Ana Sayfa Blog Sayfa 849

Rusya’nın kömür ihracatı kaybını Türkiye ve Hindistan dengeledi

Rusya’nın Ukrayna‘yı işgalinin ardından AB ve Japonya, sadece gaz ve ham petrol değil, kömür ithalatı kısıtlaması da getirdi.  Ancak Reuters‘ın analize göre, Rusya güçlerinin 24 Şubat’ta Ukrayna topraklarına girmesinin ardından, ülkenin deniz yoluyla yaptığı kömür ihracat hacmi korundu, hatta arttı.

Rus kömürünü en çok tedarik eden Avrupa ülkeleri, ithalatın yasaklanmasını önerdiyse de henüz bu kısıtlama tam olarak uygulanmadı. Almanya, İtalya ve Hollanda gibi en çok kömür ithal eden ülkeler ise mayıs ayında 2,59 milyon ton alırken bunu haziranda 1,47 milyon tona düşürdü.

Dünyanın en büyük üçüncü kömür ithalatçısı Japonya ise ocak ve şubatta 1 milyon tonun üzerinde olan alımını mayıs ayında  483 bin tona indirdi.

Güney Kore, ticareti sonlandırmayı planladığını açıklasa da Rus enerjisine resmi olarak yaptırım uygulamıyor. Dünyanın en büyük iki kömür ithalatçısı olan Çin ve Hindistan‘ın da Rusya’ya herhangi bir yaptırımı yok. Hatta şu anki fiyat indiriminden faydalanmak için ithalatı artırıyorlar.

Rusya, Avustralya, Endonezya ve Güney Afrika‘nın ardından dünyanın dördüncü en büyük kömür ihracatçısı olarak hem Atlantik hem de Pasifik havzalarını besliyor.

Hindistan ve Türkiye kaynaklı artış

Avrupa ve Japonya’dan pazar kayıplarını ise özellikle Hindistan ve Türkiye tarafından artan alımlar destekliyor.

Reuters’in Kpler verilerine göre yaptığı analize göre, Rusya, haziran ayında deniz yoluyla 16,45 milyon ton kömür ihraç etti. Bu, geçen senenin aynı ayına göre yüzde 3,5 ve mayıs ayına göre de yüzde 3,8 daha fazla. Buna göre Çin, Rusya’dan haziran ayında 4,72 milyon, mayıs ayında 4,57 milyon ton deniz yoluyla taşınan kömür satın aldı. Bu rakam ocak ayında 3,12 milyon ve şubat ayında 2,61 milyon tondu. Ancak bu artış 2021’in aynı dönemleriyle kıyaslandığında, Çin’in ithalatının aşağı yukarı aynı olduğu görünüyor.

Buna karşılık Hindistan yurt içindeki kömür arzı sıkıntısını gidermek için geçen yıla kıyasla bu ülkeden kömür ithalatını artırdı. Hindistan’ın alımları, Rusya’dan haziran ayında ithal edilen 26,08 milyon tonun sadece yüzde 4,4’ünü oluşturuyor.

Türkiye ise haziranda 1,81 milyon tonla, 2017’den bu yana bir ayda yapılan en yüksek ithalat seviyesine ulaştı. Bu rakam, şubat ayından bu yana her ay artış gösterdi. Mayıs ayında Türkiye’nin Rusya’dan kömür ithalatı 1,06 milyon ton olarak gerçekleşti.

Avrupa’nın hayvan ihracatındaki karanlık koşulları biliyor musunuz?

Avrupa Birliği (AB) her yıl 229 milyondan fazla canlı sığır, koyun, domuz, keçi ve kümes hayvanı ihraç ediyor.

Kamyonlarda neler olduğu ancak AB sınırına kadar kontrol edilebiliyor. Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller, denizde olanların ise sır gibi saklandığını ifade ediyor:

“Nakil sırasında kaç hayvanın yaralandığını ya da öldüğünü kimse bilmiyor.”

Avrupa Parlamentosu‘ndaki Yeşiller‘den Tilly Metz “AB sınırlarının ötesinde yetkililer nerede? AB, orada olanları görmezden geliyor. Kimse gemilerde ne olduğunu gerçekten bilmiyor ve açıkçası pek çok insan bilmek bile istemiyor” diyor.

Yeşiller’den Thomas Waitz “Bir geminin nasıl yüklendiğini, hayvanların nasıl acı çektiğini, ne kadar gergin olduklarını ve güneye doğru bir haftalık yolculukları sırasında hangi koşullarla karşılaşacaklarını kendi gözlerimizle görmek için İspanya’ya gittik” ifadelerini kullanıyor.

Caroline Roose ise “Bugün, çarpık bir fabrika çiftçiliği sistemimiz var. Peki ya AB, o ne yapıyor? Çok basitçe [sorundan] hep gözünü kaçırıyor. Sorun şu, bir hayvanı bir ülkede bir yerde yetiştiriyorsunuz ve başka bir yerde kesiyorsunuz. Peki neden? Çünkü daha ucuz. [Bu olanların] hepsi kâr yüzünden. Bence bu bir felaket. Ve gözden geçirilmesi gerekiyor” şeklinde konuşuyor.

Bakanlık İliç’te Mart’ta yaptığı denetime işaret edip ‘siyanür yok’ dedi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun Nisan’da Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde buharlaştırma konusuna ilişkin olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘na yönelik soru önergesinin yanıtı sızıntının ardından geldi. Bakanlık, en son 10 Mart 2022’de yapılan siyanür denetimine atıfta bulunarak atık barajında siyanür tespit edilmediğini bildirdi. 

12 yıldır faaliyet gösteren Kanada ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold altın madeni şirketinin Çöpler Altın Madeni’ndeki faaliyetleri nedeniyle şirketin içeriğindeki siyanür için “sadece sekiz kilogram” dediği 20 ton civarındaki siyanür solüsyon sızıntısı nedeniyle bölgede ekokırım yaşanmıştı. 

