruyoruz” diye seslendi:

“Bu mecliste ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ kavramını öcüleştirip, kadınların hayatları ve tüm kazanımları üzerinden protokoller yapıp, seçim propagandalarında kadın haklarını hedefe koyarak meclise giren vekiller var.

Bu vekiller ailenin huzurunu ve birliğini, ailenin bütün yükü üstlerine yıkılan kadınların her türlü şiddete boyun eğerek, kadınların mutlak itaatinde olduğunu iddia ediyorlar, kadınları ‘aile’ dışında bir varlık saymıyor ve hatta ‘yalnız kadınları sahiplendirmekten’ söz edebiliyorlar.  Mecliste çok eşli vekiller var. Bu vekiller çocuk yaşta evlendirmelerle ilgili konuşurken ‘neye göre kime göre çocuk’ diyebiliyor, meşrulaştırmaya çalışıyorlar.- Bu mecliste çok eşli vekil var arkadaşlar. Erkek çokeşliliğini meşrulaştırmak istiyorsunuz dememizin canlı kanıtı olarak seçtirilmiş adeta.

Siyaseten hakları tartışmaya açıldığı için, yasayı uygulaması gerekenler ayak sürüdüğü için şiddete maruz kalmaya devam eden, hatta canından olan yüzbinlerce kadının vebalini ödeyebilecek mi bu vekiller?”

Cengiz Holding binası önünde gözaltına alınan aktivistlerin davası görüldü

Başta Kazdağları olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde ekokırıma yol açan projeleriyle bilinen ve muhalif kesim tarafından ‘beşli çete‘ olarak adlandırılan şirketlerden Cengiz Holding‘e karşı şirket binası önünde toplanan yurttaşlara yapılan saldırının davası bugün görüldü.

Ekokırım faaliyetlerine karşı, 6 Aralık 2022’de şirketin İstanbul, Altunizade’deki ofisi önünde basın açıklaması okumak isteyen vatandaşlar gözaltına alınmıştı. Bu süreçte şirketin özel güvenliği tarafından saldırıya uğrayan yurttaşlar şikayetçi olmuştu. Fiili bir eylem gerçekleştiremeden gözaltına alınan vatandaşların güvenlik tarafından pankartı da yırtılmıştı.

Davanın duruşması bugün (3 Ekim) Kartal Anadolu Adliyesi’nde görüdü. İlk duruşmada Avukat Onur Cingil ve Ömer Meşe hazır bulundu. Dava sonrası aktivistler tarafından yapılan açıklamada bugünkü duruşmada aktivistlerin şikayetçi olduğu şahsın suçlamaları kabul etmediğini, aktivistlerin kendisine saldırdığını belirttiğini aktardı.

Olay gününe dair tüm görüntüler avukatlar tarafından mahkeme heyetine sunuldu. Davaya ilişkin aktivistler ve çevre dernekleri tarafından yapılan ortak açıklamada şunlar dile getirildi:

“Adil bir yasama sürecinde, emsal teşkil edeceğini düşündüğümüz haklı davamızda, savcı tarafından dosyaya konulmayan Cengiz Holding’in özel güvenliğinin bize karşı uyguladığı saldırı görüntülerini, Avukatlarımız 14 Aralık 2023 tarihinde görülecek olan bir sonraki duruşmaya delil olarak sunacaklarını mahkemeye beyan etti.

Savcılık bu saldırıyı basit bir pankart yırtma ve mala zarar verme davası olarak açmış olup, Cengiz Holding’in uzun yıllardır ülkenin bir çok yerinde ekosistemin ve tüm canlıların yok olmasına sebep olduğunu görmezden gelmiştir. Ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi, İkizdere/Cerrattepe/Kazdağları‘nda da doğal yaşam alanlarının gözümüzün önünde yok olmasına seyirci kalmamız isteniyor! Bizler yaşam savunucuları olarak hukuki mücadelemize devam edeceğimizi, hak, hukuk, adalet yerini bulana kadar davamızdan vazgeçmeyeciğimizi beyan ediyoruz.”

‘Bu davet, bu memleket bizim’

Doğa için mücadele veren yurttaşlar ayrıca diğer vatandaşları da davaya destek olmaya davet etti:

“Dava sürecimizin kamuoyu tarafindan yakından takip edilerek, nefesimiz olan ormanlarımızı soframızdaki bereket olan tarım alanlarımızı, zeytinliklerimizi, nehirlerimizi, meralarımızı hep birlikte korumaya ve savunmaya davet ediyoruz.

‘Bu davet, bu memleket bizim'”

Ortak açıklamada imzası bulunan kuruluşlar ise şöyle:

  • Ekoloji Birliği
  • Ekoloji Birliği Kadın Meclisi
  • İklim Adaleti Koalisyonu
  • Kazdağları İstanbul Dayanışması
  • İkizdere Dernekler Federasyonu
  • Validebağ Direnişi
  • Tarlabaşı Dayanışma
  • Bursa Su Kolektifi
  • Van Çevre Tarihi Eserleri Koruma Araştırma Ve Geliştirme Derneği
  • Munzur Koruma Kurulu (DEDEF)
  • İkizköy Çevre Komitesi (Akbelen)
  • Kazdağları Ekoloji Platformu
  • Munzur Çevre Derneği
  • Gökova Ekolojik Yaşam Derneği
  • Kuşadası Çevre Platformu
  • Yaşam ve Dayanışma Yolcuları
  • Yeşil Direniş Ekoloji Ve Yaşam Gazetesi
  • Divriği Doğa Ve Yaşam Platformu
  • Green Justice Platformu
  • Validebağ Savunması
  • Güzelçamlı Doğa Yürüyüşçüleri
  • Muğla Çevre Platformu
  • Marmaris Kent Konseyi
  • Fenerbahçe Kalamış Dayanışması
  • Kadıköy Kent Dayanışması
  • Reşadiye Çevre Platformu

Ne olmuştu?

Başta Kazdağları olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde ekokırıma yol açan projeleriyle bilinen ve muhalif kesim tarafından ‘beşli çete‘ olarak adlandırılan şirketlerden Cengiz Holding‘in ekokırım faaliyetlerine karşı, 6 Aralık 2022’de şirketin İstanbul, Altunizade’deki ofisi önünde basın açıklaması okumak isteyen vatandaşlar gözaltına alınmıştı.

Aynı gün Cengiz Holding’in Kazdağları’nda hayata geçirmek istediği Halilağa Bakır Madeni projesine karşı açılan üç ayrı davanın duruşması görülmüştü. Ekoloji aktivistleri de bu duruşma öncesinde İstanbul’dan kamuoyunda farkındalık yaratmak ve Cengiz Holding‘in faaliyetlerine tepki göstermek adına basın açıklaması yapmak istemişti.

Basın açıklamasını kaydeden gazeteci ve açıklamaya yapmak isteyen yurttaşlara açıklamanın ilk cümlelerinin ardından müdahalede bulunan polis, yedi kişiyi gözaltına almıştı.

Basın açıklamasını engelleme girişimi sırasında polislere anayasal haklarını kullandıklarını ifade eden yurttaşlar, gözaltının ardından serbest bırakılmıştı.

Çevre avukatı İsmail Hakkı Atal, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Yapılan tamamen hukuksuz ve yasaya aykırı. Herkes önceden izin almaksızın basın açıklaması yapma hakkına sahiptir. Anayasal haklarını kullanan yurttaşlara kanunsuz emir uygulayarak gözaltı yapan, yaptıran tüm kamu ( parti) görevlilerini ve Mehmet Cengiz’i Savcılığa şikayet ettikten sonra verilecek takipsizlik kararını Anayasa mahkemesine taşıyarak gelecekte hepsinin yargılanmasını sağlayacağız. O [Gözaltı emrini veren] amir 5’li çeteyle birlikte yargılanacak” demişti.

Papa’dan eşcinsel çiftlerin kutsanmasına yeşil ışık: Dışlayan yargıçlar olamayız

Katolik Hristiyanların ruhani lideri Papa Francis “sınırlı olması, duruma göre karar verilmesi ve heteroseksüellerin düğün törenleriyle karıştırılmaması koşuluyla” rahiplerin eşcinsel çiftleri kutsama olasılığını açık kapı bıraktı.

Asya, Avrupa, Afrika, Amerika Birleşik Devletleri ve Latin Amerika‘dan beş muhafazakâr kardinal, Papa’ya çarşamba günü Vatikan‘da başlayacak olan küresel bir toplantıya ilişkin konular hakkında “Dubia” (Latince’de “Şüpheler”) olarak bilinen bir dizi resmi soru göndermişti. Sorulardan biri, özellikle Almanya ve Belçika gibi ülkelerde nispeten yaygın hale gelen, rahiplerin eşcinsel çiftleri kutsamaya başlamasıyla ilgiliydi.