‣HDP’li Kenanoğlu Bakanlığa Erzincan’da siyanür saçan madeni sordu

Evaporatorlar, Fırat Nehri ve siyanür tehdidi

Kenanoğlu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına, siyanür ve sülfürik asitlerin atmosfere karışıp karışmadığını, evaporatorları, Fırat Nehri’nin yanındaki kimyasalların canlı yaşamını tehdit edip etmediğini ve faaliyetlerin durdurulup durdurulmayacağını sormuştu.

Anagold Madencilik, Erzincan İliç’teki siyanür sızıntısını doğruladı

Bakanlığın verisiz yanıtları

Anagold Madencilik’in işlettiği maden sahasının çevre izin lisans belgesinin bulunduğunun belirtilerek başlatıldığı yanıtlarda Bakanlıkça, yedi ayrı noktada sürekli Hidrojen Siyanür (HCN) gazı ölçümleri gerçekleştirildiği ifade edildi.

Dedektörlere ek olarak proses alanlarında 49 adet HCN dedektörü olduğu aktarıldı. 

Erzincan halkı siyanür soluyor

Ek olarak sürekli emisyon ölçüm sistemi (SEÖS) olduğu ifade edilirken bu sistemden alınan veriler paylaşılmadı. 

Yeraltı sularında meydana gelebilecek kirliliğin tespiti için ise çevre laboratuvarında analizler yapıldığı aktarılırken yine verilere değinilmedi. Yalnızca örnek alınan su noktalarının sayıları verildi: 19 adet yeraltı, kaynak, su deposu ve çeşme ile 8 adet yüzey suyu noktası. 

Bakanlığın yanıtlarına göre yeraltı kaynaklarından ayda bir kez, yüzey sularından ayda iki kez örnek alınıyor. 

Erzincan halkının siyanür soluduğu İliç’te bilirkişi keşfi

Dikkat çeken bir diğer ayrıntı ise söz konusu tesiste 2017’den bugüne kadar diye verilen denetim sayısı 60’ken, çevre denetim sayısı 2021’den Haziran 2022’ye kadarlık sürede 16. 

Öte yandan atık barajında siyanür tespit edilmediğinin belirtildiği açıklamada, bahsedilen denetimin tarihi 10 Mart 2022. Bakanlığın siyanür tespit edilmediğini ifade ettiği açıklama şöyle:

“Tesisin membaa ve mansap kısımlarında bulunan gözlem kuyularında yapılan rutin izlemelerin yanı sıra Bakanlığımız merkez denetim ekibi tarafından 10.03.2022 tarihinde yapılan denetimde, atık barajında alınan numunelerin analizi sonucunda Toplam Siyanür Ölçümleri dedeksiyon limitinin altındadır. Yani söz konusu atık barajında siyanür tespit edilmemiştir.

Ayrıca denetim esnasında evaporasyon ünitelerinin gerekli modelleme çalışmaları yapılıp Bakanlığımızdan gerekli izinler alınmadan çalıştırılmaması kararı alınmış ve söz konusu üniteler sahadan kaldırılmıştır.”

Peki bugüne kadar Çöpler Altın Madeni’nde neler yapıldı?

Madene ilişkin olarak 2008’de ve 2014’te Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları çıkarılmış, 2008’de maden için ÇED Olumlu kararı verilmişti.

Maden için 2008’de verilen ÇED Raporu kapsamında 18 yıl sürdürülmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtiliyordu. Ancak rakamlar zaman içerisinde arttı.

2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona çıkarıldı. 2021’de ise rakamlar dört kata kadar arttı; pasa 420 milyon tona, cevher 85,3 milyon tona çıkarıldı.

Madene verilen ÇED Raporu’nda çıkarılacak kimyasallar bir bir yazılmış, tehlikeli olanlar ayrıca sıralanmıştı.

Madende kapasite artırımı yapılarak 2019’da sodyum siyanür 11 bin tona, sülfürik asit üretimi 122 bin tona çıkarıldı.

2021’de yayınlanan raporda ise 18 adet tehlikeli maddeye yer verildi. Bunlar arasında solunum yollarına, sudaki organizmalara, ciddi yanıklara, aşındırıcı etkilere, cilt ve gözde aşırı tahrişlere neden olan sodyum siyanürnitrik asitbakır sülfatsodyum hidrosülfit gibi tehlikeli maddeler de bulunuyor. Raporda belirten kimyasal maddeleri aşağıdaki tablodan inceleyebilirsiniz:

Çöpler altın madeni doğayı nasıl zehirliyor?

Konunun yıllardır takipçisi olan ve maden sahasının yakınlarındaki bölgede yaşayan Sedat Cezayirlioğlu, Yeşil Gazete’ye şirketin altın madeni için birden çok Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu çıkarıldığını, Erzincan Belediyesi dahil bölgede sorumlu kamu kuruluşlarının siyanür üretilen madene şirketin CEO’sundan daha özenle yaklaştığını, şirketin bölgede yaşayan vatandaşlara ‘sus payı’ olarak milyonlarca lira verdiğini, kendisine sırf mücadele ettiği için “Emekliliğini yakarız” diye tehditler yağdırıldığını anlatmıştı.

Sedat Cezayirlioğlu

Türk Toraks Derneği tarafından 24 Temmuz 2017’de madene ilişkin olarak bildirilen görüşte tesiste kullanılacak maddelerin hemen hepsinin insan sağlığı ve ekolojik yaşam açısından riskli olduğunun altı çizildi.

Türk Toraks Derneği tarafından verilen görüşte “Bazıları (örneğin kuvars içeren kum) sadece çalışan sağlığı açısından risk oluşturmakta iken (silik, silikozise yol açmaktadır, kanserojen olduğu bilinmektedir); çoğu madde başta çalışan sağlığı olmak üzere, çevredeki insanlar, ekolojik yaşam üzerinde olumsuz etki potansiyeline sahiptirler” denilmişti.