Temmuz ayında yapılan yazışmalarda beş kardinal Francis’in cevaplarından “tatmin olmadıklarını” açıklayınca, Vatikan Papa’nın cevaplarını yayımladı.  Cevapta, Papa’nın yanıtının, 2021 yılında Vatikan’ın “doktrin ofisi” tarafından bu tür kutsamalara izin verilmemesi yönündeki kararından farklı olduğu görüldü.

‘Kilise, insanlara nezaket, anlayış ve hassaslık ve cesaretlendirmeyle yaklaşmalı’

Yedi maddelik yanıtında Papa Francis, Kilise’nin evliliği “bir erkek ve bir kadın arasında özel, istikrarlı ve çözülmez bir birliktelik” olarak anladığını ve “bu inançla çelişebilecek her türlü ayin veya kutsal törenden” kaçınması gerektiğini söyledi. Ancak “Papazlığa ait hayırseverlik tüm kararlarımıza ve tutumlarımıza nüfuz etmelidir” dedi ve “Sadece inkar eden, reddeden ve dışlayan yargıçlar olamayız” diye ekledi:

“Bir kutsama talep edildiğinde, bu Tanrı’ya yardım için bir yalvarış, daha iyi yaşamak için bir yakarış ifade eder. Papazlığa ait sağduyu, bir veya daha fazla kişi tarafından talep edilen ve yanlış bir evlilik kavramını yansıtmayan kutsama biçimlerinin olup olmadığını yeterince ayırt etmelidir” diyen Papa, kutsama taleplerinin vaka bazında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı:

“Belirli durumlarda bu sağduyunun bir parçası olabilecek kararların mutlaka bir norm haline gelmemesi gerektiğini” de belirten söyleyen Papa, “Kilise hukuku her şeyi kapsamamalıdır ve kapsayamaz da” dedi; Kilise’nin insanlarla olan ilişkilerine her zaman “nezaket, sabır, anlayış, hassasiyet ve cesaretlendirme” ile yaklaşması gerektiğini de belirtti.

Şubat ayında, Birleşik Krallık’taki Anglikan Kilisesi‘nin üst düzey isimleri de yapılan oylamada eşcinsel çiftler için kutsama dualarına izin veren öneriyi desteklemişti. Böylece eşcinsel bir çift, yasal bir evlilik töreninin ardından adak duaları, şükran günü ve Tanrı’nın kutsaması gibi hizmetler için bir Anglikan kilisesine gidebilecek.

Spil Dağı’nda taş ocaklarından sonra şimdi de tarım arazisine RES tehditi

Taş ocakları tehdidi altında olan Spil Dağı Tabiat Parkı için, rüzgar enerjisi santrali (RES) projesi için çevresel etki değerlendirme süreci başlatıldı.

Park yakınlarındaki ormanlık alanda açılmak istenen üç ayrı taş ocağı için çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreci başlatan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, aynı bölge için başvuru yapılan RES projesi için de ÇED süreci başlattı.

İzmir‘in Kemalpaşa ilçesindeki Beşpınar, Sütçüler, Akalan ve Ayvacık mahalleleri sınırındaki alana 48 MWm gücünde sekiz türbin dikmeyi planlayan MBD İnşaat Sanayi ve Ticaret Şirketi, bu proje için 1 milyar 860 milyon 768 bin TL bütçe ayırdı.

 

Rüzgâr türbinlerinin dikilmesinin planlandığı alan, İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100 bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı’na göre orman alanı ve tarım arazisi.

Türbinlerin iki tanesinin ise Spil Dağı Tabiat Parkı sınırların içinde dikilmesi planlanıyor.

Projenin hayata geçmesi durumunda yüzlerce ağaç kesilme tehlikesiyle karşı karşıya. Bölge aynı zamanda yılkı atlarının da yaşam alanı. Öte yandan, şahıs arazilerinde kalan bölgelerin kamulaştırılması da gündemde.

spil1.jpg

Bakanlık, Damlacık, Beşpınar ve Sütçüler köyleri sınırlarında üç kalker ocağı açılması ile ilgili ÇED süreci başlatmıştı. Damlacık Köyü’nde yapılmak istenen toplantı halkın tepkileri nedeniyle iptal edilmişti.

‘Temiz enerjiyi de kirletiyorlar’

ÇED süreci ile ilgili Artı Gerçek’e konuşan Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) avukatlarından Arif Ali Cangı, Milli Parklar Kanunu’na göre tabiatı koruma alanlarında söz konusu projelere izin verilemeyeceğini söyledi.

Spil Dağı Tabiat Parkı içinde söz konusu projeye izin verilmemesi gerektiğinin belirten Cangı “Korunması gereken yerlere bu şekilde RES, GES gibi ‘yenilenebilir enerji’ olan projelerin hayata geçirilmesi, temiz enerjinin de kirletilmesi sonucu doğurmaktadır” dedi:

“Milli Parklar Kanunu’nun 10. maddesine göre ‘Tabiat anıtları ve tabiatı koruma alanlarında kullanma izni verilemez veya irtifak hakkı tesis edilemez.’ Orman Kanunu’nun yasakladığı eylemler bu alanlarda işlenirse iki kat ceza verilir. Bu nedenle Spil Dağı Tabiat Parkı içinde planlanan bu projeye izin verilmemelidir.”

Gözaltına alınan Ayşenur Arslan serbest bırakıldı: Bir parça konuşma orucunda olacağım

Ankara‘da İçişleri Bakanlığı önündeki bombalı saldırısı hakkında kullandığı ifadeler nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında soruşturma başlatılmasının ardından gözaltına alınan gazeteci Ayşenur Arslan serbest bırakıldı.

Arslan adliye önünde yaptığı açıklamada, kendisine yönelik gözaltı prosedürü uygulanmadığını, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü (TEM) polislerince savcılığa kadar eşlik edildiğini söyledi.

Sağlık sorunlarından bahseden Arslan, “O nedenle bir parça konuşma orucu içinde olacağım. Bu ne kadar sürecek, hatta bitecek mi henüz bilmiyorum. Sizlere meslektaşlarım aracılığıyla elbette bildiririm” dedi.

‘Savcı, meselenin köpüğünü alarak soru sordu’

Arslan’ın açıklaması şöyle:

“Öncelikle bana söyleneni aktarıyorum. Bu bir gözaltı değil. Gözaltı prosedürü uygulanmadı. Mesela, hastaneye, herhangi bir emniyet müdürlüğüne veya Vatan Emniyet’e götürülmedim. Oraya gidip oradan gelmedik. Neredeyse bir terörle mücadele ekibi bana savcılığa kadar eşlik etti diye özetlesem yeridir. Savcı, sosyal medyada iyice köpürmüş olan meselenin, deyim yerindeyse köpüğünü alarak bana sorular yöneltti.

O sorular karşısında ben gerçekte ne anlattığımı, neyi kastettiğimi, terörü övmek bir yana dursun bu konudaki kaygıları bir vesileyle paylaştığımı anlattım. Ve neticede serbest kaldım. Bunun sonucu tabi, takipsizlik, davaya dönüşüp dönüşmeyeceğini bilmiyorum. Fakat, netice itibariyle buradayım, karşınızdayım. Canlı yayından alınıp, oradan karakola, mahkemeye ve Silivri‘ye götürülen bir Merdan Yanardağ varken, yasal hakkını kullanması engellenen bir Barış Pehlivan varken, Gezi hükümlüleri varken benim bu olayı ciddiye alıp da mesele dip büyük büyük sözcükler söyleyecek durumum yok. Pek çok kişinin başına çok ciddi şeyler geliyor.”

‘Konuşma orucu içinde olacağım’

Gözaltına alınmasını bir mesele haline getirmekten utanacağını söyleyen Arslan, “Ama eğer medya tarihine bu vesileyle bir katkısı olacaksa, bir virgül mertebesinde; bundan mutluluk duyarım. Tam da sağlığımın bozuk olduğu bir döneme denk geldi bu. O nedenle bir parça konuşma orucu içinde olacağım. Bu ne kadar sürecek, hatta bitecek mi henüz bilmiyorum. Sizlere meslektaşlarım aracılığıyla elbette bildiririm. Başta, genç meslektaşlarım olmak üzere, herkese ilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum” dedi.

Ne olmuştu?