TTB’den 25 Mayıs 2021’de konuya ilişkin paylaşılan görüşte “Siyanürlü madencilik faaliyeti dört ana aşamadan oluşur: Arama, sıyırma ve patlatma, öğütme ve siyanürleme, atıkların depolanması. Madenciliğin tüm bu aşamaları doğa ve insan sağlığı için farklı tehditler içerir. Biyolojik çeşitlilik, tatlı su varlığı ve insan sağlığını tehdit edecek derecede toksik bir kimyasal olan ‘siyanürlü liçleme kesinlikle yasaklanmalıdır” ifadelerine yer verilmişti.

Şirketin bölgede yaşayan vatandaşlara verdiği milyonlarca liralık desteğe ilişkin imzalattığı belirtilen taahhüt metni.

Ancak tüm uyarılara rağmen faaliyetler devam etti. Geçen ay Çöpler Altın Madeni’nde siyanür solüsyon borusu yırtıldı. Bunun sonucunda 20 ton civarınsa siyanür solüsyon çevreye saçıldı. Bakanlık siyanür sızıntısının ardından şirketin bölgedeki maden faaliyetlerini durdurdu.

2020’de siyanürlü atık barajı çevresinde gerçekleşen toplu kuş ölümlerinden sahibi şirket sorumlu tutulmuştu. Tesiste artırımın olması halinde Fırat Nehri’ni öldüreceği söylenmiş, çevre aktivistleri tarafından tepki gösterilmişti.

Ordu’da çöp tesisi yine kirletti: Biz şikayet etmekten bıktık, onlar çevreyi zehirlemekten bıkmadı

Ordu Büyükşehir Belediyesi‘nin Çaybaşı İlküvez‘deki çöp tesisi çevreyi kirletmeye devam ediyor.

Köylüler yine, yolu ve ormanı kirleten kirli su akıntısı fark etmeleri üzerine tepki gösterdi.

Ordu Çevre Derneği‘nden (ORÇEV) Coşkun Özbucak, tesise karşı yıllardır süren mücadeleyi ve tesise daha önce de ceza kesildiğini hatırlattı:

“Dernek olarak çöp tesisi yerinin yanlışlığı üzerine verilen mücadelede yer aldık. Dilekçeler verdik, ceza kesildi. Ancak kirletme hala devam ediyor. Yeniden dilekçe verdik, takipçisi olacağız.”

Mart 2020’de İlküvez’de toplanan 366 imzalı dilekçe teslim edilmeden Ordu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü‘ne teslime edilmiş; ORÇEV, tesisin ÇED Raporunu incelediklerini ama raporda yazılı olmasına rağmen uyulmayan kurallar ile yapılmamış hususları tespit ettiklerini söylemişti.

Üç aydan uzun süre çadırlı nöbet tutan ve çöp dökülmesini engelleyen eylemcilerden bazıları tutuklanmıştı.

Ordu İlküvezlilerin katı atık tesisiyle mücadelesi sürüyor

Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin çöp tesisi kirletmeye devam ediyor

İyi Parti Çaybaşı İlçe Başkanı Ahmet Altun da şunları söyledi:

“Bıktık artık. Burada nöbet mi tutacağız? Sürekli kirli su akıtıyorlar. Önlem almayı düşünmüyorlar. Bir tesis yaptılar, yeri uygun mu değil mi değerlendirmediler. Burada olmaz diye tepki gösterdik. Kar kış demeden çadır direnişi yaptık. Gözaltına alındık. Haklıydık. Bugünkü durum haklılığımızı bir kez daha gösterdi. Bu tesisi ya kapatsınlar ya da doğru dürüst önlem alsınlar.”

İlküvez Göksu Kepçeli Yaylası katı atık tesisi civarında yaşayan vatandaşların çöp tesisine karşı yıllardır köylerini, yaşam alanlarını havasını, suyunu, doğasını korumak için  mücadele ettiğini belirten Altun, “Kadını erkeği, yaşlısı genci hep birlikte gece gündüz demeden hem köylerini yaylasını, hem de aynı zamanda Çaybaşı, İkizce aynı zamanda Ünye’nin içeceği suyu savundular” dedi.

Metin Çamyar ise, ” Biz şikayet etmekten bıktık. Bunlar çevreyi zehirlemekten, kirletmekten bıkmadı” dedi ve kirliliği şöyle anlattı:

“Bu kirlilik börtü böceği de olumsuz etkiliyor. Ormandaki suyu bizler de kullanıyoruz, yaban hayvanları da kullanıyor. Bir değil iki değil. Bıktık kirlilikten. Bu kirlilik için de Ordu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne dilekçe vereceğiz.”

Dünya nüfusunun yüzde 9,8’i aç: 2020’de 3,1 milyar insanın sağlıklı beslenmeye gücü yetmedi

Bileşmiş Milletler Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu (SOFI) 2022 Raporu, dünyanın açlığı ve yetersiz beslenmeyi ortadan kaldırma çabalarında geriye gittiğini gösteriyor.

Dün Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), BM Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ortaklaşa yayımlanan rapora göre;

Küresel olarak açlıktan etkilenen insan sayısı 2021’de 828 milyona yükseldi. Bu rakam 2019’dakinden 150 milyon ve ve 2020’dekinden 46 milyon daha fazla.

Dünya nüfusunun yüzde 9,8’i aç

SOFI raporu, sağlıklı bir beslenme düzeninin maliyeti ve karşılanabilirliğine ilişkin en son tahminler de dahil olmak üzere, dünyadaki gıda güvenliği ve beslenme durumu hakkında güncel verileri sunuyor.

Açlıktan etkilenen insanların oranı  sıçrama yaparak 2021’de dünya nüfusunun yüzde 9,8’ine yükseldi. Bu oran, 2019’da yüzde 8 ve 2020’de yüzde 9,3’tü.

COVID-19 pandemisinin patlak vermesinden öncesine kıyasla 350 milyon daha fazla kişi, 2,3 milyar insan (küresel nüfusun yüzde 29,3’ü) 2021’de orta veya ciddi düzeyde gıda güvensizliği yaşadı.