RTÜK‘ün inceleme, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma başlattığı, gözaltına alınmasının ardından serbest bırakılan Ayşenur Arslan, Halk TV‘deki programda Ankara’daki saldırıya ilişkin şüphelerini dile getirmiş, ardından iktidar yanlısı pek çok kesim tarafından hedef gösterilmişti.

Gazeteci Ayşenur Arslan gözaltına alındı

Arslan dün (2 Ekim) Halk TV yayınında, şunları söylemişti: “Belki o kişi üzerine bomba olduğunu bilmiyordu. Gelip hiçbir şey yapamadan ölünmez. Bana sorarsanız Her şeye aykırı, durup dururken kendini patlatmış. Ankara’da bir arabayı açıp düz kontakla çalıştırmak yerine neden Kayseri’de birini öldürerek ‘Ben geliyorum heeey. Bombalar sırtımızda tabanca belimizde nedir yani…”

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Arslan’ın Ankara’daki saldırının ardından kullandığı ifadeler nedeniyle Halk TV ve Arslan hakkında inceleme başlatmış, Halk TV İmtiyaz Sahibi Cafer Mahiroğlu da Arslan’ın sunduğu Medya Mahallesi programının yayından kaldırıldığını açıklamıştı.

Kaos GL’den Yeni Akit’e 55 bin TL’lik tazminat davası

Kaos GL Derneği, kendisini sürekli hedef gösteren, nefret söylemi üreten, hakaret eden iktidara yakın medya organı Yeni Akit gazetesi hakkında ‘hakaret, aşağılama ve nefret söylemi üreterek kişilik haklarını ihlal ettiği’ gerekçesiyle 55 bin TL’lik tazminat davası açtı.

Dernek, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan tazminat davası dilekçesinde; hakaret, aşağılama ve nefret söylemi üreterek kişilik hakları ihlal edilen Kaos GL lehine tazminat talep etti.

Kaos GL’de yer alan habere göre; derneği temsil eden Avukat Kerem Dikmen’in Ankara 33. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı davada, Yeni Akit’ten toplam 55 bin TL tazminat ve yasal faizi talep ediliyor.

Kaos GL’nin LGBTİ+ toplumuna dönük saldırıların hedefi olduğunu belirten Av. Dikmen, dilekçede dava gerekçesini şöyle açıkladı:

“Davalı Yeni Akit gazetesi düzenli olarak müvekkil derneğe sapkın, sapık, sapkınların çatı örgütü, ahlaksızlığın merkezi, sapkın homolar, ‘Kendilerini LGBTİ olarak tanımlayan eşcinsel sapkınlar’, ‘Batılı ülkelerin ve Alman Vakıfları’nın fonlarıyla beslenen homolar’, ‘sapkın homolar’, ‘eşcinsel ahlaksızlar’, ‘AB ülkelerinin, Alman Vakıfları’nın ve Soros’un kirli paralarından nemalanan homolar, sapkınlıklarını ve ahlaksızlıklarını normalleştiren provakatif faaliyetlere imza atıyor’, ‘LGBTİ’li ahlaksızlar’, ‘gayriahlaki oluşumlar’, ‘Ülkemizdeki sapkınların çatı kuruluşu KAOS GL’ ve benzeri hakaret içerikli nefret söylemleriyle saldırmakta, kişilik haklarını ihlal etmektedir.”

‘Yeni Akit’in ifadeleri nefret söylemidir’

Dilekçede, Yeni Akit’in Kaos GL’yi hedef gösteren yazıları delil olarak sunuldu.

Av. Dikmen, Yeni Akit’in bu yazıları yayarak LGBTİ+’lara dönük nefreti körüklediğini vurguladı ve ekledi:

“Yani kitleleri harekete geçirdiğinin, nefreti körüklediğinin, müvekkile dönük şeref ve itibarı tahkir etme ve aşağılama şeklindeki haksız eylemlerin kitleler arasında da karşılık bulduğunun açık göstergeleri vardır. Bunlar, okur yorumlarından gözlemlenmektedir. Özellikle bir kısmı internet üzerinden yapılan ve yukarıda listelenen yayınlara internet sitelerinde okuyucular tarafından yapılan yorumlar, bu hakikati gözler önüne sermektedir.”