Yaklaşık 924 milyon insan (küresel nüfusun yüzde 11,7’si), iki yılda 207 milyon artışla ciddi düzeylerde gıda güvensizliği ile karşı karşıya kaldı.

Gıda güvensizliği konusunda cinsiyetler arası eşitsizlik de yükseldi. Dünyadaki kadınların yüzde 31,9’u, erkeklerin ise yüzde 27,6’sı orta veya ciddi düzeyde gıda güvensizliği yaşadı, aradaki fark yüzde 4’ü geçti.

2020’de yaklaşık 3,1 milyar insanın sağlıklı beslenmeye gücü yetmedi.

Bu sayı, COVID-19 pandemisi ve gıda enflasyonun etkilerini yansıtan 2019’da bile 112 milyon daha azdı.

45 milyon çocuk açlıktan ölümle karşı karşıya

Beş yaşın altındaki tahmini 45 milyon çocuk, çocukların ölüm riskini 12 kata kadar artıran ölümcül yetersiz beslenme biçimi nedeniyle aşırı zayıftı.

Ayrıca, beş yaşın altındaki 149 milyon çocuk, diyetlerindeki kronik temel besin eksikliği nedeniyle büyüme ve gelişmede yetersiz kaldı. 39 milyonu ise fazla kiloluydu.

Endişe verici bir şekilde, her üç çocuktan ikisi, büyümeleri ve tam potansiyellerine ulaşmaları için ihtiyaç duydukları minimum çeşitli diyetle beslenmiyor.

Temel tahıllar, yağlı tohumlar ve gübrenin en büyük küresel üreticilerinden ikisinin dahil olduğu Ukrayna‘da devam eden savaş, uluslararası tedarik zincirlerini etkiliyor ve tahıl, gübre, enerji ve  şiddetli yetersiz beslenmeden muzdarip çocuklar için kullanıma hazır terapötik gıda fiyatlarını artırıyor.

Bu, giderek sıklaşan aşırı iklim olaylarından halihazırda olumsuz olarak etkilen özellikle düşük gelirli ülkelerde ve küresel gıda güvenliği ve beslenme üzerinde potansiyel etkiler yaratıyor.

Açlık bitmeyecek mi?

İleriye dönük tahminler, -küresel bir ekonomik toparlanma olsa bile yaklaşık 670 milyon insanın (dünya nüfusunun yüzde 8’i) 2030’da hala açlıkla karşı karşıya kalacağını söylüyor.

Beş BM kuruluşunun başkanları bu yılki raporun önsözinde şunları yazdı:

“Bu rapor, gıda güvensizliği ve yetersiz beslenmenin şu itici güçlerinin yoğunlaştığını tekrar tekrar vurguluyor: Artan eşitsizliklerle birlikte çatışma, iklim aşırılıkları ve ekonomik şoklar. Mesele, olumsuzlukların devam edip etmeyeceği değil, gelecekteki şoklara karşı direnç oluşturmak için nasıl daha cesur adımlar atacağımızdır.”

Meyve ve sebze, hayvansal gıda kadar desteklenmiyor

Rapor, gıda ve tarım sektörüne yönelik dünya çapındaki desteğin 2013 ile 2018 yılları arasında yılda ortalama 630 milyar dolarolmasını dikkat çekici olarak niteliyo. Buradaki aslan payı, ticaret ve piyasa politikaları ve mali sübvansiyonlar yoluyla bireysel çiftçilere gidiyor.

Ancak, bu desteğin çoğu yalnızca piyasayı bozmakla kalmıyor, aynı zamanda pek çok çiftçiye ulaşmıyor, çevreye zarar veriyor ve sağlıklı beslenmeyi oluşturan besleyici gıdaların üretimini teşvik etmiyor.

Bunun nedeni kısmen, sübvansiyonların, özellikle yüksek ve üst orta gelirli ülkelerde temel gıdaların, süt ürünlerinin ve diğer hayvansal kaynaklı gıdaların üretimini hedeflemesi. Pirinç, şeker ve çeşitli türlerdeki etler dünya çapında en çok teşvik edilen gıda maddeleriyken, özellikle bazı düşük gelirli ülkelerde meyve ve sebzeler nispeten daha az destekleniyor.

Bulgular, hükümetlerin besleyici gıdaların üretimini, arzını ve tüketimini teşvik etmek için kaynak ayıraya devam ederse, sağlıklı beslenmeyi herkes için daha az maliyetli, daha uygun fiyatlı ve adil hale getirmeye katkıda bulunacaklarını gösteriyor.

Rapor, hükümetlerin meyve, sebze ve bakliyat gibi besleyici gıdalar için ticaret engellerini azaltmak için daha fazlasını yapabileceğine de işaret ediyor. FAO Genel Direktörü QU Dongyu, “Tarımın ekonomi, istihdam ve kırsal geçim kaynakları için kilit önemde olduğu düşük gelirli ülkelerde, yeniden kullanım için çok az kamu kaynağı var” diyor.

Köylüler MTA hakkında suç duyurusunda bulundu: Kazdağları’nda uranyum istemiyoruz

Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Arıklı Köyü yakınlarında geçen haftalarda  Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından toryum ve uranyum sondaj çalışmalarının başlatıldığının duyulmasının ardından köylüler toprakları için mücadeleye başladı.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıklarını Koruma Derneği ve Arıklı Dayanışması üyeleri, köydeki vatandaşlarla birlikte dün söz konusu sondaj çalışmaları için herhangi bir Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu bulunmadığını vurgulayarak Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Sondaj çalışması yapılan alanda açıklama yapmak isteyen köylüler jandarma tarafından engellenerek alana alınmadı.

‘1980’lerde yapılan sondajlarda çalışan herkes kanserden öldü’

MTA, Çevre, Çanakkale Valiliği İl Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü ve Ayvacık Kaymakamlığı hakkında yapılan suç duyurusunda 1970 ve 1980’li yıllarda yapılan aramalara ve akabinde gerçekleşen kanser kaynaklı ölümlere de şöyle değinildi:

“1980’de yine MTA köyün girişinde 1800 m. derinliğinde 2 sondaj çukuru açmış, sondajda Arıklı Köyü’nden insanlar çalıştırılmıştır. O sondajda çalışan herkes kanserden öldüğü gibi, sondaj bittikten sonra üzeri betonlanıp, alan tel örgü ile çevrilmiş olmasına rağmen, güvenlik sebebiyle alanda görevlendirilen bekçiler de kanser nedeni ile ölmüşlerdir. Bu husus basına da geniş ölçüde yansımıştır.

‘ÇED yapılsın’

Ayvacık Kaymakamlığı’na da dilekçelerin verilmesinin akabinde dernek tarafından yapılan açıklamada Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı EÇED duyuru sisteminde söz konusu sondaj ile ilgili olarak herhangi bir ÇED kararı görülmediği belirtilerek “Oysa oldukça tehlikeli bir maden olan uranyum arama sondajında mutlaka Çevre Etki Değerlendirmesi yapılmalıdır” denildi.

Ayvacık Kaymakamlığına dilekçelerini veren ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunan yurttaşlar, köylerine yakın bir bölgede başlatılan uranyum ve toryum sondaj arama çalışmalarını protesto ediyorlar.

MTA ve çeşitli bilim insanları tarafından yayınlanan raporlarda daha önce Arıklı Köyü’nde 1970’li ve 1980’li yıllarda uranyum arandığı ve kuyuların sonra kapatıldığı belirtiliyor.

‘Önceki çalışmalarda yüksek oranda radyasyon saptanmış’

Çok sayıda bilimsel raporda 2000’li yıllarda bölgede yapılan ölçümlerde hem çeşitli kayaçlarda hem de eski sondaj alanlarında yüksek oranlarda radyasyon saptandığına yer verildiğinin belirtildiği açıklamada şu ifadeler kullanılıyor:

Sağlık Bakanlığı tarafından da bölgedeki köylerde ölçümler yapıldığı, evlerdeki ölçümlerin sınır değerler altında olduğu ancak evlerin zaman zaman havalandırılması gerektiğinin halka söylendiği belirtilmektedir. Ancak ne yazık ki yörede yaşayan halka, bizlere bu bilgiler anlatılmamaktadır.”

Arıklı,uranyum

Eski sondaj alanlarında radyasyon tehdidi olduğunun belirtildiği açıklamada “Henüz bu bölgelerde herhangi bir iyileştirme, rehabilitasyon yapılmamış iken, ÇED Raporu alınmadan yeni sondajlara başlanmasını kabul etmiyoruz. Bu sondajlar köyümüze, bölgemize, burada yaşayan bizlere, hayvanlara, su kaynaklarımıza, havamıza, toprağımıza zarar verecektir” denildi ve şunlar aktarıldı:

“Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde, Söke’nin Kısır Köyü’nde uranyum arama ve işletmesi yapılan yerlerde yüksek radyasyon değerleri ölçüldüğünü ve yöre halkının kansere yakalandığını duyuyoruz. Çok endişeliyiz. Kanser olmak, ölmek istemiyoruz. Topraklarımızda sağlıklı yaşamak ve çocuklarımıza temiz toprak, hava ve su bırakmak istiyoruz.”

Arıklı,uranyum

‘Köylerde kanser vb sağlık taramaları yapılsın’

Yurttaşların talepleri ise şöyle:

  • Arıklı Köyü’nde başlayan toryum-uranyum arama sondajı acilen durdurulsun,
  • Arıklı ve civar köylerde kanser vb. sağlık taraması yapılsın,
  • Evlerde, köy içlerinde, sularda, çeşmelerde, meralarda radyasyon ve diğer ağır metal ölçümleri yapılsın ve sonuç halka açıklansın. Alınması gereken önlemler halka bildirilsin,
  • Eski sondaj alanları bağımsız uzmanlara incelettirilsin ve radyasyon ölçümlerinin yapılması sağlansın ve sonuçlar şeffaf bir şekilde halkla paylaşılsın,
  • Eski sondaj alanlarının tehlike yaratmayacak şekilde uzmanlarca rehabilite edilmesi sağlansın.

 

 

Meslektaşları öldürülen doktorlar ve avukatlar iş bırakıyor

Sağlık çalışanları ve avukatlar, son günlerde yaşanan şiddet olaylarına karşı tepki göstermek için bugün ve yarın iş bırakacak.

İzmir, İstanbul ve Dersim Baroları, Avukat Servet Bakırtaş‘ın öldürülmesinin ardından avukatlara yönelik şiddet ve saldırılar karşısında önlem alınması talebiyle 7 ve 8 Temmuz’da tüm meslektaşlarına duruşmalara girmeme çağrısı yaptı.

Dün Konya Şehir Hastanesi‘nde Kardiyoloji Uzmanı Ekrem Karakaya‘nın öldürülmesinin ardından doktorlar da 7 ve 8 Temmuz’da grev kararı aldı.

Türk Tabipler Birliği (TTB) 7-8 Temmuz’da sağlık hizmetlerinin resmî tatillerdeki gibi sunulacağı, bu nedenle acil durumlar dışında sağlık kurum ve kuruluşlarına başvurulmamasını kamuoyuna duyurdu.

Üzgünüz, öfkeliyiz, hesap soracağız!

Dün gerçekleştirilen basın toplantısında konuşan TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Kazım Doğan Eroğulları,  7-8 Temmuz G(ö)REV kararını tüm sağlık emek-meslek örgütleriyle birlikte aldıklarını, yarın alanda da hep birlikte olacaklarını ve gözler görmemeye, kulaklar duymamaya devam ederse daha büyük eylemler de yapacaklarını vurguladı.

TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Nursel Şahin de “şiddet her geçen gün artarken, iktidarın ne toplumu ayrıştıran şiddet dilinden vazgeçtiğini ne de etkili bir şiddet yasası çıkardığını” söyledi:

“Biz suçluyu biliyoruz. Hastalarımız ve hekimlerimiz ancak birlikte hareket ederek güç alacağız. Öfkemiz mutlaka galebe gelecek.”