Yeni Akit’in Kaos GL’ye dönük ifadelerinin nefret söylemi olduğunu hatırlatan Av. Dikmen, Kaos GL’nin kitleler gözünde düşmanlaştırıldığını, ahlaksızlık, sapkınlık gibi toplumca dışlanan kavramlarla özdeşleştirildiğini; kendisine dönük ön yargıların yaygınlaştırıldığını da ekledi:

“Aynı zamanda hakaret içeren bu ifadeler müvekkili hedeflemekte, hedef göstermekte, toplum karşısında onu küçük düşürmekte, şeref ve itibarına zarar vermekte, potansiyel üye ve destekçilerini dernekten uzaklaştırmaktadır. Özellikle derneğin etkinliklerine dönük hedef göstermeler nedeniyle müvekkil dernek geçmişte birçok etkinliği de gerçekleştirememiş ve bu nedenle planlı faaliyetleri de sekteye uğramıştır.”

Akkuyu NGS CEO’su: Santral bizim, onu kendimiz için inşa ediyoruz

Mersin‘in Gülnar ilçesinde inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer A.Ş‘nin. CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Zoteeva bir Rus kanalına verdiği röportajda Akkuyu Nükleer Santrali  hakkında “Kendimiz için inşa ediyoruz. Bu nükleer santral Rusya‘ya aittir” dedi.

Rusya’nın Sovyetler Birliği’nden bu yana “nükleer ihracatı”yla ilgili video haberde konuşan Zoteeva, Rusça çevirmeni Sabri Gürses‘in teyitli çevirisine göre, şunları söylüyor:

“Bunu kendimizde (kendi toprağımızda) değil, kendimiz için inşa ediyoruz. Bu nükleer santral Rusya’ya aittir. Bu bizim santralimiz, başka ülkenin topraklarında bulunan bizim santralimiz.”

 

CEO, haberde Sovyetler Birliği zamanından bu yana dünyaya “atom enerjisi” taşıdıklarını, böyle bir sanayiye sahip olduklarını anlatıyor.

‣Akkuyu’yu millileştirmeyeceğiz, yıkacağız! 

Ali Mahir Başarır: Utanmıyor musunuz?

Video haberi sosyal medya hesabından paylaşan CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, “Bu açıklama malumun ilanıdır! Bu anlaşmaya imza atanlara soruyorum, siz bu durumdan utanmıyor musunuz? Buna imkan verenler yerli ve milli olmaktan bahsedemezler!” dedi.

Demircan: Türkiye Rusya’ya hiç olmadığı kadar bağımlı hale gelecek

Yeşil Gazete yazarı, Nükleersiz.org koordinatörü Dr. Pınar Demircan, Anastasia Zooteva’nın bu açıklamasının,  nükleer karşıtlarının 2010 yılında Rusya ile Türkiye arasında imzalanan hükümetlerarası anlaşmanın ardından reaktör kurulumu için imzalanan “yap -sahip ol -işlet /Built-Own-Operate (B.O.O)” tipindeki reaktör anlaşmasıyla Rusya’ya bu santralin kurucusu, sahibi ve işletmecisi olma imkanının verildiğine dair tespitlerini teyit ettiğini söyledi:

“İmzalandığında dünyada uygulaması olmayan, ikinci örneği Bangladeş’te yine Rusya tarafından kurulması planlanan projede görülen bu reaktör finansmanı anlaşmasıyla siyasal iktidar maalesef halka Türkiye’nin hiçbir maliyete katlanmadan nükleer santral sahibi olduğunu anlatıyor. Gerçekte olan ise Türkiye’nin toprak ve liman verip her türlü stratejik kolaylık ve imtiyaz sağlamasıyla Rusya’nın hiçbir ekolojik maliyet ve riske katlanmadan Akdeniz’in kıyısında bir nükleer santral sahibi olmasıdır.”

Anlaşmayla Rusya’nın hiçbir zaman yüzde 51’den daha az hisse sahibi olmayacağı garantisine sahip olmasının da yine sahiplik ilişkisinin Rusya lehine işlediğini gösterdiğini hatırlatan Demircan, ” Anlaşmayla Rusya’ya 15 yıl boyunca piyasa elektrik alım fiyatının dört katına denk gelen ödeme garantisi ise bu karlı yatırımın garantisidir. Ne var ki bu projenin salt Rusya’ya ekonomik karlılık sağlamakla kalmayacağını en iyi Ukrayna pratiği gösteriyor. Ukrayna’da Rusya tarafından kurulmuş olan nükleer santrallerin askeri üs olarak kullanılması Türkiye’nin bu santral üzerinden sadece enerjide değil siyasi ve dış politikasıyla da Rusya’ya hiç olmadığı kadar bağımlı hale geleceğinin açık işaretidir” dedi.