Basın açıklamasında, “Şiddet karşısında hekimlerin, sağlık çalışanlarının kılına zarar gelmesine tahammülümüz kalmamıştır” denildi ve şöyle devam edildi:

“Sağlıkta şiddetin münferit olmadığını, bunun toplumsal ve politik bir sorun olduğunu tekrar tekrar açıkladık. Sağlık kurumlarında meydana gelen silahlı saldırıların artışı nedeniyle bu konuda önlemler alınmasını ve 6136 sayılı yasada değişiklik yapılmasına ilişkin yasa teklifini önerdik. Ancak tüm uyarılarımız görmezden gelindi, bilinçli bir yaklaşımla şiddetin kaynağı toplumsal bağlamından koparılarak sorun bireylere indirgendi.

Bugün bu yaklaşımın yıkıcı sonucuyla yeniden karşılaştık. Ülkede artan şiddet iklimi, bizlerin sadece çalışma koşullarını bozmakla kalmamış maalesef can güvenliğimizi de ciddi oranda tehdit eder hale gelmiştir.”

Her anlamıyla tıkanan sağlık sisteminin tüm sorumluluğu hekimlerin ve sağlık çalışanlarının omuzlarına yıkılmakta, bu durum bizlerin hedef olmasına neden olmakta, sağlık alanında yürütülen politikalar bizlere, şiddet, ölüm, çaresizlik, umutsuzluk olarak geri dönmektedir.

Dün bize giderlerse gitsinler diyenlere sesleniyoruz, bugün bir meslektaşımız sonsuzluğa gitti. Siz de sorumlusunuz!

Dilenen sabırların sırasız avukat ölümlerine yararı olmayacak

İstanbul‘da beş yıl hapis yatıp tahliye olan Abdullah Türkoğlu, aynı olay nedeniyle kendisine tazminat davası açan Öznur Tufan ve avukatı Servet Bakırtaş‘ı öldürmüştü.

Bakırköy’de bürosunda öldürülen Avukat Bakırtaş için İstanbul Barosu bugün 11.00’de Bakırköy Adliyesi önünde toplanma çağrısı yaptı:

“Artık bildiriler yazmak, yaslar tutmaktan bıktık. Sanıkların ağırlaştırılmış müebbet hapislere mahkumiyetleri acımızı hafifletmiyor artık… Her bir avukat ölümünün bir “toplumsal ders” olmasını bekleyip, bu zavallı yaratıklara bir şeyler anlatmasını beklerken çoğalan ölümler, bizden bir parça daha koparmaya devam ediyor.

Oysa biz adaletin tecellisi için yapıyoruz bu mesleği… Savunma olmazsa, “olmaz yargılama” diyoruz. Öylesine kutsiyet yüklüyoruz ki mesleğimize, şimdi bir özel müdafii olmazsa, bu katil zanlısını da “bir avukat” savunacak.

Biliyoruz ki, başımız sağ olmayacak bizim…

Dilenen sabırların sırasız avukat ölümlerine yararı olmayacak. Avukat Servet Bakırtaş ile birlikte verdiğimiz can, taşan sabrımızın durdurduğu son yürek olmayacak.

Dersim Barosu da acil toplanarak şu kararı aldıklarını duyurdu:

“Avukatlara yönelik önlen(e)meyen şiddet ve saldırılar karşısında, yetkilileri uyarmak ve acil önlem için göreve çağırmak üzere tüm meslektaşlarımıza 7 ve 8 Temmuz tarihlerinde duruşmalara girmeme çağrısı yapılmasına’ karar vermiştir.

Tutuklu işler dışında CMK müdafilerine Yönetim Kurulu’muzun kararını gerekçe göstererek; özel vekil ve müdafilere de Yönetim Kurulumuzun kararına uyarak duruşmalara girmemeleri yönünde çağrıda bulunuyoruz.”

Aynı açıklamalarla çağrıyı yineleyen İzmir Barosu da “Bir yanda ekonomik şiddet, bir yanda ölüm; Yeter artık!” diyerek destek verdi.

 

Bodrum’da deniz ve koylardan üç saatte 7,5 ton çöp toplandı

Muğla‘nın Bodrum ilçesinde, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2022’nin ‘Küçük Ölçekli Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiricilik Yılı’ ilan edilmesi vesilesiyle deniz temizliği yapıldı.

Güvercinlik‘teki balıkçı limanından açılan teknelerle belirlenen 11 koyda temizlik yapılırken, dalgıçlar da deniz dibinde çalıştı.

Yaklaşık üç saat süren çalışmada 7,5 tona yakın çöp toplandı.

‣ Kuzeydoğu Akdeniz kıyıları mikroplastik kirliliği nedeniyle yüzmeye elverişli değil
‣ Karadeniz sahilinde 300 metrede 89 kilo çöp: Yüzde 90’ı plastik

Etkinliğe Sahil Güvenlik Güney Ege Grup Komutanlığı, İl Emniyet Müdürlüğü Su Timleri, Muğla Kültür Balıkçıları Derneği, Bodrum Su Ürünleri Kooperatifi, Boğaziçi Su Ürünleri Kooperatifi, Güvercinlik Amatör Balıkçılık Tur Tekneleri Kooperatifi ve  bölgedeki oteller ve gönüllüler katıldı.

Dalgıçların topladığı araba lastiği, içki şişesi gibi katı atıklar ve koylardan toplanan çöpler limana yığıldı. Belediye ekipleri, alınan çöpleri katı atık tesisine gönderdi.

Muğla İl Tarım ve Orman Müdürü Barış Saylak, Bize miras verilen bu dünyayı gelecek kuşaklara bırakabilmek için denizlerimizi kirletmeyelim. Temizleriz ama kirletmemek daha kolay. 5 ile 7,5 ton arasında çöpün çıkarıldığı tahmin ediyoruz” dedi.

‣ ‘Kirlilik, doğurganlığı azaltıyor, penisleri küçültüyor’
‣ Uzay çöpü: İnsanın gezegeni aşan kirliliği

 

 

Yeni ‘Basın Ahlak Esasları’ yürürlükte: Basın İlan Kurumu yazılı medyanın RTÜK’ü olmaya hazırlanıyor

Basın İlan Kurumu (BİK) Genel Kurulu’nda gazeteci üyelerin itirazlarına karşın 27 Mayıs 2022’de kabul edilen yeni Basın Ahlak Esaslarına Dair Genel Kurul Kararı bugün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

1994 tarihli Basın Ahlak Esasları’nı ortadan kaldıran bu kararla, “terör örgütleri, bunların üyeleri ve olaylar hakkında bilgi ve görsel verilmesi”, “aile yapısını bozmaya yönelik yayınlar”, “Türk toplumunun milli ve manevi değerlerini korumak” gibi muğlak hükümler eklendi.

“Ahlaka aykırı yayın yapılamayacağı” şeklindeki eski hüküm de “genel ahlaka aykırı” olarak değiştirildi.

‘Ben yaptım oldu’ anlayışının yeni tezahürü

Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği, DİSK Basın-İş, Ekonomi Muhabirleri Derneği , Gazeteciler Cemiyeti, İzmir Gazeteciler Cemiyeti , KESK Haber-Sen, Parlamento Muhabirleri Derneği , Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası, karara tepki göstererek “Basın İlan Kurumu’na keyfi tutumla geniş bir sansür yetkisi getiren yeni Basın Ahlak Esasları kararını ve ahlak bekçiliğini reddediyoruz!” diyen bir açıklama yaptı.

Hukuki girişimleri başlatacaklarını açıklayan basın meslek örgütleri, açıklamada “Sansür yasasındaki hükümlere uyum ve hazırlık niteliğinde olan bu kararın, yasa geri çekilmesine karşın Resmî Gazete’de yayımlanması “ben yaptım oldu” anlayışının yeni bir tezahürüdür” dedi.

‣ Gazeteciler sokakta: Susturma, korkutma, hapsetme yasasına hayır!
‣ Yedi basın meslek örgütünden açıklama: Sansür yasasına hayır
‣ ‘Yeni dezenformasyon yasası’yla enflasyon yüzde 100 demek suç olabilir’

Basın İlan Kurumu tüm yazılı ve dijital medyanın RTÜK’ü olmaya hazırlanıyor

Açıklamada, AKP-MHP ortaklığıyla teklif edilen ‘dezenformasyon yasasının’ Meclis görüşmelerinin ertelendiğini hatırlatan gazeteciler, şu ifadelere yer verdi:

“Dezenformasyon bahaneli sansür yasasının geri çekilmesi sağlanmasına karşın yasaya hazırlık niteliğinde olan, henüz yasanın Meclis müzakereleri başlamadan alınan bu Genel Kurul kararını reddediyoruz.

Çünkü bu kararla Basın Ahlak Esaslarına getirilen güncelleme, İletişim Başkanlığı’nın daha önce Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan Basın Kartı Yönetmeliği hükümleri gibi hukuki belirlilikten uzak ve yoruma açık hükümlerle yapılmıştır.”

İktidarın sansür sopası

Yeni Basın Ahlak Esasları kararının internet yayıncılığında doğrulama ilkesinin işletilmediği yayınlar gerekçe gösterilerek  soyut, belirsizliklerle dolu, eski esaslarda yer alan ve gazetecilerin eleştirilerine neden olan ifadeler korunarak alındığını ifade eden meslek örgütleri, hükümdeki “genel ahlak” ifadesinin cezalandırılmak istenen gazeteler ya da gazeteciler için taraflı yorumlanabileceğinin de altını çizdi:

“Aynı şekilde “Toplumun temeli olan aile yapısını bozmaya yönelik ve ailenin korunmasına aykırı yayın yapılamayacağı” ve “Türk toplumunun ortak milli ve manevi değerlerini zayıflatmaya yönelik yayın yapılamayacağı” şeklindeki hükümler de hukuki belirlilikten, nesnellikten, kapsayıcılıktan uzak ve kişiye göre yorumlanabilecek hükümlerdir.

Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu’nun daha önce kötüye kullandığını herkesin gördüğü resen ceza verme yetkisi yeni ahlak ilkeleriyle güçlenecek, iktidarın sansür sopası haline gelecektir.”

Eleştirel basına yönelik cezalandırma furyası, yeni ahlak ilkeleriyle gazetelerin internet sayfalarının ve sosyal medya hesaplarının da denetim altına alınıp ceza kesilmesiyle yaygınlaşacaktır.

BİK’in resmi ilan dağıtımı yetkisiyle maddi gücü de elinde bulunduruduğunu ve ahlaki değerlendirme yapabilmesinin etik ilkelerin ruhuna ve doğasına aykırı olduğunu vurgulayan gazeteciler, yapısı itibariyle siyasi olan bu kurumun böyle bir değerlendirme yapmasının ‘apaçık siyasi güdülerle cezalandırma çabası’ olduğunu belirtti.

Hukuken mümkün değil

Açıklamada, konuya ilişkin Mayıs’ta  yapılan toplantıda bu yeni esasların basın meslek örgütleri tarafından eleştirildiği ve reddedildiği de hatırlatıldı:

“Yeni esaslar Genel Kurul’un gazeteci üyelerinin itirazlarına rağmen 7 karşı oyla kabul edilmiştir. Gazetecilerin etkin katılımı olmadan basınla ilgili mevzuat yapılamayacağı, yapıldığında da çok ciddi sorunlar ortaya çıkacağı bir kez daha kanıtlanmıştır.

Genel Kurul Kararı, normlar hiyerarşine tamamen aykırıdır. Kanunlarla düzenlenmiş hususların bir kez de “karar” ile düzenlenmesi hukuken mümkün değildir.

Yeni esaslardaki muğlak ifadeleri yargıya taşımak için hukuki girişimleri başlatıyoruz.