Demircan, Rusya’nın Akdeniz’in karşı kıyısında Mısır‘da kurduğu El Dabaa Nükleer Santrali ile Akdeniz coğrafyasını kontrolü altına alacağının öngörülebileceğini de ekledi.

‣Erdoğan Putin’le görüştü: Akkuyu, Sinop, üçüncüyü de farklı bir merkezde yapacağız 
‣Erdoğan: Putin’e iki yeni nükleer santral yapımını önerdim

Ne olmuştu?

Rusya‘nın Akkuyu NGS Projesi için Türkiye‘ye üç hafta içinde 15 milyar dolar göndereceğine ilişkin iddialarla aynı gün, santralin yatırım sahibi Rus devlet enerji şirketi Rosatom, Türkiye’de santralin inşaatını üstlenen firma Titan2-IC İçtaş ile anlaşmasını ‘usulsüz harcama, inşaatta gecikme ve iş güvenliğindeki eksikler’ gerekçeleriyle feshetti.

Yeni anlaşma, Rusya merkezli Montajno-Stroitelnoye Upravlaniye No 90, Konsern Titan-2 ve Sosnovoborelektromontaj anonim şirketleri tarafından Ekim 2019’da Mersin’de kurulmuş olan TSM Enerji ile yapıldı.

IC İçtaş, yaptığı açıklamada feshin hukuksuz olduğunu, esas amacın ‘projenin yönetimindeki Türk şirketlerinin varlığını azaltmak ve taşeron seviyesine indirgemek olduğunu’ söyledi ve konuyu Londra Tahkim Mahkemesi‘ne götüreceğini duyurdu.

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir BaşarırMeclis‘te “Daha birkaç gün önce dördüncü ünitenin temel atma törenine Rosatom müdürü ve Enerji Bakanı Dönmez birlikte katıldı. Bir hafta içinde ne oldu da sözleşme feshedildi? Siyasi iktidar bunları araştıracak mı?” diye sordu.

İYİ Parti lideri Meral Akşener de ‘Rusya ile kurulan asimetrik ilişki biçiminin artık sürdürülebilir olmaktan çıktığına’ vurgu yaptıarak hükümeti santrali millileştirmek üzere gerekli adımları atmaya davet etti:

“Akkuyu’da yapılan hukuksuz fesih işlemi, Türk şirketinin tasfiye edilerek ülkemizin nükleer enerji alanındaki gelişimini engellemek anlamına geliyor. Bu kabul edilemez.”

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise, hükümetin enerji politikalarını ve Akkuyu’daki alım garantisine vurgu yaptı:

“Erdoğan hemen hemen her alanda teslim alınmış durumda. Devlet kasası tamtakır. Düne kadar hakaret ettiği yabancı liderler önünde bugün önünde eğiliyor.Bütün bunları iktidarda kalmak için yapıyor. Bu durumda tabii Erdoğan üzerinden Türkiye’de at koşturanlar Erdoğan’ın gitmesini istemezler.

Rusya ya da herhangi bir ülke bu durumdan cesaret alıp Türkiye’yi adeta bir sömürge ülkesi zannetmemelidir. Düşünün ki sizin ülkenizde nükleer santral yapılıyor, sahibi başkası, işleticisi başkası, üstelik bir süre sonra size de devretmeyecek, tamamen onun malı. Dünyada ilk ve tek.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, konuya ilişkin dört gün sonra yayımladığı açıklamada, taraflar arasında ihtilafların yaşandığını, bu süreçte Bakanlığın ihtilafın çözümü için gerekli girişimlerde bulunduğunu söyledi:

“Önceliğimiz, projenin başından bu yana inşaat sahasında hizmet veren bütün yüklenicilerin ve çalışanların aleyhine bir mağduriyet oluşmaması ve projenin zamanında devreye alınmasıdır. Daha önce olduğu gibi, yine bu çerçevede girişimlerimiz sorunların çözümü için devam etmektedir. Taraflara da böyle bir projede daha sağduyulu ve yapıcı bir görev düştüğünü bir kez daha hatırlatmak isteriz.”