Kamu adına yöneticilere seslenen gazeteciler açıklamalarının sonunda da şunları söyledi:

“Basın İlan Kurumu önemli bir kurumdur. Bu önemli kurumu ceberut ve intikamcı değil katılımcı karar süreçleriyle işletin. Gazetecilik suç değildir. Basın sizin düşmanınız değildir. Elinizi kalemimizden çekin!”

Sinpaş’ın Kızılbük kıyımı davası görüldü: Karar 15 gün sonra

Muğla’nın Marmaris ilçesinde bulunan Kızılbük’te inşaatı süren Sinpaş GYO projesine ilişkin ‘Çevresel Etki Değerlendirme” (ÇED) raporu gerekli değildir’ kararının iptali için açılan dava Muğla 3. İdari Mahkemesi’nde görüldü.

Avukatların ÇED gerekli kararının gerekli olduğuna dair savunmalarının ardından kararını açıklamayan mahkeme heyeti, gerekçeli kararın 15 gün içinde yayınlanacağını söyledi.

Duruşma öncesi adliye önünde bir açıklama yapan Marmaris Kent Konseyi Başkanı Ufuk Beytekin şunları söyledi:

“Marmaris’te Sinpaş’a ait bir inşaat yapılıyor. Biz Marmaris Kent Konseyi olarak bu inşaat hakkında iki dava açtık. Biri ‘ÇED gerekli değildir’ kararının iptali diğeri de verilen imar durum belgesi ve ruhsatların iptali için. Adalete güveniyoruz çünkü bir ülkeyi ülke yapan unsurlardan biride adalet sistemidir. Milli park alanında dinamit patlatıyor olabilirler, inşaat yasağına rağmen şu son yangında dahi çalışıyor olabilirler, bu gücü kendinde görüyor olabilir bu şirket. Arkası kuvvetlidir veya belediyeyle iş birliği içindedir. Bu mücadele sonunda adalet mekanizmasının bizim lehimize karar vereceğine kalben inanıyorum”

‘Milli parklar işgal ediliyor’

Milli parkların işgal edildiğini söyleyen Avukat Arzu Alper de “Eski ruhsatlar usulüne uygun ve yasaya, imara ve kanuna aykırı şekilde değiştirilerek yenilenmiş. Yenilemelerde hukuka aykırı. Bilirkişi raporlarımız bizim lehimize. Savcının yaptığı bir inceleme var. Yine orada da Sinpaş ve iştiraklarının izinsiz yol açtığı, ağaçları kestiği ispatlanmış durumda. Dinamit patlamaları zaten ortada.  Biz Türk yargısına güveniyoruz. Biz haklıyız ve kazanacağız” diye konuştu.

Marmaris Kent Konseyi’nden Halime Şaman ise uzun bir yoldan geldiklerini ve kazandıklarına inandıklarını söyledi:  “Bugün bu kazancımızın adalet tarafından da gerçekleşmesini istiyoruz. Dosyamız delillerle dolu, ilgili kurumların kusurlarıyla dolu. Haksız verilmiş bir kararın adalet mekanizmasıyla doğruluğa kavuşacağını bekliyoruz.”

Ne olmuştu? 

Marmaris’in İçmeler Mahallesi Kızılkum mevkiinde Emin Hattat tarafından 30 yıl önce inşaatı başlatılan otel, 2009’da Sinpaş Holding’e satıldı. 1988 yılında Hattat Ailesi tarafından Hema-Que Otel Yatırım A.Ş. adıyla, 150 dönümü ormandan tahsisli toplam 310 dönümlük denize sıfır araziye beş yıldızlı otel yapılması için inşaat başladı. Fakat 550 oda, 1100 yatak kapasiteli otel bitirilemedi. Emin Hattat, 2006’da iflas edince de inşaat tamamen durdu.

Sinpaş Holding, 2010 yılı başında iki koyu içine alan otel inşaatının bulunduğu bu araziye 1400 lüks konut yapmak için o dönem belde olan İçmeler’de belediyenin fen işleri müdürlüğüne başvurdu. Belediye konut yapımına izin vermedi ancak Muğla Valiliği , 27 Temmuz’dan 8 Ağustos’a kadar devam eden büyük orman yangınlarından beş gün sonra, devam eden Kızılbük Wellness Resort inşaatı için 13 Ağustos 2021’de ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verdi. Kararın iptali için Eylül ayında Marmaris Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyelerince, Muğla 3. İdare Mahkemesi’nde dava açıldı.

Açılan dava kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda, Valiliğin kararının yasalara aykırı olduğu; projenin kıyıya, denize, bölgedeki endemik türlere ve ekolojik bütünlüğe zarar verdiği tespit edilmişti.

İlgili haber: Marmaris Kızılbük koyunda bilirkişi keşfi: Yaşanan tahribatı gözlerimizle gördük

Konsey’in Ekolojik Mücadele Komitesi, Sinpaş inşaatı ile ilgili davada Marmaris Belediyesi’nin mahkemeye gönderdiği yazılı beyan sebebiyle Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay, İmardan sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı Burak Demirtaş ve İmar Müdürü için “görevi kötüye kullanma” nedeniyle suç duyurusunda bulunmuş, Belediye’ye , Kızılbük Thermal Wellness Resort Otel/Devre mülk projesi için düzenlediği İmar Durum Belgesi ile 56 adet yapı ruhsatının iptali talepli dava açmıştı.

İlgili haber: Çevre aktivistlerinden Sinpaş’a izin veren Marmaris Belediyesi hakkında suç duyurusu

Sinpaş’ın ‘ÇED gerekli değildir’ kararına açılan davayı kamuoyuna anlatan çevre aktivisti Marmaris Kent Konseyi nedeniyle Halime Şaman’a açtığı 300 bin liralık haksız rekabet davasının ikinci duruşması nedeniyle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü‘nü adliyede kutlayan Şaman, “Umuyoruz ki halkı hakları konusunda bilinçlendirmenin karşılığı tazminat olmayacak” açıklamasını yapmıştı.

İlgili haber: Sinpaş’ın çevre aktivistine açtığı 300 bin liralık davada ikinci duruşma